Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
4. cild; beyit 1847--- tarihçiler, bunu duyunca bayezid’in tayin ettiği zamanı yazdılar. adeta şişe benzeyen kamış kalemlerini kebapla bezediler. beyit 1848 --- tanı o zaman, o tarih gelip çatınca o padişah doğdu... devlet satrancını oynadı! beyit 1849 --- bayezid’in ölümünden sonra yıllar geçti, ebu’l hasan dünyaya geldi. beyit 1850 --- o, padişah ebul hasan’ın ihsanına, kıskanmasına ait huylar söylediyse aynen zuhur etti. beyit 1851--- çünkü onun önünde giden levh-i mahfuzdur... neden mahfuzdur o levh? hatadan! beyit 1852 --- bu ne yıldız bilgisidir, ne remil, ne de rüya... allah, doğrusunu bilir ya, allah vahyidir! beyit 1853 --- sofiler, bunu halktan gizlemek için gönül vahyi demişlerdir. beyit 1854 --- sen istersen onu gönül vahyi farzet... gönül zaten onun nazargahıdır... gönül, ona agah olunca nasıl hata eder?
sofiler, kalblerinde doğan ilahi bilgiye, yahut keşfe “varidat- allah’tan gelenler” derler. onlarca erenlerin sözleri de vahiyden başka bir şey değildir. hatta nübüvveti yani peygamberliği iki kısma ayırıp bir kısmını, “nübüvvet-i teşriyye- şeriat kuruculuk peygamberliği”, bir kısmına da “nübüvvet-i tarifiyye- şeriatı anlatan, İlahi sırları anlatan peygamberlik” derler. her veli ve bilhassa zamanın sahibi olan kutup, nübüvvet-i tarifiyye ile peygamberdir, fakat hz. muhammed’e hürmet ve şeriat edebine riayet bakımından peygamberim diye meydana çıkmaz. bu inanışın ileri gidişinden veli, nebi’den üstündür akidesi çıkmıştır. nebide bir peygamberlik bir de velilik vardır; peygamberlik allah ile kul arasında vasıta oluştur, bu bakımdan peygamber, peygamberliği itibariyle halkla uğraşır. halbuki velilik hak’la olan muameledir.
bu yüzden peygamber’in veliliği, peygamberliğinden üstündür diyenler olduğu gibi şeyh-i ekber diye anılan muhyiddin-i arabi gibi “hatem-i velayet” olduğunu iddia ederek veliliğin, bütün peygamberlere feyiz verdiğini ve kendisindeki velayetin, hz. muhammed’in velayeti olup ondan ayrı olmadığını söyliyen ve adeta peygamberlik iddiasına girişenler de vardır. peygamberliğin kisbi, yani süluk ile kaanılır bir mertebe sayanları ve binaenaleyh hz. muhammed’in “hatem” yani somn peygamber oluşunu tevil edenleri bile bulunmuştur. hicri 587’de (1191) haleb’de öldürülen şeyh şihabeddin-i maktul de bu inanıştaydı. mevlana da bu beyitlerde mesnevi’nin vahiy olduğunu söylüyor. zaten 6 cildin umum dibacesi (açıklaması) sayılan birinci cildin dibacesinde de bunu apaçık söylemektedir. “menakıb’ül arifin” de şöyle bir hikaye var:
“bir gün sultan veled buyurdu ki: dostlardan biri babama şikayette bulundu ve alimler mesnevi’ye neden kur’an diyorlar diye benimle bahse girişti; ben de kur’an’ın tefsiridir deyince babam bir lahza susup sonra a sersem dedi, niçin olmasın? a eşek, niçin olmasın? a orospu kardeşi niçin olmasın? peygamberlere verilen harfi zarflarda allah sırlarının nurlarından başka bir şey yoktur ki. allah sözü, onların temiz gönüllerinden biter, ırmağa benzeyen dillerden akar. İster süryanice olsun, ister seb’ul mesani dilince... İster İbranice olsun... İster arapça!” (üçüncü fasıl) bu kitapta buna benzer bir çok hikayeler vardır ki mesnevi’nin yazıldığı tarihten itibaren allah vahyi olarak tanındığını gösterir.
mesnevi kariileri (okuyucuları), mesnevinin sonunda, önce “ululuk sırlarını keşfeden mevlana’mız böyle buyurdular” demek olan:
“İnçünin fermud mevlana-yı ma kaşif-i esrarha-yı kibriya”
beytini okuyup sonra 1852. beyti okumak suretiyle dersi bitirirler.
Zaten adamların tüm meselesi aslında Allah'ı devre dışı bırakmak.
Bunun için tüm yolları deniyorlar, tabi oldukça profesyonel ve can damarını kesici adımlar atmışlar; Allah'ın peygamberlerinden daha üstün birini bulunca iş çözülür değil mi; evliyalar. evliyalar diye allah'ın peygamberinden daha üstün birileri icat edilirse, Allah'ın elçisinin, yani onların getirdiği Allah'ın mesajının, yani Allah'ın da papucu dama atılır, meydan sofulara kalır..
Ne kurnazca bir tuzak..
__________________ Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine..
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Evliya diye bir kavram aslında islamda yok. Biraz hristiyanların azizleri ve daha çok ta hinduların, budistlerin ermişleri. Hinduizm ve Budizm ile islam tasavvufu arasında kapsamlı bir araştırma yapılsa, bunca saçmalığın nereden geldiği rahatlıkla görülür. Tasavvuf peygamber,dört halife ve emevi dönemlerinde yoktu. Abbasilerin ilk dönemlerinde başladı. Sanki Abbasiler ümmetin enerjisini kırmak için, onları abuk subuk şeylerle uğraştırmak için ellerinden geleni yaptılar. Mutasım dan sonrada ne devlette, ilimde hiç bir şeyde ilerleme kalmadı. Mezhepsel ve tasavvufi bir bölünme ve uyuşukluk. Bölgesel sultanlar (tevaifi müluk) bir şeyler yaptılar. Onlarda tüm ümmeti kapsamadı. Sınırlı kaldılar.
Ben bir ara yoga ile ilgilendim. Tabi yogaya bakış açım sporsal. Hareketsiz spor manasında. Bir çok kişi de bu yönüyle ilgileniyor. Yoganın çeşitleri var. Hatha, Raja , Astanga yoga gibi. Bir Bhaikti Yoga diye bir şey vardır ki kitaptaki anlatımından Tasavvuf un bundan doğduğunu anladım. Hep iyi düşünmek, hep tanrıyı zikretmek, iyilik yapmak, iyi söylemek her şeyde iyiyi hedeflemek gibi prensipleri olan bir düşünce tarzıydı. Sanırım Hindistanın Ganj nehri civarındaki ermiş kişiler Sadu ları incelemek, islama şeyh, tarikat, tasavvuf gibi anlayışların nereden geldiğini anlatacaktır.
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Katılma Tarihi: 15 temmuz 2006 Yer: ABD Gönderilenler: 266
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
...Tasavvuf un bundan doğduğunu anladım. Hep iyi düşünmek, hep tanrıyı zikretmek, iyilik yapmak, iyi söylemekher şeyde iyiyi hedeflemek gibi prensipleri olan bir düşünce tarzıydı.
Al sana bir ney bir dümbelek gir sekir haline sarfet kendi dilince hakka şirk koşmayı gayıptan al haberi ver müjdeyi adına keramet de kendine bağla milleti allah dostu ol çık meydana.
Katılma Tarihi: 15 temmuz 2006 Yer: ABD Gönderilenler: 266
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
hira Yazdı:
slm
tarikatın büyük marifetleri
Al sana bir ney bir dümbelek gir sekir haline sarfet kendi dilince hakka şirk koşmayı gayıptan al haberi ver müjdeyi adına keramet de kendine bağla milleti allah dostu ol çık meydana.
hakikatın güneşi kurandır marifetin özü kurandır
Siz de Allah dostu olarak mi ciktiniz meydana, yoksa Allah dostu olmayarak mi?
Tarikatçılara göre velayet nübüvvetten üstündür. Yani veliler, ermişler peygamberlerden üstündürler.
Şimdiki tarikatçılar bunu kabul etmeseler de yada yumuşatıp çarpıtsalar da bu tez onların fikir kökenlerinde mevcut.
Neden böyle bir tez öne sürmüşler? Çünkü nebiler pasiftirler, vahiy beklerler. Veliler ise aktiftirler, gider alırlar. Nebilerle Allah arasında melek vardır. Veliler ise direkt Tanrı ile muhataptır.
Veliler nebilerin vahiy aldığı kaynağa dolaysız erişmektedirler. Haliyle aldıkları batın bilgiler de vahiy kadar hatta daha fazla gerçektir. Bu nedenle şeyhlerin sözlerini okumaktan Kur'an okumaya vakit kalmaz. Bu nedenle Kur'an ayetleri efendilerin aldığı vahye dolgu malzemesi edilir ancak.
Tarikatçı kesim, hazretlerinin bu ifşaatına(!) nasıl bir yumuşatma yapmaktadır? Peygamberlerin velayet yönü nübüvvet yönünden daha değerliymiş. Kastedilen buymuş meğer. Sıkıntı zaten bu iki makamın yetkinlik dereceleri değil miydi? O halde yumuşatma çabaları beyhude.
Tarikatçıların bu sözleri doğru yorumladığını kabul edelim. İyi de o lafları sarfedenler bu kadarcık bir açıklamaya neden lüzum görmemiş de takipçiler sonradan bu sıkıntının içine girmişler?
Sakatlık saklanamaz ölçekte...
Muhabbetle, Alperen
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
sanırım yazdığım yazıda ters birşey yok günümüze uzanan tarikatın maharetleri dir bunlar ben yıllarımı verdim şeksiz şüphesiz bir bağlılık gerekiyordu şeyh efendilere yoksa intisap etmek kolay değildi. Ben allaha şükür yüce allahın bizlere peygamberimiz vasıtasıyla göndermiş olduğu mesaja uymak için gereğini yapmaya çalışıyorum o mesajı gereği gibi yüreğimde yaşantımda yaşamaya çalışIyorum. selamlar
sayın alperenede teşekürler ederim katkıda bulunduğu için
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma