1 - Kur’ân'ın Bir Bütün Oluşu
Bilindiği gibi Kur’ân,bölümleri, bölümlerinin bünyesinde ana başlıkları ve tali başlıkları olan bir kitap değildir. Genellikle okuduğumuz kitaplarda bilgiler, fikirler, mantıki deliller, te´lif metodu ile uyumlu bir şekilde belli bir konunun etrafında döner. Fakat Kur’ân'ın tertibi, tamamen alışılmışın dışında bir görünüm arzeder. Zaten hayatı bütünüyle kucaklayan, muhataplarının yollarını aydınlatan, onlara dünya ve ahiret mutluluğunun yollarını gösteren bir kitabın, sadece belli konuları işlemesi beklenemez.
Çünkü Kur’ânı teşkil eden parçalar öylesine iç içedir ki,çoğu zaman birbirlerinden ayrılamaz. Bazı durumlarda herhangi bir ayetin bölümü, bir yandan o ayetin hedeflediği mana ile yakından ilgili iken, öte yandan başka ayetlerle irtibatlandırıldığında tali derecede tamamen farklı bir hedef gözetilebilmektedir.
<> Mesela; Maide suresinin 41. ayetini ele alalım(Ey peygamber! Kalpleri inanmamışken ağızlarıyla "inandık" diyenlerden, yahudilerle yalana kulak verenler ve senin yanına gelmeyen başka bir topluluğu dinleyenlerden inkarda yarışanlar seni üzmesin. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler."size şöyle bir şey verirlerse alın, verilmezse sakının." derler.) bu ayet bir yönüyle tebliğde ümitsizliğe kapılınmaması, yılgınlık gösterilmemesi gereğini vurgularken, başka bir yönüylede, yahudilerin kitaplarında tahrifat yaptıklarını anlatıyor. Dolayısıyla bu ayet, bir yandan tebliğle ilgili diğer pasajlarla irtibatlı iken, öte yandan da yahudiler hakkında tarihi bir gerçeği anlatması bakımından, özelde yahudilerle, genelde ise ehl-i kitapla ilgili Kur’ân'ın diğer bölümleriyle bağlantılıdır.
Kur’ân'da inanç esasları, ahlaki prensibler, şer'i hükümler kıssalar, kainatta Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren ayetler, davetler, nasihatlar, ibretler, azarlamalar, korkutmalar, emir ve yasaklar, teşvikler ve sakındırmaların iç içe bir üslupla ele alındığı bir vakıadır. Kur’ânın bu üslubunun, okuyucuyu bıktırmayan, onu pasifize etmeyip aksine idrakini açan, derince düşündüren, fikrine canlılık kazandıran bir nitelikte olduğunu ifade etmek gerekir.
<> Kur’ân tekrar tekrar okununca, en küçük birimi olan, harflere, kelimelere, yan cümlelere, cümlelerden oluşan ayetlere ve bu ayetlerin oluşturduğu daha büyük pasajlara kadar her Kur’ân parçasının başlı başına görevler yüklendiği gibi,Kur’ân bütünlüğü içinde, birbiriyle bağlantılı bir yapı oluşturduğu gözlenir. Kur’ânı herhangi bir aygıta benzetirsek, sözünü ettiğimiz irili ufaklı bu parçaları, aygıtı oluşturan a,b,c,ç gibi öğeler olarak düşünebiliriz. Bu parçalar tek başlarına muayyen bir rol üstlenmekle birlikte onların aygıtının tümünün ahenkli çalışmasını sağlayan fonksiyonları vardır.
Dolayısıyla Kur’ân'ın parçaları, yerine göre birbirlerini tamamlayan, yerine göre birbirlerini açıklayan nitelikleriyle ayrılmaz bir bütün oluştururlar.Çünkü bir yerde kapalı olan ifade,başka bir yerde açık,bir yerde kısa olarak verilen fikir,diğer tarafta tafsilatlı,bir yerde genel olan, başka bir yerde kayıtlanmış, bir yerde genel ifadeli bir husus,diğer yerde tahsis edilmiş şekliyle geçebilmekte.Buna ilaveten, aynı kökten türeyen kelimeler, değişik ortamlarda farklı anlamlar kazandığı gibi, kök itibari ile büsbütün farklı olan kelimeler bir çok yerde aynı anlamı vurgulayabilmektedir.
Tesbitimize göre bazı durumlarda medeni ayetlerde kapalı ve kısa olan hususlar mekki ayetlerde açıklanmaktadır.En'am suresi'nin 146. <> ayetiyle[1] Nisa suresi'nin 160. ayetini [2] buna örnek olarak verebiliriz. Nisa suresi'ndeki ayette, Yahudilere haram kılınan şeyler sayılmazken En'am suresi'ndeki ayette onlara bütün tırnaklı hayvanların,sığır ve koyunların iç yağlarının haram kılındığı anlatılmaktadır.Bu durumda Mekki ayeti müfessir(açıklayan),Medeni ayeti de müfesser(açıklanan) olarak görebiliriz.
Ayrıca Medeni ayetlerde kısaca temas edilen kıssaları,Mekki ayetlerde çok daha tafsilatlı olarak bulmak mümkündür.Mesela,Hz.Musa'nın inananlarla birlikte Mısır'dan çıkışına, denizi güven içinde geçişine,Medeni olarak kabul edilen Bakara Suresi'nde çok kısa ve öz ifadelerle temas edilmektedir.(Bakara 49-50)Biz kıssayı ,Mekki ayetlerden müteşekkil Yunus Suresı'nin 75-92 ayetlerinde daha geniş bir biçimde bulmaktayız.Diğer yandan A'raf Suresi'nde de Hz.Musa ile Fir’avun arasında cereyan eden hadiseler daha teferruatlı olarak anlatılmaktadır.(A'raf 132-137)
<> Biz bunları, Kur’ân'ın bir kitap olarak bütünlük arzettiğini vurgulamak için değiniyoruz. Çünkü bu hususu bilmek en azından tedriciliği (aşamacılığı) tespit etmek için faydalıdır.
Önce nazil olan ayetlerden başlayarak Kur’ânı anlamanın faydalı olabileceği görüşünü benimsemekle birlikte tarih farkı olmaksızın, yerine göre ayetler, birbirini tamamlayan ve açıklayan bir nitelikte oldukları için, Kur’ân'ın Mekkisiyle ve Medeni'siyle bir bütün olduğunu; dolayısıyla onun, bu bütünlük içerisinde anlaşılmasının daha iyi olacağını belirtmek isteriz.Şatıbî de, dini, her bir azası mükemmelen çalışan bir insana benzetir; muhkemle müteşabîh’in, mutlakla mukayyedin, mücmelle müfesserin, külli prensiblerle cüz'ilerin bir bütünlük içinde ele alınmasının gerekliliğini vurgulayarak, Kur’ân'ın bütünlüğüne işaret eder. Ona göre, mesela; namazın farz oluşu, sadece Kur’ân'daki; ( أَقِيمُو 75; الصَّلَا 77;َ )EQIM-US-SELAH ifadesinden değil; namaz kılanları metheden,[3] kılmayanları kınayan[4] <> namazın,ferdin davranışlarındaki olumlu etkisini dile getiren[5] ifadelerin tümünden hasıl olan kuvvetli ve kesin delilden çıkarılır.
Zemahşeri de Kur’ân'ın, tek bir söz hükmünde olduğunu ifade ederken, kanaatimizce onun, bir bütün olduğunu ve bu bütünlüğü içinde anlaşılması gerektiğini vurgulamış olmaktadır. Hepsinden daha önemlisi, Allah Resulü, En'am suresinin 82. ayetindeki ZULÜM (ِظُلْمٍ) kelimesini, Lokman suresi'nin 13.[6] ayetiyle açıklarken[7] ayetleri tek başına ele almanın zaman zaman Kur’an zihniyetine uygun düşmeyen sonuçlara varacağını, dolayısıyla ifadeleri, Kur’ân'ın bütünlüğüne arzetmenin gerekli olduğunu, ashabının şahsında bütün müslümanlara öğretmiştir. <>
2 - Kur’ânın açık ve anlaşılır oluşu
“O yalnızca bir öğüt ve Mübin(apaçık)bir Kur’an'dır.”36/Yasin 69
“Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura (aydınlığa), O övgüye layık, Aziz olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.” 14/ İbrahim Suresi 1
“Andolsun ki size beyyine (açıklayıcı, açık delil) ayetler, sizden önce gelip geçenlerden örnekler ve korunup, sakınanlar için de bir öğüt indirdik. 24/ Nur Suresi 34
“Andolsun bu Kur’an'da her örnekten insanlar için türlü türlü açıklamalarda (sarrafna) bulunduk. İnsanların çoğu ise tanımamakta ayak diretmektedirler.” 17/İsra Suresi 89
“Bilgiyle uzun uzadıya, etraflıca açıkladığımız (fassalna), inanan bir toplum için doğruya iletici ve rahmet olan bir kitabı onlara getirdik.” 7/ Araf Suresi 52
“Bu bir kitaptır ki, Hakim ve Her şeyden Haberdar olan, ayetlerini hüküm ifade edici (muhkem) kılmış ve sonra detaylandırıp(fussilet) açıklamıştır”. 11/ Hud Suresi 1
“Bu Kur’an uydurulacak bir hadis(söz) değildir. Aksine o önündekini tasdikleyici, her şeyi detaylandırıcıdır. ‹inanan bir topluluk için kılavuz ve rahmettir.”12/ Yusuf Suresi 111
“Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik..”16/ Nahl 89
“Kendilerine okunmakta olan Kitap'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?” 29/ Ankebut Suresi 51
“Allah size kitabı detaylı bir şekilde indirmişken O’ndan başka hakem mi arayayım? 6/Enam Suresi 114
Bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için bu Kur’an, vahyolundu.” 6/Enam 19-50
“Onlara ayetlerimiz açık açık okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar "Bize bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir.” dediler. De ki "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece vahyolunana uyuyorum.” 10/Yunus Suresi 15
Bu ön tespitten sonra Kur’ân'ın açık ve anlaşılır olduğunu özellikle kendi lisanıyla belirlemek istiyoruz. herşeyden önce Kur’ân, kendisini açık bir kitap olarak takdim eder
(TA-SİN. Bunlar, apaçık kitap olan Kur’ân'ın ayetleridir Neml, 1)[8] gibi ifadelerden, Kur’ân'ın hem kendi iç yapısında açıklık olduğu, hem de insanların ihtiyaç duyduğu hususları açıklayan ve Allah katından gönderildiğine şüphe edilmeyen bir kitap olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca; آيات مبينات Apaçık ayetler[9] gibi ifadelerde Kur’ân'ın açık ve anlaşılırlığının delilidir.
Çünkü Allah (c.c.) bazen (Bu Kur’ân insanlara bir açıklamadır: (Al-i imran, 138),(Biz Kur’ânı, her şeyi açıklayıcı olarak sana indirdik: Nahl, 89)gibi ifadelerle Kur’ân'ın açıklayıcılık tarafını vurgularken "ayetleri geniş geniş açıkladık: (En'am, 97),
"O Allah ki, kitabı size genişçe açıklanmış şekilde indirdi" (En'am, 6) gibi ayetlerle de Kur’ân ayetlerinin geniş geniş açıklandığını ifade etmektedir.
Ayrıca kendisinin, insanlara bir açıklama, bir bildiri olduğunu söyleyen; herşeyin tafsilatlı olarak içinde bulunduğunu ifade eden ve herşeyi açıklamak için gönderilen Kur’ânın, Kanaatimize göre herşeyi açıkladığını ifade eden bu ayeti anlarken, Kur’ân'ın, iyiyi, doğruyu, hakkı ve hakikati gösterici vasfı olan "hüda"lığını göz önüne almak gerekir. elbette Kur’ân,kainatta gelmiş ve gelecek her şeyi detaylarıyla açıklamamıştır.Fakat insanlar için din adına her türlü yolu göstermiştir. Onlara hangi zaman ve zeminde nasıl davranacaklarını, hangi hususları araştırmaya yöneleceklerini yeterli bir şekilde açıklamıştır.
Mesela, Kur’ân, güvenlikle alakalı bir durumda, konunun yetkililere aktarılmasını ve durumun onların değerlendirmesine havale edilmesini tavsiye etmektedir.işte Kur'ân bir ayetle belki tatbikatta on binlerce hadise ve duruma açıklık getiriyor.ilgili ayet, Nisa Suresi'nin 58 ve 83.ayetidir.)[10] <> ilahi bir kitabın, yapısı itibariyle açık olmasının gerektiğine inanıyoruz. Çünkü muhataplarını en doğruya yönelttiğini din adına onlara lazım olacak bütün prensipleri açıkladığını, [11] yine kendi beyanlarından öğrendiğimiz Kur’ân'ın açıklayıcılık vasfını taşıyabilmesi için kendisinin açık olması gerekir. Burada açıklayan şey, Kur’ân olduğuna ve açıkladıklarını da birtakım kelimelerle izah etmek durumunda bulunduğuna göre, onun ifadelerinin de anlaşılır olması tabiidir. Bu itibarla,Kur’ân'ın bir açıklama, bir beyan olması, bizi, onun açık ve anlaşılır bir kitap olduğu sonucuna götürmektedir.Pek tabiidir ki, Kur’ân'ın kendi bütünlüğü içinde açık ve anlaşılır oluşuyla, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, ondaki ifadelerin iletmek istediği mesajın kavranması için yine kendisine başvurulması gereği ortaya çıkar..(Onlar Kur’ân'ı düşünmüyorlar mı? yoksa kalpleri mi kilitli ?Muhammed Suresinin 24). ”Onlar bu sözü (Kur’ânı) düşünmüyorlar mı? Yoksa onlara geçmiş atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? Mü'minun Suresi'nin 68). ve “Kur’ân üzerinde düşünmüyorlar mı? O, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok çelişki bulurlardı. ( Nisa Suresi'nin 82) ayetlerine dayanarak Kur’ân'ın inkarcıları ve münafıkları düşünmeye teşvik ettiğini, dolayısıyla münafıklar tarafından bile anlaşılabileceğini belirtir. Kur’ân'ın müminlere anlaşılır olmasının öncelikle düşünüleceğini, Kur’ân'ın anlaşılır bir kitap olduğuna işaret etmektedir. Yine Kamer suresi'nde dört defa tekrarlanan <>
"Biz Kur’ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık öğüt alan yok mu?."(Kamer 17, 22, 32, 40,)
İfadesi de, Kur’ân'ın anlaşılabilir bir nitelik taşıdığını göstermektedir.
3 - Kur’ân'ın Çelişkiden Uzak Bir Kitap Oluşu
Kur’ân ilahi bir kitap olması bakımından kendine has ifade özellikleri taşır ve buna paralel olarak hususi bir yapıya sahiptir. Onun hakkında yeterli bilgisi olmayan ve onun bu özel yapısını gereği gibi kavrayamamış bir okuyucu, bazı ayetler arasında zıtlık olduğunu sanabilir. Tabiatiyle bu intibanın, onu ilahi kitabın kendi içinde tutarsız olduğu şeklinde yanlış bir fikre sevketmesi her zaman ihtimal dahilindedir.
Bazen ifadeler, konuları itibariyle farklı olmasına rağmen aynı konunun verildiği zannedilmiştir. Mesela; "Kadınlar arasında adaleti gerçekleştiremeyeceğinizden endişe ederseniz, bir kadınla evlenin <> ."(Nisa 3) ayetiyle "ne kadar istesenizde kadınlar arasında adaleti sağlayamazsınız." (Nisa 129) ayeti arasında çelişki söz konusu değildir. Çünkü, her birinde başka konulardan bahsedilmektedir. Birincisinde zahiri haklar, hukuki durum, ikincisinde ise kalpte duyulan temayül söz konusudur. Zaten ikinci ayetin devamındaki "birisine tamamen meyledip diğerini muallakta bırakmayın" ifadesi, sevginin nispetinde adaletin sağlanamayacağını anlatmaktadır.
Bazen bildirilen meselenin çeşitli safhaları bulunabilir; insanın yaratılışının çeşitli devrelerini anlatan ayetlerde olduğu gibi.[12] Bazı durumlarda hakiki ve mecazi mana söz konusu olabilir veya herhangi bir işin iki ayrı yönü bulunabilir. Bazı durumlarda ayetlerin, hem konu, hemde zaman ve mekan itibariyle farklı çerçevelerde ele alınması gerekebilir,bunlara Kur’andan örnek vererek detaylı bir şekilde değineceğiz.
Kur’ân'ı anlamaya çalışanların bir kısmı, zaman, mekan ve şartlar itibariyle farklılığı dikkate almadıklarından, bazı ayetler arasında çelişki varmış zannına kapılıyorlar ve var zannedilen çelişkiyi ortadan kaldırmak için anlamsız zorlamalara gidiyorlar. <>
Gerçekten bazı kimselerin zannettiği gibi, acaba Kur’ân'da birbirini tutmayan ve birbirleriyle çelişen ifadeler var mıdır? Yani Kur’ân'ın kendi iç yapısı, mana sistemi ve bütünlüğü içerisinde tutarsızlığı söz konusu olabilir mi?Bu sorulara Kur’ân'ın verdiği cevap, hayırdır. Nisa suresinin 82. ayetinde mealen şöyle denmektedir:
"Kur’ânı hiç düşünmüyorlar mı?Eğer o, Allah'tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı onda birçok çelişki bulurlardı."
Ayete baktığımızda, Kur’ân'ın, ihtilaftan, çelişkiden uzak; hem lafız hem mana yönünden birbirini doğrulayan ve birbirini destekleyen ifadeleri bünyesinde barındıran bir kitap olduğu anlaşılır. Allah’u teala, kelamının, tutarsızlıktan, çelişkiden ve ihtilaftan beri olduğunu açık bir tarzda ortaya koyduğuna göre,Kur’ânı anlamaya ve açıklamaya çalışan kimselerin, onun çelişkisiz niteliğini kavramaya çalışmaları gerekir. Kanaatimize göre, Allah teala, Kur’ân'da çelişkinin bulunmayışını ifade ederken, adeta insanlardan, onda çelişki gibi görünen hususlar üzerinde kafa yorup, onun kendi içinde tutarlı bir kitap olduğu sonucuna, yine kendi çabalarıyla varmalarını istemiş ve bunu hedef olarak göstermiştir. Çünkü bu yolla, onların hem Kur’ân üzerinde yeterli düşünmeleri sağlanmış, hem de Kur’ân'ı anlamada ihtilafa değil, ittifaka varmaları teşvik edilmiş olmaktadır. <>
Burada şunu belirtmek gerekir ki, herkes, Kur’ân'ı kendi şahsi düşüncesine, ideolojik görüşüne ve fikri saplantısına hizmet ettirmek gayesiyle, onda, kendisini destekleyecek dayanaklar bulma gayreti içinde olursa tabiatiyle çok farklı sonuçlara varılabilir. Hatta varılan farklı sonuçlar, bazen rakamlarla ifade edilemez boyutlara ulaşır. Çünkü bu tarz bir yaklaşım; Kur’ân'ın anlaşılması ve yorumlanmasından ziyade, önceden inanılan ve peşin olarak kabul edilen doğruların, Kur’ân'a onaylatılması anlamını taşır. Oysa Kur’ân'ın kendi bütünlüğü içinde anlaşılması büsbütün farklı bir şeydir.
İnsanların, Kur’ân hakkındaki ihtilaflarının, kendi görüşlerindeki zıtlık olup, Kur’ân'ın zatındaki tutarsızlık olmadığını bilmek gerek.
Kur’ân'ın, kendi iç yapısı ve sistemi içinde tutarlı oluşu bir yana o, aynı zamanda ihtilafları çözümleyici olarak ta karşımıza çıkmaktadır.
"(Ey Muhammed!) Doğrusu,insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye, kitabı sana hak olarak indirdik <> " (Nisa, 105.)"
“İnsanların ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birlikte hak kitaplar indirdi" (Bakara, 213.)
Gibi ayetler, Kur’ân'ın ihtilafları çözümleyici vasfını aksettirmektedir. Kur’ân, gerçek olanı anlatır, gerçeğin zatında ise ihtilaf yoktur.
Kur’ân'ın ihtilafları çözümleyici oluşu, onun kendi içinde tutarlı ve çelişkiden uzak olduğunun göstergesidir. Çünkü iç yapısı bakımından çelişik bir nitelik arzeden bir kitabın, ihtilafları çözümleyici oluşu şöyle dursun, aksine ihtilaflara davetiye çıkaracağı açıktır.Mesela, Mekke müşrikleri, Kur’ân'da çelişkili durumları bulmayı herkesten çok istemişler, ancak bu hususta ciddi bir iddiada bulunamamışlardır. Eğer, onların nazarında Kur’ân'da bir tutarsızlık ve çelişki olsaydı, onun peşine düşer ve mutlaka ,onları dile getirirlerdi. Onlardan bu konuda herhangi bir sesin yükselmemesi de, Kur’ân'ın çelişkisizliği konusunda bize tarihi bir fikir vermektedir.
Bazı alimlerce Kur’an’ın bazı ayetleri,biri nasih,(hükmü kaldıran) öteki mensuh,(hükmü kaldırılan) kabul <> edilmiştir.Halbuki nasih,mensuh diye bahsettikleri ayetler, aslında sosyal şartlara ve ferdin imkanlarına göre aynı konuda farklı konumları ihtiva eder. Bu ayetler hakkında şunları söyleyebiliriz; Tedriciliğin söz konusu olduğu hususlarda, ayetin ilettiği mesajın, pratikte muhataplarca uygulanabilirliği meselesi ortaya çıktığında, pek tabiidir ki, zaman ve şartlara paralel olarak hükmü uygulanacak ayet de değişik olacaktır. Yani belli sosyal şartlarda, bazı ayetlerin ifade ettiği hüküm devreye girer. Ama aynı şartlarda, uygulanabilirliği, Kur’ân'ın ruhu ve zihniyeti açısından mümkün görünmeyen ayetlerin hükümleri ise uygun şartların tahakkukuna kadar ertelenir.
Mesela; (Allah'ın emri gelinceye kadar onları affedin, kendi hallerine bırakın.) (Bakara, 109) ayetinin (Onları bulduğunuz yerde öldürün ,)(Bakara 191), (Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün.) (Tevbe 5.),(Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koyup savaşmasına izin verilmiştir.) (Hac 39.) gibi ayetlerle neshedildiği öne sürülmüştür. Buradaki neshi, ilk ayetin hükmünün tamamen ortadan kaldırıldığı ve artık kıyamete kadar sadece ikinci grupta zikrettiğimiz ayetlerin hükmünün geçerli olduğu şeklinde anlarsak pratikte imkansızlıklarla karşılaşmak kaçınılmazdır. Bu bakımdan gerek <> şartlara göre, gerekse Kur’ân'ın temel yaklaşımlarına dayanarak burada zaman zaman ikinci gruptaki ayetlerin hükmünün uygulanabilirlik niteliğini kazandığını söyleyebiliriz.
Kur’ân'ın bu özelliği, onun fert ve toplum planında öngördüğü düzenlemeleri, insan fıtratını zorlamadan gerçekleştirmek istediğini gösterir. Bu da, Kur’ân'ın fonksiyonel oluşunun tabii bir sonucudur. Kur’ân kitapta ve dinde ihtilafa düşenleri kınarken ve fırkalara bölünmeyi, şiddetle reddederken[13] onun, ihtilaflara davetiye çıkarması tabii ki düşünülemez.
Zaten dikkatle incelendiğinde, Kur’ân'ın anlaşılmasında çok ileri boyutlara varan farklı görüşlerin, bizatihi Kur’ân'ın anlaşılması noktasında düşülen ihtilaflardan değil; Kur’ân'ı anlamaya çalışanların önceden kabullendikleri şahsi kanaatlerinin ayrılığından ve zıtlığından kaynaklandığı görülür. Çünkü bazılarının, akılla kavranılamayacak konulara dalmaları sonucu, ihtilafa düştüklerini görüyoruz. Bu ihtilaflar, ilk bakışta Kur’ân üzerinde dolaylı fikr etmenin neticesi gibi görünüyorsa da, aslında Kur’ân'ın dışında cereyan etmektedir. Hem Kur’ân muhataplarının gaybi bir takım şeyleri bilmelerini mi? istemiştir,yoksa onların gaybı taşlamalarını mı? tavsiye etmiştir. <>
Spekülatif konularla uğraşanlar kendi problemlerini çözmek için Kur’ân'ı alet etmekte ve Kur’ân'ın problem olarak görmediği konuları Kur’ân'da çözmeye çalışmaktadırlar. Bu bakımdan Kur’ân adına düşülen ihtilaflar, Kur’ân'ın tutarlılığına leke getirmez.
[1] Yahudilere tırnaklı her hayvanı haram kıldık. onlara sığır ve davarın sırt, bağırsak ve kemik yerleri hariç, iç yağlarını da haram kıldık.(En'am suresi 146)
[2] haksızlıklarından ötürü yahudilere önceleri helal olan temiz şeyleri haram kıldık.( Nisa suresi160.)
[3] (Mü'minun,9; Mearic, 34,35),
<> [4] (Meryem 59. Muddessir 43. Maun, 4-5-6)
[5] (Ankebut, 45)
[6] “İman edenler ve bu imanlarına zulüm karıştırmayanlar var ya, güven işte onlar içindir, doğru yolda olanlar onlardır.”(6/En'am suresi 82.)
“Hani Lokman; oğluna öğüt vererek demişti ki: Ey oğulcuğum; Allah'a şirk koşma, doğrusu şirk, büyük bir zulümdür.”(31/Lokman suresi 13)
[7] <> (Tirmizi)
[8](Maide,15;Hicr,1; Nur, 34,36; Şuara,2;;; Duhan, 2; Zuhruf, 2; Talak,11,)
[9] (Nur 34-46)
[10] “Hiç şüphe yok Allah, size emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir.” (Nisa Suresi 58)
[11] “Şüphe yok ki, bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir.” (İsra, 9)
“Biz Kur’ânı, her şeyi açıklayıcı olarak sana indirdik: <> (Nahl, 89)
[12] (Al-i İmran 59, Hicr 26, Nahl 4, Rahman 14.)
[13] (Bakara 176.En'am159.Rum 32.Al-i-İmran 103,105; En'am 159; Şuara 12; Rum 32.)
|