Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Aşağıda Hayrullah Bey’in sorularına cevap verdim. Bu cevapların ait olduğu sorular Hayrulah Beytarafından silinse bile ileride okuyanlara faydalı olabilmesi için bu sorulara -soruları da yazarak- cevap veriyorum.
Soru: Yıldızları niçin beyaz renkte görürüz?
Cevap:Yıldızların tümünü beyaz renkte görmeyiz. Örneğin Çalgı takımyıldızındaki Vega mavi renkte, Orion takımyıldızındaki Betelgeuse kırmızı, Akrep takımyıldızındaki Antares kırmızı vb.. görünür.
Yıldızların renklerini belirleyen sıcaklıklarıdır. Günlük hayatımızda da farkedebileceğimiz gibi, soğuktan sıcağa renkler şu şekilde sıralanır : kırmızı, turuncu, sarı, beyaz, mavi. Bu durumda Vega, Betelgeuse’den daha yüksek yüzey sıcaklığına sahiptir.
Çıplak gözle baktığımızda, gözümüze beyaz görünen yıldızlara bir dürbünle bakarsak birçoğunun çeşitli renklerde olduğunu görürüz. Bunun nedeni, çıplak gözle baktığımızda yeterli ışığı alamayan gözlerimizin, dürbünle yeterli ışığı alarak renk konilerinin uyarılmasıdır.
Uzun poz süreli bir fotoğraf çekerseniz de tüm yıldızların renk renk olduğunu görebilirsiniz.
Güneş ışığının beyaz renkte olmasının bir diğer nedeni de kırmızıdan mora olan renk demetinin tümünü algılayan gözümüzün bu karışımı beyaz renkte görmesidir. Bir prizma yardımıyla, beyaz ışığı kırarak bu renk spektrumunu görebiliriz.
Soru:Güneş enerjisi değişmizken, biz sabah ve akşamları güneşi kızıl görüyoruz. Bunun bizim bulunduğumuz noktanın güneş ışınlarına olan AÇISAL durumu ile, bir bağlantısı yok mudur?
Cevap:Daha önce şöyle yazmıştım:
Ay, şu durumlarda kırmızı görünebilir:
Tam ay tutulması
Hava şartları uygunsa, ufka yakınken
Meteorolojik şartlar. (hava kirliliği ve bazı gazlar gibi)
Güneş’i kırmızı renkte görmemizin nedeni, Güneş’in ufka yakınken,ışınlarınınatmosfere girerken daha çok saçılıma uğraması. Bu nedenle açı ile ilişkili.
Soru: Örneğin yazları güneş DAHA parlak olur ve biz güneşe daha yakınızdır. Kışları ise güneş daha silik olur. Güneşe daha rahat bakabiliriz.
Cevap: Tam tersi. Yaz mevsiminde Dünya Güneş’e daha uzak olur. Mevsimlerin Güneş’e olan uzaklıkla hiç ilgisi yoktur.Kuzey yarımkürede Güneş’in en uzak olduğu noktada yaz mevsimi olmasının nedeni Güneş ışınlarının yeryüzüne daha uzun süre ve daha dik açı ile gelmesidir.Kuzey yarımkürede yaz mevsimi yaşanırken Güney Yarımküre ışınları daha kısa süre ve daha açılı aldığı için kış mevsimi yaşanır.
Soru: Bu durumun UZAKLIK ile hiç bir alakası yok demenizin, bilimsel olarak uzayda ışığın kırılmadığını ve enerji kaybetmeden atmosfere kadar geldiği TEORİSİ midir?
Cevap: Hayır. Teori kelimesini büyük harfle yazmanızın nedeni benim söylediklerimin ya da bilimin ortaya koyduklarının sadece birer “teori” olduğunu belirtmek için mi? Daha önce belirtmiş olduğunuz bilim ve akıl karşıtlığınız bana bunu düşündürttü.
Şunu söyleyeyim: Gerek bu sitede, gerek ülkemizde, hatta dünyada bu şekilde bilim felsefesi,bilim kuramı ve yöntemi hakkında kulaktan dolma ve hatta uydurma bilgilerle “fikir” belirten kişiler her zaman oldu, olacak. Teori, altyapısı,temeli son derece sağlam tezlerdir. Deney,gözlem ve öngörülerle birçok kez sınanmamış bir teze teori adı verilemez.Teori, mutlaka matematiksel tabana sahiptir.
-------------
Hasan Bey, konuşmamız bilimsel tespitlere göre mi devam edecek yoksa hayallere göre mi? Bana, nasıl oluyor da bu “aşağı yol” her yaz dönencesinden sonra gerçekleşiyor gösterebilir misiniz?
Yaz dönencesinden sonraki ilk dolunay “daha aşağı” bir yol izlemez. Eğer böyle bir durum var olsaydı bile, bu durumda güney yarımkürede yaşayan insanlar için “daha yüksek” bir yol olurdu. Herhalde siz bu ayetlerin sadece kuzey yarımkürede yaşayan insanlar için geçerli olduğunu savunmuyorsunuz?
Hala bu görüşünüzde ısrar ediyorsanız, koyabiliyorsanız lütfen astronomik ve fiziki kanıtınızı ortaya koyun, lütfen.
Edit: Hasan Bey, verdiğiniz bağlantının ilk sayfasında Ayman'ın iletilerini okudum. Sizin de kendisiyle aynı fikirde olduğunuzu düşündüğüm için soruyu size yönelttim. Değil misiniz? Siz dolunay uzmanı olmadığınıza göre bu soruyu belki de Ayman'a siz sormalısınız. Bu doğa olayı nasıl gerçekleşiyor diye..
Ben size bu uydurmanın neden bir uydurma olduğunu çok kısaca anlatayım,siz yine kendiniz bilirsiniz:
Güneş'in gökyüzünde tüm yıl boyunca çizdiği bir yol var. Buna ekliptik deniyor. Yaz ve kış mevsimleri de Güneş'in bu yolu ne kadar uzattığı ve kısalttığı ile ilgili. Yaz mevsiminde daha yükseğe çıkıyor, ışınları daha dik, kış mevsiminde daha alçakta, ışınları daha eğik.
Ay 'da ekliptikten en fazla 5 derece uzaklaşarak bu yolu takip ediyor..Yaz mevsiminde en yüksek, kış mevsiminde en alçak..Aynı Güneş gibi..Yani Ayman'ın söylediğinin tam tersi..
Merhaba sayın cin 13.
Sizin uyarınızı dikkate alarak kavurucu dolunay anlamındaki "ŞeHR-u ramazân"ın ötekilerden ayrı renkte ve boyutta göründüğü hakkındaki ifadeleri yazımdan sildim. Gözümden kaçanlar olduysa onları da sileceğim, Allah isterse. http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=6290&PN= 1&TPN=36
Daha önce de açıklamaya çalıştığım üzere yazılarımda asıl anlatmaya çalıştığım gerçek, "ŞeHR"in dolunay olduğudur. "ŞeHR-u ramazân"ın öteki dolunaylardan seçilip ayrılmasını onun, ilkbaharın ardından ortaya çıkan en sıcak ay olması da sağlar ve bu yeter.
Ama sizin açıklamanız kesin gerçeği mi yansıtıyor, onu araştıracağım. Çünkü merakımı gidermek isterim.
Aşağıda Hayrullah Bey’in sorularına cevap verdim. Bu cevapların ait olduğu sorular Hayrulah Beytarafından silinse bile ileride okuyanlara faydalı olabilmesi için bu sorulara -soruları da yazarak- cevap veriyorum.
Soru: Yıldızları niçin beyaz renkte görürüz?
Cevap:Yıldızların tümünü beyaz renkte görmeyiz. Örneğin Çalgı takımyıldızındaki Vega mavi renkte, Orion takımyıldızındaki Betelgeuse kırmızı, Akrep takımyıldızındaki Antares kırmızı vb.. görünür.
Yıldızların renklerini belirleyen sıcaklıklarıdır. Günlük hayatımızda da farkedebileceğimiz gibi, soğuktan sıcağa renkler şu şekilde sıralanır : kırmızı, turuncu, sarı, beyaz, mavi. Bu durumda Vega, Betelgeuse’den daha yüksek yüzey sıcaklığına sahiptir.
Çıplak gözle baktığımızda, gözümüze beyaz görünen yıldızlara bir dürbünle bakarsak birçoğunun çeşitli renklerde olduğunu görürüz. Bunun nedeni, çıplak gözle baktığımızda yeterli ışığı alamayan gözlerimizin, dürbünle yeterli ışığı alarak renk konilerinin uyarılmasıdır.
Uzun poz süreli bir fotoğraf çekerseniz de tüm yıldızların renk renk olduğunu görebilirsiniz.
Güneş ışığının beyaz renkte olmasının bir diğer nedeni de kırmızıdan mora olan renk demetinin tümünü algılayan gözümüzün bu karışımı beyaz renkte görmesidir. Bir prizma yardımıyla, beyaz ışığı kırarak bu renk spektrumunu görebiliriz.
Sonuçta dürbün, yakınlaştırıcı bir araçtır. O zaman kaynak rengi değişmese bile, bizim gözlerimin algısı UZAKLIĞA bağlı olarak değişebilir, diyemez miyiz? Nitekim güneş rengini algılamamız gün içerisinde değişiklik gösterirken, yıldızların rengini algılamamız gece içinde değişiklik göstermemektedir. (konumuz çıplak göz ile gözlem olduğu için bu ayrıntıdayım)
Soru:Güneş enerjisi değişmizken, biz sabah ve akşamları güneşi kızıl görüyoruz. Bunun bizim bulunduğumuz noktanın güneş ışınlarına olan AÇISAL durumu ile, bir bağlantısı yok mudur?
Cevap:Daha önce şöyle yazmıştım:
Ay, şu durumlarda kırmızı görünebilir:
Tam ay tutulması
Hava şartları uygunsa, ufka yakınken
Meteorolojik şartlar. (hava kirliliği ve bazı gazlar gibi)
Güneş’i kırmızı renkte görmemizin nedeni, Güneş’in ufka yakınken,ışınlarınınatmosfere girerken daha çok saçılıma uğraması. Bu nedenle açı ile ilişkili.
Soru: Örneğin yazları güneş DAHA parlak olur ve biz güneşe daha yakınızdır. Kışları ise güneş daha silik olur. Güneşe daha rahat bakabiliriz.
Cevap: Tam tersi. Yaz mevsiminde Dünya Güneş’e daha uzak olur. Mevsimlerin Güneş’e olan uzaklıkla hiç ilgisi yoktur.Kuzey yarımkürede Güneş’in en uzak olduğu noktada yaz mevsimi olmasının nedeni Güneş ışınlarının yeryüzüne daha uzun süre ve daha dik açı ile gelmesidir.Kuzey yarımkürede yaz mevsimi yaşanırken Güney Yarımküre ışınları daha kısa süre ve daha açılı aldığı için kış mevsimi yaşanır.
Aşağıdaki linklerden aldığım bilgiler de, sizin dediğinizin tam tersini söylüyor. Yani kuzey yarımkürede yaz yaşandığı aylardan olan Haziran ayının, dünyanın güneşe EN YAKIN olduğu zamanı söylüyor. Eğer bu bilgi yanlış ise, literatüre nasıl girmiş olabilir?
Ayrıca, dünyanın eksenindeki eğimden dolayı, kuzey yarımkürenin güneşe doğru eğiminin olduğu -yani kuzey yarımkürenin güneşe DAHA YAKIN olduğu- zaman yine kuzey yarımküredeki yaz zamanı. Kaynak yine aşağıda, eğer o bilgi de yanlış ise, neden literatüre girmiş?
Soru: Bu durumun UZAKLIK ile hiç bir alakası yok demenizin, bilimsel olarak uzayda ışığın kırılmadığını ve enerji kaybetmeden atmosfere kadar geldiği TEORİSİ midir?
Cevap: Hayır. Teori kelimesini büyük harfle yazmanızın nedeni benim söylediklerimin ya da bilimin ortaya koyduklarının sadece birer “teori” olduğunu belirtmek için mi? Daha önce belirtmiş olduğunuz bilim ve akıl karşıtlığınız bana bunu düşündürttü.
Hayır ise cevabınız, neden UZAKLIK ile hiç bir alakası yok olduğunu açıklayabilir misiniz?
Şunu söyleyeyim: Gerek bu sitede, gerek ülkemizde, hatta dünyada bu şekilde bilim felsefesi,bilim kuramı ve yöntemi hakkında kulaktan dolma ve hatta uydurma bilgilerle “fikir” belirten kişiler her zaman oldu, olacak. Teori, altyapısı,temeli son derece sağlam tezlerdir. Deney,gözlem ve öngörülerle birçok kez sınanmamış bir teze teori adı verilemez.Teori, mutlaka matematiksel tabana sahiptir.
Evrim teorisi, bing-bang teorsi matematiksel tabana sahip midir?
-------------
Merhaba Gökhan,
öncelikle, herhangi bir karşılık beklentisi olmaksızın sorularıma cevap vermek için zaman ayırdığın için teşekkür ederim.
bilim ve akıl karşıtlığım şu noktada var:
Ahiret inancı, kutsal kitaplar, Allah tarafından seçilmiş elçilere vahiy transferi, melekler, mizan, cennet, cehennem, Allah'ın mutlak hüküm ve hikmet sahibi oluşu, sistemin denetimini SÜREKLİ sağlaması, dilerse sıradışı olayları vukuu bulduran vb. gibi konulara SALT BİLİM ve AKIL HİÇ BİR ŞEKİLDE onay vermez.
işte bu tür BİLİM ve AKIL karşıtıyım.
Yoksa evreni yaratan Allah, evrenin bilgisini yani esmayı zaten insana ÖĞRETİR. Bu bilgi ile insanlığın kendisini geliştirme çalışmasını her zaman saygıyla karşılarım.
Allah'ın koyduğu yasalar GERÇEKTİR, bilim ön şart olarak bunların bir YATATICISININ olduğunu ve HER YARATILANDAN daha DOĞRU bilgiye ancak Rahman'ın sahip olduğunu kabul ettiği ölçüde benim saygımı hak eder.
Nitekim daha önce de belirttiğim gibi BİLİMSELLİK, HİPOTEZ üzerine kuruludur. En azından bana böyle öğrettiler okulda. H0 ve H1 hipotezleri. Bir tez ve karşı tez. Deney, ölçüm, gözlem ve sonuçta ispat. işte bu ispatın LİTERATÜR onayından sonra bilimsel BİLGİ halini alıyor. Fakat bu ispatlarda BİLİM bile hiç bir ZAMAN %100 diyemiyor.
Örneğin kütle çekim yasası. Bir kere bunun ispatı zaten imkansız. Çünkü iki kütlenin GÜVENİLİR bir şekilde hesaplanması bile imkansızdır. (güneş ve dünya).
konuyu dağıtmadan yukarıdaki bir kaç cevabına yönelik ek sorularımı sunarım.
Soru: Sonuçta dürbün, yakınlaştırıcı bir araçtır. O zaman kaynak rengi değişmese bile, bizim gözlerimin algısı UZAKLIĞA bağlı olarak değişebilir, diyemez miyiz? Nitekim güneş rengini algılamamız gün içerisinde değişiklik gösterirken, yıldızların rengini algılamamız gece içinde değişiklik göstermemektedir. (konumuz çıplak göz ile gözlem olduğu için bu ayrıntıdayım)
Cevap: Yıldızları hangi renkte görüyorsanız, görünür yükseklikte kaldığı sürece aynı renkte görmeye devam edersiniz.Çünkü yıldızların gece içerisindeki hareketi Güneş’e göre daha az. Güneş’in renginin değişmesinin nedeni yükseliminin azalması. Dürbünün yakınlaştırması nasıl gerçekleşiyor? Gökcisimleri daha yakına mı geliyor? Dürbünün objektif açıklığı gözümüzden fazla olduğu için kırılan ışık dalgaları azalıyor ve daha çok ışık topluyor. Daha çok ışık, gözünüzde bulunan renk hücrelerini uyarıyor.
Soru:Aşağıdaki linklerden aldığım bilgiler de, sizin dediğinizin tam tersini söylüyor. Yani kuzey yarımkürede yaz yaşandığı aylardan olan Haziran ayının, dünyanın güneşe EN YAKIN olduğu zamanı söylüyor. Eğer bu bilgi yanlış ise, literatüre nasıl girmiş olabilir?
Ayrıca, dünyanın eksenindeki eğimden dolayı, kuzey yarımkürenin güneşe doğru eğiminin olduğu -yani kuzey yarımkürenin güneşe DAHA YAKIN olduğu- zaman yine kuzey yarımküredeki yaz zamanı. Kaynak yine aşağıda, eğer o bilgi de yanlış ise, neden literatüre girmiş?
Cevap: Wikipedia bilimsel literatür değil. Sizin benim gibi insanların yazdıklarının toplamı. Bilimsel makalelerde wikipedia kaynak gösterilemez.Ama yine de cevap vereyim: İlk bağlantıda bir çeviri yanlışı yapılmış ama zaten ikinci bağlantıdaki resimde 3 Haziran’da Aphelde(günöte demek) 152 Milyon km., 3 Aralık’ta Perihel’de( günberi demek) 147 Milyon km. uzaklıkları verilmiş.
Bir kez daha bakın lütfen. Ya da perihel,aphel nedir bir araştırın.
Soru: Evrim teorisi, bing-bang teorsi matematiksel tabana sahip midir?
Cevap:Evet. Gerek evrim teorisi gerek big bang teorisi derin matematiksel tabana sahiptir.
-------------
Hasan Bey, yazdıklarımın bir faydası olursa memnun olurum.
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
Mekke'nin fethi: 630, "çilek dolunayı"nın ilk 10 günü Fatihlerin haccı: 630, ikinci yasak dolunayın ilk günü Tebuk savaşı: 631, fetihten bir sonraki yılın çilek dolunayı
Tevbe sûresinin ilk 28 ayeti Mekke'nin fethi, 28'den sonrası ise Tebuk savaşı hakkında.
Benim gördüğüm kadarıyla, bu sûrede 628'in Hudeybiye anlaşması, 629'un Mute savaşı, 632'nin veda haccı yok.
HUDEYBİYE ANLAŞMASI?
Mescidi'l-Harâm'da (عند ال مسجد الحرام) kendileriyle anlaşma yaptıklarınız (عاهدتم) hariç, Allah ve elçisinin ortak koşanlarla anlaşması söz konusu değildir (9:7).
Bu ayetteki "Mescidi'l-Harâm"la ilgili bir İDDİA var. Şimdi onu ele alalım. Ama önce kısacık bir bilgi:
Hudeybiye, ismini imzayı attıkları yakın köyün isminden almıştır. Yani Mekke'nin yakınında Hudeybiye köyü* var; Hudeybiye anlaşması orda imzalanmış. Anlaşmaya bu adın verilmesi o yüzden.
İDDİA: Tevbe 7'de sözü edilen anlaşma, "Hudeybiye anlaşması"dır. Çünkü ınde'l Mescidi'l-Harâm (عند المسجد الحرام) Mescidi'l-Harâm'ın yakınında demek.
CEVAP: Eğer bu iddia doğru olsaydı İbrahim nebinin yaptığı el-beyt Allah'ın mesacidinden biri olduğuna göre, Allah ona "evim" dediğine (22:26) ve müşrikler salâtını o evin ındinde (عند البيت) yaptığına göre (8:35) müşriklerin Hudeybiye köyünde salât ettikleri gibi tuhaf bir durum ortaya çıkardı.
Hayır! Mescidi'l-Harâm o evin avlusudur yani kalabalık nedeniyle avluya taşan cemaatin mescidi. INDE'L MESCİDİ'L-HARÂM Hudeybiye'de değil, o "avlu-mescid"de demek. Bu bir.
İkincisi, iddianın sahipleri ayrıca öne sürerler ki EL-BEYT "Allah'ın sistemi"dir, ev değil. Ve MESCİDİ'L-HARÂM Mekke'dir, mescid değil. Yani MESCİDİ'L-HARÂM diye bir mescid yok. İşte Hudeybiye, OLMAYAN o mescidin yakınında bir yermiş.
Üçüncüsü, Hudeybiye anlaşması için öngörülüp onaylanan süre on yıldır. Oysa Mescidi'l-Harâm'da yapılan anlaşmanın süresi ERBA'ATE EŞHUR yani dört dolunay (9:2). Bunlar iki ayrı anlaşma.
"ÇİLEK DOLUNAYI"NDA ATEŞKES ANLAŞMASI
İnananlar Mekke'ye Miladî 630 yılının "çilek dolunayı"nda girdiler. RAMAZAN idi yani kavurucu sıcak (Elmalılı). Kentin ortasına yöneldiler. Orda geleneksel Mekke pazarı kurulmuştu; o yüzden kalabalıktı. Ama inananlar hiç bir direnmeyle karşılaşmadan Mescidi'l-Harâm'a vardılar.
ائمة الكفر, küfrün ileri gelenleri (9:12) mescidde bekliyordu. Geleneksel pazarın açık kalabilmesi için barış önerdiler. İnananlar kabul etti.
Andlaşmanın maddeleri:
(1)Süre, ERBA'ATE EŞHUR dört aydır (9:2). (2)EŞHURU'L-HURUM (yasak aylar) çıkana kadar taraflar birbiriyle vuruşmayacak (9:5). (3)Bir taraf başka birisinin saldırısına uğrarsa öteki taraf o saldırana arka çıkmayacak (9:4).
O odur ki sizi onlara üstün getirdikten sonra Mekke'nin göbeğinde (ببطن مكة) onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekti... (48:24). O kafirler ki sizi Mescdi'l-Harâm'a sokmuyor, adadığınız hayvanların yerine ulaşmadan bekletilmesini dayatıyorlardı (48:25).
Devir, Mekke'de inanan erkeklerin ve inanan kadınların müşriklerle içi içe yaşadığı devirdi. Bir müşriğe ok atsanız bir inanırı vurabilirdiniz.
Fetih 25'in devamı:
Eğer kendilerini tanıyamayıp ezeceğiniz ve o yüzden kınanıp üzüleceğiniz inanan erkekler ve kadınlar bulunmasaydı iş elbet başka türlü olurdu (48:25).
"BÜYÜK HAC GÜNÜ"NDE MUHTIRA
-
Çilek dolunayı ...................................... Kuru ot dolunayı
Bir sonraki dolunay YASAK DÖRTLER anlamındaki "erba'atu'n-hurum"un ikincisi olan Kuru ot dolunayı idi. O yüzden onun ilk gününe AREFE, ikinci gününe ise büyük hac günü anlamında YEVME HACCİ'L-EKBER (9:3) deniyordu.
Andolsun ki Allah, elçisinin o düşünü doğru çıkardı. Allah isterse başınızı tıraş etmiş, saçınızı kısaltmış olarak ve güven içinde Mescidi'l-Harâm'a elbet gireceksiniz... (48:27).
Hac vakti geldi. İnananlar arefe günü vakfelerini yaptılar. Büyük hac günü hayvan bağışladılar. Başlarını tıraş edip Mescid'e vardılar. Kabe'yi tavaf ettiler.
Orada şu muhtırayı verdiler:
Bu büyük hac günü Allah ve O'nun elçisi insanlara ihtar ederler ki Allah ve O'nun elçisi ortak koşanlardan uzaktır (9:3). Yasak aylar çıkınca Allah yolundaki savaşımız devam edecektir (9:5). Mescidi'l-Harâm'da çilek dolunayının başında yapılmış olan andlaşma hariç, Allah ve elçisinin ortak koşanlarla anlaşması söz konusu değildir (9:7).
ALLAH YOLUNDA SAVAŞ
Müşrikler, Allah'ın elçisi tek tanrılı İslamı iletmeye başlar başlamaz, ona ve onu izleyenlere saldırıya geçtiler çünkü ALLAH BİR ilkesine yaşama hakkı veremezlerdi. Onlar ateşe benzetilirse inananlar bembeyaz kar idi. Kendi varlıklarını sürdürebilmek için o beyaz karı yok etmek zorundaydılar.
Allah'ın elçisini (9:40) ve inananları (22:40) onlar sırf "Rabbimiz Allah- ربنا الله!" dedikleri için evlerinden, yurtlarından attılar ve inananları işkenceden geçirdiler (85:10).
İnananlar açısından Allah yolunda ölümüne savaş öyle başladı.
Şimdi savaşı sona erdirmenin tek yolu vardı: ortak koşanların, ALLAH BİR ilkesini savaş nedeni saymayı bırakması. Bu ise onların İslam olması ile mümkündü:
Hayır! Onların anlaşması nasıl olur! (Tevbe sekiz). Ama doğrulur, salâtı yerine getirir ve arınırlarsa onlar sizin "dinde kardeşiniz"dir (9:11) - فان تابوا واقاموا الصلاة واتوا الزكاة ف اخوانكم في الدين.
Kentte yönetimin İslam devletine geçtiği göz önüne alındığında ayette anılan SALÂT ile İslamî yönetimin uyarıları kastediliyor, denebilir. Öyle ya, bir tür hac olan Mekke pazarında insanların adalete ve disipline uymasını sağlamak ta gerekir (83:1-3).
Ama "onlar sizin dinde kardeşiniz" de deniyor. Bu göz önüne alındığında anılan "salât"tan kastın NAMAZ olduğu kesin. Çünkü dinde bir birine kardeş ilan edilenler müminlerdir (49:10) ve namaz müminlere has bir ibadettir (4:103).
MEKKE VE ÇEVRESİ TAMAM!
Yaptıkları anlaşmadan sonra yeminlerini bozar ve dininize saldırırlarsa küfrün elebaşılarını öldürün. Yeminleri yoktur onların. Ola ki artık son verirler (9:12).
Bu ayetten anlaşıldığı üzere müşrikler ateşkesi bozabilecek insanlardır. Eğer bunu gerçekten yaptılarsa Mekke sokak çatışmalarına sahne oldu demektir.
Dört aylar çıkıp pazar kalkınca ise savaş yeniden başlar ve müşrikler kesin yenilgiyi kabul edinceye kadar sürer.
Ama her halde çok az bir zaman alır bu. Ortak koşanlara büyük hac günü Mescidi'l-Harâm'da çekilen ihtar küfrün o ileri gelenlerinin umut ve özgüvenini yok etmiştir. Zaten halk İslamı can ve gönülden ister; suyun başına çöreklenmiş olan küfrün elebaşıları ise çarenin bittiğinin ayırdına varmıştır. On beş, yirmi gün içinde kesinlikle boyun eğip İslam olurlar.
O arada inananlara düşen iki görev daha başarıyla yerine getirilir:
(1)Allah'ın evi putlardan temizlenir.
(2)İslamın Mekke'deki egemenliği perçinlendikten sonra çöl Araplarının çevredeki yerleşim alanları İslam devletinin topraklarına katılır.
İnananlar Mekke ve çevresinin artık kesin egemenidir. Tevbe 28 iner:
İnananlar! Ortak koşanlar pisliktir; onlar, onların bu yılından sonra, Mescidi'l-Harâm'a yaklaşmasınlar. Eğer darlığa düşmekten korkuyorsanız, Allah size Kendi varlığından verip isterse sizi varlıklı kılacaktır...
Allah'ın elçisi Mekke'ye bir vali atayıp Medine'ye döner. İnananları Tebuk savaşı için hazırlamaya başlar. Sûrenin bundan sonrası onu anlatıyor.
TİCARÎ HAC = MEKKE'NİN GELENEKSEL HALK PAZARI
Onların bu yılından sonra, بعد عامهم... Ortak koşanların Mescidi'l-Harâm bölgesindeki son yılı demek bu. Bu yıl dahil, daha önce ticarî hac için orda bulundular, tamam. Ama bundan sonra bulunamazlar. Yasak!
Yasak edilen, aslında "ticarî hac"dır. Çünkü ortak koşan alıcılar ve satıcılar ticarî hac bölgesine artık giremiyecek. Alıcıları ve satıcıları yasaklanan pazar, kapanır.
Ama hani derler ya, Allah bir kapıyı kaparsa başka bir kapıyı açar. Başka bir kapı: dinî hac esnasında ekmek parası için çalışmak caizdir (2:198).
Ticarî hac böylece sona erer. Peki, ne zaman başlamıştı?
HUCCET (6:149): kanıt. Kesin kanıt (ال حجة البالغة) Allah'tadır; isteseydi herkesi yola getirirdi. HÂC (2:258): tartışmak. Rabbi hakkında İbrahim'le tartışanı (حاج ابراهيم) gördün mü? HAC (22:27): ticaret. İnsanlara o hacda (ب ال حج) ihtar et; yaya olarak ya da binitler üzerinde sana gelsinler.
İbrahim nebi ailesinin bir kısmını ekin vermeyen vadideki "muharrem ev"in yanına yerleştirdi (14:37). Onların geçimini sağlaması için Rabbine yakardı.
Allah en başta İbrahim nebibin halkını, sonra orda oturan her halkı, örneğin Muhammed nebinin Kureyşini kış ve ilkbahar yolculuklarına alıştırdı (Kureyş sûresi):
Kureyşi kış ve ilk bahar yolculuklarına bu evin Rabbi olan Allah alıştırdı; Kureyşin Allah'a kulluk etmesi gerekir. Açtılar doyurdu onları; korkuyorlardı, güvene kavuşturdu.
Mekke'liler o yolculuklarda elde ettikleri malları Mescidi'l-Harâm bölgesinde dört yasak dolunay süresince açık olan büyük pazarda sattılar ve ekmek paralarını kazandılar.
Demek ki ticarî hac, kent kurulduğu anda başladı.
DİNÎ HAC = ZİYARET + HAYVAN BAĞIŞI
HACCI VE UMREYİ tam olarak Allah için yerine getirin. Eğer engel olunursanız kolayınıza geleni sunun. O sunulan, yerine ulaşıncaya kadar başınızı traş etmeyin. Hasta ya da başından rahatsız olanlarınız onun yerine ya oruç tutsun ya sadaka versin ya da ibadet etsin. Güvene kavuştuğunuzda umreyi hacca tamamlamak isteyenler kolayına geleni sunsun; bulamayanlar, üç günü hacta yedi günü dönüşte olmak üzere, toplam on gün oruç tutsunlar. Ailesi Mescidi’l-Harâm’da bulunmayanlar içindir bu. Allah’tan sakının ve bilin ki Allah öc almada en şiddetli olandır.
Haccın en özlü anlatımı bence Bakara sûresinin bu 196 ncı ayeti. Ve bundan benim anladığım, anılan ibadet hac ve umreden oluşur.
UMRE, İbrahim nebinin mescidi olan Kabe'nin ziyaret (3:97) ve tavaf edilmesidir (22:29). O "tek tanrıcı"nın altını çizdiği ALLAH BİR ikesini tefekkür etmek için.
TEVHİD o nebinin anısı gözardı edilerek değil sayılıp görülerek canlı tutulabilir. Aksi halde, yok sayılan şey yok sayan için yok olur.
Ve HAC, yoksullar için yapılan hayvan bağışını o ziyarete eklemek suretiyle tamamlanır. O halde umre ve hac bir bütündür.
Salgın hastalık, savaş, Müslüman nüfusun aşırı artmış olması gibi bir nedenle umre ve hacdan alıkonanlar hayvan bağışında kesinlikle bulunurlar. Haccın olmazsa olmazıdır hayvan bağışı (2:196, 22:28, 33, 34, 36, 37).
Hac engellense dahi hayvan bağışı yapılır ve şu derdin ilaçlarından biridir:
DİNÎ HAC NE ZAMAN BAŞLADI?
Dinî hac İbrahim nebi 150 yaşını aştıktan sonra "ticarî hac"ca eklendi. O nasıl oldu? Yine Kuran ayetlerine bakalım:
İsmail dünyaya geldiğinde İbrahim nebi yaşlıydı (14:39). 70'inde olsun. İsmail, 15'ine ulaşıp babasına yardım edecek kadar olgunlaşınca baba oğul, "o ev"i dualarla yükselttiler (2:127). İbrahim nebi 85 yaşındadır.
Sonra Allah İbrahim nebiyi "o ev"e imam olarak yerleştirdi (22:26).
Her mescidde imama ayrılan ve MİHRAB denen bir yer oluyor. Ama o evdeki, İbrahim nebinin mihrabı idi. O yüzden MAKÂM-I İBRÂHİM adını aldı (2:125).
Makam-ı İbrahim "o ev"in içindeydi. Bunu Âl-i İmrân 97′den anlıyoruz. Büyük olasılıkla kapının tam karşısına düşen duvarın önü. Böylece mescide ilk gelenler rahatsız olmuyor, sonra gelenler kolayca girebiliyordu.
İbrahim nebi buradaki makamında cemaatine imamlık etti. Zaten cemaat önceleri her halde İbrahim’in ailesinden ibaretti; mescide rahatça sığıyorlardı.
Yüz yıl kadar geçip insanlar çoğalınca Allah’ın "o ev"i, içinde namaz kılanlara yetmez oldu. Cemaat, günümüzün cuma namazlarında olduğu gibi, avluya taştı. Avludakiler zamanla asıl cemaat oldu ve avlu asıl mescid. Buna MESCİDİ’L-HARÂM dediler.
Sonra "o ev"in içinde namaz kılınmaz oldu. Ama onun EVVELE (3:96) yani salât için yapılan ilk ibadet evi olmasının büyük öneme vardı. İnananlar sayıyordu onu.
İmkan bulanlar "o ev"in sürekli açık tutulan kapısından içeri girip "Makam-ı İbrahim"de tefekkür ediyordu. Artık bir emektar ev idi o; saygı hattâ özlemle önünde durulan el-beyti'l-atîk.
Allah inananların o emektar evi ziyaret etmesini onayladı ve onların Allah'a olan borcu sayıp farz kıldı (3:97). İbrahim nebi 185-200 yaşında.
200 yıl... İnanılmayacak kadar uzun? Hayır. Nuh nebinin halkının içinde "binden elli eksik" yani 950 yıl kaldığı (29:14) göz önüne alındığında kısa bir ömür.
Ve Allah "o ev"in ziyaretinin tavaf şeklinde yerine getirilmesini buyurdu: Sonra kirlerini atsınlar; adaklarını yerine getirsinler ve o emektar evi tavaf etsinler (22:29), وليطوفوا ب البيت العتيق.
Neden tavaf?
Aşırı kalabalık yüzünden. İnsanlar o ziyareti bulundukları yere çakılarak yerine getirirlerse yığılışma olur; ölürler. Nitekim şeytan taşlarken öyle oluyor. Yalnızca 2006'da üçyüz altmışyedi (367) kişi öldü.
İTİRAZ:... bu çağrı İbrahim Nebi'ye değil de Muhammed Resul'e yapılmıştır; bundan kuşkum yok. En önemli delili de Tevbe 3: "Allah ve/dolayısıyla Resulü'nden insanlara büyük hac günü (yapılmış) bir anons...
CEVAP: Hayır! Allah Tevbe 3'te ve Hac 27'de aynı nebiye seslenmiyor; Tevbe 3'te Hz Muhammed'e, Hac 27'de ise Hz İbrahim'e sesleniyor. Kanıt isteyene Hac 27'nin siyakı yeter. Allah Hac 26'da "واذ بوانا لابراهيم مكان البيت, deyip İbrahim'i o eve imam olarak yerleştirdiğini açıkladıktan sonra muhatabına yani İbrahim'e şunları buyuruyor:
Bana ortak koşma! Evimi kalabalıklar için, orada bulunup rüku ve secdeye varanlar için temizle.
Ve bunun hemen ardından yani Hac 27'de, 26'da başlattığı buyruklarına devamla, "İnsanlara o hacda ihtar et!" diyor. Muhatabın değiştiğine dair en küçük bir ip ucu yok.
TİCARÎ HAC YASAĞI
Yahudiler "hac"ca büyük ŞÖLEN anlamında hagg haSukut diyor: Yeni ayda belirlenen vakitte büyük şölenimiz için üfle boruyu (Psalms 81:3).
Bunun anlamı, Araplar Yahudilerden "hac"cın yalnızca kelimesini değil şölen kültürünü de almış olmalı. Müşteri çekmek için at yarışları, deve yarışları, ipte yürümek gibi şölen etkinlikleri... Ve panayırda kıran kırana yapılan pazarlıklar.
Önceleri, özellikle İbrahim nebi zamanında, iki hac da şirkten arınmıştır ve birbirine olumlu katkı yapmıştır. İbrahim nebiye verilen hac buyruğu bunu kanıtlar (22:27):
واذن في الناس ب ال حج, O HACDA insanlara ihtar et!
O HAC, bilinen "ticarî hac"dır; henüz bilinmeyen ise "dinî hac". İşte ticarî hacda o ihtar edilecek. İnsanlar, madem ticarî hac için zaten Mekke'deler, dinî haccı da yerine getirsinler.
Burada ilginç olan, ihtarın yalnızca inananlara değil, oradaki bütün insanlara yapılmasıdır. Çünkü konu öncelikle ALLAH BİR ilkesidir. İnsanlar "Allah bir!" desinler; sonra onun gereğini yapsınlar.
İzleyen ayetlerde buna atıf var.
Hac 28: Kendilerine ait bir takım yararlara tanık olsunlar. Allah'ın Kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerinde belirli günlerde Allah'ın adını ansınlar. İşte bunlardan yiyin, sıkıntı içindeki fakiri de doyurun.
Hac 29: Sonra, kirlerini atsınlar, adaklarını yerine getirsinler, ve o emektar evi tavaf etsinler.
Ancak sonra sonra şirk ortaya çıkar ve ortak koşanlar inananların dinî haccına engel olurlar; örneğin Allah'ın elçisini ve inananları Mescid'e sokmazlar.
Gerçi Mekke, fetih yoluyla, inananların eline geçince dinî haccı destekliyor GİBİ görünmek için hacılara su dağıtırlar (9:19), hattâ mescidi onarıp korurlar (9:18) ama dinî hac bir iman işidir, iki yüzlülüğü kaldırmaz.
Sonuç olarak Allah GELENEKSEL MEKKE PANAYIRI anlamındaki "ticarî hac"cı yasaklar (9:28). Bundan böyle yalnızca dinî hac yapılacaktır. Ve o esnada ekmek parası için çalışmak caizdir (2:198).
Soru: Sonuçta dürbün, yakınlaştırıcı bir araçtır. O zaman kaynak rengi değişmese bile, bizim gözlerimin algısı UZAKLIĞA bağlı olarak değişebilir, diyemez miyiz? Nitekim güneş rengini algılamamız gün içerisinde değişiklik gösterirken, yıldızların rengini algılamamız gece içinde değişiklik göstermemektedir. (konumuz çıplak göz ile gözlem olduğu için bu ayrıntıdayım)
Cevap: Yıldızları hangi renkte görüyorsanız, görünür yükseklikte kaldığı sürece aynı renkte görmeye devam edersiniz.Çünkü yıldızların gece içerisindeki hareketi Güneş’e göre daha az. Güneş’in renginin değişmesinin nedeni yükseliminin azalması. Dürbünün yakınlaştırması nasıl gerçekleşiyor? Gökcisimleri daha yakına mı geliyor? Dürbünün objektif açıklığı gözümüzden fazla olduğu için kırılan ışık dalgaları azalıyor ve daha çok ışık topluyor. Daha çok ışık, gözünüzde bulunan renk hücrelerini uyarıyor.
dürbün örneğini siz verdiğiniz için söyledim. Sonuçta güneş de, bir yıldız olarak kabul edilir bilimsel lüteratürde. Ve BENZER IŞIK KAYNAKLARINI, uzaklık ile bir bağlantısı olmadan aynı hava şartlarında, güneşi sürekli değişen (sarı, kırmızı, vs.) renklerde algıyorken ÇIPLAK GÖZÜMÜZ, yıldızları sadece BEYAZIMSI algılıyor ise, bunun başka bir açıklaması olması gerekir. Yıldızların da başka aslında başka renklerde olduğunu DÜZ olmayan, ışığın kırılmasına olanak sağlayan yardımcı araçlar ile algılıyor isek, neden çıplak gözle gördüğümüzü DOĞRU kabul etmiyoruz da, ışığın kırılmasına neden olan alet ile ALGILADIĞIMIZI doğru kabul ediyoruz? güneşe ve yıldızlara ve aya ÇIPLAK gözle baktığımızda, ay ve güneş renkleri belli bir şekilde belli zaman aralıklarında FARKLILIK gösterirken, AYNI göz ve AYNI şartlarda yıldızların HEPSİNİ aynı RENKMİŞ mi görmemiz bir GERÇEK olduğuna göre, yukarıdaki açıklamalar, benim sorularıma DOYURUCU cevapları veremiyor. En azından ben ikan olamıyorum.
Soru:Aşağıdaki linklerden aldığım bilgiler de, sizin dediğinizin tam tersini söylüyor. Yani kuzey yarımkürede yaz yaşandığı aylardan olan Haziran ayının, dünyanın güneşe EN YAKIN olduğu zamanı söylüyor. Eğer bu bilgi yanlış ise, literatüre nasıl girmiş olabilir?
Ayrıca, dünyanın eksenindeki eğimden dolayı, kuzey yarımkürenin güneşe doğru eğiminin olduğu -yani kuzey yarımkürenin güneşe DAHA YAKIN olduğu- zaman yine kuzey yarımküredeki yaz zamanı. Kaynak yine aşağıda, eğer o bilgi de yanlış ise, neden literatüre girmiş?
Cevap: Wikipedia bilimsel literatür değil. Sizin benim gibi insanların yazdıklarının toplamı. Bilimsel makalelerde wikipedia kaynak gösterilemez.Ama yine de cevap vereyim: İlk bağlantıda bir çeviri yanlışı yapılmış ama zaten ikinci bağlantıdaki resimde 3 Haziran’da Aphelde(günöte demek) 152 Milyon km., 3 Aralık’ta Perihel’de( günberi demek) 147 Milyon km. uzaklıkları verilmiş.
Bir kez daha bakın lütfen. Ya da perihel,aphel nedir bir araştırın.
Teşekkür ederim. benim, yaz aylarında dünyanın güneşe (kuzey yarımküre ve eksenel eğiklikten dolayı) daha yakın olması gerektiği şeklindeki düşüncem tamamen SICAKLIK ile bağlantılı. Çünkü sABİT bir ISI kaynağına yaklaştıkça algıladığımız sıcaklık artarten, uzaklaştıkça AZALIR. Dolayısı ile ben DİREK gözlemlediğim, duyu organlarım ile HİSSETTİĞİM bu gerçek bilgiye göre bilimsel literatüre DOĞRU olarak girmiş olan bu uzaklık ÖLÇÜMLERİNİ sorgularım. Ölçümün DOĞRU yapıldığının ispatı nedir? ayrıca dünyanın güneş etrafında izlediği yörüngenin bir ELİPS olduğu bilimsel bir DOĞRU ise, Newtonun kütle çekim yasası yanlış. Çünkü dünya ve güneş kütle merkezlerinin arasındaki mesafe değişirse, kuvvetler eşitliği bozulmalı ve ya dünya güneşe sürüklenmeli, veya uzaklaşmalı. VEYA VEYA güneş aynı zamanda elipsin diğer merkezine doğru bir hareket izlemekte ve arada 3. kuvvet ile bu çekim dengelenmekte. Diğer türlü kepler ve newton kendi aralarında çelişmiş olur.
Soru: Evrim teorisi, bing-bang teorsi matematiksel tabana sahip midir?
Cevap:Evet. Gerek evrim teorisi gerek big bang teorisi derin matematiksel tabana sahiptir.
Matematik EN GÜVENDİĞİM bilim dalıdır. çünkü 2, 2 daha 4 eder. basit bir ispatı vardır. VARSAYIM ve ÖN KABUL içermez. Bing bang teorisi derin matematiksel tabana sahip olsa idi, isviçrede yıllarca hazırlığı yapılan BİNG BANG teori simülasyonu başarısızlık ile sonuçlanmazdı. veya teorinin doğru olduğu, fakat BİREYSEL hatadan dolayı, uygulama başarıslığı olduğu söylenir, HATA net olarak ORTAYA konur ve YENİ bir tarih verilirdi. Fakat bunların hepsi bildiğim kadarı ile şu anda BELİRSİZ. belki de derin bir matematiksel tabana ait olduğu SANILIYOR. sonuçta bir TEORİ.
evrim teorisi ise, matematiksel tabana göre sadece KROMOZOM sayılarından dolayı çökmüştür. Ayrıca yine 2 kere 2 nin 4 ettiği GERÇEĞİ, matematik öğrenen her birey tarafından MUTLAK bir KABUL ile doğru sayıldığına ve fakat evrim teorisini dinleyen İKİ BİLiM adamı TABAN TABANA zıt iki FARKLI sonuç açıkladıklarına göre, derin bir matematiksel tabanı olduğu İSPATLANAMAZ. sadece VARSAYILIR. sonuçta o da bir TEORİ.
Merhaba,
cevaplar için teşekkür ederim. Ancak hala kafamda bazı soru işaretleri oluşuyor. onları da yine yukarıda yazdım. Amacım, bir bilgi duellosuna girmek, ben az biliyorum, sen çok biliyorsun, benim bildiğim, senin bildiğini döver şeklinde değildir. Sadece nasıl ki, zamanında dünya tepsi gibidiri, birileri sorgulamışsa, ben de günümüzdeki bilgileri sorguluyorum.
dilerseniz konuyu başka bir başlık altına da taşıyabiliriz.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma