Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
7-
VAHİY SAVUNMASI
KUR'AN DIŞI VAHYİN İMKANSIZLIĞI
MEHMET YAŞAR SOYALAN
1- Allah'ın Rasûlü Hz.Muhammed'in bazı rüyalarının Allah tarafından tasdik edilmesinin ve rüyasında gördüğü şeylerin de vahiy olduğu İDDİASI :
48 Fetih 25-28 :
25 Onlar öyle kimselerdir ki inkâr ettiler, sizin Mescid-i Harâm'ı ziyaret etmenize ve bekletilen kurbanların yerlerine varmasına engel oldular. Eğer orada, kendilerini bilmediğiniz için tepeleyeceğiniz ve bilmeyerek tepelemenizden ötürü, kınanacağınız inanmış erkekler ve inanmış kadınlar olmasaydı (Allâh sizin savaşmanıza engel olmazdı. Böyle yaptı) ki Allâh, dilediğini rahmetine soksun. Şâyet (inananlar ve inanmayanlar) birbirinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri, acı bir azâba çarptırırdık.
26 O zaman inkâr edenler, kalblerine öfke ve gayreti, o câhiliyye (çağının) öfke ve gayretini koymuşlardı, Allâh da Elçisine ve mü'minlere huzûr ve güvenini indirdi; onları takvâ kelimesine (sebâta ve ahde vefâya) bağladı. Zeten onlar, buna lâyık ve ehil idiler. Allâh, her şeyi bilendir.
27 Andolsun, Allâh, Elçisinin rüyâsını doğru çıkardı. Allâh dilerse, başlarınızı (kökten) traş ederek ve(ya) saçlarınızı kısaltarak, korkmadan, güven içinde Mescid-i Harâm'a gireceksiniz. Allâh sizin bilmediğinizi bildi, bundan önce size yakın bir fetih verdi.
28 O, Elçisini hidâyet ve hak dinle gönderdi ki, o(hak di)ni, bütün dinlere üstün kılsın. Şâhid olarak Alah yeter. ( 48/ 25-28 ) Ayetleri, '' Rasûlullah( s.a.v)'a Kur'an'ın yanı sıra diğer direktif ve talimlerin de ulaştığı gerçeğinin kesin bir delilidir.'' ( M.Hayri Kırbaşoğlu, İslam düşüncesinde sünnet ) şeklinde yorumlanmakta ve gayri metluv vahiy de denilen Kur'an dışı vahyin mevcut olduğuna bir delil olarak sunulmaktadır.
ilgili Ayet, siyak-sibakına ve nüzul ortamına uygun olarak okunduğunda; Kur'an dışı vahyin varlığına delil değil, Allah'ın Rasûlü'nün bir olay ile ilgili yorumunun ve uygulamasının, Allah tarafından tasdik edildiğine delildir. Rasûl'ün yaptığı yorum ve uygulamalar vahiy olsaydı, ne Rasûl, ne de sahabeler, Ayetin dile getirdiği konularda bir tereddüt ortaya koymaz, Kur'an Ayetleri konusundaki kararlılıklarını burada da gösterirlerdi. böyle olsaydı, Allah kendi vahyini bir kere daha tasdik etme gereği duymazdı. böyle bir şey anlamlı da olmazdı.
konu ile ilgili olarak aktarılan rivayetleri doğru kabul ederek değerlendirdiğimizde şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor :
Allah'ın Rasûlü, rüyasında Mekke'ye girdiğini görüyor. bunun üzerine, bir toplulukla birlikte Medine'den umre ziyareti için Mekke'ye doğru yola çıkıyor. ancak Mekke ziyareti bazı nedenlerden dolayı gerçekleşemiyor. Hudeybiye'de bu ziyaretin bir yıl sonra olacağını ifade eden bir anlaşma yapılarak dönülüyor. bu anlaşma sonrasında Müslümanlar arasında bazı tartışmalar ve rahatsızlıklar yaşanıyor. aralarında Hz.Ömer'in de bulunduğu birçok Müslüman anlaşmadan huzursuzluk duyuyor.
rivayetlere göre Medine'ye dönüşte, bu Ayetin de içinde bulunduğu Fetih suresinin ilgili Ayetleri nazil oluyor.
konumuz ile ilgili Ayette, Allah'ın, Rasûlullah'ın gördüğü rüyayı tasdik ettiği ve Rasûlullah'ın gerçekleştirdiği seferin hayırlara vesile olduğu/olacağı anlatılıyor.
İDDİALAR, Rasûl'ün bu rüyasını vahiy olarak algıladığı ve buna dayanarak, Mekke'ye doğru yola çıktığı şeklindedir. öncelikle şunu söyleyelim :
İDDİALAR, Rasûl'ün bu rüyasını vahiy olarak algıladığı ve buna dayanarak, Mekke'ye doğru yola çıktığı şeklindedir. öncelikle şunu söyleyelim : Allah'ın Rasûlü'nün, rüyasını bir VAHİY olarak, yani Kur'an Ayetlerinden bir Ayet olarak algılamadığı ortadadır. öyle olsaydı bunu açıkça ilan eder ve diğer vahiyler için ne yapıyorsa onu yapardı. bunu yapmamış, sadece rüya gördüğünü söylemiştir. Rasûl de sonuçta bir insan olduğu için rüya görebilir. üstelik gördüğü rüyayı, daha önce gördüğü rüyalardan daha anlamlı ve farklı da bulabilir.
kendince gördüklerinden çeşitli anlamlar da çıkarabilir. herşeyden önce Rasûlullah'ta Mekke'ye yönelik olarak yılların özlemi vardır.bu çok insani bir durumdur. ancak bu Ayette, Allah'ın Rasûlullah'a rüya yoluyla talimat verdiğine veya Rasûlullah'ın rüya yoluyla Allah ile özel iletişim kurduğuna dair en küçük bir ima bile yoktur. Ne Allah'ın Rasûlü, rüyasının Allah'tan bir tebliğ, ne arkadaşları, Allah'ın Rasûlü'nün rüyasını bir vahiy olarak algılamışlar; ne de bu seferi, Allah'ın özel bir emri ve yönlendirmesi sonucu gerçekleşmiş bir olay olarak kabul etmişlerdir. öyle olsaydı seferle ilgili olarak, dolayısıyla Hudeybiye Antlaşması ile ilgili tartışmalar yaşanmazdı. geri dönmekten dolayı da hiç kimse bir burukluk duymazdı. çünkü hem Peygamberimiz hem de arkadaşları, yani mevcut bütün Müslümanlar, Peygamber'in gördüğü rüyaların Allah'ın emri, dolayısıyla Allah'ın nazil olmuş Ayetleri olduğunu bilir, herhangi bir tartışmaya da girmezlerdi. bu olgu üzerine gerçekleşen şeyler de Allah'ın emrinin bir gereği olarak cereyan ettiği için, içlerinde en küçük bir burukluk yaşamazlardı.
Peygamber'in, gerek gördüğü bazı rüyaların, gerekse bazı uygulamalarının sonradan Allah tarafından tasdik edilmesi; aslında Kur'an dışında bir iletişimin olmadığının DELİLİ olduğu gibi, ne Rasûlullah'ın ne de arkadaşlarının bu rüyaları vahiy olarak algılamadıklarını da ortaya koyar. öyle olsaydı bazı rüyaların veya görüşlerinin / içtihadlarının / uygulamalarının Kur'an tarafından tasdikine gerek kalmazdı. bazı rüya veya uygulamaların Kur'an tarafından desteklenmesi, böyle bir algılamanın olmadığını gösterir.
ayrıca Rasûlullah'ı, rüyalarına göre hareket eden, sosyal olguları ve fiziki şartları dışlayan biri olarak tasvir etmek ne kadar doğrudur? aynı şekilde ilgili Ayeti, sadece rivayetler çerçevesinde okumak da ne kadar sağlıklıdır?
Er-rü'ya kelimesinin etimolojisinin; görüş, rey, uygulama anlamını da çağrıştırması; üstelik 11/27'deki bâdiye er-reyi( basit/ dar görüşlü ) ifadesinin yaklaşık olarak bu çerçevede kullanılmış olması; ilgili Ayeti '' Allah'ın Rasûlü'nün görüşünü, eylemini tasdik etti.'' şeklinde şeklinde anlamak da mümkün olabilir.
Ayet hangi çerçevede ele alınırsa alınsın, Rasûl'ün, Allah ile Kur'an dışında bir iletişimi olduğuna en küçük bir imada bile bulunmaz. aksine, böyle bir anlayışın İMKANSIZLIĞINI gösterir.
kısacası :
kısacası, gerçekten Kur'an dışı vahiy olsaydı, Müslümanların da bu vahiy türünden haberleri olurdu. böyle bir vahiy olgusundan haberdar olsalardı, yaşadıkları şeyler dolayısıyla burukluk duymaları gerekmez, Peygamber'e itiraz etmeleri, konuyu kendi aralarında tartışmaları söz konusu olmazdı.
çünkü, Peygamber'in davranışını sorgulamak, Allah'ı sorgulamak, konuyu tartışmak ve yaşanılanlardan rahatsızlık duymak; Allah'ın emirlerini, kararlarını sorgulamak ve Allah'ın emrinden rahatsızlık duymak anlamına gelirdi. Kur'an dışı vahiy olsaydı, sahabenin bundan haberi olurdu. yaşanılanlar, sahabenin böyle bir şeyden haberleri olmadığını gösteriyor. eğer sahabenin böyle bir olgudan haberi var da, bu şakilde davranıyor, üstelik de onların bu tavırları karşısında infial duymuyorsa, o zaman farklı bir tartışma başlatmak gerekir; o zaman '' Sahabe Kur'an Ayetleri karşısında niçin farklı bir tavır ortaya koymuştur? '' diye sormamız gerekir. biz böyle bir şeyi imkan dahilinde görmüyoruz. bu nedenle böyle bir şey olsaydı, sahabenin bundan mutlaka haberdar olması gerektiğine ve sahabelerinde Allah'ı sorgulamak ve ona karşı gelmek gibi bir tavır içine girmesinin söz konusu olmadığına inanıyoruz. Sahabenin haberdar olmadığı bir vahiyden, VAHİY diye söz etmek, muhatabsız bir vahiyden söz etmek anlamına geleceği için; böyle bir şey, abesle iştigal etmek anlamına geleceğinden Allah için söz konusu olamaz.
eğer Peygamber'e bir VAHİY geliyor da, bunu insanlara açıklamıyorsa; vahyi gizlemek gibi çok büyük bir suç işlemiş olur ki, bu da Peygamberlik göreviyle bağdaşmaz. hele Rasûl'ün vahyi, Kur'an vahyi, Kur'an dışı vahiy diye farklı kategorilere ayırması; birisini özenle duyurması, ezberletmesi, yazdırması; diğerini de yasaklaması, gizlemesi, saklaması, bir Peygamber için olacak şey midir? böyle bir şeyin Peygamberlik göreviyle bağdaşması nasıl mümkün olacaktır?
eğer gerçekten Rasûl'e Kur'an dışı vahiy gelseydi, yani Rasûl'ün bazı söz ve davranışları da vahiy ürünü olsaydı; Allah'ın bunları yani Rasûl'ün bazı söz ve davranışlarını desteklemesi , bazılarına da karşı çıkması düzeltmesi söz konusu olamazdı . her ikisi de vahiy olduğuna göre, bu Allah'ın kendi sözünü tasdik etmesi veya tekzib etmesi / düzeltmesi anlamına gelirdi ki, bu durum Allah inancını temelden sakatlayan bir anlayış olarak ortaya çıkardı. bu da Kur'an'ın temel iddialarıyla çelişirdi. bu durum bile Kur'an dışı vahyin imkansızlığını ortaya koymaktadır.
37 Saffat 103-109 :
103 İkisi de böylece (Allâh'ın emrine) teslim olup (İbrâhim, kurban etmek için) çocuğu alnı üzerine yıkınca,
104 Biz ona: "İbrâhim!" diye ünledik.
105 "Sen rüyâyı doğruladın, işte biz, güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız!"
106 Gerçekten bu, apaçık bir sınav idi.
107 Ve fidye olarak ona büyük bir kurbanlık verdik.
108 Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık.
109 (İleride gelecek nesiller): "İbrâhim'e selâm olsun!" (diyeceklerdi.)
M.Esed, Hz.İbrahim'in gördüğü rüyanın hem İbrahim hem de oğlu ismail tarafından subjektif bir şekilde algılandığını; bu nedenle 103.Ayetteki '' felemmâ eslemâ '' ifadesini, fakat ikisi Allah'ın emri( olarak gördükler)ine kendilerini taslim edince '' şeklinde meallendirmiş ve konu ile ilgili olarak düştüğü notta da şunları söylemiştir :'' Ayetin devamı, Hz.İsmail'in kurban edilmesinin Allah'ın emri olmadığını açıkça gösterdiğinden, O'nun ve babasının '' Allah'ın iradesine kendilerini teslim etmeleri '' bu bağlamda yalnız subjektif bir anlama sahip görünmektedir. yani ' Allah'ın iradesi olarak düşündükleri / gördükleri isteğe ' teslim olmaları anlamını taşımaktadır.'' demektedir.
37 / 105'te :
37/ 105'te Hz.İbrahim, rüyada gördüğünü vahiy olarak algılıyor ve İsmail'i kurban etmek istiyor, arkasından bu isteğini gerçekleştirmeye koyuluyor. rüyada gördüğünü gerçekleştireceği sırada Allah müdahale ederek rüyanın vahiy olmadığını anlatıyor ve O'na rüyasında gördüğünü yaptırmıyor. bu kıssanın Kur'an'da yer yer almasının özel bir anlamı olsa gerekir. bu anlatılanların, Peygamber'in ve Müslümanların yaşadıklarıyla bir bağı olduğunu ve laf olsun diye anlatılmadığını göz önünde bulundurursak, bu ifadeleri, Peygamberlerin rüyalarının vahiy olmadığına bir GÖNDERME olarak anlamak gerektir. kısacası bu Ayet bile Peygamber rüyalarının vahiy olmadığını anlamamız için yeterli bir delildir.
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|