Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam, Hanif_42 sanırım bu platform insanların fikirlerini açık bir şekilde beyan edebildiği yer. Ne ben görüşlerimi sizlere dayatmak gibi bir düşünce içindeyim ne de siz böyle bir düşünceyi savunur halde olun.
Allah’ın ipine sımsıkı sarılın diyen Rasülün söylemini ipi boynunuza geçirin ki sapmayın,doğruluktan ayrılmayın şeklinde anlayan bir kafa yapısı ipin ucunu, dini jargonlarla bezenmiş stabil, durağan yaşamı, yaşam biçimi olarak sunanlara teslim etmiş demektir. Dostum boynuna ip geçirtenlerden olmak değil asılolan uzatılan ipi sımsıkı tutup bir başkasına da o ipi uzatabilen olmaktır. ipi başkalarının eline verdiyseniz o ipi tutanlar sizi nereye çekerlerse siz oraya gidersiniz.
Gelelim sizin yazdıklarınıza; sizin yazdıklarınızı dikkatsizce okuduğumu söylemişsiniz.ve beni adalete davet etmişsiniz. Bakalım hal hakikaten sizin gördüğünüz şekliyle mi;
Sizin yazdıklarınız:
Kur an I Kerim gözlem sonucu oluşturulmuş yada yazılmış bir metin değil.İfadem bariz bu.Sizin bu ifadeleri yansıtmanız ise tefekkürün altını çizen ayetleri alıntılayarak benim tefekkürsel alanı dışladığımı ve dahada ileri giderek sarfettiğim cümleyi dahada çarpıtarak kendilerine nebe vahyedilen nebilere hiç bir şeyin vahyedilmediği argümanını yaftalamışsınız...Sizi adalete davet ederim.
Kur’an-ı Kerim, gözlem sonucu oluşturulmuş yada yazılmış bir metin değildir söyleminiz arkası boş bir söylemdir. Gözleme dayanmayan, algıların, hissiyatların hiçe sayıldığı bir metin hayata müdahale edemez. İyi insan doğru insan olabilmenin kitabı yazılmaz insan yaşadığı duruma ve ahvale göre tavır takınır ve kendisi için iyi ve doğruyu belirler. İyi ve doğru bir adam olmanın gereğini yaşayarak yapar emre binaen değil. İyi, doğru adam olma bilinci yaşanarak ortaya konur. Yazılanlar yaşananların mürekkebe,kağıda aktarımıdır.
Bir davranışın,bir halin,eylemin doğru bir davranış,hali anlattığı kime göre,neye göre tanımlanır? Doğru tanımı yada yanlış tanımı yaşanılanlardan edinilen çıkarımlar mıdır yoksa bir öğreti midir? Bir dönemin algıları,duygu ve düşünceleri bir sonraki dönemin duygu ve hissiyatlarıyla örtüşmez. Bugün bile dünya konjonktürün de toplumların yaşanılan coğrafya, edinimler, algılar, kültürel farklılıklardan oluşan farklılıkları görülmektedir.
Her meyve kendi toprağında ve ikliminde daha lezzetlidir. Kayısı dedin mi akla Malatya, Leblebi dedin mi akla Çorum, kaymak dedin mi de akla Afyon geldiği gibi. Bir dağın iki yakasında ki kiraz ağacının meyvesi bile güneşi görüşü, rüzgardan etkilenişi vs. gibi etmenlere bağlı olarak farklı olabilmekteyken bir Çinli’nin algısıyla bir Türk’ün bir Arab’ın algısını aynı mütalaa etmek insandaki yaradılış melekelerini hiçe saymak, insanda var olan ruhu anlamsızlaştırmak demektir. Her insan her gördüğü, dokunduğu, tattığı şeye karşı aynı tepkiyi verir derseniz dünya da farklılık gösteren edinimleri açıklayamazsınız. İnsan kalbinden taşanı dillendirir. Ağız yürekten taşanı, duygu ve algılardan alınanları söyler.
Muhammed’in diliyle anlamlı bir metne dönüşmüş olan Kur’an mushafı içinden doğduğu coğrafyanın, kültürün, edinimlerin tercümanıdır. Yaşanılanların kayda alındığı, yaşanılası bir hayatın temellerinin atıldığı, algıların, mimiklerin, kelimeleştiği bir söylemdir.
Bir kitap niçin yazılır? Yazılanları muhafaza etmek için olabilir mi?, yazılanları kalıcı kılmak için olabilir mi?,unutmamak için olabilir mi?,tekrar edebilmek için olabilir mi?
Tefekkürün altını çizen ayetleri ortaya koymuş olmam sizi rahatsız etmesin.İnsan düşünen düşünebilen,akli melekeleriyle hareket edebilen evrimleşmiş ve halen de evrimleşme sürecini sürdürmekte olan gelişmiş bir varlıktır.
Elçilere vahyedilenin ne şekilde vahyedildiği hususunda dillendirdikleriniz maalesef geleneksel dinin sunduğu argümanlardır. Siz ne Muhammed’in Ne İbrahim’in Ne Musa’nın ve diğerlerinin neleri ne şekilde aldığına şahit olmadınız. Muhammed’in Allah’tan aldığı vahy sırasında yanında da değildiniz, Rabbisi ile olan buluşmasını kayda da almış değilsiniz. Bu nasıl bir Rab ki yarattığı kuluyla esrarengiz bir biçimde görüşüyor ve sadece elçi olarak seçtiklerinin duyabildiği, görebildiği, hissedebildiği bir sunumu onlara yapıyor. Bugün gaipten sesler duyana, bana bir şeyler söyleniyor yada sesleniliyor diyene akli açıdan bir takım sorunları olan bir fert olarak bakıldığını hatırlatmama sanırım gerek yok. Benzer bakış açısı tarihin her döneminde de var ola gelmiş. Bir sözü söyleyenin söylediklerini yaşadığı hayatın içinde değerlendirip sorgulamayanlar sözü söyleyenin söylediklerinin edebi karizmasına albenisine kendini kaptırmış olanlar ve sözü söyleyenin sözünü anlamak,idrak etmek şöyle dursun bir de kutsiyet atfederek peşinden gidenler güruh olabilirler, sürü olabilirler. Aynı kitap ta demiyor mu; “O elçiye bizi güt demeyin bizi gözet deyin.” Demek ki insan güdülesi bir varlık değil.İnsan aklını kullanarak, yaşadığı hayatı anlamlı yaşanılır kılabilecek projeler üretebilen bir varlık. Projeleriyle gelen elçileri dinlemesini bilen, söylenenleri nasıllarıyla, niçinleriyle sorgulayabilenler yaşadıkları hayata anlam katabilen bir varlık.
Söylemimden Elçilere bir şeyin vahyedilmediği sonucunu çıkarmış olmanız çok ilginç.:) Fakat siz vahyedilenin insanın algılarının çok ötesinde tılsımlı, fantastik söylemler, sesler yada görsel yada görsel olmayan varlıkların eliyle gerçekleştirilen sunumlar,öğretiler olduğunu ve elçilerin bu tedrisattan geçerek toplumlara geldiklerini ve aldıklarını toplumlarına aktardıklarını ifade etmektesiniz.
İşte bu nokta dananın kuyruğunun koptuğu yerdir. Bir elçi elçi olabilecek bir meziyette doğduğu gibi o liyakatı elde edebilirlikle ilgili birikim ve edinimleri de sağlayabilir olmalıdır da.
Yine eldeki Kur’an Mushafı elçilere verilen vahyin, öğretinin Aşkın olanın tekelinde olduğunu, O’nun öğretisi olduğunu insana öğretilenlerde insan dışı bir varlığın etkisinin olmadığını anlatır.
“Rahman olan Kur’anı öğretti.” (RAHMAN 1-2)
De ki: "Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur. (BAKARA-97)
Bakara 97 ayetinin zihni inkişafın zirve halinin edebi bir üslup ile anlatımının güzel bir örneğidir.
De ki: Cibril’e (güçlü, kuvvetli olan akli melekelere, çalışır halde ki sağ ve loblardan müteşekkil beyine) kim düşman ise yani akli melekelerin meseleleri çözümleme ve idrak etmede ki gücü ve etkisine kim karşı duruyor ise bilsin ki farkına varsın ki; kendinden öncekileri doğrulayıcı, daha evveliyatında doğru yapılmış uygulamaları,yöntem ve metotları doğrulayıcı (aklın yolu birdir.) ve evrensel yaşamın gereklerini yerine getirenler, adam gibi yaşamaya çalışanlar için söylenmesi gerekenleri senin kalbine indiren Aşkın olandır.
İnsana boyun eğen meleklerin (Yaratıcının var ettiği evrensel yasalar,güçler insan da var edilen yetiler,melekeler) itaat ettiği bir insana itaatın dışında bir formatta tavır göstermesi beklenemez. İtaat, emri altında bulunana şeksiz şüphesiz bağlılığı gerektirir. Melekler insana secde etmişlerdir. Meleklerin secdesi, evren üzerinde var olan tüm doğal güçlerin, yeryüzü kaynaklarının ve insan da var edilen akıl ve iş yapabilirlikle, ikame etmekle,düzenlemekle ilgili tüm melekelerin hizmet eder olmasıdır. Dolayısıyla hizmete amade kılınmış tüm meleklerin insana emretmesi yada bir başka emri insana emretmesi olacak iş değildir.
Olağanüstü yetilerle donatılmış, nurdan varlıklar olan, üçer dörder kanatlı elçiler olarak düşünülen bir melek tasavvuruyla olayı bir an düşündüğümüzde aksayan yönler şöyle olur.
Aşkın olanın elinden çıkmış iki varlıktan meleğin insanın beynine,kalbine el-ilahtan aldıklarını aktarması söz konusu olamaz. Yaratıcının ancak kendi işinden olan bir işi bir başka yaratılmış olanın yerine getirmiş olması tekliğin,düzenin,intizamın bozulması demektir.
Peki Yaratıcı ne şekilde kullarına vahyetmektedir? Yaratıcı kullarıyla iletişimi sağlamak için neleri kullanmaktadır?
Geçenlerde Ulul Ebsar arkadaş Rabbin mimikleri tabirine çok takılmış olsa gerek aynen şunları yazmıştı :
Birde "yaradanın mimikleri" hikayeniz var... Mimikleri olanın Yüzüde var olmalı değil mi? Jestleri olanın bir bedeni olmalı... Ben gerçekten de kanatları mı indirdim ve seni dinliyorum kardeşim. Anlat bu cahil UlulEbsara Rabbinin Mimiklerini. Yalnız yine yukarıda ki gibi bol gülücüklü olmasın lütfen.
Evet dost Ulul Ebsar “Yaradanın mimikleri” tabiri bir hikayedir gidiyor işte J ne yaparsın.
Yaratıcıyı yaratılmışlar kendi algılarıyla, duyularıyla, tasavvurlarıyla, görme yetileriyle anlayıp kuşanabilir olması olacak iş değildir. Ki insanoğlu bugün kendi yaşadığı evren de bile görme konusunda belirli bir sınıra ,işitme bakımından da belirli bir ses frekans aralığına sahiptir. Daha uzak mesafeleri bir takım araçlarla görülebilir, yine bir takım canlıların sesini duyabilmek için de ilave araçlara ihtiyaç duyan insanın evreni var edeni ürettiği araçlar ile görebilirliğini sağlaması ilahın otoritesini,aşkın oluşunu sonlandırmak,Onun aşkınlığının, sınırını çizmiş olmak Ona yer zaman ve mekan biçmek anlamına gelir ki bu insan algısı ve yetileriyle mümkün olmayan bir haldir.
Musa ve yandaşlarının Allah’ı görme arzusuna nail olamayışları ve düşüp bayılmaları buna bir örnektir.
Peki gelelim mimik hikayemize J Mimikleri olan Aşkın olan olarak tarif ettiğimizde Onun yüzü ne sana ne de bana benzer, Aşkın olanın eli dediğinde senin benim elim olmadığı gibi, aşkın olanın görmesi dediğimizde sahip olduğu görme vasıfları bizlerde var olana benzemediği gibi. Yaratıcı kendini yarattığı varlığa tanımlarken yarattığı evren üzerinden bir sunum yaparak bu tanımlamayı yaptığını görmekteyim.
Bir ressamın tualinde ki fırça izleri nasıl o ressamın el hareketlerini,tiklerini, dokunuşlarını,hatta o anki duygularını tarif eder ise benzer şekilde bir tuale benzeyen evrendeki çizimler, atılan boya darbeleri,Yaratıcıyı tasvir eder. Onun imzası eksiksiz, tas tamam yaratmış olduğu kainat ve sistemiyle tanımlanır.
Yaratıcının yarattığı evreni müşahede eden insan ağaca bakar bir ayet görür, uzaya bakar, güneşe bakar, aya bakar birer ayet olduğunu görür.
Bir insan ağaca bakar dallarını yapraklarını, üzerindeki meyvaları görür. Bir diğer insan aynı ağaca bakar dalların içinden akan sıvıları, o ağacın gövdesinde yaşayan canlıları, o ağacın köklerinden beslenen canlıların hallerini görür.
Yeniden Hanif_42 dosta dönelim;
Kur an ile Allah ne murat etmiş olabilir? Herhalde içindeki müeyyideler nusuklar salih ameller vs hernevarsa sizi bağlayıcı değil.Kısadan hareketle Kur an la net ifade edilen Dini Allah a has kılabilmek için gönderildiğini beyan ediyor ve bunu emin yoldan (tek bir yoldur) yapabileceğin bilgiyi barındırmaı olabilir mi? Allah rahmetini bu vesileyle gösteriyormudur ne dersin?
Bu ne yaman çelişkidir Yaratıcıyı hem yarattıklarını başıboş bırakmadığını iddia etmek hemde Nasıl yaşanılacağının altını çizen bilgileri O ndan koparıp seküler materyalist bir anlayışa itham etmek?
Kur’an ile Allah’ın ne murat ettiğini merak edip duranlar için Allah elçisi vasıtasıyla muradını, isteklerini bildirmiştir. Kur’an O’nun emirleri nüsukları, koyduğu helal ve haramlarından müteşekkil kitabı dır.!!!!.....
Yaratıcı kendini yarattığı varlığa kabul ettirmek adına bir takım emirleri, yaptırımları, tapınımları, helaller ve haramları koyan despot bir Rab midir acaba? Yoksa yaşamı, bir takım paradigmaların boyunduruğunda yaşanılmaz hale getiren insanın kendisi midir?
Allah Kur’an ile bir özel istekte bulunmaz kendisi için,O, sadece iyiliği,adaleti, hayrı güzellikleri,ihsanı diler. Bu dilekte insanın eliyle biçimlenir, Kuran Muhammed Rasulün kendi yaşadığı dünyasını anlatır. Muhammed, ağlayan anaları görüpte annelerinize karşı öf bile demeyin derken Allah’ın adaleti ,iyiliği,hayır ve hasenatı üzerinden konuşur.
Diri diri toprağa gömülen çocukları gördüğünde de;
ve diri diri gömülen kız çocuklarına sorulduğunda
hangi suçtan dolayı öldürüldükleri (tekvir 8-9)
öldürülüşlerinin ardında ki anlamsızlığı masaya yatırır. Bugün de kız çocukları diri diri toprağa gömülmektedir. (evlerinden kaçıp giden kız çocuklarının fuhuş bataklığına düşmeleri) Hangi suçtan dolayı bu kız çocukları pisliğin içine batmaktadırlar, ne kabahatleri olmuştur bu çocukların diri diri ölüme terkedilmişlerdir?
Dini Allah’a has kılmak çık saçma ve bir o kadarda traji komik bir söylem. Allah iş veren ve sizler de Onun emrinde çalışan işçilersiniz ve patronunuza karşı onu kızdırmamak ve ücretinizi eksiksiz almak,için çalışmanız gerektiğini düşünüyorsunuz .
Evet kendi imkanlarıyla var ettiği bir işletmeyi çalıştıran patron çalışanlarını teşvik eden primler vererek iş verimliliğini arttırabilir, işletme kendine hastır ve kar marjını yükseltmek için bir takım yaptırımlar yada ödüller verilebilir.
Allah’ın işçiye ihtiyacı yok , Allahın senin yapacağın nüsuklara, ritüellere de ihtiyacı yok bilesin. O, yarattığı sistemin işleyişinde yarattıklarından bir beklenti içinde değildir. Çünkü O her şeyin sahibidir. her şeyi elinde bulunduranın emri altında bulunandan neler isteyebilir?
Din; hayatın ta kendisi ve bu hayatın var oluşu da aşkın olanın dilemesiyse, zaten kendisinin olanın Ona has kılınması ne yaman bir çelişkidir böyle.
Elbette Yaratıcı yarattığı evreni ve içinde olanları başıboş bırakmamıştır her an onlarla beraberdir. Yarattığı evren üzerinde Onu tanımlayan levhalarla, Onu tanımlayan ayetlerle adaleti, iyiliği,hayrı ve güzelliği tesis etmektedir.
Ben ne Kur an hakkında Nede Kur an ı tartışırım.Allah ın meydan okuması gayet açıktır...Aksi iddiada olanlar belgelerini getirirler bunlar konuşulur.Yuvarlak üstü kapalı muğlak müphem cümle kurulup bunun üzerinden muhakeme kurulmaz kurulamaz..İşin ciddi boyutu, bu tavırda olan ve bunda ısrarcı olan kim olursa olsun çok ağır bir biçimde eleştirir ve yalancısından tut fıskına değin ne varsa somut şekilde ortaya koyarım..Varsa metin olarak elinizde bir belge getirirsizini konuşuruz gerisi üzerinden ahkam kesilmez.Yok insada var olan bilgiden evrendeki ayetlerden vs konuşmaya başladığınız an altından kalkamayacağınız reddemiyeceğiniz örneklendirmelerle gelirim ki bunu yazmama mani olabilecek bir kişide olamaz...Siz hiç güneşin kendi ekseni etrafından dönmesinden hareketle bir nikah akdi ortaya koyabilirmisiniz.Hayır. O zaman neden bu iddiadasınız? Güneşin kendisi bir ayettir kendi ekseni etrafındada dönmesi Allah tarafından kendisine vahyedilmiştir...Problem ne o zaman?
Kur’an üzerine tartışanlar asırlar geçmiş bir dirhem yol alabilmiş değil. Ağzı olan konuşmuş J kuranı bir oraya bir buraya çekmiş durmuş lakin bir türlü anlam verememiş.İnsan sayısı kadar tercüme insan sayısı kadar dinin olduğu bir hayatta iki kapak arasında yazılı olan metnin anlatımından bir hayatı yaşamak ve kuşanmak olarak anlayanlar için bu kitap hiçbir şey ifade etmez. Ama tartışılır durur J Çünkü söylemi itibariyle ne sana ne de bana hitab eder O yaşadığı döneme hitab etmiş, yaşadığı dönemin eyleminden , sözünden, mimiklerinden, algılarından renk almış can almıştır. Sözünüz eylemden, yaşadıklarınızdan şahit olduklarınızdan,algılarınız ve mimiklerinizden beslenmiyorsa sadece günü kurtaran söz manzumesinden öteye geçmez.
Konu içinde söylediklerimi daha önce de duyduğunuz besbelli aynı nakarat demişsiniz. J Ama lütfen dönüpte bir de durduğunuz yere bakın bakalım siz kimin şarkılarını,kimin sözlerini nakarat halinde tekrar edip durmaktasınız.
Siz söyleyince, nakarat olmuyor anlamlı güzel söz oluyor değil mi?
Aklına sınır koyabiliyorsan koy Hanif ve de ki o aklına; sen burada durmalısın! Buradan öteye düşünmek senin haddin değil! Haddini bil bre gafil! Demelisin. Değil mi?:) Kusura bakma arkadaş sen bunu diyemezsin ama sözüne itibar ettiğin Müslümanlar bunu derler,Müslüman ulemalar bunu söylerler..
İnsan zaten aklının yetebildiği yere kadar düşünür tefekkür eder. Aklının, algılamasının ötesi ise Yaratıcının dilediği belirlediği sınırdır.
Aklının neyi kaldırıp neyi kaldıramadığının ölçüsünü tanımlayamazsın hanif. İnsan durmaz çalışır gidebildiği yere kadar gitmeye çalışır.
Esenlik dilerim
Yazılanlardan yola çıkarak deizmi,ateizmi ve bilimum izmleri hanemize eklemek lütfunda bulunmayınJ Unutmayın dostlar her izmin tanımını yapanlar da insanın kendisi.
NOT: Yazılarımın arasında yer alan tebessüm ikonları sizleri alaya aldığım anlamı taşımıyor yazılan ikonların rengi yok dili yok, gülen yüzlerin ağlamayı anlatan mimikleri
|