Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
KUR'AN TEDAVİSİ VE ÖFKE
Öfke, akıl ve düşüncenin, kalp ve vicdanın yollarını bloke ettiği, tıkadığı için, bazen üzüntüden daha zararlı bir duygudur. Üzüntü daha çok içe, öfke ise dışa doğru yönelir ve taşar. Üzüntünün zararı, çevreden çok insanın kendisine olur. Depresyon yaşatabilir, insan kendine zarar verebilir. Öfke ise en basit örneğiyle, eşyaya zarar verme, sözle birinin kalbini kırma, çirkin sözler söyleme, elle vurma gibi zararlarla başlar. Cinayetlere ulaşan yolda sayılmayacak kadar çok etkisi vardır. Damar tıkanıklığı gibi psikolojik hayatı kökünden etkileyebilir. Acil by-pass gerekebilir.
Öfkenin bedende oluşturduğu zararlar klinik bulgularla belirlenmiştir. Örneğin öfkelendiren konuyu hatırlamak bile, kalbin pompalama veriminde yüzde beşlik verim düşüşe sebep oluyor. Bu, kalbe giden kan akışını azaltıyor. Nabzı ve tansiyonu yükseltiyor. Kalbe en çok zarar veren duygu öfke olmaktadır.
Öfke, bir anlık patlama şeklinde olanı zararlı olabilirse de, öfkelendiğimiz konu üzerinde uzun uzun düşünüp, kendimizce haklı gerekçeler üretmek, kafaya takarak şişirmek körüklemek, yerleşik bir kaygı olarak kronik hale getirmek, daha büyük rahatsızlıklara yol açabilir. Öfkeyi içine atma sürekli aynı konuyu düşünme, öfkeyi besleme anlamına gelir ki bu tefrit, öfkeyle hareket edip zararlı sonuçlara sebep olma da ifrat sayılır. Hiç öfkelenmemek de insan tabiatına uymaz. Önemli olan öfke duygusunun ön habercileri, belirtileri ortaya çıktığında hemen müdahale etmek, onu yutabilmek, disiplin altında almak, öfkeye sebep olan başka duyguları belirleyip onları gidermek ve yönetmesini becerebilmektir. Ve bir ihtiyat kuvveti gibi öfkemizi yerinde, zamanın da kontrollü biçimde kullanmasını da bilmek!..Bu da öfkenin müstakim yönü, itidali ve orta yolda olanıdır.
1-KUR'AN'DA ÖFKE
a- “O takva sahipleri bollukta da yoklukta da verirler, öfkelerini yutarlar, insanları affederler, günah işleyince Allah’ı hatırlar, tövbe istiğfar ederler. (3/134-135).
b- "Onlar büyük günahlardan ve fuhşiyattan kaçınırlar, kızdıkları (gadab) zaman da bağışlayıcı olurlar". (42/37).
c-"Onlarla savaşıp mücadele edin ki Allah,onlara cezasını versin, müminleri de galip getirip içlerini ferahlatsın ve kalplerindeki öfkeyi gidersin!". (Tevbe,9/14-15)
Ayetlerde ilk bakışta beş öneri göze çarpmaktadır. Ancak bunların uygulanabilir olmasında takva sahibi olmanın önemli bir faktör olduğunu belirtmek gerekmektedir. Takva, genel anlamda Allah’ın emirlerine uymak yasaklarından kaçmak olarak özetlenebilir. Bu, bir insanın sürekli olumlu duygu, düşünce ve davranışlar içinde olduğu, olumsuz duygu, düşünce ve davranışlardan uzak kaldığı anlamına da gelebilir. Takva kavramında bir hassasiyet, ölçülülük, kendini kontrol, hayatı kavrama, ahlakî değerlere sahip olma, Allah ile bağlantıyı güçlü tutma ve Allah ile ilgili her bilgiye açık ve istekli olma gibi anlamlar da bulunmaktadır.
Takva sahibi bir insan, namaz kılmakla, en basit ifadesiyle öfkelenebileceği zaman dilimlerini azaltmış olmaktadır. Çünkü yer yüzünde namaz kılarken, durduk yerde maddi sebeplerle öfkelenen hiç bir insan olamaz. Bu, diğer inanç mensuplarının mabetlerinde ayin yaparken de geçerli olabilir. Kaldı ki, öfkeden uzak kalma süresi sadece namaz vakitleriyle sınırlı tutulamaz. Namaz öncesinde abdest alma, zihnî hazırlık sürecini yaşama da insanı bu duygudan uzak tutacaktır. Namaz sonrası durum da bundan farklı olmaz büyük bir ihtimalle...
Biz özellikle namaz esnasındaki uygulamayı vurgulamak istiyoruz. Her gün en az beş kez insan, elini kolunu, ayağını, dilini gözünü kulağını, duygu ve düşüncelerini kötülüklere karşı bağlamaktadır. Bunu temsîlen tekbir alırken; ellerimizi kaldırır, dünyaya ait davranışları, duygu ve düşünceleri arkamıza atarız. Bunu takviye için de artık onlara dönmemek üzere ellerimizi bağlarız. Adeta Rabbimizden başka her şeye karşı bir soyutlanmışlık moduna geçmiş oluruz. Bu soyutlanma durumu namaz süresince devam eder. Huşû içinde ve cemaatle namaz kılanların, özellikle tesbîhât yapanların hem ellerinin bağlı kalma süreleri uzamış hem de derinleşmiş olacaktır. Önemli olan bu uygulamanın her gün beş kez tekrarlanması ve bunun bir alışkanlık haline gelmesidir.
Alışkanlık, ikinci bir fıtrat ve kimlik oluşturma gibi bir durumu sonuç verir. İnanç kimliği (Şeytandaki gibi, geçmiş birikimi üzerine) bir anda oluşa bilirken, ibadet kimliğinin oluşması bir ömür devam edebilir. Peygamberimiz ibadetinin sonucu semalara göre bir mahiyet kazandıktan sonra Mi'râc gerçekleşmişti. Ömrü erken dönemde sona erenlerin ekstra kimliğini Allah fazlıyla verir.
Namazda edinilen alışkanlıklar, namaz sonrasında da etkisini gösterecektir. Benzer olayı oruç da gerçekleştirmektedir. Böyle ruh eğitimi almış duygu ve düşüncesi ve organları üzerinde denetim sağlamayı öğrenmiş insanın, öfke duygusu üzerinde disiplin sağlaması da kolay olacaktır. Namazın kötülüklerden uzaklaştırdığını Hak olan, sadece hakkı-gerçeği söyleyen (38/84) Allah söylemektedir. Eğer namaz kıldığı halde kendine veya başkaları- na zarar veren bir insan varsa, öncelikle ciddi anlamda kendini ve namazını gözden geçirmelidir.
Ayet şöyle der: "Şüphesiz namaz her türlü fuhşiyâttan ve dinin çirkin gördüğü şeylerden uzak tutar ". (29/45). Rızkın ölmeyecek kadarının ilahî taahhüt altında olması gibi, namaz esnasında insanın kötülükten uzak kalması ve öfkelenmemesi garanti altına alınmış olmaktadır.Bundan sonrası da insanın iradesine ve sorumluluğuna bırakılmaktadır. Şimdi öfke konusunda dibacedeki ilk ayeti inceleyelim.
Ayette zikredilen "Gayz" içten kaynaklanan insana özgü öfke, hiddet, kızgınlık duygusu demektir. "Yutma" anlamına gelen "Kezm" kelimesi de deriden yapılmış su kabını sıkıca bağlamaktır (Yazır2/425). Bu, içten su gibi kaynayan öfkenin, ağızdan dışarı çıkmasını önlemek için sıkıca kapanması gerektiğini ihtar ediyor. Kur'an'da "kezm-yutma-yutkunrma" kelimesi sadece iki ayette geçer. Birisi, insanın dünyada öfkesi için yutkunması, diğeri de mahşerin dehşetini görünce korku ve heyecandan yutkunmasıdır ki, insanın kalbi bu yutkunmadan boğazına kadar gelecek denmektedir (40/18).
Kur'an'da "Gayz" kelimesi ise çoğunlukla inkarcıların Peygamberimize ve Müslümanlara duydukları öfkenin ifadesi olarak söylenir. İki ayette Müslümanların öfkesinden (3/134;9/15) iki ayette de cehennemin öfkesinden söz edilir. Cehennem, inkarcıları görünce gayz-öfke duyacak, nerdeyse öfkeden çatlayacak hale gelecek şeklinde tasvir edilmektedir (25/12;67/8).
Kur'an'da öfke anlamına gelen ve Allah için kullanılan "Gadab" kelimesi, bir kez, kavmini, inanmadıkları için musibet gelecek diye öfkeli halde bırakıp giden Yunus Peygamberi anlatırken anılır (21/87). Üç kez Musa Peygamberin, ilahî gadab ihtarıyla sık sık karşılaşan kavminin, buzağı yapıp taptıklarını görünce hissettiği duygusunu anlatmak için kullanılmıştır (7/150,154,168). Ve sadece bir kez de, genel ifadesiyle insanlar için yukarıdaki ayette geçmektedir.
Müslümanlar için iki tarz öfkeden söz edildiğini söyleyebiliriz. Bir ayete göre müminler, kendilerine eziyet eden inkarcılara öfke duymaktadır. Allah, onlarla mücadele etmelerini, böylece hem onlara cezalarını vereceğini hem de kalplerindeki öfkeyi çıkacağını ifade eder ki, burada günümüzde psikologların üzerinde israrla durdukları bir konuya işaret sezilmektedir. O da öfkeye neden olan ve öfkeyle kamufle edilen esas kaynakların belirlenmesidir.
Ayet açık bir şekilde öfkeye sebep olan faktörlerle mücadele etmeyi tavsiye etmektedir.
Kur'an'da bu ayetten başka bir yerde; imanla kalbini ve aklını aydınlatmış, gerçek benliğini bulmuş inanan insanın öfkesi benzer şekilde dile getirilmemiştir. Müminin muhabbetle ördüğü ruh dokusunda, öfke desenlerine rastlanmamalıdır. Ne var ki insan olmanın gereği olarak bir öfke zuhur ederse, öfkenin ortaya çıkmasını sağlayan diğer duygularımıza da merhem olabilecek tavsiyeler yapılmaktadır.
Görüldüğü gibi öfke kafirlerle cehennemin özdeşleştikleri, ortaklaşa kullandıkları, müminlerin de içlerinde sıcaklığını duydukları,sıcak bir duygu olarak karşımıza çıkmaktadır. İçi dışı ateş kesilen Ebu Lehebin ve ebedi buluşma yerinin ateş olması gibi, inkarcılarla cehennemin ortak paydası da öfke olmaktadır. Ve mahşerde birbirlerini yutmuş olacaklardır. Mümin ise içindeki bu öfke ateşini dünyada söndürmekle yükümlü tutulmuş ve bunu başarması yolunda kalıcı şu mükemmel öneriler yapılmıştır
2-ÖFKE DUYGUSUNU YÖNETME PRENSİPLERİ
|