Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın ortaya tezlere dayanarak, özellikle Tevrat’ın ve İncil’in onlardan da Kur’an’ın insanlar tarafından yazıldığını ve dinlerin uydurma olduğunu savunur ateistler. Sümer dini inançları ile Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet arasındaki ortak noktalardan hareket ederek öne sürülen bu tezler aslında Allah’ın yokluğunu değil Allah’ın varlığını ispatlar niteliktedir.
Günümüze kadar gelmiş eski uygarlıkların yaratılış destanlarına baktığımızda hepsinde ortak yönler vardır ve bu ortak paydalar, Tevrat, İncil ve Kur’an’da da görülür. Bu da bize Allah’ın her millete peygamber gönderdiğini ve her milleti bilgilendirdiğini gösterir.
Bu arada, bu eski uygarlıkların çok tanrılı olduklarını söylemektedirler. Oysa dikkatle incelendiğinde bunların büyük tanrı ve yardımcıları daha doğrusu belli görevlerle görevlendirdiği ve bizim melek dediğimiz varlıklara inandıkları görülür.
Allah, tüm bu milletlere peygamberler göndermiş ve onları uyarmıştır. Ancak zamanla bu bilgiler insanlar tarafından deforme edilmiş ve böylece yeni peygamberlerin görevlendirilmesi söz konusu olmuştur.
Bunlar benim kendi yorumum tabi sizlerden de konu ile ilgili bilgisi olanların katkılarını bekliyorum. Tevrat, İncil ve Kur’an’da ki yaratılışla ilgili bölümleri yazıyı fazla uzatmamak adına eklemiyorum.
ALTAY YARATILIŞ DESTANI
Yer gök hiç bir şey yokken dünya uçsuz bucaksız sulardan ibaretti. Tanrı Ülgen bu uçsuz bucaksız dünyada durmadan uçuyordu.
Göklerden gelen bir ses Tanrı Ülgen'e denizden çıkan taşı tutmasını söyledi. Göğün emri ile oturacak yer bulan Tanrı Ülgen artık yaratma zamanı geldi diye düşünerek şöyle dedi.
Bir dünya istiyorum, bir soyla yaratayım Bu dünya nasıl olsun, ne boyla yaratayım Bunun çaresi nedir, ne yolla yaratayım Su içinde yaşayan Ak Ana, su yüzünde göründü ve Tanrı Ülgen'e şöyle dedi :
Yaratmak istiyorsan Ülgen, Yaratıcı olarak şu kutsal sözü öğren De ki hep," yaptım oldu " başka bir şey söyleme. Hele yaratır iken,"yaptım olmadı" deme. Ak Ana bunları söyledi ve kayboldu.
Tanrı Ülgen'in kulağından bu buyruk hiç gitmedi. İnsana da bu öğüdü iletmekten bıkmadı :
" Dinleyin ey insanlar, varı yok demeyin. Varlığa yok deyip de, yok olup da gitmeyiniz."
Tanrı Ülgen yere bakarak : " Yaratılsın yer!" Göğe bakarak "Yaratılsın Gök!" Bu buyruklar verilince yer ve gök yaratılmış.
Tanrı Ülgen çok büyük üç balık yaratmış ve dünya bu balıkların üzerine konmuş. Böylece dünya gezer olmamış bir yerde sabit olmuş. Tanrı Ülgen balıkların kımıldadıklarında dünyaya su kaplamasın diye Mandışire'ye balıkları denetleme görevi vermiş. Tanrı Ülgen, dünyayı yarattıktan sonra tepesi aya güneşe değen etekleri dünyaya değmeyen büyük Altın Dağın başına geçip oturmuş.
Dünya altı günde yaratılmıştı, yedinci günde ise Tanrı Ülgen uyumuş kalmıştı. Uyandığında neler yarattım diye baktı: Ayla güneşten başka fazladan dokuz dünya birer cehennem ile bir de yer yaratmıştı.
Günlerden bir gün Tanrı Ülgen denizde yüzen bir toprak parçacığı üzerinde bir parça kil gördü" insanoğlu bu olsun, insana olsun baba." dedi ve toprak üstündeki kil birden insan oldu. Tanrı Ülgen bu ilk insana "Erlik" adını verdi ve onu kardeşi kabul etti. Ancak Erlik'in yüreği kıskançlık ve hırsla doluydu. Tanrı Ülgen gibi güçlü ve yaratıcı olmadığı için öfkelendi. Tanrı Ülgen, kemikleri kamıştan, etleri topraktan yedi insan yarattı.
Erlik'in yarattığı dünyaya zarar vereceğini düşünerek insanı korumak üzere Mandışire adlı bir kahraman yarattıktan sonra yedi insanın kulaklarından üfleyerek can, burunlarından üfleyerek başlarına akıl verdi. Tanrı Ülgen insanları idare etmek üzere May-Tere'yi yarattı ve onu insanoğlunun başına han yaptı.
Yakut'lardan (Saka) derlenen yaradılış efsaneleri de Altay yardılış destanının yakın varyantı niteliğindedir .
OĞUZ KAĞAN DESTANI
Oğuz Kağan Destanının İslâmiyet Öncesi Rivayeti Ay Kağan'ın yüzü gök, ağzı ateş, gözleri elâ ,saçları ve kaşları kara perilerden daha güzel bir oğlu oldu. Bu çocuk annesinden ilk sütü emdikten sonra konuştu ve çiğ et ,çorba ve şarap istedi. Kırk gün sonra büyüdü ve yürüdü.
Ayakları öküz ayağı, beli kurt beli, omuzları samur omzu, göğsü ayı göğsü gibiydi. Vücudu baştan aşağı tüylüydü. At sürüleri güder ve avlanırdı. Oğuz'un yaşadığı yerde çok büyük bir orman vardı. Bu ormanda çok büyük ve güçlü bir gergedan yaşıyordu. Bir canavar gibi olan bu gergedan at sürülerini ve insanları yiyordu. Oğuz cesur bir adamdı.
Günlerden bir gün bu gergedanı avlamağa karar verdi. Kargı, yay, ok, kılıç ve kalkanını aldı ve ormana gitti. Bir geyik avladı ve onu söğüt dalı ile ağaca bağladı ve gitti. Tan ağarırken geldiğinde gergedanın geyiği almış olduğunu gördü. Daha sonra Oğuz, avladığı bir ayıyı altın kuşağı ile ağaca bağladı ve gitti. Tan ağarırken geldiğinde gergedanın ayıyı da aldığını gördü. Bu sefer kendisi ağacın altında bekledi. Gergedan geldi ve başı ile Oğuz'un kalkanına vurdu. Oğuz kargı ile gergedanı öldürdü. Kılıcı ile başını kesti. Gergedanın barsaklarını yiyen ala doğanı da oku ile öldürdü ve başını kesti.
Günlerden bir gün Oğuz Kağan Tanrıya yalvarırken karanlık bastı. Gökten bir gök ışık indi. Güneşten ve aydan daha parlaktı. Bu ışığın içinde alnında kutup yıldızı gibi parlak bir ben bulunan çok güzel bir kız duruyordu. Bu kız gülünce gök tanrı da gülüyor, kız ağlayınca gök tanrı da ağlıyordu. Oğuz bu kızı sevdi ve bu kızla evlendi.
Günler ve gecelerden sonra bu kız üç oğlan çocuk doğurdu. Çocuklara Gün, Ay ve Yıldız isimlerini verdiler.
Oğuz ormanda ava çıktığı günlerden birinde göl ortasında bir ağaç gördü. Ağacın kovuğunda gözü gökten daha gök, saçı ırmak gibi dalgalı, inci gibi dişli bir kız oturuyordu. Yeryüzü halkı bu kızın güzelliğini görse dayanamaz ölüyoruz derlerdi. Oğuz bu kızı sevdi ve onunla evlendi. Günlerden gecelerden sonra Oğuz'un bu kızdan da üç oğlu oldu. Bu çocuklara Gök, Dağ ve Deniz isimlerini koydular.
Oğuz Kağan büyük bir toy(şenlik) verdi. Kırk masa ve kırk sıra yaptırdı. Çeşit çeşit yemekler, şaraplar, tatlılar, kımızlar yediler ve içtiler. Toydan sonra Beylere ve halka Oğuz Kağan şunları söyledi:
Ben sizlere kağan oldum
Alalım yay ile kalkan
Nişan olsun bize buyan
Bozkurt olsun bize uran
Av yerinde yürüsün kulan
Daha deniz, daha müren
Güneş bayrak gök kurıkan
Oğuz Kağan bu toydan sonra dünyanın dört bir tarafına elçilerle şu mektubu gönderdi:" Ben Uygurların kağanıyım ve yeryüzünün dört köşesinin kağanı olmam gerekir. Sizden itaat dilerim. Kim benim emirlerime baş eğerse, hediyelerini kabul eder ve onu dost edinirim. Kim baş eğmezse, gazaba gelirim. Onu düşman sayarım. Onunla savaşır ve yok ettiririm".
Yine o zamanlarda sağ yanda bulunan Altun Kağan, Oğuz Kağan'a pek çok altın gümüş ve değerli taşlar hediye etti ve ona itaat ederek dostluk kurdu. Oğuz Kağanın sol yanında ise askerleri ve şehirleri çok olan Urum Kağan vardı. Urum Kağan Oğuz Kağanı dinlemezdi. Oğuz Kağan'ın isteklerini gene kabul etmedi. Oğuz Kağan gazaba geldi, bayrağını açtı ve askerleriyle birlikte Urum Kağana doğru yürüdü. Kırk gün sonra Buz Dağın eteklerine geldi. Çadırını kurdurdu ve sessizce uyudu. Tan ağarınca Oğuz Kağanın çadırına güneş gibi bir ışık girdi .O ışıktan gök tüylü gök yeleli büyük bir erkek kurt çıktı. Kurt: " Ey Oğuz, sen Urum üzerine yürümek istiyorsun; Ey Oğuz ben senin önünde yürüyeceğim."dedi. Bunun üzerine Oğuz çadırını toplattırdı ve ordusuyla birlikte kurdu izlediler. Gök tüylü gök yeleli büyük erkek kurt itil Müren denizi yakınındaki Kara dağın eteğinde durdu.
Urum Hanın ordusu ile Oğuz Kağanın ordusu arasında büyük savaş oldu. Oğuz Kağan savaşı kazandı, Urum Hanın hanlığını ve halkını aldı. Oğuz Kağan ve askerleri Gök tüylü ve gök yeleli kurdu izleyerek itil ırmağına geldiler. Oğuz Kağan'ın beylerinden Uluğ Ordu bey itil ırmağını geçmek için ağaçlardan sal yaptı ve böylece karşıya geçtiler. Oğuz'un bu buluş hoşuna gittiği için bu Uluğ Ordu Bey'e "Kıpçak" adını verdi.
Gök tüylü gök yeleli kurdu izleyerek yeniden yola devam ettiler. Oğuz Kağan'ın çok sevdiği alaca atı Buz Dağa kaçtı. Oğuz Kağanın çok üzüldüğünü gören kahraman beylerinden biri Buz Dağa çıktı ve dokuz gün sonra alaca atı bularak geri döndü. Oğuz Kağan atını ve karlarla örtünmüş kahraman beyi görünce çok sevindi. Atını getiren bu beye: " Sen buradaki beylere baş ol. Senin adın ebediyen Karluk olsun." dedi. Bir süre ilerledikten sonra gök tüylü ve gök yeleli erkek kurt durdu. Çürçet yurdu adı verilen bu yerde Çürçetlerin kağanı ve halkı Oğuz Kağana boyun eğmeyince büyük savaş oldu. Oğuz Kağan, Çürçet Kağını yendi ve halkını kendisine bağladı.
Oğuz Kağan, ordusunun önünde yürüyen bu gök tüylü gök yeleli erkek kurdla Hint, Tangut, Suriye, güneyde Barkan gibi pek çok yeri savaşarak kazandı ve yurduna kattı. Düşmanları üzüldü, dostları sevindi. Pek çok ganimet ve atla evine döndü.
Günlerden bir gün Oğuz Kağanın tecrübeli bilge veziri Uluğ Bey rüyasında bir altın yay ve üç gümüş ok gördü. Altın yay gün doğusundan gün batısına kadar uzanıyordu. Üç gümüş ok da kuzeye doğru gidiyordu. Oğuz Kağan bu rüyayı dinleyince yurdunu oğulları arasında paylaştırdı.
SÜMER YARATILIŞ EFSANESİ
İlk olarak her taraf büyük bir su idi. Bu suyun Nammu adında bir Tanrıçası vardı. Bu Tanrıça gök ile yeri kaplayan Evren dağını doğurdu. Bu dağın tepesi gök, alt kısmı yerdi. Gök Tanrısı An ve Yer Tanrıçası Ki'nin birleşmesinden oğulları Hava Tanrısı Enlil meydana geliyor. Enlil gök ile yeri ayırıyor. An göğü, Ki de Enlil ile yeri alıyor. Enlil ile Bilgelik ve Suların Tanrısı Enki, yeri, bitkiler, ağaçlar sular ve hayvanlarla donatıyor. Tanrı enlil ile Tanrıça Ninlil'den Ay Tanrısı oluyor. Ay Tanrısı Nanna ile Tanrıça Ningal'den de Güneş Tanrısı Utu ve Bereket Tanrıçası Venüs yıldızını simgeleyen İnanna meydana geliyor. Bundan sonra yeryüzünde yaratılanları idare edecek Tanrılar yaratılıyor.
Tanrılar çoğalınca kendi işlerini yapamaz oluyorlar ve Baştanrılara durumlarından yakınarak işlerine yardımcı istiyorlar. Bilgelik Tanrısı çamurdan kendilerine benzer şekilde insanı yapıyor. Ana Tanrıça da ona can veriyor ve böylece insan yaratılmış oluyor."
HİNT MİTOLOJİSİ
Tanrı, kozmik bir sudan göğü ve yeri yaratıyor. Aynı zamanda İndra'yı bu sudan var ediyor. İndra, Sama adlı bir içkiyi içerek güçleniyor, öyle büyüyor, genişliyor ki, bitişik olan gök ve yer ayrılarak birbirinden uzaklaşıyor. Arayı da İndora kaplıyor. Bu arada diğer Tanrılar yaratılıyor. İnsanın nasıl yaratıldığı belli değil.
Bir başka söylenişe göre evren Tanrıların kurban ettiği ilk insan Puruşha'nın vücudundan çıkmıştır. Bu varlığın başı gök, burnu hava, ayakları dünya, diğer organları da dört sınıf ve bölgeyi oluşturmuş. Güneş ve atmosfer de ondan vücut bulmuş.
ÇİN YARATILIŞ EFSANESİ
Bu kaynak MS 3. yüzyılda yazılmış. Gök ve yer bir tavuk yumurtası gibi bir arada. Bundan Pan-ku çıkıyor. 18 bin yıl sonra bu dağılıyor. Parlak ve ışıklı olan göğü, ağır ve karanlık olan yeri meydana getiriyor. Tekrar 18 bin yıl geçiyor, gök her gün on ayak yukarı çıkıyor, yer her gün on ayak sıklaşıyor. Bunların arasındaki Pan-ku da her gün on ayak genişliyor. Böylece gök ve yer arası bugünkü uzaklığa ulaşıyor.
Pan-ku ölüyor. Onun soluğu rüzgar ve bulutu, sesi gök gürültüsünü, sağ ve sol gözü güneş ve ayı, kolları bacakları dünyanın dört köşesini, parmakları beş büyük dağı, kanı nehirleri, damarları ve kasları dünyanın katmanlarını, saçları ve sakalı burçları, derisi ve kılları bitkileri ve ağaçları, dişleri ve kemikleri madenleri ve taşları, ilikleri altın ve kıymetli taşları, teri yağmuru oluşturmuş.
Rüzgarın vücuduna koyduğu parazitlerden de insanlar meydana gelmiş.
Çin'in diğer bir efsanesine göre Nü-kua adlı bir Tanrıça sarı toprağı sıkıştırararak ilk insanı yapıyor. Bu iş o kadar hoşuna gidiyor ki, bu kez çamuru yığıp üzerine ip çekiyor. Böylece çamurdan birçok insan oluşuyor. Bu yüzden zengin ve asil adam sarı topraktan, fakir ve asil olmayan da çamurdan meydana gelmiş sayılıyormuş.
İRAN EFSANESİ
Ahura Mazda iki ruhu olan bir Tanrı. Ruhun biri iyi, diğeri kötü. Bu Tanrı önce göğü, sonra suyu, sıra ile dünyayı, bitkileri, davarı, insanı, son olarak da kendisini yaratıyor. Gök bir yumurta şeklinde parlak bir maden. Tepesi sonsuz aydınlık olan gök, sanki bir ev veya kale gibi. Herşey bunun içinde yaratılıyor. Gök bir yere dayanmıyor. Yer, yumurtanın sarısı gibi onun içinde.
Göğün özünden su yaratılıyor. Bu suyun içinden de yer. Sonra madenler, dağlar yerden yükseliyor. Sonra bitkiler çıkıyor. Göğün ışığı ve tazeliğinden de insan ve boğa yaratılıyor. Ahura Mazda'nın ilk yarattığı insan Gayomart, güneş gibi parlıyor ve uzunluğu ile genişliği eşit. Bunun tohumundan kadın ve erkek var oluyor. Fakat Gayomart kötü olan Ahriman tarafından öldürülüyor. Ölünce tohumları dökülüyor. Bunun bir kısmını yer alıyor. Bu tohumlar 40 yıl yeraltında kaldıktan sonra bitki gibi, kadın, erkek olarak yerden çıkıyor.
İnsan şekline gelince Ahura Mazda onlara "Siz insan ve yerin annesi, babasısınız. Aklınızla ve doğrulukla çalışın, düşünün, konuşun ve ne iyi varsa onu yapın, cinlere ibadet etmeyin!" diyor. Onların da 50 yıl sonra çocukları oluyor.
MISIR EFSANESİ
Mısırlılar başlangıçta evrenin kaosun kara sularıyla dolu olduğuna inanırlardı. İlk tanrı, Re-Atum, aynı Mısır karasının Nil'in taşan sularından her sene ortaya çıkışı gibi sudan (yükseldi ve) ortaya çıktı.
Heliopolis yaradılış efsanelerine göre, Atum/Ra tek bir erkek tanrı olduğu için, ancak masturbasyon yolu ile başka varlıkları meydana getirmiştir. Piramit metinlerine göre , Atum/Ra “ erkeklik organını elleri arasına alıp, fışkırtarak ikizleri meydana getirdi : Şu ve Tefnut .”
Adını “kaldırmak” anlamına gelen bir sözcükten alan Şu, Yunan mitolojisindeki Atlas gibi gökyüzünü taşır. Şu, havayı sembolize etmektedir.
Tefnet ise Şu’nun ikiz kardeşi olduğu gibi aynı zamanda karısıdır. Kökeni daha eskiye hatta Güneş kültüne dayandığı zannedilen Tefnet daha çok havadaki nemi ve yağmuru sembolize eder. Bazı metinlerde kardeşi Şu ile beraber, Güneş’in doğuşundan itibaren gökyüzünü taşır.
Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratıldı: Nut (gök) ve Geb (yer). Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Zira Re-Atum gözünü onları aramaya gönderdi ve onlara kavuştuğunda döktüğü sevinç gözyaşları insanlara dönüştü.
BABİL YARATILIŞ EFSANESİ
Evrende ilk önce üç türlü su var. Biri tuzlu, adı Tiyamat. İkincisi tatlı, adı Apsu. Üçüncüsünün nasıl olduğu belli değil, o da Mummu adında.
Mummu ile tatlı su Apsu, Bilgelik Tanrısı Ea'nın yaverleri, ondan bilgi ve hikmet alıyorlar. Tiyamat ile Apsu karı koca. Onlardan Tanrılar ürüyor. Bunların başında Gök Tanrısı Anu (Sumer'de An), Yer veya Bilgelik Tanrısı Ea (Sumer'de Enki) geliyor.
Tanrılar çoğaldıkça işleri ve dolayısıyla gürültüleri artıyor. Bu da Tiyamat ve Apsu'yu rahatsız ediyor. Apsu ve Mummu, Tiyamat'a bunların yok edilmesini öneriyorlar. Ea bunu haber alınca Marduk ve karısı Tunika'yı yaratıyor ve Apsu'yu zararsız hale koyuyor. Tiyamat bir deniz ejderi Kingo ile evleniyor. Tanrılar ikiye ayrılıp savaşa hazırlanıyorlar. Ea ile onun taraftarları Tiyamat'a karşı duramıyorlar. Marduk ortaya atılıyor. Eğer Tiyamat ve yandaşlarını yenerse Tanrıların başı olmak koşuluyla savaşacağını söylüyor. Tanrılar bunu kabul edip ona çeşitli güçler veriyorlar. Onu rüzgar ve şimşekle donatıyorlar.
Tiyamat Marduk'u yutmak üzere ağzını açtığında Marduk rüzgarı içine dolduruyor ve üzerine bir ağ atıyor. Ok ile kalbini parçalıyor ve vücudunu ikiye bölüyor. Onun yarısı gök, yarısı yer oluyor. Bundan sonra göğe güneşi, ayı yıldızları koyuyor. Tiyamat ile birlikte öldürdüğü Kingo'nun kanı ve damarlarından insanı yaratıyor. Böylece marduk gögün ve yerin hakimi oluyor. Bundan çok memnun olan Tanrılar, Marduk'a gökte Esagila mabedini, Babil'de de onun bir benzerini yapıyorlar. Marduk'a da 50 ad veriyorlar.
|