Yazanlarda |
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Değerli Hanifcan, doğru diyorsun; ümmet bir topluluk, bir birlik, bir halk vs dir. "İbrahim Allah'a bağlanmış, Allah'ın emrinde bir orduydu."
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İnsanlar tek bir ümmet idi. Ayrılmaları üzerine Allah
rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak
üzere Peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile
kitab indirdi ki nas arasında ıhtilâf ettikleri noktada
hakem olsun, bunda da sırf o kitab verilenler kendilerine
bunca beyyineler geldikten sonra tuttular aralarındaki
ihtiras yüzünden ıhtilâfa düştüler, bunun üzerine Allah
onların ıhtilâf ettikleri hakka izni ilâhîsiyle bu iman
edenleri doğrudan doğru muvaffak buyurdu, öyle ya Allah
dilediğini doğru yola çıkarır. Elmalılı Hamdi meali.
Selamlar, Elmalı'nın meali motamottur diye bilirim, diğer
meallerde AYIRAN ALLAH, bu mealde ise AYIRAN İNSAN...
Efendi efendi yaşarken bunlar bazı konularda AYRILIĞA
DÜŞÜYORLAR... Bunlara, daha evvel üzerinde oldukları hak
tarafı hatırlatmak için uyarılar gönderiliyor lakin
uyarıyı alanlar bu sefer büyüklük girdabına kapılıyor ve
haliyle kendilerini değerli, en doğru sözlü, sapmaz
olarak görüyorlar, onların bu tavrı karşısında diğerleri,
onlardan uzaklaşıyor, kendi hallerine bırakarak, gerçeği
İLK ÖNCEKİ AYRIŞMADAN önceki yaşayışta, tavırda arıyorlar
ve buluyorlar. Bakara 213 ile ilgili meallere bakarken
şöyle bir uyarıyla karşılaştım: ''Bu ayet bir hidayet
ayetidir, aşağıdaki meallerde ayetin sadece hidayet ile
ilgili bölümü yer alıyor olabilir, dikkatinize sunarız.''
İlginç ve güzel. İbrahim elçinin hiçbir kitap bağlısı
olmadan ( ne devletin ne de geleneğin dini)gerçeği arayıp
bulma sürecinde, akıla, vicdana atıflar var, bu nedenle
bu ayeti birde o açıdan değerlendirmeli. Bana göre, Yaşar
hoca, amacı ne olursa olsun, bakara 213 hakkında gerçeği
söylemiştir, ben de onun ve Kerem'in anladığı gibi
anlıyorum, dikkat çektiği için Kerem arkadaşım, sana
teşekkürler.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İnsanlar tek bir ümmet idi. Ayrılmaları üzerine Allah rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere Peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile kitab indirdi ki nas arasında ıhtilâf ettikleri noktada hakem olsun, bunda da sırf o kitab verilenler kendilerine bunca beyyineler geldikten sonra tuttular aralarındaki ihtiras yüzünden ıhtilâfa düştüler, bunun üzerine Allah onların ıhtilâf ettikleri hakka izni ilâhîsiyle bu iman edenleri doğrudan doğru muvaffak buyurdu, öyle ya Allah dilediğini doğru yola çıkarır. Elmalılı Hamdi meali.
İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan kitabı hak olarak indirdi. O kitapta anlaşmazlığa düşenler, o kitap kendilerine verilmiş olanlardan başkaları değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık/doymazlık/azgınlık/denge noktasından sapma/yalancılık/zulüm/kibir/zinakârlık yüzünden, çekişmeye girmiştir. Sonra Allah kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri gerçeğe tekrar ulaştırdı. Allah, dilediği kişiyi/dileyeni dosdoğru yola iletir. Y.N.Ö.
Önemli: Elmalılı eklemiş. Arapça metinde, "ayrılmaları üzerine" ifadesinin karşılığı yoktur.
Yaşar Nuri'nin, "ihtilaf ettikleri konularda" anlayışı da doğru değildir. Güya insanlar, aralarında kimi konularda ihtilaf ediyorlardı da, aralarındaki bu ihtilaflarından dolayı insanlar arasında hükmetmek üzere Elçilerle birlikte hak ile birlikte kitap göderiliyor! Doğrusu, Elçiler Hakkı içeren kitapla kendilerine gelince kitap verilenler, o kitaba kitaptaki gerçeğe muhalefet ediyorlardı, ona karşı geliyorlardı, içlerindeki hasetten vs den dolayı... "... VEMÂ İXTELEFE FÎHİ İLLÂ ELLEZÎNE ÛTÛHU MİN BE'Dİ MÂ..." : "... Ve Ona muhalefet etmedi; ancak onun (kitabın) verildiği kimseler muhalefet ettiler, kendilerine kanıtlar gelmesine rağmen (min be'di mâ câethumu-lbeyyinât)..." Zamirler kitaba, kitapla gelen hakka dönüyor. FE HEDÂ ALLÂHU ELLEZÎNE ÊMENÛ LİMÂ İXTELEFÛ FÎHİ MİN ELHAQQİ: Neticede Allah inananları onların muhalif oldukları gerçeğe iletti."
Görüldüğü üzere, ihtilaf ettikleri şey kendilerine gelen gerçektir, aralarında ihtilaf ettikleri konular değildir. Doğru anlamadan doğru sonuçlar çıkarılamaz. Varılan hüküm mantıkan hali hazırdaki duruma uyuyor olması, ayeti kendi düşüncesine uydurma, kendi dâhiyâne (!) çıkarıma alet etme cürmünü örtmez.
"..,ömrünü Kur’an’a hizmete adamış ve bunu varoluş borcu bilmiş bir ilim adamı sıfatıyla..."
Kuran mı sizden besleniyor nemalanıyor, siz mi Kuran'dan besleniyor nemalanıyorsunuz! Hanginiz semizlendiniz!
Meallerdeki o renkli ek ayrıntının, bu düşüncenizin oluşmasında önemli rolü olmuştur diye düşünüyorum.
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
O zaman ayeti şöyle mi yorumlamalıyız:
İnsanlar gerçek hakkında aynı görüşteydi ancak ne zaman
ki içlerinden sapanlar olupta aralarında bölünmeye
başladılar, işte o zaman onlara gerçek hakkında vahiy
gönderildi ki gerçek nedir açıkca bileler ama kitaplara
iman ettik diyenler, Doğrusu, Elçiler Hakkı içeren
kitapla kendilerine gelince kitap verilenler, o kitaba
kitaptaki gerçeğe muhalefet ediyorlardı, ona karşı
geliyorlardı, içlerindeki hasetten vs den dolayı.
Evet, aramızda ne fark var sevgili Hanif, sonuçta
muhalefet edenler kitaplılar... İnananlar ise bunlardan
ayrı... Bakara 213 hakkında daha açıklayıcı yazmalısın
sevgili Hanif, anlatımın yer yer karışıyor, taraf
belirsizleşiyor...
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bakara 213: İnsanlar bir tek ümmetti (ki o insanlar küfür ve zulüm üzere birlikti, diye düşünüyorum.) Allah, Müjdeleyici ve uyarıcı olarak elçiler gönderdi. Ve, onun hakkında muhalefet ettikleri şeyde insanlar arasında hükmetmek üzere, onlarla beraber hakkı içeren kitap indirdi. Kendilerine kesin kanıtlar gelmesine rağmen, içlerindeki hasetten dolayı ona muhalefet edenler de kendilerine o kitabın verildiği kimselerden başkası değildi. Sonunda Allah ilmi/iradesi/emri ile onların muhalefet ettikleri hakka, inananları hidayet etti ve Allah dilediğini doğru yola hidayet eder.
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Evet bu durumda ortaya şu çıkıyor: ümmetin alayı yoldan
çıkmıştı ve onlara gerçek nedir'i bildiren öğütler geldi
ancak onlardan bir kısmı, kitaba inandıkları halde sırf
vicdansızlıklarından dolayı eski alışkanlıklarına,
görüşlerine sadık kaldılar ama onlardan diğer bir kısmı
ise gelen vahiylere paralel şekilde alışkanlıklarını,
görüşlerini değiştirdiler ve böylece hakiki iman
edenlerden oldular.
Sonuç: bir kavmin toptan yoldan çıkması, aynı görüşte
olması imkansızdır, dolayısıyla 'insanlar bir tek
ümmetti' bilgisinden, dikta bir rejimden dolayı,
baskıyla, yıldırmayla öyle görünüyorlardır' diye anlaşıla
bilir. Baskılanan toplumlar bile her fert aynı düşünmez
ama aynı davranır, dolayısıyla bu aynılık, ezici güçten
kaynaklanmaktadır. yani: bu adamların içlerinde muhalif,
farklı düşünen kimseler, topluluklar vardı. Ve sonrasında
insanlar arasında hükmetmek yani hükmü insanlara
dağıtmak, bölüştürmek ve zorun getirdiği sözde birliği
bozmak için, insanlara vahiyler, elçiler gönderildi.
İslamdan önce, farklı kabileler olmasına rağmen ve daha
da ilginci bir devlet yapılanması olmamasına rağmen, ora
insanları aralarında bir ümmetti. Onlara gelen elçi
Muhammed, onların birliğini bozmuş ve gerçek hakkında kim
ne düşünmüşse o açığa çıkmıştır ve böylece aynı hanenin
fertleri, baba-oğul bile olsa birbirine düşmüş,
birbirlerine düşman olmuşlardır. Eskiden sudan sebeplerle
savaşan ve hatta bu sudanlığı, savaşmanın yasak kabul
edildiği ayları bile bularak kabul eden bir anlayış
mevcuttu. Zaten onların kavgaları gerçek hakkında değil,
büyük ihtimalle çıkar sebeplerindendi. Kim kimin çıkarına
dokunmuşsa orada yaygara kopuyordu, sonra da hiçbir şey
olmamış gibi haram aylarda güle oynaya yaşayıp
gidiyorlardı ve bu yapı onlara göre ''normal''
gözükmekteydi.
Önemli bir nokta var, elçiye inananlar, elçi gelmeden de
evvel o imanlarını içlerinde taşıyan kimselerdi, ve
elçinin gelişiyle birlikte onların sadece safı açıkça
belli olmuştu.
Şimdi, bir millete, bilmem hangi çağda gönderilen bir
kitabın, 'diğer herkese de gönderildiğini iddia etmek ve
hatta inanmak, açıkça düşünce kıtlığından ileri gelse
gerek. Bugün de inananlar ve inanmayanlar vardır ancak
genel tavır olarak, faiziyle, borsasıyla, milli
görüşleriyle, eğitim sistemleriyle bir birlik
içindedirler lakin bu birlik hali kesinlikle vicdani
değil. Geçim asgarisinin 600 lira olurken basit kiranın
500 lira olması akıl tutulmasıdır, bu en basit örnek
ancak, toplum yinede laylaylom yaşıyor, ses çıkarmıyorsa
ve hele ezilenler bu hali normal görüyorsa: bu
memleketteki insanlar, tek bir ümmettir. Bunun
nedenlerine kısaca bakalım, öncelikle din- dindar algısı.
Devlet fetva makamı olmuş, din aynileştirilmiş, diğerleri
dışlanmış, tv de nihathatipoğlu gibi soytarılara cirit
attırılmış, kitaplar yazılmış, hurafeler uydurulmuş, ve
haliyle devlet, bir tarafta cami yapılamsı için imkan
vererek ve yetmedi imamını da göndererek dinini
dayatırken, diğer tarafta sattığı karıdan komisyon alan
pezevenk konumunda yerini almıştır.
İnanın, bu curcunada en hayırlı olanlar, bunların din,
hayat, düşünüş algısının dışına çıkmış olanlardır.
İbrahim elçi, yıldıza, aya, güneşe tapmam dedi, yani
sizin inandığınız, sarıldığınız düşüncelere sahip
çıkmadığım gibi, buna sebep olan vahiy ve vahiy algısına
da uymam diyerek onlardan ayrıştı. Bana göre bu zamanın
en değerlileri deistler, teistler ve türevleri
kimselerdir. Çünkü en azından Kuranı, anlamak adına
verilen çaba bile gösteriyor ki, Kuran da diğerleri gibi
miadını çoktan doldurarak, zenginin sahiplendiği ve
biçimlendirdiği bir kitaba dönüşmüştür. Ayrıca akıl
mantık mantalite var, yetmezse vicdan var, düşünen her
adam eninde sonunda görecek ki ne araplar milletler üstü,
ne de onlara hitaben inen ayetler. İt izi, şempanze izine
karışmış. Ve yüksek daldan şebeklerin çığlıkları dinlenir
olmuş. Kuran'ın evrensel olan tarafı ilkelerdir, bunun
dışında Kuranı ve diğer vahiyleri evrensel olarak görmek,
kişiyi bir hücreye tıkmak olacağı gibi, yaşamda
karşılaştığı sorunlarına da derman olacağı yerde dert
olacaktır. Bunun nedeni, diğer ayetleri Allahın emriyle!
görmezden gelmektir. Bu ise, Kuranın ve diğer vahiylerin
genele hatırlattığı ilkelere sırt çevirmek anlamına
gelir. Bu açıkça putperestliktir. Burada Kuran, bağlıları
tarafından totemleştirilen bir put haline
getirilmektedir. Savm gibi bir kavramın geliş nedenini
bile bilmeden düşünmeden, bu kavramı aç kalıp, fitre
zekat, çadır şekline çevirmek, Kuranın hitap ettiği
adamların yaşadıklarının kuru tiyatrosunu amaçsızca
taklitten başka birşey değildir. Ben, bakara 213. ayetin
İbrahim elçi ve mevcut düzenin tekleştirici sonuçları
açısından, deizm, teizm gibi çıkış, kaçış noktalarına
atıf yaptığını düşünüyorum.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Allah elçilerle hayata müdahil oluyor. Diğer bir deyişle; Elçiler , Allah'ı hayata müdahil edebiliyorlar. Elçi yoksa Allah'ı hayata nasıl müdahil edceksiniz, buna gücünüz var mıdır? Bunca yakarmalara, dualara, yalvamalara rağmen Allah'ı hayata müdahil edebiliyorlar mı kulları bugün? Deist olmayanların deistlerden aslında hiç bir farklarıı yoktur. Onlara göre Allah her daim hayata müdahale ediyor, ama görünürde bir şey yok, berikilere göre, Allah kendi makamında, koltuğunda oturuyor, kılı dahi kıpırdamıyor...
|
Yukarı dön |
|
|
fazıl Yasaklı
Katılma Tarihi: 06 subat 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 335
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İlmiye Çığ, Gılgamıştı sümer tabletleriydi derken,
dinlerin kaynağını efsanelere bağlamıştı. Turan Dursun,
İlhan Arsel gibi arkadaşlar da önceklikle akıl dışı dini
sorgulamışlar ve onlar da Çığ'ın görüşleri etrafında
toplanmışlardı. Onlara göre, efsanelerde geçen, İbrahim,
Nuh, ve diğerleri ve hikayeleri tümüyle uydurmalardan
ibaretti ve işte bu şekilde, kulaktan kulağa aktarılarak,
her uyanığın kullanacağı malzeme durumuna geldiler. Yani
onlar diyorki, 'efenim tevrat, incil, kuran ve diğer
kitaplarda anılan hikayeler birbirine çok benzer, öyleyse
bu kesinlikle bir insan uydurmasıdır. Dayandıkları nokta
bu. Ben onların bu görüşünü gerçekçi bulmuyorum.
Allah elçilerle hayata müdahil olurkenden kasıt ilahi
kitaplar. Peki, ben hazır servis edilen bir anlayışın
neyini sorgulayacağım? Ne sorgulama hakkı, ne red hakkı
var mı? Hele mevcut din algısı, bu zulümlere hala sebep
olmaya devam ederken?
Birileri bülent onaran tavrıyla şöyle diyor'efenim, işte
kuran, inandınız inandınız yoksa ahrette nanayı, yediniz'
ben de o zaman gaffur tavrıyla onlara sorarım, 'neden?,
ha neden?', 'ben sizin kabullendiklerinizi kabullenmeye
mecbur muyum, gendi dna idi falan tamamda söylemlerinizin
kutsal olduğuna deliliniz nedir?
bülent devam ediyor, 'çünkü efenim, elçiler vaaaar,
efenim sonra içinde öğütler vaaar'
tamam kardeşim, var. Yok demedim ki ama benim umrumda
değil. Yani üç beş gringo kendi aralarında çatışacaklar,
faturası bana. Niye? 'Biz öyle buyurdukda ondan.'
Deizt, teist vb gelince...
Bana göre her haklı söz, fiil vahyin bir şubesidir. Çünkü
akıl ve vicdandan beslenmiştir. Bunun yanında yaratan,
araf 172 ye rağmen veya onu desteklesin diye elçiler
göndermiş olabilir. Bilmiyorum, belkide göndermemiştir.
Zaten bu ayrışma, bir iman meselesi değildir, dönemleri
hariç. Yani Kuranın bir vahiy olup olmadığı şu an için
asıl mesele değildir, mesele: içinde geçen ilkeleri
gördük mü meselesidir. Ha görüldü mü, sanmam.. Ama
norveçte, isveçte, isviçrede kesin görülmüş ki
yönetimleri insan odaklı. Ee, vahiy ne diyor? iNSAN
ODAKLI.
Ama bizim farkımız, Yasemin Yalçın'ın oynadığı 'Alican'
tavrıyla, 'ama öğretmenim, iman önemlidir' demekten öte
olmamıştır. Aslolan iman değil, taraf olmaktı lakin
bizler, hak tarafına sahiplenek yerine din kavramını
imandan ibaret sayıp, bu şekilde dışladık, içledik..
İşte bu nedenle dua mua kar etmiyor, etmez.
Şimdi recep efendi, Erbakan'ın tavrıyla diyor: 'efenim
ben, çamlıcanın en
yüksek noktasına bir cağmi inşa edeceğiiim ve bu
yetmeyeceeek
öyle bir minare yapacağım kiii hakka varacağım, ateşi yak
ey haman..
Sonra ne olacak? 'been, sonra cağminin minaresine çıkıp,
Allah içiiin, kendimiii aşağı atacam'..
Niye?
'Bir an galeyana geldimde ondan, sayın müslüman
kardeşiim'
Kimseyi ilgilendirmez ama burda yazmaktan mütevellit,
benim inancım, Allah yok, yaratan var, ben ona,
diğerlerinin taktığı isimle seslenmek istemiyorum,
herşeyi yaratan var ve yarattıklarına doğru yolu çabukça
bulsunlar diye elçiler de göndermiş, vahiy de göndermiş.
Tüm elçilerin geldiğine inanıyorum ancak, onların bir
ritüeller safsatası getirmediğine aksine akıla, vicdana
direkt atıfta bulunduğuna inanıyorum. Bu beni deist mi,
teist mi veya adı konulmamış bir istasyon yolcusu mu
yapar bilmiyorum. Vesselam..
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
"Bana göre her haklı söz, fiil vahyin bir şubesidir. Çünkü akıl ve vicdandan beslenmiştir. Bunun yanında yaratan, araf 172 ye rağmen veya onu desteklesin diye elçiler göndermiş olabilir. Bilmiyorum, belkide göndermemiştir (Fazıl).
172'ye verdikleri anlama göre bu söz, "Biz bir kavme resül göndermedikçe azap etmeyiz" sözüyle ve daha başka Kuran sözleriyle çelişiyor. Fazla uzağa gitmeye gerek yok; verdikleri anlamla bu söz 173'le de çelişiyor.
173: Ve "Babalarımız ortaklar (ilahlar) edindiler, biz de onlardan sonra gelen bir nesiliz (ister istemez onlara uyduk) demeyesiniz."
Babaları, babalarının babaları için de bu mazeret geçerli. O halde bu söz boş, bu sözü söylemenin bir anlamı yoktur.
Yine bana göre, bu sözler Beni İsrail ile ilgilidir (Bak ayet 175).
Allah İsrail Oğullarına nesiller boyu elçiler göndermiş, bu elçiler vasıtasıyla onların rabbi olduğunu delilleriyle/ ayetleriyle göstermiş ve her defasında da onlardan söz (misak) almış ve onları sözlerine şahit tutmuştu...
Aksi taktirde 172, anladıkarı ve anlattıkları gibiyse elçilere ne gerek vardı?
"..ki demeyesiniz bizim bundan haberimiz yotu..."
Her nesile ve her nesilin her bir ferdine bu yüklenmişse ve bu yolla Allah'ın rububiyetinden haberdar edilmişlerse şayet insanlar, artık ne diye onlara elçiler gelsindi?
Bu durumda bir sürü çelişkili ve tutarsız söz söylemiş olmuyor mu Allah?
|
Yukarı dön |
|
|
|
|