Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
DUA KAVRAMI
Kuranı Kerimde Furkan Suresinin en son ayetinde 25/77 de yer alan:
25/77 قُلْ مَا يَعْبَٶُ 75; بِكُمْ رَبّٖى لَوْلَا دُعَاؤُك 15;مْ فَقَدْ كَذَّبْت 15;مْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا
25/77 Kul ma ya'beu bi kum rabbi lev la duaukum fe kad kezzebtum fe sevfe yekunu lizama. De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! …
Duanız olmazsa değeriniz yok, duanız varsa değeriniz var. Peki dua ne demek, ne anlamda kullanılmış, duadan ne anlamalıyız.
“Dua kul ile Allah arasında bir diyalog anlamını taşır. Bir başka söyleyişle dua; sınırlı, sonlu ve âciz olan varlığın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğu bir köprüdür. Duâ, insanın kendi kendine yetmediğinin ifadesidir. Dua, Allah'a çıkarılmış dâvettir. Dua, insanın kendi kendine yetmediğini bilmesidir. “Dua, var gücünü, olanca çabasını harcayıp bitiren insanın Allah'a saldığı "imdat" sayhasıdır(A Kalkan)”.
Dua, insanın Allah karşısında esas duruşudur. Dua Kulluğun iliğidir. Dua eden kalp Allah’la diyalog halindedir. Allah insan ilişkisinde çift boyutlu bir özelliğe sahiptir, kulluk insanın Allah’a duası, vahiy Allah’ın insana duasıdır. Dua kulluktur, kulluk duadır(İslamoğlu)”.
“Duâ bir yükseliştir. Her dua ruhtan bir filizin yeşermesi, boy sürmesidir. Dua, fâni maddeden mana sonsuzluğuna doğru bir sıçrayıştır. Dua, hesaplaşma ile birlikte ruhun nur denizlerinde yıkanmasıdır; temizlenmesi ve güçlenmesidir. Dua, bir yeniden doğuştur. Dua, sessiz inilti, gürültüsüz feryattır. Dua, en manalı sessizliktir. (A Kalkan)”.
“Sözlükte dua çağırmak, yalvarmak, davet etmek, ileri sürmek, celbetmek, istemek, teklif etmek, teşvik etmek, sevk etmek, hatırlatmak, namaz kılmak, bir şey için Allah'a yalvarmak, bir şeye karşı Allah'tan yardım dilemek, propaganda yapmak, meydan okumak, referans göstermek manalarına gelmektedir Bayraklı”.
Cahiliye dönemi arapları hayvanlarını sağdıkları zaman hayvanın memelerinde hayvanı daha fazla süt yapmaya teşvik amacıyla az bir miktar süt bırakırlardı. Bu bırakılan süte (الداعية) El-da’iye (çağıran/dua eden) adı verilirdi. (daha fazla sütü çağıran) Bu anlamda insanın duası da; onun ilerdeki iyi, güzel performansını arttıracak olan duygularının mahmuzlanmasıdır (YB)
“Duâ ile en gizli, en mahrem duygularımızı dile getirir, içimizi boşaltır, ümidimizi kuvvetlendirir, korkularımızı hafifletiriz. Duâ, içimize eşsiz bir rahatlık verir, gerginliklerimizi giderir. Duâ ile kendimizi Allah'a daha yakın hissederiz. Duâsız bir insan, ışıksız bir mahzene benzer. Duâsız insan, yalnızlığın karanlık hapishanesi içinde çırpınan bir zavallıdır. Duâ ile benlik duvarlarını aşabiliriz. Çünkü duâ, engel ve uzaklık tanımaz. Zaman ve mekânlar ona engel olamaz. Duâ ile sonsuz aczimizi yüce Allah'ın sonsuz kudretine bağlama saâdetine ereriz. Duâ ile ruh gücümüzü kanatlandırırız. Duâda iç varlığımız aydınlanır. Duâda kendi gücümüzle değil; Allah'ın sonsuz gücüyle iç ve dış düşmanlarımıza meydan okuruz. (A Kalkan)”.
Bu ve benzeri tanımlamalar yapıla gelmiştir. Dua kelimesinin kök anlamları kısaca şöyle sayılmaktadır.
1. Davet, Çağrı,
2. Dava İddia,
3. Bağ, bağlantı, dayanak,
4. Arzu, istek, yöneliş, teklif, teşvik,
5. Allah'tan yardım dilemek,
Bu Manalarla Birlikte Ayet Düşünüldüğünde Duanın Ve Ayetin Anlamları Şöyle Olmaktadır:
1- Duanız Davetiniz, çağrınız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!
Buradaki davet iki yönlüdür.
Birincisi; Allah’ı davet, çağırmaktır. Yaşantımızda Allah’ı, Kitabı işlerimize davet etmek çağırmaktır. Bir iş yaparken Onun buyruklarını dikkate almaktır. Her işimize Rabbimizi dahil etmektir. Onun istek ve emirlerine göre hayatımıza yön vermektir. Kurana uygun yaşamaktır. Kuranı dikkate alarak, işlerimizi sürdürmektir. Peygamberlerin yaptığı gibi.
Bunu yapmıyorsak yani davetimiz yoksa, Kuranı işlerimize davet etmiyorsak, Kuranı kale almıyorsak, önem ve öncelik verip ona göre hayat sürmüyorsak, Kuranın Rabbi ne diye bize değer versin!
O halde hayatımızı şekillendirirken Rabbimizi, Kuranı dikkate alıp Onun öğretisine göre yaşam sürersek, yani duamız davetimiz çağrımız olursa, olduğu kadar değerimiz olmaktadır.
İkincisi; Allah’a davettir, çağırmaktır. İnsanları, toplumları, düzenleri Allah’a Kurana çağırmaktır, davet etmektir. Peygamberlerin yaptığı gibi, tüm insanlığa Allah’ı Kuranı hatırlatmak, tebliğ etmek ve Rabbimize davet etmektir. Bunu amaç edinmektir. Öncekiler gibi Kelimetullahı yeryüzüne duyurmak, hakim kılmak için çalışmaktır.
Bunu yapmıyorsak yani Allah’a, Kurana davetimiz, çağrımız yoksa, hayata Allah’ı Kuranı çağırmıyorsak, yani onun ilkelerini uygulamıyorsak, bunu amaçlayarak yaşamıyorsak Rabbimiz ne diye bize değer versin!
Bu çağrıyı (Bayraklı) daveti yapanlar açısından bölümlere ayırarak ele almaktadır:
a. Allah'ın çağrısı
1. Yüce Allah barış yurduna çağınr
Allah selam yurduna çağınr. Yunus/25'te Ayetteki selam kavramı, barış, güven, kurtuluş manalarına gelmektedir.
2. Öldükten sonra diriltmek için çağırır
Göklerin ve yerin Allah'ın buyruğu altında sapasağlam durmaları da O'nun mucizevi işaretlerindendir. Sonunda Allah, sizi bir tek seslenişle yerden kalkmaya çağırdığında, hepiniz ortaya çıkacaksınız. [Rum/25]
3. Allah cennete ve affa çağırır
(Allah, kendi izni ile sizi cennete ve affa çağırır). [Bakara/221]
Allah Teala kullan için daima iyiyi takdir ettiği için, onları cennete, affa çağırmakta; kullar ise bu çağrıya kulaklarını tıkamaktadırlar.
b. Peygamberin çağırması
1. Allah'ın yoluna çağırırlar
Resulüm! Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. [Nahl/125]
2. İslâm'a çağırırlar
Saf/7'de (İslâm'a davet edildiği halde...) ifadesi yer almaktadır. Buradaki çağrı fiili meçhul kalıbından getirilmiştir. Kişiyi İslâm'a davet edenlerin ilki peygamberlerdir. Bu nedenle, meçhul fiilin öznesi olarak peygamberleri aldık.
3. İnsanlığa çağrıda bulunurlar
Yüce Allah Şura/l5'te Hz. Peygamber'e çağrıda bulunması için emir vermiş, fakak neye çağıracağını belirtmemiştir. Zemahşeri bunun, hanif milletine bir davet olduğunu ifade etmiş; Fahruddin Razi, Hazin, Kadı Beydavi ve diğer müfessirler de bu görüşe katılmışlardır.
Bize göre buradaki çağrı, tevhid inananadır. Buna, "Senin görevin durmadan çağrı yapmaktır" diye mana vermek de mümkündür. Peygamberimiz insanlığı çağırmakla görevlendirilmiştir.
4. Doğru yola çağırırlar
Şu muhakkak ki, sen onları doğru bir yola çağırıyorsun. [Mü'minun/73]
5. Affa çağırırlar
Peygamberler, insanlık tarihinde en büyük değişimleri meydana getiren şahsiyetler olmuşlardır. Onlar öncelikle beyin ve gönülleri değiştirmişlerdir. İnsanlarda meydana gelecek olan değişimin, Allah'ın onlara karşı olan tutumunu da değiştireceğini öğreten peygamberler, insanları, bu değişimin temeli olan affa davet etmişlerdir.
Bu çağrıya Nuh/5 ve 10'da şöyle değinilmektedir:
Sonra Nuh, "Ey Rabbim!" dedi, "Doğrusu ben, gece-gündüz kavmimi davet ettim". [Nuh/5]
"Gelin, Rabbinizden bağışlanma dileyin, O, çok bağışlayandır!" dedim. [Nuh/10]
c. İnsanın çağrıda bulunması
1. Allah'a çağınr
İnsanları Allah'a çağıran, doğru ve adil olanı yapan ve "Şüphesiz ben Allah'a teslim olanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kim vardır? [Fussilet/33]
2. İyiye çağırmak
Âl-i İmran/104'te Ve aranızda iyiliğe çağıran, doğruyu emreden, kötülükten alıkoyan bir topluluk bulunmalı.
3. İnkara ve şirke çağırır
İnsanların iyileri Allah'a ve iyi olana çağırırlarken, kötüleri de inkara ve şirke çağırırlar:
Siz beni Allah'ı inkara ve hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyleri Allah'a ortak koşmaya çağırıyorsunuz. [Gâfır/42]. Gâfir/41'de ise kafirlerin ateşe çağırdıkları belirtilmektedir. İnkar ve şirk aslında insanın kalbinde yanan bir ateş olup bu ateş, ahirette cehenneme dönüşecektir.
d. Şeytanın çağrısı
1. Ateşe çağırır
Şeytan sizin açık düşmanınızdır; siz de onu düşman bilin; o sadece taraftarlarını ateşe sevk edilmeleri için çağırıyor. [Fatır/6]
2. Taklide çağırır
'de taklit, kızgın alevli cehennem olarak tanımlanmaktadır:
Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" denildiğinde, onlar "Hayır, biz babalarımızı neye inanır bulduysak ona uyarız" diye cevap verirler; ya şeytan onları kızgın alevli ateşin azabına çağırıyorsa! Lokman/21
Demek ki şeytan Allah'ın indirdiğine uymaktan insanları alıkoymak, onlara, babalarını taklit edip onların yoluna uymaları için çağrıda bulunmaktadır. Bu, aslında alevli cehenneme çağırmaktan başka bir şey değildir.
Şeytan, Yüce Allah'ın vaadi ile kendi vaadini şöyle değerlendirmekte ve şu itirafta bulunmaktadır:
Allah size gerçekleşmesi kesin olan bir vaatte bulunmuştu. Ben de bir vaatte bulundum size, fakat yalan çıktım. Bununla beraber benim size karşı bir gücüm ve hakimiyetim yoktu, sadece sizi çağırdım, siz de bana uydunuz, şu halde beni değil kendinizi kınayın. [İbrahim/22]
2- Duanız davanız, iddianız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!
Duamız, davamız varsa değerliyiz. Davamız ne. Allah’a kulluk etmek için yaratılmışız. Rabbimize teslim olmak, Onun terbiyesine girmek ve tüm şeytanları, ayartıları boşa çıkarmak ve böylece sadece Allah’a kul olmak için gönderilmişiz. Kainatta Rabbimize itaat eden tüm varlıklar misali zişuur insanın da Rabbine, kitabına teslim olmasıdır. Bu uğrunda çalışmasıdır. Yaşayan Kuran olmaktır. Kurana şahit olmaktır. Kuranı hakim kılmaktır. Peygamberler yolunda çaba sarf etmektir. Duası, Davası olanın aynı zamanda insanlığı da bu duaya davaya dahil etmeye çalışmasıdır.
Bunu yapmıyorsak, yani davamız bu değilse, ne? Daha çok yığmak çokluk peşinde koşmak,vb. Duamızı, davamızı yitirmişsek, ne değerimiz olabilir. Davası olmayana Allah niye değer versin.
3- Duanız bağınız, bağlantınız,olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!
İnsanların Allah’a Kitaba bağlanmasına çalışmaktır. Aynı zamanda Kitabı, ilkeleri hayata bağlamak, hayata uygulamaktır. Dayanağımızı Kuran yapmaktır. Allahın ipine sımsıkı bağlanmaktır. Allahın boyasıyla boyanmaktır.
Duamız, bağımız, bağlantımız, alakamız varsa, var olduğu ölçüde değerliyiz.Rabbine bağlı olmak, Kitabıyla bağlantısı olmaktır. Ona yönelmek, isteklerine önem vermek öncelik vermektir. Sadece Ona bağlanmaktır. Onun hükümlerini yaşamaktır. Yaşamda Ondan başkasının değerlerine, ölçülerine bağlanmamaktır. Onunla kurulan bağa hiçbir halde halel vermemektir. Ondan başkasına bağlanmamaktır.
4- Duanız arzu, istek, referans, teklif, teşvik, yönelişiniz olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!
İki yönü bulunmaktadır.
Birincisi Onu arzulamak, onu istemek, ona yönelmektir. Arzularımız, isteklerimiz, yönelişimiz Kuran olmalıdır. Allah’ın hoşnutluğu olmalıdır.
İkincisi, arzularımızı, isteklerimizi, yönlerimizi yönelişlerimizi Kuran belirlemeli, Kurana uygun olmalıdır. Kuran ilkeleri esas alınmalıdır. Bunlarla yaşamaktır. Bunlara göre hayat sürmektir. Bu ilkelerle hayat bulmaktır. Bunların dışındaki tüm ölçülerden arınmaktır.Uzaklaşmaktır.
Ona yönelişimiz olmazsa, Ona prestij etmezsek, Onun ilkelerini arzulamazsak, hayata yönlendirmezsek, yaşama aktarmazsak ne değerimiz olur.
5- Duanız Allah'tan yardım dilemeniz olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!
Avene/ muavin yardımıdır. Dua yakarıştır, yardım için tüm imkanları seferber edip bittim noktasına kadar çabayla, imanla, güvenmeyle, sebatla, sabırla çalışmak ve sonuçlara şükretmektir. 1/5 Ancak sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz! 2/45 Sabırla, salatla Allah'tan yardım dileyin, şüphesiz bu, saygı gösterenlerden başkasına ağır gelir. 2/153 Ey inananlar, sabır ve salatla yardım isteyin, muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir. 7/128 Mûsâ, kavmine; "Allah'tan yardım isteyin, sabredin!" dedi; yeryüzü Allâh'ındır, onu kullarından dilediğine verir. Sonuç, korunanlarındır!" bu ayetlerde de açıklandığı üzere Allah’tan ancak avane/ muavin yardımı, destek olma, yol gösterme vb tür katkıyı istemektir.
Hedi yardımıdır. 2/38 … size benden bir hidâyet geldiği zaman, kimler benim hidâyetime uyarsa artık onlara bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Allah’ın EN BÜYÜK yardımı, desteği, hidayet kaynağı ve rehberi olan Kurandır. Kuranın rehberliğidir.Kuranın ölçüleridir.Kuranın ilkeleridir.
Nasara yardımıdır. 8/10 Yardım, yalnız Allâh katındandır. Allâh dâimâ üstün, hüküm ve hikmet sâhibidir. 15/21 Hiçbir şey yoktur ki onun hazineleri, bizim yanımızda olmasın, ama biz onu, bilinen bir ölçü/kural ile indiririz. Zira, 53/39-İnsana çalışmasından başka bir şey yoktur. 13/11-Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe Allâh onların durumlarını değiştirmez. İlkesi koyulmuştur. 2/214Yoksa siz, sizden önce geçenlerin durumu başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı dokunmuştu, öyle sarsılmışlardı ki, nihâyet peygamber ve onunla birlikte inananlar: "Allâh'ın yardımı ne zaman?" diyecek olmuşlardı. İyi bilin ki, Allâh'ın yardımı yakındır. 22/78 Allâh uğrunda, O'na yaraşır biçimde gayretle mücadele edin. O, sizi seçti ve dinde size bir güçlük yüklemedi. 3/139-Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer inanıyorsanız, mutlaka siz üstün geleceksiniz. 47/7 Ey inananlar, eğer siz Allâh’a yardım ederseniz size yardım eder; ayaklarınızı (hakkı koruma yolunda) sağlam tutar. Allah’a yardım Onun gönderdiği vahye sımsıkı sarılmak, ilkelerini gözetmek, bunlara güvenmek, bu ilkeler doğrultusunda tüm gayreti sarf etmektir. 6/34 Senden önce de elçiler yalanlanmıştı. Yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler, nihâyet onlara yardımımız yetişti. Allâh'ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur. Böyle yapanlar mutlaka ayetlerin işaret ettiği sonla kucaklaşmaktadır.
Vehene yardımıdır. 6/84 Biz ona İshak'ı ve (İshâk'ın oğlu) Ya'kûb'u da hediye ettik; hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nûh'a ve onun soyundan Dâvûd'a, Süleyman'a, Eyyûb'a, Yûsuf'a, Mûsâ'ya ve Hârûn'a da yol göstermiştik. Biz güzel davrananları böyle ödüllendiririz. 21/90 Onun du'âsını da kabul buyurduk ve ona Yahyâ'yı armağan ettik. Eşini de kendisi için ıslah ettik (çocuk doğurmağa elverişli bir hale getirdik). Gerçekten onlar hayır işlere koşarlar, umarak ve korkarak bize du'â ederlerdi ve bize derin saygı gösterirlerdi.
Allah’ın yardımlarını sınıflandırmakla, saymakla bitmez. 31/27Yeryüzünde bulunan ağaçlar kalem olsa, deniz(ler) de (mürekkep olsa), arkasından yedi deniz (daha gelip) ona yardım etse de (Allâh'ın kelimeleri yazılsa), yine (bunlar tükenir), Allâh'ın kelimeleri tükenmez. Allâh öyle üstündür, öyle hikmet sâhibidir. 18/109 De ki: "Rabbimin sözleri(ni yazmak) için deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden önce deniz tükenir." Yardım için bir o kadarını daha getirsek (yine yetmez)."
Bu nedenle bir alt başlığı örnek olarak ele alıp, rüzgâr, sizin görmediğiniz ordular ve askerler indirmesi, kalplerine korku vermesi, yağmur indirmesi, uyku/iç sukunet/güven indirmesi vb diğerlerini Kurana havale edelim.
Meleklerle Yardım: 3/123, 3/124, 3/125 ve 8/9
· 3/123 Nitekim Allâh, zayıf durumda bulunduğunuz Bedir'de de size yardım etmişti. O halde Allah'tan korkun ki, şükredesiniz. 3/124 O zaman sen mü'minlere: "Rabbinizin, size, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi, size yetmez mi?" diyordun. 3/125 Evet, sabreder, korunursanız; onlar hemen şu dakikada üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı beşbin melekle yardım eder. 3/126 Allâh bu(yardım va'di)ni sırf size müjde olsun ve kalbleriniz bununla güven bulsun diye yaptı. Yardım, yalnız, dâimâ gâlib, hüküm ve hikmet sâhibi Allâh katındandır. 3/127 İnkâr edenlerden bir kısmını kessin ve perişan etsin de umutsuz olarak dönüp gitsinler diye (size yardım eder).
· 8/9-Siz Rabbinizden yardım istiyordunuz, O da: "Ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım edeceğim," diye duânızı kabul buyurmuştu. 8/10Allâh bunu ancak müjde olsun (sevinesiniz) ve kalbiniz bununla yatışsın (güvene ve huzûra kavuşsun) diye yapmıştı. Yardım, yalnız Allâh katındandır. Allâh dâimâ üstün, hüküm ve hikmet sâhibidir.
· 8/12Rabbin meleklere vahyediyordu ki: "Ben sizinle beraberim, siz inananları pekiştirin; ben inkâr edenlerin yüreklerine korku salacağım; vurun (onların) boyunların(ın) üstüne, vurun onların her parmağına!" 8/13Böyle (olacak), çünkü, onlar Allah'a ve Elçisine karşı geldiler. Kim Allah'a ve Elçisine karşı gelirse muhakkak ki, Allâh'ın cezâsı çetin olur.
Yılmaz:Şüphesiz Ben, işte art arda bin melekle size yardım ediyorum ifadesiyle, mü’minleri iman, tevhid, adalet, cihad, sabır, sebat ve âhiretteki ödüller konusunda inmiş olan binlerce Kur’ân âyeti kasdedilmiştir. 8/9. âyette zikredilen “melekler”, ئلوك [ülûk] sözcüğünün türevi olup, “haberciler” demektir ki bununla da, “Kur’ân âyetleri” kasdedilmiştir. 8/12. âyetteki “melekler” ise, m-l-k kökünden türemiş olup, “güçler” demektir ki bununla da “yağmur, rüzgâr, ağrı, sancı, korku, sevinç” gibi şeyler kasdedilmiştir. Taberi: Âyetlerin bu ifadelerinde müminlerin üç bin veya beş bin melekle desteklenip desteklenmediklerini ortaya koyan bir delil yoktur. İhtimaldir ki bir kısım ravilerin izah ettikleri gibi, Allah, müminleri, meleklerle fiilen desteklemiştir. Yine muhtemeldir ki başka bir kısım ravilerin zikrettikleri gibi Allah müminleri meleklerle fiilen desteklememiştir. Müminlerin üç veya beş bin melekle desteklendiğini beyan eden sahih bir haber sabit değildir. Bu bakımdan bu konuda delilsiz konuşmak caiz olmadığından iki görüşleri birini kabul etmek mümkün değildir. Buna mukabil, Allah tealanın müminleri Bedir savaşında bin melekle desteklendiği şu âyet-i kerimede sabittir. "Hani bir zaman rabbinizden yardım dilemiştiniz de, o, "Ben size peşpeşe bin melekle yadım edeceğim." diye dileğinizi kabul etmişti. Uhut savaşma gelince onda müminlerin, melekler tarafından desteklendiğini söylemektense desteklenmediğini söylemek daha evladır. Zira melekler tarafından desteklenmiş olsalardı kesin bir galibiyet elde ederlerdi.
Razi; Bu yardımın, onların kalplerine kuvvet vererek, onlara muzaffer olacaklarını bildirerek ve kâfirlerin kalplerine korku salarak olduğunu söylemişlerdir.
İslamoğlu:İnsanın dahli ne denli büyük olursa olsun başarı nihai tahlilde Allah’a aittir. Nebi, bunu savaş öncesi orduyu yüreklendirmek için söylemiş olmalıdır. Bu değişken rakamlar ilahi yardımın ödenen bedelle orantılı olduğunu, dolayısıyla insanın gayretine bağlı olduğunu ifade eder. Allah yardımını koyduğu yasaları gözeterek yapar. Meleklerle yapılan yardımın nasıl anlaşılması gerektiğini 8/10 da müjde olsun ve içiniz ferahlayıp moraliniz yükselsin diye yaptı cümlesi açık ve net olarak ifade eder. Meleklerin yardımı, göğüs göğse çarpışmaya katıldığı şeklinde anlaşılamaz. Bunu söyleyen bir tek ayet yoktur. Söz konusu yardım 8/10,11 ve 44. ayetleri, ayrıca Yasin 36/28 deki kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik, zaten Biz asla daha önce de indirmiş değildik ayeti ışığında anlaşılmalıdır.
Esed: Meleklerin yardımı sadece manevî mahiyettedir, psikolojik plandadır. Kur’an'da hiçbir yerde meleklerin maddî anlamda bilfiil savaşa katıldıklarına delalet eden herhangi bir delil yoktur. Yukarıdaki ayet hakkındaki yorumunda Râzî bu hususu tekrar tekrar belirtmektedir. Çağdaş müfessirlerden Reşid Rıza da, bu savaşta ya da Hz. Peygamber'in diğer savaşlarında meleklerin fiilen kavgaya katıldıkları yolundaki menkıbevî görüşü ısrarla reddediyor (bkz. Menâr IX, 612 vd.).
Ateş: Âyetlerin ruhundan anladığımıza göre, bu âyetler, resulullah, askerlerini savaş düzenine sokarken onlara moral vermek için söylediği sözleri nakletmektedir. Allah'ın yardımı, itaatle şartlıdır. İtaati bırakınca Allah da yardımını çeker. Çünkü bu, Allah'ın yasasıdır. "Allah'ın yasasında bir değişiklik bulamazsın. Hangi millet, Allah'ın genel yasaları çerçevesinde hareket eder, savaşa hazırlanır, sağlam azim ve tam güvenle çarpışırsa başarılı olur. Zaman zaman kâfirlerin de savaşlarda başarılı olmalarının nedeni, işte bu genel yasanın, belli bir millete değil, müslüman kâfir bütün insanlara şamil olmasındandır.Kimler sağlam iman, kesin zafer ve güven ile ve savaşın gereklerine uyarak tedbirlerini alarak savaşırlarsa onlar başarıya ulaşırlar.
Yıldırım: a) En büyük, aynı zamanda çok güçlü bir orduyu imha etmek için 1000 tane meleğe ihtiyaç yoktur; bir melek -Allah'ın izniyle- bu işi bir anda yerine getirme kudretine sahiptir. Nitekim Lût kavmini iki meieğin yok ettiğini yine Kur'ân bize haber vermektedir.
b) Din düşmanlarıyla Allah savaşsaydı, yani Allah'ın böyle bir emri kanunu olsaydı, insan irâdesinin ve çalışmasının değeri kalmaz ve Allah'a dosdoğru imân edenler atâlete, hareketsizliğe itilmiş olurlardı. Bu da insanın hilkat kanunundaki plân ve programına ters düşerdi.
c) Allah'ın meleklerden oluşan ordusuyla çarpışmayı, savaşıp vuruşmayı aklı başında hiçbir düşman göze alamaz; zulüm ve azgınlığı devam ettirmenin aptallık olduğunu anlar da ister istemez bu büyük mu'eize karşısında baş eğip imân ederdi. Böylece ne savaşan, ne savaşılan; ne de inkâr eden kalırdı. Sonuç olarak atâlet, uyuşukluk, hareketsizlik bütün insanları sarar, yeryüzünde medeniyet olmazdı. Oysa insan tam bir mücadeleci, durmadan harekette bulunucu, üstünlük sağlama aşkıyla çalışıp dünyayı bayındır hale getirici olarak yaratılmıştır.
d) Peygamber ve kitap göndermeye gerek kalmaz, bütün meseleler melekler vasıtasıyla çözülürdü. O takdirde de insan araştırma, ilim yapma, okuma ve okutma duygu ve düşüncesine sahip olmaz, bir bakıma sırf ibâdetle meşgul olmak için yaratıldığı sonucu ortaya çıkardı. Halbuki sırf ibâdet etmek ve ilâhî emirleri kusursuz yerine getirmek için melekler yaratılmıştır. Çünkü onlarda hem hayvanî ruh ve nefis yoktur, hem de hayatı sürdürme kaygısı mevcut değildir.
Kur'ân'da bütün bu incelikler iki cümleyle özetlenip meleklerin indirilmesindeki amaç, açık şekilde belirtilmektedir: «Allah bu yardımı sırf müjde olması ve onunla kalblerinizin iyice yatışması için
Kuran yolu:Araplar "birçok" yerine "bin, binlerce" kelimelerini de kullanmaktadırlar. Buna göre mâna "birçok melek ile..." demektir. Olaya tarihî tecrübe açısından bakıldığında görülecektir ki savaşlarda takviye güçleri toptan değil, ihtiyaca göre arka arkaya gönderilmekte, bu taktiğin düşman üzerindeki etkisi daha fazla olmaktadır. Sünnetullah diye de ifade edilen ilâhî âdete, kural ve kanunlara göre sonuç, kulun irade ve fiiline de bağlanmışsa bu takdirde insan üzerine düşeni yapacaktır. Bedir Harbi'nde müslümanlar kendilerine düşeni yapmışlardır, Allah vaad ve murat ettiği için zafer kazanılacaktır. Bazılarınca bunun hem kendileri hem de yardım konusunda etkileri görülen melekler gönderilerek yapılmasının hikmeti, "zaferin müjdesi olsun ve bu sayede kalpler yatışsın, sonuç hakkında güven oluşsun" diyedir.
Bazılarına göre 8/44 de iki tarafında gözünde karşı tarafı az gösteriyordu denildiğine göre, demek ki gözüken meleklerden bahsedilmemektedir.
DUA NIN/ ALLAHTAN YARDIM DİLEMENİN USULU
Dua kavli ve fiili olarak gerçekleştirilen bütüncül bir kulluk eylemidir. Kavli/ sözel yapılan kısmının da usulü önemli olmaktadır.
Şöyle ki:
· 7/180 En güzel isimler Allâh'ındır. O halde O'na o (güzel isim)lerle du'â edin
· 26/213 Allâh ile beraber başka bir tanrı çağırma/dua etme, sonra azâb edilenlerden olursun.
· 17/11 İnsan, hayra du'â eder gibi, şerre du'â etmekte(hayrı ister gibi şerri istemekte)dir. İnsan pek acelecidir.
· 7/55 Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin, çünkü O, haddi aşanları sevmez.
· 7/56 Yeryüzü düzeltildikten sonra onda bozgunculuk yapmayın, korkarak ve umarak O'na dua edin. Muhakkak ki Allâh'ın rahmeti, iyilik edenlere yakındır.
· 32/16 Yanları yataklardan uzaklaşır, korkarak ve umarak Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.
DUASI /ALLAHTAN YARDIM DİLEMESİ KABUL EDİLENLERE /PEYGAMBERLERE ÖRNEKLER
· 6/84 Biz ona İshak'ı ve (İshâk'ın oğlu) Ya'kûb'u da hediye ettik; hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nûh'a ve onun soyundan Dâvûd'a, Süleyman'a, Eyyûb'a, Yûsuf'a, Mûsâ'ya ve Hârûn'a da yol göstermiştik. Biz güzel davrananları böyle ödüllendiririz.
· 21/76 Nûh'u da (an), o da bunlardan önce bize yalvarmıştı. Biz de onun nidasını/du'âsını kabul edip kendisini ve âilesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık. 37/75 Andolsun Nûh bize yalvarmıştı da ne güzel kabul buyurmuştuk! 37/76 Onu ve âilesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.54/10 Bunun üzerine Rabbine: "Ben yenik düştüm, yardım et!" diye yalvardı. 54/11 Biz de boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık. 71/26 Nûh dedi ki: "Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden tek kişi bırakma." 71/27 Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını şaşırtırlar ve sadece ahlâksız, nânkör (insanlar) doğururlar." 71/28 Rabbim beni, babamı, anamı, inanarak evime gireni, inanan erkek ve kadınları bağışla; zâlimlerin de sadece helâkini artır (onların köklerini kurut)!"11/37 Gözlerimizin önünde ve vahyimiz gereğince gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana hitâbetme (onların kurtuluşu için bana yalvarma); onlar mutlaka boğulacaklardır!"
· 21/83Eyyûb'u da an. O, Rabbine: "Bu dert bana dokundu, sen merhametlilerin en merhametlisisin!" diye nida/du'â etmişti. 21/84 Biz de onun du'âsını kabul etmiş, kendisine bulaşan derdi kaldırmıştık; ona tarafımızdan bir rahmet ve ibâdet edenler için bir öğüt olarak âilesini ve onlarla beraber bir katını daha vermiştik.
· 21/85 İsmâ'il'i, İdris'i, Zu'l-Kifl'i de an; hepsi de sabredenlerdendi. 21/86 Onları rahmetimize soktuk, çünkü onlar Sâlihlerdendi
· 21/90 Onun/Zekerriyanın duasını da kabul buyurduk ve ona Yahyâ'yı armağan ettik. Eşini de kendisi için ıslah ettik (çocuk doğurmağa elverişli bir hale getirdik). Gerçekten onlar hayır işlere koşarlar, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi ve bize derin saygı gösterirlerdi.
· 14/39 "İhtiyarlık çağımda bana/İbrahime İsmâ'il ve İshak'ı lutfeden Allah'a hamdolsun. Şüphesiz Rabbim duayı işiten(kabul buyuran)dır."
· 27/57Biz de onu/Lutu ve âilesini kurtardık, yalnız karısının (azâbda) kalanlardan olmasını takdir ettik. 27/58Üzerlerine (pişmiş çamurdan bir taş) yağmur(u) indirdik. Uyarıl(ıp da aldırmay)anların yağmuru gerçekten ne kötü oldu!
· 40/26 Fir'avn dedi: "Bırakın Mûsâ'yı öldüreyim de, Rabbine dua/yalvarsın (bakalım O, Mûsâ'yı kurtaracak mı?) Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum"
· 68/48 Sen Rabbinin hükmüne sabret, balık sâhibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, sıkıntıdan yutkunarak (Allah'a) seslenmişti. 68/49 Eğer Rabbinden ona bir ni'met yetişmeseydi, yerilerek çıplak bir yere atılırdı. 68/50 Fakat Rabbi kabul etti de onu Sâlih (iyi insan)lardan yaptı.
DUASI /ALLAHTAN YARDIM DİLEMESİ KABUL EDİLENLERİN TEPKİSİ/NANKÖRLÜĞÜ
· 7/189O'dur ki sizi bir tek nefisten yarattı, gönlü ısınsın diye ondan eşini var eti; eşini sarıp örtünce (eşiyle birleşince) eşi, hafif bir yük yüklendi, onu gezdirdi. (Yükü) ağırlaşınca ikisi beraber Rableri Allah'a du'â ettiler: "Eğer bize iyi, güzel bir çocuk verirsen elbette şükredenlerden oluruz!" (dediler). 7/190Fakat (Allâh) onlara iyi, güzel bir çocuk verince, kendilerine verdiği şeyde Allah'a ortaklar koşmağa başladılar. Allâh ise onların ortak koştukları şeylerden yücedir.
· 29/65 Gemiye bindikleri zaman, dini yalnız Allah'a hâlis kılarak O'na yalvarırlar. Fakat (Allâh) onları salimen karaya çıkarınca hemen (O'na) ortak koşarlar.
· 30/33 İnsanlara bir zarar dokundu mu, Rablerine yönelerek O'na yalvarırlar. Sonra (Rableri), onlara kendinden bir rahmet taddırınca, hemen onlardan bir grup, Rablerine ortak koşarlar.
· 39/8İnsana bir zarar dokundu mu, hemen içtenlikle Rabbine yönelerek O'na dua eder. Sonra (Rabbi) ona kendisinden bir ni'met verdi mi; önceden O'na yalvarmakta olduğunu unutur da, O'nun yolundan saptırmak için Allah'a eşler koşmağa başlar. De ki: "Küfrünle azıcık yaşa, sen ateş halkındansın!"
· 39/49İnsana bir zarar dokunduğu zaman bize dua eder. Sonra, ona bizden bir ni'met verdiğimiz vakit; "Bu, (benim) bilgi(m) sayesinde bana verildi" der. Hayır, o bir imtihandır, fakat çokları bilmiyorlar
· 41/49-İnsan hayır istemekten usanmaz (dâimâ malının artmasını diler). Ama kendisine bir şer dokundu mu hemen üzülür, ümitsiz olur.
41/51İnsana bir ni'met verdik mi yüz çevirir; yan çizer. Ona bir şer dokundu mu yalvarıp durur
DUA /ALLAHTAN YARDIM DİLEME YAPILMAYACAK OLANLAR
· 9/114 İbrâhim'in babası için mağfiret dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden ötürü idi. Fakat onun, bir Allâh düşmanı olduğu, kendisine belli olunca ondan uzak durdu. Gerçekten İbrâhim, çok içli ve yumuşak huylu idi.
· 9/113 Akrabâ bile olsalar, cehennem halkı oldukları belli olduktan sonra ortak koşanlar için mağfiret dilemek; ne peygamberin, ne de inananların yapacağı bir iş değildir.
KAFİRLERİN DUASI
· 13/14 Gerçek dua, ancak O'na yapılır. O'ndan başka dua ettikleri ise, kendilerinin hiçbir isteklerini karşılayamazlar. (Onların durumu) tıpkı ağzına gelsin diye suya avuçlarını uzatan kimse gibidir. Oysa (uzanıp suyu avuçlamadıkça su) on(un ağzın)a gelmez. İşte kâfirlerin duası, öyle boşa gider.
6-Aşağıda yer alan diğer ayetlerde de dua edenin duasına karşılık verenin Allah olduğu ve bunun için ne yapılması gerektiği anlatılmaktadır.
· 6/41 "Hayır, yalnız O'na duaeder/yalvarırsınız; O da dilerse istediğiniz/sizi yalvartan belâyı kaldırır ve o zaman/öyleki ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz."
· 6/63 De ki: "Gizli ve açık olarak: 'Bizi bundan kurtarırsa elbette şükredenlerden olacağız!' diye O'na duaedip/yalvarıp yakardığınız zaman, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor/ kurtaracak biri var mı. 6/64De ki: "bundan ve diğer bütün sıkıntılardan sizi Allâh kurtarıyor, sonra siz yine O'na ortak koşuyorsunuz!?" 6/65 De ki: "O, sizin üzerinize üstünüzden, yahut ayaklarınızın altından bir azâb göndermeğe, ya da sizi parti parti birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını taddırmağa kâdirdir." Bak, anlasınlar diye âyetleri nasıl açıklıyoruz?!
· 27/62 Yahut dua ettiği zaman darda kalmışa kim yetişiyor da kötülüğü kaldırıyor ve sizi yeryüzünün sâhipleri yapıyor? Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? Ne de az düşünüyorsunuz? 27/63 Yahut karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren kim ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen kim? Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? Hâşâ, Allâh ortak koştukları şeylerden yücedir, münezzehtir (O, eksikliklerden uzaktır).
· 2/186 Kullarım, sana benden sorar(lar)sa (söyle): Ben (onlara) yakınım. dua eden, bana dua ettiği zaman onun duasına karşılık veririm. O halde onlar da bana karşılık versin(benim çağrıma uysun)lar, bana inansınlar ki, doğru yolu bulmuş olalar.
· 40/60 Rabbiniz buyurdu ki: "Bana du'â edin, du'ânızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeğe tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir."
· 3/190 Şu bir gerçek ki, göklerin ve yerin yaratılışında, geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, sağduyu sahipleri/ aklını ve gönlünü işletenler için çok ibretler vardır.3/191 Onlar/Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah'ı zikrederler/hatırlarlar; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Ey Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi."3/193 "Ey Rabbimiz! Bir çağırıcının, 'Rabbinize inanın!' diye imana çağırdığını işittik ve iman ettik. Ey Rabbimiz! Bizi günahlardan koru. Kötülüklerimizin üstünü ört ve bize iyilerle birlikte ölmek nasip et.". 3/195 Rableri onlara cevap verdi: "Ben sizden, erkek-kadın hiçbir çalışanın işini/ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkenceye uğratılanlar, çarpışıp da öldürülenler var ya, onların kötülüklerini elbette örteceğim. Ve onları, Allah katından bir karşılık olarak, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım.Karşılıkların en güzeli Allah katındandır.
· 22/78 Allâh uğrunda, O'na yaraşır biçimde gayretle mücadele edin. O, sizi seçti ve dinde size bir güçlük yüklemedi. 3/139-Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer inanıyorsanız, mutlaka siz üstün geleceksiniz.
· 2/45 Sabırla, salatla Allah'tan yardım dileyin, şüphesiz bu, saygı gösterenlerden başkasına ağır gelir. 2/153 Ey inananlar, sabır ve salatla yardım isteyin, muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.
· 42/26 İnanan ve ameli salihat yapanların dileklerini kabul eder; lutuf ve kereminden onlara, daha fazlasını da verir. Kâfirlere gelince, onlara da çetin bir azâb vardır.
SONUÇ OLARAK
Allah’a yönelen, Ona bağlanan, Her işinde Onu ve Kitabını Çağıran; İnsanlığı da Ona çağıran; Bunu Dava edinen; Bu uğurda tüm imkanlarını bitiren, var gücünü, olanca çabasını harcayarak bittim noktasına varan insanın Allah’ın verdiği değerle yardımla, destekle, ikramla, Allah’a kulluk bilincinin zirvesine ulaşması öğütlenmektedir.
Şayet, çağrınız, davetiniz, tebliğiniz yoksa, bunları dava edinmediyseniz, bu yolda iddianız yoksa, bağınız bulunmuyorsa, istek, arzu ve yönelişiniz de yoksa, bunun için de Kurana uymayı, Allaha güvenmeyi, yaratılışı düşünmeyi, akletmeyi, inceleyip ibretler almayı, sunnetullaha uymayı, emek sarf etmeyi, bittim noktasına gelinceye kadar gevşemeden çalışmayı, salihatı/ değişim ve dönüşümü, sabırla salatı/bağlılığın devamını, eğitimi, destek olmayı, Allahın verdiklerini infak etmeyi yapmıyorsanız Rabbiniz size değer vermez diyerek ikaz etmekte ve ayetin devamında bunu yapmayanları Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.”denilmektedir.
Kuran aynasına bakalım, kendimizi görüp, gelin gözyaşı döküp ağlayalım, tövbe edip bu bilinçle ve anlamına uygun olarak, Dua! Edenlerden ve şükredenlerden olalım.
Kuranın anlamlarını hayatımıza indirdikçe yaşamımız kudretli, kıymetli ve kadir geceli gerçekleşsin, bayramlarımız da gerçek olsun inşallah.
http://aaldemira.blogspot.com/
|