Yazanlarda |
|
el_turki Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 mayis 2008 Gönderilenler: 425
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
"es-Salat" (namaz): Sözlükte
dua demektir. Duayı ifade eden (Peygamber'in şu hadis-i şerifi de böyledir:
"Sizden herhangi bir kimse bir yemeğe çağrıldığı takdirde bu daveti kabul etsin.
Eğer oruç-; suz ise, yemekten yesin.
Oruçlu ise, salat getirsin."Yani dua etsin. Kimi ilim adamları der
ki: Burda kastedilen bildiğimiz namazdır. Oruçlu olan bu '^kişi bu durumda iki
rek'at namaz kılar ve ayrılır gider. Ancak birinci görüş/
daha
yaygındır ve daha çok ilim adamı bu görüşü benimsemiştir. ~ Hz. Esma, Abdullah
b. ez-Zübeyr'i doğurduğu sırada onu Peygamber (s.a)'e
gönderdi. Esma der ki: Daha
sonra Hz. Peygamber eliyle onu sıvazladı ve ona/
salat
getirdi.
Yani ona duada bulundu.
Yüce
Allah da: "Ve onlara salat getir" (et-Tevbe, 9/103), diye buyurmuştur. Onlara
dua et, demektir. el-A'şâ der ki:
"Gitmemin yaklaştığı sırada
kızım der ki:
Rabbim
her türlü yorgunluktan, ağrıdan babamı uzak tut
Sen bu
duanın benzerini yapmaya devam et, uyku için yum gözlerini
Çünkü
kişinin yanı uyumak ihtiyacını duyar."
Yine
el-A'şâ der ki:
"Küpü
içerisinde rüzgar onunla karşılaştı.
Küpüne
dua etti, tekbir getirdi ve duada bulundu. "
Burada
geçen kelimesinin tekbir getirip dua etmek anlamında olduğu es-Sihhah'ta
belirtilmiştir.
Kimisi
de "salat" lafzı kelimesinden türetilmiştir. Bu ise sırt bölgesinin ortalarında
bir damarın adıdır. Kuyruk sokumunda bu damar bölünür ve onun etrafını çevirir.
At yarışında kelimesi de burdan gelmektedir. Çünkü yarışta bu kişinin atının
başı kendisinden önceki yarışçının atının kıçının yakınında olur. "es-Salat"
kelimesi de buradan türetilmiştir. Ya imandan sonra ikinci önemli farz
olduğundan dolayı bu ismi almıştır ve böylelikle namaz at yarışında bu şekilde
ikinci gelen "el-musalli"ye benzetilmiştir, ya da rükûa eğilen bir kimsenin iki
kaba etini büktüğünden dolayı bu adı almıştır. Çünkü "es-Salâ" atın kuyruk
sokumu anlamındadır. Bunun ikili de
şeklinde gelir. "el-Musalli" ise öne geçenin hemen arkasından gelen
demektir. Çünkü ikincisinin başı birincisinin kıçına yakındır. Hz. Ali de şöyle
demiştir: Rasûlullah (s.a) öne geçti ve arkasından Ebu Bekir vardı (salla)
üçüncü olarak da Ömer vardı.
"Salat" lafzının devamlılık
ve ayrılmamaktan alınmış olduğu da söylenmiştir. Kişi ateşe düştüğü, ateşlik
olduğu zaman "Ateşi boyladı" denilir. Yüce Allah'ın: "Kızgın bir ateşe
girecektir" (el-Ğaşiye, 88/4) buyruğunda da (girecektir anlamına gelen) bu
kelime de bu manadadır, el-Haris b. Ubad da der ki:
"Ben o
cinayete katılanlardan değilim. Allah biliyor ki
Bugün
onun ateşinin hararetine yanıyorum."
Yani
onun ateşine düşmüş bulunuyorum. Bu anlamı ile, sanki ibadete yüce Allah'ın
emrettiği şekli ile devam etmek ve bunu sürdürmek manası kastedilmiş
gibidir.
Namaz
kelimesinin ateşte kavurup düzeltip yumuşatıldığı takdirde kullanılan: değneği
ateş üzerinde ısıttım" kökünden alındığı da söylenmiştir. Sanki namaz kılan
"el-musalli" namaz kılmak suretiyle kendisini doğrultur, yumuşatır ve huşua
gelir gibi olduğundan bu isim verilmiş gibidir. el-Hârzencî der
ki:
"İşinde acele etme, onu
sürdür
Çünkü
devamlı sürdüren kimse gibi asanı (bir rivayete göre
asasını)
doğrultan
bulunmaz."
Salat,
dua ve rahmet anlamlarına gelir. "Allahumme salli ala Muhammed", yani "Allah'ım,
Muhammed'e rahmet buyur" ifadesi de buradan gelmektedir. Salat ibadet anlamına
da gelir. Yüce Allah'ın şu buyruğunda geçen "salat" lafzı böyledir: "Onların
Beyti Haram'ın yanındaki ibadetleri ıslık çalmaktan .... başka değildi."
(el-Enfal, 8/35) Yine "es-salat" nafile anlamına da gelir. "Ehline namazı
emret." (Taha, 20/İ32) buyruğunda olduğu gibi. Salat, teşbih anlamına da gelir.
Yüce Allah'ın: "Eğer o gerçekten teşbih edenlerden olmasaydı" (es-Saffat,
37/143) Yani, musallilerden olmasaydı, anlamı-nadır. Nitekim kuşluk namazını
ifade etmek üzere "sübhatü'd-duha" tabiri de buradan gelmektedir. "Seni hamdinle
teşbih ederiz." (el-Bakara, 2/30) buyruğu ile ilgili olarak "namaz kılarız,
salat ederiz" şeklinde de açıklanmıştır.
Salat,
okumak anlamına da gelir. Yüce Allah'ın şu buyruğunda bu anlamadır: "Dua
yaparken, sesini pek yükseltme ve pek kısma da." (el-İsra, 17/110) Buna göre
"salat" lafzı müşterek bir lafızdır. Yine salat içinde namaz kılınan ev anlamına
da gelir. Bunu İbn Faris söylemiştir. ..""" Salat'm bu bildiğimiz ibadet için
öngörülmüş özel bir isim olduğu da söy-7 lenmiştir. Çünkü şanı yüce Allah
şeriatsız hiçbir zaman bırakmadığı, namaz-r Vsız hiçbir şeriat de yoktur. Bu
görüşü Ebu Nasr el-Kuşeyri nakletmiştir.
Derim
ki: Bu görüşe göre "salaf'ın iştikakı (türetilmişi) yoktur.
Mu'tezile, "salat (namaz) şer'i isimlerdendir. Çünkü o,
dinde sonradan meydana gelmiş bir iştir. Bundan dolayı, sonradan verilmiş bir
ismin dinden önce bulunması imkansızdır " demiştir. Sonra onlar
vech-i şebeh (benzetme
yönü) hususunda ihtilaf ederek bir kısmı, bu kelimenin aslının Arapça'da
dua manasına geldiğini söylemiştir. Bu manada olmak üzere A'şâ şöyle
demiştir.
"Daha önce yaptığın
duayı tekrar yap ve bir şahsa sığın. Çünkü kişinin yanında yatılıp
(saklanılacak) bir yer vardır." Bir başka şair de şöyle
demiştir:
"Rüzgar sevgilinin
küpünü devirmek istedi de, adam da onun küpü için dua etti ve tekbir
getirdi."
Mu'tezile'den bazıları
"Salat kelimesinin asıl manası lüzum (gerekli olmak, ayrılmamak, sımsıkı
tutmaktır" demişlerdir. Şair de bu manada şöyle demiştir:
"Allah bilir ki ben
ona kötülük edenlerden değilim. Muhakkak ki ben bu gün, onun ateşiyle
yanıyorum,' yani devamlı olarak onunlayım.
Diğerleri ise, bu
"salat" kelimesinin, birinci koşan atın hemen peşinden gelen at manasmdaki
"musalli" kelimesinden alınmış olduğunu söylemişlerdir. Bu görüşlerden er doğru
görülen, bu lafzın dua manasına olduğudur. Çünkü bütün namazlarda dua veya
duanın yerini tutan bir şey vardır. Ayrıca kılınırken başkasına tabi olunmadan
kılınan namazlar vardır. "Veche-i şebeh'de bütün ihtimalleri içine alacak bir
durumun olması, vech-i şebehin bazı ihtimalleri içine alacak bir şekilde
olmasından daha evla olur. Âlimlerimiz, Arapça'da, parçanın (cüz'ün) isminin
bütüne (külle) verilmesinin meşhur bir mecaz şekli olduğunu söylemişlerdir.
Namazlar dua ihtiva ettiği için, şüphesiz ki "dua", mecazi olarak namaza isim
olmuştur. Eğer Mu'teztle'nin "Salat" (namaz) kelimesinin şer'î bir isim
olmasından maksadı bu ise, bu söz doğrudur. Yok eğer onların bundan kastı,
"şeri'at bu lafzı ilk olarak bu müsemmaya (namaza) isim olarak vermiş" şeklinde
ise bu batıldır. Aksi halde, bu lafız Arapça olmazdı. Bu ise Cenab-ı
Hakk'ın: Biz onu irapça bir Kur'an
olarak indirdik......
__________________ De ki: «Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» ALLAH HERŞEYİN EN DOĞRUSUNU BİLİR.
|
Yukarı dön |
|
|
medeni0002 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 kasim 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 936
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Salat kelimesine http://www.wikiled.com
adlı sitede şu anlamlar verilmektedir.:dua,rica,fayda,askerlik,ayin,bağlılık,bakımın ı yapmak,bildiri,destek birliği,dilekçe,dini tören,dinsel
tören,duacı,dualar etme,düşkünlük,faaliyet,fedakârlık,görev,hizmet,hizmet
verm ek,hizmetçilik,ibadet,ibadet eden kimse,işleme,kulluk,memuriyet,müşteriye
bakmak,namaz,sadakâ t,servis,servis atışı,servis takımı,tamir
etmek,tamirhane,tebliğ,uşaklık,yalvarma,yardım etmek,çiftleştirmek,özveri,üvez
ağacı gibi anlamlara geliyorki bu anlamlardan hangisi oraya koyduğumuz taktirde
anlam bütünlüğü veya nüzul sebebine uyumluluk arz ediyorsa bence en doğru
anlamı o olacaktır.Nüzul sebebine dair rivayetlerde de çelişkiler olabileceğini
ve tam güvenilir olmayacağının da bilincinde olmalıyız.Mesela size örnekte
verebilirim.Örneğin ilk nazil olan surenin (alak suresinin)sebebi nüzulunda şöyle bir rivayet
vardır.Güya Ebu Cehil Peygamberimizi Kabe'de namaz kıldığı için tehdit etmişte
onu bu işinden vazgeçirmek için bu sure nazil olmuş.Bu rivayet Arabistan'ın
hayatıyla uyuşmuyor.Çünkü Ebu Cehil diye adlandırılan Ebül Hakem Amr bin Hişam
adlı kişi Mekkenin ileri gelenlerinden biri olduğuna göre oda bilirdiki Mekke
ve Kabe bir ibadet etme yeriydi.Ve aynı zamanda bu özelliğinden dolayı
Mekkeliler zenginleşmişler ve ticaretleri de artmıştı.Amr b.Hişam menfaatlerine
ters düşecek böyle bir şeyi niçin yapmış olabilir.Bence birkaç ihtimal
var,1-Hz.Muhammed onların putlarına karşı saygısızlık yaptığı için böyle bir
tepkide bulunmuştur.2-Bu ayetlerdeki kelimeler uydurma hadislerle tamamen
çarpıtılmıştır,kelimelere doğru anlamları verilmemiştir.Amr bin Hişam'la olayın
hiçbir ilgisi yoktur.Onun için Nüzul sebepleri diye rivayet edilen iddiaların
da ayrıca Kur'anın ve tarihin kriterlerinden geçirilmesinin daha mantıklı bir
yöntem olacağı kanaatindeyim.Selamlar,Sevgiler.
__________________ medeniyet
|
Yukarı dön |
|
|
medeni0002 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 kasim 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 936
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
http://www.wikiled.com
adlı sözlük sitesine göre
صلاة
''salat'' Kelimesinin Anlamları:
dua,rica,fayda,askerlik,ayin,bağlılık,bakımını yapmak,bildiri,destek
birliği,dilekçe,dini tören,dinsel tören,duacı,dualar etme,düşkünlük,faaliyet,fedakârlık,görev,hizmet,hizmet
verm ek,hizmetçilik,ibadet,ibadet eden kimse,işleme,kulluk,memuriyet,müşteriye
bakmak,namaz,sadakâ t,servis,servis atışı,servis takımı,tamir
etmek,tamirhane,tebliğ,uşaklık,yalvarma,yardım etmek,çiftleştirmek,özveri,üvez
ağacı
سجد
Kelimesinin Anlamları
aşırı saygı,ayağına kapanmış,bitkin,diz çökmek,el pençe divan durmak,halsiz,halsiz
bırakmak,ibadet,ibadet etmek,ilahlaştırma,perişan,perişan etmek,secde,secde
etmek,taparcasına sevmek,tapınmak,tapmak,yere serilmiş,yere sermek,yere
yatırmak,yormak,yüzükoyun yatmış
ركع Kelimesinin anlamı: Diz Çökmek
قرأ ''gre''
Kelimesinin Anlamları:
anlamak,anlamına gelmek,aydın,bilgili,eğitimini görmek,okuluna
gitmek,okumak,okumuş,okunan,okunmak,sökmek,y orumlamak,çözmek
''gym'' قيم
Kelimesinin Anlamları:
önemli,bekçi,değer,değerli,dikkate değer,emanetçi,faydalı,gardiyan,hapishane
müdürü,kapıcı,kıy metli,kodaman,koruyucu,layik,muha fız,mutemet,müdür,mütevelli,rektör,saygıdeğer,saygın
kişi,s orumlu kimse,vasi,veli,yakışır,yediemin,önemli kimse.
__________________ medeniyet
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
acaba cahiliye dönemi denen dönemde salat kelimesi nasıl kullanılıyordu...
cahiliye dönemine ait şiirlerde salat kelimesi nerelerde ve nasıl geçiyor...
bu konudaki veriler biraz daha yardımcı olur kanaatindeyim...
fakat bu dediğim şeyi bulmakta baya zor bir iş...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
medeni0002 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 kasim 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 936
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bizim Hanif kardeşlerimizin sitesinin bir yerinde bir yorumcu kardeş bu konuda bir iddiada bulunmuştu,ilk islami sözlüklerden olarak bilinen Rağıb el Isfahaninin ''El Müfradat'' adlı sözlüğünde salate dua anlamı verildiğini belirtmiş ve şöyle tenkit etmişti,bu kelimenin aslının ibranice olduğunu ve Rağıb'ında israili tevrata dayanarak anlamlandırma yaptığını bununda dua anlamına geldiğini hatta ingilizcedeki solutation kelimesinin de ibraniceden alındığını buna dayanılarak ta dua anlamı verildiğini ve böylece saptırmacanın ta oradan başlatıldığını dile getiriyorduki bu açıklama bana çok mantıklı gelmiştir.çünkü Cenabı Allah Kur'anında bizzat bu kelimeyi sözlük gibi kullandırarak açıklanmasına imkan vermiştir,ama maalesef salat kelimesi saptırmacalardan buradada kurtulamamıştır,hemen oradaki salata da namaz yakıştırması yapılmıştır.Oysaki Cenabı Allah bu kelimeyi kıyamet suresi 31.ve 32.ayette adeta bir sözlük gibi açıklamıştır.''Fela saddega vela salla,Velakin kezzebe vetevella''bu iki ayette birbirine zıt dört kelimeyi zikrederek ifade etmiştir.saddeganın zıttı kezzebe,tevella(yüz çevirmek)nın zıttı,salla(desteklemek) ile ifade etmiştir,ancak maalesef salla kelimesi burada da çarpıtmacalardan kurtulamıştır,hemen namaz diye kestirivermişlerdir,oysaki oradaki namaz kelimesi cümlenin anlamınıda mantığını da bozmaktadır.Tabiki salat kelimesinin başka anlamlara geldiği yerler de olabilir,ancak şimdiki ritüel namaz olmadığı ispatlanmış durumdadır. Yorumculardan asım kardeşime de şunları tavsiye ediyorum,Bence bu kelimeyi gereği kadar deşifre ettik ve şimdiki namaz olmadığı anlaşılmıştır.aklımız da kanaat getirdiğine göre sıra kalbimizle tasdik etmeye geldi.Bu salat kelimesinin şimdiki ritüel namazdan başka bir şey olmadığını iddia edenlerin iddialarını çürütecek kadar haniflerin sitelerinde bilgi bulmakta mümkündür.Bu sebeplerle müslüman insan müslümanlığa teslim olan anlamına geldiğine göre Allah'a teslim olarak huzur bulacağız.kalbimizi şeytanların vesveseleriyle huzursuz etmeyeceğiz ve Kur'anın aydınlığından bizi karanlıklara çekmek isteyenlere bu fırsatı vermeyeceğiz.
__________________ medeniyet
|
Yukarı dön |
|
|
el_turki Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 mayis 2008 Gönderilenler: 425
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
sizlerin proplemi ne?salat a verilen anlam mı?salatın namaz dışında anlamlarda içerdiği mi?yoksa namaz hariç diğer anlamları içerdiği mi?
salat kavramı kur'an da birçok anlamda kullanılmış.şuan kullandığımız ve kökeni farsca olan namaz anlamında da kullanılmışdır.
ama sizin derdiniz şu olsa gerek ki namaz dışında her anlamda kullanıldı.ama hiçbir yerde namazı ifade etmek için kullanılmadı.
boşver canım boşver.....kendinizi fazla zorluyorsunuz.izah etmek için ise boş ve kuru lakırdılar söylüyorsunuz.
__________________ De ki: «Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» ALLAH HERŞEYİN EN DOĞRUSUNU BİLİR.
|
Yukarı dön |
|
|
duacı Newbie
Katılma Tarihi: 03 aralik 2009 Gönderilenler: 22
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamlar..
İnanıyorum ki bir gün insanların çoğu, bu evrensel çağrının ortak dilini
konuşacaklardır. Ve bir gün müslümanlar arapçanın, son peygamberimiz Hz.
Muhammed a.s.'dan 150 yıl sonra oluşturulmuş (1) bedevi algı-anlam sözlüğü ile
içinden çıkılamaz bir hal alan anlam kargaşasından kurtulacaklardır. Bu ilahi
Kitap bir gün mutlaka kendi arı-duru dilini hayatın bütün alanlarına
yayacaktır.
Ne
acıdır ki Kur’an dilini bu kadar anlaşılmaz hale getirenler yine Kuran'a tabi
olduğunu söyleyenlerdir. Üzerinde düşünülmesi gereken bir husus da Lisan-ül
Arab’ın oluşturulduğu zaman ve zemindir. Temellerinin H.150. yıllarda atıldığı
arapça sözlükler tamamen bedevi anlam dünyasının etkisiyle oluşturulmuş hatta
bu işi bir gelir kaynağı haline getirenler bile olmuştur. Zamanın alimlerinin
sözleri ve Kur’an yorumları, bedevilerin kelimelere verdikleri anlamlara kurban
edilmiştir(2). O halde bizim bu İlahi Kelamı anlama çabamız da kaçınılmaz
olarak bedevi arap aklının etkisinden nasibini alacaktır.
Burada izlenmesi gereken yolu gösterecek ve
bu anlamlandırma faaliyeti için yeni bir metod inşa edecek bir yeterliliğe
sahip olmadığımı beyan etmek isterim. Fakat bu kesinlikle yapılması gereken bir
çalışmadır ve Kur’an, sonradan oluşturulmuş bu “akıl”dan arındırılmalıdır
diyecek kadar (yaklaşık 25 yıldır) bu işin sıkıntısını çekmekteyim. Kaldı ki bu
sözlük faaliyetine temel olarak “fasih” Arapça deyip duranlar aslında Kur’an’ın,
çok daha fasih bir Arapçaya sahip olduğunu da itiraf etmişlerdir(3). Üstelik
Kur’an bunu yaparken, bir yandan da daha önceden Arapçada olmayan yeni
kelimeler getirip açıklamış, böylece dilin geliştirilebileceğinin de
işaretlerini vermiştir. Oysa son Peygamber a.s’dan hemen sonra girişilen sözlük
faaliyetleri, Arapçayla birlikte Kur’an’ın dilini dondurmuş ve onu kendi
geleneğine hapsetmiştir.
Tıpkı artık kullanılmayan Tevrat ve
İncil’in dili gibi. Ne var ki tıpkı Kur’an gibi bu kitaplar da indirildikleri
toplumun dilini kullanmışlardı. İlahi kelamla toplumun arasını açmak “Din
baronluğu” tezini akla getiriyor. Eğer herkesin anlayabileceği bu dil
kullanılmış olsa, muhtemelen “birileri” bu sadelikten rahatsız olacaktı veya bir
çırpıda alakasız bir ayeti yorumlayarak yalnızca kendisini ya da kendi gibi
birisinin meşruluğunu ilan edemeyecekti.! Tarih bu insanlarla doludur. Yahudi
ve Hıristiyanlar için rahatça söylediğimiz çuvaldız olurken kendimize iğnenin
ucunu bile dokundurmuyoruz. Oysa aynı problem İslam dünyasının da başındadır.
Allah (Şükürler olsun O’na), sanki peygamberleri ve dolayısıyla dinleri bir
yarışın, bir kavganın içine sokmak istemiş gibi algılanıyor. İnsan hiç düşünmez
mi ki bu kavga olsa olsa kötü niyetli dünyaperestlerin işidir.Tek kelimeyle
yazık. Yazık şu Allah’ın kullarına. Hala düşünüp gereği gibi davranmıyorlar.
Bakın M.A. El-Cabiri, bazı avantajları ve
kazandırdıklarından sözettikten sonra da tenkid ile bahsettiği dil konusunda
neler söylüyor :” Onların bedevilerden derledikleri Arapça, Kur’an’la
kıyaslandığında oldukça yoksul bir dildir. Çünkü Kur’an Arapça olmayan
kelimelere yer vermiş onları Arapçalaştırmıştır. Fasih sözlük dili ise bu
kelimeleri “yabancı” kelimeler olarak kabul etmiş ve onlarla bunu gözeterek
ilişki kurmuştur. Dil derleyicilerinin “bedevilerin sertliğine” bir ölçüt olarak
dayanmaları Arapçanın Kur’an ve hadiste geçen bir çok yeni kavram ve kelimeden
mahrum kalmasına yol açmıştır. Oysa bunlar Mekke ve Medine toplumunda revaç
bulmuş kelime ve kavramlardı. Sonuç itibariyle sözlüklerin ve nahivcilerin
ortaya koydukları Arapça , Kur’an dilinden daha dar kapsamlı, daha az esnek
dolayısıyla uygarlık bakımından ondan daha gerideydi. Kur’an ise daima daha
geniş ve daha verimliydi, Tedvin (referans) asrında teşekkül eden Arapçayı da
onu tam olarak anlamaktan aciz kılan durum işte budur. Bu durum tabiiki bizzat
arapların Kur’an’ı anlama gayretlerine yansıyacaktı. Nitekim Kur’an’da yer alan
bir çok kelimenin anlamını bedevilerden derlenen dilde bulma imkanı olmadığı
için bunlar sürekli ihtilaf konusu olmaya devam etmiştir. Bu durum böylece
sürüp gitmeye mahkumdur. Çünkü bedevilerden derlenen bu dil, sözkonusu
ihtilafları çözümleyecek güce sahip değildir."(4)
Çok fazla uzatıp okuyucuyu sıkmak
istemiyorum ama küçük de olsa bir pencere aralayabilme çabasıdır bu. Belki
birçok yetkin insanın bu konuda söyleyeceği sözler vardır. Amacım onlardan,
sizlerden istifade etmektir. Kur’an’daki kelime ve kavramların titiz bir
çalışmayla yeniden incelenmesi gerekmektedir.Böylelikle Kur’an’ın evrensel
dilini yakalayabilme ve Allah’ın emrettiği gibi dosdoğru yaşayabilme idealine
ulaşmış oluruz. Bu vesileyle forum yöneticileri bu konuda bir yazı yazarlarsa
istifade ederiz. Allah, samimiyetle bu yolda yürüyenleri korusun ve yüceltsin.
1)
Arap-İslam
aklının oluşumu.M.A.el Cabiri, s.81
2)
A.g.e s.84-85(9. Ve 10. Dip notlar)
3)
A.g.e. s 85
4)
A.g.e. 88
__________________ emrolunduğun gibi dosdoğru ol
|
Yukarı dön |
|
|
medeni0002 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 kasim 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 936
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Yorumculardan duacı kardeşime bu güzel yorumu için çok teşekkür ediyorum.el_turki adlı yorumcuya da şunları söyleyebilirimki bu sitede önyargılar prim yapmaz,suçlamalarla değil bilgiyle alternatiflerini ortaya koy,yada sükut et derim,çünkü söz gümüş ise sükut altındır derler ya,hakkı söylemek ise altından da değerli mücevher gibidir bunlardan istediğini tercih edebilirsin.duacı adlı yorumcu kardeşimin bu konuda forum yöneticilerinden bir yazı yazmaları talebini doğal karşılamakla birlikte bunu zaten forumdaki yorumcu arkadaşların çok güzel yerine getirdiklerini belirtmek istiyorum.Bu forumda önyargılarıyla beyanda bulunan yorumcular olsada onların zaten prim yapmadıklarını biliyorum.Bu sitede pirim,ilimle olmaktadır.Bu fasıldan sonra Kur'an en iyi nasıl anlaşılır sorusunun cevabına geçebiliriz.Bana göre bunlar şunlardır ki bu sorunun cevabını Kur'anda bulmak mümkündür.1-Bakara 133'deki beyana göre Önyargılarımızı terketmeliyiz.2-En'am suresi 151'e göre Kur'andaki hükümleri bile aklımızın süzgecinden geçirmeliyiz.3-Kur'an dururken başka kaynaklara tevessül etmemeliyiz.Araf87:''O hüküm verenlerin en hayırlısıdır'',Yusuf40:''Hüküm ancak Allah’a aittir.''4-imkanınız ölçüsünde elinizdeki bütün meal ve tefsirlerin karşılaştırmasını yapınız,aklınıza en yakın açıklama yapanınkinin içlerinden en doğru olan anlamlandırma ihtimali daha yüksektir.akıl derken tabiki salim ve meşru aklı kastediyoruz.yoksa hırsız veya katillerin aklını değil.Yinede bir kelime hakkında tam kanaat oluşturmamışsanız,mezhepçilerin sözlüklerine değil,tarafsız sözlükçülerin sözlüklerine bakmanız tavsiye edilir,ve o kelimenin diğer anlamlarına da bakınız ve diğer anlamlardan o kelimeyi oraya koyduğunuz zaman anlam bütünlüğünü en iyi hangi mana veriyorsa ''Allah'ın abes bir kelamda bulunmayacağı için''o kelimenin doğru anlam olma ihtimali daha yüksektir.5-İmkanınız varsa bir ayetin sebebi nüzulunu(iniş sebebini de) okuyunuz,iniş sebebiyle uyuşmayan anlamlandırma varsa,alternatif anlamlandırmalara da bakınız,uyuşan anlamlandırma en doğru anlamlandırma olma ihtimali daha yüksektir.6-Bu kanaat sadece size ait bir kanaat olacaktır,başkasını bağlamaz,başkasına din adına bu kanaatinizi dayatamazsınız,ancak kanaatinizi açıklama veya tavsiye hakkınız vardır.5-Tefsirdeki metodunuz sadece ayetin ayetle tefsiri olsun,bu konudaki israiliyyattan hurafelerden ve uydurma hadislerden kaçınmanız tavsiye edilir,bunlar kafanızı karıştırma ve ayetin amacından uzaklaştırmadan başka bir şey yapmayacaktır.
__________________ medeniyet
|
Yukarı dön |
|
|
el_turki Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 mayis 2008 Gönderilenler: 425
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
sizler daha peygamberi bile tanımadan,anlamadan o aklınızla kur'an bize yeter diyorsunuz.aynen bedeviler gibi.özgür olmayı otorite altına girmemeyi temin için kur'an bize yeter diyorsunuz.sizler peygambveri atlayarak mı ALLAH IN gönderdiği kur'an ı anlayacaksınız?bırakın bu boş işleri.peygamberin hayatınızdaki yeri nedir?sizlerin hayatında belkide peygamber bile yok....sadecene işte bir peygamber gelmiş geçmiş.....gelmeseydide bizim aklımız onun işini görürdü....kitabı gayet güzel anlardı...bak şu an peygamber yok bizde ne güzel anlıyoruz dersiniz.....peygamberlerini kıskanan yahudi alimleri gibi....otorite altına girmemek için kur'an yeter diyen kıt akıllılar gibi...
"Bedeviler küfür ve nifak bakımından daha beterdir. Allah’ın Rasulüne indirdiği sınırları bilmemeye de on-lar daha yatkın ve elverişlidir. Şüphesiz Allah Alîm’dir, Hakîm’dir."
__________________ De ki: «Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» ALLAH HERŞEYİN EN DOĞRUSUNU BİLİR.
|
Yukarı dön |
|
|
medeni0002 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 kasim 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 936
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
el_turki kardeş,Kur'an bize yeter demekten gurur duyarız,çünkü bozulmamış ve tahrif edilmemiş tek ilahi kaynak odur,hadisler meselesine gelincede bugün sahih hadis kitapları diye adlandırılan kütübü sittenin içinde bile binlerce uydurma hadis olduğu tespit edilmiş,bu işin uzmanları tarafından deşifre edilmiştir.Bu kaynağa mı tabi olacağız?.Tabiki peygamber Hz.Muhammed Allah'ın elçisiydi ve tabiki saygı duyulması gereken bir insandı,ancak onun söylemediği sözlere tabi olmamızı da gerektirmez.Kimse Kur'ana aykırı sözleri bize hadis diye yutturamaz.Çünkü peygamber Kur'ana tabi bir insandı,Kur'anın çizgisinin dışına çıkamazdı.Kur'ana göre peygamber iki yerde hata yapmıştı ve bu durum iki yerde Cenabı Allah tarafından tenkit edilmişti,birisi savaşa katılmak istemeyen münafıklara vahiy gelmeden izin verdiği için ayetle tenkit edilmiştir,diğeri de abese suresinde tenkit edilmiştir.Bu durum şunu da gösteriyorki o Kur'anın çizgisinin dışına çıktığı zaman Cenabı Allah tarafından uyarılmıştır.ve Kur'anın çizgisinin içine çekilmiştir.O bile Kur'anın çizgisinin içine çekilmişte siz ve sizin gibilere noluyorda Kur'an bize yeter diyenleri suçlar hele geliyorsunuz?Yoksa Kur'anın dışına çıkmak için Allah'tan bir delil mi buldunuz?Mesela bu uydurma hadisler de nelermiş derseniz bu uydurma hadisleri buraya yazsam sığmayacağını siz de bilirsiniz?Sadece aklıma gelen bir kaçını yazsam bence yeterli olur:1-Kılık kıyafetle ilgili uydurma hadislerle mümine kardeşlerimiz,kara çarşafın içine sokulmadı mı?2-Kadın sesi haramdır diyerek mümine bacılarımız hayattan ve toplumdan kopartılmadı mı?.Bunları peygamber söylemiş ve yapmış olabilir mi?olamaz.Şayet böyle söylemiş olsaydı devlet kuran ve bu imkana da sahip olan bir insan olarak Kadınlar cumhuriyeti kurmuş olması lazımdı,Çünkü kadın sesi duymamanın tek çözüm yolu bu olurdu,onlara ayrı bir devlet kurup erkekleri de oraya sokmadığı zaman haliyle kadınların sesi de duyulmamış olurdu.Bunları senin aklın mantığın kabul ediyor mu?Bunları sende bilirsinki,peygamber kadınlar cumhuriyeti kurmamıştı,Bölgenin en medeni devleti olan Medine İslam Devletini kurmuştu.daha böyle saçmalıklardan yüzlerce örnekler verilebilir ancak peygambere olan saygımızdan ve sitemize sığmayacağından dolayı yazamıyorum.Onun için son söz olarak şunları demeliyimki kimse aydın mümin ve mümine kardeşlerimize peygamberin yapmayacağı bir şeyi sünnet diye,peygamberin söylemeyeceği bir sözü de hadis diye bize yutturamazlar.
__________________ medeniyet
|
Yukarı dön |
|
|
|
|