"
allahindini.net."den SURELER VE HURİLER,
http://www.allahindini.net/sureler-ve-huriler"Cennetteki hûriler Kuran ayetlerinde var," deniyor. Örneğin Rahmân 56: …فيهن قاصرات الطرف Huriler bunun nersinde? Buyurun, ayetleri siyak ve sibaklarıyla birlikte okuyalım.
Rahmân sûresi (Rahmân sûresinin tamamı. Ama "Rabbinizin hangi iyiliğini yalanlıyorsunuz siz?" anlamına gelen tekrar cümlesini ayet 28′den sonra yazmadım.)
1.Koruyan
2.o okumayı öğretti;
3.insanı yarattı;
4.konuşmayı öğretti.
KURAN "kıraat"tan geliyor yani
okuma demek. İçinde uyarılar, öyküler, yasalar, şiirler olan bir okuma. Örneğin Rahmân sûresi baştan sona şiirdir; sizin onu bir şiir olarak özenle ve izanla "okuma"nızı hak eder.
Şiirin "mimarî bir yapı"ya benzediği söylenebilir ama malzemesi "söz"dür. Mimarî yapının taşları nasıl YERİNDE AĞIR ise şiirin de sözleri yerinde ağırdır. Kelimeleri çekilip atılan ya da eğilip bükülen şiir, tıpkı sütunları balyozla kırılıp atılan bina gibi, yerle bir olur.
Örneğin şu ayetlere bakın:
62.İkisinin yanı sıra iki bahçe daha.
64.Yemyeşil.
66.O İKİ YERDE (
فيهما fîhima) kaynayan iki pınar.
68.Meyva ağaçları;
hurmalar,
narlar.
-
hurmalar narlar70.O İKİDEN ÇOK YERDE (
فيهن fîhinne) güzelim kazanımlar.
72.Çadırlarda, yakın mı yakın, temiz (حور مقصورات في الخيام Hûrun maksûrâtın fi’l hiyâm).
Özenle ve izanla okursak "حور مقصورات hûrun maksûrat"tan kastın meyva denen RIZIKLAR olduğunu anlarız:
hurmalar,
narlar. Çadırlarda, yığınlarca. Ama Allah’ın Kuran’daki sözlerini ön yargılarla okuyup o uhrevî rızıkları (38:54) "çadırlar içinde erkekleri eğlendiren HÛRİLER" diye çarpıtırsak bu güzelim şiiri baltalarız.
Hele bir de ağaçlara ait olup AĞAÇLARIN YAKINDAKİ UÇLARI demek olan "قاصرات الطرف kâsirâtut tarf"i (56) "bakışları kısa (eşlerinden başkalarına bakmayan öyle) DİLBERLER ki, daha önce onları ne insan ne de cin
kanatmamıştır" diye çarpıtırsak Allah’ın o güzelim bahçelerini iğrenç
oturak alemleri yapılan yerler yapıp çıkarız.
Neyse. İnananları özen ve izana çağıralım ve okumayı sürdürelim.
5.Güneş ve ay hesap işidir.
6.Otlar ve ağaçlar yerlere kapanır.
7.Allah gökleri yükseltti ve ölçüyü kurdu.
8.Ölçerken azmayın.
9.Tartarken adil olun, ölçüyü bozmayın.
10.Yeryüzünü canlılar için düzenledi.
11.İçinde meyvalar, salkımlı hurmalar.
12.Yapraklı ekinler, mis gibi kokanlar.
13.Rabbinizin hangi iyiliğini yalanlıyorsunuz siz?
14.İnsanı, pişmiş hamurumsu bir çamurdan yarattı.
15.Cinni ise yalın ateşten.
16.Rabbinizin hangi iyiliğini yalanlıyorsunuz siz?
17.İki doğunun ve iki batının Rabbi.
18.Rabbinizin hangi iyiliğini yalanlıyorsunuz siz?
19.İki denizi salıverdi de buluşuyorlar.
20.Ama aralarında engel var; karışmıyorlar.
21.Rabbinizin hangi iyiliğini yalanlıyorsunuz siz?
22.İnci, mercan çıkar onlardan.
23.Rabbinizin hangi iyiliğini yalanlıyorsunuz siz?
24.Denizde dağlar gibi akıp gidenler, O’nundur.
26.Yeryüzüne ait her şey ölümlü.
27.Yalnızca görkemli, açık elli Rabbiniz ölmez.
29.Göklerde ve yerdekiler O’ndan isterler. O, her gün bir iştedir.
31.Ey iki ağırlık! Yakında sizi hesaba çekeceğiz.
33.Ey cinler ve insanlar! Göklerin ve yerin kenarlarından haydi sızın sızabilirseniz! Yetkiniz yokken sızamazsınız.
35.Üstünüze yakıcı alevler salınır ve kızıl duman. Kala kalırsınız.
37.Gök yarılıp, kızıl gül gibi, kaynayan yağ olur.
39.İnsanlara ve cinlere günahları sorulmaz artık.
41.Suçlular yüzlerinden tanınıp perçem ve ayaklarından yakalanır.
43.İşte suçluların yalanladığı cehennem.
44.Onunla haşlayan su arasında gidip gelirler.
46.Rabbinin makamından korkana ise İKİ BAHÇE var.
48.Güzelliklerle dolu.
50.O İKİ YERDE (
فيهما fîhima) akan iki pınar.
52.O İKİ YERDE her meyvadan ikişer.
54.İpek astarlı döşeklere yaslanırlar; iki bahçenin DEVŞİRMELİKLERİ yakın mı yakın (
وجني الجنتين دان).
56.O İKİDEN ÇOK YERDE (
فيهن fîhinne) "mesafeleri kısalan uçlar" ki daha önce hiçbir insan ve cin dokunmamıştır onlara.
"Hûriler bunun neresinde?" demiştik. Meallere göre bu ayetin içinde imiş. Ayet 56. Çünkü KÂSİRÂTUT TARF
kısık bakışlı dilberler imiş.
Süleyman Ateş’in meali:
Onlarda bakışları kısa (eşlerinden başkalarına bakmayan öyle) DİLBERLER de var ki, bunlardan önce onları ne insan ne de cin kanatmamıştır. Yani o "dilberler"in kızlığını cennetteki erkekler bozup "
kanatacak"mış. Cennet işte böyle
oturak alemleri yapılan bir yermiş. Oysa Arapça metinde DİLBERLER anlamına gelen hiç bir kelime yok. Ayrıca, KANATMAMIŞTIR denmiyor; DOKUNMAMIŞTIR (
لم يطمثهن) deniyor.
Dokunulmayanın açıklaması ise Sâd sûresinde (Sûre 38). Okuyalım:
49.Sakınanlara güzel bir gelecek var.
50.Kapıları onlara açık Adn bahçeleri.
51.Orda yaslanıp bol bol meyva ve içecek isteyecekler.
52.Ve yanı başlarında
قاصرات الطرف اتراب KÂSİRÂTUT TARFİ etrâbâ.
53.Hesap günü için size söz verilen işte bu.
54.
ان هذا لرزقنا ما له من نفاد Bizden size tükenmeyen
rızık (
رزقنا).
Görüldüğü gibi قاصرات الطرف KÂSİRÂTUT TARF "Erkekler gelse de bizi kanatsa!" diye bekleyen hûriler değil Allah’ın
رزقنا "Rızkım" deyip sunduğu meyvalardır.
Ve onlar KADINLAR dahil bütün cennet ehline sunulmaktadır. Cennet ehli kadınlar kendilerine sunulan kanatılmaya hazır hurileri ne yapsın?
Daha önce hiç bir insan ya da cin DOKUNMAMIŞTIR onlara. Çünkü öteki dünyanın rızıkları onlar. Bu dünyada yoklar ki dokunulup tadılsınlar. Cennetteki kadın ve erkekler kendilerine o rızıklardan her verilişinde
"Bu, daha önce de bize verilen rızık. Ama متشابهاBENZERLERİ verilmişti," diyecekler (2:25). Dikkat, aynıları değil
متشابها benzerleri. Çünkü bu dünyada UHREVÎ rızık yok.
Uhrevî ortamda mesafeler kısadır; yiyecek ve içecekleriniz elinizin altındadır. Onlara bulunduğunuz yerden uzanıverip ulaşacaksınız.
Cennet yaşamıyla ilgili bu kolaylık örneğin İNSAN sûresinin 14. ayetinde de açıklanıyor. Süleyman Ateş’in meali:
Cennetin gölgeleri üzerlerine yaklaşmış ve MEYVALARI AŞAĞIYA EĞİLDİKÇE EĞİLMİŞTİR, zullilet kutûfuhé tezlîla. "قاصرات ال
طرف اتراب Kâsirâtut TARFİ etrâbâ"daki
الطرف tarfi meyva ağaçlarının dal "uç"larıdır. 11:114’teki طرفي TARAFEYİN gibi. طرفي النهار TARAFEYİN NEHAR
gündüze ait iki "uç"tur. Gün batımı ve gün doğumu.
KÂSİRÂTU "kasara"dan geliyor. Anlamı: kısa olmak. Örneğin savaş ortamında günah sayılmayan şey salâttan تقصرو "geri kalmak, kısa düşmek"tir (4:101): ان
تقصروا من الصلاة en
taksirû mine’s salât.
"Kâsirâtut tarfi ETRÂBÂ"daki ETRÂB ise, örneğin NEBE 33’te görüldüğü üzere, BİR BİRİNE DENK anlamına gelir. O bahçelerin uhrevî meyvaları olgunluk açısından "
اترابا bir birine denk”tir; üzüm salkımındaki danelerin bazısı ham, bazısı kurumaya yüz tutmuş değildir. Hepsi bir birine denktir. Manav deyimiyle, STANDART:
31.Sakınanlar kazanmıştır.
32.Bahçeler, üzüm asmaları (حدائق واعنابا hadaika e’nâbâ).
33.Ve bir birine denk daneler (وكواعب
اترابا ve kevâibe
etrâbâ).
Ne yazık ki mevcut meallerde bu da "kendileriyle yaşıt, göğüsleri çıkmış genç kızlar" diye çarpıtılıyor (Diyanet). Pes! Ne farkı var bunun o müstehcen mırıldanıştaki "lingo lingo şişeler, tombul tombul memeler"den?
Oysa Allah’ın sözlerinde KIZLAR anlamına gelebilecek hiç bir kelime yok; ÇIKIK GÖĞÜSLER ya da TOMBUL TOMBUL MEMELER asla yok.
Bir daha: KADINLAR dahil, bütün cennet ehline sunuluyor كواعب اترابا KEVÂİBE ETRÂBÂ. "Kendileriyle yaşıt, göğüsleri çıkmış huriler"i ne yapsın cennet ehli kadınlar? Yoksa ANALARIMIZ, BACILARIMIZ, EŞLERİMİZ bizden ayrı mıdır cennette? Hayır! Cenneti hak eden erkekler o bahçelerde cenneti hak eden ana-babaları ve eşleriyle birlikte olacak (13:23). Erkekler
ve EŞLERİ… (36:56).
(Sûre 78) Nebe 32′de geçen حدائق واعنابا
hadâika ve e’nâbâ ifadesindeki عنابا
e'nâb, tıpkı Yâ Sîn 33-34’teki gibi,
üzüm demek:
Ölü toprak onlara bir kanıt. Can veririz ona; ordan ekin çıkartırız; yerler. Ve orda وجعلنا فيها جنات من نخيل واعناب hurmalıklar ve üzüm bağları veririz.
Nebe 33’teki KEVÂİB "kâ’be"nin çoğulu.
KA’BE (tekil): 1 üzüm danesi.
KEVÂİB (çoğul): daneler.
Kevâibe ETRÂBÂ: BİR BİRİNE DENK daneler. Hepsi aynı olgunlukta. Bazısı ham, bazısının içi geçmiş değil. Standart.
Şimdi asıl çarpıcı kanıt olan FÎHİMÂ (
فيهما)-FÎHİNNE (
فيهن) için Rahmân sûremize dönelim.
46.Rabbinin makamından korkana İKİ bahçe var.
48.Güzelliklerle dolu.
50.O İKİ YERDE ((
فيهما FÎHİMÂ) akan iki pınar.
52.O İKİ YERDE ((
فيهما FÎHİMÂ) her meyvadan ikişer.
54.Astarları kalın ipek olan döşeklere yaslanırlar. O "iki bahçe"nin devşirmelikleri yakın mı yakın.
56.O İKİDEN ÇOK YERDE (FÎHİNNE) bunlardan önce hiçbir insan ya da cinin dokunmadığı “yaklaştırılan uçlar” (FÎHİNNE “kâsirâtut tarfi” lem yatmushunne insun kabl ehum ve lâ cân.)
FÎHİMA ve FÎHİNNE ayırımı açık ve net.
50.O İKİ YERDE (FÎHİMA). Yani anılan pınarlar o İKİ bahçededir.
52.O İKİYERDE (FÎHİMÂ). Ve meyva ağaçları o İKİ bahçededir.
56.İKİDEN ÇOK YERDE (FÎHİNNE) قاصرات الطرف. Yani nerde قاصرات الطرف?
İkiden ÇOK olan her ne ise onların içinde. 54’e bakınız.
O iki bahçenin DEVŞİRMELİKLERİ yakın mı yakın. Devşirmelikler:
meyva ağaçları. İKİDEN ÇOK olan, onlar. Bu kadar açık ve net. KÂSİRÂTUT TARFİ meyva ağaçlarının içinde. Kanatılmayı bekleyen tombul memeli dilberler değil MEYVA onlar; RIZIK. Yakut ve mercan gibi. Nâdir.
58.Yakut ve mercan gibi.
60.İyiliğin karşılığı iyilik değil mi?
62.İkisinin yanı sıra iki bahçe daha.
64.Yemyeşil.
66.O İKİ YERDE (FÎHİMA) akan iki pınar.
68.Meyvalar, hurmalar, narlar.
70.O ikiden çok yerde (FÎHİNNE) güzelim kazanımlar.
72.Çadırlarda, yakın mı yakın, TERTEMİZ.
74.Daha önce insanların ve cinlerin asla dokunmadığı.
FÎHİMA-FÎHİNNE ayırımı burda da karşımıza çıkıyor. 66’da FÎHİMÂ var, O İKİ YERDE. Yani anılan iki pınar "o iki bahçe"nin içindedir. Hurma ve nar ağaçları da öyle. Ama 70’te FÎHİNNE var, O İKİDEN ÇOK YERDE. O halde HAYRÂTUN HİSÂN "ikiden çok olan ağaçlar"ın içindedir yani mecâzen: meyvalar; lafzen: güzel kazanımlar.
Cennetteki KADINLAR ve erkekler onları hak edip amel defterlerinin KAZANIM hanelerine yazdırmış:
O ikiden çok yerde güzel mi güzel KAZANIMLAR.
Meallerde bu gerçek göz ardı edilip 70’teki "FÎHİNNE hayrâtun hisân" ifadesine Arapça metinden kopuk bir anlam verilmiş.
Örneğin,
İÇLERİNDE iyi mi iyi, güzel mi güzel hanımlar var. (Y N Öztürk). Bakar mısınız O İKİDEN ÇOK YERDE anlamına gelen FÎHİNNE doğru anlam göz ardı edildiği için nasıl İÇLERİNDE olup çıkıvermiş. İÇLERİNDE o İKİ bahçenin içinde olduğu gibi o İKİDEN ÇOK ağaçların içinde de olur. Ama Allah’ın Kuran’ı, o da olur bu da olur kaçamağını kaldırmaz.
İçinde kuşkuya yer yok onun (2:2). Hayır! FÎHİNNE
o ikiden çok yerde demek; o İKİ bahçeyi, dolayısıyla iki bahçenin içindeki hanımları kastetmiyor. İkiden çok olan, ağaçlardır. Onların içlerindekiler her ne ise FÎHİNNE onları kastediyor:
O İKİDEN ÇOK AĞAÇLARDA güzel mi güzel kazanımlar.
72’deki HÛRUN MAKSÛRÂTUN Fİ’L HİYAM ise o kazanımlar hakkında verilen EK BİLGİDİR. Tıpkı 48 ve 64’teki gibi.
46.Rabbinin makamından korkana İKİ BAHÇE var.
48.
Güzelliklerle dolu. 62.İkisinin yanı sıra iki bahçe daha.
64.
Yemyeşil. 70.O ikiden çok yerde
(فيهن) güzelim kazanımlar.
72.Çadırlarda, yakın mı yakın, TEMİZ.
74.Daha önce insanların ve cinlerin asla dokunmadığı.
Burada sözlerle şu resim çiziliyor:
-
"Şol cennetin" KADIN ve erkek ehli, ÇADIRLARDAKİ ipek astarlı döşeklere karşılıklı oturmuş, mutlu mesut hoşbeş etmekte. Yanı başlarında TERTEMİZ, bir birine denk, leziz meyvalar. Yığınlarca. Meyvaların mesafesi böylece KISALTILMIŞ (maksûrât). Cennet ehli uzanıverip ulaşmakta onlara.
HÛR "ak"tır, TERTEMİZ. Örneğin İsa nebinin yanındaki yardımcılar AK idi. AK giysiler içinde. O yüzden AK GİYSİLİLER anlamında HAVÂRİYYÛN olarak anılırlar.
Havâriler şöyle dediler: "Allah’ın yardımcılarıyız biz. Allah’a iman ettik. Müslümanız. Tanık ol!" (3:53). TERTEMİZDİ havariler.
76.Yemyeşil yastıklara ve güzelim yaygılara yaslanırlar.
78.Kutludur senin ağırlayan, görkemli Rabbinin adı!
Sadak allahu’l azîm Yüce Allah doğru söyler.
*
Öteki sûrelerin konuyla ilgili bölümleri. SÂFFÂT
(Sûre 37)
48.
وعندهم قاصرات الطرف عين Yanlarında pınarların mesafece kısaltılmış uçları.
YNÖ:Yanlarında gözlerini onlara dikmiş iri gözlü dilberler. Sâffât 48’in Arapça metninde DİLBERLER anlamında hiç bir kelime yok. "Dilberler"e ait GÖZLER diye kurgulanan IYN ise "
ayn"ın çoğulu, tıpkı onun başka bir çoğulu olan UYÛN gibi.
ayn: bir göz –
عينا يشرب بها عباد الله bir göz ki Allah’ın kulları ondan İÇERLER (76:6)
aynâ: iki göz –
وابيضت عيناه من الحزن üzüntüden iki gözüne AK DÜŞTÜ (12:84)
uyûn: ikiden fazla göz -
فاخرجناه 05; من جنات وعيون Uzaklaştırdık onları bahçe ve pınarlardan (Şu’ârâ 57)
Görüldüğü gibi AYN "göz"dür ama yerine göre İNSAN gözüdür (12:84) yerine göre SU gözü (76:6). Sâffât 48’de DİBERLER yok ki dilberlere ait İRİ GÖZLER olsun.
Anlaşılan, Sâffât 48'deki "ıyn"in İRİ GÖZLÜ DİLBERLER olduğu fî tarihinde birileri tarafından öne sürülmüş; sonraki müfessirler ilkin, arabanın ön tekerlerini izleyen arka tekerler gibi onları izlemiş; sonra, kendileri de rivayetler uydurup o yanılgıyı pekiştirmişler.
Hakkı Yılmaz’ın açıklaması şöyle:
Eldeki bilgi ve belgelere göre hatayı Hasan Basrî başlatmış ve ardından yüzlerce yalan ve tutarsız rivayet ile bu fikir desteklenmiştir. DÛHÂN
(Sûre 44)
51.Sakınanlar güvendedir
52.Bahçelerde, pınar başlarında.
53.İpek giysiler içinde, karşılıklı.
54.
كذلك وزوجناهم بحور عين İşte böyle temiz pınarlar denk düşürürüz onlara.
Diyanet:Onları iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir VÂKIA
(SÛRE 56)
22.
وحور عين Ve tertemiz pınarlar.
23.Sanki saklı tutulmuş incidirler.
22:Ve genç kadınlar, iri siyah gözlü (YNÖ). 34.
وفرش مرفوعة Ve döşekleri yükseltip.
35.
انا انشاناهن انشاء bir güzel inşa ederiz de
36.
فجعلناهن ابكارا yepyeni yaparız onları,
37.
عربا اترابا kusursuz uyum içinde.
34.Yüksek döşekler üzerinde (Diyanet).35.Biz hurileri yepyeni bir yaratılışta yarattık (Diyanet)36.Hepsini bakireler yapmışızdır (YNÖ).37.Yaşıt, cilveli dilberler halinde (YNÖ).__________________________________________________
Kaynak: yaseen'in "companions of Heaven" başlıklı makalesi.
http://www.free-minds.org/hur