HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: İlm-ü Ledün Hakkında Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Rabbimiz Hz. Musa’ya ilim vermişti.

 

Mûsa, yiğitlik çağına ulaşıp olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik. Biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz. (Kasas 14)

 

Evet Hz. Musa’ya Rabbimiz ilim vermişti ama ona vermediği birbaşka tür ilim daha vardı. Hz. Musa yol arkadaşı ile birlikte çok farklı bir kişiyle karşılaştı.

 

Orada, kullarımızdan öyle bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, lütfumuzdan bir ilim öğretmiştik.

Mûsa ona dedi ki: "Sana öğretilenden bana da bir olgunluk/bir bilgi öğretmen şartıyla sana tâbi olayım mı?"

Dedi: "Doğrusu sen benimle beraberliğe dayanamazsın."
"Havsalanın almadığı bir şeye nasıl dayanacaksın?"
Mûsa dedi ki: "Allah dilerse beni sabırlı bulacaksın; hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim." (Kehf 65/69)

 

Hz. Musa Rabbimizin Katından İlim Verdiği bir kuldan bilgilenmek istiyor. Bu nedenle o şahıs ile bir sözleşme yapıyor ve yolculuğa çıkıyor. Peygamberde bile olmayan bu ilim neydi?  Bu ilim Peygambere neden verilmemişti?

 

Rabbimiz neden kullarından bir kuluna tarihin akışına ve insanların kaderine direkt müdahale etme yetkisi vermişti? Bugün de aramızda böyle kullar var mıdır acaba?

 

Benzer bir kul, Hz. Süleyman sözkonusu olduğunda da karşımıza çıkıyor. O kul bir Cin değil. Bir insan. Şimdi bu kısmı da üstteki gibi inceleyelim. Önce Rabbimizin Hz. Süleyman’a da bir ilim verdiğini görelim. Allah Hz. Süleyman’a bir ilim verdiğini şu ayette bildiriyor:

 

Yemin olsun, biz, Davûd'a da Süleyman'a da bir ilim verdik. Onlar şöyle dediler: "Bizi, mümin kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah'a hamd olsun." (Neml 15)

 

Gördüğümüz gibi Rabbimiz Hz. Süleyman’a da bir ilim vermiş. Bu ilimle Cinlere ve Rüzgara hükmetmiş. Cinleri emrinde çalıştırmış ve Uzak mesafeleri belki hava taşıtları tasarlayarak çok kısa bir sürede almış. Hatta hayvanlarla konuşabilme gibi çok enteresan bir ilim de verilmiş Hz. Süleymana. Ama ona verilmeyen, onun yanındaki başka bir kişiye verilmiş olan bir ilim var.

 

Kendinde Kitap'tan bir ilim olan kişi de şöyle dedi: "Ben onu sana, gözünü açıp yumuncaya kadar getiririm." Derken Süleyman, tahtı, yanında kurulmuş görünce şöyle konuştu: "Rabbimin lütfundandır bu. Şükür mü edeceğim, nankörlük mü diye beni denemek istiyor. Esasında, şükreden, kendisi lehine şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki, Rabbim Ganî'dir, cömerttir." (Neml 40)

 

Rabbimiz tarafından kullarına verilen iki farklı tür ilim mi var?

 

İlm-ü Ledün konusunda siz ne düşünüyorsunuz? “Kitaptan bir ilim”  denilerek kitapların anası olan levhi mahfuzdan ilim almış olan kişiler mi kastediliyor?

 

Fazlaca suistimal edilen bu mevzu hakkında sizlerin görüşü nedir?

 

 

Ayrıca, bu konunun Kur’anı daha iyi anlayıp anlayamamakla bir ilgisi var mı? Ankebut 43 ile bu konunun bir alakası var mı? (Bunlar bizim, insanlara vermekte olduğumuz örneklerdir ki ilim sahiplerinden başkası onlara akıl erdiremez. (Ankebut 43))

 

 



__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
epoch
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 21 eylul 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 26
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı epoch

merhaba syn. Alperen , ledün ilmi okuyarak öğrenilmez olduğunu bilmiyor olman ilginç. ben anlatayım ilham bekleyeceksin. siddhartha gautama okuyarak ulaşmadı ilhama, ilham o'na geldi. ben sana ledün kelimesinin Türkçe karşılığını vereyim iyiliğimi unutma.  kat ,huzur, nezd anlamlarına geliyormuş. ama gelgörki, ilm'i ledün şeklinde yazılınca gayb ilmi oluyormuş. bu arada sen yanlış yazmışsın ilm-ü değil ilm-i olacakmış. nurcalardan daha iyimi bileceksin.

İlm-i ledün, her zaman zahirî şer’e muvafık olmayabilir. Bu gibi durumlarda meşhûdâtlarını usûlü’d-dîn prensipleriyle tashihe tabi tutmayanlar, bazen yanılabilecekleri gibi, kendilerine tâbi olanları da yanıltabilirler. Keşf ve ilhamlarını muhkemâta göre tesbit edenler ise her zaman, berzahî ufuklarıyla mülk ve melekûtu birden görür.. dünya ve ukbâyı bir vahidin iki yüzü gibi müşahede eder.. ve tilmizlerine gayb u şehadet âleminin vâridâtından ne kevserler ne kevserler sunarlar.!... Sûfiye, Hak tarafından gelip kalbde yankılanan hitaba “hâtır-ı Hak”, melekten geldiği bilinene “hâtır-ı melek”, nefis ve şeytan tarafından esip rûhu saran manevî şerarelere de “hevâcis” veya “şeytanî vesveseler” diyegelmişlerdir ki, bunların arasını tefrik edebilme biraz da “usûlü’d-din” ve “Sünnet-i Seniye” mizanlarını bilmeye vabestedir. Zira, bu türlü havâtırın bazıları şer’î prensiplerle test edilerek anlaşılsa da, bazıları, zahiren dinin temel kaidelerine muhalif olmamakla beraber, çok sinsi bir kısım şeytanî gaye, emel ve maksatlara bağlı cereyan edebilir ki, onu da bu işin erbabından başkasının ayırt edebilmesi oldukça zordur.

ttp://www.kalbinzumruttepeleri.com/index.php/content/view/12 78/39/

yaa  bak gördünmü bu işleri herkes anlayamazmış. erbabı olacaksınki anlayacaksın. ne sen ne de ben boşuna zaman harcamıyalım. sana bi iyilik daha yapayım  medyumcu yakupun adresi vereyim.sana güzel bi nuska yapar. yalnız huysuzluğuna dikkat et yakup hoca kızıyo bazen. eğer sabredersen sana havas ilminide öğretir.

http://www.medyumyakup.com/index.php?page=kategori_1&kat =117&sonuc=HAVAS%20VE%20HAVAS%20İLMİ

sakın benden bahsetme aramız bozulur.çünkü sitenin her hakkı saklıdır.alıntı yapmaya kalkarsan benden şüphelenirler.zaten sıradan biriysen yapamazsın. o yüzden okuduğunu orada bırak istersen aklında tut orası sana kalmış. soldaki 8. linktede senin aradığın ledün ilmide  var. saygılar.

Yukarı dön Göster epoch's Profil Diğer Mesajlarını Ara: epoch
 
Özben
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 16 mayis 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 126
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Özben

 Selam Alperen ve Hanif dostlar

 Allah'ın yarattığı her şey kulu olur. Musa'nın ilim öğretmesini istediği kişinin bizim gibi,verilenlerden denenen ve yaptıklarından sorumlu olan kullardan olduğunu nasıl anladınız?Belki farklı bir yapıda; algılama biçimi,hareket tarzı bize benzemiyor.Bundan dolayı bazıları Hızır olarak adlandırıyor.Bu noktayı aydınlatacak olursanız sevinirim.



__________________
Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve sözü doğru söyleyin. (Ahzab Suresi, 70)
Yukarı dön Göster Özben's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Özben
 
RabbeKul
Yasaklı
Yasaklı


Katılma Tarihi: 29 eylul 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 30
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı RabbeKul

Alperen Yazdı:

Rabbimiz Hz. Musa’ya ilim vermişti.

Mûsa, yiğitlik çağına ulaşıp olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik. Biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz. (Kasas 14)

Evet Hz. Musa’ya Rabbimiz ilim vermişti ama ona vermediği birbaşka tür ilim daha vardı. Hz. Musa yol arkadaşı ile birlikte çok farklı bir kişiyle karşılaştı.

Orada, kullarımızdan öyle bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, lütfumuzdan bir ilim öğretmiştik.

Mûsa ona dedi ki: "Sana öğretilenden bana da bir olgunluk/bir bilgi öğretmen şartıyla sana tâbi olayım mı?"

Dedi: "Doğrusu sen benimle beraberliğe dayanamazsın."
"Havsalanın almadığı bir şeye nasıl dayanacaksın?"
Mûsa dedi ki: "Allah dilerse beni sabırlı bulacaksın; hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim." (Kehf 65/69)

Hz. Musa Rabbimizin Katından İlim Verdiği bir kuldan bilgilenmek istiyor. Bu nedenle o şahıs ile bir sözleşme yapıyor ve yolculuğa çıkıyor. Peygamberde bile olmayan bu ilim neydi?  Bu ilim Peygambere neden verilmemişti?

Rabbimiz neden kullarından bir kuluna tarihin akışına ve insanların kaderine direkt müdahale etme yetkisi vermişti? Bugün de aramızda böyle kullar var mıdır acaba?

Benzer bir kul, Hz. Süleyman sözkonusu olduğunda da karşımıza çıkıyor. O kul bir Cin değil. Bir insan. Şimdi bu kısmı da üstteki gibi inceleyelim. Önce Rabbimizin Hz. Süleyman’a da bir ilim verdiğini görelim. Allah Hz. Süleyman’a bir ilim verdiğini şu ayette bildiriyor:

Yemin olsun, biz, Davûd'a da Süleyman'a da bir ilim verdik. Onlar şöyle dediler: "Bizi, mümin kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah'a hamd olsun." (Neml 15)

Gördüğümüz gibi Rabbimiz Hz. Süleyman’a da bir ilim vermiş. Bu ilimle Cinlere ve Rüzgara hükmetmiş. Cinleri emrinde çalıştırmış ve Uzak mesafeleri belki hava taşıtları tasarlayarak çok kısa bir sürede almış. Hatta hayvanlarla konuşabilme gibi çok enteresan bir ilim de verilmiş Hz. Süleymana. Ama ona verilmeyen, onun yanındaki başka bir kişiye verilmiş olan bir ilim var.

Kendinde Kitap'tan bir ilim olan kişi de şöyle dedi: "Ben onu sana, gözünü açıp yumuncaya kadar getiririm." Derken Süleyman, tahtı, yanında kurulmuş görünce şöyle konuştu: "Rabbimin lütfundandır bu. Şükür mü edeceğim, nankörlük mü diye beni denemek istiyor. Esasında, şükreden, kendisi lehine şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki, Rabbim Ganî'dir, cömerttir." (Neml 40)

Rabbimiz tarafından kullarına verilen iki farklı tür ilim mi var?

İlm-ü Ledün konusunda siz ne düşünüyorsunuz? “Kitaptan bir ilim”  denilerek kitapların anası olan levhi mahfuzdan ilim almış olan kişiler mi kastediliyor?

Fazlaca suistimal edilen bu mevzu hakkında sizlerin görüşü nedir?

Ayrıca, bu konunun Kur’anı daha iyi anlayıp anlayamamakla bir ilgisi var mı? Ankebut 43 ile bu konunun bir alakası var mı? (Bunlar bizim, insanlara vermekte olduğumuz örneklerdir ki ilim sahiplerinden başkası onlara akıl erdiremez. (Ankebut 43))

Selam,

Düşünceme göre, Elif_lam_Mim, Ha_Mim, Ya_Sin Rabbimizin kastında ve katında ne ise, bahsedilen bu iki ilim sahibi şahsın da ve ilimlerinin de bazı özel bilgilere dayalı ilimler olduğunu düşünüyorum. Bize ulaştırılan, ama kendi içinde özel kalan bazı konular mevcut.

Aslında Vahy ya da vahye dayanan bilgiler zaten gayb kavramını kendiliğinden içerir. Benim düşünceme göre Rasul Musa ile birlikte olan İlim Sahibi şahsın serüveni bize aktarılmasına rağmen hala bir Gayb'tir. ve öylece iman etmeyi gerektirmekten başka bir görevimiz ya da araştırma ödevimiz olduğunu düşünmüyorum. Rasul Süleyman'a tahtını bir anda getiren ilim sahibi kişi ya da gerçekleştirdiği olay bence açıklanmasına rağmen "gaybe iman" sınırları içerisine giren kendi içinde özel bir olaydır. Biz gaybe, bu işin Allah'ın verdiği ilimle böyle olabiliğine iman ederiz. Konu bence burada biter. 

Gibi :

7 - Ve O, en yüksek ufukta idi.

8 - Sonra yaklaştı ve hemen sarktı.

9 - İki yay uzunluğu kadar, ya da daha yakın olmuştu.
 
10 - Hemen de kuluna vahyettiğini vahyetti.
 
11 - Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.
 
ve.
 
12 - Onun gördüğü şeyden kuşku mu duyuyorsunuz?
 
"hayır kuşku duymuyoruz, Rabbimiz bize neyi nasıl aktardı ise aynen öylece inanıyoruz." cümlesini gerektiren ve belki gaybi pekiştiren konular olabilir bunlar. Elif_lam_Mim, Ha_Mim, Ya_Sin ... Rabbimiz bize bu kelimeleri aktarmış. Biz de aynen böyle inanıyoruz. gibi.
 
Ancak bu konunun en hassas tarafı, hemen hemen tüm tarikat mensuplarının, bu konuları "Peygamberler harici kişilere verilen özel ilimler mevcutsa, şeyhimize de verilemez mi?" şeklinde yaklaşmasıdır.
 
Eğer ki,
 
Bir Kur'an daha gelir, ve anlatılırsa aynen olduğu gibi ona da inanırız. Bizler gaybe iman eden Müslümanlarız. Ama Kur'an dahilindeki ve çerçevesindeki gaybe iman ederiz. Melekler, Vahyin mevcut olduğu, Cennet, Cehennem, İnsanın yaratılışındaki olaylar, Yasak ağaca yaklaşmak, şeytanın secde etmekten kaçınması, ilim sahibinin gemiyi delmesi .. v.b. Bu gibi sınırlarda gaybe iman ederiz. Yüce Rabbimizin gayb olarak tanımladığı kavramın da kendi içinde Sistematiği vardır. Öylece inanmayı gerektirir. Dikkat edilirse 2 örnekte de bu ilim sahibi kişiler sadece Rasuller ile muhatap oluyorlar. Demek ki bir de gaybin detaylarını taşıma kapasitesi mevcut.
 
Bizler Aklımız alsa da almasa da. Anlasak da anlamasak da. Tüm kalbimizle İnanırız.
 
Özet olarak Ankebut-43 de ki yaklaşımla ilgili bir konu olduğunu düşünmüyorum.
 
Selam ile.
 
 
 


__________________
"Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin kurallarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz" (Atatürk"ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c.2, s. 90)
Yukarı dön Göster RabbeKul's Profil Diğer Mesajlarını Ara: RabbeKul
 
Tunboga
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 03 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 66
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Tunboga

Hanif dostlara selam !

Selam RabbeKul , Gayb’e iman etmek ile, Gayb’i bilmek arasında belirgin farklar olmalı’dır diye düşünüyorum. İman etdiğimiz gayb ’ bir şekilde varlığını belli etmelidir bence. İlkin  Allah’ın varlığına emin olmak gerekir , gaybe iman etmeden önce Allah’ın varlığından habersiz olan birininin  , eğer gaybe iman etmiş olsa bile somut bir inanc’a  kavuştuğu şüphe oluşturur. Gayb konusu’na belki başka yerde devam edebiliriz inşaAllah.  Şimdi İlm-ü Ledün  konusu ile ilgili  Hakkı Yılmaz’ın  bir çalışmasını alıntı yapıyorum.

KUR’ÂNDAKİ MUSA & ÂLİM KUL KISSASI

Kehf suresi 60-64. âyetlerde bahsedilen Musa’nın yolculuğa çıkışı, genç yardımcısı, iki denizin birleştiği yer, sahra, balık konularıyla ilgili açıklamalar da önemli olsa da mevcut meal ve tefsirlerdeki açıklamalar imanı, tevhidi zedeleyecek boyutta değildir. Onun için o kısmı burada açıklamıyoruz. Yanlışa, batıla ve hurafeye malzeme yapılan bölümü inceliyoruz.  Ana konumuzu işlemeye başlarken önce pasajın tüm âyetlerini (60-82. âyetler) meal halinde sunup daha sonra (65-82. âyetler) tefsirlerini sunacağız.

Âyetlerin mealleri:

60- Ve bir vakit Musa genç hizmetçisine Ben iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, yahut senelerce gideceğim demişti.

61- Bunun üzerine iki denizin birleştiği yere vardıklarında ikisi de balıklarını unuttu. O zaman o denizde bir deliğe doğru yolunu tutmuştu.

62- Bu şekilde geçtikleri zaman genç hizmetçisine: Getir kuşluk yemeğimizi gerçekten biz bu yolculuğumuzda yorulduk dedi.

63- Genç: Gördün mü Büyük Kaya’ya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unuttum onu anmamı muhakkak şeytan unutturdu. O, şaşılacak bir şekilde denizdeki yolunu tuttu dedi.

64- Musa, İşte bu, aradığımızdı dedi. Hemen izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.

65- Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.

66- Musa ona: Doğru yol konusundaki sana öğretilenden bana da öğretmen şartıyla sana tabi olabilir miyim dedi.

67- O: Doğrusu sen benimle beraber olmaya sabredemezsin.

68- Ve havsalanın almadığı şeye nasıl sabredeceksin dedi.

69- Musa: İnşallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmem  dedi.

70- O: O halde eğer bana uyacaksan, bana hiçbir şey hakkında soru sorma, ta ki ben sana ondan söz açıncaya kadar.

71- Bunun üzerine ikisi beraber gittiler; nihâyet gemiye bindiklerinde tuttu gemiyi yaraladı. Musa: A, içindekileri boğmak için mi yaraladın onu? Doğrusu kötü bir şey yaptın dedi.

72- O: Demedim mi ki sen benimle beraber olmaya sabredemezsin dedi.

73- Musa: Unuttuğum şeyle beni suçlama ve bu işimden dolayı bana güçlük çıkarma dedi.

74- Yine gittiler nihâyet bir delikanlıya rastgeldiler; tuttu onu òldürüverdi. Musa: Bir can karşılığı olmaksızın masum bir cana mı kıydın Doğrusu çok kötü birşey yaptın dedi.

75- Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana dedi.

76- Musa: Eğer bundan sonra sana birşey sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme Doğrusu tarafımdan beyan edilecek son özre erdin.

77- Bunun üzerine yine gittiler. Nihâyet bir köy halkına varınca onlardan yemek istediler. Ancak onlar, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular, tutup onu doğrulttu. Musa: İsteseydin bunun karşılığında mutlaka bir ücret alırdın dedi.

O: İşte bu, seninle benim ayrılmamız olacak Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereyim

Önce gemi, denizde çalışan birtakım zavallılarındı. Ben onu kusurlu hale getirmek istedim; çünkü ötelerinde bütün sağlam gemileri gaspedip alan bir kral vardı.

Delikanlıya gelince, anne-babası mümin kimselerdi. Onun, o ikisini azdırmasından ve inkara sürüklemesinden korktuk.

İstedik ki, Rableri onun yerine kendilerine temizlikçe daha hayırlı ve merhamet bakımından daha yakınını versin.

Ve gelelim duvara; o, şehirde iki yetim oğlanındı, altında onlar için bir define vardı ve babaları iyi bir zat idi. Onun için Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi.

Bu, Rabbinden bir rahmet olmak üzeredir ve ben onu (duvar doğrultma işini) kendi görüşümle yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin açıklaması dedi.

65-82. âyetlerin tefsiri:_Konuya girişte de belirtmiştik bu serüven, zaman içerisinde binlerce menkıbeye kaynak olmuştur. Uydurulan senaryoların bir kaçı Buharî, Müslim ve Tirmizî’ye bile girmiştir  _Ubeyy b. Ka’b rivâyeti . Eğer Ka’b’ın bu rivayeti olmasa idi halimiz perişan olacaktı. Bu mübarek âyetleri hiç kimse anlayamayacaktı. Bu âyetlerin Kur’ân’da var oluşunun bir anlamı olmayacaktı. Sağ olsun var olsun, Ka’b durumu kurtarıverdi. Sayesinde bu konu anlaşıldı. Kur’ân anlaşılmaz olmaktan kurtuldu. Hızır adında bir süpermenimiz oldu. Ve de elifi görse mertek sanan İlm-i Ledün sahibi bir çok evliyâmız yetişti. Bunlar köşe bucaklarda post serip ucuz ucuz cennet pazarladı. Hatta velilerimiz peygamberlerden bile üstün tutuldu. Hepsi de havada uçtu, karada kaçtı, suda yürüdü, dağların arkasını, yıllar sonrasını ayan beyan gördü, anlattı. (!) Rivayetin tümü rivayet tefsirlerinde özellikle de İbn-i Kesir’de uzun uzadıya mevcuttur. Merak edenler oralardan baksınlar.

Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.

Musa ile yardımcısının Sahra’da (iki denizin birleştiği yerde) buldukları kendisine rahmet ve bilgi sahibi kul, bir peygamberdir. Bize bu kulun (peygamberin) adı verilmiyor. Bize bir çok peygamberin adı ve kıssası bildirilmemiştir (Nisa suresi âyet 164 ve Mü’min suresi âyet 78). Bu peygamber de bunlardan birisidir.

Bu zatın peygamber oluşunun kanıtı, Rabbimizin onun için “Biz ona katımızdan bir rahmet vermiştik” buyurmasıdır. Ki kula rahmet verilmesi onun peygamber olduğunu, ona vahy edildiğini gösterir. Şu âyetleri iyi anlayalım.

Zuhruf 31, 32 _Yine dediler ki Bu Kur’ân, şu iki kentin birinden, bir büyük adama indirilmeli değil miydi

Ne Yoksa Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar Şimdiki hayatta, onların geçimliklerini aralarında paylaştıran, birbirlerine iş gördürmeleri için, kimini kimine derecelerle üstün kılan biziz. Rabbinin rahmeti, onların topladıklarından daha iyidir

Kasas 86 _Sen, Kitab’ın sana verileceğini hiç ummazdın. O ancak Rabbinin bir rahmetidir. Öyleyse, sakın inkarcılara arka çıkma

Bu iki âyetten rahmet ile neyin kasdedildiğini öğrendikten sonra görüyoruz ki 65. âyette biz ona katımızdan rahmet vermiştik buyuruluyor. Yine aşağıda göreceksiniz 82. âyette duvar doğrultma olayı Âlim Kul’un kendi isteğiyle yaptığı bir eylem değildir. Duvarın altında iki yetime ait gömünün varlığı, onun korunmasının gereği, onun içinde duvarın doğrultulmasının icabı Alim Kul’a (peygambere) vahy ile telkin edilmiştir.

66- Musa ona Doğru yol konusundaki sana öğretilenden bana da öğretmen şartıyla sana tabi olabilir miyim dedi.

Musa ve Âlim Kul tanışmışlardır. Musa, onun çok bilgin birisi olduğunu, doğru bulma yol konusunda kendisine çok bilgi verilmiş olduğunu öğrenmiştir. Ve ondan “doğru yolu bulma konusunda ona öğretilenlerden öğrenmek için” Âlim Kul’un öğrencisi olmayı istemektedir.

O ‘Doğrusu sen benimle beraber olmaya sabredemezsin. Ve havsalanın almadığı şeye nasıl sabredeceksin dedi.

İfadelerden anlıyoruz ki Âlim Kul o yörenin insanıdır. Musa ise oraya uzak diyardan gelmiştir. Bilge Kul ile yeni tanışmıştır. Bulundukları bölge hakkında ve Alim kul hakkında bilgisi yoktur. Âlim kulun kimliği ve görevi ile ilgili de detaylı bir şey bilmemektedir. Ki Âlim Kul’un yapacak işleri vardır. Musa’yı beraberinde götürdüğü takdirde bazı olumsuzluklar olabilecektir.

Musa’ İnşallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmem  dedi.

O: O halde eğer bana uyacaksan, bana hiçbir şey hakkında soru sorma, ta ki ben sana ondan söz açıncaya kadar.

Pazarlık yapılmış Âlim Kul Musa’yı beraberinde götürecektir. Kıssanın bundan sonraki bölümlerinde Musa’nın genç yardımcısından söz edilmez olmuştur.

Bunun üzerine ikisi beraber gittiler; nihâyet gemiye bindiklerinde tuttu gemiyi yaraladı. Musa: A, içindekileri boğmak için mi yaraladın onu? Doğrusu kötü bir şey yaptın dedi.

Âlim Kul’un o çevreyi tanıdığı gibi, Âlim Kul’u gemi sahipleri ve yolcular da tanıyorlar ve ona güveniyorlar ki onlar Âlim Kul’un gemiyi yaralamasına engel olmuyorlar. Âlim Kul ve o yöre hakkında bilgisi olmayan Musa ise bu işe karşı çıkıyor.

Olanlar gâyet olağan şeylerdir. Bu olayda herhangi bir olağanüstülük, esrarengizlik yoktur. Kulun gaybı bilmesi vs. cinsinden herhangi bir şey söz konusu değildir.

O: Demedim mi ki sen benimle beraber olmaya sabredemezsin dedi.

Musa: Unuttuğum şeyle beni suçlama ve bu işimden dolayı bana güçlük çıkarma dedi.

Yine gittiler nihâyet bir delikanlıya rastgeldiler; tuttu onu öldürüverdi. Musa: Bir can karşılığı olmaksızın masum bir cana mı kıydın? Doğrusu çok kötü birşey yaptın dedi.

Âyette geçen  غلام Gulâm sözcüğü:

Kelimenin orijinal anlamı, Cinsel ilişkiye alabildiğine düşkün ve arzulu olan” demektir. Bu özellik, çocukluk yaşından çıkmış kimselerde olur. Bu da delikanlılık çağıdır. Gulam/delikanlı sözcüğü, şeyh/ihtiyar sözcüğünün zıt anlamlısı olarak kullanılır.

Âyetteki Bir can karşılığı olmaksızın masum bir cana mı kıydın ifadesinden de Gulam’ın erişkin birisi olduğunu anlıyoruz. Zira çocuk yaşta birisi başkasını öldürürse ona kısas yapılmaz. Buradaki olay kısasa uygun görüldüğüne göre gulam, çocuk değil erişkin bir delikanlıdır.

Delikanlının öldürülmesine de Musa’dan başka karşı çıkan olmuyor. Demek ki, Âlim Kul’un delikanlıyı niçin öldürdüğünü o beldenin insanları, öldürülen delikanlının yakınları; ana-babası herkes biliyor. Aksi halde bir yabancının gelip memleketlerinde kendilerinden bir delikanlıyı öldürüp elini kolunu sallayarak çekip gitmesine kimse kayıtsız kalmazdı. Öldürme gerekçesi aşağıda 80, 81. âyetlerde açıklanacak.

Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana dedi. Musa: Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme  Doğrusu tarafımdan beyan edilecek son özre erdin

Bunun üzerine yine gittiler. Nihâyet bir köy halkına varınca onlardan yemek istediler. Ancak onlar, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular, tutup onu doğrulttu. Musa: İsteseydin bunun karşılığında mutlaka bir ücret alırdın dedi.

Âlim Kul bu köyün/beldenin yabancısıdır. O köyü tanımıyor, köylüler de onu tanımıyor. Onun için Âlim Kul ve Musa’ya ilgisiz kalıyorlar.

O: İşte bu, seninle benim ayrılmamız olacak Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereyim.

Gemi olayına gelince, denizde çalışan birtakım zavallılarındı. Ben onu kusurlu hale getirmek istedim çünkü ötelerinde bütün sağlam gemileri gaspedip alan bir kral vardı.

Âlim Kul, o bölge insanlarından biriydi ki geminin sahiplerini tanıyor ve öteki kıyıdaki gâsıp/zalim kralı biliyordu. Geminin sahiplerinin uğrayacağı zararı da biliyordu. Bu bilgileri nedeniyle gemiyi yaralamıştır. Gemi sahipleri ve gemideki yolcular da Âlim Kul’u tanıdıklarından ve ona duydukları güvenden dolayı onun yaptıklarına engel olmamışlar ve ondan verdiği zararın karşılığını talep etmemişlerdir. Burada gaybı bilme vs. gibi olağan dışı bir şey yoktur. Ayrıca kesin olan şu ki Alim Kul kişisel bilgisi ve kendisine duyulan güven nedeniyle kendi iradesiyle gemiyi yaralamıştır. Onun için Ben onu kusurlu hale getirmek istedim demektedir

Âlim Kul doğru davranmıştır. Âlim Kul bu konuda “İki fesat tearuz ettikte ehaffi irtikab ile a’zamın çaresine bakılır = Biri büyük diğeri daha hafif iki zarar bir anda söz konusu olduğunda, hafif olan zararı işleyerek büyük zarardan kurtulma yoluna gidilir (Mecelle Madde 28) genel ilkesine göre hareket etmiştir. Gemi yaralama olayında olağan üstü; gayba ait bir şey yoktur.

80- Delikanlıya gelince, anne-babası mümin kimselerdi. Onun, o ikisini azdırmasından ve inkara sürüklemesinden korktuk.

İstedik ki, Rableri onun yerine kendilerine temizlikçe daha hayırlı ve merhamet bakımından daha yakınını versin.

Âyetlerden anlaşıldığına göre delikanlıyı öldürme olayı resmi otoritenin; toplum olarak yasalara göre verdikleri bir karar gereği olmuştur. Âlim Kul bu kararın infaz memurudur; tabiri caizse cellattır. Onun için olayı açıklarken korktuk ve istedik ki diye kamuyu içeren bir ifadeyle çoğul ifade kullanmıştır. Eğer delikanlının öldürülmesi o delikanlının yaşadığı kentte yasal bir icraat olmasaydı, hem delikanlının yakınları hem de şehir halkı (kamu otoritesi) Alim kul için gerekli tepkiyi gösterir ve onu cezalandırma yönüne giderdi.

Gelenekçiler korktuk ve istedik fiillerinin öznelerini uyduramamışlardır. Alim kulu Hızır veya melek yapınca korkanlar Allah ile Hızır veya Allah ile melek olmaktadır. Buna rağmen bu sözcüklerin üzerinde durmamışlar olayın üstüne gidememişlerdir.

Bu olayların bilinmeyecek, yadırganacak, batın ilmi vs. gibi açıklanacak bir yanı yoktur. Normal şer’î bir icraattır. Musa Bir can karşılığı olmaksızın masum bir cana mı kıydın?” diyerek sadece kısas ile insan öldürülebilineceğini ileri sürmüştür. Halbuki şer’an/yasal açıdan insan, sadece, kısas için öldürülmez. Allah’a savaş açanlar da öldürülür. Bakınız:

Maide 33: Allah ve Rasülüne karşı savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası ancak öldürülmek veya çarmıha gerilmek ya da el ve ayakları çap raz olarak kesilmek ya da yeryüzünden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Öteki dünyada da onlar için büyük bir ceza vardır.

Burada 80. âyete dikkat ederseniz “Delikanlıya gelince, anne-babası mümin kimselerdi. delikanlının bunları azgınlık ve küfür ile sarmasından korktuk denilmektedir. Bundan da delikanlının, mümin anne ve babasını dinden çıkarmak için çaba sarfettiği (Allah ile savaştığı) anlaşılmaktadır. Bu durumda da onun öldürülmesi meşru bir olaydır.

Ve gelelim duvara; o, şehirde iki yetim oğlanındı, altında onlar için bir define vardı ve babaları iyi bir zat idi. Onun için - Rabbinden bir rahmet olmak üzere- Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi.

Ve ben onu (duvar doğrultma işini) kendi görüşümle yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin açıklaması!" dedi.

Kendisine rahmet (peygamberlik) verilen ve Allah tarafından bilgilendirilen kul, duvar meselesini açıklarken Onun için Rabbinden bir rahmet olmak üzere- Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Ve ben onu (duvar doğrultma işini) kendi görüşümle yapmadım.  diye açıklamıştır.

Demek oluyor ki, bu üç olaydan sâdece, duvar olayı vahy ile bildirilmiştir. Duvar doğrultma işini Âlim Kul kendi bilgisiyle ve iradesiyle gerçekleştirmemiştir.

Âyetin orijinalindeki ve mâ fealtühü an emrî ifadesi tefsirlerin ve meallerin ekserisinde (hemen hemen hepsinde) maalesef yanlış olarak ve ben bunların hiçbirini kendi görüşümle yapmadım . diye olayın her üçünü de vahye müstenit ifadeler ile açıklanmaktadır. Doğrusu ise “Ve ben ONU (duvarı doğrultmayı) kendi görüşümle yapmadım şeklindedir. Rivâyetçilerin ve dirâyetsizlerin yanlış meal ve tefsirlerinin doğru olabilmesi için âyetin orijinalinin  Ve ma fealtühünne an emrî” şeklinde olması gerekirdi. Ancak bu takdirde cümlenin anlamı, Ben onları kendi görüşümle yapmadım şeklinde olurdu. Halbuki âyetin orijinali böyle değildir. Zaten böyle olması da düşünülemez. Zira böyle olduğu takdirde 79. âyetteki  ben, ....diledim ve 80, 81. âyetlerdeki istedik, korktuk ifadeleriyle çelişki doğardı. Ayrıca eleştirdiğimiz anlamın doğru olabilmesi için ayetin 'İşte senin sabredemediğin şeylerin açıklaması bölümü Ve ben onu (duvar doğrultma işini) kendi görüşümle yapmadım. bölümünden evvel söylenmiş olmalıydı.

Demek oluyor ki, rivâyetler, masallar, menkıbeler âyetin orijinal anlamını ihmal ettirtmiştir. Bundan sonrası ile ilgili bilgi verilmemiştir. Yani bundan sonra Âlim Kul nereye gitti, Musa nereye gitti bilmiyoruz.Kısanın aslı Kur’ân’da işte böyledir.        

http://www.istekuran.com/index.php?page=8c3bb2e15d9fc663f0e0 522ef168dc9a&id=10 



__________________
Cinn 20= Deki Şüphesiz ben ancak Rabbime ibadet ederim ve O'na hiç kimseyi ortak koşmam
Yukarı dön Göster Tunboga's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Tunboga
 
ibrahimiyol
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 28 nisan 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 29
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ibrahimiyol

Epoch dedi ki ;

merhaba syn. Alperen , ledün ilmi okuyarak öğrenilmez olduğunu bilmiyor olman ilginç. ben anlatayım ilham bekleyeceksin. siddhartha gautama okuyarak ulaşmadı ilhama, ilham o'na geldi. ben sana ledün kelimesinin Türkçe karşılığını vereyim iyiliğimi unutma.  kat ,huzur, nezd anlamlarına geliyormuş. ama gelgörki, ilm'i ledün şeklinde yazılınca gayb ilmi oluyormuş. bu arada sen yanlış yazmışsın ilm-ü değil ilm-i olacakmış. nurcalardan daha iyimi bileceksin.

İlm-i ledün, her zaman zahirî şer’e muvafık olmayabilir. Bu gibi durumlarda meşhûdâtlarını usûlü’d-dîn prensipleriyle tashihe tabi tutmayanlar, bazen yanılabilecekleri gibi, kendilerine tâbi olanları da yanıltabilirler. Keşf ve ilhamlarını muhkemâta göre tesbit edenler ise her zaman, berzahî ufuklarıyla mülk ve melekûtu birden görür.. dünya ve ukbâyı bir vahidin iki yüzü gibi müşahede eder.. ve tilmizlerine gayb u şehadet âleminin vâridâtından ne kevserler ne kevserler sunarlar.!... Sûfiye, Hak tarafından gelip kalbde yankılanan hitaba “hâtır-ı Hak”, melekten geldiği bilinene “hâtır-ı melek”, nefis ve şeytan tarafından esip rûhu saran manevî şerarelere de “hevâcis” veya “şeytanî vesveseler” diyegelmişlerdir ki, bunların arasını tefrik edebilme biraz da “usûlü’d-din” ve “Sünnet-i Seniye” mizanlarını bilmeye vabestedir. Zira, bu türlü havâtırın bazıları şer’î prensiplerle test edilerek anlaşılsa da, bazıları, zahiren dinin temel kaidelerine muhalif olmamakla beraber, çok sinsi bir kısım şeytanî gaye, emel ve maksatlara bağlı cereyan edebilir ki, onu da bu işin erbabından başkasının ayırt edebilmesi oldukça zordur.

ttp://www.kalbinzumruttepeleri.com/index.php/content/view/12 78/39/

yaa  bak gördünmü bu işleri herkes anlayamazmış. erbabı olacaksınki anlayacaksın. ne sen ne de ben boşuna zaman harcamıyalım. sana bi iyilik daha yapayım  medyumcu yakupun adresi vereyim.sana güzel bi nuska yapar. yalnız huysuzluğuna dikkat et yakup hoca kızıyo bazen. eğer sabredersen sana havas ilminide öğretir.

http://www.medyumyakup.com/index.php?page=kategori_1&kat =117&sonuc=HAVAS%20VE%20HAVAS%20İLMİ

sakın benden bahsetme aramız bozulur.çünkü sitenin her hakkı saklıdır.alıntı yapmaya kalkarsan benden şüphelenirler.zaten sıradan biriysen yapamazsın. o yüzden okuduğunu orada bırak istersen aklında tut orası sana kalmış. soldaki 8. linktede senin aradığın ledün ilmide  var. saygılar.

Ya epoch.Sen nasıl bir insansın anlayabilmiş değilim.Ne amaçla bu sitedesin.Sen nerde yazı yazmışsan rabbekul da orda yazmış.Siz kimsiniz ve nesiniz.Alperen e karşı kullanmış olduğun ifadelere bir bak ;

merhaba syn. Alperen , ledün ilmi okuyarak öğrenilmez olduğunu bilmiyor olman ilginç. ben anlatayım ilham bekleyeceksin. siddhartha gautama okuyarak ulaşmadı ilhama, ilham o'na geldi. ben sana ledün kelimesinin Türkçe karşılığını vereyim iyiliğimi unutma. 

Bu ne yaa.Bu nasıl bir ifade.Alperen güzel bir konuya değinmiş.Bunu da güzel bir şekilde ifade etmiş.Sen ise kalkıp orda ukalalık yapıp ders vermeye çalışıyorsun.Kurandan feyz almış biri olsaydın zaten herşeyden önce HALİM olurdun.Güzel dilli ve tatlı dilli olurdun.Ama sen ve senin gibiler öyle olmayınca şahsım da sizi gibilere böyle sert dil kullanır ve der ki ; aklınızı başınıza alın ne dediğinizi bilin öyle konuşun.Sadece bu yazınıza değil diğer yazılarınızı da okuyarak bu şekilde de ikinize bu ifadeleri kullanıyorum.

Amacınıznın ne olduğunu açık bir şekilde ifade edin.Kimsiniz??


Yukarı dön Göster ibrahimiyol's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ibrahimiyol
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats