Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Mümin ve Müslüman olan insanlar prensip olarak Kuran´ın emir ve yasaklarına uyulması gerektiğinde hemfikirdirler. Ancak neyin Kuranda bulunduğu neyin bulunmadığı konusu o kadar kolay anlaşılır değildir. Bunu tespit için metodoloji ve bir suje/anlayan olarak insanın tavrı önemlidir. Metodoloji önemlidir, çünkü Kuran da bir metindir ve onun ne olduğu, kimi muhatap aldığı, ne yapmak istediği ve bu isteğini ifade etmek için kullandığı araçlar bilinmeden onun anlaşılması mümkün olamaz. Bu anlamanın bir aktörü olarak insanın tavrı da önemlidir çünkü onu, o ne ise o olarak mı, yoksa kendisi ne istiyorsa öyle mi anlayacak olması, sonucu değiştirir. Böyle kısa bir yazıda elbette Kuran´ı Kerim´i anlama metodu üzerine söylenebilecek her şeyi söylememiz ne mümkün ne de uygundur. Ama şu kadarını zikretmemiz de gereklidir:
1.Kurânı Kerimin, kendisinin de on bir kez vurguladığı gibi o Arapça bir metindir ve bunun anlamlarından biri, onu doğru anlamanın ancak bu dilin kuralları içerisinde mümkün olacağıdır. Dilinin elvermediği hiç bir mana ona nispet edilemez.
2.Dili açısından Kuran´ın ne söylemek istediğini en iyi anlama durumunda olanlar elbette onun ilk muhatapları idi ve onların, özellikle de ittifakla anladıkları bir mananın onda bulunmadığını, ya da onun aksinin olduğunu söylemek imkansız ve mantıksızdır. Bu elbette Kuranda bulunan her mananın onlar tarafından ortaya konduğu ve artık onda başka hiçbir mananın çıkarılamayacağı anlamına gelmez. Çünkü Kurânın sürekli açılacağını da onun bizzat kendisi söylemektedir.
3.Kuranın manaları ya bizzat onun direkt (ibare ve mantuk) ve dolaylı (işaret) olarak lafızlarından, ya da bu lafızların gereğinden ve tabii sonucundan (iktiza ve mefhum) anlaşılır. Bu da yine onun dili demektir. Çünkü benim, arkadaşıma, onunla ortak olduğumuz bir mal için: “bunun üçte ikisi benimdir” demem, üçte birisinin onun olduğunu söylemiş olmam anlamını da içerir. İşte bu anlamların birincisi direkt olarak lafızdan, ikincisi ise o lafzın iktiza ve mefhumundan anlaşılan manalardır ve her iki mana da bu sözde mevcuttur. Ama “kalanı da bölüşmeliyiz” manası bu sözde yoktur. Yani bu söz ona ihtimalli değildir.
Bu kısa metot bilgisinden sonra başörtüsü meselesini, yani kadınların başlarını kapatmasının hükmünü Kurandan anlamaya çalışırsak karşımıza çıkan durum şudur:
Herkesin bildiği gibi, Nûr Suresi 31. Ayette Allah (cc) kadınların ziynetlerini (süslerini ya da güzelliklerini), sayılan kimseler dışındakilere göstermemelerini ve başörtülerini (hımarlarını) yakalarının (ceyblerinin) üzerlerine dökmelerini emretmektedir. “Ceyb” (ç. Cüyûb) gömlek ya da hırka gibi giysilerin, boyun altından düğme ile açılan yırtmaç yeridir. Yani, başörtülerle örtülmesi istenen yer, çenenin altına tekabul eden ve bizim “döş” dediğimiz bölgedir. “Ceyb” aslında bedende değil elbisede bulunur. Ama bununla kastedilen şeyin ceybin kendisi değil, bulunduğu yer olduğu açıktır. Keza ziynetten kastedilen de onun bulunduğu bölgedir. Yoksa takı anlamındaki ziynetlerin bizzat kendilerinin gösterilmemesinin bir anlamı yoktur.
Şimdi bu ifadeden direkt olarak anlaşılan birinci mana, kadınların döşlerini de kapatmaları gereğidir. Ama hedef sadece bu olsaydı Allah (cc) “Ceyblerini de/döşlerini de kapatsınlar” derdi. “Başörtüleri/hımarları ile kapatsınlar” denmiş olması, tabii olarak bunun da bir anlamının olmasını, ve başın örtüsünün de bulunmasını gerektirir. Yani bu mana, bu ifadenin dilinin bir gereği/iktizasıdır. Eğer istenen şey sadece döşlerinin kapatılması olsaydı böyle söylemekle Allah, fazladan ve gereksiz bir kelime kullanmış olurdu. Biz bir insana mesela: “Gömleğinizle diz kapaklarınızı örtün” demiş olsak, ona sadece dizinin örtülmesi gerektiğini anlatmış olmayız. Bunu kastetmiş olsaydık, “dizleriniz örtülü olsun” derdik. Aksine bunun anlamı; gömlek bulunsun, o örteceği yerleri örtsün ve de diz kapaklarını örtecek şekilde uzun olsun, oraları da onunla örtün demektir. Ya da meclis iç tüzüğüne konan kravat takma mecburiyetini, Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti´nin: “İstenen şey, kravat takılmasıdır. Bunun boyuna takılacağı tasrih edilmemiştir. Binaenaleyh, ben meclise girsem, kravatı yine belime bağlayarak girerim” şeklinde yorumlaması elbette sadece bir espri ve muziplik olarak görülebilir.
Konu ili ilgili ikinci ayet-i kerime Ahzâb Suresi 59. ayetidir. Orada da Allah (cc) şöyle der: “Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle cilbablarının bir bölümünü üzerlerine atsınlar. Böyle yapmaları tanınmalarının, böylece de taciz edilmemelerinin en uygun yoludur. Allah Ğafûrdur, Rahîmdir”.“Cilbâb” da “Hımâr” gibi başa atılan, ama ondan daha büyük olup bedenin büyük bir kısmını örten atkı gibi bir üstlüktür. Mümin kadınların bir dış elbisesidir ve bir bakıma da alamet-i farikasıdır. Burada da “Üzerlerine atmak”tan sözedilir. Eğer bu “üzerleri” ni en üst noktalarından başlatacaksak böylece başın da kapalı olacağı anlaşılır. Eğer omuzlardan başlatacaksak, omuzlara atılan bir giysinin, atılmış olması için daha yukarılarda olması gereği de ortadadır. Yani her halü kârda bu ifade de başın kapalı olmasını gerektirir. Buradaki bir başka önemli husus, kadınların üzerlerine atacakları bu üstlüğün, onların tanınmamasını değil, tanınmasını sağlamasıdır. Oysa örtü insanın kim olduğunu gizleyen bir araçtır. Öyleyse bununla da kastedilen şey; Ayşe mi Fatma mı oldukları tanınsın değil, mümin ve iffetli oldukları tanınsın da kimse kendilerini rahatsız etmesindir.
Görüldüğü gibi, eğer başka hiçbir delil bulunmasaydı dahi Kuranın dilini birazcık bilen ve kendi ideolojisine destek arama gibi bir maksadı bulunmayan her sağlam insan sadece bu iki ayetten dahi kadınların başlarının kapatılması gereğini rahatlıkla anlayabilirdi. Ayrıca biz biliyoruz ki, Hz. Peygamber bu ayetlerden ve bütünüyle İslam´dan, kadınların tesettürünün başlarını da kapsadığını anlamış, kendi hanımlarına böyle uygulatmış ve arkadaşlarının/sahabenin hanımları da aynı şeyi yapmışlardır.
Bütün bunlarla beraber Hz. Peygamberden günümüze bütün İslam alimlerinin bunu böyle anlamış olmaları ve kesintisiz bir kabulle bunun bize kadar böyle gelmiş olması, baş örtmenin kadınlar için dinde gerekli olduğunun ve bu ayetlerin anlamlarının böyle olduğunun en önemli delilidir. Buna felsefî anlamda gelenek, ya da yaşayan sünnet, hatta yaşayan Kuran diyebiliriz ve İmam Malik´in de ısrarla üzerinde durduğu gibi bu bir bakıma manevi tevatürdür. Kastı mahsusası olmayanlar için reddi mümkün değildir.
Özetle, mümin kadınların başlarını örtmeleri Kurânın bir emridir. Bunu sünnet böyle beyan etmiş ve uygulamıştır. O günden bu güne de bu anlayış, aksine hiçbir görüşle sekteye uğramadan manevi bir icma olarak kabul edilmiştir. Aksini iddia etme İslam akidesi açısından da tehlikeli bir noktada olma demektir. Çünkü İslam ne ise odur. O kendini kendi tanımlar. İnsanlar onu kendini tanımladığı gibi kabul ederler ya da etmezler. Ama değiştirme hakları olmamalıdır.
Başörtüsünün değişik şartlarda çıkarılıp çıkarılamayacağı ise ayrı bir husustur ve bu da ancak zamansal, lokal, kişisel bir fetva olabilir. Genellenebilecek bir fıkıh olamaz. Yine de böyle zamansal bir fetvanın dahi çok kolay olamayacağı bir gerçektir. Çünkü dinler, ideolojiler ve düşünceler sembolleriyle varolabilirler. Tesettür ise İslam´da sadece kadının değil, bütünüyle İslamın sembollerinden biridir. Belki de en önemli sembolüdür. Medeniyet dönüştürmek isteyenlerin modernleşmeyi kadınların tesettürden çıkması ile özdeş görmeleri, bu sebeple anlamsız değildir. Modernleşmenin İslam dünyasına kadın üzerinden taşınmış olması da çok manidardır. Bu konu üzerende bunca ısrar etmelerinin sebebi de bundandır.
Aliyyul Kârî, Şifa Şerhinde şu anlamda bir hadis nakleder. “Kalıplar benzeşince kalpler de benzeşir”. Böyle bir hadisi hadis kaynaklarında bulamamış olmamıza rağmen, doğru bir söz anlamında bu bir hadistir ve psiko-sosyal bir gerçeği anlatır. Nitekim günümüz düşünürleri de aynı şeyi söylemektedirler: “Georg Simmel, giyimin doğrudan yürüyüş temposunu, endamını, jestleri belirlediğini ve dolayısıyla benzer biçimde giyinen insanların benzer davranışlar sergilediklerini ileri sürer”
Yazar
: Faruk Beşer
__________________ Allah hakkında yalan uyduranlar asla felah bulamazlar
Katılma Tarihi: 24 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam veli
Konu ili ilgili ikinci ayet-i kerime Ahzâb Suresi 59. ayetidir. Orada da Allah (cc) şöyle der: �Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle cilbablarının bir bölümünü üzerlerine atsınlar. Böyle yapmaları tanınmalarının, böylece de taciz edilmemelerinin en uygun yoludur. Allah Ğafûrdur, Rahîmdir�.
bu alıntıladığın ayette;Böyle yapmaları tanınmalarının, böylece de taciz edilmemelerinin en uygun yoludur.
kısmını açıklarmısın
selametle
__________________ Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
Katılma Tarihi: 30 nisan 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1235
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selam
Faruk Beşer beyfendi kuran ayetlerine göre başörtüsü farziyetini açıklamış.
ceyb kelimesinin vucudun bir parçası değil giyisinin boyun altından başlayıp açılan yırtmacıdır demiş.Çok doğru bir tespit
Örtülmesi gereken yerin ceybden görünen yaka açıklığı\döş olduğunuda söylemiş buda çok doğru
"Şimdi bu ifadeden direkt olarak anlaşılan birinci mana, kadınların döşlerini de kapatmaları gereğidir. Ama hedef sadece bu olsaydı Allah (cc) “Ceyblerini de/döşlerini de kapatsınlar” derdi. “Başörtüleri/hımarları ile kapatsınlar” denmiş olması, tabii olarak bunun da bir anlamının olmasını, ve başın örtüsünün de bulunmasını gerektirir" demiş
Bu beyfendinin zihniyet ve anlayışına göre varılması gereken tek sonuç baş örtüsü farziyeti değil yaka yırtmacı açık giyisi giyme farziyetide doğar:;)
nur 31deki anlam;
1-yaka yırtmacı açık giyisi giymiş kadınlara uyarıda bulunup o saçını örttüğün \veya omuzlarına attığın örtünü yaka yırtmacı üzerine sal mıdır?
2-tüm kadınlara yaka yırtmacı açık giyisi giymek farzdır ve bu giyisinin yaka açıklığını örtecek başörtüsünüde takmalarıda farzdır anlamı mıdır?
Deli veliciğim makalesini buraya kopyaladığınız zatı muhteremin görüşlerine katılıyorsanız sizin yukarıda sormuş olduğum sorulardan 2. seçeneğide nur 31den anlıyorum demeniz gerekli.
Diyebiliyormusunuz bunu?
__________________ O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır
Dili açısından Kuran´ın ne söylemek istediğini en iyi anlama durumunda olanlar elbette onun ilk muhatapları idi...
İlk muhatapların ayetleri nasıl anladığını kesinlikle mi biliyoruz ya da, hani 'Ben filancadan duydum; onun "yalancı"sıyım,' derler ya; onlar kadar mı biliyoruz?
“Ceyb” (ç. Cüyûb) gömlek ya da hırka gibi giysilerin, boyun altından düğme ile açılan yırtmaç yeridir. Yani, başörtülerle örtülmesi istenen yer, çenenin altına tekabul eden ve bizim “döş” dediğimiz bölgedir.
Döş kelimesi doğru ama onun "çenenin altı"na yani gerdana tekabul ettiği yanlış. Döş gerdan değil memelerin bulunduğu göğüs bölgesidir. Kur'anî kanıt, Neml 12'dir:
Ey Musa! Elini "ceyb"ine sok -edhıl yed eke fî ceyb ike.
Musa elini yaka yırtmacından boğazına değil, göğüs yırtmacından "döş"üne soktu. Gerdan ile göğüs arasındaki bu ayrımı gözönüne almak niçin gerekiyor? Çünkü gerdanda kolye denen takı var; döşte ise zincir. Kolye açıktadır -ma zahara. Zincir ise "Örtülerini döşlerinin üzerine vursunlar," buyruğu gereğince saklanan ziynet.
“Başörtüleri/hımarları ile kapatsınlar” denmiş olması, tabii olarak bunun da bir anlamının olmasını, ve başın örtüsünün de bulunmasını gerektirir.
Gerektirir yani "farz"dır. Dikkat. İlk adı Faruk olan Beşer akıl yürütme yoluyla farz ikame ediyor Yüce Allah Maide 101'de "Bunu yapmayın!" diye uyardığı halde. Bakın siz "Burada başörtüsü geçiyor o halde başörtülü olmak farzdır," derseniz başkalarına da "Abdestte baş açılır, meshedilir; o halde başaçık olmak farzdır," deme hakkı doğar.
Faruk Beşer ayetleri fena halde çarpıtmış. Yazısı, üzerinde durmaya değer mi bilemiyorum.
Dediler ki: "Bizim kalplerimiz örtülüdür." Hayır; Allah, inkârlarından dolayı onları lanetlemiştir. Bundan dolayı pek azı iman eder. (BAKARA SURESİ
Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar. (BAKARA SURESİ< /">http://www.kuranfihristi.net/suregoster.php?sureno=2>/ 187)
Onların kendi sözlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerine karşı inkâra sapmaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: "Kalplerimiz örtülüdür" demeleri nedeniyle (onları lanetledik.) Hayır; Allah, inkârları dolayısıyla ona (kalplerine) damga vurmuştur. Onların azı dışında, inanmazlar. (NİSA SURESİ < http://www.kuranfihristi.net/suregoster.php?sureno=4 > / 155)
Onlardan seni dinleyenler vardır; oysa biz, onu kavrayıp anlamalarına (bir engel olarak) kalpleri üzerine kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık kıldık. Onlar, hangi 'apaçık-belgeyi' görseler, yine ona inanmazlar. Öyle ki, o inkâr etmekte olanlar, sana geldiklerinde, seninle tartışmaya girerek: "Bu, öncekilerin uydurma masallarından başka bir şey değildir" derler. (EN'AM SURESİ < http://www.kuranfihristi.net/suregoster.php?sureno=6 > / 25)
Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: "Bu benim rabbimdir." Fakat (yıldız) kayboluverince: "Ben kaybolup-gidenleri sevmem" demişti. (EN'AM SURESİ< /">http://www.kuranfihristi.net/suregoster.php?sureno=6>/ 76)
Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." (A'RAF SURESİ< /">http://www.kuranfihristi.net/suregoster.php?sureno=7>/ 20)
O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a dua ettiler: "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız." (A'RAF SURESİ< /">http://www.kuranfihristi.net/suregoster.php?sureno=7>/ 189)
Onlara Nuh'un haberini oku. Hani kavmine demişti ki: "Ey kavmim, benim makamım ve Allah'ın ayetleriyle hatırlatmalarım eğer size ağır geliyorsa ben, şüphesiz Allah'a tevekkül etmişim. Artık siz ortaklarınızla toplanıp yapacağınız işi karara bağlayın da işiniz size örtülü kalmasın (veya tasa konusu olmasın), sonra hakkımdaki hükmünüzü -bana süre tanımaksızın- verin. (YUNUS SURESİ < http://www.kuranfihristi.net/suregoster.php?sureno=10 > / 71)
Haberiniz olsun; gerçekten onlar, ondan gizlenmek için göğüslerini büker (Hak'tan kaçınıp yan çizer)ler. (Yine) Haberiniz olsun; onlar, örtülerine büründükleri zaman, O, gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (HUD SURESİ< /">http://www.kuranfihristi.net/suregoster.php?sureno=11> / 5)
Mü'min kadınlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulursunuz." (NUR SURESİ< /">http://www.kuranfihristi.net/suregoster.php?sureno=24> / 31)
Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp-örtüyor. Güneşe ve aya boyun eğdirdi. Her biri adı konulmuş bir ecele (süreye) kadar akıp gitmektedir. Haberin olsun; üstün ve güçlü olan, bağışlayan O'dur. (ZÜMER SURESİ< /">http://www.kuranfihristi.net/suregoster.php?sureno=39> / 5)
Dediler ki: "Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalblerimiz bir örtü içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda bir perde vardır. Artık sen, (yapabileceğini) yap, biz de gerçekten yapıyoruz." (FUSSİLET SURESİ < http://www.kuranfihristi.net/suregoster.php?sureno=41 > / 5)
İman edip salih amellerde bulunan ve Muhammed'e indirilen (Kur'an)a -ki o Rablerinden bir haktır- İman edenlerin (Allah), kötülüklerini örtüp-bağışlamış, durumlarını düzeltip-ıslah etmiştir. (MUHAMMED SURESİ< /">http://www.kuranfihristi.net/suregoster.php?sureno=47> / 2)
(Bütün bunlar,) Mü'min erkekleri ve mü'min kadınları, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere sokması ve kötülüklerini örtüp-bağışlaması içindir. İşte bu, Allah katında 'büyük kurtuluş ve mutluluk'tur. (FETİH SURESİ< /">http://www.kuranfihristi.net/suregoster.php?sureno=48> / 5)
"Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler.' (NUH SURESİ< /">http://www.kuranfihristi.net/suregoster.php?sureno=71> / 7)
Başörtüsüne delilmiş gibi söylenen Nur suresi 31.ayetin Mealleri:
Diyanet Meali:Mü'min kadınlara da söyle,
gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen
kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. başörtülerini ta
yakalarının üzerine kadar salsınlar.
Mustafa Sağ Meali:Mümin kadinlara da
söyle: Bakışları ölçülü olsun ve cinsel organlarını korusunlar. Süslerini,
kendiliginden görünenler hariç açmasinlar. Örtülerini yaka açiklarina koysunlar
Abdülbaki Gölpınarlı Meali:İnanan
kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar ve
açığa çıkanlardan, görünenlerden başka ziynetlerini göstermesinler ve
örtülerini, göğüslerini örtecek bir tarzda omuzlarından aşağıya doğru salsınlar
Şimdi Bu ayetin Tahlilini Yapalım:
1-Ayette geçen humur örtüler anlamına geliyor.tekili hmr'dır. 2-Ayette geçen
cüyub kelimesi cepler anlamına geliyor.çoğul bir kelimedir.Tekili cyb'dir.
3-Allah eğer "hımar" kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi "hımarürres" gibi
bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi: Böylece "re's" kelimesi ile baş bölgesi
vurgulanır ve örtü kelimesi olan "himar" ile beraber başörtüsü net bir şekilde
anlaşılırdı.Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette (maide suresi 6.ayette)
başın sıvazlanması söyenirken,baş kelimesinin Arapça karşılığı 're's' ile
vurgulanır.Ama başörtüsüne delilmiş gibi gösterilen ayette bu kelime yani re's
kelimesi yoktur.O halde başörtüsü kelimesindeki baş kelimesi ayete yapılmış bir
yamadır veya ilavedir ki,bu dinen hem caiz değildir hem de Kur'anı Kerime karşı
saygısızlıktır. 4-Kadınların avret yerleri vajinasıdır (cinsel uzvudur) ziynet
yerleri ise göğüsleridir. 5-Cepler (cüyub) kelimesi göğüs bölgesinde olduğuna
göre burada kastedilen şey göğüs bölgesidir.Yani göğüs bölgesinin
örtülmesidir.Yoksa başın örtülmesi değildir. 6-Bu ayette başörtüsü kelimesini
takviye edecek baş(re's)kelimesi bile zikredilmemişken göğüs örtüsünü takviye
edecek üç kelime zikredilmiştir.Bunlardan birincisi ziynettir diğeri
cepler(cüyub) kelimesinin bölgesi olan göğüs bölgesidir.üçüncüsü de ayakların
yere vurulmasıyla vücutta özellikle belli olacak bölge göğüs bölgesi veya
göğüslerdir.Bu üç vurguyu da görmezden gelip hala olmayan bir başörtüsü
uydurukçuluğuna dense dense tahrifçilik denilir. 7-Cepler(cüyub) kelimesi elini
koynuna sok,veya elini göğsüyün oradaki cebine sok anlamında Kur'anda Taha 23
te,Neml 12'de ve kasas suresi 32.ayette aynı manada zikredilmiştir.
Kıymetli Dostlarım,selamlar. anlata anlata dilimizde tüy bitti.40 senedir bu türban tartışılıyor,hala duracak gibi de görünmüyor.isterseniz bunun sebeplerini biraz tartışalım. birilerinin bunu rant ve oy aracı haline getirdiği kesin.böyle bir şey söylendiği zamanda hemen şunu söyleyiveriyorlar.iyi niyetle ve inanarak bu türbanı takanlara engellemeler çıkartılması günah değil mi deyiveriyorlar.aslında bu sorunun da mantıklı cevabı vardır,ancak anlayabilirlerse.Bakın Kur'an çok geniş kavramlarla dolu kelimeleri içinde barındıran bir kitaptır. herkes kur'andan her istediğini anlayabilir,ancak her anladığını bu benim inancımdır diye yapamaz.öyle olmuş olursa Kur'anın tevhid ilkesine zarar verilmiş olur.isterseniz bunu bir misalle açıklayayım. örneğin,şimdiki anayasamızda insanların seyehat etme özgürlüğünden bahsedilir.bir şahıs anayasadaki bu maddeye uyuyorum ve bu benim hakkımmış,istediğim gibi bu hakkımı kullanabilirim,diyerek arabasına binip cadde ortasında son sürat gidip,hiç trafik kurallarına riayet etmeden son sürat gitse ne olur dersiniz.Bence üç durumla karşılaşacaktır.1-ya arabasının kontrolünü kaybedip bir yere toslayıp öbür dünyayı boylayacaktır,2-ya da birine toslayıp onun öbür dünyaya boylamasına sebep olacaktır.3-en şanslı hali diyelim trafik polisleri ensesine çökecek,basacaktır cezayı. o zaman kendi kendine der mi aceba<<Haa demekki anayasada belirtilen hak ve özgürlükler sınırsız değilmiş>>bir sınırı varmış demekki.Şimdi her Kur'anı eline alan şahıs her anladığını uygulamaya geçiremez.Geçirebilmesi için şu şartların olması lazımdır. 1-kendine zarar unsuru taşımayacak. 2-başkalarına zarar unsuru taşımayacak. 3-çevreye zarar unsuru taşımayacak. 4-Genel Kamu düzenine zarar verici unsuru taşımayacak 5-Allah'ın kitabını suistimal özelliği olmayacak. şimdi bu türban bazılarına göre görünürde kimseye zararı olmayan bir metrelik bir bez parçasıymış gibi görülsede aslında 40 yıldır ülkemizi ve enerjimizi boş yere meşgul etmesi açısından yukarıda saydığım 2.ve 4.maddelere aykırılığından dolayı uygulanamaz.uygulanması dinende caiz olamaz.Ben bu kanaat ve inançtayım.en doğrusunu Allah bilir. selamlar,sevgiler.
selamlar,kıymetli dostlarım, yüce rabbim insanların başlarını birbirlerini tanıma bölgesi olarak yaratmıştır.Başın dışı buna yarar,içi de düşünmeye yarar.Allah'ın fıtratı budur.Araf46'da buna işaret edilmiştir. ''ya’rifûne kullen bisîmâhum'' herkesi,siymalarından tanırlar'' siyma bölgesi,baş bölgesidir,başı kapatmak bu fıtrata mani olmaktır.Araf46'da böyle diyen Rabbim,Nur31 de ve ahzab59'da buraların kapatılmasını istemiş olamaz.Yüce Rabbim çelişkili beyanda bulunmaz.görüyorsunuz işte saptıranlar saptırmış.ne diyeyim onları yüce Rabbime havale ediyorum. selamlar,sevgiler.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma