Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Mevdudi için söylenen şu söz rehber 022ye ait: "...ama okuduklarımdan anladığım kadarıyla kesinlikle rivayetlerle bir problemi olmamış bir insan. "
Mevdudi'nin tefsirinden herhangi bir cidi rastgele aldım ve baktım. bir çırpıda bulabildiklerimi not aldım. Asıl mesele tefsirdeki o konular değil, Mevdudi'nin rivayetlerle bir probleminin olup olmadığı konusudur. bu yüzden vurgulamak istediğim yerleri, kara yazıyla gösterdim. Sırf Mevdu'dinin de rivayetlerle kesinlikle bir problemi olduğuu gösterek adına...
…halk arasında Çarşamba gününün uğursuz olduğu şeklinde bir batıl inanç yayılagelmiştir. Örneğin İbn Merduye ve Hatib Bağdadi'nin rivayet ettikleri hadise göre, ayın son Çarşambası uğursuzdur ve bu uğursuzluk ayın sonuna değin devam eder. İbn Cevzi bu hadise uydurma derken, İbn Receb, sahih olmadığını söyler. Yine Hafız Sahavi bu hadis için "Tüm rivayet kanallarında sağlam değildir" şeklinde görüş bildirirken, Taberani de muhaddislerin bu hadisi zayıf kabul ettiklerini söyler. Bazı hadislerde ise, Çarşamba günü sefere çıkmanın, alış veriş yapmanın, tırnak kesmenin ve hastaları ziyaret etmenin uğursuz olduğu rivayet edilir. Ayrıca cüzzam hastalığının çarşamba günü başladığı söylenmektedir. Ancak bu hadislerin hepsi de zayıftır ve onlara inanmamak gerekir. Araştırmacı olan Munavi, "Çarşamba gününün uğursuzluğuna inanmak suretiyle, bir işi yapmayı terketmek ve falcıların inançlarına kapılmak haramdır, zira tüm günler Allah'ındır. Ve O'nun/Allah’ın dışında hiç kimse fayda ve zarar vermeye muktedir değildir" demektedir. Allame Alusi ise, "Tüm günler Allah'ındır ve dolayısıyla çarşamba gününün bir özelliği yoktur. Gece veya gündüzün herhangi bir saati bir kimse için muvafık olabilirken, bir başkası için olamayabilir. Bunların hepsi de Allah'tandır ve saat ve günlerin uğursuzluk ile bir ilgisi yoktur." demektedir.
(TEFHİMÜL KUR-AN. 6/49. İNSAN YAY.)
55. Bu ayetin yorumunda müfessirler arasında görüş ayrılığı vardır. Bir kısım müfessire göre, ayetin başındaki, "Ey iman edenler!" ifadesi Hz. İsa'nın (a.s) takipçileri olup ona iman eden kimselere hitap etmektedir.
." Birinci yorumu, Kasas Suresi'nin 52-54. ayetleri ile Ebu Musa el-Eşari'nin Rasulullah'tan (s.a) rivayet ettiği bir hadis desteklemektedir, "Üç grup insan için iki kat ecir vardır. Birincisi, önce kendi peygamberlerine, daha sonra da Muhammed'e iman eden Ehl-i Kitap'tan kimseler (....) (Buhari, Müslim) . İkinci yorumu ise, Sebe Suresi'nin 37. ayeti teyid etmektedir. Delilleri itibariyle her iki görüş de eşit seviyelerdedirler. Ancak surenin muhtevasının tümü üzerinde düşünülecek olursa, ikinci yorumun daha münasip olduğu görülür.
(TEFHİMÜL KUR-AN. 6/137. İNSAN YAY.)
Kur'an'da, Hz. Peygamber'in (s.a) kendisine haram kıldığı nesnenin niteliği açıklanmamıştır. Fakat buna rağmen müfessir ve muhaddisler bu ayetin nüzulüne sebep olan iki vak'a zikretmişlerdir. Birincisi, Hz. Mariye hakkındadır. İkincisi ise, Hz. Peygamber'in (s.a) bal yemeyi kendisine haram etmesi ile ilgilidir. (………..)Bu konuda birçok kanalla rivayet edilen hadisleri şöyle özetleyebiliriz. Birgün Hz. Peygamber, Hz.Hafsa'nın odasına gelir ve O'nu bulamaz. Bunun üzerine Hz. Mariye Rasulüllah'ın (s.a) yanına gelir ve birlikte Hz. Hafsa'nın odasında bir süre kalırlar. Hz. Hafsa bundan çok gücenir ve öfkeyle Hz. Peygamber'e (s.a.) çatar. Bunun üzerine Hz. Peygamber de (s.a) O'nu memnun etmek için, bir daha Hz. Mariye ile mübaşerette bulunmayacağına söz verir. Başka bir rivayette yemin ederek bunu yaptığı söylenmektedir. Bu rivayetlerin çoğu, Tabiinden mürsel olarak nakledilmiştir. Bazı rivayetler ise, Hz. Ömer, İbni Abbas ve Ebu Hureyre'den mervidir. İbni Hacer bu kadar rivayet karşısında Fethu'l-Bari adlı eserinde, "Bu hadisenin gerçek bir yanı olmalıdır" demektedir. Ancak Kütüb-ü Sitte'nin hiçbirinde bu olayın zikri geçmemektedir.
Bu konuda birçok kanalla rivayet edilen hadisleri şöyle özetleyebiliriz. Birgün Hz. Peygamber, Hz.Hafsa'nın odasına gelir ve O'nu bulamaz. Bunun üzerine Hz. Mariye Rasulüllah'ın (s.a) yanına gelir ve birlikte Hz. Hafsa'nın odasında bir süre kalırlar. Hz. Hafsa bundan çok gücenir ve öfkeyle Hz. Peygamber'e (s.a.) çatar. Bunun üzerine Hz. Peygamber de (s.a) O'nu memnun etmek için, bir daha Hz. Mariye ile mübaşerette bulunmayacağına söz verir. Başka bir rivayette yemin ederek bunu yaptığı söylenmektedir. Bu rivayetlerin çoğu, Tabiinden mürsel olarak nakledilmiştir. Bazı rivayetler ise, Hz. Ömer, İbni Abbas ve Ebu Hureyre'den mervidir. İbni Hacer bu kadar rivayet karşısında Fethu'l-Bari adlı eserinde, "Bu hadisenin gerçek bir yanı olmalıdır" demektedir. Ancak Kütüb-ü Sitte'nin hiçbirinde bu olayın zikri geçmemektedir. Sadece Nesei'de Hz. Enes'ten nakledilen bir hadiste, Rasulüllah'ın (s.a) bir cariye ile temettu ettiği, Hz. Hafsa ile Hz. Aişe'nin baskı yapmaları sonucunda Hz. Peygamber'in (s.a.) o cariyeyi kendine haram kıldığı ve bunun üzerine, "Ey Peygamber, eşlerinin rızasını arayarak Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun?" ayetinin nazil olduğu zikredilmektedir. İkinci hadise, Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesei ve birçok hadis kitabında Hz. Aişe'den nakledilmiştir ve şu şekildedir. Her ikindi namazı sonrasında eşlerinin odalarına uğramak Hz. Peygamber'in (s.a) adetiydi. Hz. Peygamber (s.a) bir süredir Zeynep binti Cahş'ın odasında daha fazla kalmaya başlamıştı, zira O'na bir yerden bal gelmişti ve Rasulüllah balı çok severdi. Dolayısıyla O'nun odasında bal şerbeti içiyordu. Hz. Aişe (r.a) şöyle anlatıyor. "Bunu çok kıskandım ve Hafsa, Sevde, Safiye ile birleşip, Rasulüllah (s.a) yanımıza geldiğinde, herbirimiz O'na ağzından meğafir kokusu geldiğini söylemeyi kararlaştırdık. Meğafir, özel kokusu olan bir çiçektir. Şayet arı, balını bu çiçekten alırsa, balında meğafir kokusu olur. Hepimiz de Rasulullah'ın (s.a) çok titiz olduğu ve kendisinden kötü bir koku yayıldığında, bundan çok rahatsız olacağını biliyorduk. Bu yüzden Hz. Peygamber'in (s.a) Hz. Zeynep'in yanında çok kalmaması için bu hileye baş vurduk. Ve gerçekten de hile tesirini gösterdi. Hanımlarının "ağzından meğafir kokusu geliyor" demeleri üzerine, Hz. Peygamber (s.a) bal yememeye söz verdi." Bir rivayette Rasulullah'ın (s.a) sözü şu şekildedir: "Yemin ederim ki ona (bala) bir daha dönmeyeceğim." Başka bir rivayette ise, "Ona bir daha dönmeyeceğim" denilmektedir. "Yemin" kelimesi yoktur. İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre lafız, "Allah'a yemin ederim ki içmeyeceğim" şeklindedir. (İbn Münzir, İbn Ebu Hatim, Tabarani ve İbn Merduye) İleri gelen birçok alim ikinci hadisenin daha doğru olduğu sonucuna varmış ve birinci hadiseye pek güvenmemişlerdir. İmam Nesei, Hz. Aişe'nin bal hakkındaki rivayetinin sahih olduğunu, Rasulüllah'ın Hz. Mariye'yi kendine haram kılması olayına ise itibar edilemeyeceğini söylemektedir. Kadı İyaz ise, "Bu ayet Hz. Mariye hakkında değil, bal hakkında nazil olmuştur" demektedir. Kadı Ebu Bekir İbn El-Arabî bal rivayetinin daha sahih olduğunu söylerken, İmam Nevevi, Hafız Bedrettin el-Aynî'de aynı görüşü savunmaktadırlar. İbn Hümam, Fethu'l-Kadir adlı eserinde şunları yazmaktadır: "Bal hakkındaki rivayetler Sahîhayn'de, Hz. Aişe'den mervidir. Bu bakımdan bu görüş daha güvenilirdir." İbn Kesir ise, "Bu ayetin Hz. Peygamber'in (s.a.) kendisine balı haram kılması üzerine nazil olduğu görüşü daha doğrudur" demektedir. 3. Yani, hanımlarını memnun etmek amacıyla helal birşeyi kendisine haram kılmak Rasulüllah'a (s.a) bulunduğu konum dolayısıyla yakışmazdı.
(TEFHİMÜL KUR-AN. 6/353-355. İNSAN YAY.)
__________________ yanlışları ve yanlışlarımızı görelim..
|