Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
daha önceki bir makalemde de değindim bu konuya ama ayrıntılı olarak bunu yeniden aktarmak hissi düştü içime
kuranı kerim cömert açıklayıcı sayfalar anlamına gelir
bu cömert açıklayıcı sayfaları anlamak için allahın bize bildirdiği yöntemleri kullanmamız gerekir
akıl kullanmak/düşünmek ve uygulamak
sebe 46
De ki: "Size bir tek öğüt veriyorum: Tanrı için ikişer ikişer ve teker teker kıyam etmeniz, sonra düşünmeniz. Sizin arkadaşınızda hiç bir delilik yoktur. O, yalnızca sizi, şiddetli bir azabın öncesinde uyarandır."
ve insanlar iki kısıma ayrılır
inananlar ve inanmayanlar
fussilet 44. Eğer biz Kur'ân’ı yabancı bir dille gönderseydik derlerdi ki:“Neden, onun âyetleri açıkça beyan edilmedi? Dil yabancı, muhatap arap! Olur mu böyle şey?” De ki: “O, iman edenler için hidâyet ve şifadır.”Ama iman etmeyenlerin kulaklarında ağırlıklar vardır. Kur’ân onlara kapalı ve karanlık gelir.Onların, çok uzak bir yerden sesleniliyor da söyleneni hiç anlamıyorlar gibi bir halleri vardır. [26,198-199; 17,82] *
inananlara gelince
allah cc diyor ki
ali imran 3. Sana kitabı, gerçeğin ta kendisi ve daha önce gelenleri doğrulayıcı olarak indiren O'dur. Bundan önce de, insanlara doğru yolu göstermek için Tevrat ve İncîl’i indirmişti. [2,41] *
ali imran 4. Doğruyu eğriden, hakkı batıldan ayırd eden Furkanı da indirdi. Allah'ın âyetlerini inkâr edenlere pek çetin bir azap vardır. Öyle ya, Allah daima azîzdir, intikamını alır. [2,53; 5,95; 14,47; 39,37; 32,22; 43;41; 44,16] {KM, Tesniye 32,35; Mezmurlar 94,1; Yeremya 51,56} *
buradan anladığımız üzre kuran kendinden önce gelen emirlerin doğru olanlarını tastiklemiş yanlış olanların reddetmiş ve doğru olan ayetlerini ayıklamıştır zira insanlar kitaplarına dışardan eklemeler yapmış sözlerin yerini kaydırmıştır
maide 13
13. İşte o Yahudileri, verdikleri kesin sözü bozduklarındandır ki lânetledik, onların kalplerini katılaştırdık. Böylece onlar kelimeleri yerlerinden oynatarak tahrif ederler.Kendilerine tebliğ edilen hususlardan pek çoğunu unuttular.Onların pek azı hariç olmak üzere, onlar tarafından devamlı olarak hainlik görürsün.Yine de sen onları affet, aldırma. Çünkü Allah iyilik edenleri sever. [2,75; 3,7; 4,46]
ve gizleyenlerin gizlediklerini açıklamıştır allah
maide 15. Ey Ehl-i kitap! Kitaptan (Tevrat'tan) gizlediklerinizin çoğunu size beyan eden,bir çoğunu da yüzünüze vurmayarak affeden Resulümüz size gelmiş bulunuyor. İşte size Allah tarafından bir nûr ve hakikatleri açıklayan bir kitap geldi.
mesela namaz ibrahimin sayfalarında emredilmiş ve ananeyle babadan oğula günümüze kadar gelmiştir ve bu ibadet zaten hazırda olduğu için kuran namaz kılın diye bunu desteklemiş doğrulamıştır
alilimran 50. Keza ben, benden önceki Tevrat'ı tasdik etmek ve size haram kılınan bazı şeyleri mübah kılmak için geldim. Doğrusu ben size Rabbiniz tarafından bir mûcize getirdim. Öyleyse Allah’a karşı gelmekten sakının da bana itaat edin.” [43,63] {KM, Matta 5,17; 15,20}
ve bazı incil saçmalıkları
Ne mutlu barışı sağlayanlara! Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek. (Matta 5/9) Ey İsa, yüce Tanrı'nın Oğlu, benden ne istiyorsun?(Markos 5/7)
Melek ona (Meryem'e) şöyle yanıt verdi: ...doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek. (Luka 1/35)
ihlas 3. Ne doğurdu, ne de doğuruldu. [6,101; 19,88-90; 21, 26-27]
böylece allah ac isevilerin kendinden önce gelen kitaplarına karışan bu hurafeyi temizlemiştir ve temizlendiği taktirde geriye yalnızca doğrusu kalacaktır
incilde tevratı doğrulayıcı olarak gelmiştir yukarda alilimran 50. ayetinde belirttiği gibi rabbimizin
Ve Rebeka gözlerini kaldırıp İshakı görünce deveden indi ve köleye şöyle dedi: Bizi karşılamak için tarlada yürüyen bu adam kimdir? Ve köle, Efendimdir dedi. Ve Rebeka peçesini alıp örtündü. Tekvin Seferi , 24. bab, 64 ve 65. ayetler.
ve kuran doğrular
31. Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve günahtan korumalarını söyle.Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler.Örtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler. Zinet takılan yerlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, üvey oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mümin kadınlar, ellerinin altında bulunanlar (köleler), erkeklikten kesilip kadınlara ihtiyaç duymayan hizmetçileri veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklar dışında kimseye göstermesinler. Saklı zinetlerine dikkat çekmek için, ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz toptan Allah'a tövbe ediniz ki felaha eresiniz! [35,59] *
ve burdaki örtünün başörtüsü olmadığını anlayanlara ise yukarda allah nasıl reddettiği bi şeyi açıkça bildirdiyse bunuda açıkça bildirmesi gerekirdi allah doğmamış ve doğurmamıştır daki kadar açık bir şekilde başörtüsü yok derdi ama o hep sakınılmasını emretti
ve ordaki örtü kelimesinin başörtüsünü teyid ettiği günyüzüne böylece daha aşikar olarak çıkmıştır
zira tevratta rebeccann köle yanında değil ama efendisi yanında başını örttüğünü dikkate alırsak ve nur 31 deki haram olan insanları sayarken dikkatli okursak iki ayetin birbirini tam olarak teyit ettiğini açıkça görmüş oluruz
rabbimiz zihnimizi fikrinle açık eyle
__________________ bekir
dediğin gibi Allah'ım
aynen; yar, rab...
efendimiz allahın ayetlerini kıyamete kadar taşımakla görevlendirilmiş bir elçi allah 'ın son peygamberi olduğu halde ayetlere zerre kadar yorum yapmadan günümüze taşımıştır, bu kesin
fakat bunu bildikleri halde kuranla haşirneşir olmuş bizler durmadan bir ayete bir kelimeye kendi yorumlarımızı getirmekteyiz
bu yazıyı okuyanların allahın gerçek dini olan kitabı en olgun şekliyle okumaları ve anlamaları için aşağıda gelen ayetleri hiç kimsenin yorumun bakmadan ve herkes kendi güvendiği mealcinin çevirisini gözönüne alarak allah rızası için okusun
hiç kimse, ilahı allah olan hiç kimse hiç bir alimin yorumuna bakmasın
ayetler bu kadar açıkken ne lüzumu var
allah gerçek gayesi allah olan herkesten ilelebet razı olsun
inşallah başka konularda yorumsuz bir anlayışla karşılaşmak temennisiyle
bütün müminler Allaha emanet olsun
nur 31. Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve günahtan korumalarını söyle.Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler.Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler. Zinet takılan yerlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, üvey oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mümin kadınlar, ellerinin altında bulunanlar (köleler), erkeklikten kesilip kadınlara ihtiyaç duymayan hizmetçileri veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklar dışında kimseye göstermesinler. Saklı zinetlerine dikkat çekmek için, ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz toptan Allah'a tövbe ediniz ki felaha eresiniz!
nur 60. Evlenme arzu ve ümidi kalmamış olan ihtiyar kadınların, zinet yerlerini teşhir etmeksizin, dış giysilerini çıkarmaları, günah değildir.Bununla beraber sakınmaları, kendileri yönünden daha iyidir. Allah her şeyi işitir, gizli âşikâr her şeyi bilir.
ahzab 28. Ey Peygamber, eşlerine de ki: “Eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi güzelce boşayayım.”
ahzab 33. Hem vakarla evinizde durun da, daha önceki Cahiliye döneminde olduğu gibi süslenip dışarı çıkmayın,namazı hakkıyla ifa edin, zekâtınızı verin,hülasa Allah ve Resulüne itaat edin.Ey Peygamberin şerefli hane halkı, ey Ehl-i beyt! Allah sizden her türlü kiri giderip sizi tertemiz yapmak istiyor.
ahzab 53. Ey iman edenler! Yemeğe izin verilmeksizin, vaktine de bakmaksızın, Peygamberin evine girmeyiniz. Fakat dâvet edildiğinizde girin. Yemeği yiyince hemen dağılın, yemekten sonra sohbete dalmayın.Çünkü bu hareketiniz Peygamberi rahatsız ediyor, lâkin utandığından, size karşı bir şey söylemiyordu.Oysa Allah, gerçeği açıklamaktan çekinmez.Eğer (müminlerin annelerinden) bir şey soracak veya isteyecek olursanız, onu perde arkasından isteyiniz. Böyle yapmanız, hem sizin hem de onların kalpleri yönünden daha nezihtir.Sizin Allah'ın Resulünü rahatsız etmeniz ve kendisinin vefatından sonra onun eşlerini nikâhlamanız asla helâl değildir. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır
ahzab 55. Peygamberin eşlerine ve mümin kadınlara: Babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kızkardeşlerinin oğulları, Müslüman kadınları ve malik oldukları köleler hakkında bir günah yoktur. Bunlar onların evlerine gelebilir ve onlarla karşılaşabilirler. Bununla beraber, ey Peygamber eşleri, Allah'a karşı gelmekten sakının, çünkü Allah her şeye şahittir.
59. Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mümin kadınlara söyle: Ev dışına çıktıkları zaman dış elbiselerini üzerlerine salıversinler. Böyle yapmaları onların iffetli tanınmaları ve kendilerine sarkıntılık edilerek incitilmemeleri yönünden en uygun bir davranıştır. Allah gafurdur, rahîmdir.
suat yıldırım çevirisidir
kuran mümini kendi kararını kendi verir
akıllı değil mi?!
__________________ bekir
dediğin gibi Allah'ım
aynen; yar, rab...
Evet arkadaşlar, bu konu da, daha yeni yeni bilinçlenen Kur'an İslamcılarının bazı akademik bilgiden yoksun olanlarınca, bilgi eksikliği nedeniyle yanlış yorumlanmıştır. Şimdi sizlere bu bilgi eksikliğinden kaynaklanan yanlış yorumların mantık hatalarını sıralayacağım.
Bilindiği üzere Türkiye'de, Kur'an'a yöneliş hareketinin çığırını açan ilk isim Prof. Dr. Hüseyin Atay'dır. Ondan başlayalım. O, mealinde bu kelimeyi "başörtüsü" olarak çevirmiştir ve mealinde kullandığı yöntem itibariyle de kelimenin ikinci veya üçüncü anlamlarını vermeyip, en geniş manada, mütevatır olarak bilinen anlamına yer vermiştir. Zaten bu da yeterli olandır ama bir nesil sonra, Kur'an'a yöneliş hareketine biraz daha ivme kazandıran Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'ün hazırladığı mealde bu kelimeyi "örtü/başörtüsü" olarak çevirdiğini görmekteyiz. İşte burada Yaşar Nuri Öztürk, Hüseyin Atay'dan daha farklı bir metod kullandığı için kelimenin mütevatır anlamının yanında diğer anlamlarını da yer vererek, az sonra açıklamaya çalışacağımız gerçekleri belki de halkın zihninde en çok aydınlatan kişi olmuştur.
Üçüncü olarak sıralayacağımız kişiler, daha çok çömez olarak adlandıracağımız ve akademik araştırmalara pek de vakıf olamayan Kur'an Araştırmalar Grubu'dur. Bu kişiler kelimeyi "örtü" olarak çevirmiş ve buradan yola çıkarak birtakım iddialarda bulunmuşlardır. Az sonra genel açıklamada bu iddialarının nasıl bir eksikliğe yol açtığını göreceğiz.
Dördüncü olarak ise Hakkı Yılmaz var ki, o da Kur'an Araştırmalar Grubu'ndan bir iki gömlek daha bilgili bir şahsiyettir, ama işte o kadar. Kur'an İslam'ına gönül veren bu alimimiz de kelimenin anlamının "örtü" olduğunu açıklayarak mütevatır anlamına yer vermemiş ve bu nedenle de esas itibariyle kelimenin havada kalmasına yol açmıştır.
Şimdi sizlere bu meallendirme farklılıklarındaki çok ince bir detayı açıklayacağım ki, umarım bu konu da bir sıkıntı olmaktan biz Kur'an dinine yönelenlerce ortadan kalkacaktır.
Açıklamama Mustafa İslamoğlu'nun, Gerekçeli-Meal çalışmasından yaptığım bir alıntıyla devam edeceğim:
"7 ... Humur'un tekil formu olan hımar, "başörtüsü" demektir. İçkiyi de, aklı bürüyüp örttüğü için aynı kökten gelen hamr adı verilmiştir (Kitabu'l- 'Ayn). Bu iki kelimenin buluştuğu nokta "baş"tır. Mesela küfür de "örtmek" anlamına gelir, fakat başa değil kalbe nisbet edildiği için farklı kökten bir kelime kullanılmıştır. "İçinde neden baş geçmiyor?" sorusu art niyetle değilse cehalet eseridir. Zira Arapça'da hepsi de başörtüsü olarak kullanılan burka', nikab, lifam, lisam, nasif, mikne'a ve cilbab kelimelerinde de "baş" geçmez. Tıpkı Türçe'deki yemeni, yaşmak, çit, yazma, bürgü, bürümcek, tülbent, eşarp, atkı ve çar'da geçmediği gibi. ..." (Nur Suresi 31. ayet, 7. dipnot)
Evet, görüldüğü üzere, Türkçe'de bu sayılanlar pek tabi ki temel yapısı itibariyle örtüdür. Bu nedenle, elbette kelimenin bir diğer anlamı örtü olacaktır. Ama bu demek değildir ki kelime, anlam itibariyle başka bir şeye atıf yapıyor olmasın. Bilindiği üzere Kur'an, Arap halkına hitap ederken onların anlayacağı kelimeleri seçmiştir. Şimdi, Allah bizlere bir kitap yollasa da orada tülbent kelimesi geçse biz ne diyeceğiz; "Yok burada baş kelimesi geçmiyor, o nedenle de biz yıllardır akla gelen ve uygulanış itibariyle de esas olan tülbetin anlamını artık temel yapısı itibariyle örtüye indirgeyerek farklı anlayacağız mı demeliyiz?" Bu olacak iş değildir. Bunu yapanlar Mustafa İslamolu'nun da dediği gibi ya "art niyetle değilse cehalet"lerinden yapıyorlardır. Biz ikinci ihtimali göz önünde bulundurmak istiyoruz.
Elbette şimdi de başörtüsü üzerine olan tüm açıklamalarını ve inancını bu kelimeye bağlayanlardan, benim başörtüsünü farzmış gibi algılatmaya kalktığımı düşünenler olabilir. Onu da hemen açıklayalım:
"... fıkıh usulcüleri dediğimiz metodolojistlerin tümünün ortak kabulü, Kur'an'daki bütün emirlerin vücup (gereklilik, farzıyet) ifade etmediği merkezindedir. Başka bir deyişle, vücup için, emir kipinin kullanılmış olması yetmez, o kipin farzıyet (gereklilik) anlamında bağlayıcılık ifade ettiğinin başka yollarla (karinelerle) gösterilmiş olması gerekir.
Emir kipinin hangi anlamları ifade ettiği uzun uzun anlatılmaktadır. On ila on beş arası anlamdan söz edilmiştir. Fahreddin Râzî (ölm.606/1209), fıkıh usulüne ilişkin eseri el-Mahsûl'de Kur'an'daki emir kipinin on beş anlam ifade ettiğini, bunlardan sadece birinin vücup olduğunu bildirmektedir. Aynı zamanda bir usulcü olan İmam Gazâlî, metodolojiye ilişkin ünlü eseri el-Müstasfa'nın emir kavramını ele alan bölümünde (bk. 1/737-777; 2/535) Kur'an'daki emir kiplerinin fıkıh açısından durumunu incelemektedir. Bu listede de vücup ifade eden emirler çok azdır.İmam Şâfiî, emrin temelde iki anlam ifade ettiğini söylemiştir: Vücup (gereklilik, farzıyet), nedb (edep ve terbiye tavrı)
Emrin vücup ifade etmesi için gerekli karinelerin başta geleni, emir kipiyle bildirilen hususun aksini yapanların hesap ve ceza ile tehdit edilmesidir. Gazâlî burada, emrin vücup ifade etmesi için, 'emrin yerine getirilmemesinin isyan anlamına geldiğinin bildirilmiş olması' gerektiğini söylüyor. (bk. 1/763) Yani emir kipi kullanılarak bildirilen bir husus, eğer vücup ise (aksini yapmak haram ise) o emri çiğnemenin Allah'a isyan olduğunun ayrıca bildirilmesi gerekir. Gazâlî'ye göre, emrin birkaç kez tekrarı da vücup ifade etmenin kanıtlarından biridir. Eğer bu iki özellik yoksa emrin nedb (mendupluk, edep ve terbiye tavrı) ifade ettiği kabul edilir. Ve Gazâlî ekliyor: Ümmetin nedbe hamlettiği emirler çoğunluktadır. (el-Müstasfa, 1/773) Yani ümmetin genel kabulü emrin nedb ifade ettiği merkezindedir.
Başın örtülmesi konusunda, Gazâlî'nin vücup için gerekliliğinden söz ettiği dayanakların hiçbiri mevcut değildir. Gazâlî'ye göre, emrin vücup veya nedb ifade ettiği hususunda tartışma çıkarsa 'tevakkuf' (hüküm vermekten kaçınıp beklemek) esas alınır.
Gerek Gazalî'nin, gerekse diğer usulcülerin emir kavramı ile ilgili bu anlayış ve kabulleri dikkate alındığında Nûr 31'deki emrin, başı örtmek anlamında vücup ifade ettiğini söylemek mümkün değildir. Bir kere, o ayetteki emir başın örtülmesine ilişkin değil, göğsün örtülmesine ilişkindir. Yani emrin taalluk noktası baş değil göğüstür. Başın örtülmesine hamledilmek istendiğinde 'mânâya delalette kesinlik' yoktur. Çünkü emir, "Başlarını örtsünler" şeklinde değildir. Böyle olunca da vücup doğmaz. Vücubun doğması için iki kesinlik şarttır: 1. Nassın varlığının kesinliği yani sübût, 2. Nassın mânâya delaletinin kesinliği. Nûr 31. ayette bu ikincisi kesin yoktur. Birincinin varlığı da tartışılabilir. Çünkü vücubun konusu sayılan 'baş' veya 'saç' kelimeleri ayette yoktur.
Nûr 31'de, vücup çıkarmak için senet yapılabilecek diğer karineler de yoktur. Çünkü ne o emri terk edene hesap ve ceza tehdidi vardır ne de emrin defalarca tekrarı. O halde, emri, ya fıkıh profesörü Yunus Vehbi Yavuz gibi 'nedb' kabul edeceğiz, yahut Gazâlî'nin koyduğu ölçüyü işleterek tavakkuf edenlere (hüküm vermeyenlere) katılacağız. Bunun ötesine geçilmediği içindir ki, geleneksel kabul, örtünmeyi, köle-hür tüm kadınlar için farz görmemiş, sadece hür kadınları bağlayan bir sosyal konum göstergesi olarak değerlendirmiştir.
Nûr 31. ayette vücup ifade eden bir emir vardır ama bu emir göğsün kapatılmasına yöneliktir. Başın-saçların kapatılmasına ilişkin bir emrin o ayetten çıkarılması zorlama ile bile mümkün olmaz.
Hanefî fıkhının ve fıkhî tefsirin öncülerinden biri sayılan el-Cassas (ölm. 370/980) Ahkâmü'l-Kur'an adlı tefsirinde Nûr 31. ayeti açıklarken oradaki örtüne emrinin 'göğüs ve boyunları örtmeyi' amaçladığını bildirmektedir. Cassas şöyle diyor: "Bu ayetten anlaşılır ki kadının göğsü ve boynu avrettir, yabancı erkeklerin görmesi caiz olmaz." (Cassas; Ahkâmü'l-Kur'an, 3/461) Cassas'ın aynı yerde bildirdiğine göre, tâbiûn devri müfessirlerinin en ünlülerinden biri olan Said b. Cübeyr (ölm.95/713)e göre de saçların açılması haram değil, sadece mekruhtur.
Demek oluyor ki, başın kapatılması yönünde bir icma'ın varlığından söz etmek de tutarlı değildir. Said b. Cübeyr gibi bir zatın onaylamadığı bir görüşe, icma' demek mümkün olamaz. Namazda setr-i avretin sadece sünnet olduğunu söyleyen İmam-ı Mâlik (ölm. 179/795)i de Said b. Cübeyr'in yanına koymak gerekir. Peki, bu durumda icma' nerededir? Bu görüşlerin gerçekten Said'e ve İmam Mâlik'e ait olup olmadığı tartışılabilir denirse, o zaman şu veya bu konuda icma'ın olup olmadığı da pekâla tartışılabilir demek gerekir. Bu durumda da söz varacağı yere varır: Onun-bunun dediğini, deyip demediğini teftiş yerine Kur'an'a bakıp çözümü orada bulalım!
Böyle bakıldığında söylenekcek şeyin şu olduğu kanısına varıyoruz: Vücubun, başın örtülmesine bağlanması geleneksel kabullere çok uygun bir yorum olduğu için tutulmuş ve kurallaşmıştır. O ayetten açıkça çıkan tek emir, göğüslerin, özellikle göğse takılmış bulunan süs takılarının kapatılmasıdır. Ayette geçen 'zînet:süs' tâbirini kadın vücudu olarak değerlendirmek sadece dayanaksız değil, saçmadır. Örfün din adı altında dayatılmasıdır. Kadın vücudunun 'zînet' olarak düşünülmesine dayanak olacak hiçbir Kur'an ayeti yoktur. Bunlar, egemen anlayışın hesabına uygun geldiği için dinleştirilmiş yorumlardır. İsteyen, din adına bu yorumları elbette ki izler, ama başkalarının bunları din yapmasını isteyemez. ... (Nur Suresi, ayet 30-31; Kur'an'daki İslam, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk)
__________________ Düşünmeden konuşmak, nişan almadan ateş etmeye benzer. İngiliz Atasözü
Önce sayın prof'a şunu sormak lazım; Kadınlar göğüslerine neden takılar takıyorlardı? Bu takılar Allah'ın da hoşuna gitmekle birlikte Allah neden bu takıların gizlenmesini istemiştir? Önce bunun Kuran'a uygun bir izahını yapması gerekmez miydi?
İkinci olarak, Kuran'da yer alan himarın o gün baş örtüsü anlamına kullanıldığını nereden bileceğiz? Sayın M. İslamoğlu bunun (himarın) baş örtüsü anlamına oldunu o günün şiir veya nesir edebiyatından örneklerle ispatladıktan sonra, başkalarını cahillikle ithama yeltenmesi gerekmez miydi? Himarın daha sonra baş örtüsüne isim olmadığı ne malum? Baş örtüsü belki henüz yok iken Arapça dili var idi. İcatlar oldukça dilden ona uygun isimleri de icat ediliyor.
Arkadaşım ne çok şey biliyorsunuz değil mi? Sorgulamanın bile bir ölçüsü olur. Bunu yapabilmekte, ya şöyleyse ya böyleyse gibi zanna dayanan bilgilere dayanarak olmaz. Bu senin yaptığına kuyuya taş atmak diyoruz. Ne de olsa sorulacak soru mu yok. Sana cevap verilse bile onu alacak adam var mı acaba karşında. Ama şimdi herkes alim olduya, ben az sonra çok daha köpürterek vereceğin cevaplardan çekinerek sözlerimi burada tamamlayayım.
__________________ Düşünmeden konuşmak, nişan almadan ateş etmeye benzer. İngiliz Atasözü
22. (İnsanların kimi:) "Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir" diyecekler; yine: "Beş kişidir; altıncıları köpekleridir" diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) "Onlar yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir" derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashab-ı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malumat isteme.
yukarıdaki ayet mağaraya sığınıp, Yüce Allah tarafından 309 yıl, uyutulup sonra uyandırılan kişişler hakkında.
ayeti dikkatli okuyunca şu sonuca vardır : ŞEKİL şemal, bize FAYDA sağlamayacak BOŞ şeyler hakkında TARTIŞMAYIN. Özü kavrayın yeter.
nitekim, KAÇ kişi oldukları, yine de belirtilmemiş, halbuki detaylı bilgiler verilmiş :) çünkü mesele kıssadan DERSİ almak:) Teferruat hikaye.
Örtünme de böyle : ÖZ SAKINMAK
dileyen kar çarşafla sakınır, dileyen baş örtüsü takar, dileyen başı açık geçer, dileyen saçını kazıtır (bir yakın akrabam bu metodu uygulamıştı, başörtüsüne takan takıntılılar yüzünden okula alınmadığında, o da KAZITTI kafasını öyle girdi :)...)
bir arkadaş yazmıştı, erkeğe yok mu sakınmak diye.. :) bence de var elbet. Örneğin, ben öyle body mady tarzı dar penyeler giymem, dar pantalon giymem...KENDİMCE sakınırım...
ama dedik ya daha GÜZELİ TAKVA elbisesi...
bizim için mağaradakilerin KAÇ kişi olduğu ÖNEMLİ değil..
sadece kuran diyorsunuz ama kuranla çelişiyorsunuz
nur suresi 31.ayet: Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve günahtan korumalarını söyle.Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler.Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler..
isterseniz yaşar nurinin mealine bakın onun mealinde bile başörtüsü geçer.
ahzab suresi 59.ayet: Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mümin kadınlara söyle: Ev dışına çıktıkları zaman dış elbiselerini üzerlerine salıversinler. Böyle yapmaları onların iffetli tanınmaları ve kendilerine sarkıntılık edilerek incitilmemeleri yönünden en uygun bir davranıştır. Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur).
malesef bazı insanlar rasulullah sav in sünnetini inkar ediyorlar. kuranla çelişen uydurma bir hadisi peygamberin sözü olarak kabul etmek sapıklıkır ama sahih hadisleri inkar etmek de ayrı bir sapıklıkır.
nisa 113.ayet: Eğer senin üzerinde Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir zümre seni bile, hükümde şaşırtmaya yeltenmişlerdi.Fakat onlar yalnız kendi kendilerini şaşırtırlar, sana hiçbir zarar veremezler.Nasıl zarar verebilirler ki Allah sana kitap ve hikmeti indirmekte ve sana bilmediklerini öğretmektedir. Gerçekten Allah'ın senin üzerindeki lütfu pek büyüktür.
peygamberimiz sav kuranı bizzat hayatıyla tefsir etmiştir. yukarıdaki ayette görüldüğü gibi rasulullaha kitap ve hikmet indirilmiştir. kitap kuranı kerimdir. hikmet ise kitabı en iyi şekilde anlayabilme ve kitaba göre en uygun şekilde hüküm verebilme yetisidir. yani sünnettir
sünneti inkar edenler aşağıdaki ayetleri okursanız iyi olur
ahzab suresi 21.ayet: Hakikaten, Allah'ın Resulünde sizler için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı bekleyenler ve Allah'ı çok zikredenler için en mükemmel bir nümune vardır.
Bu yüzden onun (Allah Rasûlünün) emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok acı bir azap isabet etmesinden sakınsınlar" (en-Nûr, 24/63).
Kim Rasûle itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur" (en-Nisâ', 4/80).
Peygamber size ne verdiyse onu alın ve size neyi yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir" (el-Haşr, 59/7).
Deki: Eğer Allahı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir" (Âli İmrân, 3/31).
Hayır, Rabbine yemin olsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar" (en-Nisâ, 4/65).
Allah ve Rasûlü bir işte hüküm verdiği zaman, artık mü'min bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur" (el-Ahzâb, 33/36).
Bu yüzden onun (Allah Rasûlünün) emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok acı bir ozap isabet etmesinden sakınsınlar" (en-Nûr, 24/63).
islamın iki temel kaynağı vardır birincisi kuranı kerim ikincisi de sahih sünnettir. ayrıca sahih sünnet olmadan namazı nasıl kılacağınızı haccı nasıl yapacağınızı zekatı nasıl vereceğinizi bile bilemezsiniz. ALLAH swt bunları kuranı kerim de emrediyor ALLAH ın resülü de sünnetiyle bu farzların nasıl yapılacağını yani pratiğe nasıl geçirileceğini gösteriyor ve kendi hayatıyla pratiğe geçiriyordu zaten ALLAH kuran da bizim için rasulullahın en güzel örnek olduğunu söylüyor.
nisa suresi 59.ayet: Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Resulüne ve sizden olan ülülemre de itaat edin. Eğer Allah'a ve âhirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilâfa düştüğünüz meseleyi Allah'a ve Resulüne arzediniz. Böyle yapmanız hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.
nisa suresi 60.ayet: Baksana hem sana indirilen hem de senden önce indirilen kitaplara inandığını iddia eden o münâfıkların yaptıklarına!Kalkıp tağutun önünde muhakeme olmak istiyorlar.Halbuki onlara o tağutu reddetmeleri emri verilmişti.Şeytan da onları haktan büsbütün saptırmak ister.
nisa suresi 61.ayet: Kendilerine "Haydi Allah'ın indirdiği Kur'ân'ın ve Resulün hükmüne gelin!" denildiğinde münafıkların senden iyice geri durduklarını görürsün.
madem sadece kuran diyorsunuz alın size kuranı kerim den bir ayet daha
maide suresi 44. ayet: ... kim ALLAH ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin ta kendileridir.
yani kuranı kerime göre laiklik=kafirliktir
tabi belamlar yalnız kuran der ama bu ayeti görmezlikten gelirler.
bakara suresi 174.ayet: Allah'ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyip onu birkaç paraya satanlar var ya, işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmazlar. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz ve onları temize çıkarmaz. Onlara son derece acı bir azap vardır.
bakara suresi 175.ayet: İşte onlar hidâyeti bırakıp dalaleti, mağfireti verip azabı satın almışlardır. Bunlar ateşe karşı ne kadar da dayanıklı imişler!
son olarak bu sitenin tasavvufa karşı tutumunu olumlu buluyorum insanlara tasavvuf adı altında batılı doğru olarak göstermeye çalışıyor malesef bazıları ve islam a göre en büyük günah olan şirke tasavvuf kültüründe sıkça rastlamak mümkündür.
size tavsiyem kurana ve sahih sünnete yönelmenizdir
nisa suresi 59.ayet: Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Resulüne ve sizden olan ülülemre de itaat edin. Eğer Allah'a ve âhirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilâfa düştüğünüz meseleyi Allah'a ve Resulüne arzediniz. Böyle yapmanız hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. (tevhid eri)
Sevgili Tevhid eri, hoş geldiniz!
Sizin bakış açınızla; itaat mercii üç:
1- Allah. Allah bir şey emrediyor;
2- Peygamber. O da bir şey emrediyor;
3- Ulul-emr. O da bir şey emrediyor.
Üç tane buyruk sahibi. Üçüne de itaat farz (!)
"Şayet anlaşamasanız meseleyi Allah'a ve Resulüne arzediniz" ne demek? Şu demek: İkisi ayrı kişi olduklarına ve aynı anda ikisine meseleyi arzedemeyeceğimize göre, önce Allah'a arz ederiz, şayet O'nda çözümü yoksa döner Resulüne sorarız. Resulü Allah'tan daha iyi biliyordur(!) Ha! Resülde de çözümü yoksa müçtehidin çtihadına başvuracağız. O son mercidir, o bilir, o bu meseleyi mutlaka çözer. Hadis/sünnet öyle demiyor muydu, meseleyi bu şekilde çözmeyi önermiyor muydu!
öncelikle o yazdığın benim kendi sözüm değil o nisa 59. ayetin mealidir.
görünen o ki sizin itaat konusunda kafanız karışmış öncelikle bizim her durumda ve her yerde itaat etmemiz gereken ALLAH swt dır. ALLAH ayrıca peygamberine de itaat etmemizi emrediyor ve peygamber her zaman ALLAH ın emri doğrultusunda hareket edeceği için peygambere yapılan itaatin ALLAH a itaat olduğunu kuran bize bildiriyor yani peygambere itaat ALLAH ın emri olduğu için peygambere itaatsizlik de ALLAH a itaatsizlik olmuş olur.
Bu yüzden onun (Allah Rasûlünün) emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok acı bir azap isabet etmesinden sakınsınlar" (en-Nûr, 24/63).
nisa suresi 64.ayet: Biz hiç bir peygamberi, Allah'ın izni ile, kendisine itaat olunmaktan başka bir gaye ile göndermedik...
Kim Rasûle itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur" (en-Nisâ', 4/80)
ayetler gayet açık peygambere itaatin şart olduğunu tartışmak abesle iştigaldir. bizden olan yani müslüman olan ulul emre gelince ululemr yetki sahibi emir sahibi demektir mesela halife.ALLAH bizden olan ululemre de itaat etmemizi istiyor ama bu itaat peygambere yapılan itaat gibi değil eğer ululemrle aramızda bir çekişme olursa kuranı ve sahih sünneti aramızda hakem yapmamız bizden isteniyor.
nisa suresi 59.ayet: Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Resulüne ve sizden olan ülülemre de itaat edin. Eğer Allah'a ve âhirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilâfa düştüğünüz meseleyi Allah'a ve Resulüne arzediniz. Böyle yapmanız hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.
bu konudada ayet gayet açık Yani ululmre ululemr ALLAH a ve rasulüne itaat ettiği sürece onlara itaat ederiz ALLAH ve rasülüne isyan ederse de onlara itaat etmeyiz aramızda her zaman kuranı ve sahih sünneti hakem yapmamız gerekir.islam da peygamberler dışında hiç bir insan tartışmaüstü değildir. itaat konusunda istersen sana bir örnek vereyim mesela babanız size hadi oğlum gel namaz kılalım dese namaz ALLAH ın emri olduğu için burada babaya yapılan itaat aynı zamanda ALLAH a yapılan itaattir. babanız sizden başka bir şey de isteyebilir mesela sizi yemeğe çağırsa (yemekte haram bir şey olmadığını varsayıyoruz) siz de yemeği yeseniz bu helal olduğu için ve ALLAH kuranda ana babaya iyi davranmamızı emrettiği için yineburada babaya yapılan itaat aynı zamanda ALLAH a yapılan itaattır. Ama babanız sizden haram bir şey istese mesela git falanca kabre orda yatan veliden bir şeyler iste dese bu şirk oluğu için burada babaya yapılan itaat ALLAH a isyandır. umarım itaat konusu anlaşılmıştır.
isterseniz bu konuda hz ebu bekir ra nın peygamberimizin sav vefatından sonra halife olduğunda söylediği şu sözlere bakalım:
Ey insanlar ben sizlerin en hayırlınız olmadığım halde başınıza geçirilmiş bulunuyorum. İyilik yaparsam bana yardımcı olunuz kötülük yaparsam beni doğrultunuz. Ben ALLAH a ve rasülüne itaat ettikçe sizde bana itaat ediniz. Eğer ALLAH a ve rasülüne karşı gelip isyan edersem o zaman benim sizden itaat bekleme hakkım yoktur. hz ebu bekir ra (ibn hişam es sire 4/340-341 ve taberi tarih 3/203)
nisa suresi 59.ayet: Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Resulüne ve sizden olan ülülemre de itaat edin. Eğer Allah'a ve âhirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilâfa düştüğünüz meseleyi Allah'a ve Resulüne arzediniz. Böyle yapmanız hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.
ALLAHa ve rasülüne arzetmeyi eleştirmişsin ama eleştirdiğin benim sözüm değil ayet meali
Bir meseleyi ALLAH a arzetmek demek o meseleyi ALLAH ın sözü olan kuran ı kerime arzetmek demektir peygambere arzetmek de peygamberin hükmüne yani peygamberin sünnetine arz etmek demektir. siz kuran ı ve sünneti bambaşka birbiriyle çelişen iki şey olarak görürseniz tabi sorun çıkar. ama kuran ve sünnet bütünlüğü içinde meseleleri ele alırsanız problem kalmaz öncelikle şunu iyice bilin peygamberin hiç bir hareketi ve sözü kuranla çelişmez yeter ki o söz uydurma olmasın ve peygambere ait olsun yani hadis sahih olsun.
nisa suresi 61.ayet: Kendilerine "Haydi Allah'ın indirdiği Kur'ân'ın ve Resulün hükmüne gelin!" denildiğinde münafıkların senden iyice geri durduklarını görürsün.
nisa suresi 150-151.ayet: O kimseler ki ne Allah'ı tanırlar ne resullerini, ve o kimseler ki Allah'ı tanıdığını iddia edip resullerini tanımayarak, Allah ile resullerini birbirinden ayırmak isterler Ve o kimseler ki "resullerin bazısına iman ederiz, bazısını reddederiz" derler, ve böylece iman ile küfür arasında bir yol tutmak isterler,İşte bunlar gerçek kâfirlerin ta kendileridir. Biz de kâfirler için zelil ve perişan eden bir ceza hazırladık.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma