Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

"Eş anlamlı olması mümkün değil..." savına dayanak gösterilen M.Esed'in mealinden alıntılar da o iki kelimenin o iki ayette eşanlamlı geldikleri feraset sahiplerinin dkkatlerinden kaçmıyor. Teşekkürler Fers.

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Kur'anın kendi kendini açıklardan yola çıkılarak ayrı yerlerde aynı anlamları farklı ifadelerle veya uygulama biçimiyle anlatım, yada bir örneği diğer bir örnekle kıyaslayarak anlam benzerliği veya çözüm çıkarabilir..

254...enfiku "mimma rezaknaküm"... "size verdiğimiz rızıklardan"
261. Meselüllezıne yünfikune "emvalehüm" fı sebılillahi ke...  "Mallarını" 
262. Ellezıne yünfikune "emvalehüm" fı sebılillahi... "mallarını" 
264...la tübtılu sadekatiküm bil menni vel eza kellezı yünfiku "malehu" riaen nasi... "malını"
265. Ve meselüllezıne yünfikune "emvalehüm"üb tiğae merdatillahi...  "mallarını"
267...enfiku "min tayyibati ma kesebtüm" ve mimma ahracna leküm minel ard... "kazandıklarınızın temizlerinden"
271. İn tübdüs sadekati fe niımma hıy ve in tuhfuha "ve tü'tuhel fükarae" fe hüve hayrul leküm... "fakirlere verirseniz"
274. Ellezıne yünfikune "emvalehüm" bil leyli ven nehari sirran ve alaniyeten... "Mallarını"
280. "Ve in kane zu usretin" fe nezıratün ila meyserah ve en tesaddeku hayrul leküm in küntüm ta'lemun  "Eğer darlık içindeyse"

ayetlerde infak eylemi var ve maddi yardım olduğu bellidir, neden, neyi ve kime sorularının cevabı tırnak içerisindeki ifadelerde mevcut...
salatla birlikte kullanılan zekatın geçtiği ayetlerdeki ifadelerde bu durum var mıdır ?

"vahye uymayı/vahiy söylevini/vahye bağlı kalmayı vs..yerine getiren ve arınan/arınmış hale gelen", salat ile birlikte kullanılan zekat arınma anlamıyla salatın bu anlamlarını desteklemiş görünmüyor mu ?
 
"Ve ekîmûs salâte ve âtûz zekâte" verkeû mear râkiîn..... "Namazı kılın, zekâtı verin". (bakara/43)
İnnemâ veliyyukumullâhu ve resûluhu vellezîne âmenullezîne "yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve hum râkıûn".... "boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren" (maide/55)
Fe in tâbû ve ekâmus salâte ve âtuz zekâte fe ıhvânukum fîd dîn (dîni), ve nufassılul âyâti li kavmin ya'lemûn(ya'lemûne).... "namazı kılar ve zekâtı verirlerse" (tevbe/11)
Ve cealenî mubâreken eyne mâ kuntu ve evsânî "bis salâti vez zekâti" mâ dumtu hayyâ(hayyen)....(meryem/31)
ve ekîmus salâte ve âtûz zekâte.... namazı kılın, zekâtı verin. (müzzemmil/20)
ekamtumus salâte ve âteytumuz zekâte.... namazı kılar, zekâtı verir. (maide/12)

buradaki çeviriler diyanetin ve genelde diğer meallendirenlerde de durum aynı. ayetler içerisinde öncesinde ve sonrasında maddi yardım olduğunu destekler tarzda bir ifade yer almadığı halde salat ve zekatın ikili kullanıldığı diğer ayetlerde olduğu gibi "namazı kılın zekatı verin" şeklinde çevrilmesi doğru mudur ?

bu örneklere bakarak Kur'anın bir şekilde kendini açık ve anlaşılır hale getirdiğini söyleyemez miyiz ve salatı bu açıdan değerlendiremez miyiz ?

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Selam,

" hiçkimse görmek istemeyen bir kimse kadar kör ve sağır olamaz!..."

tebrik ederim gerçekten...kâimîn ve   âkifîn kelimelerini " EŞİT " yaptınız ya...öyle ya ikisinde de M.Esed mealinde ortak bir "tefekkür " kelimesi geçiyor ya...o halde kesinkes eşittirler(!!!!)...bu kadar mı olur!...

sizin yaptığınız şuna benzedi :

mermer nedir? = beyaz veya çeşitli renklerde olan, perdahlanmaya ve cilalanmaya elverişli billurlaşmış kaya...

granit nedir?= Granit, yerkürenin milyonlarca yıl süren jeolojik oluşum dönemlerinde kuars, feldispat ve mika gibi çeşitli minerallerin birleşmesiyle oluşmuş doğal bir magma kaya...

e ikiside kaya olduğuna göre o halde mermer= granit dememiz icab eder bu zorlamacı ve dayatmacı mantığınıza göre...

yazdığımı tekrar bir hatırlatayım isterseniz :

hasan öktem yazdı :

HAC 26 :

Ve iz bevve’nâ li ibrâhîme mekânel beyti en lâ tuşrik bî şey’en ve tahhir beytiye lit tâifîne vel kâimîne ver rukkais sucûd(sucûdi).

BAKARA 125 :

Ve iz cealnâl beyte mesâbeten lin nâsi ve emnâ(emnen), vettehizû min makâmı ibrâhîme musallâ(musallen) ve ahidnâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle en tahhirâ beytiye lit tâifîne vel âkifîne ver rukkais sucûd(sucûdi).

HAC 26 :

Çünkü, İbrahim'e bu İbadet Evi'nin kurulacağı yeri gösterdiğimiz zaman (o'na demiştik ki:) "Bana kimseyi ortak koşma! Ve Benim Mabedimi, onu tavaf edecek olanlar için, onun önünde (Rablerini tazim ve tefekkür ederek) dikilip duranlar için, saygıyla eğilenler ve yere kapananlar için temiz tut!" M.Esed

BAKARA 125 :

O zaman Biz Mabed'i insanların tekrar tekrar yöneleceği bir hedef ve bir kutsal sığınak yapmıştık: Öyleyse İbrahim için vaktiyle belirlenen yeri ibadet mahalli edinin. Nitekim Biz, İbrahim ve İsmail'e emrettik: "Mabedimi, onu tavaf edecekler için, onun yanında tefekküre dalacaklar için ve (namazda) rüku ve secde edecekler için temiz tutun." M.Esed

Selam,

Hac 26'daki  kâimîn ve Bakara 125 deki  âkifîn kelimelerinin eş anlamlı olması mümkün değil...

bir kere : " ihtilafil esma, tedüllü âle ihtilafil mâna!..." = " ismin farklılığı, mananın farklılığına işarettir..."

yani bu mızrak bu çuvala sığmaz...namazın, yani kıyam-rüku ve sücud'un anlamlarından BİRi olan bu bedensel ifadenin inkarı daha önce de defalarca açıklandığı gibi mümkün değildir...

------------------------

HAC 26' da :

onun önünde (Rablerini tazim ve tefekkür ederek) dikilip duranlar için, saygıyla eğilenler ve yere kapananlar için temiz tut!" M.Esed

BAKARA 125 de :

onun yanında tefekküre dalacaklar için ve (namazda) rüku ve secde edecekler için

bir anlamı :kıyam-rüku ve sücud'un tazim ve tefekkürle yapılması, saygıyla eğilinmesi ve yere; tazim, hürmet ve tefekkür içerisinde kapanılması şeklindeki bir bedensel ifadedir...bu çok açıktır...izahtan vârestedir!...oradaki tazim ve tefekkür ne içindir?...kıyam-rüku ve sücud içindir... (tefekküre dalacaklar için ve (namazda) rüku ve secde edecekler için...+  (Rablerini tazim ve tefekkür ederek) dikilip duranlar için, saygıyla eğilenler ve yere kapananlar için!...daha birşey kalıyor mu...yine mi inkar!...

selam

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

selam sayın hasanoktem,

ikisini benzeten sizin mealini alıntıladığınız muhteremdir, alıntı yaptığınızı gören herhangi biri sizinde aynı iddiada olduğunuzu düşünür...
ikisinin bir olmasının veya olmamasının salatın anlamına bir katkısı varsa konu oraya dönsün...

" hiçkimse görmek istemeyen bir kimse kadar kör ve sağır olamaz!..."

ifadesi açık ve net ortada olan, tartışılmayacak şeyler için kullanılmalı bence, salat yüzde yüz
namazdır veya değildir demek veya herhangibir konuda kesin konuşmak bir beşer olarak benim limitlerimi aşar..

inkarını yaptığımız neyse kesin delilleriyle beraber aksinin Kur'an da apaçık olması gerekir, tıpkı Kur'anın kendisini tanımladığı gibi "herşeyi en ince ayrıntısına kadar açıklayan, ayan beyan ve tartışmaya açık olmadan"...

kaya örneği sizin görmek istediğiniz şekilde olduğu için tarafınızdan benzetilmiş ve yazılmış, dışardan bakıldığında alakası yok..

"vel âkifîne = onun yanında tefekküre dalacaklar"
"vel kâimîne = onun önünde (Rablerini tazim ve tefekkür ederek) dikilip duranlar"

burada "onun önünde dikilip duranlar" ifadesi yeterli görülmeyip parantez içinde "(Rablerini tazim ve tefekkür ederek)" açıklaması yapılmış ve diğer ayetteki ifadeyle örtüşmüş..

sizin kaya örneğinizi buradaki "onun" ifadesine denk getirmek için yazdıysanız isabet olmuş..

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

salatı vahye bağlılık yada vahyi takip etmek uymak olarak tanımlamak kanatimce pek doğru değil...

vahiy ulaşmayan ve ondan çok uzakta bulunanlar ozaman salatı hiç yapamazlar...

salat vahyi bilen bilmeyen her insanın yapabileceği ondan beklenen temel bir görev olmalı...

tüm insanların yapabileceği ve tanrıya yapmadıklarında hesap verecekleri bir görev...

okuma yazma bileni bilmeyeni peygamberi göreni görmeyeni bu salat görevini yerine getirebilir olmalı...

ha akla ve vicdana da vahiy diyorsak belki bunlara uymak salat olabilir...

vicdanı ikame etmek doğruluğu ayağa kaldırmak yardımı merhameti insanlığın başına dikmek gibi manalar salatı ikame etmeye daha uygun...

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

asım Yazdı: vahiy ulaşmayan ve ondan çok uzakta bulunanlar ozaman salatı hiç yapamazlar...

çok uzaktakilerin hesapla ilgisi yok(öyle olsaydı vahy kendilerine ulaşana kadar terk i alem edenlerin tümünün durumu da hesaba dahil edilmeliydi, eğer öyleyse delili ?)...
vahyler, resul aracılığıyla/o na itaat koşuluyla muhatab kabul edilen kabilelere yola getirme maksatlı hitab eden/öğütleyen bildiriler, kendilerinden istenen o vahylere/bildirilere/öğüde kulak vermeleri, sonucunda da rezilliklerden arınmış hale gelinme garantisi...(ve ekiimuus salaate ve aatuuz zekaate ve atiiuur resuule)...
salat ı ikame, alemlerin efendisinden gönderildiğini iddia eden vahyin/ilahi bilginin ardından gidilmesi/getirdiği sisteme, öğütlenene itaat etmek/uymak/kulak vermek/yüzünü dönmek....

asım Yazdı: vicdanı ikame etmek doğruluğu ayağa kaldırmak yardımı merhameti insanlığın başına dikmek gibi manalar salatı ikame etmeye daha uygun...

vahy tüm bunları kapsamıyor mu/ tüm bunları içeren değil midir, öyle ise o na uymak yeterli değil midir...

yok değilse eyvallah....

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

vahyden uzaktakilerin hesapla ilgisi yok mu...

bunu nasıl adaletle bağdaştırabilirsiniz...

onlar çocuklarını diri diri yaksalar da mı zulmun her çeşidini uygulasalar     da mı ...

tecavüzlerin bini bir para ile bir yaşam sürseler demi...

onların zulmune maruz kalanların allahı değil mi vahyi gönderen allah...

oh ne ala memleket her türlü zalimliği yap sonrada bizim vahyden filan heberimiz yoktu deyip hesaptan kurtul...

adil bir tanrı her kuluna yapıp yapmaması gerekenleri bizzat kendi düşüncesini anlayabildiği gibi anlaşılır olarak bildirmiştir...

bunu da her kulunun içine vicdanını kodlayarak vahyederek yapmıştır...

işte her mahluk bu içindeki fıtri vahye uyarak salatını yerine getirir...

hiç bir peygamber görmese duymasa dahi her insan içindeki akıl vicdan nedeniyle sorumludur hesap görecektir...

http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=5609&PN= 0&TPN=2

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

ifadelerimin içeriğini anlayamamışsınız....

asım Yazdı: vahyden uzaktakilerin hesapla ilgisi yok mu... bunu nasıl adaletle bağdaştırabilirsiniz...

muhammedin getirdiği vahyle, uzakdoğudaki arap kültüründen ve arapçadan zerre anlamayan ve anlamak zorunda bırakılması zulm olan kimseler için yok...
vahylerin hitabı ve içeriği yereldir indiği kabilenin kültürünü/sistemini yontandır/yola getirendir....

bununla beraber çok uzak diyarlarda "yıllar sonra haberdar olan" muhteremlerin gelen sistemin genelinden/genele hitab eden kısımlarından faydalanması kendi yararlarınadır diyorsanız eyvallah...

asım Yazdı: oh ne ala memleket her türlü zalimliği yap sonrada bizim vahyden filan heberimiz yoktu deyip hesaptan kurtul...

ayetler her kabileye hitab edecekse/her kabile sorumlu tutulup adam edilecekse her kabileye kendi dilinde/kendi deyimleriyle/kültür hesabı gözeterek ayrı ayrı inmelidir, aksi zulmdür ve alemlerin efendisi zulm işlemez...