Yazanlarda |
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Gönderen: 18 mayis 2008 Saat 06:32 | Kayıtlı IP |
|
|
Haktansapmaz yazdı :
Allah Rasulu, şu ayetlere nasıl muhalefet edebilir, Allah bunu nasıl görmezden gelir
:6/50: “…Ben ancak bana vahiy olunana uyarım..”
6/56: “…De ki; ben sizin hevalarınıza uymam, o takdirde sapmış olurum..”
7/203: “…De ki: Ben ancak bana vahiy olunana uyarım..”
10/15: “…Ben sadece bana vahiy olunana uyarım, ben Rabb’ime karşı gelmekten; o korkunç günün azabından korkuyorum…”
46/9: “ De ki: Ben diğer rasullerden farklı değilim; bana ve size ne yapılacağını ben bilmiyorum. Ben sadece bana vahiy olunana uyuyorum ve ben kesin bir uyarıcıyım.
hasanoktem yazdı:
Selam Haktansapmaz,
yukarıda vermiş bulunduğunuz Ayet'ler ile ilgili '' sıkça sorulan sorular '' bölümünde geniş açıklamalar mevcuttur. bu Ayet'leri Kur'an dışı vahye delil olarak sunmak beyhude bir çabadır. Kur'an dışı vahiy diye birşey yoktur. bu düşünce uydurma rivayetlerden, zanni bilgilerden, Kur'an dışı bilinç ve görgülerden kaynaklanmaktadır. lütfen ilgili bölümleri tekrar okuyunuz. cevaplar orada ayrıntılarıyla mevcuttur.
ilgisiz bir konu başlığı altında olsak da...sadece şu kadarını söyleyeyim :
1- yazıda da sorulduğu gibi, madem, İDDİA edildiği gibi Kudüs, daha önce Kur'an dışı vahiyle kıble edinildi, o zaman daha sonra niçin aynı tür bir vahiyle kıblenin merkezi değiştirilmedi?
2-madem, Rasûl'e başta Kur'an dışı (!)VAHİY gelmiş, niçin gelmiş olan bu vahiyden bir elçi sıfatıyla memnun olmuyor da, yeni ve memnun olabileceği farklı bir vahiy beklentisi içine girerek yüzünü gökyüzüne çeviriyor?
3-kısa bir süre içinde TEKRAR değişecek bir kıble tayinini '' haşa'' Yüce Allah niçin bir kerede sabitlememiş? (2.ve 3. Sayın Mahmut Akar'ın sorularıdır)
selam ile
__________________________________________________________
Sevgili Hasanoktem,
Beni, yazdıklarımdan neyi eleştirdiğimi anlamadın galiba!
Bakın. Ali Aksoy gayet iyi anlamış. Yazısı , yazdıklarımı eleştiri mahiyetinde değildir sanıyorum,eleştirimi tasvipediyor.Yanılıyorsam Ali kardeş düzeltsin beni lutfen.
Ben yazımda, Kur'an Dışı Vahyi savunmuyorum. Sunduğum ayetleri de buna delil olarak sunmadım. Ortada Kur'an'dan başka vahiy yok. Bundan asla şüphem yok. HA Allah, Kur'an'dan başka da Rasulü'ne vahiyde bulunmuşmu, bulunmamışmı Obaşka.
Ben Yaşar Soyalan'ı, Kur'n dışı vahyi eleştirdiği için eleştirmedim. Ben O'nun bu yazısının, karşı sava delil sayılabileceğini ifade etmeye çalıştım.Yaşar Soyalan, Kur'an'ın onaylamadığı "Kıble değişikliği"ni kabulden hareketle yaptığı bu savunma tamamen destekten yoksundur. Savını hep temelsiz ihtimaller üzerine bina etmiştir.Onun için de bu savunması çökmüştür, diyorum.
Yazımı bir kez daha okursanız sanırım ne demek istediğimi daha iyi anlayacasınız.
Muhabbetle...
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Haktansapmaz yazdı :
Bu yazı, “Kur’an Dışı Vahyin İmkansızlığı”ndan çok ,“Kur’an Dışı Vahiy “in varlığının savunması niteliğindedir.
Allah Rasulu, Vahy’in ,Allah’ın kontrolundan çıkmış, ne yaptığını bilemeyen, duygusal davranan, dugularının esiri olmuştur. Ona vahiy eden Rabb’ı da O’nun duygularına uyar olmuş…Rasul kendi hevesine göre nasıl bağımsız davranabilir? Bunca ayeti nasıl devre dışı yapabilir?
Bu Kur’an dışı uyduruk namaz kıblesi ve kıble değişikliği kabul ederek Vahiy savunması yapamazsınız. Ancak Allah’ı ve Elçi’sini mütereddit, şaşkın yaparsınız. Allah’ın Rasulunu, 17-18 ay Ehl-i Kitab’ın, Vahi dışı davranıp, sözde kıblesine döndüreceksiniz, sonra da “içime sinmedi” dedirtip yaptığına bin pişman ettireceksiniz. “ …Sen de onların kıblesine uyacak değilsin…” ayetinin ne hükmü kalır ? Demezler mi; “sen değil miydin daha dün 17 ay bizim kıbleye uyan, şimdi ne oldu da geri caydın? Böyle rasul olur mu?...”
Sevgili Haktansapmaz,
sizi yanlış anlamışım. özür dilerim. siz Kur'an dışı vahyi savunmuyorsunuz. Mehmet Yaşar Soyalan'ın bu savunmasının temelsiz olduğunu söylemektesiniz. sizin '' Kur'an dışı vahyin olmadığı '' hususunda '' kıble '' ile ilgili olarak Bakara 142-145 Ayetleri hakkındaki düşüncelerinizi merak etmekteyim.
Haktansapmaz yazdı :
Ben yazımda, Kur'an Dışı Vahyi savunmuyorum. Sunduğum ayetleri de buna delil olarak sunmadım. Ortada Kur'an'dan başka vahiy yok. Bundan asla şüphem yok. HA Allah, Kur'an'dan başka da Rasulü'ne vahiyde bulunmuşmu, bulunmamışmı Obaşka. ( Haktansapmaz )
bu paragrafınızdaki ifadeniz bana çelişkili gibi geliyor( belki de ben yanlış anlıyorum, yanlış anladıysam düzeltiniz lütfen)bir de bu paragrafınızda, ne demek istediğinizi biraz açar mısınız?
sevgiyle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
KIBLE DEĞİŞİKLİĞİ İDDİASI
KIBLE kelimesinin gelebileceği anlamlar:Yön, cihet,yönelinen şey; mihrab, meclis, salon, köşk, okul, mescit; odak nokta,hedef, istikamet; yol, din, hayat tarzı...
2/142-145. AYETLER'İN MEALİ:
142: Aklı ermeyenler, "bunları /onları üzerinde bulundukları kıblelerinden/yollarından/dinlerinden ne dönderdi?", diyecekler. Deki : Doğu da batı da/her taraf Allah'a aittir. O, dilediğini Doğru Yol'a sevkeder.
143: Biz böyle sizi, Rasul size yol göstersin, siz de insanlara yol gösteresiniz diye dengeli/üstün bir millet yaptık. Ve biz, senin üzerinde bulunduğun Kıble'yi/ Din'i/ Yol'u, Rasul'u izleyecek olanları, O'na sırt çevireceklerden ayıralım diye yaptık. Zaten (bu Kıble/Din), Allah'ın Hidayet ettiği kimselerden başkalarına zor/ağır gelir. Ve Allah sizin inancınızı karşılıksız bırakmayacaktır. Çünkü Allah, insanlara/inananlara çok çok düşkündür.
144: Hiç şüphesiz senin semada/gök kubbe altında gidip geldiğini/emir beklediğini görüyoruz; hiç terddüdün olmasın, biz seni hoşuna gidecek bir kıbleye/bir hedefe yönelteceğiz.Şimdi Mescid-i Haram'a/Mekke'ye yönel. Ve siz de bulunduğunuz yerlerden O'na yönelin! Gerçek şu ki, Kitap Verilmişler, bu mesajın Rab'lerinden Hak olduğunu anlıyorlar. Allah da onların ne yaptıklarının farkındadır.
145: Buna rağmen sen onlara ne delil gösterirsen göster, onlar senin Kıble'ne/Din'ine uymayacaklar. Sen de onların kıblesine/dinine uyacak değilsin. Onlar bir birlerinin kıblelerine de uymayacaklar. Eğer sen, sana gelen bunca İlm'e rağmen onların isteğine uyacak olursan, kesinlikle sen de zalimlerden/kafirlerden olursun.
1- 142' deki " kıble", mü'minlerin bundan önce üzerinde bulundukları şirk dinleridir.
2- 143'taki "El-Kıble", Allah'ın Rasulu'nun üzerinde bulunduğu "İslam'dır".
3- 144'teki "Bir kıble", gösterilen hedeftir.
4- 145'teki " onların kıblesi", Ehl-i Kitap denilenlerin izledikleri dinleridir.
NOT:
"Allah'ın Rasulu, zaman aman O'nu yönlendiren, sözlü mesajın dışında da vahi alıyormuydu almıyormuydu?" sorusu, başka bir yazının konusu olup başka bir başlık altında tartışıla bilir.
Muhabbetle...   ;
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam,
Aşağıdaki çeviri ve notlandırmalar bana aittir. “Bana göre” ayetlerde takdim ve tehir vardır* ve sıralama şöyle olmalıdır. Bir de böyle okumayı deneyin lütfen.
Böylece, sizler insanlar üzerine şahid olun ve Rasul[ii] de sizin üzerinize Şahid[iii] olsun diye sizi öncü[iv] bir ümmet[v] yaptık. Gerçekten, Allah’ın hidayet ettiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, senin üzeride olduğun[vi] yönü/kıbleyi ancak; Resûl’e[vii] uyanlar, vazgeçenleri[viii] bilmemiz için[ix] yön/kıble yaptık. Allah, imanlarınızın (karşılığını) boşa çıkarmaz. Gerçekten Allah, insanlara Rauf'tur, Rahim'dir (143).
Bütün yönler Allah’ındır.[x] Nereye[xi] dönerseniz[xii] Allah’ın yüzü oradadır.[xiii] Şüphesiz Allah, ilmiyle her şeyi kuşatır[xiv](115).
Elbette Biz senin çok defa vahiy beklediğini biliyorduk.[xv] Seni razı olduğun kıbleye/yöne[xvi] çevirdik. (Ve sende) 'Yüzünü[xvii] Mescidi'l-Harama[xviii] döndür'.[xix] Siz de nerede bulunursanız bulunun, yüzünüzü ona/Mescid'il-Haram'a döndürün. Gerçekten Kitap verilenler, şüphesiz onun/ Mescid'il-Haram'a dönüşün Rabblerinden (gelen) Hak olduğunu elbette bilirler. Allah, onların yaptıklarından gafil[xx] değildir (144).
“İnsanlardan ahmak[xxi] olanlar: "Onları döndükleri yönden/kıbleden çeviren nedir?" diyecekler. (De ki:) "Bütün yönler Allah’ındır. Allah, dileyen kimseyi 'istikametli yola'[xxii] koyar" (142).
Elbette, sen kendilerine Kitap verilenlere her türlü ayeti getirsen de, onlar yine senin kıblene/yönüne uymazlar. Sen de onların kıblesine/yönüne uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine/yönüne de uymazlar. Elbette, eğer sana gelen ilimden sonra onların hevalarına uyacak olursan, gerçekten o zaman zalimlerden olursun (145). Kendilerine Kitap verdiklerimiz onu oğullarını[xxiii] tanıdıkları gibi tanırlar.[xxiv] Buna rağmen içlerinden bir fırqa bildikleri (halde) hakkı gizlerler.[xxv](146). Hak[xxvi] ise Rabbindendir.[xxvii] Şüphe[xxviii] edenlerden olma![xxix] (147).
Herkesin yüzünü[xxx] döndüğü bir yön vardır.[xxxi] Hayırlarda yarışın! Nerede bulunursanız bulunun Allah sizleri bir araya toplar. Gerçekten, Allah her şeyi takdir edendir (148). Nereden çıkarsan, Yüzünü Mescidi'l-Harama döndür. Gerçekten O, Rabbinden (gelen) bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil[xxxii] değildir (149). Nereden çıkarsan Yüzünü Mescidi'l-Harama döndür. Siz de nerede bulunursanız bulunun, yüzünüzü ona/Mescid'il-Haram'a döndürün ki; insanların için bir hüccet[xxxiii] olmasın[xxxiv] içlerinden zalimler başka. (Ve sizde) Zalimlerden korkmayın,[xxxv] benden korkun.[xxxvi] Size nimetimi[xxxvii] tamamlayayım (bu şekilde doğru) yolu bulasınız (150). İçinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, (daha önce) bilmediklerinizi de öğreten bir Rasul gönderdik[xxxviii](151). Öyleyse beni anın[xxxix] ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin (152). [148-152]
selam ve dua ile
* Bu meseleyle ilgili yazmış olduğum makaleye Kur'an'ı Kerim'den örnekler çoğaldı. bir vesile ile onuda "hanifdostlarda" yayınlamayı düşünüyorum. O yazıda gerekçelerimi ve delillerimide yazacağım inşAllah
ŞuHeDâe: 2:133,143, 3:140, 4:135, 5:8,44, 6:144, 22:78, 24:4,13
[ii] er-RaSûLu: 2:143,214,285, 4:64,170, 5:41,67, 9:88, 12:50, 22:78, 25:30, 48:12, 59:7
[iii] ŞeHiDan: 2:143, 4:33,41,72,79,159,166, 5:117, 10:29, 13:43, 16:84,89(2), 17:96, 22:78, 28:75, 29:52, 33:55, 46:8, 48:28
[iv] Vasat, adaletli ve dengeli demektir. Bunun asıl anlamı ise her şeyin en övüleninin vasatı olduğundan dolayıdır (68:28). Vadinin vasatı (ortası) vadideki en hayırlı, suyu ve merası en bol olan yer demektir.
[vii] er-RaSûLe: 2:143, 3:53,86, 4:42,59,80,115, 5:92, 7:157, 24:54,56, 47:32,33, 58:12, 60:1, 64:12, 73:16
[viii] mimmen yenKaLiBu ala AKiBey-hi: 2:143, 3:144
ala AKiBey-hi: 2:143,3:144, 8:48
[ix] li nA'LeMe: 2:143, 18:12, 34:21
[x] Ve lillahil meşriku vel mağribu
Meşrık (doğu) güneşin doğduğu yer, mağrib (batı) güneşin battığı yerdir.
el-meŞRiKu 2:115,142
el-meŞRiKi: 2:177,258, 26:28, 73:9
el-maĞRiBu: 2:115,142
el-maĞRiBi: 2:177, 26:28, 73:9
[xi] Eyne mâ: 2:115, 16:76
[xii] tuVeLLu: 2:115,177, 21:57
[xiii] SeMMe: 2:115, 26:64, 76:20, 81:21
[xiv] 2:115,247,261,268, 3:73, 5:54, 24:32
[xv] lafzen "Yüzünü göğe çevirdiğini". göğün" söz konusu edilmesi ona izafe edilen ve oradan gelen şeylerin ta'zim edilmesi özelliğine sahip oluşundan dolayıdır. Yağmur, rahmet ve vahiy gibi.
[xvi] "Kıble"nin teksir (kırık) çoğulu: "Kıbelun" şeklinde, salim müennes olarak "kibilâtun" şeklinde gelir. Kabilâtun şeklinde de olur, "kıblâtun" şeklinde de olur.
KiBLeten: 2:144, 10:87
[xvii] VeCHe-ke: :2:144,149,150, 10:105, 30:30, 30:43
[xviii] el-meSCiDi'l-HaRaMi: 2:144,149,150,191,196, 5:2, 8:34, 9:7,19, 17:1, 48:25
[xix] "eş-Şatr: ...a doğru"nun birkaç anlamı vardır. Taraf ve yol anlamına gelir. Bu âyette olduğu gibi. O takdirde mekân zarfı olur. Yüzünün karşısında demeye benzer. Bir şeye doğru yöneldiği takdirde "ŞaTaRa" fiili kullanıldığı gibi oradan uzaklaştırılıp yüz çevirdiği takdirde de bu fiil kullanılır. Erkekler arasından "ŞaTıR" yakınlarını kötülükleriyle oldukça yoran ve uygun olmayan bir istikamette yürüyen kimseye denilir. Fiilin mazi şekli "Şa-Ta-Ra" da "Şa-Tu-Ra" da gelse, mastarı aynı şekilde "ŞeTaRet" diye gelir.
VeCHe-ke ŞaTR'al-MeSCiDi'l-HaRaMi: 2:144,149,150
[xxi] SuFeHâ; Sefihler, çoğul olup bunun tekili "sefih"tir. Aklı kıt ve hafif olan demektir. Dokuması hafif olan kumaşa da "sefih" dediklerinden bu kelimeyi kıt akıllılar hakkında da kullanmışlardır. Kadınlar için bu kelimenin çoğulu "sefâih" şeklinde gelir. Bak. 2:13
[xxii] SiRaTin muSTeKiyin: 2:142,213, 3:101, 5:16, 6:39,87,161, 10:25, 11:56, 16:76,121, 22:54, 23:73, 24:46, 36:4, 42:52, 43:43, 67:22
[xxiii] ebnae-hum: 2:146, 6:20, 7:127, 28:4
[xxiv] yA'RiFune: 2:146, 6:20, 7:46, 16:83
yA'RiFune-hu: 2:146, 6:20
Nasıl oğulları hakkında şüphe etmiyorlarsa, aynı şekilde şüphe etmezler
[xxvii] "Hak" yani Ka'be'ye yönelmek "Rabbindendir".
[xxviii] Bir kimseye kimi zaman yakîn kimi zaman şüphe gelse ve biri ötekini bertaraf edecek olsa bu kökten "imtira" gelen kelimeler kullanılır, el-mira' da buradan gelmektedir. Çünkü taraflardan her birisi ötekinin sözünden şüphe etmektedir. Bir şey hakkında "imtira" ise şüphe etmek demektir.
[xxix] la tekunenne minel muMTeRiyn: 2:147, 3:60, 6:114, 10:94
la tekunenne minel muŞRiKiyn: 6:14, 10:25, 28:87
la tekunenne minel CaHiLiyn: 6:35
la tekunenne minellezine KeZZeBû bieyâtillahi: 10:95
la tekunenne zahiral lil KaFiRiyn: 28:86
[xxx] Viche: Yön (yüz yüze gelmek anlamına gelen) muvâcehe'den gelmektedir. Viche, cihet ve vech aynı anlama gelir.
[xxxiv] li ella: 2:150, 4:165, 57:29
[xxxix] Zikr asıl itibariyle anılana karşı kalbin dikkatli olması ve uyanık bulunmasıdır. Dil ile anmaya zikir denilmesinin sebebi ise, kalb zikre delalet ettiğinden dolayıdır. Şu kadar var ki zikir, dil ile söyleme hakkında daha çok kullanılmaya başlandığından artık, o hatıra gelir olmuştur.
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam,
"Elbette biz senin çok defa vahiy beklediğini biliyorduk. Seni razı olduğun kıbleye/yöne çevirdik..." diyorsunuz.
1- "Çok defa vahiy beklediğini biliyorduk" cümlesi tamamen uydurma olup, hiç bir kelimesinin arapça karşılığı metinde yer almamaktadır. "biliyorduk" ve "çevirdik" şeklindeki çeviriler yanlıştır. 1.fiil, "RAEYNA" değil, "NERA"dır. 2.si de "NUVELLİYENNE" olup," VELLEYNA" değildir. yani, her iki fiil de mazi olmayıp,muzaridirler.
O halde, "Mazi-muzariy"i tanımadan meal vermeye kalkışma cüretinde blunmamalı, haddimizi bimeliyiz!
1- Kitap Verilenler, "Mescid'i Haram'a dönüşün Rab'lerinden (gelen) Hak" olduğunu nereden biliyorlar?
3- "...Senin üzerinde olduğun yönü/kıbleyi ancak;Rasul'e uyanlar, vazgeçenleri bilmemiz için yön/kıble yaptık." Cümlede ,birden fazla yüklem var. Cümle kuruluşu yanlış.
4- "İnsanlardan ahmak olanlar: "Onları döndükleri yönden/kıbleden çeviren nedir?" dyecekler. (Deki:) Bütün yönler Allah'ındır. Allah, dileyen kimseyi 'istikametli yola' koyar" (142).
a) Henüz rüşdüne ermemiş çocuklara "ahmak" denebilir mi?
b) "ELLETİ KANU ALEYHA"nın çevirisinin, "döndükleri" olması muhaldir.
c)" Allah, dilediğini saptırır ve dilediğini de hidayet eder." Doğrusu budur. Allah bunu, "ALA İLMİN" yapar. Yani, bilerek yapar / bir bildiği vardır.
6/39: "Allah, kimi dilerse saptırır; kimi de dilerse bir dosdoğru yol üzerinde bulundurur."
5- "Nerede bulunursanız bulunun Allah sizi bir araya toplar". "bir araya toplar" ifadesi arapça metinde yoktur.
6- "Nereden çıkarsan, Yüzünü Mescidi'l-Harama döndür. Gerçekten O, Rabbinden (gelen) bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil[xxxii] değildir (149). Nereden çıkarsan Yüzünü Mescidi'l-Harama döndür. Siz de nerede bulunursanız bulunun, yüzünüzü ona/Mescid'il-Haram'a döndürün ki; insanların için bir hüccet[xxxiii] olmasın[xxxiv] içlerinden zalimler başka. (Ve sizde) Zalimlerden korkmayın,[xxxv] benden korkun.[xxxvi] Size nimetimi[xxxvii] tamamlayayım (bu şekilde doğru) yolu bulasınız (150)."
a) "O Rabb'inden (gelen) bir haktır"cümlesindeki "O"dan kasıt nedir?
b) Bu ayetin pratiğe geçirilişi nasıl olacak?
c) ...insanlar için bir hüccet olmasın."
Nedir "hüccet" olmayacak şey?
d) "...içlerinden zalimler müstesna." Zalimlerin, istisna edildiği şey nedir?
"Bana göre” ayetlerde takdim ve tehir vardır* ve sıralama şöyle olmalıdır." diyorsunuz.
Bu çok büyük bir iddia. Her halde Kur'an'ın genelinde bunun örnekleri çok fazla olsa gerek. O halde iddia sahibine, Kur'an'ı yeni baştan tanzim görevi farz olmuştur.
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Haktansapmaz yazdı :
Ben yazımda, Kur'an Dışı Vahyi savunmuyorum. Sunduğum ayetleri de buna delil olarak sunmadım. Ortada Kur'an'dan başka vahiy yok. Bundan asla şüphem yok. HA Allah, Kur'an'dan başka da Rasulü'ne vahiyde bulunmuşmu, bulunmamışmı Obaşka. ( Haktansapmaz )
hasan öktem sormuştu :
bu paragrafınızdaki ifadeniz bana çelişkili gibi geliyor( belki de ben yanlış anlıyorum, yanlış anladıysam düzeltiniz lütfen)bir de bu paragrafınızda, ne demek istediğinizi biraz açar mısınız?( hasan öktem)
Haktansapmaz cevap verdi :
NOT:
"Allah'ın Rasulu, zaman aman O'nu yönlendiren, sözlü mesajın dışında da vahi alıyormuydu almıyormuydu?" sorusu, başka bir yazının konusu olup başka bir başlık altında tartışıla bilir. ( Haktansapmaz)
Muhabbetle...   ; ; ; ; ; ; ; ; ; ; ;
Selam Haktansapmaz,
sana ne söylediğimi bu seferde sen anlamadın galiba!
yukarıda tekrar bir kısmını kırmızıya boyayarak alıntılamış bulunduğum sana ait olan ilk paragrafında bir çelişki gördüğümü, eğer yanlış düşünüyorsam söylemeni istemiştim. bunun cevabı yukarıdaki cevabi notun değildir herhalde...
tekrar soruyorum. yukarıya tekrar alıntılamış bulunduğum ilk paragrafında çelişki var mı yok mu?
başka bir yazının konusudur, burada tartışmayalım diyemezsiniz, çünkü bu konuyu buraya ilk siz taşıdınız...
selam ile... ;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Hasanoktem,
Benim söylediğimde bir çelişki yok. Ben diyorum ki; bugün Kur'an'dan başka vahiy ürünü kabul edebileceğimiz başka bir söz, belge yok. Ancak, Rasul'un yaşadığı ,vahye muhatap olduğu o Risalet döneminde, Allah'ın Rasulu, "Kur'an'dan başka vahiy almışmıdır?" sorusu tartışıla bilir.
Mesela:
8/Enfal Suresinin 41-45 ayetleri arasında anlatılalr; kervanla ordudan birinin seçimi (hedef kervan iken, müslümanların müşriklerin ordusu ile Bedir'de karşı karşıya gelmiş olmaları...vs.) Öyle anlaşılıyor ki, mü'minlerin, müşriklerin ordusu ile savaşmak üzere yola çıktıklarından haberleri yoktu. Her şeyi Allah, adeta önceden planlamış. Bunları Allah'ın Rasulu, almış olduğu Kur'an'da yer almamış vahye dayalı olarak yapmış olabilir, diyorum.
NOT: Bu konuyu buraya taşıyışımın nedeni; konuyu açtığınız başlık altında cevap yazmama izin yoktu.
Muhabbetle...
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Haktansapmaz:
Çevirim ile ilgili eleştirilerde bulunmuşsunuz;
Örneğin:
1- "Çok defa vahiy beklediğini biliyorduk" cümlesi tamamen uydurma olup, hiç bir kelimesinin arapça karşılığı metinde yer almamaktadır. "biliyorduk" ve "çevirdik" şeklindeki çeviriler yanlıştır. 1.fiil, "RAEYNA" değil, "NERA"dır. 2.si de "NUVELLİYENNE" olup," VELLEYNA" değildir. yani, her iki fiil de mazi olmayıp,muzaridirler.
O halde, "Mazi-muzariy"i tanımadan meal vermeye kalkışma cüretinde blunmamalı, haddimizi bimeliyiz!
Eleştirdiğiniz kısım şu sanırım:
“Elbette Biz senin çok defa vahiy beklediğini biliyorduk” yani “sık sık yüzünü göğe çevirdiğini görüyoruz” (2:144)
Sizin gramatik olarak ileri sürdüğünüz iddialar doğrudur. Siz “mot a mot çeviriyi” tercih etmişsiniz. Biraz düşünürzseniz Muhammed(a.s)’ın sık sık yüzünü göğe çevirmesinin nedeninin “vahiy beklediğinin” (kinaye) ifadesi olduğunu anlardınız (mefhum). Ben burada “lafza (mantuk)” bağlı kalmadım. Bunun örnekleri elbetteki Kur’an’ı Kerim’de çoktur.
Haddini bilme tavsiyeniz için teşekkür ediyorum. Elbetteki “ilahi kelam” söz konusu olduğunda herkes haddini bilerek konuşmalıdır. Mazi ve muzarinin yerdeğiştirdiği yerleri ör. “mazi” lerin “kıyamet günü ve ahiretle ilgili” ayetlerde”istikbal” anlamında olduğunu sizde biliyorsunuz.
1- Kitap Verilenler, "Mescid'i Haram'a dönüşün Rab'lerinden (gelen) Hak" olduğunu nereden biliyorlar?
“şüphesiz onun/ Mescid'il-Haram'a dönüşün Rabblerinden (gelen) Hak olduğunu elbette bilirler”. (2:144)
Buradaki itirazınızda “innehu” zamirinin “şatara-hu” daki gibi “hu” zamirinin mercii ile ilgilidir. “o” da mescid’il-harama gider.
2- "...Senin üzerinde olduğun yönü/kıbleyi ancak;Rasul'e uyanlar, vazgeçenleri bilmemiz için yön/kıble yaptık." Cümlede ,birden fazla yüklem var. Cümle kuruluşu yanlış.
Bende bu yüklemleri “/” çizgiyle gösterdim Siz “Türkçe” cümle kuruluşu yanlış diyorsanız. Şöylede okuna bilir elbette:
“Senin üzerinde olduğun kıbleyi ancak; Rasul'e uyanlar, vazgeçenleri bilmemiz için kıble yaptık.”
4- "İnsanlardan ahmak olanlar: "Onları döndükleri yönden/kıbleden çeviren nedir?" dyecekler. (Deki:) Bütün yönler Allah'ındır. Allah, dileyen kimseyi 'istikametli yola' koyar" (142).
a) Henüz rüşdüne ermemiş çocuklara "ahmak" denebilir mi?
b) "ELLETİ KANU ALEYHA"nın çevirisinin, "döndükleri" olması muhaldir.
c)" Allah, dilediğini saptırır ve dilediğini de hidayet eder." Doğrusu budur. Allah bunu, "ALA İLMİN" yapar. Yani, bilerek yapar / bir bildiği vardır.
6/39: "Allah, kimi dilerse saptırır; kimi de dilerse bir dosdoğru yol üzerinde bulundurur."
“c” ve “d” madelerindeki ifadeler “kaderci” ve “fatalizm”kokan ifadelerdir. Ben böyle olmadığını düşünüyorum. Ve “metnin bütünlüğü” “cümleninde” bu çeviriye uygun olduğunu düşünüyorum. “b” ye gelince yine “lafzi” çeviri ve “mefhumi” çeviri örneğidir. “hâ” nın mercii ile alaklıdır.
5- "Nerede bulunursanız bulunun Allah sizi bir araya toplar". "bir araya toplar" ifadesi arapça metinde yoktur.
“ye'ti bikumullahu cemiân” “Hepinizi bir araya getirir” ile “bir araya toplar” arasında fark var diyorsanız “haklı sınız”.
a) "O Rabb'inden (gelen) bir haktır"cümlesindeki "O"dan kasıt nedir?
b) Bu ayetin pratiğe geçirilişi nasıl olacak?
c) ...insanlar için bir hüccet olmasın."
Nedir "hüccet" olmayacak şey?
d) "...içlerinden zalimler müstesna." Zalimlerin, istisna edildiği şey nedir?
"Bana göre” ayetlerde takdim ve tehir vardır* ve sıralama şöyle olmalıdır." diyorsunuz.
Bu çok büyük bir iddia. Her halde Kur'an'ın genelinde bunun örnekleri çok fazla olsa gerek. O halde iddia sahibine, Kur'an'ı yeni baştan tanzim görevi farz olmuştur.
İlk önce bir “uslub” sorununuz “var” demeden geçemeyeceğim; “Bu çok büyük bir iddia. Her halde Kur'an'ın genelinde bunun örnekleri çok fazla olsa gerek. O halde iddia sahibine, Kur'an'ı yeni baştan tanzim görevi farz olmuştur.”
Burada açıkça örnekler üzerinden tartışmak yerine siz başka şey yapmaya çalışıyor sunuz sizde biliyor sunuzki elimizdeki metnin “indiği şekliyle” kayda geçmemiştir. Ayrıca “sözlü kültür” özelliği taşımaktadır. Örneklere gelince zaten bunun örneklerini vereceğimi söyledim. Size düşen beklemek olmalıydı.
Yinede eleştirileriniz için teşekkür ediyorum..
Selam ve dua ile,
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam baybora,
Siyah renk yazlar Baybora'ya aittir.
“Elbette Biz senin çok defa vahiy beklediğini biliyorduk” yani “sık sık yüzünü göğe çevirdiğini görüyoruz” (2:144)
Ayette "Çok defa" ya da "sık sık"ifadelerini karşılayacak bir lafız yoktur.
Biraz düşünürzseniz Muhammed(a.s)’ın sık sık yüzünü göğe çevirmesinin nedeninin “vahiy beklediğinin” (kinaye) ifadesi olduğunu anlardınız (mefhum). Ben burada “lafza (mantuk)” bağlı kalmadım. Bunun örnekleri elbetteki Kur’an'ıKerim'de çoktur. Mazi ve muzarinin yerdeğiştirdiği yerleri ör. “mazi” lerin “kıyamet günü ve ahiretle ilgili” ayetlerde”istikbal” anlamında olduğunu sizde biliyorsunuz.
Kur'an'da Muhammed'in, yüzünü sık sık göğe çevirdiğine dair bir tek ayet dahi bulunmamaktadır. Kinayeyi anladım da ayetlere yaptığın indi ve keyfi ilaveleri anlayamadım!
Mazi ve muzariye verdiğin örneğe gelince, bunda haklısın,doğrudur, Allah çok yerde "Ahiretle, kıyametle... gelecekle" ilgili mazi (geçmiş zaman) kipini kullanmış. Bunun örnekleri bizim dilimizde de vardır. Mesela: "Geldim kafanı kırdım." bu, " Gelirsem kafanı kırarım" demektir. İfade, söylemdeki kesinliği ve kararlılığı anlatmaktadır.
Ancak, şunda yanılıyorsun; bu tersi için geçerli olamaz. Yani maziyi muzariye çevirdiğiniz gibi muzariyi de maziye çeviremezyiz. Örnek: Diyelim ki, altı yıl sonra doktor olacaksınız; şimdi, "Ben doktor oldum" derseniz , bu doğru olmaz.
Konumuza dönersek; Fiilimiz olan " "LENUVELLİYENNE"fiili kesinlikle istiqbal ifade eder. Fiilin başındaki "LAM" ve sonundaki şeddeli "NUN" harfleri, te'kid içindir. " FE LE NUVELLİYENNE KE" nin anlamı , "kesinlikle vekesinlikle seni döndüreceğiz / yönelteceğiz" dir. Anlayacağın, muzarinin sonuna gelen bu te'kid nunu fiilin manasını mutlak istiqbala çeviriyor.
“şüphesiz onun/ Mescid'il-Haram'a dönüşün Rabblerinden (gelen) Hak olduğunu elbette bilirler”. (2:144)
Anlayacağın şekliyle sorumu yineliyorum:
" İNNE"ye bitişik "HU" zamirinin merciinin "mescidi haram" olduğunu iddia ettiğine göre, Ehl'i Kitap denilen fırka, " Mescid'i Haram'a dönüşün, Rabblerinden (gelen) Hak olduğunu" nasıl bilebilirler, Mescid'i Haram'ın Hak Kıble olduğunu daha önceden bilmeleri için ya onların da bundan önce kıbleleri idi, ondan biliyorlar; ya da kendilerine gelen önceki vahiler arasında bunun kıble olduğu bilgisi verilmişti de ondan biliyorlar. Her iki halde de bu ayetin dışında bunu te’yid edecek başka ayete gereksinim vardır.
2- "...Senin üzerinde olduğun yönü/kıbleyi ancak;Rasul'e uyanlar, vazgeçenleri bilmemiz için yön/kıble yaptık." Cümlede ,birden fazla yüklem var. Cümle kuruluşu yanlış.(Haktansapmaz)
Önce özür dilerim. “birden fazla özne” diyeceğime, “birden fazla yüklem” demişim. “Rasul’e uyanlar” yalın hali ile cümlede özne durumundadır. Halbuki cümlenin öznesi “yaptk” yüklemindeki gizli “Biz”dir. Bir iki ek eklemek suretiyle yeniden tanzim edersek cümle gramer açısından şöyle olmalıdır:
“…Senin üzerinde olduğun yönü/kıbleyi ancak; Rasul’e uyanları, vazgeçenlerden bilmemiz için yön/kıble yaptık.”
“Lİ NA’LEME MEN YETTEBiU-R-RASULE MİN MEN YENQALİBU ALA AQİBEYHİ” cümlesindeki “NA’LEMU” fiili “ MİN” harfi ceri ile geldiği zaman, “…den ayıralım / seçelim / Ortaya koyalım / meydana çıkaralım / belirleyelm” anlamına gelir. Allah zaten biliyordu önceden de kimin uyup uymayacağını.
“c” ve “d” madelerindeki ifadeler “kaderci” ve “fatalizm”kokan ifadelerdir. Ben böyle olmadığını düşünüyorum. Ve “metnin bütünlüğü” “cümleninde” bu çeviriye uygun olduğunu düşünüyorum. “b” ye gelince yine “lafzi” çeviri ve “mefhumi” çeviri örneğidir. “hâ” nın mercii ile alaklıdır.
Dediğin gibi düşünmekte hürsün. Ancak ben aynı düşüncede değilim. Nedenini de yazdıydım.
“d” maddesi diye bir madde yoktur benim yazdıklarım arasında. 6/39’u delil olarak sunmuştum, her halde “d” maddesi olarak algılamışsındır. Kanıt olabilecek çok ayet var; ben 6/39’u tekrar çevirmekle yetineceğim, yanlış diyorsanız, gerekçesi ile birlikte doğrusunu yazarsınız, gerek olursa tekrar görüş beyan ederim.
6/39. “ VELLEZİNE KEZZEBU Bİ AYATİNA SUMMUN VE BUKMUN FİZZUMATİ, MEN YEŞEİLLAHU YUDLİLHU VE MEN YŞE’ YECALHU ALA SİRATIN MÜSTEQİM.”
“ Ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içerisindeki sağırlar (Hakk’ı anlamayanlar) ve dilsizler (Hakk’ı söylemeyenler)dir. Allah, dilediğini saptırır dilediğini de bir dosdoğru yol üzere kılar.”
“İnsanlardan ahmak[xxi] olanlar: "Onları döndükleri yönden/kıbleden çeviren nedir?" diyecekler. (De ki:) "Bütün yönler Allah’ındır. Allah, dileyen kimseyi 'istikametli yola'[ii][xxii] koyar" (142).
” döndükleri” ifadesini ,“ELLETİ KANU ALEYHA”nın karşılığı olarak vermişsin.Tekrar söylüyorum; ne kinaye nede başka bir sebeple olsun, asla bu anlamı yansıtmaz. “ELLETİ KANU ALEYHA”= “ üzerinde bulundukları”. Başka türlü “ben yaptım oldu” olur.
“ye'ti bikumullahu cemiân” “Hepinizi bir araya getirir” ile “bir araya toplar” arasında fark var diyorsanız “haklı sınız”.
”YE’TİKUMULLAHU CEMİAN” nin anlamı, “ Allah hepinizi getirir / getirecektir” dir. “ bir araya” ifadesini karşılayacak bir kelime ibarede yer almamaktadır. Tek tek mi getirir, toplu mu getirir, bir araya mı toplar, tek tek mi cennete, cehenneme koyar, O’nun bileceği şey! Ama mutlaka bir araya tolayacaktır. Bu ayette bunu böyle dememiş. Bunu söyledim.
İlk önce bir “uslub” sorununuz “var” demeden geçemeyeceğim;Burada açıkça örnekler üzerinden tartışmak yerine siz başka şey yapmaya çalışıyor sunuz sizde biliyor sunuzki elimizdeki metin “indiği şekliyle” kayda geçmemiştir. Ayrıca “sözlü kültür” özelliği taşımaktadır.
Ben seninle aynı fikirde değilim ve bu düşüncenize katılmıyorum. Üstelik çok da tehlikeli buluyorum. Ben indiği şekli ile kayda geçtiği inancındayım.
Örneklere gelince zaten bunun örneklerini vereceğimi söyledim. Size düşen beklemek olmalıydı.
Sen şayet benim yazdıklarımın üstüne, meallendirdiğim ayetleri yeniden meallendirip yazmasaydın, ben senin yazdıklarınla ilgili olumlu olumsuz hiçbir değerlendirmede bulunmayacaktım. Nitekim önceki bir yazında bana pas gönderdin, ben pas geçtim. cNedenine gelince bana vermiş olduğun sözünde durmadın. Hatırlarsın!
Muhabbetle…
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam haktansapmaz
Sondan başlayayım size verdiğim sözü yerine getirmek için “salât” başlığında yazmaya başlamıştım. Fakat ikimizinde tanıdığı bir arkadaş nedeniyle devam edemedim. Ve size “pas atmamın” nedeni de buydu. Eğer özelde görüşmek isterseniz bunu anlaya bilirim. Sizin mealiniz altına mealimi yazmamın sebebine gelince farklı bir açılım (takdim ve tehir) içindi. Amacım sizi benimle tartışmaya zorlamak değildi. Eğer böyle anlaşıldıysam sizden özür diliyorum.
- “Sık sık” ifadesi veya “çok defa” ifadesi orjinalde yok bu doğru. “gidip geldiğini” belirtmek içindir. Yani “mot a mot” değil.
- “elleti kunne aleyhâ” “üzerinde bulundukları” ve “elleti kunte aleyhâ” “üzerinde bulunduğun” “kıble” kelimesiyle ve “doğuda Allah’ındır batı da” ifadesiyle birlikte düşünüldüğünde. Burada “kıble”: “yön, cihet” kelimesiyle ilgili “üzerinde bulundukları yön” veya “üzerinde bulunduğun yön” olmalıdır (şu kelime gibi “istiKBaL/yönelme”). Burada çevirimin “mot a mot” olmadığı doğrudur. Şunun gibi mefhumi’dir “her taraf Allah'a aittir”
- “muzari ve mazi” dönüşümüyle ilgili söyledikleriniz doğrudur. “Hiç şüphesiz senin semada/gök kubbe altında gidip geldiğini/emir beklediğini görüyoruz”
bu ayet gramer olarak muzaridir fakat yine söylemek gerekirse “emir beklediğiniz “görüyoruz” (mantuk) , mana (mefhum) “emri beklediğini gördük” te “bu ayettleri indirdik” ki, “biz seni hoşuna gidecek bir kıbleye/bir hedefe yönelteceğiz” anlamında olmalıdır.
4. Teklif ettiğim “takdim ve tehir” uygulamasını sizin çevirinizle tekrar ediyorum “mushaf tertibinden” anlamca ayrıldığını farkedeceksiniz (zaten bunun için çevirimi asmıştım) gerekçelerim başka bir yazıda;
143: Biz böyle sizi, Rasul size yol göstersin, siz de insanlara yol gösteresiniz diye dengeli/üstün bir millet yaptık. Ve biz, senin üzerinde bulunduğun Kıble'yi/ Din'i/ Yol'u, Rasul'u izleyecek olanları, O'na sırt çevireceklerden ayıralım diye yaptık. Zaten (bu Kıble/Din), Allah'ın Hidayet ettiği kimselerden başkalarına zor/ağır gelir. Ve Allah sizin inancınızı karşılıksız bırakmayacaktır. Çünkü Allah, insanlara/inananlara çok çok düşkündür.
144: Hiç şüphesiz senin semada/gök kubbe altında gidip geldiğini/emir beklediğini görüyoruz; hiç terddüdün olmasın, biz seni hoşuna gidecek bir kıbleye/bir hedefe yönelteceğiz.Şimdi Mescid-i Haram'a/Mekke'ye yönel. Ve siz de bulunduğunuz yerlerden O'na yönelin! Gerçek şu ki, Kitap Verilmişler, bu mesajın Rab'lerinden Hak olduğunu anlıyorlar. Allah da onların ne yaptıklarının farkındadır.
142: Aklı ermeyenler, "bunları /onları üzerinde bulundukları kıblelerinden/yollarından/dinlerinden ne dönderdi?", diyecekler. Deki : Doğu da batı da/her taraf Allah'a aittir. O, dilediğini Doğru Yol'a sevkeder.
145: Buna rağmen sen onlara ne delil gösterirsen göster, onlar senin Kıble'ne/Din'ine uymayacaklar. Sen de onların kıblesine/dinine uyacak değilsin. Onlar bir birlerinin kıblelerine de uymayacaklar. Eğer sen, sana gelen bunca İlm'e rağmen onların isteğine uyacak olursan, kesinlikle sen de zalimlerden/kafirlerden olursun.
Yazışmak umuduyla
Selam ve dua ile,
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
|
|