Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Bu makalenin hazırlanmasında Ahmet Baydarın kitabından önemli oranda istifade edilmiştir.
Kuranın çelişkili olduğu savlarını güçlendirmek için İslam dışı her türlü akımın kullandıkları argümanların başında müteşabih ayetlerin geldiğini çoğu yerde vurguluyordum. Gerçek ne olursa olsun bu akımın bilimsel bir şekilde Kuran konularına bakmadığı kesindir.
İlk mesajımda müteşabihliğin bilinen genel açılımını(üyelerin tamamına yakını anlamamasına rağmen) verdim. Bu çalışmada ise bu genel tanıtım sonrası konu üzerinde bir araştırma yapmamız gerekecek.
NEDEN MÜTEŞABİH
Buna kesin bir cevap verebilmek için müteşabihliğin ölçüsünü ve alanını netleştirmek gerekir.
1.Dini kitaplar insan hayatının iki alanı için iki ayrı dil kullanmıştır.
Bilindiği üzere dini kitapların amacı insanlarda “Allah bilincini yerleştirmek” ve iyi insan olmasını sağlamaktır. Bunun içinde yasal ve yasak olanları belirlemesi elbette kaçınılmaz olmaktadır. Kısacası “ahkâm” veya “hüküm bildirme” diye niteleyeceğimiz bu alanın da muhkem ve kesin bir şekilde açıklanması, insanları anlaşmazlık konusunda zorlayacak müteşabihlere yönlendirmemesi gerekir.
Ancak dini metinlerin sınır koymayan ve “serbest alan” diye nitelendireceğimiz yönleri de vardır. Kıssalar, atasözleri ve söz sanatlarına başvurulan bu alanda müteşabih anlatımlar kendilerini göstermektedirler. Bu açıdan bakıldığında Kuranın gerek tarihi olaylar, gerekse fen bilimlerinin sahasına giren konulara girdiğinde, bilgi vermediğini bu alanlarda bilinçlendirmeye ağırlık verdiğini görülmektedir. Böylece doğal yasa ile işlenen konuların kuranda bilgi düzeyinde verilmemesinin sebebini anlamış bulunmaktayız. Çünkü kutsal kitaplar bilgi değil, bilinç kitaplarıdır. Müteşabih bilgi kitabında olmaz ama bilinç kitanında olur.
2.Bu serbest alanda dilin sembolik, mecaz ve yorumlanabilir(müteşabih) olması gerekir.
Bilindiği üzere dil değişebilen bir olgudur. Çevremizde insanların konuşmalarının içinde aynı isim kullanıldığı halde değişik anlamların verildiği önemli oranda kelimelere rastlamaktayız. Sürekli değişebilen dili sonraki kuşaklara aktarabilmenin yolu dili güncelleştirmektir.(Kesinlikle bu kazın ayağını ters çevirmek değildir. Müslümanların henüz savunma konumuna geçmediği ilk 3 asırda bile tefsirlerin var oluşu, bunu gösterir)
3.Müteşabih alana girebilecek ve bilinçlendirmeye yönelik olarak düşünülen bu ayetlerde kesin hüküm aramak gerekmediği gibi bilimsel gerçeklikler de aramamak gerekir.
Fakat bilinen bir husustur ki iyi niyete dayandığı bilinen ve son yüzyıllarda artan müteşabih kavramları “bilimleştirme” hareketleri görülmüştür. En önemli örnekler evrenin genişlemesi, insanın evrimleşmesi, tatlı ve tuzlu suların karışmamasının bulunması v.s dir. Klasik dönemde bu ifadeler muhkem olarak alınırken ve bu noktada da sorunlar vermişken modern dönemde bunlar müteşabih olarak bilinmiş ama müteşabihliğin sonradan bilinecek konular olacağı görüşü sebebiyle bunların bilimselleştirilmesi yoluna gidilmiştir. Bu hem yorumlanmaya açık olanı kesin bir yoruma katmak olduğu için hem de edebi bir dili laboratuar diline çevirmek olduğu için yanlıştır.Bir işe geç kalındığını ifade etme bağlamında “atı alan Üsküdar’ı geçti” deriz.Bunu laboratuar mantığı ile yorumlasak Üsküdarı geçen bir atlının var olduğunu kabullenmek gerekecektir.
Klasik yorumcular müteşabihlerin bir kısmını muhkem olarak aldıkları için zamanla yalan söyleyen bir Kuranla bizi baş başa bıraktılar.Modern yorumcular da bunu bilimselleştirerek sonu yanlışa götüren bir Kurana doğru gidebileceğinin farkında olmalıdır.Kaldı ki güya bu bilimsel tespitlere değindiği söylenen bu ayetlerin neden hep icat ve keşiflerden sonra çıktığı da başka bir tartışma konusudur.Kladı ki bu müteşabihliği muhkemleştirdiğiniz zaman laboratuar ,bunu kesin bilgi olarak kabul etmeyecektir.
4. Konu ile ilgili 3.Sürenin 7.ayeti
Neden müteşabih diye sorduğunuz zaman karşınıza çıkacak bir cevap da bunula ilgili ayetin olmasıdır. Oysa ayeti okuduğumuzda karşımıza yığınla soru çıkmaktadır.
—Burada kastedilen kitap Kuran mıdır? —Eğer Kuran ise peygambere inmeden önceki durmu mu yoksa indikten sonraki durumu mudur? —İkinci anlamda kuran hali, birinci anlamda ise levhi mahfuzdaki hali olacağından Tevrat ve İncili de kapsayacağından kitap hangisinden bahsetmektedir? —Ayetin içinde bile iki defa kitap geçmektedir. Bu ikisi aynı kitap mı ayrı kitap mı? —Kuranda ayet sadece kitabın içindeki yazılı ifadeler değil,(mucize ile ilgili tespitlerde söylediğiz gibi) varlıkların sistem ve işleyişine de ayet dendiğine göre ve bu sistemin de bir kısmı gayb alanı olduğuna göre muhkem ve müteşabih olan ayetler yazılı ayetler mi yoksa varoluş sistemi anlamındaki ayetler mi? —Müteşabih ve muhkem nedir? Zıt anlamlı mıdırlar? Yoksa birbirini kısmen kapsayan kavramlar mıdır? —Hud süresi 1.ayet kitabın tüm ayetlerinin muhkem olduğunu söylerken, Zümer süresi 23.ayetse tümünün müteşabih olduğunu ifade etmektedir. O halde tamamı muhkem olan, tamamı müteşabih olan ve nihayet bir kısmı muhkem diğer kısmı müteşabih olan ayetler hangi kitapların ayetleridir. —Müteşabihleri sadece Allah mı bilir, yoksa Allah ve ilimde derinleşenler mi? —Eğer ilimde derinleşenler de biliyorlarsa sayı üzerinde bir görüş birliği varmıdır? —Eğer sayı konusunda görüş birliği yoksa kesin bilgi olduğu nasıl gerçekleşecek? —İlimde derinleşenlerden maksat kimlerdir. Din âlimleri mi, bilim insanları mı? —Kalplerinde eğrilik olanlar kimlerdir? Sadece inanmayanlar mı? —Eğer onlar da Allahın ayetleri ise yorumlamaya kalkışmak neden fitne olsun?
KONUNUN AÇIKLANMASI
1—Burada kastedilen kitap Kuran mıdır? Diğer kitaplar mıdır?
Kuran mahiyetleri itibariyle iki türlü kitaptan bahseder. Birincisi “indirilen kitaplar”, diğerleri ise “korunan kitaplar.”Ancak kitaptan bahsedilince genel anlamdan Kuran anlaşılmıştır. Hâlbuki kuran, indirilen kitaplar kategorisine girmektedir. Kuranın değiştirilemez, her şeyin içinde açıklandığı ve herkesin ulaşamadığı kastettiği kitaplar korunan kitaplardır.
Kuran yorumcularının tamamına yakını burada kastedilen kitabın Kuran olduğunu söylemektedir. O halde muhkem ve müteşabihlik de Kuranda aranmalıdır. Diğer bir görüşe göre ise buradaki kitaptan maksad korunan kitap olup Tevrat ve İncil ile Zeburu da kapsamaktadır. Bu açıdan birçok örnekte olduğu gibi burada da kalplerinde eğrlikik olanlar ile kastedilenler onu yontmaya çalışan rahip ve hahamlardır. Farklı bir görüş de “kitabın anası”olarak açıklana kitabın korunan kitap iken “sana indirilen geçen kitap” ise Kurandır.
Kanaatimize göre, Kuran indirilen kitaplar arasında fark görmediği için hepsine kitap demiştir.”Bu kitap” ile a Kuran, Tevrat Ve İncili beraber kastedilmesi mümkündür. Ancak hangi kitaplar kastedilirse edilsin korunanın vahiy olduğu kesindir. İsterse hala korunma halinde olsun isterse de indirildikten sonraki hali olsun fark etmez.
2-Muhkem Ayetler
Ayet, Arapçada işaret, ipucu, delil, ibret gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Kuranda da ayet bu şekilde kullanılmıştır. Ancak Türkçede ayet, kutsal kitaplarda ve özellikle de Kurandaki cümleler için kullanılmıştır. Kuranda ise beş çeşit bir kullanım görebilmekteyiz.
a) Evrende oluşum ve değişim halinde olan olağan olgu ve olaylar b) Evrende olağandışı sanılan olaylar, mucizeler c) İnsanın kendisindeki akılsal kanıtları d) Mukaddes kitapların cümleleri e) Korunan kitaptaki ayetler.
Muhkem de Arapçada ise gem vurabilen, sağlamlaştırılmış, dayanıklı, kesinleştirilmiş gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Ayetler bağlamında düşünsek, kesinleştirilmiş ayetler anlamını vermiş olacağız. Nitekim ayette muhkem ayetlerin kitabın anası yani merkezi olduğu söylenmiş ve ve geri kalanın müteşabih olduğu ifade edilmiştir. O halde vahiyde muhkem ayetler merkez durumunda olduklarından öz anlatır ve az bulunur.
3-Müteşabih Ayetler
Müteşabih, kelime olarak benzetmek ve yerine koymak gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Şüphe kelimesinden türemiştir. Bu haliyle benzeşen anlamındadır ve benzeyen ile benzetilen diye en az iki şey vardır. Ayetlerin benzeşmesinden bahsetmekle beraber benzeşen ayetlerin ne olduğu açık değildir.
4-Muhkem ve Müteşabih Ayetler
İslam bilginleri muhkem ve müteşabihlerin ne olduğu konusunda çok değişik fikirler düşünmüşlerdir.
1. Birinci görüşe göre direk helal ve haram bildiren ayetler muhkem, mukatta harfleri(elif-lam-mim gibi)müteşabihtir. Bu ikisi dışında kalan büyük bölüm ne muhkem ne de müteşabihtir. 2. Muhkem ayetler hükmü kaldırılan, müteşabih ayetler ise hükmü kaldıran ayetlerdir. Bu konu başka bir kuran ilmi olan nesih olayı ile ilgilidir. Nesih kavramını da evrensellik ve tarihsellik bağlamında vereceğimiz uzun makalemizle beraber işleyeceğiz. 3. Muhkemler anlamı ister kapalı isterse de açık olsun bir delil ile bilinebilecek ayetleridir. Müteşabihler ise insanın bilgisinin almayacağı bilgilerdir. Bu görüş kuranın bir kısmının anlaşılmaz olduğunu ifade etmektedir. 4. Muhkem tek bir yorumu olan müteşabih ise birden çok yorumu olan ayetlerdir. Oysa tek bir yorumu tüm zamanlar için olabilecek bir ayetin var olabileceği kesin değildir. 5. Muhkemler detaylı anlatılan kıssalar, müteşabihler ise tekrar edilen kıssaların lafızlarındaki kapalılıklardır. 6. Muhkem anlamı hemen kavranabilen, müteşabih ise derin düşünceden sonra bilinebilen ayetlerdir. 7. Helal ve harama dair olanlar muhkem, biribirini onaylayan diğer ayetler ise müteşabihtir. Önemli tefsircilerden biri olan Mücahidin görüşü olup en isabetli yorum bu gözükmektedir. Buna göre kesin haram söylenmeden bir şeyin kötü olduğunun vurgulanması bir müteşabih anlatım biçimidir.Bu görüş şu hadisle de desteklenmektedir.Haram bellidir helal da bellidir,ikisinin arasında müteşabihler bulunur……. İster korunan ana kitap olsun isterse de indirildikten sonra özlü ve kesin ifadeler olsun muhkem ve müteşabihliğin birbiriyle eşit konumda bulunmadıkları görülmektedir. Çünkü ayette muhkemleri kitabın merkezi, geri kalanı ise müteşabihleri olarak açıklaması verilmektedir.
Böylece bir konu hakkında hüküm vermeyen, sadece anlatan ve serbest alan olarak tanımlanabilecek tarihi olayları, geleceği, ilahi özellikleri ifade eden her betimleme de müteşabih olmaktadır. Bunlar amaç olan muhkemliğe götürme yolunda bir araç durumundadırlar. Hedefler konusunda ise benzeşirler. Araç sözler kesinlik taşımadığından kötü niyetliler onu isteğine göre yorumlayabilir. İşte kınanan da bu kötü niyetli insanlardır.
MÜTEŞABİHLER
1.Gayb(algılanmayan) alem ile ilgili olanlar
Bunu da ilahi gayb ile ilahi olmayan gayb diye ikiye ayırabiliriz.
a)İlahi Sıfatlar
Kuranda müteşabihliğin en yoğun olduğu konu bekleneceği gibi Tanrısal özellikleridir. Herhangi bir İslam inancı ile ilgili bir kitabı okuyanlar şu muhkem ifadelere rastlamışlardır.
Allah vardır ve birdir. Varlığının başlangıcı ve sonu yoktur. Allah yaratıklardan hiç birisine benzemez. Allah’ın varlığı kendisindendir. O hiç bir şeye muhtaç değildir, bütün her şey ona muhtaçtır.
Allah daima diridir. Her şeyi bilir, görür, işitir, dilediğini yapar. Allah sonsuz kudret (güç) sahibidir, yaratıcıdır, dilediğini yoktan var eder.
Yukarıdaki her bir ifade Kuranda Allah’ı muhkem olarak anlatan ayetlerden alınmıştır. Ne var ki Kuranı okumaya başladığında yukarıdaki cümlelerle çelişen ifadeler bulmaktadır. Allahın kendisini değil de uygulamalarını anlatırken insanlara benzer ifadeleri kullandığını görür. Allahın yemin etmesi, öfkelenmesi, tuzak kurması, intikam alması, elinden bahsetmesi, tahtının su üzerinde olması v.s… gibi betimlemeleri görür. Oysa bu betimlemeler her şeye gücü yetmeyen ve insana benzeyen bir insanın olabilir. İşte bunlar, insanın idrak ve tecrübesinin üstünde olan bir varlığı insanın seviyesine indiren ifadelerdir. Hepsinde Allahın her şeye gücünün yettiği, yapılanların karşılıksız kalmayacağı gibi anlamlar çıkarmak mümkündür.
b)İlahi Olmayan Gayb
Bunu da ikinci yaratılış ve ilk yaratılış açıklarken ifade eder.
İkinci Yaratılış: İnsanın ölümünden başlayıp cennet ve cehennemle son bulduğuna inanılan merhaleler de Kuranda önemli oranda betimleme bulunmaktadır. Normalde diğer âlem ile bu âlemin birbirine benzemediği bilinmektedir. Bu dünyada algılanmayan her türlü şeyin diğer dünyada algılanacaklarına inanılmaktadır. Bu bile diğer âlemin bu evren şartlarında düşünülmemesi gerektiğini gösterir. Ancak diğer âlem betimlenecekse benzer kavramları kullanmak gerekir. Bu açıdan kabir âlemi, sura üfürme, mahşer meydanı, mizan, sırat, cennet ve cehennemi dünyada benzer betimlemelerle kullanır. Nitekim Kuran cennet ve cehennemi anlatırken mesel (yani benzeri) der.
İlk Yaratılış: Evrenin var oluşundan insanın oluşumuna kadar Kuran bahseder. Evrenin önce bitişik iken ayrıldığına, her canlının sıvıdan oluştuğuna, insanın tek bir özden yaratıldığına, insanın bilinçleşme aşamasında halife olduğuna işaret eden ayetler vardır. Ne var ki ilahi sıfatlar ve ikinci yaratılışın aksine bu ayetler genellikle muhkem olarak anlaşılmıştır.
2.Gayb Olmayan Konular(Var oluş Sistemi): En önemlisi imtihan kavramıdır. İnsanlığın bu âlemde ayrıştırılarak diğer âleme geçtiğine ve bunun da bir sistemle olduğuna dair anlatımlar imtihan etmek için oluşmuşuz anlamına sebep olmuştur. Yine sosyal hayat ile ilgili düzenlemelerde muhkem düşünülmeden hükme götüren araçlar üzerine yoğunlaşma olduğundan hükümleri yanlış anlaşılmıştır. Bu konu da daha çok ahkâmın değişmesi ile ilgili olan nesih konusu ile ilgilidir.
Katılma Tarihi: 25 ocak 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 26
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
7-O Allah ki kitabı[1] sana indirdi. Kitabın bir kısmı
manaya hâkim ayetlerdir.[2] Onlar kitabın esasıdır.
Diğerleri farklı manayı andırır gibi olanlardır.
Kalplerinde sapma olanlar fitne çıkarma arzusuyla[3] ve
gerçeğini kendileri ortaya koyma arzusuyla[4] farklı
manayı andırır gibi olanların peşine düşerler. Hâlbuki
mesajın gerçek kastını ortaya koymayı ancak Allah bilir.
[5]İlimde derinlemesine samimice düşünüp anlamaya
çalışanlar “Biz kitaba inandık; hepsi Rabbimizin
katındandır!” derler.[6] Ancak vicdan sahipleri[7]
anlayabilir öğüt alabilir.
www.kuraniklimi.orgfree.com
[1] El kitap ilahi yasa ilahi kelam, ilahi ferman, ilahi
mesaj anlamlarına gelir. Gelen tüm vahiyler kaynağına
nispetle el kitap adını almaktadır.
Kur’an’ı sana indirdi. El kitap sözün sahibine
nispetle kullanılır, Allah’ın kelamını ifade eder.
[2] Anlamı net olan, kesin olan, başka anlama ihtimal
taşımayan ayetlerdir.
[3] Fitne kafa karışıklığı çıkarmayı, insanları yanlış
yönlendirmeyi, sağlıklı düşünme ortamını bozmayı ifade
eder. ifade eder.
[4] Lafzen tevilini yapmak için. Tevil bir şeyin
gerçeğini ortaya koymak gerçek anlamını açığa
çıkarmaktır. Kur’an Allah’ın sözü olduğu için onun gerçek
anlamını ortaya koymak Allah’ın yapabileceği bir iştir.
İnananlara yakışan Allah’ın yaptığı tevili araştırmak
Kur’an’a parçacı yaklaşmaktan uzak durmaktır.
[5] Tevil kelimesi bir şeyin hakikatini açıklamak,
gerçeğini ortaya koymak anlamına gelmektedir.
[6] Mesajın bütününü dikkate alırlar parçacı
yaklaşmazlar, Allah’ın ortaya koyduğu gerçekliğe uyarlar.
__________________ Samimi olanlar için aklın yolu birdir
şimdi bir mesaj göndereceksin ve bu mesajı alanların bunu iyice okuyun anlayıp düşünüp gereğini yapmaları gerek....
ama bu mesajda muhatabın hiç anlamayacağı sadece mesajı gönderenin bileceği bazı şeyler de olacak...
nedir yani bunun amacı...
karşıdakine mesaj göndermekten kasıt onun anlaması mı anlamaması mı...
madem anlaması niçin mesajda onun anlayamayacağı yahut yanlış anlayacağı şeyler bulunur ki...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Müteşabih kelimesini bugünkü kavramlarımıza tekabül
ettirmek gerekirse en uygun tanımlama, kitapta edebi bir
dil kullanıldığı kastedilmektedir. Bu anlamda Kuran edebi
bir dile sahip apaçık bir kitaptır. Edebi bir dile sahip
olması ile apaçık hüküm bildiren muhkem ayetlerin bu yapı
içinde yer alması mümkündür, çelişmez. Apaçık hüküm
bildiren ayetler edebi bir dil kullanılarak veya
kullanılmadan doğrudan aktarılabilir, yeter ki bu dili
anlayan muhatapları ondaki gerçek anlamı çarpıtma gayreti
içine girmesinler. Kuranda kullanılan dil de ilk
muhatapları tarafından açıkça anlaşılabilen edebi bir
dildir. Oradaki deyimler, ve anlatım özellikleri ilk
muhatapları tarafından kolaylıkla kavranabilecek
düzeydedir.
__________________ O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir.
Konuyu tamamlayıcı olması açısından fayda gördüğüm
husulardan bir tanesi TEVİL in tam olarak anlam
ihtivasının doğru olarak algılanamayışı
vardır.Müteşabihler anlaşılmaz ayetler demek değildir hiç
bir zaman için.''Allah ın eli sıkıdır dediler''
ayetindeki örnek gibi kastedilenin ne olduğu açıkça
ortadadır.Ve kastedilen haşa Allah ı tenzih ederiz, Allah
ı cimri olarak nitelemeleridir.Bu ifade tevil anlamı
taşımaz hiç bir zaman için. Tevil özellikle yusuf
suresinde yusuf a.s rüyalara davranış şeklidir. Yedi
cılız inek yedi semiz inek yedi kur başak yedi yeşik
başak,yusuf a.s tevili yedi yıl bolluk yedi yıl
kıtlık..Olayın arkasında olup(olacak bitecek) biteceğin
anlatılmasıdır...Yazıda eksik noktlardan biride ÜMMÜL
KİTAB konusunun atlanmış olması vardır...Ümmül kitap
(kitapların anası) levhil mahfuzda olan(korunan)Vakıa
suresinde geçtiği üzere ve onun dışında Kur an ın
indirildiği alan hususnuda eklemekte fayda var diye
düşünüyorum..Huruful mukatta için benim düşüncem muhkem
olduklarıdır...Gerekçemde bu harflerin aslında oldukları
gibi ve olması gibi harf olarak algılanmayıp üzerlerine
bir gizem sır vb öğreti yığıldığından anlaşılmaz olarak
öğretlmek istenildiğinden dolayı bu harflerle ilgili
muğlak kapalı bir alan inşa edilmiştir..Oysaki biliyoruz
ki Kur an apaçık mufassal bir kitaptır ve bu tarz
yaklaşımlar Kitapla örtüşmemektedir....Öğretilen şekilde
ele alınması gerekmektedir.Soru şu elif lam mim bunlar
harfmidir? cevap evet harftirler...Tefekkür, harfin hayat
içindeki anlamı ve yeri nedir? cevabı bulursanız ozaman
huruful mukattayla ilgili bir sonuca ulaşırsınız...Selam
ile
__________________ Tek bir doğru duruş noktası vardır bölünemeyen.
Katılma Tarihi: 26 ocak 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 60
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
asım Yazdı:
şimdi bir mesaj göndereceksin ve bu
mesajı alanların bunu iyice okuyun anlayıp düşünüp
gereğini yapmaları gerek....ama bu mesajda muhatabın
hiç anlamayacağı sadece mesajı gönderenin bileceği
bazı şeyler de olacak...nedir yani bunun
amacı...karşıdakine mesaj göndermekten kasıt onun
anlaması mı anlamaması mı...madem anlaması niçin
mesajda onun anlayamayacağı yahut yanlış anlayacağı
şeyler bulunur ki...
Cevap bence şu:
Kuran'ın basit bir SMS'ten tabi ki farkı var, tüm
zamanlara ve insanlara gönderilmiştir. Herkes ilmi ve
kafasının kaldırabildiği kadar bir mesajı ondan
alıyor. İlimde derinleştikçe daha fazla anlıyorsun.
Ben 3:7 ayetindeki
"Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde
derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz
katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl
sahipleri düşünüp anlar."
kısmından şöyle bir anlam çıkartıyorum, Onun gerçek
manasını sadece Allah bilir fakat insan da ilimde ne
kadar derinleşirse o kadar daha fazla müteşabih ayetin
manasını anlar. Yani oradaki virgülü hem solda hem de
sağda olarak düşünmek lazım.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma