Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Hz Meryem ve hz İsa ile ilgili tartışmalara buradan devam edebilir miyiz Hanifdostlar?Çünkü Snobyx kardeşin yazdığı ve alıntıladığı konularda önemli ayrıntılar var.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Meryem için iki üfürme söz konusu,bunların biri eril zamirle geliyor öteki dişil zamirle geliyor,
Dişil zamir ile olan üfleme Meryemin şahsına yapılan üfleme, bu üflemeyi meryemin cinsel ilişkiye girdiği erkek elçinin üflemesi olarak anlıyorum,
Eril zamir ile olan üfleme ise Meryem isaya gebeyken rahmindeki işlemler ile yetili canlılık kazanması olarak anlıyorum,
Aynı olay İsa'nın tayyara üfürmesinde geçiyor tayyara bir eril zamir ile üflüyor bir de dişil zamir ile üflüyor,
Bu olayıda İsa'nın meydana getirdiği aracın yapım aşamasındaki üfleme ile kullanılan zamir ve alet bittikten sonraki haraket zamanındaki üfleme olarak anlıyorum,
Sahne anlatımın gidişi, bana Meryemin kendisine gelen beşaren seviyya ile bir birliktelik kurduğunu anlatıyor, karşılıklı anlaşarak bir bebek dünyaya getiriyorlar,
Konu ile ilgili diğer anlattıklarımı başladığımız başlık altında ifade etmiştim zaten.
Ademin durumu ile İsanın durumunun aynı olması meselesinde,
Ademin başlıbaşına nevi şahsına münhasır bir varlık olmayıp insanı ifade eden bir anlatım olduğunu ifade ederek, şahit olup durduğunuz insanlar nasıl dünyaya geliyorsa İsa da o şekilde dünyaya gelmiştir denilerek efsanelerin önü alınmaktadır diye inanıyorum,
Bir başka başlıkta istemek/seçmek/iletişim başlığını işlemeye çalışıyorum,
Yaratıcı toplumsal düzen ve düzeyleri göz açıp kapama ile değiştirmez, O'nun bir sistemi vardır, İnsanlar sistem içerisinde konum alır,
Meryemin tıbbi bir müdahale ile İsayı dünyaya getirmesi ve kendisine gelenin de bu tedaviyi getirmesi gibi durumlar Rabbin iletişim ahlakına terstir diye düşünüyorum,
Esen kalasın
Sevgi ve Saygılarımla
__________________ bildiklerimizle değil yaptıklarımızla, ellerimizin neleri ile değil hayatlarımızın nasılları ve nedenleri ile,,,
Beni bir yere oturtmaya çalışmayın,çünkü ben bir yerde oturmuyorum, sadece yürüyorum
tüp bebek uygulaması Allah'ın işine karışmak mıdır? şeklinde bir soru kafamı kurcalar durur.
Şüphesiz ki, bir ZANDAN ibaret olan görüşüm şudur:
Dünya sistemi içerisinde her olay bir sebep ve sonuca bağlanmıştır. Hamilelik/gebelik DİŞİ rahmindeki yumurtaların SPERM ler ile birleşmesi sonucu oluşur. ve burada erkek ve dişiden gelen GENLER birleşerek yeni bir ORGANİZMA meydana getirir. Burada meryeme gelen melek elçi ona TÜP bebek teknolojisini uygulayan bir doktor rolünde de olabilir. Yani ÖZEL GENLERE sahip, SEÇİLMİŞ, özel üretilmiş /yaratılmış bir spermi meryemin rahminde tüp bebek teknolojisi ile döllemiş olabilir. nitekim isa peygamberin HERHANGİ bir şekilde ÇOCUĞU olmaması da bunun kanıtı olabilir. zira eğer çocuğu olsa idi, ÖZEL genlerin bir kısmı çocuğa da geçebilirdi.
Ayrıca bildiğimiz üzere günümüzde, sperm bankalarından tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar, SEÇİCİ davranıyorlar. Spermlerin sahip oldukları adamların GENETİK özelliklerini inceliyorlar.
Kış mevsiminde cansız gibi görünen dalları, baharın ilk günleriyle birlikte gözleri ve ruhu okşayan zümrüt renkli filizler süsler. Alıştığımız için bize tabii gelen bu gelişme ve ani değişme aslında pek çok mucizevî inceliği ihtiva eder. Ağaçlar canlı kaldıkça büyümelerini sürdürürler. Mesela söğüt gibi ağaçlar su kenarlarında 160 sene kadar yaşarlar. Su taşkınlarında yıkılıp gitmemek için hızla gelişir ve derin kök salarlar. Yine de bu hızlı gelişmeyi (odun dokunun) yumuşaması takip ederek, bazen kendini taşıyamadığı olur. Gene bir ağaç her yıl bir metre veya daha fazla boy atarken, yaşlı ağaçlar da bu gelişme dallara dağıldığından ancak birkaç cm yüksekliğinde olmaktadır.
Bitkilerin büyümesi kök ve taç dalların ucundaki devamlı bölünme kabiliyetindeki meristemlerle olur. Bugün bilindiği gibi bitkilerde büyüme elektrik impulslarıyla (akım) gerçekleşir, sinir sistemindeki gibi plazma lifleri hücreden hücreye elektrik akımı iletir. Gündüzleri hava sıcak olsa da geceleri soğuk devam ettikçe büyüme olmaz. Eğer büyüme olursa bu defa filiz ve sürgünlerdeki suya bağlı olarak, donma ortaya çıkardı. Ancak +5°C den aşağıya hava sıcaklığında düşme olmazsa bitkiler sürgünleri verirler. Sürgünler kış uykusundan kalkınca tomurcuk halindeki yapraklar meristem hücre bölünmesi ile büyümeye başlarlar. Hücreler su emdiklerinden dolayı şişerler ve tomurcuğa baskı yaparak patlamasını sağlarlar. Bazı sürgünler kestane ağaçlarında olduğu gibi, geceleri açarlar. Bu durumda hücreler uzun ve düz olup daha dayanıklıdırlar. Uzun ömürlü bitkilerden nergiste ise diğer soğanlı gruplarda olduğu gibi, önce çiçeklerin ortaya çıkmasının sebebi, bir evvelki seneden depo edilen şekerin çiçeğe yakıt gibi sunulmasıdır.
Bir ağacın kalınlaşması ise yeterince gıda üretmesine bağlı olup, gözlenebilen bir hususiyettir. Bir ağaca baharda etiketle bağlanan bir tel, başlangıçta gevşek olarak dururken, yaz döneminde kabuğun hemen altında 1 cm. kadar kalınlıktaki kambiyum tabakasının gelişmesiyle telin daraldığı görülür.
Büyüme, daha tohum halinde iken dışarıdan alınan maddelerle harekete geçirilen bir mekanizmanın neticesinde ortaya çıkar. Bir ağaç ne kadar çok yaprağa sahipse o nisbette gıda üretir. Güneybatı Afrika’da keşfedilen kahverengi kök bitkisi ilk çöl yağmuru düştükten hemen sonra yeşerir. Bu birkaç dakika süren yakadan hemen bir gün sonra çiçekleri de açmış haldedir. Bazı bitkiler bulundukları tabii şartlarda bitki hayatından farklı olarak, klorofilsiz, ışıksız kuru çalılıklar ve artıklar arasında yaşarlar. Yuva orkidesi bunlardan biridir. Aynen bir mantar gibi humuslu toprağın hazır organik molekülleriyle beslenir.
Bir başka şaşırtıcı misal de ışığa çok ihtiyacı olan ve tropik yağmur ormanlarında bu ışığı alabilmek için, dev ağaçların taç kesimlerinde yetişen gerçek Vanilya bitkisidir. Bitki yağmur suyundan da yararlanmak için havada asılı haldeki köklerini kullanır. Bu iş öyle muhteşemdir ki, eğer üst köklerden su akıp inerse, kök sonundaki uç kısımda boş hücrelerin eşkil ettiği süngere benzeyen bir doku suyu emer.
Biyolog Richard Dawkins’e göre bitkilerin tabii vasatında hayatiyetlerini sürdürmeleri 16 gene bağlanmakta, fakat bunların nasıl çalıştığı ilim çevrelerinde hala bir sır olarakdurmaktadır.
Güney Afrika’da, düşmanlarınca fark edilmemek için gümüş renkli taş halinde görünen gümüş deri bitkisi gibi olanlarda ve diğerlerinde, bir hücre şuurunun varlığı üzerinde durulmaktadır. Mesela Söğütlerden birine zararlı böcekler musallat olduğunda, bu ağaç, koku maddelerinin ifrazını arttırır, böylece diğer hemcinslerini ikaz eder. Birbirleriyle hızla haberleşmeleri neticesinde bütün söğütler koku mekanizmasıyla böceklerden korunurlar.
Söğüt ve kavaklardan koparılan bir dal, toprağa temas ettiğinde tozlaşma olmadan yeni kök sistemi ile beraber büyüme gerçekleşir. Bitkiler, iğne yapraklardan ve diğer türlerde olduğu gibi, polenlerin hepsi hedefe ulaşamayacağından bunu hesaplamışçasına fazla polen üretirler. Bazı orkide türleri ise üreyebilmek için muhtaç oldukları arıların sevdiği kokuları yayarlar. Bazen de erkek arıyı çeken dişi bir arı halini andırırlar. Bitkiler aleminin %90ı çift cinsiyet organlarına sahiptir Fakat uzun süre geçtiği halde tozlaşma (böcek ve rüzgârla) gerçekleşmezse bu defa erkek uzantılar tepeciğe değerek tozlaşma oluşur.
Bütün yabani otların çoğalmalarındaki sırlardan biri de budur.
Orkide türleri ise laboratuarda o çiçekten (bitkiden) bir parça alınmakla gıda hülasalarında, çözeltilerinde çoğaltılır. Bu çoğalmada cinsiyet faktörü (normal tozlaşma) yoktur.
Görüldüğü gibi İlahi Rahmet, bitkiler aleminde de binbir türlü esrar ve hikmeti gözler önüne sermektedir.
Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyyâ da onun bakımını üstlendi. Zekeriyyâ, onun yanına, mihrâba her girdiğinde yanında bir rızık bulurdu. "Ey Meryem, bu sana nereden?" derdi. (O da) "Bu, Allâh katından" derdi. "Allâh, dilediğine hesapsız rızık verir." 3/ 37
Muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Hz.Meryem ile ilgili Ayet'leri yeniden tekrar tekrar okudum ve değişik kaynaklardan, ilgili çalışmaların ( örneğin: Snobyx kardeşin emek verip hazırladığı çalışma gibi...)üzerinde çalışıyorum...sanırım biraz zaman alacak...şu anki görüşüm, Hz.Meryem'in cinsel ilişki ile Hz.İsa'yı dünya'ya getirmediği yönündedir...şu anda kat'i olarak buna inanıyorum...ilgili Ayet'lerin bütünü, bende ancak bu sonucu veriyor...
konu üzerinde çalışmaya devam etmek üzere...
Muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
30.Kul lil mü'minine yeğuddu min ebsarihim ve yahfezu fürucehüm ...
31.Ve kul lil mü'minati yağdudne min ebsarihinne ve yahfazne fürucehünne ...
Mearic Suresi
29.Velleziyne hum lifurucihim hafizune.
Ahzab Suresi
35.İnnel müslimine vel müslimati vel mü'minine vel mü'minati vel kanitine vel kanitati ves sadikiyne ves sadikati ves sabirine ves sabirati vel haşiiyne vel haşiati vel mütesaddikiyne vel mütesaddikati ves saimine ves saimati vel hafiziyne fürucehüm vel hafizate ...
Enbiya Suresi
91.Velleti ahsanet ferceha fe nefahna fiha mir ruhina ve cealnaha vebneha ayetel lil alemin
Tahrim Suresi
12.Ve meryemebte 'imranelletiy ahsanet ferceha fenefahna fiyhi min ruhina ve saddekat bikelimati rabbiha ve kutubihi ve kanet minelkanitiyne.
Arada ne fark var?
Örneğin ben Enbiya 91'in mealini anlatmak istediğim nüansa göre şu şekilde meal ediyorum.
91. Ve o cinsel kimliğini/cinsiyetini saklayan,ruhumuzdan ona üfledik ve onu ve oğlunu âlemler için bir ayet kıldık.
Umarım anlatmak istediğimi anlatabilmişimdir.
Selametle...
__________________ Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir...
Y.N. Öztürk "Ve Allah sizi bir bitki olarak yerden bitirdi." (Nur 17)
Allah İnsanlığı bir nebat gibi bitirdiğini ifade edince de, Meryeminde bir nebat gibi kabul edilişi ifadesinde de bunu bitkiler üzerinden verilen bir mesaj olduğunu düşünmüyorum,
Ayrıca düşüncendeki "ne" ile ifade ettiklerinin resmini/nasıllığını lütfen kafanda çiz abi,
Esen kalasın
Sevgi/Saygı/Muhabbetlerimle
__________________ bildiklerimizle değil yaptıklarımızla, ellerimizin neleri ile değil hayatlarımızın nasılları ve nedenleri ile,,,
Beni bir yere oturtmaya çalışmayın,çünkü ben bir yerde oturmuyorum, sadece yürüyorum
Meryem için iki üfürme söz konusu,bunların biri eril zamirle geliyor öteki dişil zamirle geliyor,
Dişil zamir ile olan üfleme Meryemin şahsına yapılan üfleme, bu üflemeyi meryemin cinsel ilişkiye girdiği erkek elçinin üflemesi olarak anlıyorum,
Eril zamir ile olan üfleme ise Meryem isaya gebeyken rahmindeki işlemler ile yetili canlılık kazanması olarak anlıyorum,
Aynı olay İsa'nın tayyara üfürmesinde geçiyor tayyara bir eril zamir ile üflüyor bir de dişil zamir ile üflüyor,
Bu olayıda İsa'nın meydana getirdiği aracın yapım aşamasındaki üfleme ile kullanılan zamir ve alet bittikten sonraki haraket zamanındaki üfleme olarak anlıyorum,
Sahne anlatımın gidişi, bana Meryemin kendisine gelen beşaren seviyya ile bir birliktelik kurduğunu anlatıyor, karşılıklı anlaşarak bir bebek dünyaya getiriyorlar,
Konu ile ilgili diğer anlattıklarımı başladığımız başlık altında ifade etmiştim zaten.
Ademin durumu ile İsanın durumunun aynı olması meselesinde,
Ademin başlıbaşına nevi şahsına münhasır bir varlık olmayıp insanı ifade eden bir anlatım olduğunu ifade ederek, şahit olup durduğunuz insanlar nasıl dünyaya geliyorsa İsa da o şekilde dünyaya gelmiştir denilerek efsanelerin önü alınmaktadır diye inanıyorum,
Bir başka başlıkta istemek/seçmek/iletişim başlığını işlemeye çalışıyorum,
Yaratıcı toplumsal düzen ve düzeyleri göz açıp kapama ile değiştirmez, O'nun bir sistemi vardır, İnsanlar sistem içerisinde konum alır,
Meryemin tıbbi bir müdahale ile İsayı dünyaya getirmesi ve kendisine gelenin de bu tedaviyi getirmesi gibi durumlar Rabbin iletişim ahlakına terstir diye düşünüyorum,
"Kendi kendinizi
öldürmeyin" ifadesi bir önceki ayetin devamı olabilir veya kendi başına
apayrı bir ayet de olabilir. Birinci ihtimali kabul edersek şu anlama
gelir: Haksız olarak başkalarının malını alanlar, gerçekte kendi
sonlarını hazırlamaktadırlar. Çünkü böyle kötü işler, sosyal düzeni
öyle bir bozar ki, sonunda kişi kendisi de bu kötü sonuçlardan
kurtulamaz ve ahiret'te de mutlaka elem verici bir azapla karşılaşır.
İkinci
ihtimali kabul edersek, "Birbirinizi öldürmeyin", veya "İntihar
etmeyin" anlamına gelir. Allah, bir hikmet eseri olarak bu üç anlama da
gelebilecek kelimeleri kullanmıştır.
tefhimül kurandan...
kendikendinizi öldürmeyin ...
birbirinizi öldürmeyin diye anlıyorum ...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma