Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Aslında bu tip tartışmaları sevmiyorum, insanların nefretini arttırıyor ve hiçbir mesafe kaydedemiyorsunuz. Ama kendi adıma içerlediğim birkaç husus var ki buna da cevap hakkı diyorlar. İzninizle buralardaki itirazların kendi payıma düşenini cevaplayayım.
Kur’an bize yeter mi..? Allah’ın (şükürler olsun O’na) elçisi Nebi a.s.’ın bu çağrıya başladığı zamanı hatırlayın lütfen ve ne dediğini..!! “Ey insanlar! Size Rabbinizden Hak gelmiştir. Artık kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapacaktır. Ben sizin üzerinize vekil değilim.”(Yunus-108) (Yunus suresinin son 10 ayetini lütfen bir daha dikkatlice okuyalım)
Peki Hak neydi..? Doğru yol neydi..? Kendi aleyhine sapmak neydi..?
Allah (ne yücedir), hepsini bir bir açıklamış Kelamında çok şükür. Eminim bunları biliyorsunuz ama ne yazık ki yetersiz diyorsunuz, ekstra açıklama bekliyorsunuz, (kaldı ki onlar bile açıklanmış İlahi Kelamda) aman bir yanlışlık yapmayalım sonra Allah’ın (şükür O’na) muradını anlayamayız.. diyorsunuz..!! Bir konuda Peygamber(a.s.) neler söylemiş..! nasıl açıklamış diye derin bir merak içindesiniz…. Ne ki; Allah’ı(c.c.) kızdırıp gazabını çekmeyelim diye endişe içindesiniz..! Ya da “Hakikat” peşindesiniz ve bu salt akılla elde edilemez diyorsunuz. Bir de “Hadis” var “Keşf” yolu var, ilham var diyorsunuz..!! Belkide rahmetli El-Arabi’nin, peygamberleri kıyısında bıraktığı deryaya dil-teşne olmuşsunuz… bilemiyorum.
Herhalükarda samimi insanlar olduğumuza inancım tamdır. Değilse şeytani eğilimlerimizi tatmin edecek başka yollar, çağımız itibariyle oldukça çeşitlidir.O zaman bu içsel hesaplaşmaların, bu tartışmaların hepimize katkısı olmalıdır, oluyordur… üstelik bu mülahazalar yeni değildir, en az 1300 yıllık bir geçmişi vardır. Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki tarihte yapılan bu tartışmaların neticesi olarak müslümanlığa, yüzlerce mezhep, meşrep, tarikat v.s. girivermiştir. Buraya kadar masumca görünen bu farklılık yerini onulmaz yaralara tevdi etmiştir. Mezhep kavgalarının nasıl daha sonra savaşlara dönüştüğü herkesin malumudur.
Oysa Allah, (şükrolsun O’na), açık beyanında “ Ey iman edenler Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanmayın”(Al-i İmran103), “Kitab'a sımsıkı sarılıp salatı dosdoğru ikame edenler var ya, işte biz böyle iyiliğe çalışanların ecrini zayi etmeyiz.”(Araf170) gibi onlarca ayetinde açıkça emretmiş ve bu durumun zıddını da bir çok ayetle kınamış- yasaklamış olduğu halde bu insanların meselesi neydi diye sormak gerekmiyor mu..? Buralardan hikmet değil ancak ders çıkar azizim. İktidar ve güç savaşlarına dini-ilahi vizyon yüklemeye kalkanları Rabbimize havale ederiz. Mesele, haşa Peygamberi (selam olsun O’na) (sizin tabirinizle) atlamak değil, belki “aklamak” meselesidir. O halde soruyu burada sormanız gerekmez mi..:” bırakın bu boş işleri.peygamberin hayatınızdaki yeri nedir? sizlerin hayatında belkide peygamber bile yok..”(el_Turki)
Size basit bir hatırlatma yapayım; yer Medine, hicretten sonra, Peygamber (a.s.) topluluğun arasında, Allah’ın elçisi olarak bulunmakta, sıradan biri değil. Dışarıdan gelen ve O’nu tanımayan biri için ayırt edici hiçbir özelliği ile öne çıkmıyor.. ki soruyorlar: “Peygamber olduğunu söyleyen Muhammed kim..?”, gösteriyorlar: “ Şurada oturan..!
Şimdi Allah (c.c.) için söyleyin herkes duysun. O’nun a.s. varisleri olduğunu söyleyenler “şurada oturmuş” mudur hiç..? bir çocuk içeri girdiğinde ayağa kalkmış mıdır..? bir yetimin başını şefkatle okşamış mıdır..? Ya da bir köleye kendi nefsini tercih etmiş midir..? Gülümsemiş midir bir öksüze tüm içtenliğiyle..? Arkadaşlarına ikramda bulunmuş mudurlar bizzat kendileri..? O’nun gibi arkadaşları olabilmiş midir..? Elbisesinin kurumasını beklemiş midirler acep..? Tek bir kişiyi kırıcı, rencide edici bir söz söylememişler midir..? Şahsına yapılan onca zulmü bağışlayabilmişler midir..? Öldüklerinde geride sadece giydikleri elbiseyi bırakabilmişler midir..? v.s.
Hiç yoktur diyemez kimse, mutlaka vardır, Allah (c.c.) onlardan razı olsun.
İşte son Peygamberimizin (a.s.) ve tüm Pygamberlerin (selam olsun onlara) hayata dahil edilmesine bir örnek olarak yazdığım bu özelliklerle yaşayanlar, gerçek peygamber varisleridir. Unutmayın ki Allah’a ve Resulüne itaatin temelinde bu vardır. “İyiliğe çalışmak” aslolandır ve Kitab’a sımsıkı sarılıp salatı ikame etmekle özetlenebilir. İyice düşünülürse bunun dışında bir “örnek insan” tipi model olamayacak çeşitli zaaflar içerecektir. Dolayısıyla Kur’an’ın ısrarla vurguladığı tüm “Hak”,“Dosdoğru yol”,”Sapma” kavramları, ancak Peygamber (a.s.)’ın şahsında vücut bulan yaşam biçimine ulaşmamız içindir. Bu ise ancak, Allah’ın Kelamını Kerim gözle okuduğumuzda bizi yakalayıverecek olandır...işaretlerin bizi götüreceği yer daha önce peygamberlerin örneklediği yerdir..ne için..? Adam olmak için…İnsan olmak için.. tüm insanlığa barış ve huzuru (İslam) yaymak içindir bu kavramlar. Sultanların, kralların, padişahların ya da rejimlerin isteğine göre fetvalar üretmek için değil.
İktidar ve güç kavgalarında malzeme olsun diye değil. Vesselam…
__________________ emrolunduğun gibi dosdoğru ol
|