Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Matlock yıllardır yaptığı araştırmalar sonunda hemen hemen bütün ırk ve uygarlıkların Hindistan'dan kaynaklandığı fikrine varmıştır. Bu yazıda ilginç tezini savunmaktadır. Gene Matlock bu konuda o denli fazla kanıt bulmuştur ki, bunlarla bir sürü kitap ve makale hazırlamıştır. Bu yazı daha ayrıntılı bir raporun parçası olduğu kaydedilmektedir. "[... ]" arasında yazılan not ve yazılar tercümana aittir.
Eğer 17. ve 18. asırda İngiliz Doğu Hindistan Şirketinde görevli bir kartografçı veya coğrafyacı olsaydınız, Hindistan'ın her tarafında binlerce İbranice'ye benzer yer isimleri bulurdunuz ve her bir dilde anlamlarında benzerlik olurdu. Bu sayfadaki harita bölümü şu anda Maharashtra (sağda) olarak bilinen kadim Seuna-Desa'nın (Zion Ülkesi) bir kısmını göstermektedir. Aşağı sağda Godivari nehrin kıyılarında Paithan şehri gözükmektedir. Geleneklerine göre Hint-Yahudiler Paithan bölgesinden geçen nehre Paithan ismini verdiler (Pison, Fison). Üst sol tarafta Satana şehri bulunmaktadır. Yadava'ların (Hint-Yahudilerin) efsanelerine göre Satana'lıların safahatları [Tevrat'ta günahlarından dolayı Tanrının gazabına uğrayan] Sodom ve Gomorahı geride bırakırdı. Seunalar ve Satanalar ahlaki ve dini farklarını savaş alanında çözmeye karar vermişlerdir. Satana (Şeytan) yanlıları yenildiler, ama mağlubiyetleri onları yıldırmadı. Sonuçta "Şeytan" çatışmayı kaybetmiş, ama savaşı henüz kaybetmemiş biri olarak düşünülür. Kitabi Mukaddes bu iki düşman arasında henüz bir barış anlaşmasının imzalanmadığını yazmaktadır.
Hintlilerin en kutsal bölgesi olan Hindistan'ın bu bölgesinde bir çok kentin adı gaon ekiyle biter. İbranice'de gaon "dahi, din alimi" anlamına gelir. Ayrıca bu bölgede Yadava asillerin favori yeri Naşik vardı. İbranice'de Naşik "Asil Prens" anlamına gelir. Ayrıca Satana'ya yakın Kandeş ([Kardeşi Habil'i öldüren Adem'in oğlu Kabil/ Kenan/Kain], Kenan Ülkesi) bulunmaktadır. Ayrıca Kodeş bölgesi de bulunur. Kod ve Kad "İlk", "Başlangıç" veya "Tanrı" anlamına gelen Sanskritçe kelimelerdir. İbranice'de Kadeş Yahudi takviminde ayın ilk günüdür. Dikkat ederseniz bütün bu isimler her iki dilde de benzeri anlam ve dini mana taşımaktadırlar. Okurların bu konuyu irdelemesini davet ediyorum.
Hint ve İbrani isimlerin benzerlikleri erken dönem Avrupalı sömürgecilerin akıllarına epey takılmıştı. Yahudilerin aniden Arap çölünden peyda olmadıkları veya yakınlarda bir yerde okuduğum gibi uzaydan gelmediklerini, ama Tevrat'ta yazdığı gibi doğudan geldiklerini kabul edemeyen bu insanlar bunları kafalarından silerek bir şekilde kendilerine bunların rastlantı olduklarını ikna ettiler. Bu rastlantıların binlerce oluşu ve Hindistan'ın her köşesinde hortlaması buna engel olmadı.   ;
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Bir 19. Asır İngiliz Alimi Batılıların Neden Yahudilerin Hint Kökenlerini Öğrenemediklerini Anlatmaktadır
Günümüzde fazla iyi tanınmamasına rağmen, Godfrey Higgins (1772-1833), arkeolog, siyasetçi, hümanist, sosyal reformcu ve yazar, erken 19. asır İngiltere'nin en bilgili ve aydın kişilerinden biriydi. Kendisi Yahudileri taktir eden ve bu kadim dini gruba yönelik her türlü zülüm ve kıyıma şiddetle karşı olan ikonoklast bir rasyonalistti. Yahudilerin Hint kökeni konusunda 1600 sayfaya varan ince puntolarla yazılı iki ciltlik bir eserin yazarıdır. Anacalypsis adında bu iki cilt son derece nadirdir ve en son 1965 yılında University Books, NY. tarafından basıldı [Aslında elimde daha yeni bir baskısı vardır, Kessinger Publishing Co., Montana, U.S.A.] Bu okunması zor bir kitaptır, çünkü yazar en küçük ayrıntıları kanıtlamak için çok gayret sarf eder. İyi ve hızlı okuyucular bile onu sadece birkaç hafta da bitirebilmektedirler.
Kitabın ilk baskısı sadece 200 sayıda gerçekleşmişti. Yirmisini vermek zorundaydı ve sadece kalan 180 kitap satıldı. Yaklaşık olarak 30 yıl boyunca İngiliz ve Avrupalı dini cemaatler sessizce kitabı engellediler. Yaklaşık olarak üç kez basıldı ama ilk baskısı dahil hiç bir zaman binden fazla kitap basılmadı. Kütüphanelerde nadiren bulunur. Yinede bir çok yazar ondan alıntı almıştır ve çalmıştır. Birçok sahte spiritüelist, şarlatan mistik, psişik hassas kişi ve Mormon Kitabı'nın dayandığı romanı yazan Presbiter papaz Anacalypsis'i kullanmıştır. 19. asır mistik ve Tesofik Cemiyeti kurucusu Madame Blavatsky, bu harika eser hakkında dünya insanlarının cehaletinden faydalanarak Higgins'in bilgilerinden faydalanarak safları "Akaşik Kayıtlar" denilen duyu dışı kaynaklardan "mistik bilgiler" aldığı konusunda inandırmıştır.
Godfrey Higgins, Hıristiyanlığın ve İslam'ın Batı'da yayılmasından sonra Hindistan ve Orta Doğu arasında halk, dil, felsefe ve yer isimleri benzerliklerinin neden unutulduğuna dair her zaman savunduğum bir görüşü açıklamaktadır:.
"Burada açıkladığım toplulukların tarihleri harita yapanların ve tarih yazanların yer isimleri gördükleri gibi kaydetseydiler daha da belirgin olurdu. Ancak dini önyargıları ve tarihsel gelişmeler hakkında cehaletlerinden dolayı aynı yer ve insanların hem Doğuda, hem de Batıda olabileceğini tam aynı isimlere sahip olacağı onlara absürd gelmiştir ve hemcinsleri tarafında alay konusunu olmamak için mümkün olduğu kadar bu isimleri değiştirmişlerdir. Dolayısıyla, David-pouri demeleri gerekirken Daud-poutr demişlerdir. Solomon'a Suleyman demişlerdir, Johnquior'a Jahanquior demişlerdir, vs. Aynı şekilde, herhangi bir kötü niyet beslemeden eski Yahudi yer isimlerinin nispeten yeni zamanlarda Müslümanlar veya Türkler tarafında verildiğini iddia ederek gerçeği kendilerinden bile gizlemeye başarmışlardır. Oysa, bu hatta bir anlık önyargısız düşünceyle ortaya çıkardı. Burada şu kadarını söylemek isterim, gerek Doğuda, gerekse de Batı'da Yahudi kabilelerinin yerleştiği bölgelerde büyük benzerlikler fark ettim. Görünüşe göre Batı bölgelere Doğudan göç edilmiştir." (Cilt. I, sayfa: 437-438.)
"İlk Müslüman fatih Gaznalı Mahmur, Lahor'a saldırdığında müdafaasının Daood veya Davut isminde bir Hint prens tarafından yapılığını fark etmişti. Bu basit olay, yer isimlerinin Müslümanlar tarafından verilmediğini göstermek için yeterli olması gerekir." (Cilt. I; sayfa. 432.)
"Okurlarımın Hindistan'ın kadim harabelerin göz atmasını davet ediyorum, bunların arasında Agra, Delfi, Oude, Mundor gibi bir çoğu bir zamanlarında Londra'dan çok daha büyüklerdi, örneğin bunların sonuncusunun çapı 37 mildi. Bunlar dünyanın en eski mimar sitili olan Siklop taşlı/Megalitik (büyük taş) yapıtlardı. Bu durumda küçük bir Yahudi dağ kabilelerin ("Kayıp Kabileler") bu denli büyük şehir kümelerinin kurucuları olabilecekleri fikrinin saçmalığını idrak etmeleri gerekir. Ayrıca unutmamak gerekir, neredeyse Hindistan'da bulunan neredeyse bütün yer isimlerini Batı Suriye'de bulmak mümkündür. Sanırım, bu durumları izah edebilecek tek bir açıklama olduğunu kimsenin inkar edecek gücü yoktur, o da şudur: Çok kadim zamanlarda tek bir evrensel inanç vardı ve bu dünyanın her tarafına Kuzey Hindistan'dan göç eden kabileler tarafından taşınmıştı." (Cilt I; sayfa 432.)
"...Yahudi asılı olduklarını iddia eden Keşmir (Cashmere) ve Afganistan yerlileri, ülkelerini hükmetmiş krallarının soy ağaçlarını dip köküne kadar verirler ve bununla yetmeyip Hz. Süleyman tarafından inşa edilmiş mabetleri Nuh ve diğer kadim dini simaların heykellerini gösterirler... Afgan geleneklere göre soyları Iouda veya Yuda kavmine dayanıyor ve bu konuda haklılar, zira Yuda kabilei Eusebius'un tespit ettiği gibi Hz. Yakub'un oğlu Batı Suriye'de doğmadan önce varlığını sürüyordu. Yuda kavminden Batı Yahudiler Brahmin (Hz. İbrahim) ile birlikte inip göçtüler (Cilt 1, sayfa 740)
"Keşmir vadisinde, bir göle yakın bir tepede Hz. Süleyman mabedinin harabeleri bulunmaktadır. Tarihi kayıtlara göre Hz. Süleyman bu tepe haricinde bütün vadiyi sular altında buldu. Dağlarda bir yol açarak suları boşaltmıştır, böylece Keşmir'e güzel düzlüklerini vermiştir. Tepenin üzerindeki mabedin ismi Tucht Suliman. Forester'e göre: "Müslüman fethinden önce Keşmir orada yerleşik Brahminler'in ilimi ve irfanı ve mabedin muhteşemliği açısından önlüydü." Şimdi bundan ne anlam çıkarabiliriz, bu Brahminler Yahudi miydi? Yoksa Yahudiler Brahmin miydi? Forester'ın dolaylı anlatım biçimi yanılsama olasılığını bertaraf ediyor...
"Bernier'in anlatığına göre onun zamanında Keşmir'deki Tuct Soliman (Süleyman Mabedi) bir harabeydi. Onun Müslümalara ait değil, 'putperestlere" ait olduğu bilinmekteydi. Müslümanlar onun çok kadim çağlarda Hz. Süleyman tarafından inşa edildiğini kaydetmişlerdir. Bütün bunlar, binanın Müslümanlar tarafından inşa edildiği düşüncesini yalanlamaktadır ve bölge Yuda-poor, İod-pore gibi Yahudi isimli köyler de buna destek vermektedir. Bernier'e göre Mousa veya Musa adları yerliler arasında yaygındır ve Musa Keşmir'de ölmüştür. Hatta yerliler harabe şeklinde kabrini göstermektedirler. Batı Suriye Yahudilerinin Hz. Musa'nın nerede gömüldüğünü kimsenin bilmediğini dedikleri bakımından bu epey düşündürücüdür." (Cilt. I; sayfa 771.)
Yahudi dergisi Moment'in Nisan 1997 sayısı, bir zamanlar Hindistan'ı güçlü bir Yahudi varlığın hakim olduğu olasılığını tartışmıştır:
"Pakistan'ın muhtelif bölgelerinde bulunan ve sayıları 15 milyon civarında olan Pathanlar adında bir Suni Müslüman kavmi vardır. Pathan dili Tevrat İbranice'sine benzemektedir ve soylarını Kral Saul'a dayandırıyorlar. Cuma akşamları mum yakmak, dört köşeli bir dua kıyafeti giymek ve sekizinci günde sünnet yapmak gibi 21 Yahudi adeti takip ettikleri söylenir.
"Sonra da sayıları yaklaşık olarak beş milyona varan Kuzey Hindistan'daki Keşmirliler vardır. Genelde D,Suni Müslüman olmalarına rağmen, Klep (Kalep), İsrail, Hahana ve Lavni gibi Tevrat'ta kullanılan isimler kullanmaktadır. (Kayıp Kabileleri Arama, yazan Winston Pickett, sayfa 51.)
İspanyolca'nın Portekizce'ye ne kadar yakınlığı varsa, İbranice'ye o denli yakınlığı olan Aramikçe dili ilk kez Afganistan ve Pakistan'da gelişti. Hem Afganistan, hem de Pakistan bir zamanlar Hindistan'ın parçalarıydı. Afganistan 18. asırda Hindistan'dan ayrıldı, Pakistan da 2. Dünya Savaşı sonrasındaki ayrımda Hindistan'dan kopmuştu. Aramikçe ayrıca günümüzde İsrail'de kullanılan modern karesel İbrani harflerinin menşeidir. İbrani karesel harfler ve İbranice'nin Aramikçe'nin bir lehçesi olması, Yahudilerin Hint menşeini kanıtlamaktadır.
Bir zamanlar on - otuz milyon arası Yahudilerin Afganistan, Pakistan ve Kuzey Hindistan'da yaşadıklarını inanmak istemeyen Hıristiyan ve Yahudi yetkililer, bu denli kabile ve yer isimlerinin Tevrat isimleri taşımalarının bir "rastlantı" olduğunu söylüyorlar. Diğerleri bu kabile ve yerlerin isimlerini Müslümanların koyduğunu iddia ediyorlar. Godfrey Higgins açıkladığı gibi bu isimler daha İslam doğmadan binlerce yıl önce ve aynı isimler Orta Doğu'ya yayılmadan yüz yıllar önce bu bölgelerde varolmaktaydı. Bazı İsrail'li kabile ve yer isimleri Sargon II ve Nebuchadnezzar Yahudilerin çoğunu bu bölgelere sürgün gönderdiğinde Afganistan, Keşmir ve Kuzey Hindistan'da gözükmeye başladı. Bu kabile ve yer isimleri konusundaki kafa karışıklığı, Hint-Yahudilere tarihteki yerlerini vermemeye inat ettiğimiz sürece her zaman varlığını koruyacaktır. Aryanlar ve Hint-Yahudiler yaklaşık olarak M.Ö. 2000 yıl önce ve Nuh ve soyu konusundaki öykü doğruysa belki de daha bin yıl öncesinde Hindistan ve Orta Doğuyu istila etmişlerdir.
Bir şekilde yıkanmış beyinlerimiz, İbrani, Hibru; Hapiru ve Apiruların kadim Mısırca ve Akkadça isimlerinin Hint-Yahudi lehçeden geldiğini ve "Ofir oğulları" anlamına geldiğini kabul etmemektedir. İbraniler konusundaki gerçek bize bağırmaktaydı, ama kulaklarımızı tıkadık.
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Roma; Romaka (Küzey Hindistan'da bir halk ve bölge)
Dubai (Arap Emiretlerde bir ülke)
Dwab (Kadim Afganistan'da bir bölge)
Şeba (Kadim Habeş krallık)
Siva; Sibi (Kadim Yaudheyapura, Hindistan'da bir bölge)
Suriye (Orta Doğu'da kadim Yahudilerin mekan ettiği ülke)
Suriya (Efsanevi Hint bölge)
Succoth (Ürdün ve Mısır'a yakın bir yer)
Sukhothai (Kadim Hint ve Tayland'lı krallık)
Talmud (Kutsal Yahudi yazıtlar)
Tal-Mudra (palmiye yapraklarında yazılı kadim Hint öğretiler)
Tallit (Yahudi dua şalı)
Tal-Ata (Yağmur karşı omuzlarda giyilen Palmira yaprakları)
Kippot (Ortodox Yahudiler tarafından takke)
Kaparda (Bir zamanlar ilk Hint-Yahudilerin ataları tarafından başların üstündeki saç bağıları)
Şalmanezer ("Kayıp Kabileleri" Hindistan'a süren Assur kralı)
Şalmanev (Uzun boylu, etkileyici kişi)
Baal (Hz. Musa'dan önce Yahudilerin taptığı Altın buz boğa)
Balesar (Hindistan'da tapılan kutsal boğa)
Dil Biliminde İbranice ve Keşmirce Arasında Benzerlikler
Holger Kersten "İsa Hindistan'da Yaşadı" eserinde şöyle yazmaktadır:
"Kadim İsrail ve Keşmirce arasındaki ilişki dil biliminde neredeyse açıkça gösterilir. Keşmirce, menşei Sanskritçe olan bütün diğer Hint dillerinden farklıdır. Keşmirce'nin gelişimi İbranice tarafından önemli derecede etkilenmiştir. Abdul Ahad Azad şöyle yazar: "Keşmirce dili İbranice'den gelmiştir." Geleneksel kaynaklara göre kadim çağlarda Yahudiler buraya yerleşmiştir ve dilleri günümüzde konuşulan Keşmirce'ye dönüşmüştür. Keşmir diline açıkça bağları olan birçok İbraniçe kelime vardır" (sayfa 68-69)
Kersten'in yazdıklarından Keşmirce'nin Sanskritçe'den gelmediğini inandığı ima edilmektedir. Bu konuda hemfikir değilim. Grierson'un Keşmirce sözlüğünden İbranice kelimeler çıkarırken Keşmirce'de İbranice kelimelerden fazla Sanskritçe kelimelerinin bulunduğunu keşfettim. Ama yine de İbranilerin bu az bilinen dile önemli bir katkıda bulunduklarını kabul etmiyorum.
"Lord Krişna'nın Yedu kabileleri, Yahudiler Dwarka bölgesinden ayrıldıktan sonra, Lodr Krişna zamanında konuştukları esas Sanskritçe önemli değişime ve eklemeler uğramıştır, böylece 5,742 yıl önceki Sanskritçe artık günümüzün İbranice'sine dönüşmüştür." (Dünya Vedik Mirası; yazan P. N. Oak; sayfa 530.)
Alman yazarı Siegfried Obermeir "İsa Keşmir'de Öldü mü?" kitabının İspanyolca baskısında ("¿Murio Jesus en Cachemira?"), yazar dilin Sanskritçe menşeini tanımaktadır:
"İnsan belki de Keşmirce olarak bilinen dilini İbranice ve Aramikçe'nin yakın akrabası olabilir mi? Buna yanıt kesin bir hayırdır. Keşmirce Sanskritçe'den gelir. Bunun tek bir açıklaması olabilir. Keşmir'e göç eden Yahudiler oraya dillerini getirdiler." (sayfa 150)
Ülkesinde Hz. İsa'nın yaşamı konusunda bir otorite olan Keşmirli Profesör Fida Hassnain, "Tarihi İsa için Arayış" eserinde şöyle yazmıştır: "Günümüzde Keşmirce % 30 Acemce, % 25 Arapça ve % 45 Sanskritçe ve diğer dilleri içerir, bunların arasında % 9 İbranice de vardır." (sayfa 10) Prof. Hassnain kitabından San Tomas'ın oraeda bulunduğunu teyit eden Taxila'daki Gondaforus şatosunda bulunan Aramikçe bir yazıttan söz ediyor. Yazıtta şöyle yazmaktadır: "Tanrı'nın Oğluna adanmış çok itibarlı ve dindar bir yabancı marangoz, büyük kral için sedir ağacı ve fildişinden bu sarayı inşa etmiştir. Bu yazının yanında San Tomas'ın taş bir kabartması durmaktadır. Hint arkeologlar bunu teyit etmiştir.
Kadim Yahudiler hiç bir zaman hükmettikleri halkalara her ne kadar dinlerini empoze ettiklerse de, dillerini zorlamadıklar için yazarlar Obermeir ve Hassnain'in fikirlerine katılıyorum.
Eski çağlarda Keşmirce bugünkü gibi ayrı bir dil değildi. Tarihi Keşmirce metinleri Brahman ve Kaşatriya kast sınıflarının Sanskritçe konuşurlardı, Vaişyas ve Sudralar, Tamilce'nin yozlaşmış bir türü olduğu sanılan Ap-Abram-Sha denilen bir dil konuşurlardı. Acaba bu esas Asura dili veya proto-İbranice olabilir mi? Bazı Hint alimleri böyle düşünüyorlar. Hz. İbrahim bir kaç farklı halkın, dinin ve Sami lehçenin babasıydı. Hz. İbrahim'in etkisi Yahudiliğin, Yunan ve Roma dini uygulamaların, Zerdüştlük, Hinduizm ve başkaları. "Kayıp Kabileler" Kuzey Hindistan'a sürüldüklerinde, orada benzeri din, dil ve kültürel özelliklere sahip bir halk buldular. "Kayıp Kabilelerin" tamamen asimle olmaları çok efor gerektirdi. daha sonra, İbranice, Dardik, Apabramşa, Sanskritçe, Arapça ve diğer diller bir araya gelerek günümüzde Keşmirce olarak bildiğimiz dili oluşturdular. Bazı alimler Müslümanların Keşmir'de Apabramşa ve İbranice'nin konuşulmasını yasakladığını savunurlar.
Budistlere göre Abhiranlar "Abhiraca" konuşurlardı. Hindistan'da halen yaşayan esas proto-tipik Yahudiler de Abhiri denilen bir dili konuştuklarını iddia ederler. "Bharata'lı Natyasastra eseri de dili Abhiri veya Sabari olarak tanımlamıştır. Abhirilerin dileri Abhirca olduğu iyi bilinmektedir." (Çağlar Boyunca Yadavaslar - Yadavas Through the Ages, yazan Yadav Singh; Cilt II, sayfa. 4.) Yadav Singh'in bu fikri doğru olabilir. Günümüzde bile kökleri, İsrail toprağında bulunan İsrail'li Yahudilere "Sabaras" denilir.
Keşmirce Sözlüğümden İbranice'ye benzeri telaffuz ve anlamlı kelimeler içeren uzun bir liste çıkardım. Kolaylıkla yüzlerce kelime daha dizebilirdim, bunların çoğunu başka yazılarımda açıklayacağım. Ancak aşağıdaki listeler, dünyanın en az bilinen dilleri arasında bulunan Keşmirce'nin daha yakın ilgi hakkettiğini ikna eder.
Yahudilik ve Hint Şaivizm (Şiva Dini) ile Aynı Tanrı İsimleri Paylaşmaktadır
Yahudilik
Şaivizm
Iş; Yiş; Is; Isa; Issa; El; Al; etc. ("Tanrı için ön ekler ve son ekler)
Aynı şey Şaivizm'de geçerli
Yahve; Jahve; Tseeva (Tanrı)
Şiva; Şaiva; Siva (Tanrı)
Elohim; Elokhim (Dişi çoğul son ekli, Tanrı)
Lakhimi (Refah Tanrıçaşı); Lokhi; Lukh (Şiva)
El Shaddai (Her şeye gücü yeten Tanrı )
Saday; Sada (Şiva)
Ha-Kadoş (Kutsal Olan)
Hakh-e-Kheda (Tanrının Görevi)
El Elyon (Dünya ve Cennetin Hakimi)
Il Layun (Tanrı içinde erimek)
Yesoda (Çift Cinsiyetli) Özellik
Yeşoda (Şiva'nın Çift Cinsiyetli Özelliği)
Benzeri kutsal sembolizm ve ikonografi gerek İbrani Yah-Veh ve Keşmiri Şaiva'da bulunmaktadır: Kutsal Üçlem, alev, çerubim, koruyucu melek, yılan, boğa, boğa boynuzu üflemek, vs.
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Dil Bilimi Açısından Hindistan ve Orta Doğu Arasındaki Bağ Hakkında Daha Çok Kanıt
Yahudilerin ve Kutsal Toprakların Hint menşei konusunda araştırmalarında bir ilke imza atmış değilim. 19. asrın ortalarında, İsrail'in On Kayıp Kavmini araştırmaya adanmış Londra Kimlik Derneği (the Identification Society of London), Afganların; Tibetlilerin, Keşmirlilerin ve diğer Kuzey Hint kabilelerin ya İsraillilerin torunları oldukları, veya tersi geçerli olduğunu kanıtlamak üzere aşağıdaki listeyi hazırlamışlardır: Listelerindeki bütün kabile, kast sınıfı, alt sınıf vs. Yahudiliklerini koruyamamıştır. Ancak, neredeyse hepsi Yahudi kökenlerini tanımaktadırlar. Bu listeyi okurken, Josephus'un [Nuh oğlu] Sami'nin soyundakilerin yerleştiği bölgelerde bulunduklarını unutmayınız. "Bunlar bir Hint nehir olan Kophen'de (Kabul Nehri) ve etrafındaki Asya topraklarında bulunurlardı." (Josephus..., Bölüm VII-4).
Birçok alim Dravidlerin prototip Yahudilerin ataları, Tibet düzlüklerden veya Turanlıların anayurdu Orta Asya'dan (Sami soyunun yerleştiği bölge) gelen Meluhhanlar olabileceğini inanmaktadırlar.
Kuleshwar Rai'nin Kadim Hindistan (Ancient India) eserinde yazdığı gibi:
"...Bir zamanlar Sind, Baluçistan ve Punjab dahil Dravidler Hindistan'ın tamamına hakim olduğu bir devir vardı. Onlar sonradan yavaş yavaş Mezopotamya'ya da göç ettiler." (sayfa. 19.)
Aşağıdaki listede sol tarafta Hint kabile, kast sınıfı, alt kast sınıfı ve yer isimleri sol tarafta yazılmıştır. Kitabi Mukaddes ve İbrani isimler her bir Hint kelimeden sonra yazılır, son olarak da Kitabi Mukaddes'teki kitap, bölüm ve satır verilecektir. Dikkat ederseniz benzeri kelimer ya aynıdır veya oldukça yakındır. Farklar önemsiz derecedir. Dil bilimci olmayan biri bile bu kelimelerin aynı kaynaktan geldiklerini fark edebilir. Benzerlikler rastlantı olamayacak kadar fazladır. Mümkün olduğu kadar mülayim davranarak sadece kısmi bir liste sunuyorum. Ama ne kadar kısa ve mülayim olsa da, Hindistan'ın bir zamanları Kutsal Topraklara hakim olduğunu inandıracak kadar örnek sunduğumu inanıyorum:
Pardon, bende cezam neyse çekmeye razıyım:) gerçi en başta çevireni siteyi falan vermişsin ama ben görmemişim hep altlara bakmıştım ondandır.
şimdi arapça ile ibranice de akraba aslında.Zaten ibrahim de hindistandan sümer memleketine gelmiş olabilir.Kuranda sümerce de kelimeler var.is-ra(ateş)-il ateş dili is-ma(su)-il dili olarak düşünebiliriz.
yani biri ateş diliyle anlatmış biri su diliyle.ama kalıcı olacak olan su dili olacak.
zaten şunu ifade etmeden geçemeyeceğim,bu forumdaki bütün kıyametler sizi tenzih ederek söylüyorum insanların eleştirdikleri yazıları yarım yamalak okumalarından kaynaklanıyor neyse uzatmaya gerek yok.
sümerce konusuna değinmişsiniz size katılıyorum ve bu konuda aşağıdaki yazıyı okumanızı tavsiye ederim.gerçi büyük ihtimalle bu da sizin için bilinen birşeydir ama belki bilmeyenlerde olabilir değil mi?bir ara siz zahmet olmazsa neleri bilip neleri bilmediğinizi listeleyip gönderirseniz biz kusurlu kullarda ona göre yazı yazarız.tamam tamam kızmayın sadece basit bir şakaydı.
Araştırmak ilimin anahtarıdır. İşte bu hikmete dayanarak bilim ve marifet dalları keşifler sayesinde sürekli olarak gelişmektedir. Gerek lâboratuar gerekse gizemli şeyleri açıklığa kavuşturmak gerekse araştırma vesileleri ile insanoğlu sürekli gelişmenin peşindedir. Bu yüzden çabalar, yetenekler, araştırmalar ve incelemeler her birin yeni bir adım atarak değişik alanlarda gelişmeyi sağlamaktadır. Buna dayanarak, çeşitli alanlarda çalışan araştırmacılar tarihi belgelere büyük bir önem göstermektedirler.
Bu tarihi araştırmaların başında gelen araştırmanın birisi Mezopotamya ve Orta Asya uygarlıkları arasındaki ilişkiyi incelemektir. Irak'ın Sümerli ve Türkmenistan arasındaki ortak noktaları araştırarak tarih ve dilleri arasında karşılaştırmalar yapmışlar. Dr. İbrahim Ahmet Rızfate "Beşeriyet ailesi", Lioner Dolly'nin "Mezopotamya uygarlığı", Dr. Ahmet Süse'nin "Mezopotamya uygarlığı" ve birçok Arap ve yabancı kitap ve ansiklopediye bu konuya yer vermiştir. Avukat Mahmut Kasap hoca Türkmeneli gazetesinin 01.10.1994'te yayınlanan 3ncu sayısında birçok kaynaklara dayanarak "Milattan önce Türkmenlerin tarihi" adlı makalesinde belgelere dayanarak, Türkmenlerin çok eskiden beri Mezopotamya'daki varlıklarını göstermiştir. 11.11.1998'de Av. Sanan Ahmet Ağa hoca birçok tarihi belgelere dayanarak, çıkardığı "Türkmen asaleti" adlı kitabında Türkmen çivi yazısı tarihinden buyana varlıklarını göz önüne koymuştur. Kardaşlık dergisinin 1964'teki 5nci sayısı Mezopotamya'da Türkmenler ve Sümerler arasındaki dil, arkeoloji, heykel ve malzemeleri arasındaki ortak noktaları dile getirmiştir. Makalede Mezopotamya ve Orta Asya insanları arasında birçok ortak noktaları bulunduğunu ifade etmiştir.
Söz konusu araştırmalar arzulanan seviyelerde olmamasına rağmen ve incelikli bilgiler içermemesine rağmen Mezopotamya'da Türkmenlerle Sümerliler arasındaki ilişki ve bağ noktasını göstermiştir. Bu konuyla ilgili Arapça yazılar bulunmamaktadır. Bu da tarih hakkında yapılan bir haksızlıktır. Ancak birçok müsteşrik ve yabancı yazarlar bu konuya değinmişlerdir. Arkeoloji araştırmalar uzmanı Alman araştırmacı ve Prof. Beckman Jerry 1998'de "Türkmenler-Sümerliler, Türkmenistan- Mezopotamya" araştırmasını sunmuştur. Türkçe'ye Dr. Dursun Ayhan tarafından çevirilen söz konusu araştırma tarihi, kültürel ve dil arasındaki bağlara dayanarak Sümerliler ve Türkler arasındaki bağ noktalarını dile getirmiştir. Iraklı tarihçilerin çoğu araştırmalarında bu konuya yer vermemişlerdir.
Araştırmacılar Sümerliler Mezopotamya'ya gelişleri hakkında yer vermemişlerdir. Okullardaki eğitim müfredatında Sümerlilerin asılları hakkında yeterince bilgi vermemişlerdir. Bu kitaplarda Sümerlilerin Mezopotamya asil sakinleri olmadıkları ancak başka bölgelerden geldiklerini göstermişlerdir. Türk ansiklopedisi 30ncu bölümü 15-19ncu sayfalarında Dr. Taki Dabbağ'ın yazıları bulunmaktadır.
Bu bilgiler Türk ansiklopedisi 30ncu bölüm, sayfa 115-119, Dr. Teki Dabbağ'ın Tarihte Irak adlı kitabının eski Irakla ilgili bölümünde 59-66-68 sayfalarında yayımlanmıştır. Mezopotamya'ya göç eden Sümerler, Asuriler, Akad, Babililer ve Aramililer burada kurdukları medeniyet diğerlerinden daha üstündür. Sümer medeniyeti o dönemdeki diğer medeniyetlerden çok farklıydı. Çünkü Sümer medeniyeti değişik etnik köken ve dinden oluşuyordu. Sümer medeniyetinden kalan eserleri iyice incelediğimiz takdirde birçok kimsenin bu medeniyet hakkında çıkardığı sözlerin yalanlayacaktır. Mezopotamya'daki Sümerler ve Türkmenistan'daki Türkler arasında birçok ortak noktalar bulunmaktadır.
Sümerlerin anayurdu olan Türkmenistan'ın Aşkabat şehri yakınlarında bulunan tarihi eserler Mezopotamya'daki Sümer medeniyeti eserlerine benzemesi bu iki taraf arasındaki ortak noktaların ne kadar yakın olduğunu göstermektedir. Araştırmacılar Türklerin Orhun abidesine dönerek, Sümerlerin ve Türklerin aynı dilden geldiğini belirterek, Sümerlerin Asyalı olduklarını belirtmişlerdir.Sümer ve Akad dilleri uzmanı Dr. Fevzi Reşit 19.02.2002'de yayımlanan Zevra gazetesinin 124ncü sayısında Sümerlerin dilleri Ural Altay dilleri grubuna mensup olduğunu belirtmiştir. Macaristan, Finlandiya ve Türk dili aynı bu dil grubuna mensup olduğunu söyleyen Dr. Fevzi Reşit Sümerlerin Sami soyundan olmadıklarını doğrulayarak Ari soyundan da olmadıklarını belirtmiştir. Gerçekleri araştırırsak, Sümerler ve Türkler arasındaki birçok ortak noktalar bulabiliriz.
Birçok tarihi eserler araştırmacıları Sümerlerin Mezopotamya'ya kuzeyden güneyine kadar yerleştiklerini belirterek, bu yurdun asil vatandaşlarını olmadıklarını Arap adasına yerleşen Samiler gibi diğer bölgelerden gelen göçmenler olduğunu belirtmişlerdir. Irak , Türkiye, Suriye, Habur, Şagır, Telbaze, Telhalaf, Kerkimiş ve Telkitepe bölgelerinde bulunan tarihi eserler bütün bunları kanıtlamaktadır. Orak, Çamur Çömlek gibi eseri eşyalar Türkiye'de de bulunmuştur. Benzer tarihi eserlerin Irak'ın kuzeyinde Suriye'de ve Küçük Asya'da bulunması başka bir kanıttır. Sümerli mezarlığındaki iskeletleri araştıran araştırmacılar Orta Asya'da bulunan iskeletlere çok benzediklerini belirtmişlerdir.
Dil açısından ise, kaynaklar Sümer dilinin hiçbir dilde bulunmadığı özelliklere sahip olduğunu belirterek, müfredat ve gramer açısından diğer dillerden çok farklı olduğunu belirtmişlerdir. Sümerlerin dili Mezopotamya'da yerleşen ve kuzeydoğudan gelen kabilelerin dillerine çok benzediğini belirten uzmanlar Sümer ve eski Türk dili arasında ortak olan 350 kelimeden fazla bulunmasına dikkat etmektedirler. Bu da eski dil uzmanlarınca gösterilen başka bir kanıttır. Bütün belgeler gerçekleri göstermektedir. Türkmenler Mezopotamya'da ilk medeniyet kurduklarını göstermektedir. Ancak bu gerçekler gizlenmeye çalışılmaktadır. Ama ne yazık ki, hiçbir şey gerçekleri gizleyemez ve saklayamaz. Bilim ve marifetin güneşin doğduğunda karanlık ve batıl kalmayacaktır.
Kaynaklar:- Zevra gazetesi sayı 142, 24.02.2000- Mezopotamya medeniyeti Welly Leonard- Sümer Türkmenler- Mezopotamya Türkmenistan - Beckmart Jerry- Berlin'deki Türkmenler Kültür Cemiyeti tarafından tercüme edilen bir araştırmadır.- Beşeriyet ailesi, Dr. İbrahim Ahmet Rızkane- Eski medeniyetler tarihi, cilt -1- Dr. Taha Bakır - Tarihte Irak - bir grup uzmanlar tarafından çıkarılan bir kitap.- Türkmen halk edebiyat sanatı , Dr. İbrahim Dakuklu.
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma