Yazanlarda |
|
prangasiz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 11 mart 2010 Gönderilenler: 288
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
1- Bu şuurlu ve sorumlu cinler nerede mukimler?
2- Bu cinler neyden sorumlular; insan olan resullerin
kuranından mı?
3- Bu cinler, yaşar- ölür; yer içer cinsten canlılar
mıdır? Bu taktirde ne gibi besinlerle besleniyorlar?
Yiyip içtiklerinin atıkları ve helal ve haramları da
sözkonusu mudur?
1-Onu Allah bilir.
2-Bu cinler sorumludurlar.Kurandan mı başkasından mı
orasını bilemem.Kötüler ve iyiler kavramında haberdarlar.
3-Bu soruya verebilecek cevaplarım yok.
Cin kavramını tanıtırken dumansız ateş denmiştir bunun
dışında o sanırım o zamanın kültüründe de cin kavramı
bilinmekteydi.
ins kavramı tam olarak nedir?neden cehennem anılırken
ins'e cin de eklenmiştir?
Cehenneme insanları ve insanlara yabancı olanları
dolduracağım mı denmiştir?
birde elbet bireylerin yaşadıkları var,bunlarla
alakalı,bunlar nasıl sınıflandırılabilir?
|
Yukarı dön |
|
|
efrayim58 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 subat 2007 Gönderilenler: 1098
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Efrayim
Sevgili dostlar,
Tekrar soruyorum...
Hiç bir ayette 'cin çarpması' geçmediğine göre, biz müslümanlar bu 'cin çarpmasını' nereden öğrendik?
Bu sorunun cevabını bulabilirsek, daha da yüksek bilgi seviyesinde tartışabiliriz diye umuyorum.
Sevgi ile,
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Benim anlayışım/benim çevirim:
Cin 1-2-...:
Bana vahiyedildi/bana işaret edildi/bana dendi: "Bir kaç cinnin (bana gelip benden Kuran) dinlediklerini ve (kavimlerine gidip) "doğruyu gösteren/doğruya götüren, hayrete düşüren/hayranlık yaratan/muhteşem bir kuran duyduklarını ve "biz ona iman ettik ve biz artık O'na hiç bir kimseyi asla ortak koşmayacağız ve..." dediklerini, söyle!
Not: Parantez içi tamamlamaları Ahkâf 28-30'a dayanarak koydum.
|
Yukarı dön |
|
|
sasha Uzman Uye
Katılma Tarihi: 27 kasim 2009 Gönderilenler: 368
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
efrayim58 Yazdı:
Efrayim
Sevgili dostlar,
Tekrar soruyorum...
Hiç bir ayette 'cin çarpmasý' geçmediðine göre, biz müslümanlar bu 'cin çarpmasýný' nereden öðrendik?
Bu sorunun cevabýný bulabilirsek, daha da yüksek bilgi seviyesinde tartýþabiliriz diye umuyorum.
Sevgi ile, |
|
|
Selam,
Ilkel insan nasil ki cakan simsegi veya gece gorunen yildizi algilayamadiginda ilah ilan etmis ise, "cin carpmasi" tanimi da aciklanmasi, algilanmasi zor olan davranislar veya nedeni ve sonucu henuz cozulememis durumlar klasik islam anlayisinda bu tanimla kullanilmistir diye dusunuyorum.
Uydurma oldugunu dusunuyorum.
Ilginc olan, illa birsey uydurulacaksa, "seytan carpmasi" olmaliydi bence.. Ama nedense literaturde boyle birsey duymadim simdiye kadar.
Demek ki cin'ler seytan'dan cok daha aktif ve guclu deyip gulumsemekten baska yol yok gibi gorunuyor...
__________________ sana iyi görünen bir başkasının kötüsüyse ona "gerçek" değil “düşün” denir. gerçekler değişmez ama düşün değişkendir.
|
Yukarı dön |
|
|
isimsiz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 haziran 2010 Gönderilenler: 137
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba
Aslında konu başlığıyla alakası yok ama, bu başlık altında bahsi geçtiği ve ilgili başka bir başlık da bulamadığım için, Kaf/16-18 ayetleri hakkındaki değerlendirmemi buraya yazmayı uygun gördüm.
Özellikle 17. ve 18. ayetlerin hatalı çevrildiğini, anlatılmak istenenin doğru yansıtılmadığını ve ayetlerin birlikte ele alınması gerektiğini düşünüyorum.
[Kaf/16]: Ant olsun, insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler verdiğini biliriz. Ve Biz, ona şah damarından daha yakınız.
“Nefs” sözcüğü, bir şeyin iç ve dış yapısıyla ve özellikleriyle tamamını, yani öz yapısını, şahsına özgülüğünü ifade etmek üzere kullanılır ve “kendi, zatı” demektir.
“Vesvese” sözcüğü ise, “alçak bir sesle, fısıltıyla gizli bir düşünce aşılamak” demektir. Ayete göre bu vesvese işini yapan, insanın nefsi, yani kendisidir. Veya Nas/4 teki haliyle “hannas (sinsi, gizlenen)”, Ta-ha/120 deki haliyle “şeytan/iblis” tir. Bu vesveseler, insanın kafasında dolaştığı, kafaları karıştırdığı için, A’raf/201 de “taif (dolaşan)”; ifsad etmeye, bozmaya yönelik olduğu için Fussilet/36 ve A’raf/200 de “nezğun” diye adlandırılmıştır. Bu ifadelerin hepsi de insanın benliğinde/egosunda hep var olan, id/alt benlik kaynaklı dürtülerin sözcükleşmiş halleridir.
[Kaf/17-18]: Sağından ve solundan oturmuş iki telakki edici telakki ederlerken, bir söz söylemez ki yanında hazır bir gözetleyen bulunmasın.
Bilindiği gibi Araplarda “sağ el/taraf”, uğur, bereket, kuvvet ve şeref anlamlarını ihtiva ederken; “sol el/taraf” ise uğursuzluğun, bereketsizliğin, zayıflığın ve zilletin sembolüdür. Bir nevi, iyi-kötü ayrımı gibidir. Bu yüzden Kur’an da sağ-sol kavramları üzerinden temsili anlatımlar kullanılmıştır. Dolayısıyla Kaf/17 ayetindeki “sağından ve solundan” ifadesi bu çerçevede düşünülmelidir.
Yine Kaf/17 de geçen “telakki” sözcüğü ise ayeti açıklayan kilit kelimedir. “Telakki” sözcüğü, “anlayış, görüş, kabul etme, sayma, alma, karşılama” anlamlarına gelmektedir. Başka bir deyişle, “-e göre, -a göre” demektir. Buradan hareketle ayette anlatılanın, insanda bulunan iki görüş bildiricinin, yani iki zıt gücün/kutubun; iyi ve kötü fikirlerin, kontrollü düşüncelerin ve vesveselerin, aklın ve iblisin, Şems/8 deki haliyle takvanın ve fücurun karşı karşıya gelmesi, çatışması olduğu söylenebilir. İşte bu çatışma sonrası ortaya çıkan sonuca, yani reaksiyona (davranışa veya sarfedilen söze) ise “hazır gözetleyen” şahit olmaktadır. Bu gözetleyici ise, o zatın/nefsin ta kendisidir.
[Kıyamet/14-15]: Aslında insan, mazeretlerini ortaya atsa da kendi/nefsi aleyhine bir gözleyicidir/bakıştır.
Selam
|
Yukarı dön |
|
|
efrayim58 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 subat 2007 Gönderilenler: 1098
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Efrayim
Sevgili sasha,
Uydurma oldugunu dusunuyorum. Demişsiniz. Aslında uydurma değil. Nasıl Tevrat'tta yer alan,Havva,Habil ile Kabil,sela,amin v.s bütün bu isimler,hak olmayan tevrati terimleri iseler ve biz onları hak isimler diye öğrenmişsek ve öğrenmeye devam ediyorsak ( hak olmuş olsalardı,kitabımızda da yer alırdı.Örnek:İbrahim,Lut,Nuh,Yusuf,Adem, vs),cin çarpması da hak olmayan ama herkesin hak gibi kabullendiği bir tevrati terimdir.
Not: Cin hak terimdir.Cin çarpması hak olmayan terimdir.
Sevgi ile,
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba Efrayim,
Riba yiyenler şeytan çarpmış sersem/saralı gibi kalkarlar. (2/275)
İşte böyle biz her nebiye ins cin şeytanlarını düşman yapmışız. (Şeytanlar düşman) (6/112)
Demek Kuran'da cin çarpması varmış!
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sevgili İsimsiz,
Ve na'lemu mé tuvesvisu bihi nefsuh: Ve biz onun (insanın) içinden / gönlünden geçirdiğini biliyoruz.
Nefs: ruh, can, canlı... Allah insanın yaratıcısı olması hasebiyle onun içinden göğsünden geçenleri de biliyor.
İz yeteleqqal-muteleqqiyéni 'anil-yemini ve 'anil-şşimél: İnsan sağdan ve soldan (arkadan önden, her taraftan) kuşatılmış, illa ki yanında biri var, ondan hiç ayrılmıyor/onu yalnız bırakmıyor/ o yalnız değildir; sağa gitse, sola gitse, nereye giderse; sağdan bir şey yapsa, soldan bir şey yapsa; iyi kötü her ne yapsa biri onu görüyor, iziliyor, her yaptığını kayde geçiyor.
Qa'îd: Dost, arkadaş, bekçi, muhafız, gözetleyen, müfettiş...
Bu ayetlerden benim anladığım; ölünceye kadar her ne yapıyorsa, ne söylüyorsa insanla beraber; her hal u kârde ondan hiç ayrılmayan hazır bir casus (raqîb 'atîd)), bir müfettiş (qa'îd) var.
|
Yukarı dön |
|
|
isimsiz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 haziran 2010 Gönderilenler: 137
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba haktansapmaz,
İz yeteleqqal-muteleqqiyéni 'anil-yemini ve 'anil-şşimél: İnsan sağdan ve soldan (arkadan önden, her taraftan) kuşatılmış, illa ki yanında biri var, ondan hiç ayrılmıyor/onu yalnız bırakmıyor/ o yalnız değildir; sağa gitse, sola gitse, nereye giderse; sağdan bir şey yapsa, soldan bir şey yapsa; iyi kötü her ne yapsa biri onu görüyor, iziliyor, her yaptığını kayde geçiyor. Kaf/17 ayetinde “kayıt yapma” ifadesini karşılayacak herhangi bir sözcük yoktur. Ayetin yanlış anlaşılmasının temel nedeni de zaten “telakka” fiiline yüklenen yanlış anlamlardır.
Qa'îd: Dost, arkadaş, bekçi, muhafız, gözetleyen, müfettiş...
Bu ayetlerden benim anladığım; ölünceye kadar her ne yapıyorsa, ne söylüyorsa insanla beraber; her hal u kârde ondan hiç ayrılmayan hazır bir casus (raqîb 'atîd)), bir müfettiş (qa'îd) var. “Rakib” sözcüğü Kuran da hep “bekleyici, gözleyici” anlamında kullanılmış. Ayette “rakibun atid” ifadesiyle “şahitlik” vurgulanmıştır. Yani, insanın her an her yaptığı gözlenmektedir, yaptıklarına şahit olunmaktadır. Ve insan kendi kendisinin şahididir. (Bu şahitlik, sadece bir önceki iletimde verdiğim ayetle sınırlı değildir ve detayı Kur’an da mevcuttur.) Aynı zamanda bu “rakib”, Maide/117, Nisa/1 ve Ahzab/52 ayetleri uyarınca bizzat Allah’ın kendisidir. Bana göre bunların dışında bir bekçi, gözcü bulunmamaktadır. Sizin bahsettiğiniz casusun veya müfettişin ne olduğuna dair bir bilgiyi ben Kuran da göremiyorum açıkçası.
Selam
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba değerli İsimsiz,
Görüşlerini değerli buluyor ve genellikle de size hak veriyorum. Ayrıca açıklamaların için teşekkür ediyorum.
Verdiğin ayetlerde, raqib kelimesi Allah için kullanıldığı oğrudur; her şeyi gözleyen, gören denetleyen bizzat Allahtır. Ancak Allaç için Erraqib (malum) kullanılmış (5/117). Bununla nekira kelime Allah için kullanılmaz demek istemiyorum, elbette kullanılır.
Ancak, benim düşüncem; bu ayetlerdeki (5/16-18) qaid ve raqibin kim/kimler olduğu şu ayetlerdeki hafiz/hâfizûn (hâfizîn) ve muaqqibét ile açıklanmış: 82/10-12; 76/4; 13/10-11. Bu muhafızlar, takipçiler_izleyiciler "melekler" olarak tefsir edilmiş. Ayrıca 72/26'daki "rasad" kelimesi ile de bu anlam verilmiş.
teleqqâ fiilinin doğrudan "kayıt yapma" anlamına olmadığını biliyorum. Dolaylı olarak bu anlam çıkıyor. En azından bunu ben böyle anlayanlardanım. Teleqqâ "karşılıyor", yani bana göre iyi kötü yaptıklarını yazıyorlar/kayde geçiyorlar.
Raqîbun atîd; devamlı onunla bulunan, ondan asla kopmayan gözcülerin, şahitlerin olduğu. Kontrol mekanizması içten çalışıyor, insanın yapısına yerleiştirlmiş, insan kendi kedisinin bizzat şahidi.
Sevgi ve selam ile.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|