CHP’nin ünlü şahsiyetlerinden Canan Arıtman, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “yeni CHP”sine karşı çıkmış ve eski CHP’nin çok daha iyi olduğunu savunmuş. Hatta “Baykal’ın izlediği politikayla yüzde 35 alırdık” diye çarpıcı bir tahminde bile bulunmuş.
Sayın
 Arıtman bizim zekamızla alay etmek mi istemiş, yoksa kendi sağduyusuna 
dair yeni soru işaretleri uyandırmayı mı dilemiş, belli değil. Belli 
olan, iddianın yanlışlığı. Çünkü Baykal çizgisinin (ve “Arıtman ruhu”nun) CHP’ye yüzde 20’nin üzerinde oy getirmediği ortada. “Yeni CHP”nin mütevazi ama kayda değer “yüzde 5’lik sıçrama”sının tam da bu eski çizgiden uzaklaşmayla elde edildiği de ortada. 
Peki niçin böyle? Niçin eski CHP seçim kazanmayı hayal dahi edemiyordu da, “yeni”sinde biraz kıpırdanma oldu? 
Kaybedenler kulübü
Öncelikle “eski CHP”nin
 ideolojisinin adını koyalım: Kemalizm. 1925-50 yılları arasındaki Tek 
Parti diktası sırasında formüle edilen ve otoriter laiklik, 
asimilasyonist milliyetçilik ve anti-liberal devletçilik üzerinde 
yükselen bir fikriyat bu. 
İşin enteresan tarafı, Kemalizmin 
bugüne kadar tek bir defa bile serbest seçim kazanamamış, iktidara hep 
başka yollardan gelmiş olması. 
Bu “başka yol”, ideolojinin “altın çağı”
 olan 1925-50 arasında bildiğiniz diktatörlük olmuş. Kemalizmin 
cisimleşmiş hali olan CHP, başka tüm partileri kapatarak kurmuş ve 
korumuş iktidarını. 1924 yılında kurulan (ve Türk merkez sağının öncüsü 
olan) Terakkiperver Fırka’ya sadece altı ay, 1930’daki Serbest Fırka’ya 
ise sadece üç ay tahammül edebilmiş. Lutfen Forumu zor duruma sokmayalim, siyasi rakipleriyle 
serbest seçimlerde yarışmak gibi bir riske hiç girmemiş. 
Çok partili hayata (yani demokrasiye) geçmek ise, Kemalist CHP’yi alaşağı etmiş. “Yeter söz milletindir”
 diyen Demokrat Parti, üst üste üç seçim kazanmış. Dördüncüsünü de 
kazanacakmış ki, CHP’nin imdadına darbeciler yetişmiş. 27 Mayıs c**tası,
 kışlasına geri dönerken de boş durmamış,  Kemalizm’den fazla sapma 
olmasın diye bir “vesayet sistemi” kurmuş. 
Sonrasında ise CHP, sadece 1970’lerde seçim kazanabilmiş ki, bu da Ecevit’in Kemalizm’i sorgulaması ve onun yerine “sosyal demokrasi”yi koymasıyla olmuş. Kemalizm ise her sandıkta kaybetmeye devam etmiş... 
Dizayn meselesi
Kemalizmin
 bu makus talihinin sebebi ise bence basit: Bu ideoloji seçim 
kazanamıyor; çünkü seçim kazanmak için dizayn edilmiş değil. 
Biraz
 açayım. Dünyanın her yerinde seçim kazanan partiler, geniş halk 
kesimlerinin taleplerini dinleyen ve karşılayan partilerdir. Kemalizm 
ise halkı dinlemekten çok “eğitmek” için vardır: “Baş öğretmen Lutfen Forumu zor duruma sokmayalim”,
 toplum için neyin iyi olduğunu zaten baştan bilmiş, çiftçilerden 
sporculara dek hepimiz için gerekli direktifleri vermiştir. Tüm mesele, 
onun kaynağı sorgulanmayan bilgeliğini yukarıdan aşağıya doğru tüm 
topluma yayabilmektir. 
Kemalistler, bu otoriter modeli haklı bulur, çünkü “cahil halk”ın taleplerinin kaale alınamayacağına inanırlar. Oysa eğitilmiş seçkinlerin siyasi değerlerinin “cahil halk”ınkinden daha doğru ve erdemli olduğunu gösteren hiç bir objektif veri yoktur. (Aksine, Nazi ve Bolşevik kadroları çok “eğitimli”ydi mesela. Hatta, çok tanıdık bir biçimde, “akıl ve bilim”le aydınlanmışlardı.) 
Toplumsal talepleri bu “cahil halk” edebiyatıyla reddeden Kemalistler, aynı talepleri ciddiye alan partileri de “istismarcılık”la
 suçlarlar ki, bu traji-komik kavramın evrensel demokrasi jargonunda 
yeri olmayışı bir tesadüf değildir. Kemalizmle demokrasi arasındaki 
özsel çelişkinin ifadesidir. 
CHP, büyümek istiyorsa, bunu elbette Kemalizm’le yapamaz. Tek yol, daha fazla sosyal demokrasidir.