Alperen Admin Group
Katılma Tarihi: 09 nisan 2005 Gönderilenler: 2974
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
SÜNNET KAVRAMI
Kurandakidin.net
Sünnet
kelime olarak tarz, metot, yol, tavır manalarına gelir. Sünnet kelimesi
toplulukların devam edegelen davranışları manasında da kullanılır. Sünnet
kelimesi Kuran’da en çok, tek geçerli sünnetin Allah’ın sünneti olduğu ve
Allah’ın sünnetinde değişiklik olmayacağı şeklinde kullanılır.
Artık
onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı bekliyorlar? Allah’ın sünnetinde
kesinlikle bir değişiklik bulamazsın. Allah’ın sünnetinde dönüşüm de
bulamazsın.
35
Fatr Suresi 43
Daha
önceden gelip geçenler hakkında Allah’ın sünnetidir. Allah’ın sünnetinde kesin
olarak bir değişiklik bulamazsın.
33
Ahzab Suresi 62
Kuran’da
sünnet kavramı bu şekilde kullanılırken, geleneksel İslam anlayışında sünnet
Peygamber’in fiillerini anlatmak için kullanılır. Sünnetin üçe ayrılıp
incelenmiş olduğunu görüyoruz. Fiil halinde sünnet (es sünnetul fiiliye), sözlü
sünnet (es sünnetul kavliye) ve sessiz kalarak gerçekleşen sünnet (es sünnetul
takririye). Birincisi Peygamber’in davranışını, ikincisi Peygamber’in
sözlerini, üçüncüsü ise Peygamber’in yapılışını görüp de yasaklamadığı
davranışları belirtir. Aslında sünnetle kastedilen hadislerdir. Hadisler
Peygamber’in söylediği söz, sünnet yaptığı fiiller manasında kullanıldığı için
arada bir fark olduğu zannedilebilir. Oysa sünnet olduğu iddia edilen tüm
davranışları (Kuran’ın dışındakileri) bize ulaştıran tek kaynak hadis
kitaplarıdır. Peygamber’in söylediği her hadis de sözlü sünnet sayıldığı için
hadis yerine sünnet, sünnet yerine hadis kelimelerini koyduğumuzda aynı şeyleri
anlarız. Dr. Subhi es Salih’in Hadis İlimleri ve Hadis İstilahları kitabının 1.
sayfasında şöyle denir: “ Hadisçilerce, bilhassa müteahhirin hadisçilerce hadis
ve sünnetin biri diğerinin yerinde kullanılan iki kelime olduğu kabul
edilmiştir.”
Kitabımızda,
Peygamber’e iftiralarla dolu olan hadislere yaptığımız her eleştiriyi okurken
hadis kelimesi yerine sünnet kelimesini de koyarsanız aynı neticeyi almış
olursunuz. Bu yüzden bundan önceki bölümlerde Kuran’ın yeterliliğini, hadisin
yani sünnetin Kuran’la, mantıkla, kendi içinde çeliştiğini, Peygamber’in ve 4
halifenin döneminde Kuran dışında bir dini kaynak yazdırılmadığını,
Emeviler’in, Abbasiler’in zulüm döneminde hadis, sünnet gibi başlıklarla
insanlara Arap örf ve adetlerinin, Emeviler’in ve Abbasiler’in hayata kısır
bakış açısının din diye yutturulduğunu bir daha hatırlayın. Ayrıca mezhepçilere
şu soruyu sorun. Madem ki Kuran’daki farzlar, anlatımlar dışında sünnet
başlığıyla sevapların, ibadetlerin olduğunu iddia ediyorsunuz, niye Kuran’da
sünnet kelimesi bu manada kullanılmıyor? Allah 6500 civarındaki Kuran ayetinden
hiç değilse bir tanesinde sünnet diye sizin anlattığınız şekilde bir kavramı
tarif edemez miydi? Kuran’da 30’dan fazla kez geçen hadis ve defalarca geçen
sünnet kelimelerinin nasıl geçtiğini kitabımızda gördük. Bugün kullanılan
manasıyla hiç alakası olmayan şekilde “hadis” ve “sünnet” kelimelerinin
kullanılışı da mezhepçi İslam’ın, Kuran’da (dinde) olmayan kavramları
uydurduğunun bir delilidir. Eğer bu kavramlar dinimizde olsaydı, hem isimleri
hem nitelikleriyle Kuran’da tarifleri yapılırdı. Eğer Kuran, bize böyle en
temel konuları bir tek ayetle bile açıklamayacaksa niye indi? Hiç şüphesiz
Kuran kendi ifadeleriyle de belirttiği gibi her şeyi açıklar, tüm detayları
verir, Allah’ın dininin tümünü kapsar. Bu kavramların Kuran’da olmayan tarzda
ortaya konması, bu kavramların uydurulduğunun apaçık delilidir.
ARAP ADETLERİNİN SÜNNET BAŞLIĞIYLA
YUTTURULMASI
Sünnet
diye uydurulanların önemli bir kesimi Peygamber’e iftira olarak uydurulmuş
sözlerdir. Bir kısım sünnetlerse Peygamber’in kavminin, Araplar’ın adetleridir
veya Peygamber’in şahsi tercihlerinden dolayı işlediği fiiller olmasına rağmen,
dinle alakası olmayan fiillerdir. Cübbe giymek, kabak yemek, yer sofrasında
yemek yemek gibi. Bunlar Peygamber’e savaş açan müşriklerin, örneğin Ebu
Cehil’in de davranış tarzlarıdır. Kimisi iklimden, kimisi örften, kimisi o
yörede yetişen sebzelerden kaynaklanmaktadır. Kuran’ın belirtmediği bu
fiillerde ilave bir sevap ummak veya dinle bir alaka kurmak Kuran’ın dinine
ilave yapmak olur. Tüm bu hareketler Kuran’a yeterince güvenmemenin
neticeleridir. Kuran kendisi her şeyi açıkladığını, tüm detayları verdiğini
söylerken, Kuran’ın açıklamadığı tarzda sünnet başlığıyla sevap ummalar,
makbuliyet edebiyatları da yine Kuran’ın dinine ilavelerdir. Allah isteseydi
cübbeyi, kabağı, yer sofrasını ve sünnet başlığıyla dine yamanmaya çalışılmış
gelenekleri Kuran’da belirtir ve bize nasıl daha çok sevap kazanacağımızı
gösterirdi. Sünnetlere uymada sevap vardır, bunların uygulanmamasında günah
yoktur yumuşatmaları da yapılan yanlışı gidermez. Çünkü ister sevap etiketiyle
olsun, ister makbuliyet etiketiyle olsun, Kuran’da olmayan bir davranışı dini
etiketle sunmak yine dine ilave yapmak olur. (34. Bölüm’de sünnet gibi
başlıklarla dine sokulan ilavelerin insan yaşamını nasıl zorlaştırıp, yaşanmaz
bir hale soktuğunu göreceğiz.) İnsanları Peygamber sünneti diye uydurmalara ve
örflere çağıran ve kendilerini Peygamber yolunun takipçileri göstermek için
kendilerine Ehli Sünnet adını takıp aslında Ehli Arabiörf olanlara, Peygamber
sünneti diye Peygamber’e ve dine iftiralarla dolu kaynaklara, Araplar’ın örf ve
adetlerine, Emeviler’in ihanetlerine uyduklarını göstermemiz lazımdır.
İftiraların dışında, bu uydurmaların bir sebebi de sahabelerin (Peygamber’i bir
kez bile gören Müslümanlar’ın) hatasız kabul edilip, onların da hareketlerinin
peygamberinkiler gibi sünnet olarak değerlendirilmesi olmuştur. Sırf
Peygamber’e mal edilmeler neticesinde bile ortaya çıkan yorum hatalarını ve
saptırmaları düşünürsek, sahabelerin bu işe katılmasıyla oluşan kaos inanılmaz
boyuttadır. Bugün sünnet deyince herkes Peygamber’in davranışları (Sünneti
Resul) diye anlıyorsa da, aslında hadis kitapları ve diğer gelenekçi
kaynaklarda anılanların bir bölümü Sünneti Medine, Sünneti Kufe, Sünneti Basra
diye sahabelere dayandırılır. Kuran ile yetinmemenin ve Kuran’ın önüne ciltler
yığmaya, örfleri dinselleştirmeye yönelik oyunun kutsala fatura edilişindeki
başlık, ne yazık ki sünnet olmuştur.
SU DURULURSA ZEHİRLİ YILAN
FARKEDİLİR
Bir
yazarımız bu konudaki hatalı yaklaşımları şöyle eleştirmektedir: “Böyle bir
ahmaklık olur mu? Sünneti adettir bu. Oturarak yemişsin, Ebu Lehep de oturarak
yer. Arap’ın örfüdür bu. Peygamber’in getirdiği dinden kaynaklanmıyor. Arap’ın
örfünden kaynaklanıyor. Şimdi bakın bunlar günlük hayatın basit meseleleri,
bunlar yukarılara doğru gidiyor. Ve bakıyorsunuz hukuk hayatının, devlet
hayatının en ciddi boyutlarında bile dindir diye ısrar ettikleri şeylerin büyük
bir kısmı falan veya filan bölgenin örflerinden ibaret. Bunları Allah’ın dini
diye savunmaya kalktınız mı hem kendinize zulmediyorsunuz, hem yaşadığınız
ülkeye, hem de hukuk hayatına kötülük ediyorsunuz. Bakın bunlar bizi nereye
götürüyor. Biz Allah’ın gönderdiği ve Peygamber’in gösterdiği İslam’la, o ad
altında sahneye sürülen tarihin şurasından burasından devşirilmiş, örflerden
ibaret adı İslam olan şeyi birbirinden ayırt etmek zorundayız. İnsanlık bunu
yapmadıkça rahat edemez. İslam dünyası bunu yapmadıkça rahat edemez, biz de
yapmadıkça rahat edemeyiz. Tabi bu büyük bir dirençle karşılaşıyor Türkiye’de.
Çünkü bunun birbirinden ayrılmamasına bağlı çıkarlar var. Su bulanık olacaktır
ki, birisi balık beslerken öbürü de orada zehirli yılanını beslesin. Su
durulursa zehirli yılanlar fark edilir. Bunu istemeyenler vardır. Olay bu kadar
basit. Bunu sadece dinci yobazlar yapıyor şeklinde de anlamayın sakın! Aslında
dinci yobazlar burada kullanılıyor. Bunu büyük ölçüde dinsizlik ticareti
yapanlar kotarıyor. İslam dünyasının hemen her yerindeki Kuran dışı yobaz
dinciliği besleyenler, uluslararası İslam düşmanı odaklardır. Fikir de,
finansman da onlarındır.
Çünkü
İslam’ı sahneden kovmanın en emin yolu çirkin göstermektir. Yobaz dincilik ise
bu iş için biçilmiş kaftandır. Bağırıp duruyoruz: Müslümanlara tuzak
kuruyorlar, bu tuzaklara düşmeyin. Biz düşmeyin dedikçe bir ayağını ökseye
yakalatmak yerine iki kanadı, iki ayağı ile gidip düşüyor. Ondan sonra ne
oluyor? Olan sizin nezih imanınıza oluyor. Sizin asil ve güzel dininize oluyor.
Ondan sonra dinsizlik tüccarı: İşte İslam dediğiniz karanlık ve katran budur, yaşayanları
da işte bunlardır, buyurun diyor. Sonuç? Sonuç bizim çocuklarımızın sistemli
bir biçimde dinsizleştirilmeleri veya başka dinlerin kucağına itilmeleri.”
VEDA HUTBESİ BİLE ÇELİŞKİLİ
Ne
yazık ki uydurma din en çok dinsizlerin işine yaramakta ve kaos olarak sunulan
din yüzünden kitleler dinden uzaklaşmaktadırlar. Bu kitabı yazışımızın bir
sebebi de işte bu dinden soğutulan kitlelere Kuran’ın İslam’ı ile uydurulan
İslam’ın farkını göstermektir. Kuran’ın dışında ikinci bir kaynak türetmek
isteyenler sünnet adıyla kutsala fatura ettikleri bu kaynağın gerekliliği için
de hadisler uydurmuşlardır. Bu hadislerin en meşhuru Peygamberimiz’in veda
hutbesinde söylediği hadistir. Fakat aynı hadisin üç ayrı şekilde nakledilmesi
en doğru hadis olması beklenen veda hutbesine bile ne kadar güvenilebileceğini
göstermektedir. Söylenenlere göre yüz bin kişinin dinlediği bir hutbede
hadisler bu kadar değişiyorsa bir tek kişiden o da insan zinciriyle (4.
Bölüm’de gördük) gelen diğer hadisleri siz düşünün.
1
Size bir emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ki Allah’ın gökten yere uzanmış
ipidir. Ona yapıştığınız taktirde asla sapmazsınız.
2
Size iki emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve sünnetim.
3
Size iki emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve Ehlibeyt’im.(Ev ahalim)
Bu
üç hadisten en az ikisinin yanlış olduğu zaten bellidir. Ehli sünnet
mezheplerin 2.’yi, Şii, mezheplerin 3.’yü kabul ettiği hadislerin üç formu
böyledir. Bizse, en doğru olması gereken, en çok kişinin şahit olduğu, sözlü
sünnet olan veda hutbesinde bile böyle bir hata yapıldığını gördükten sonra,
mana olarak 1. hadisin manasının doğru olduğunu anlıyoruz. Kuran’ın kendisinin
açık, detaylı her şeyi açıklayan olduğunu hatırlayarak bu tabloyu Kuran’la
yetinemeyenlere bir ibret vesikası olarak sunuyoruz.
Daha
evvel de söylediğimiz gibi dinin tek kaynağı Kuran’dır. Hadis, sünnet tipi
kaynaklar ne kadar mütevatir (Birçok ayrı hadisle, birçok hadis zinciriyle
ulaşan) olurlarsa olsunlar dinin en ufak bir kısmı bile olamazlar. En mütevatir
(kalabalık bir topluluğun naklettiği hadis) olan veda hutbesinin hali
yukarıdaki örnekten bellidir. Hiç kimse yüzbin kişinin dinlediği veda
hutbesinden daha mütevatiri olduğunu lütfen iddia etmesin. Kafamızdaki dini
Kuran’da aramayalım. Kuran’ı açıp dinin ne olduğunu öğrenip, arta kalanları
kafamızdan temizleyelim. İllaki falanca şeyi dinde bulacağız diye
çırpınmayalım. Kuran dinin hepsidir. Allah isteseydi o kafalardaki falanca
şeyleri de din yapardı. Allah’ın din yapmadığını dinde bulmak için bu telaş
niye? Dinin tek yapıcısı Allah dinini Kuran’da açıklamıştır. Örfümüzün,
saplantılarımızın dinini istemek yerine, Allah’ın bize indirdiğini anlayalım.
Şeyhperestlikten, mürşidperestlikten, ancak falancalar Kuran’ı anlar ben de
falancaları dinlerim diyen falancaperestlikten kurtulup Allah’ın insanlara
indirip, korunmasını vaad ettiği, mantıksız ve çelişkili izahları olmayan
Kuran’a yapışalım. Kuran’ın önüne yüzlerce cilt eser koyup, Kuran’ı yüzlerce
dini kaynaktan biri yapıp, sonra Kuran’a uyduğumuzu sanmayalım.
KURAN SÜNNETİ DE KAPSAR
Peygamber’in
sünnetine uymamız tabi ki gerekir. Fakat Peygamber’in sünneti (davranışları,
tarzı) için de tek kaynak Kuran’dır. Kuran’dan, Peygamber’in vahye uyup
kendisinden din uydurmadığını, başları çatlatırcasına dini anlattığını, üstün
ahlakını, ibadetlere düşkünlüğünü, sürekli Allah yolunda mücadelede olduğunu
öğreniyoruz. Kuran’ın belirttiği her husus, her ahlaki norm aynı zamanda
Peygamber’in sünnetidir (davranış şekli, tarzıdır). Yani namaz, oruç, mallardan
sarfetmek, sürekli Allah’ı anmak, Allah’ın yarattıklarını düşünmek, sürekli
şükür, samimiyet, sabır, gereğinde hicret, güvenilir olmak, dürüstlük, cesaret,
Allah’a sevgi ve saygı hep Peygamber’in sünnetleridir. Bunlar sünnettir çünkü
bunlar Kuran’da geçer. Oysa Kuran’da geçmeyen sakal, cübbe, elbisenin rengi,
yemek menüleri, Arap adetleri, dini olmayan şahsi tercihler gibi sünnet
başlığıyla dine sokulmak istenenler Arap ırkçılığının, kısır bakış açısının,
Kuran ile yetinmemenin sonucudur. Peygamber’in tek yazdırdığı ve Allah’ın
vahiylerini içeren Kuran, Peygamber’in sünnetini göstermek açısından da
yeterlidir. Eğer gerekli başka normlar, davranış şekilleri olsaydı, Kuran hiç
şüphesiz onları da içine alırdı. Kuran kendisini detaylı diye tanıtırken nasıl
olur da herhangi bir detayı atlar? Kuran’ın atladığı detaylar din olmayan,
bizim de atlamamızın hiçbir sakıncası olmadığı, yapmamızda sevap umulmayacak
şeylerdir. Bizi kurtaracak olan, Arapperestliğin din diye yutturulmaya
çalışılmasının neticesi olan sarıklı, sakallı uydurma sünnetler değil; Kuran’da
geçen iman, ahlak, fazilete dair çizilen tablolardaki sünnettir (tarz, metot,
davranış tarzıdır).
Allah
size kitabı detaylı bir şekilde indirmişken O’ndan başka hakem mi arayayım?
6Enam
Suresi 114
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|