Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
9/18. Allah'ın
mescidlerini sadece, Allah'a ve ahiret gününe inanan, namaz kılan,
zekat veren ve ancak Allah'tan korkan kimseler onarır. İşte onlar doğru
yolda bulunanlardan olabilirler.
Yorum:
Tapınak onarımı için zekât ya da sadaka verilebileceğini hangi ayetten çıkarıyorsunuz?Kaldı
ki “mescid” kelimesi “tapınak” anlamında değil, “itaat hâli”
anlamındadır. İşte onun için müşrikler, nefislerinin küfre sapışına
tanık olup dururken Allah’ın mescitlerini onarmaya girişmez. Dikkat
edin, onarma ayetlerinde sıradan bir mescitten değil “mescidillah”tan
söz ediliyor! Oysa biz Müslüman görünümlü birçok müşrikin ne tapınaklar
ne mescit ve camiler inşa ettiğini biliriz. Şimdi söyleyin, gerçek
yaşam ayetteki ölçütü karşılıyor mu? Ayetteki ölçüt ne?: Allah’ın
mescitlerini müşrik olmayanlar onarır.
______________________________________
9/71. Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiyi emreder kötülükten alıkorlar;namaz kılarlar, zekat verirler, Allah'a ve Peygamberine itaat ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir.
Yorum:
9/71’deki içerik tümüyle genel anlamda emirlere itaat iken, namaz ve zekât gibi yalnızca iki emrin burada ne işi var?Oysa bizim savunduğumuz gibi (bağlılık ve iyileşme göstermek) anlaşılsa böyle bir tuhaflık oluşmaz.
10/87. Musa ve kardeşine: "Mısır'da milletinize evler hazırlayın; evlerinizi namazgah edinin, namaz kılın" diye vahyettik, "İnananlara müjde et."
Yorum:
Özgün metinde “musallâ” kelimesi anılmaz, buna karşın özgün metindeki “kıble” kelimesi niçin “namazgah” olarak çevrilmiştir? 10/87’deki “kıble” kelimesi kıble ayetlerinde algıladığınız “namaz için dönülecek yön” anlamı ile niye örtüşmüyor?“Evlerinizi
kıble edinin!” ne demek? Yoksa Musa’nın kavmi bu emirle namazlarını
evlerinin dışında mı kılmıştır? Gerçek şu ki, tasavvurunuza uymadığı
için “salât, secde, rükû, hacc, mescid” kelimelerinde olduğu gibi
“kıble” kelimesinin de anlamını kaydırmışsınız ve bu nedenle 10/87
ayetini anlamakta zorluk çekiyor, buradaki kıbleyi kiminiz “namazgah”
kiminiz “karşılıklı” kiminiz “kıble tarafına” kiminiz de “tapınak”
olarak çeviriyorsunuz. Oysa burada “Evlerinizi kıble yapın!” emrinin anlamı, “Evlerinizi odak noktası yapın (yani birbirinizle irtibat hâlinde bulunun) ve böylece salâtınızı ayakta tutun!”dur.
11/114. Gündüzün
iki ucunda ve gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl. Doğrusu
iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt kabul edenlere bir öğüttür.
Yorum:
Dört
ayrı namaz vaktini değil, yalnızca iki vakit salâtını tarif ediyor.
Buradaki “ve” bağlacı “ayrılık” değil “izah etme” görevini
yüklenmiştir. Yani fecr salâtının sabah vaktine, ‘Işâ’ salâtının ise
yatsı vaktine dek uzamaması gerektiğini bildirir bir ayettir. Bu da
gösteriyor ki, ‘Işâ’ vakti “yatsı namazı vakti” değil, “akşam namazı
vaktidir”. Eski insanlar akşam olduktan kısa bir süre sonra yattıkları
için onların yatsı vakti, akşam vaktidir. Hele de sıcak ülkelerde… Zira
çöllerde yaşayan insanları sıcak uyuşturur ve fazlaca uyuma gereksinimi
duyarlar. Kuran da Anadolu coğrafyasının iklim durumuna göre değil,
Arabistan coğrafyasının durumuna göre indirilmiştir.
14/37. "Rabbimiz! Ben çocuklarımdan kimini, namaz kılabilmeleri için Senin kutsal evinin yanında, ziraata elverişsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! İnsanların gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları ürünlerle rızıklandır."
Yorum:
Eğer amaç, namaz kılmak olsaydı, bir tek Kâbe’nin çevresinde mi namaz kılınabiliyordu?
Kimi çevirmenler ayetteki “muharram” kelimesini “yasak” anlamında
çevirmiştir. Bu söz Hz. İbrahim’in ağzından söylenmiştir. Hz. Allah,
yalan söylemediğine göre, Beyt’in o zaman ki adının Beyt-i Muharram
olması gerekir ki, bu durum başka bir ayetteki “tüm insanlar için
yapılan Beyt” kavramıyla çelişir. Oysa Allah’ın indirdiğinde çelişki
yoktur. Ayrıca eğer söz konusu olan Kâbe olsaydı, sözün devamında niye
“insanların gönüllerinin Hz. İbrahim’in nesline meyletmesi”nden söz
edilsin?
Buradaki “muharram” ev, “Kâbe” değildir, zira geleneğin belleğine göre İbrahim ile İsmail, henüz Kâbe’yi inşa etmemişti. Öyleyse buradaki Kutsal Ev’i nasıl oluyor da “Kâbe” olarak algılıyorsunuz?
Bize göre 14/37’de Hz. İbrahim, çocuklarından kimini ilahi vahiyle
işlenmemiş bir vadiye yerleştirmiştir. “’ınde
beytike’l-muharram”ifadesinde “’ınde” kelimesi “Burada. İle.
Vasıtasıyla. Nezdinde. Yanında, yakınında. (-in) huzurunda. Hakkında.
-den, -dan” anlamlarına gelir. Bu ayetteki “’ınde”yi “ile” anlamında
alırsak “Kutsal Sistem’in ile işlenmemiş bir vadi”
ifadesi ortaya çıkar. “Muharrem” kelimesini “yasaklanmış” anlamında
düşünemeyiz; çünkü geleneğin belleğine göre o dönemde Kâbe
yasaklanmamıştı. Bu nedenle Hz. İbrahim “İnsanların gönüllerini onlara
meylettir” diye dua ediyor. Yoksa bu duanın Kâbe ile ne ilgisi var?
Hattâ nüzul tarihine göre Kâbe, “Mescidi Haram’a dönün!” buyrulurken
bile müşriklere “haram” edilmemişti. Gerçekten ilginç değil mi? Zira
geleneğin Mescidi Haram algılamasını kendi düzmece kaynakları bile
onaylayamıyor.
14/40. "Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur."
Yorum:
14/41
ile birlikte okursanız salâtı ikamenin genel anlamıyla “bağlılığı
ayakta tutma” dışında özel anlamının “şirk koşmadan inanmak” olduğunu
anlayabilirsiniz. Zaten daha Bakara S.’nin ilk ayetinde “Onlar, gaybe
inanır salâtı ikame ederler” denmesinin hikmeti budur. Zira “gayb”
hakkında ileri geri konuşup Allah’ın vahiy yoluyla bildirmediği ve
onaylamayacağı hükümlere varmak ve bunu insanlara dayatmak Allah’a
ortak koşmaktır.
17/78. Güneşin
batıya yönelmesinden gecenin kararmasına kadar namaz kıl; sabah vakti
de namaz kıl, zira sabah namazına melekler şahit olur.
Yorum:
17/78
ayeti öğleden yatsıya dek olan namazları değil, yalnızca akşam salâtını
tanımlamıştır, kesin vaktini belirlemiştir. Görülüyor ki, Hz. Allah
kelimelerinin tanımını bile gerek duyduğunda Elçi’nin sünnetine
bırakmıyor. Ayrıca bu ayette “melekler” kelimesi zikredilmez. Sözü
edilen de her ne kadar fecr salâtı olsa da “Kur’âne’l-fecri”dir ve
“Kur’ân” kelimesi bu ayette kök anlamı olan “okuma, kıraat etme”
anlamıyla kullanılmıştır. Dolayısıyla salât vakitlerinde namazın
kılınmadığı, başlı başına Kuran okunduğu söylenebilir.
17/79. Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin seni övülecek makama yükseltir.
Yorum:
17/79
ayetinde “namaz kıl” ifadesi anılmamıştır. 17/78’de yapılan son eylem
Kur’ân’dır, yani Elçi nafile olarak salâtı ikame etmeyecek, yalnızca
Kur’ân okuyacak. “övülen makam” kelimesi soyut olarak “Allah katında
değerli konum” anlamındadır ve bunun “şefaat yetkisi” ile bağlantısı
olmadığı bu ayetten anlaşılmaktadır.
17/110. De ki: "İster Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini derseniz deyin, en güzel isimler O'nundur." Namaz kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma, ikisi ortasında bir yol tut.
Yorum:
Emrin yalnızca Elçi’ye yöneltildiği açık. 17/110 ayetinden her namaz kılanın orta sesle namaz kılması gerektiğini nasıl çıkarıyorsunuz?
Kaldı ki, imam okurken cemaatin susması da hiçbir ayette bildirilmemiş
ve Kuran’da ibadet bahsinde bildirilmeyen işleri yapmak caizdir. Bu
icazete uymak da Müslümanların koro biçiminde namaz kılabileceğini
gösterir! Altı çizili yerden önceki tümce 2. çoğul şahıs yüklemiyle
inmişken salâttan ses tonunu belirleyen bu tümcenin yalnızca Elçi’ye
hitap edecek biçimde 2. tekil şahıs yüklemiyle indirilmesinin hikmeti
nedir? Burada (vakitli) salât
eyleminde yalnızca Elçi’nin okuma yaptığı apaçık olarak belli değil mi?
Yalnızca Elçi’nin okuma yaptığı bir salâtın da “namaz” olmayıp “Kuran
söylevi” olabileceği görünmüyor mu? “Kuran söylevi” derken,
yanlış anlamayın; çünkü Kuran henüz tam olarak inmemiştir. Tam olarak
inmeyen Kuran ise inananlara beyan edilmek/aynıyla sunulmak
durumundadır. Bu iş de gecenin gündüze yakın iki vaktinde yapılan
toplantılarla (yani cum’a ile) yapılmaktadır. Dikkat ederseniz,
bu ayet namaz olarak da düşünülse yeni yapılacak bir şeyin nasıl
yapılması gerektiğini bildirmez. Bu bakımdan belki de Elçi, salâtında
sesini denetleyemeyerek bağırmış ve bunun üzerine de bu ayet inmiştir.
_____________________________________
19/30-33. Çocuk: "Ben şüphesiz Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı, nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekat vermemi
ve anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı.
Doğduğum günde, öleceğim günde, dirileceğim günde bana selam olsun"
dedi.
Yorum:
Vahyin bildirdiği Allah’a bağlılığı ayakta tutmak (= salâtı ikame) ve güzel davranışlarla arınma (=zekât) göstermek namaz kılmaktan ve bazen gösteriş için zekat vermekten daha esemeli değil mi?
Üstelik zekâtın kimlere, ne kadar ve ne zaman verileceği Kuran’da
açıklanmamıştır. Öyleyse gelenekteki İslam’da algılanan biçimiyle bir
“yoksula yardım” biçiminin Allah’ın vahyinde var olduğu nereden malum?
Genel İslam ulemasına göre sadaka ve zekât ayrı kavramlar. Eğer bu iddianızın
arkasındaysanız Hz. Allah, sadakanın kimlere, nasıl verilmesi
gerektiğini bildiren 9/60 ayetindeki “sadakalar” kelimesini “zekât
malları” olarak çeviriyorsunuz?Hz. Allah, ikisinin ayrı kavramlar olduğunu bilmiyor muydu ya da Rabb’in (hâşâ) dili mi sürçtü? Ne biçim bir Rab anlayışınız var?!Oysa sadaka ayrıntılı olarak açıklanmıştır: 2/196, 263, 264, 271, 276; 4/114; 9/58, 60, 75, 79, 103, 104; 12/88; 33/35; 57/18; 58/12, 13 vs..
19/55. Çevresinde bulunanlara namaz kılmalarını, zekat vermelerini emrederdi. Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti. 19/56. Kitap'da İdris'i de zikret, çünkü o dosdoğru bir peygamberdi.
Yorum:
Bir
kişinin ailesine ya da çevresine Allah’ın indirdiğine ve tekliğine,
yani ehad gerçeğine bağlılığı ayakta tutmalarını ve iyi davranışlar
göstererek kötü tinözlerini arıtmalarını buyurması mı daha evlâdır
yoksa dua etme eylemini belli kalıplara sokarak tekdüzeleştiren ve
insanilikten çıkaran namaz ve Allah’ın bahsetmediği, örfen adaletsizce,
çiftçiye parası bol olandan daha fazla vermeyi gerektiren bir zekât mı?Her şey, açık değil mi?
20/14. "Şüphesiz Ben Allah'ım, Benden başka tanrı yoktur; Bana kulluk et; Beni anmak için namaz kıl."
Yorum:
Hz.
Allah, “Sallâ!” demiyor; çünkü dua etmekten değil, Elçi’nin söylevinden
söz ediyor ve yüklem fiili de bu yüzden “ikame”li olarak 2. tekil şahsa
sesleniyor.
20/132. Ehline
namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık
istemiyoruz, sana rızık veren Biziz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten
sakınanındır.
Yorum:
“Sonuç,
Allah’a karşı gelmekten sakınanındır” sözü zaten bu ayetteki salâtı
ikamenin “namaz” değil, “tek olan Allah’a bağlılığı ayakta tutma”
olduğunu gösteriyor. Bir önceki ayette (20/131) “müşriklere iğreti
yaşamın süsü olarak onları sınamak için verilmiş nimetlere göz
dikilmemesi”nin buyrulması da bunu gösteriyor. Zira Allah korusun,
insan müşriklerin görünüşteki rahatlığına aldanıp tek olan Allah’ı
unutabilir ve zina edip içki içerek Allah’a kendi heva ve heveslerini
ortak koşabilir.
21/73. Onları,
buyruğumuz altında insanları doğru yola götüren önderler yaptık;
onlara, iyi işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik.
Onlar, bize kulluk eden kimselerdi.
Yorum:
Bir
yerde yalnızca iyiliklerde bulunmak yetmiyor, tek olan Allah’a
bağlılığı ayakta tutarak nefis tezkiyesi yapmak da gerekiyor.
22/34-35.
Her ümmet için, Allah'ın kendilerine rızk olarak verdiği kurbanlık
hayvanların üzerlerine O'nun adını anarak kurban kesmeyi meşru kıldık.
Sizin Tanrınız tek bir Tanrı'dır, O'na teslim olun. Allah anıldığı
zaman kalbleri titreyen, başlarına gelene sabreden, namaz kılan,
kendilerine verdiğimiz rızıktan sarfeden ve Allah'a gönül vermiş olan
kimselere müjde et.
Yorum:
Salâtı
ikame sabırdan sonra anılmış; çünkü tek olan Allah’a inananlara
yöneltilen sözlü ve eylemli saldırılara sabretmeden salâtı ayakta
tutmamız olanaksız.
22/41. Onları biz yeryüzüne yerleştirirsek namaz kılarlar, zekat verirler, uygun olanı emrederler, fenalığı yasak ederler. İşlerin sonucu Allah'a aittir.
Yorum: Bir insanın en iyi özelliği, tek olan Allah’a bağlılığını koruması ve nefis tezkiyesi yapması değil mi?
Niçin çevriliyorsunuz?! Bir önceki ayette bu kişiler “Rabb’imiz
Allah’tır” dedikleri için yurtlarından çıkarılmıyor mu? Rableri mekâna
sığmayan Kebir Allah olan kişiler niçin manastır, Kâbe, havra gibi
tapınaklara gereksinim duysunlar?
22/78. Allah
uğrunda gereği gibi cihat edin. O, sizi seçmiş, babanız İbrahim'in yolu
olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kuran'da,
peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için
size müslüman adını veren O'dur. Artık, namaz kılın, zekat verin,
Allah'a sarılın. O sizin sahibinizdir. Ne güzel sahip ve ne güzel
yardımcıdır!
Yorum:
Salâtı ayakta tutmak, Müslümanlıkla özdeştir; çünkü Müslüman olmak “tek olan Allah’a teslim olmaktır”. Müslüman olduktan sonra ise en çok dikkat edilmesi gereken husus nasıl “şirke düşmemek” ve bu yolla “zekât göstermek” olmaz da “namaz kılıp zekat vermek” olur? Dikkat edin; “Artık
salâtı ikame edin ve arının” deniyor. Bu da daha önce salâtın ikame
edilmediğini gösterir. Oysa geleneğin iddiasına göre önceden de namaz
kılınıyordu. Bu çelişki nereden kaynaklanıyor? “Salât” kelimesine sonradan Yüce Allah’ın kastetmediği anlamlar eklendiği burada açıkça görülmüyor mu?
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
24/37. Bunları
ne ticaret ve ne de alışveriş Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekat
vermekten alıkoyar. Bunlar, gönüllerin ve gözlerin döneceği günden
korkarlar.
Yorum:
Allah’ı anmak, hatırlamak tek olan Allah’a bağlılığı ayakta tutmanın ilk şartıdır.
24/56. Namaz kılın, zekat verin, Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin.
Yorum:
24/55’in
sonunda “Bana kulluk edecekler ve bana hiçbir şeyi ortak koşmayacaklar.
Ama kim(ler) bundan sonra da nankörlük ederse işte onlar, yoldan
çıkanlardır” denmesi buradaki “salâtı ikame”nin “namaz kılma”
olmadığını gösteriyor. Zira tekrar tekrar “tek olan Allah”
vurgulanıyor. Oysa namaz, Zerdüştlükte Güneş’itazim için de kılınabilmiştir. Zekatı “yoksula yardım” olarak anlamanın ise bağlamla bir ilgisi yoktur.
26/217-220. Senin kalkıp namaz kılanlar arasında bulunduğunu gören, güçlü ve merhametli olan Allah'a güven. Doğrusu O işitir ve bilir.
Yorum:
Dikkat
edin, buradaki kıyamı, “namaz kıyamı” ile karıştırırsanız, “namazı
bırakıp secde edenler içinde dolaşan bir peygamber” icat edersiniz!
Bunu fark etmiş olacaksınız ki, “Görüyor nasıldır secde edenler içinde
dolaşman.” Anlamına gelen ayeti çevirmeyi atlamış, Kuran’dan eksiltmeye
cüret etmişsiniz! Görünen o ki, aslında (önceki ayetlere bakarsanız)
Elçi, söylevini yapmış, ayakta durmaktadır, yanında da Allah’a ve O’nun
emrine saygıyla itaat edenler, yani secde edenler” vardır. 26/215’te
“Müminlerin sana uyanlarına kanatlarını indir” denmesi de bundandır.
27/1. Ta, Sin, Bunlar Kuran'ın, Kitab-ı Mübin'in ayetleridir.
27/2-3. Bunlar, namaz kılan, zekat veren ve ahirete de kesin olarak inanan müminlere doğruluk rehberi ve müjdedir.
Yorum:
Tam
tersine Kuran, namaz kılanların rehberi olamamıştır. Zira ayetlere
kulak asmayı unutmuşlardır. Kuran öncelikle tek Allah’a bağlanan
kişiler için bir doğruluk kılavuzu ve bir müjdedir. Bunu anlamak çok mu
zor?
29/45. Kitap'tan sana vahyolunanı oku; namaz kıl; muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve fenalıktan alıkor; Allah'ı anmak en büyük şeydir! Allah Yaptıklarınızı bilir.
Yorum:
Namazın insanları hayâsızlık ve fenâlıktan koruyamadığı ortadadır. Ayetleri eğip bükerek “Yok efendim; namazı hakkıyla yerine getireni namaz, fahşâ ve münkerden alıkoyar”
demenin hiç lüzumu yok. Öyle olsaydı bunu bizzat Allah ifade ederdi.
Oysa tek olan Allah’a bağlılığı ayakta tutmak ve her gün ikişer kez
yapılan Kuran söylevi inananlarda vahiy bilinci oluşturduğu ve
hükümlerini anlaşılır kıldığı için insanları hayâsızlık ve kötülükten
alıkoyma etkisine sahiptir. Bakın; ayet, yine yalnızca Elçi’ye hitap
ediyor!
30/17-18. Akşamlarken ve sabahlarken, öğle ve ikindi vaktinde Allah'ı -ki göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur- tesbih edin, namaz kılın.
Yorum:
Buradaki
tesbih namazı bitirince çektiğimiz tesbih değildir; çünkü ifâde tesbihi
namazdan önceye almaktadır. Yüce Allah “Bağlılığı ayakta tutarak Ben’ i
günün her vaktiyüceltin! Belli bir vakit seçmeyin!” demek istiyor.
30/31-32.
Allah'a yönelerek O'na karşı gelmekten sakınınız, namaz kılınız,
dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka olan, her fırkasının da
kendisinde bulunanla sevindiği müşriklerden olmayınız.
Yorum:
Bu
ayette açıkça görülebileceği gibi O’ na karşı gelmenin karşıtıdır
salâtta bulunmak. Bu belginin kendi içindeki bağlamı salâtın vahye tâbi
olanların vahye olan bağlılıkta hizipleşmemelerinin sağlayıcısı
konumunu açığa çıkarır. Oysa namaz İslam dünyasındaki yüzlerce
hizipleşmeye engel olamamıştır. Hattâ işin tuhafı namaz bile 3’tür,
4’tür, 5’tir; rekatlar zorunludur, değildir; elleri göbekte bağlamak
sünnettir, değildir vb. tartışmalarla hizipleşmenin nedenlerinden biri
olmuştur.
42/36-38.
Size verilen herhangi bir şey, sadece dünya hayatının bir geçimliğidir.
Allah katında olan; inanıp Rablerine güvenen, büyük günahlardan ve
hayasızlıklardan çekinen, öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namaz kılanlar için daha iyi ve daha süreklidir. Onların işleri aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da sarfederler.
Yorum:
Altı çizili yeri dikkatlice okursanız, “salâtı ikame” Rabbin çağrısına yanıt vermektir. “Rabbin çağrısı” nedir? Elbette “şirk pisliğinden arınmış bir inanç”tır.
62/9. Ey inananlar!Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman Allah'ı anmaya koşun; alım satımı bırakın; bilseniz, bu sizin için daha iyidir.
Yorum:
62/9 ayeti indiğinde “Cuma günü” adında bir gün yoktu. O dönemde bugünkü “Cuma günü”nün adı “Arube günü”dür. Eğer Hz. Allah bu günü kastediyorsa niçin başka bir isim kullanmıştır?
“Yevmü’l-cümü’ati”,
“toplantı vakti” anlamına gelir. Bu ifade her günün yerine getirilen
iki vakit salâtın cemaatle yerine getirildiğini gösterir; ama salâtın
cemaatle yerine getirilmesini buyurmaz; çünkü sahabe vakitleri
belirlenen salâtın cemaatsiz yerine getirilemeyeceğinin farkındadır. Ne
var ki, müminlerin bir kısmının Elçi’nin Kuran salâtını/söylevinin
yerine alışverişi geçirmeye söylevi dinlemeye gelmeye başladıkları için
bu uyarının yapılmasına gerek duyulmuştur.
__________________________________
62/10. Namaz bitince yeryüzüne yayılın; Allah'ın lütfundan rızık isteyin; Allah'ı çok anın ki saadete erişesiniz.
Yorum:
Dikkat
ederseniz, “namazı kılınca” denmiyor, “namaz bitince” deniyor çünkü
söylev salâtını ikame eden tek kişi Elçi’dir. Salâta katılan müminlerin
yaptığı ise dinlemektir.
_____________________________
70/22-27. Ancak namaz kılıp namazlarında yoksul ve yoksuna belirli bir hak tanıyanlar, ceza gününü doğrulayanlar, Rablerinin azabından korkanlar böyle değildir.
Yorum:
Altı çizili ifade de ayıktırmıyor kimseyi? Bir insan namazlarında yoksul ve yoksuna belirli bir hak nasıl tanıyabilir? Bir insan nasıl namazlarında sürekli olabilir?
__________________________________
72/19. Allah'ın kulu Muhammed, O'na yalvarmak, namaz kılmak için kalkınca, nerdeyse, çevresinde keçeleşirler, birbirlerine girerlerdi.
Yorum:
72/19’un
özgün metninde “salât” kelimesi ve kökleri anılmamış. Hattâ “Allah’ın
mescitleri” ifadesi anılmasına karşın bağlamında bile “salât” kelimesi
anılmamış. Hatırlayın, kıble ayetlerinde de salât ve salâtı ikameden
söz edilmemişti. Hz. Allah, “salât” kelimesini “mescid” kelimesinden niçin uzak tutmaya çalışıyor acaba?!Bu
ayette “namaz kılmak” olarak çevrilen yer “dua etmek, çağırmak”
anlamına gelir. Bir yerde dua edilmeyeceğini 72/18 ayeti göstermeye
yeter. O ayette “Şüphesiz ki, mescitler Allah’ındır” dendikten sonra “Orada Allah’la birlikte başkasını çağırmayın!” denmemiş “Öyleyse
Allah’tan başkasını çağırmayın!” buyrulmuştur. “Mescid” kavramı bir
“gönüldeki itaat yapısı” ki, “orada” denmeye gerek duyulmuyor. Ayetteki
“kâme”, “namazdaki kıyam” anlamına gelmek zorunda değildir. Nitekim
Türkçede de “Ben bununla uğraşırken o kalkmış ne yapıyor!” dediğimizde
“kalkmak” kelimesini aynı anlamda kullanırız.
__________________________________
74/43. Onlar derler ki: "Namaz kılanlardan değildik."
Yorum: Bu sözü söyleyenler, mücrimler, yani kâfir ve müşrikler. Oysa “namaz” (!), Müslümanlığın bir gereğidir. Kâfirler daha İslam’ı kabul etmeden Cehennem’de olmalarının nedenini niçin namaz kılmamalarına bağlasın?Şehadetetmemelerine bağlamaları gerekmez mi?Bu
ayetteki “musallî”nin “tek Allah’a bağlılığı ayakta tutan” anlamına
geldiği açık. Zira şirk dışında bütün günahlar affedilebilir. Şirk ise
insanın öteki âlemde azaptan kurtulmasına engeldir.
__________________________________________
75/31-33. O, Peygamberi doğrulamamış, namaz kılmamış, ama yalanlayıp yüz çevirmiş, sonra da salına salına kendinden yana olanlara gitmişti.
Yorum:
Peygamber’i doğrulamanın ardından ne gelir? Namaz kılmak mı, yoksa tek olan Allah’a inanmak mı? Bu ayetin hitap ettiği kişinin sorunu “tek olan Allah’a inanmamak” mıydı, yoksa “namaz kılmamak” mıydı? Zaten buradaki “lâ sallâ”, “yüz çevirme” ifadesinin karşıt anlamlısı olarak kullanılmamış mıdır?
__________________________________________
87/14-15. Arınmış olan, Rabbinin adını anıp namaz kılan, saadete erişecektir.
Yorum: “Fesallâ” ifadesini niçin “namaz kılmak”la ilişkilendiriyorsunuz? Hani size göre yalnızca “ikame” fiilinin anıldığı ayetler “namaz kılmak” anlamına geliyordu? Siz, bu tavrınızla ehlikitap gibi kendi kıblenize bile uymayanlardan olmuyor musunuz?
__________________________________
96/9-10. Sen, namaz kılan kulu bundan menedeni gördün mü?
Yorum:
Bu
ayet, ilk surede yer aldığına göre Hz. Peygamber’in “el çırpıp ıslık
çalmak” olan müşrik namazını devam ettiriyor olması gerekmez mi? Öyleyse bizzat Allah, müşriklerin bu namazını onaylamış olmaz mı? Öyleyse niçin Alevilerin raks biçimindeki salâtına (!) karşı çıkarsınız?
Daha kıyam, rükû ve secdeden söz edilmemişken Hz. Peygamber’in bu
ayette bugün sizin kıldığınız gibi namaz kıldığını düşünmek yanlış
olmaz mı?
__________________________________________
107/4. Vay o namaz kılanların haline ki:
107/5. Onlar kıldıkları namazdan gafildirler.
107/6. Onlar gösteriş yaparlar.
107/7. Onlar basit şeyleri dahi vermezler.
Yorum:
Bu
sözler dini yalan sayanadır. Son Nebi’nin tebliğ ettiği İslam’ı
yalanlayan da salât ettiğini, yani Allah’a hakkıyla inandığı
kuruntusunu taşıyordu. “an salâtihim sâhun” ifadesi “namazlarından
gafildirler” anlamına gelmez, “salâtlarında özen göstermezler” anlamına gelir. Gösteriş yapanlar ise salât ile değil, genel anlamda gösteriş yapıyorlar. “Salâtlarıyla gösteriş yapıyorlar” denmiyor, değil mi? Eğer böyle denseydi “salât”a “namaz” anlamı vermek daha uygun olurdu. Ayrıca 107/4 ve 5’te ikame fiili yoktur.
_______________________________________
108/2. Öyleyse Rabbin için namaz kıl, kurban kes.
Yoyum:
Hani yalnızca “ikâme”li salâtlar “namaz kılmak”tı? Kendisine
bolluk ve bereket (Kevser) verilen kişinin namaz kılıp kurban kesmesi
mi daha makul, yoksa “tek olan Allah’a bağlılığı ayakta tutup”
kendisine verilen “bolluktan bağışta bulunması” mı? “ve’nhar” kelimesinin anlamlarından birinin de “bağışta bulun!” olması size ne anlam ifade ediyor?
=================================
Diyanet’in “Salât” Kelimesi Anlamlandırmasına Karşı Çıkan Yanıt, Yine Kendi Çevirisinden Çıkmıştır:
Buna göre, Kuran’da olmayan namazın ayrıntıları:
-“Bir
kişi tek başına namaz kılabilir mi, kılamaz mı?” sorusunun yanıtı
Kuran’da yok. Tam tersine ayetlerde vakitli salâtların yalnızca
cemaatle yerine getirildiğini gösteren işaretler var.
-Kuran’da 5 vakit namazın adları geçmemekte ve yalnızca 2 vakit ismi “salât” kelimesiyle tamlama oluşturmaktadır: Salâti’l-Fecr ve Salâti’l-‘Işâ’. Bunlarda gecenin gündüze yakın zamanlarıdır.
-Kuran’da
belirli vakitlerde kılınması buyrulan salâtlar ayetlerdeki öbür
tümcelerin yüklemi 2. Çoğul şahıs olmasına karşın doğrudan Elçi’ye 2.
tekil şahıs biçimiyle buyrulmaktadır.
-Kuran’da “Namazda Kuran okunması farzdır” anlamına gelebilecek bir buyruk yoktur.
-Kuran’da bayram namazları diye bir uygulamanın dayanağı yoktur.
-Kuran’da ölen müminin üzerine cenaze namazı kılınmasını buyuran bir ayet yoktur.
-Kuran’da teravih namazı diye bir uygulama buyrulmamıştır.
-Kuran’da namazın bırakın öğelerinin tümünü temel rükünleri bile (kıyam, kıraat, rükû, secde,
kuud/tahiyyat, namazı bitirirken selâm verme) hiçbir ayette yan yana
gelmez. Yalnızca 4/ 102 belgisinde böyle bir izlenim edilir ise de
burada rükûun anılmaması ilgi çekici ve durumu kanıtlayıcıdır; çünkü
rükûun anlamı “namazda eğilme” değil “alçakgönüllülük” olduğundan harp
sırasında rükûdan söz edilmesi anlamsızdır. Bu eksiklik bile kıyam,
rükû ve secdenin namazın bir parçası olmadığını büyük oranda gösterir.
-VS..
Sonuç
olarak atalar dinine Arap-Fars karışımı bir din anlayışına saplanmış
olan Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’nın insanları namaza teşvik
etmesinin, hattâ “namaz”ı İslam’ın beş şartından biri olarak lanse
etmesinin hiçbir Kur’ani dayanağı yoktur.
ÂLEMLERİN RABBİ’NE HAMDOLSUN!
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
İstedim ki, bu hususta ileri sürülen tüm hususlar bir arada olsun.
Bu hususlarda başka yazılar da var. öncelikle bunlara karşı yapılacak itiraz yahut desteği dinleyelim.
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba,
Sayin Suheyb ,Kuran’in ilahi korunmasina dair yapilan taahhut metafizik alanla alakalidirdiyorum.Konuyu gundemine goturursek daha iyi anlasilacaktir. Resul Muhammed’in okuyusuna yapilan en buyuk iftiralar sunlardi;
Muhammed bir mecnundu,
Muhammed O’nu uydurmustu,
Muhammede O’nu disardan birileri ogretiyordu,
Muhammedin okuduklari oncekilerin mirasi bir sihirdir.
Kuran butun bu iddialari ayri ayri cevaplandirmistir.Bunlarin icinden Cinler ile iliskilendirilen en yogun saldiri araci olarak kullnilani idi.bu yuzden Cin inancina muteallik sakatliklar Vahyin ilgilendigi konulardan olmustur.
Kuran’in meshur Allah tarafindan korunmuslugunu ispat icin kullanilan ayet ;
“Zikri biz indirdik ,onun koruyucusuda biziz” Hicr/9
Ustteki ayet alttaki iftiraya verilen bir cevaptir.
“Ey kendisine Zikr indirilen , sen kesinlikle bir mecnunsun- cinlenmissin.” Hicr/6
Benzeri diyalog , “Onu seytanlar indirmedi, onlar buna uygun degildirler ,(bunu yapmaga) gucleride yetmez.( Cunku) onlar O’nu isitmekten uzaklastirilmis-surgun edilmislerdir. ” Suara/210,211,212
“Okesinlikle degerli-Kerim bir okuyustur-Kurandir, korunan bir kitaptadir, (bu yuzden) ona mutahhar-temizlerden(meleklerden) baskasi dokunamaz . (Kuran) alemlerin rabbinden bir indirmedir.” Vakia/77,78,79,80
Yuce rabbimiz iddia edilenlerin soz konusu olmayip Vahyin nakli esnasinda O’na hic bir mudahelenin yapilamayacaginin garantisini vermektedir.Vahiy Resule iletilip ondan sudur ettikten sonra,olacaklar tamamen insanlarin kontrolu altinda gelisecektir.Sozun yaziya donusturulmesi insanlar tarfindan gerceklestirilmistir. Arapcanin o gunlerde oral olarak muhtesem bir dil yazim olarak da fazla gelismemis oldugu goz onunde tutulmalidir. Yazimda sesli harflerden yoksun olan bu dil ile, ilk yazilan nushalarin, alfabetik olarak gunumuz nushalarinda cok farki vardir. Hemze ve kisa seslilerin ses vermek icin eklendigini ,bunlarin yanisira sembol olarak ayni gorunen bir cok harflerin noktalamalarlarinin ilave edildigini ve sozden yaziya gecen ilk nushalardaki ayirt edimi guc benzer harflerin olusturdugu kiraat fakliliklarini, dusunurseniz bu isin fiziksel alemle baglantisini kurmus olursunuz.Muhammed ve arkadaslarinin ve onlari muteakiben gelen degerli islam aydinlarinin cok itinali bir sekilde Kuran muhafizligini onemsemez ve bunun kaderi buydu zaten Allah koruyacakti diye
dusunursek cok isabetsiz hareket etmis oluruz. Cok sukur muthis gayretler sergilenerek Kuran gunumuze degin ulastirilmistir. Ilk orjinal hitabtaki anlamini gayret edenlerin kavrayabilecegi netlikle elimizdedir.
Daha onceki vahiyler deAllah tarafindan kuran gibi korunurak indirilmisken ona varis olanlar koruma gorevini layikiyla yerine getirmemis veya getirememislerdir.
Kuran Allah tarafindan yazili olarak indirilip nurdan barikatlerle korunmadi artik bunu anlayalim. Bu anlayis benim icin Kuran’in hakikatliginden hic bir sey kaybettirmiyor.
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sayin Ali Aksoy;
Allah’in Kitabina tahkik ile inanisimi yadirgamaniz cok ilginc. Kuran’i tarihi baglamindan koparip yalniz gunumuz sartlarinda dusunerek anlamaniz mumkun degildir. Kuran’in bize iletilis seruvenini takip ederek inanma cesaretimi kinayacaginiza, bunu daha dusuk bir inanis olarak gostereceginize buyrun ayni cureti sizde gosterin. Yoksa bunlari ogrendiginizde salat konusundaki gibi supheye dusmekten mi korkuyorsunuz. Ben bazilarinin iddia ettigi gibi ,Kuran’in inisine sahit degilim. Ben , bu Allah’in vahyidir diye Kuran’i insanliga ileten Muhammed’in ardindan yuzyillar gectikten sonra Kuran’a varis olan ve on yargili olarak onun hak olduguna inanmis bir kimseyim. Allah’a imani hep tam olarak ama siradan yasamisken, genclik donemimde gecirdigim asiri derecede hakikatleri ogrenme askim kisa sure icinde beni Kuran’a iletti. Kuran anlayisim kisa bir sure icinde gelisti,cunku gece gunduz yalniz Kuran okudum. Kuran harici hic bir bilgiye iltimas etmedim. Kuran hakkinda Kuran’da Allah ve Insan haric hic bir akademik kitap okumadim. Seyyid Kutup ve benzerlerigibi siradan kitaplar okumustum. Sekilsel ibadetlere ozellikle namaza aile baskisi olmadan pek uygulama sevkim onceden beri yoktu. Kuran okuyusum ve uygulanan namazi orada tam detayli goremeyisim, beni daha da cesaretlendirdi ve ben ogunden beri uc bes kez haric hic namaz kilmadim.Bu sebebten oturudur ki benim namaz hakkinda olumlu ifadelerim sizce daha da dusundurucu olmali. Kuran’a gore elzem gormeyisimden oturu 1982 den beri beynamazim. Kuran’da salat kelimesinin yaridan fazlasinin sekli bir tapinis oldugunu soylemem icin beni buna tesvik eden ne olabilir. Bunun tek bir sebebi var cok iyi bir Kuran egitimi ile gecen bir omur. Hakikatin haricinde hic bir guc, beni inanmadigimi soylemeye mecbur edemez.
Son eklediginiz alintilar cok basit ve seviyesiz calismalar. Birk ac dogru haricinde on yargidan baska hic bir unsur icermiyor. Bunlara cevap yazmaga bile degmez.
Kardesim ispata gerek duymayacak netlikte Kuran’da namaz,abdest,teyemmum,hac,kurban,oruc ve benzeri sekli tapinislar mevcut . Akli basinda hic bir kimse bunlarin tersini savunamaz.
Fakat sunlar soylenebilir;Kuran’in tarzinda sekil asil ve rigid degildir. Bu tapinislar insanlara vahiyle yeni duyurulmamis zaten mevcut olup,insanlar tarafindan olusturulmuslardir.Bu tapinislari ifade eden kelimelerin degisik anlamlarda kullanimida soz konusudur. Ornegin her S-L-V kokunun degisik fiil ve isim kaliplari tek bir manayi ifade etmez. Konteksi ve arap dil teknikleri ile bunlarin anlami rahatlikla tespit edilir.
Umidim bir tutku ile yoklar ideolojisine murid olmamanizdir.
Alıntı yaptığım yazılardan, aşağıda kesitini sunduğum husus bana pek doyurucu gelmedi. Daha açık / uygun bir izah gerrektiğini düşünüyorum.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx xx
TEVBE [İ:113.5, R:9.5]
O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde
öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını
tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı gereğince kılar,zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
Yorum:
Hani Din’de zorlama yoktu? Müslümanlarla
açıkça savaşmayan kişiler Müslüman olmak zorunda tutulmazken harp
içinde olduklarımız niçin kurtulmak için şiddetle Müslüman yapılmak
zorundalar? Bu apaçık tutarsızlıktır. Zekâtı ise İslam Devleti’ne
verilen vergi olarak anlamaya imkân yok. 9/5’teki “salâtı ikame”,
terminolojik anlamında değil, genel olarak “(antlaşmaya) bağlılığı
ayakta tutmak”, zekât verme ise “düzelme gösterme, yani müminlere
tacizde bulunmama” anlamındadır.
____________________________________
TEVBE [İ:113.11, R:9.11] Bununla birlikte tövbe eder, namazı kılar,zekâtı
verirlerse, artık sizin, dinde kardeşlerinizdirler. Biz ayetlerimizi,
bilen bir topluluk için böyle açık seçik ortaya koyarız.
Yorum:
Tövbe
ettikten sonra namaz kılıp zekât vermek mi gerekir, yoksa “tek olan
Allah’a bağlılığı ayakta tutmak ve arınma göstermek mi?
Kaldı ki, bu ayet verdiğimiz anlamda da algılansa “Dinde zorlama
yoktur” ilkesiyle çelişir. Dinde zorlama ise samimi müminlerden çok
İslam toplumuna bolca münafık doluşturur. Bu nedenle buradaki salâtı
ikame ve zekât göstermeyi Kuran terminolojisindeki anlamıyla değil,
genel anlamıyla ele almak zorundayız. O da “(antlaşma hükümlerine)
bağlılığı ayakta tutup düzelme/iyileşme göstermek” olmaktadır. Dinde
kardeşlerimiz olmaları meselesi ise “yasalarımıza uyan/isyan etmeyen
kişiler” olmalarından kaynaklanır. Din kelimesi Kuran’da pek az yerde
“İslam” anlamıyla kullanılmıştır.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Dinde kardeşliğin, yasaya birlikte uyan kimseler olduğu meselesi başka ayetlerle desteklenmelidir.
Fakat açık olan şu ki, buradaki salat ve zekatın bildiğimiz namaz ve zekat olması bir hayli düşük bir ihtimal.
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Katılma Tarihi: 24 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam Ali kardeşim..
o kadar çok alıntı eklemişsinki bunları benim okumam hepsi üzerinde çabucak düşünüp cevap yazmam imkansız..
aslında bu kadar alıntıyı eklemek ve forumu kalabalığa boğmak ne kadar doğru bu tartışılır..
alıntı yapmadan yada bir kaç paragrafla makul ölçüde alıntı eklemek daha güzel değil mi?oranın sadece linkini versende yeterli olurdu..zaman içinde göz gezdirirdik..bu sebeple alıntıladığınız yazılar hakkında hiçbir yorumum olmayacak..
ben yazmaya sadece kendi anladığımı yazmaya devam edeceğim..ve inan kimse buradaki bir şahsın alıntı yapmadan yazdıklarını karşı olsun olmasın okuyacaktır...
Yazılanı okuyun veya okumayın. Meselem bu değildir.
Benim için esas olan kişinin ne dediğidir. Kendi fikriymiş, alıntıymış, bilirmiş, bilmezmiş... Bunlar ölçüm değildir. Ben "ne denildiği" ile ilgilenirim. Tabi bu sadece benim duruşumdur. Kimseden de bunu veya benzerini isteme hakkım yoktur.
Alıntılar uzun olmak durumundadır. Zira, görüleceği üzere yazar salat veya zekat kavramının geçtiği tüm ayetleri tetkik ediyor.
İkinci olarak, Muhliskul kardeşim, alıntı yapılan yazılarda pek bir ciddiyet görememiş... Saygı duyarım.
Şu halde siz bana Kabeye (veya Kabe'ye doğru) hangi ayet sebebiyle secde ettiğinizi "CİDDİ" bir yazı ile anlatın da okuyayım.
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Anladığım kadarıyla sen diyorsun ki; Kuran Müşrik arapların yapmakta olduğu bir takım tapınışları kucağında hazır bulmuştur ve insanları bu tapınışlarını sadece Allah'a özgülemek hususunda düzeltmiştir. Önemli olan; var olan bir tapınma ritüelinin Allah'a özgülenmesidir.
Peki sana soruyorum:
1) Müşrik Arapların zaten devam edegeldikleri ve fakat Kuran tarafından Allah'a özgülenmesi emredilen ibadetler, Arap olmayan, ataları böyle bir tapınma benimsememiş olan diğer kavimler için de geçerli midir ?
2) Atalarım olan Türkler, bazı günlerde ateşin üzerinden atlamak gibi bir kısım ritüellerle "nevruz" kutluyorlardı. Şu halde, biz bu gün Kuran vahyinin bu yönünden "ilham" alarak bunu Allah'a özgüleyerek şekilsel bir ibadet haline getirebilir miyiz ?
3) Şu halde, Kuran tüm kavimlere kendi tapınma ritüellerini Allah'a özgüleme şartıyla devam ettirmelerini mi emrediyor ?
4) Eğer böyle ise, müşrik Arapların putlarıyla doldurdukları Kabe'ye doğru namaz kılmamızda bir zorunluluk olmasa gerektir. Mesela, ben Orhun Abideleri'ne doğru - Allah'a özgülemek koşulyla - bir ritüel uydurup devam ettirebilirm.
Doğru anlamış mıyım ?
Yoksa Allah, müşrik Arapların geleneksel ritüellerini Allah'a özgüledikten sonra bütün diğer kavimler için beğenip tavsiye mi buyurdu ?
İşin doğrusu nedir ?
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Bay ali konuyu anlamış ama başka tarafa çekiyor gibi görünüyorsun,oysa müdrik bir insan bunların “haniflikten” kalma ibadetler olduğunu (ve tabiki zamanla tahrif edildiklerini, islamla bu ibadetlerin asliyetine, olması gereken hale getirildiğini) bilir.
Duğru anlıyor yanlış yorumluyorsun ali bey.... eğer yanlış anlıyor yanlış yorumluyorsan bu tam bir garabet olur,
senin gibi birisine akıl, zeka farkını anlattıma...
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma