Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 14 nisan 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 13
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Ehsen-ul-xâliqîn'i yaratanların en iyisi yerine "en iyi yaratan" olarak okumalı ve anlamalı.
sayın haktansapmaz açıklamanız için teşekkür ediyorum...ancak okumalı ve anlamalı kendimize göre algılama yapmak olmuyormu?bu cümle bu anlama geliyor ve çevirisi budur diyebilirmisiniz..
saygılarımla...
__________________ deki o çok merhametlidir.ona inanmış ona dayanmışızdır.yakında kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu bileceksiniz...(mülk 29)!!!
Hayır sayın BakiDenizol, olmuyor. Evet, anlamı budur diyebiliyorum. Şu anda aklıma gelmeyen başka örnekler de verilebilir Kuran'dan, aklıma gelince yazarım o örneklerden.
Buna göre meal: Allah’ın ındinde dolunayların sayımı on iki dolunaydır.
Hasan Akçay yazdı.
Merhabalar sayın Akçay,
kavuran dolunay ifadesinin türkçe karşılığı nedir? Bu bir deyim mi, mecaz mı?
Yanlış görmediysem, uydu olan için hep kamer demişken, daha sonra neden şehru ramadan desin? Halihazırda şehru ramadan-kavuran ay dendiğinde her birey az çok ne dendiğini anlayacaktır ama kavuran dolunaydan ne anlaşılır onu bilemiyorum çünkü ben açıkca anlamadım. İfade, en az benim yazdığım cümleler kadar devrik görünmüyor mu sizede? Saygılarımla
Merhaba fazıl kardeşim.
KAVURAN DOLUNAY 2:185’teki "şehru ramazân"ın Türkçesi. Ama anlaşılan siz onu Türkçe saymıyorsunuz. Haklısınız; oturmuş bir ifade değil; o adı ben de benimseyemedim; sıcak dolunay demeyi yeğliyorum.
KAVURAN elbet mecazdır; anılan dolunayın yılın en sıcak döneminde ortaya çıktığını ve ondan sonraki günlerin de sıcak olacağını dile getirir.
KAMER gökteki aydır; ŞEHR ise onun en göze çarpan görüntüsü yani DOLUNAY. Tıpkı ayın başka görüntüleri gibi. Zira KAMER hep aynı büyüklüktedir ama değişik görüntüler verir.
Örneğin
YENİ AY (bu hareketli çizimdeki NEW MOON): Ayın güneş ile dünya arasındayken verdiği sıfır görüntü.
BÜYÜYEN HİLAL: Ayın güneş ile dünyanın arasından sıyrılırken verdiği görüntü.
DOLUNAY (ŞEHR): Ayın, dünya ay ile güneşin arasındayken, verdiği görüntü. Ama ŞEHR zaman birimi olarak ta kullanılıyor: 29 küsur gün; tam olarak ay yerküreyi bir kez dolandığında geçen zaman.
KÜÇÜLEN HİLAL: Ayın güneş ile dünyanın arasına girerken verdiği görüntü.
Fazıl kardeşim,"Halihazırda şehru ramadan dendiğinde her birey" on bir ayın sultânı ramazânı anlıyor. Çünkü öyle bir efsane uydurulmuş ve "birey" ona inanmış. Oysa Kuranen "YIL baba"nın şemsiyesi altında 11 prenses ve onların 1 sultânı yok.
1 yılda 12 ŞEHR* bulunduğu kocaman bir yalan.
Tevbe 36’da iddeteş şuhûri indallâhisnâ aşere şehrenbuyuran Allah, öyle meallerde öne sürüldüğü gibi, "Allah’ın ındinde ayların sayısı 12’dir" demiyor. Bakın, Abdurrahman hocanın açıklamasına göre aded sayıdır, iddet ise süre. O halde Allah "dolunayların süresi 12 dolunaydır," diyor.
SÜRE: Bir dolunay ile ondan sonraki aynı dolunay arasında geçen zaman. Bu ikisinin arasında en az 12 dolunay olacak. Dolunaylardan oluşan bir dizinin SÜRE sayılabilmesi için bu şart.
Örneğin bir dizide yalnızca 11 dolunay sayabiliyorsanız o 11 dolunay SÜRE müre değildir. Her halde "sayım"ınız hatalıdır; onu düzeltmeniz gerekir.
11 dolunaylı bir diziyi süre sayıp ta örneğin vadeli senetlerin vaktini onunla belirlerseniz sonu iflasa varan haksızlıklara bile yol açarsınız.
Başka bir husus: SÜRE 13 dolunayı dışlamaz. Yani şunu söyleyemezsiniz: "Bakın, burada bir dolunay dizisi var ama süre değil bu. Çünkü 13 dolunaya sahip!"
Hayır! Süredir. Çünkü o da SÜRE olmanın şartlarını taşıyor: (1)O dizi iki tane aynı dolunayın arasındadır, (2)En az 12 dolunaya sahiptir.
İkisi de süredir. İkisini de kabul edeceğiz ve 13 dolunaylı süredeki son dolunaya zinhar dokunmayacağız. Eğer "1 yılda 12 dolunay vardır!" yalanına kanar da 13 ncü dolunayı bir sonraki süreye aktarırsak, tamam, 1 yılda 12 dolunay olmasını sağlarız ama Allah’ın 9:37’de lanetlediği NESÎ küfrünü de işlemiş oluruz.
Kamerî yıl o küfrü otomatiğe bağlamıştır.
Sevgi ile,
Hasan Akçay
___________________________________
*1 yılda insanlar ne kadar ŞEHR ya da AY olsun isterlerse o kadar ŞEHR ya da AY olur ya da hiç olmaz. Nitekim "Yıldız takvimi"nde ŞEHR ya da AY hiç yoktu; onun yerine topu birden 365 gün eden 28 MENZİL vardı.
Aslolan, Allah'ın gökleri ve yeri yaratırken kurduğu düzendir. O düzene fesat sokmamak şartıyla, takvimi insanlar yapar.
Örneğin Allah'ın kurduğu düzende YIL, içinde ekim ve hasad mevsimleri bulunan, "güneş yılı"dır (12:47). Şart bu. İnsanların yaptığı takvim güneş yılını esas alacak.
İnsanlar AY YILI denen ucubeyi peydahlamak için NESÎ denen ertelemeyi otomatiğe bağlayıp ta yıl içinde ayların, mevsimlerin yerlerini oynak hale getiremezler. Yoksa hadlerini aşar, küfre batarlar.
Allah "1 yılda şu kadar HAFTA olacak," demiyor. Onu insanlar belirleyecek. İsterlerse 50 HAFTA olur, isterlerse 52, ya da hiç olmaz.
Allah "Ayların sayısı 1 yılda şu kadar olacak!" ta demiyor. Onu da insanlar belirleyecek. İsterlerse güneş yılını düzenleyenlerin yeğlediği gibi 12 AY olur, isterlerse yıldız takvimini düzenleyenlerin yeğlediği gibi hiç AY olmaz.
Onun için Tevbe 36'da Allah'ın "Ayların sayısı 12'dir," dediği iddiasının ipe ipe sapa gelir yanı yok.
Allah’ın hükmü odur ki dolunayların "iddet"i 12 dolunaydır -"iddet"eş şuhûri indallâhisnâ aşere şehren (9:36).
Bu 12 aslında en az 12 demek. 12'den az olamaz ama 12'den çok yani 13 olabilir. Evet, bazı "iddet"ler 13 dolunaydır; onlar da Allah’ın hükmü.
"İddet"leri oluşturan dolunayların sayıları, dolayısıyla uzunlukları değişiyor.Bunun anlamı, İDDET yıl değildir. Çünkü YILLAR uzunlukça hep aynıdır.
O yüzden Kuran’da İDDET yıl olarak kullanılmaz; örneğin Yûsuf nebi"yedi İDDET eker biçersiniz!" demez; "yedi SENE eker biçersiniz," der - tezreûne seb’a sinîn.
Peki, Allah "dolunayların iddeti" derken kamerî yılın içindeki dolunaylardan mı söz ediyor? Hayır. Bunun kanıtı ayetin kendisinde var:
Allah’ın hükmü odur ki dolunayların "iddet"i 12 dolunaydır ve dört yasaklar onlardandır -minhâ erbeatun huruma.
Görüldüğü üzere ortada yıl mıl yok. Harâm aylar 12 dolunayın dördüdür ve 12 dolunay "iddet"in dolunaylarıdır. Bu kadar açık ve net bir şekilde ortaya konan gerçeği İslam uleması nasıl görmez de ayetten "Ayların sayısı (1 yılda) 12'dir" anlamını çıkarır, aklım almıyor.
*
Kamerî yılın içindeki aylar NESÎ küfrü otomatiğe bağlanmak suretiyle vakten oynak hale getirilip vakit kavramından soyutlanmıştır; o yüzden sanaldır; gerçek yaşamda kâle alınmazlar.
Örneğin Hz Muhammed’in içinde doğduğu ay, kamerî yılın içinde sürekli kayar. Bazan kışa denk gelir, bazan son bahara, bazan yaza, bazan ilk bahara. Yani Allah’ın elçisi yılın hangimevsiminde doğdu? Kamerî yıla inanırsanız dört mevsimin hepsinde.
Ciddiyet bunun neresinde? Bir insan örneğin kışın doğarsa, ilk baharda bir daha, yazın bir daha, son baharda bir daha doğar mı? Çocuklar bile komik bulur bunu; koskoca ulema nasıl olur da ciddiye alır, anlamıyorum.
Prof dr Abdülaziz Bayındır’ın şu söylediğine bakar mısınız:
Şu anda yaşadığımız 12 aydan haram ayları hangisidir, miladî takvime göre? Nisan mı, Mayıs mı, Haziran mı; hangisi?
Haram ayı kavramı var mı?
Haram ayı kavramı nerde var? Kamerî aylarda var; başkasında yok. Zilkâde, Zilhicce, Muharrem. Bunlar hac ayı.
Gerçeklerden öylesine kopuk iddialar ki bunlar.
Örneğin Zilkâde, Zilhicce, Muharrem hac ayları imiş. İyi ama Allah'ın 2:189'daki açıklamasına göre hac vaktini hilaller gösterir. Hilaller ise vakten sabittir. Zikâde, Zilhicce, Muharrem vakten sabit değidir ki hac vakti olsunlar.
Kamerî ayların içinde kesinlikle harâm aylar bulunurmuş. Hayır, ilgisi yok. Örneğin eski Babil halkının kullandığı ilk takvim kamerî aylara göredir. Ama o kamerî ayların içinde harâm aylar yok; harâm aylar Babil halkının aklının ucundan bile geçmemiştir.
"Harâm ay kavramı Miladî takvimde var mı?" diye meydan okuyor? Niçin olmasın? Harâm aylar Allah'ın hükmüdür ve onlar, güneş yılını esas alan miladî takvim dahil, bütün takvimlerde var. Allah'ın hükmünü hiçbir takvim kendi tekeline alamaz.
Allah o ayları ta gökleri ve yeri yaratırken koymuş gök yüzüne. 21 Hazirandan sonraki ilk dolunay "sıcak dolunay"dır ve harâm ayların ilkidir; ve onu izleyen üç dolunay. Dört yasaklar* işte bunlar. Bir biri ardına gelirler ve vakten sabittirler.
Beşerin düzenlediği bütün takvimleri kullananlar harâm ayları kâle alabilirler.Ama sözüm ona İslam takvimini kullananlar, hayır! Çünkü o takvimin "kamerî yıl"ında vakit kavramı yok.
Say ki Muhammed nebisıcak "dolunay"dan 2 gün sonra yani sıcak "ay"ın 17’sinde dünyaya geldi; kamerî yıla göre hangi mevsimde dünyaya geldi?
____________________________________________
*Miladî 2011 yılının içindeki haram aylar.
----
2 Temmuz------à3 Temmuz.---à15 Temmuz---à24 Temmuz ---à31 Temmuz
31 Temmuz-----à1 Ağustos----à13 Ağustos---à23 Ağustos----à29 Ağustos
27 Eylul---------à1 Ekim-------à12 Ekim------à21 Ekim--------à27 Ekim
Bunlar, içinde 12 dolunay bulunan "iddet"in ilk dört ayıdır. İDDET yıl değildir çünkü YIL hep aynı uzunlukta olduğu halde "iddet"in uzunluğu değişir. Örneğin aşağıdaki "iddet"lerin ilki 12 dolunaya sahiptir ve (12*29.5=) 354 gün sürer. İkincisi ise 13 aya sahiptir; toplam olarak (13*29.5) 383.5 gün sürer.
Merhaba. Şu resimdeki ramazan hilalini ben hiç görmedim; çıplak gözle görmek imkansız gibi bir şey. Kendisi zaten tırnak ucu kadarcık; bir de güneşin ufukta bıraktığı kızıllığa gömülüp silik bir hal alıyor ve ufukta az ama çok az bir süre kalıp batıveriyormuş.
Dün gördüm. Her halde 2 günlüktü. 21:30'da battı. Aklım karıştı. Size sorsam açıklar mısınız.
Lütfen aşağıdaki tabloya bakın. 30 ve 31 Temmuzda görüntü sıfır. Çünkü o esnada ay güneş ile dünyanın arasındadır; dünyaya ışık yollayamıyor.
Şunlar da ayın Ağustostaki görüntüleri:
31 Temmuz PAZAR (Sunday) akşamı hilal yok, tamam; 1 Ağustos PAZARTESİ (Monday) akşamı görünmüş.
Allah'ın Bakara 185'teki buyruğunu hatırladım: O "şehr"e tanık olanlarınız onu oruçlasın - ve men şehide minkum uş "şehr"e fel yesumhu...
Allah "hilal"e değil "şehr"e tanık olanlarınız, diyor. ŞEHR dolunay demek. Hadi onu bir an göz ardı edelim.
TANIK OLANLARINIZ, diyor - men şehide minkum. Yani önce tanık olacağız, sonra oruçlayacağız. Oysa biz 1 Ağustosta oruç tuttuk yani hilale tanık olmadığımız halde tanık olmuş GİBİ YAPIP onu oruçladık.
TANIK OLANLARINIZ, diyor - men şehide minkumuşşehra. Yani önce tanık olacağız, sonra oruçlayacağız. Oysa biz 1 Ağustosta oruç tuttuk yani hilale tanık olmadığımız halde tanık olmuş GİBİ YAPIP onu oruçladık.
Bunun açıklaması nedir?
Sevgi ile, Hasan Akçay
Mefhumu muhalifiyle; o şehre şahit olmayanlar tutmamışlar, onlar sorumlu tutulmamış! Bunun anlamı o tek defada savme tabi tutulanlar o şehre tanıklık edenlerdi. o dönemde o an kadın erkek her mükellef siyam ile sorumlu tutulmamışlar. Kadınlar faal değil, sadece yetkili erkekler bu savm u siyam ile sorumlu addedilmişler. sanırım tarih o meşhur Haccı Ekber (suçlu müşrikler için korkunç, zorlu hac) denilen döneme denk getirilmişti.
TANIK OLANLARINIZ, diyor - men şehide minkumuşşehra. Yani önce tanık olacağız, sonra oruçlayacağız. Oysa biz 1 Ağustosta oruç tuttuk yani hilale tanık olmadığımız halde tanık olmuş GİBİ YAPIP onu oruçladık.
Bunun açıklaması nedir?
Sevgi ile, Hasan Akçay
Mefhumu muhalifiyle; o şehre şahit olmayanlar tutmamışlar, onlar sorumlu tutulmamış! Bunun anlamı o tek defada savme tabi tutulanlar o şehre tanıklık edenlerdi. o dönemde o an kadın erkek her mükellef siyam ile sorumlu tutulmamışlar. Kadınlar faal değil, sadece yetkili erkekler bu savm u siyam ile sorumlu addedilmişler. sanırım tarih o meşhur Haccı Ekber (suçlu müşrikler için korkunç, zorlu hac) denilen döneme denk getirilmişti.
Abdurrahman Hocamız böyle yorumluyor. Elbet hakkıdır ama haklı değil. Beni bağışlasın, yanılıyor. Çünkü "mefhumu muhalif" şart değildir örneğin Bakara 182'de:
Vasiyet düzenleyenin haksızlık ettiğinden ya da günah işlediğinden kaygılanıp ta ilgililerin arasını bulana GÜNAH yok.Fe men hâfe min mûsın cenefen ev ismen fe aslaha beynehum fe lâ İSME aleyh…
Burada "ilgililerin arasını bulanlar"ın mefhumu muhalifi: ilgililerin arasını bulmayanlar ya da ilgililerin arasına girmeyenler. Bakın, isteyerek ya da istemeyerek böyle davranan bir sürü insan olabilir; eğer onlar GÜNAH işliyorsa dünya = günahhane.
O dolunaya tanık olanlarınız onu oruçlasın – ve men şehide minkum uş-şehre fel yesumh…
Burada ise "tanık olanlarınız"ın mefhumu muhalifi: tanık olmayanlarınız. İyi ama kendileri tanık olmayıp ta olayı tanık olanlardan öğrenenler onu neden oruçlamasın?
Gerçek şudur: Sıcak dolunaya kendileri tanık olanların ya da tanık olanlar dolayısıyla vâkıf olanların onu oruçlaması farzdır.
Haccı ekber esnasında "ramazan orucu" tutmaya gelince o, Kuran’a kesinlikle aykırı. Çünkü haccın olmazsa olmazı yoksullar için hayvan bağışlamaktır; bunu yapamayanlar hac bölgesinde 3 gün oruç tutarlar (2:196).
Eğer o inananlara haccı ekber esnasında oruç tutturursanız hayvan bağışlayamayanların hac bölgesinde üç gün oruç tutmasına dair Allah’ın hükmünü iptal edersiniz. Allah saklasın. Kısacası, oruç dolunayında hac olmaz; ramazan orucu ve hac bir arada olmaz.
Verdiğiniz karşı örnekteki vasiyyetin ne olduğunu ben anlamış değilim. Bilemiyorum, siz anlamış mısınız? Valideyne, akrabaya vasiyyeti? Mûsî ölen kişi mi? Nasıl bir suç yada hata işlemiş, kim bunu nasıl anlayacak? Neye göre düzeltecek? Kuran'da bunlara dair açıklama var mıdır? Bir sürü muamma!
Değerli hocam, sizin oruçtan ne anladığınızı, orucun gerekliliği, farziyyetinin nedeni, orucun hikmeti, faydaları hakkındaki görüşlerinizi de merak ediyorum.
Katılma Tarihi: 29 nisan 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 188
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Haccı ekber esnasında "ramazan orucu" tutmaya gelince o, Kuran’a kesinlikle aykırı. Çünkü haccın olmazsa olmazı yoksullar için hayvan bağışlamaktır; bunu yapamayanlar hac bölgesinde 3 gün oruç tutarlar (2:196).
umrede kazanç sağlayanlar hedyeden/canlı hayvandan kendine kolay geleni, diyelim küçükbaş bağışlayacak, bunu bağışlayacak kadar umreden faydalanamayan, üç gün hacc bölgesinde sıyam/sizin çevirinize göre oruç tutacaklar...yaw bu adamlar kazanç sağlayamamış zaten küçükbaş bile veremiyorlarken "hedye veremiyeceksiniz madem ozaman aç kalın" denmiş...ihtiyaç sahiplerini doyurmaya teşvik eden bir öğüt nasıl olurda diğer taraftan gücü yetmeyeni, yetmediği gücünden dolayı alternatif olarak açlığa davet eder...yoksa bu üç günlük orucun başka bir anlamı mı var...
bakara/196 hakkındaki yorumunuzu merak ettim, ben çözemedim belki sizin faydanız olur...
"Değerli hocam, sizin oruçtan ne anladığınızı, orucun gerekliliği, farziyyetinin nedeni, orucun hikmeti, faydaları hakkındaki görüşlerinizi de merak ediyorum." (haktansapmaz)
Fers Yazdı:
Haccı ekber esnasında "ramazan orucu" tutmaya gelince o, Kuran’a kesinlikle aykırı. Çünkü haccın olmazsa olmazı yoksullar için hayvan bağışlamaktır; bunu yapamayanlar hac bölgesinde 3 gün oruç tutarlar (2:196).
umrede kazanç sağlayanlar hedyeden/canlı hayvandan kendine kolay geleni, diyelim küçükbaş bağışlayacak, bunu bağışlayacak kadar umreden faydalanamayan, üç gün hacc bölgesinde sıyam/sizin çevirinize göre oruç tutacaklar...yaw bu adamlar kazanç sağlayamamış zaten küçükbaş bile veremiyorlarken "hedye veremiyeceksiniz madem ozaman aç kalın" denmiş...ihtiyaç sahiplerini doyurmaya teşvik eden bir öğüt nasıl olurda diğer taraftan gücü yetmeyeni, yetmediği gücünden dolayı alternatif olarak açlığa davet eder...yoksa bu üç günlük orucun başka bir anlamı mı var...
bakara/196 hakkındaki yorumunuzu merak ettim, ben çözemedim belki sizin faydanız olur...
Anladığıma göre, Bakara 185'teki فليصمه ve 196'daki فصيام* sizce başka başkadır ki benim onları eşanlamlı saymamı onaylamıyor, bana "Açıkla!" diyorsunuz.
Değerli Abdurrahman hocam ve Fers kardeşim, ben onların eşanlamlı (anlam bakımından aynı) olduğunu zaten belirtmişim.
Lütfen siz açıklar mısınız nedir bu iki kelimenin arasındaki anlam farkı.
Sevgi ile,
Hasan Akçay
____________________________________
*Gördüğüm kadarıyla "الصيام"ın anlamı Bakara 187’de var:
Artık eşlerinizle cinsel ilişkide bulunun ve Allah'ın sizin için yazdığını arayın. Tan yerinin ak ipliği kara ipliğinden sizce seçilinceye dek yiyin için; sonra geceye dek orucu tamam edin.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma