Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Benim buradan anladığım bir erkeğin... CARİYESİ ile ilişkisi olabileceği ve bundan dolayı kınanmayacağı.
Abdurrahman Özlük:
Ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar, ne kadar hoşlarına gitmese de, o nedenle manayı ne kadar bükerlerse büksünler, yine de buradaki "Mâ meleket eymânukum"un sahip olduğunuz CARİYELER olduğunu gizleyemeyecekler. Zira mızrak çuvala sığmıyor.
Saffet Metin kardeşim, siz yalnızca "anla"maktasınız.
Abdurahman hocam, sizse "bilen" kişi olarak adınız gibi eminsiniz. Ama başka bilenler var; onları da dinlememiz gerekiyor. Allah isterse yazımın sonunda öyle birinin açıklamasını vereceğim, bir ilahiyat profesörü.
Ama
ma meleket eymânukum/eymânuhun...
gerçekten CARİYELER midir ve
"sahip"lerinin onlarla sevişmesi caiz midir,
önce kendimiz okuyup görelim. Müminûn sûresi:
1.İnananlar kurtuluşa ermiştir.
2.Onlar salâtlarında duygulanırar.
3.Boş sözlerden uzak durur onlar,
4.zekat için çalışırlar,
5.ve cinsel organlarını saklarlar
6.ama eşleri YA DA "ma meleket eymân"ları başka; onlardan saklamazlar.
Kurtuluşa erenler kim? KADINLAR ve erkekler.
Salâtlarında duygulananlar? KADINLAR ve erkekler.
Boş sözlerden uzak duranlar? KADINLAR ve erkekler.
Zekat için çalışanlar? KADINLAR ve erkekler.
Cinsel organlarını saklayanlar? KADINLAR ve erkekler.
Eşlerinden ya da "ma meleket eymân"larından saklamayanlar? KADINLAR ve erkekler.
Bu kadar.
Eğer erkeklerin "ma meleket eymân"ı erkeklerin CARİYELERİ ise
kadınların "ma meleket eymân"ı kadınların KÖLELERİ olur.
Eğer erkeklerin, CARİYELERİ ile sevişmesi caizse
kadınların, KÖLELERİ ile sevişmesi caiz olur.
Allah'ın sözlerini eğip bükmeden okumanın gereği bu. Ama böyle bir ahlaksızlık İslama yamanamaz; ma meleket eymân CARİYE/KÖLE değildir, olamaz. Nedir?
Müminûn 6'dakiler:
erkeklerin yemin nikahlı "karılar"ı,
kadınların yemin nikahlı "kocalar"ı.
Bunu Ahzâb 50'den de anlayabiliriz:
Ey nebi! Sana
mehirlerini verdiğin eşlerini ve
"ma meleket yemîn"ini
helal kıldık.
"Ma meleket yemîn"ini helal kıldık: Helalın onlar senin, nikahlı eşlerin.
Çok eşe gelince ayet 6’daki YA DA bağlacına dikkat edelim. İkisinden birini seçeceksiniz demek bu. Ya "olağan nikahlı" eşiniz olacak YA DA "yemin nikahlı" eşiniz. İkisi birden? Asla. Ya o ya o. Allah’ın lûgatında çok eş yazmıyor.
İnananların
24:32, 33:52'den sonra eş üstüne eş alması
47:4'ten sonra ise köle/cariye edinmesi
haramdır.
Prof Dr Abdülaziz Bayındır’ın Müminûn 1-6 bağlamında CARİYELİK ile ilgili açıklamasını izlemek için lütfen tıklayın: video.
(4:25'te anılan) fahişelik, öyle hafifletmek için uygunsuz davranış deyip öpüşme möpüşmeye indirgenmiş bir suçun cezası olamaz. Resmen bu ceza zinanın cezası olan 100 celdenin yarısı olan 50 celdedir. (haktansapmaz)
Hocam, peygamber eşleri FÂHIŞE bir iş yaparlarsa iki kat ceza alırlar. Bu onlara 200 celde infaz edilir demek mi oluyor? Kim ölmez de dayanır 200 celdeye? Bırakın 200'ü, 100'ü... siz 50 celdeyi hakkıyla infaz edin o mahkum ölür. Onun için celdelemenin MİSVAK denen diş fırçası ile infazını öneren fıkıhçılar bile çıkıyor, ciddi ciddi.
Neyse, konumuz o değil. Fâhışe = zina mıdır? Konumuz bu. Hayır, "fâhışe"nin bir çok türü var; zina onlardan yalnızca biri.
FAHIŞE: bir inanırın yalan söylemesi, hırsızlık etmesi, yetim malı yemesi, ana babasına üf demesi, babasının eski karısıyla evlenmesi; kısacası hayasızlık etmesidir; Nisâ 25'e göre ise bir namahremi ile örneğin öpüşmesidir.
Kanıt için nüşûz suçu işleyenleri bulundukları yerden uzaklaştırma cezasına çarpan Nisâ 128, Nisâ 34, Talâk 1'e bakılabilir.
"Onları evlerinden çıkarmayın; onlar da çıkmasınlar. Ama apaçık bir hayasızlık ederlerse başka" - lâ tuhricûhunne min buyûtihinne ve lâ yahrucne illâ en ye’tîne bi fâhışetin mubeyyineh.
Bakın Allah FÂHIŞE davrananları 50, 100, 200 kez celdeleyin demiyor; evlerinden çıkarın diyor. Açık ve net. Nüşûzdur fâhışe.
Son sözümü söylediğimden emin oluncaya kadar yazmak istiyorum. Ve son sözüm: Nisâ 25'teki "izâ uhsinne"nin "onlar evlendiği / evlendirildiği zaman" anlamına geldiğini öne sürmek "uhsinne"yi eğip bükmektir; artı, Allah'a iftira etmektir çünkü Allah cariyeliğin kaynağını kurutup sona ermesini sağladığı halde bu tercüme "Cariyelik caiz!" diyor.
MÂ MELEKET EYMÂNUKUM gûya "sahip olduğunuz (cariyeler)" imiş ve sizin, cariyelerinizle nikahsız sevişmeniz caiz imiş te… işte onlar sizinle bi de "evlendiği zaman" zina ederlerse yarı ceza alırlar imiş.
Zina eden
hür kadına 100 celde,
evli cariyeye 50 celde.
Oysa anılan ifade lafzen "onlar koruma altına girdiği zaman" demek. Çünkü uHSiNne, tıpkı 4:25'teki muHSeNât gibi, 59:2'deki HuSûNuhum ile aynı kökten geliyor.
HuSûNuhum: onların kaleleri
İza uHSiNne: onlar kendilerini kale gibi koruyan bir ortama girdiği zaman.
Özet olarak
İFFET alanında
kadınlar
iki unsur tarafından korunurlar:
1.Evlendiklerinde kocaları tarafından
2.İslama girdiklerinde İslam toplumu tarafından
ASLI GİBİDİR ilkesi gereğince çevirimizde "onlar koruma altına girdiği zaman" diyeceğiz ki çeviri her iki unsuru da içine alsın, örneğin "onlar İslama girdiği zaman" anlamını dışlamasın.
Yorum hakkı ancak ondan sonra doğar. Yoksa çeviride siz bir kez "onlar evlendiği zaman" dediniz mi başkalarının, örneğin, "onlar İslama girdiği zaman" deme haklarını ellerinden alırsınız. O yüzden sizin bu çeviri-yorumunuz içtihad kapısını kapatmanın ta kendisidir.
*
"ONLAR koruma altına girdikten sonra yarı ceza alırlar." KİMLER? Evli cariyeler imiş. İyi ama onlardan biri say ki sizinle evlidir. Helalınız o sizin, nikahlı eşiniz. Adam gibi adam nikahlı karısı zina ederse yarı cezayla sıyırtsın ister mi? "Eşimi zinaya özendiriyorsunuz!" diye itiraz etmez mi? Ona "boynuz" takan kadını "Madem yasa cezalandırmıyor ben cezalandırırım!" diye alın çatından vurmaz mı?
Allah'ın diniyle zerre kadar ilgisi yok bu yorumun çünkü Allah'ın dininde cariye yok, cariyesini eş alan adam yok; böyle boynuzlanmaya razı koca yok. Geçiniz bunları.
Eski toplumunda namahrem erkeklerle öpüşmeye alışmış olan bir Diana İslama girdikten sonra hiçbir mümini kendisiyle evlenmeye ikna edemez. İnanan namuslu bir erkek onu ancak iffetli davranmayı öğrendikten sonra eş alır. Allah 4:25'te bunu söylüyor: iffetli davransınlar, sefih olmasınlar ve gizli dost edinmesinler.
Diana kendisine tanınan süreyi nikah masasından önce doldurur; "Evet!" dediği andan itibaren hak ettiği ceza, tam cezadır.
Yukarda yazılanlar olsa olsa Hasan akçay'ın rabbininin söyledikleridir. Muhammed'in Kuran'ındaki rabbi başka türlü söylemiş. Bırakın bir çırpıda köleliğin kaldırıldığı, kölelik ve ilgili hukuk bütün açıklığı ile Kuran'daki yerinde duruyor. Kısmen dahi kaldırıldığına dair bir kanıt bulunmamaktadır o kitabın sahifeleri arasında. Hasan hocamın zorlama yorumlarıyla delaleti zanni delillerle kanıt gösterme çabaları boşuna çabalardır. Kaldırılsaydı onlarca defa Kitab'ın ayrı ayrı yerlerinde tekrar edip durmazdı.
25'te muhsanât iffetliler/korunan kadınlarsa, 24'te evlilerdir. Muhsanât, sizin de değindiğiniz gibi, evliler anlamına da geliyor ve Kuran bu anlamda da kullanmış. Evlenilmesi yasaklar arasında muhsanâtı da saymış ayet (4/24). Ve orada yine "Mâ meleket eymânukum"u istisnâ etmeyi unutmamış. Orada "muhsınîn" de "evlenerekten"anlamıyla verilmiş, "evlilik dışı ilişkide bulunmadan" uyarısıyla beraber.
Sayın hocam, bunca çabalarınız boşunadır, Kuran size inmedi, kafanıza göre Kuran'ı düzeltemezsiniz; Muhammed'in rabbinin, gördüğünüz, yanlışlarını düzeltemezsiniz. O söylenenler o güne aitti. O gün (onların gözünde) o aşağı sınıflar müslüman Medine toplumunda da vardı. Asilzade araplar (!) o aşağı gördükleri köle sınıfındakilerle, mümin dahi olsalar, evlenip onlardan doğacak çocuklarına kölenin/cariyenin çocuğu dedirtmeyi kendi şereflerine yediremiyorlardı. Muhammed'in rabbi köleliği bir çırpıda kaldırmamıştı, kaldıramamıştı. Onun içindir ki, evlenemeyenlere mümin köle ve cariyeleri kafirlere tercih etmelerini, aksi takdirde sabretmelerini tavsiyede bulunmuştu.
Katılma Tarihi: 29 nisan 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 188
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
60 yaşına kadar ilk beş ayeti genel, altıncıyı farklı algılamış "bilen bir ilahiyat profesörü". Belki günün birinde aynı surenin 2. ayet meallinde de tam anlamıyla bir uyanma gösterip yeterince bilmediklerini ve hazırcı olduklarını beyan ederler. 5. ayetteki "li furûci-him hâfizûne" ifadesini "diz ile göbek arasını koruyanlar " anlamında çevirmiş sayın profesör, bu durumda bilmeyen veya böyle anlamak isteyen birileri çıkıp "hocam bu ayetlerde hitaplar genel yani kadın ve erkeği kapsar evet, o zaman bir bayanında tıpkı erkek gibi diz ile göbek arasını sakınması yeterlidir diyebilirler mi/derler mi ? "
nur/31. li buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne
buradaki "ev " bağlaçları "ya bu yada bu, yada bu, yada bu....", müminun 6 daki gibi değerlendirilerbilir mi, değerlendirilirse neler olur, nasıl olur ?
"mâ meleket eymânukum (yani Diana) yani yeminlerinizin sahip olduğu genç mümineler(önemli olan ifadenin ne anlama geldiğinden çok hangi konumda bulundukları yani nikah kapsamında mı, değil mi ?)" ifadesi nikahlı kapsamında mıdır, kapsamındaysa neden "alâ ezvâci-him" ifadesinden "ev" bağlayıcıyla ayrılarak "ya o ya da bu" denmiş, yok eğer nikah kapsamı dışındaysa bu durum "evlilik dışı ilişki" ile ilgili yasağın dışındadır gibi özel bir durum ve yorum mu çıkıyor ortaya ?
eğer nikahlı eş ifadesinden "ev" bağlacıyla ayrıldılarsa ve nisa/25 te gücü yetmeyenlere "ulaşılması kolay" olarak ikinci bir seçenek olarak sunuldularsa normal konumda değillerdir, konum dışında tutulan insanlar mecazi anlamdada ifade edilse direkt kendi kelime anlamıyla ifade de edilseler sonuçta köle/cariye/ikinci konuma dahil edilmiş olurlar... bu durumdada "yeminleri altındaki iffetli bayanlar/hizmetliler/cariyeler/beslemeler vs.. " farketmez sonuçta konum 2...
haktansapmaz Yazdı:
Muhammed'in rabbi köleliği bir çırpıda kaldırmamıştı, kaldıramamıştı.
bu ifadenin ne anlama geldiğini tam anlayamadım, kaldırmamışla kaldıramamış farklı ifadeler...
Sayın Fers, Abdurrahman hocamdan başka bilenler elbet var. Prof Abdülaziz Bayındır’ı onun için andım. Yoksa Abdurrahman hocamın her dediğine ben nasıl inanmıyorsam siz de Abdülaziz hocanın her dediğine inanmak zorunda değilsiniz.
"…bir bayanında tıpkı erkek gibi diz ile göbek arasını sakınması yeterlidir diyebilirler mi/derler mi?"
Elbet diyebilirler. Hoca başka bir video kaydında bunu belirtiyor. Lütfen tıklayın: Kuran'a göre cariyelik ve kölelik. Buradaki açıklamada şunlar dikkatimi çekti:
Hoca
"İslam köleliği kaldırmayı hedeflememiştir; kaldırmıştır" diyor; buna Muhammed sûresi ayet 4'ü kanıt gösteriyor. Aynı görüşteyim.
"İlgili bütün ayetlerdeki MA MELEKET EYMÂN ifadesi, cariyeliği caiz göstermek uğruna, çarpıtılmıştır" diyor. Aynı görüşteyim.
Nûr 58'deki "meleket eymânukum"un Müminûn 6'daki "ma meleket eymânuhum" ile aynı konumda olduklarını öne sürüyor. Hayır, değiller. Tıpkı 24:31’dekilerle 23:6’dakiler gibi. Bakın, onlar da farklı konumdalar.
Nûr 31’deki "ev " bağlaçları "ya bu yada bu, yada bu, yada bu....", müminun 6 daki gibi değerlendirilerbilir mi, değerlendirilirse neler olur, nasıl olur?
Değerlendirilemez. Çünkü Nûr 31 yalnızca kadınlardan söz ediyor. Oysa Müminûn 6 KADIN-ERKEK bütün inanırlardan. Bakın, Nûr 31'de listelenen kişiler arasında kadınlar var; örneğin NİSÂİHİNNE. Kadınlar kadınlarla evlenemez ve birbirlerine alternatif olamazlar. Oysa Müminûn 6’daki MÂ MELEKET EYMÂNUHUM "yemin nikahlı eşler"dir. "Olağan nikahlı eşler"e alternatif onlar; ordaki EV bağlacı onun için YA O YA O anlamına geliyor.
Eğer bir kerede yalnızca bir husus üzerinde durursak müzakereyi daha derli toplu götürebiliriz. Onun için izninizle kısa kesiyorum.
Katılma Tarihi: 29 nisan 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 188
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
sayın hasakcay
"iki şeyin arasındaki açıklık" diz ile göbek arası diyor, "iki şeyin arasındaki açıklık" tarifi "iki bacak arasındaki açıklık" ifadesine daha yatkın değil midir, bunun anlamı eğip bükme olabilir mi ?
"İslam köleliği kaldırmayı hedeflememiştir; kaldırmıştır" diyor; buna Muhammed sûresi ayet 4'ü kanıt gösteriyor. Aynı görüşteyim.
"fe şuddûl vesâk" ifadesi kullanılmış ve sonrasında iki şıklı bir seçenek sunulmuş, kesin yasak gelmiş ama ikinci bir şık olarak fidye konmuş fe immâ mennen ba’du ve immâ fidâen hattâ tedaal harbu evzârehâ "ve immâ fidâen" buradaki ifadenin açılımı, ödenecek bedel nedir ve nasıl belirlenmiştir, "okuma yazma öğretmek,çalışarak ödemek vs.." Kur'an ifadeleri mi, birinin çıkıp "ben payıma düşen ganimeti esirlerden yanıma hizmetli/köle vs.. olarak istiyorum bana fidyesini bu şekilde ödesin" diyeceğine veya diyemiyeceğine işaret ?.
"Değerlendirilemez. Çünkü Nûr 31 yalnızca kadınlardan söz ediyor. Oysa Müminûn 6 KADIN-ERKEK bütün inanırlardan" "yemin nikahlı eşler"dir. "Olağan nikahlı eşler"e alternatif onlar" iki çeşit nikah ?
ozaman, buradaki veya bağlaçları "o ya da o ikisi birden değil" şeklinde algılanamaz ama "İllâ alâ ezvâcihim ev(veya) mâ meleket eymânuhum" ifadesinde öyledir diyorsunuz ...
"iki şeyin arasındaki açıklık" diz ile göbek arası diyor, "iki şeyin arasındaki açıklık" tarifi "iki bacak arasındaki açıklık" ifadesine daha yatkın değil midir, bunun anlamı eğip bükme olabilir mi?
FÜRÛC, Fercin çoğuludur. Ferc, aslî mânâsında iki şey arasındaki açıklık demektir. Bu şekilde gerek erkek, gerek dişi insanın bacakları arasındaki açıklığa da gerçek olarak bu isim verilir ki, dilimizde apışarası denir.
*
"ve immâ fidâen" buradaki ifadenin açılımı, ödenecek bedel nedir ve nasıl belirlenmiştir...
Bilmiyorum. Ama bir bedel olduğu kesin. Ve savaş esiri o bedeli ödemek zorunda değil, yoksa Allah'ın "bağışlarsınız" emri hükümden düşer.
Benim anladığım, Muhammed 4'ün muhatabı devlettir; o halde fidyenin nasıl ödetileceğini düşman askerlerini esir alan kişiler değil devletin yöneticileri belirler. Dolayısıyla "fidye"den kasıt her halde "tazminat"tır.
Ben esir olsam fidye ödemeyi reddederim. Çünkü eğer beni esir alanlar imanı içten kişiler ise nasıl olsa salıverecekler. Allah'ın emri bu. Kesinlikle salıverecekler. Yok onlar imanı çakma birileriyse fidye ödesem de salıvermezler; alıkoyup köle yaparlar. Paramı niye boşa harcıyayım; İhtiyaç sahiplerine veririm.
*
..."yemin nikahlı eşler"dir. "Olağan nikahlı eşler"e alternatif onlar"... İki çeşit nikah?
Evet. "Yemînlerinin sahip oldukları" da inananların "nikahlı eşler"idir. Bunu Ahzâb 50'den anlıyoruz: Ey nebi! Kendilerine mehirlerini verdiğin eşlerini ve "ma meleket yemînük"ü sana helal kıldık... "Yemîninin sahip oldukları"nı sana helal kıldık: helalın onlar senin, nikahlı eşlerin.
Ancak "olağan nikah"ın aynısı da değil yani "yemîn nikahı = olağan nikah" denemez. Bunu da Ahzâb 52'den anlıyoruz: Ey nebi! Bundan sonra kadınlar sana helal değil ve onları güzel bulsan bile eşlerinle değiştirmen de helal değil; ancak yemîninin sahip oldukları başka.
Bundan sonra nebinin dışardan eş alması helal değildir anlamına geliyor bu; örneğin onları eşleriyle değiştirmesi bile helal değil. Peki ne helal? "Yemîninin sahip olduğu eşler"ini öteki eşleriyle değiştirmesi.
İyi ama onlar da, TIPKI öteki eşleri gibi, zaten eşleri onun! Hayır, TIPKI değil. Onlar FARKLI bir nikah ile eşleri onun. İsterse o farkı ortadan kaldıran bir işlem yapabilir yani onların "yemîn nikahı"nı "olağan nikah"a çevirebilir. Ayetten anlaşılan bu.
Katılma Tarihi: 29 nisan 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 188
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
sayın hasakcay
"ezvâcekelletî âteyte ucûrehunne" buradaki "âteyte ucûrehunne " ifadesi eşlerin durumunu bildirip ayrı bir sınıfa koyulmuş yani nikahlı eşler ecirleri verilen olarak adlandırılmış sonrasında "ve mâ meleket yemînuke mimmâ efâallâhu aleyke" olanlar ve akrabalardan kendisiyle beraber hicret etmiş olan(hicret etmeyenler değil) kadınlar belirtilmiş ve tektek sayılmış, bunların helal kılındığı bildirilmiş yani sizin belirttiğiniz "ma meleket yemînük"ü sana helal kıldık " ifadesinden önce ve sonra ve bağlacıyla bağlanmış bu durumda diğerleride hesaba katılmalı, burada ikinci bir nikah olduğuna işaret varsa diğerleride aynı kapsamda olmalı yani bütün akraba kızlarıda aynı anda nikahlı eşleri konumuna düşerler bu tanıma göre, eşlerinin sayısı bir yana bütün akraba kadınları "sana helal kıldık: helalın onlar senin, nikahlı eşlerin." yani yemîn nikahınla aynı kapsamda olur..
üstelik bu ayeti delil olarak alırsak buradaki durumun "hâlisaten leke min dûnil mu’minîn" olduğu bildirilmiştir" nikahlı ikinci eş olarak düşünülse bile onları almak sadece peygambere özgüdür diğer müminleri bağlamaz buarada devamında gelen "kad alimnâ mâ faradnâ aleyhim fî ezvâcihim ve mâ meleket eymânuhum li keylâ yekûne" ifadesi neden orada olabilir ?
bu ayete göre müminun/6 daki ayete döndüğümüzde oradaki durumun nikah ile bağlantısınıda ortadan kaldırmış olur mu?
Muhammed'in rabbi köleliği bir çırpıda kaldırmamıştı, kaldıramamıştı.
bu ifadenin ne anlama geldiğini tam anlayamadım, kaldırmamışla kaldıramamış farklı ifadeler...
Evet, farklı. Dediğim o ki; Allah bizzat bir hükmü koymuyor ve kaldırmıyor. O kulları vasıtasıyla bunu yapıyor. Kulun gücü dahilinde oluyor. Muhammed köleliği o günün şartlarında bir çırpıda kaldırmadı, kaldıramadı, kaldıramazdı da. Şartları oluşmadı. Belki de ömrü kifayet etmedi...
"Mâ meleket eymân", "Meleket eymân" ile aynı değildir belki ama, "Ellezîne meleket eymân" ile aynıdır. İfadeden "ellezîne" bilerek bilmeyerek düşürülmüş. Birinde "Mâ" diğerinde "Ellezîne" ismi mevsulu; biri diğerinin yerini almış. Bunun örnekleri çoktur.
Hasan Akçay hocamın "yemîn/eymân"dan ne anladığını hala tam anlaya bilmiş değilim. Yemin "sağ el" anlamına. Sağ el de gücü, sahipliği temsil eder. Sağ ellerinizin maliki, sahibi olduklarınız /sahip olduklarınız/ elinizin altında olanlar / emrinizin altında olanlar... Bunlar birer mülk, ağırınıza gidiyor olsa da bu böyle.
Bir de, köleliğin yegana kaynağı savaşlarda ele geçirilen esirler değildi. Asıl kaynak köle pazarlarıydı. Müslümanların elindeki önceden olagelen köle stoku yaptıkları savaşlarda elde ettikleri esirler olamaz. Hangi savaşta bunca esiri almış ve köleleştirmişlerdi!? Onun için Muhammed 4, köleliği kaldıran ayet olamaz. Orada olsa olsa esirler sözkonusudur. Esir ile köle aynı şey midir? Esirlerin köleleştirildiği bilgisi Kuran'da var mı, bilmiyorum.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma