Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba Abdurrahman. İnşallah araştırmaya devam edersiniz. "Müşahede"niz çelişkili gibi geliyor bana. Onu gidermek için buna ihtiyaç var:
"HUNNE şahıs zamirinin, ve ÂT (elif té) eki ile yapılan çoğulların sadece akıllı varlıkların müennesleriyle ilgili kullanıldıklarını yeniden müşahede ettim." Devam: "onlar... FURUŞ'dur."
(1)FURUŞ akıllı varlıklar değil. Onlara yaslanmış olan, erkek ve kadın, cennet ehlini mazeret edinmek ise iddiayı kitabına uydurma çabası gibi görünüyor.
(2)Âl-i İmrân 7 bilindiği üzere "âyât" denen söz kalıpları hakkında. Onlar da akıllı varlıklar değil: el kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun HUNNE ummu'l kitâb. Buradaki "HUNNE"Yİ açıklar mısınız lütfen.
Ayrıca ben anılan ayetlerdeki FÎHİNNE kelimesinin meyvalara gittiğine dair bilgiyi yaseen'in oldukça ayrıntılı bir makalesinde okudum (COMPANIONS OF HEAVEN). Çalışmamda kaynak olarak onu gösterdim. Yaseen'in ana dili Arapça.
*
Keşke vakit ayırıp benim sözünü ettiğim çalışmamı okusanız. Orada HÛRİLER, KIZLAR, DİLBERLER, HANIMLAR diye algılananları bir arada bulabilirsiniz.
İşte o çalışmadan bir bölüm. Konusu, o "şeyler"in ne olduğu:
“Hûriler Rahmân sûresinin neresinde?” demiştik. Mevcut meallere göre Ayet 56'da imişler. Çünkü KÂSİRÂTUT TARFİ "kısık bakışlı DİLBERLER" imiş. Süleyman Ateş’in meali:
Onlarda bakışları kısa (eşlerinden başkalarına bakmayan öyle) DİLBERLER de var ki, bunlardan önce onları ne insan ne de cin kanatmamıştır.
Yani o dilberlerin kızlıklarını cennetteki erkekler bozup kanatacak imiş.
Oysa Arapça metinde DİLBERLER anlamına gelen hiç bir kelime yok. Ayrıca, KANATMAMIŞTIR denmiyor; DOKUNMAMIŞTIR deniyor (lem yatmishunne).
Daha önce "dokunulmayan o şeyler"in ne olduğu ise Sâd sûresinde görülüyor. Okuyalım:
49:Sakınanlara güzel bir gelecek var.
50:Kapıları onlara açık Adn bahçeleri.
51:Orda yaslanıp bol bol meyva ve içecek isteyecekler.
52:Ve yanı başlarında KÂSİRÂTUT TARFİ ETRÂBÂ.
53:Hesap günü için size söz verilen işte bu.
54:Bizden size tükenmeyen RIZIK.
Görüldüğü gibi KÂSİRÂTUT TARFİ ETRÂBÂ "Erkekler gelse de bizi kanatsa!" diye bekleşen hûriler değil uhrevî RIZIK olan meyvalardır ve KADINLAR dahil bütün cennet ehline sunulmaktadır.
Daha önce hiç bir insan ya da cin DOKUNMAMIŞTIR onlara. Çünkü öteki dünyanın rızıkları onlar. Bu dünyada yoklar ki dokunulup tadılsınlar:
Oradaki ürünlerden kendilerine her RIZIK verilişinde "Bu, daha önce de bize verilen rızık. Ama BENZERLERİ verilmişti," diyecekler (2:25).
Dikkat, aynıları değil BENZERLERİ. Çünkü bu dünyada UHREVÎ rızık yok.
"Kâsirâtut TARFİ etrâbâ" ifadesindeki TARFİ "uç"tur. Örneğin 11:114’teki TARAFEYİN gibi. TARAFEYİN NEHAR, gündüze ait iki “uç”tur. Gün batımı ve gün doğumu.
KÂSİRÂTU "kasara"dan geliyor. Anlamı: kısaltmak. Örneğin savaş ortamında caiz olan şey "salâttan KISALTMAK"tır -en TAKSURÛ mine’s salât (4:101).
Uhrevî ortamda mesafeler kısaltılmıştır; yiyecek ve içecekleriniz elinizin altındadır. Onlara rahat koltuğunuzdan uzanıverip ulaşacaksınız.
Cennet yaşamıyla ilgili bu kolaylık örneğin İNSAN 14’te de açıklanıyor.
(Süleyman Ateş’in meali): Cennetin gölgeleri üzerlerine yaklaşmış ve MEYVALARI AŞAĞIYA EĞİLDİKÇE EĞİLMİŞTİR –zullilet kutûfuhé tezlîla.
"Kâsirâtut tarfi ETRÂBÂ"daki ETRÂBÂ ise ille YAŞIT değil, örneğin NEBE 33’te görüldüğü gibi, BİR BİRİNE DENK anlamına da gelir. O bahçelerin meyvaları olgunluk açısından bir birine denktir. Örneğin bir üzüm salkımındaki danelerin bazısı ham, bazısı kurumaya yüz tutmuş değildir. Hepsi bir birine denktir. STANDART:
31:Sakınanlar kazanmıştır.
32:Bahçeler, üzüm asmaları.
33:BİR BİRİNE DENK daneler.
33:Kevâibe ETRÂBÂ.
KEVÂİB: "kâ'be"nin çoğulu.
KÂ'BE: 1 üzüm danesi
KEVÂİB: üzüm daneleri
Ne yazık ki KEVÎBE ETRÂBÂ mevcut meallere göre "Göğüsleri turunç gibi yaşıtlar" anlamına geliyor (Y N Öztürk). İyi ama onlar KADINLAR dahil cennet ehlinin HEPSİNE sunulmakta. Biz erkekler o turunç gibi göğüslere erkekçe dokunacağız. Tamam. Peki ANALARIMIZ, BACILARIMIZ, EŞLERİMİZ nasıl dokunacak? Çünkü cenneti hak eden yakınlarımızla cennette de beraber olacağız (13:23).
*
Abdurrahman kardeşim, siz benim için bu forumda bir fırsatsınız. Sizden epeyce şey öğrendim. Öğrenmeyi sürdürmek amacındayım, Allah ta isterse. Benden farklı algıladığınızı ima etiğiniz Nûr 27-29 konusunda örneğin.
Hanifdostlar'da "ziynetler"i çok müzakere ettik ama onların 27-29'la ilgisi mi var? İster misiniz ayrı bir bölüm açayım; orda görüşelim?
Sevgi ile,
Hasan Akçay
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|