Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sayın Muhteremaras,
Yazmış olduğum yazılar yeterince açık.
Sorduğunuz her şeyi açık açık belirttim.
Hemde kaynaklarım olan kişilere linklerini koyarak.
Benim kadar açık yazan, söylediğini açık söyleyen biri yoktur.
Bani onaylayan da onaylamayan da beni gayet güzel anlıyor.
Görüşlerim bilgiye dayanır ve istikrarlıdır. Madem öyle diyorsunuz öyle olsun da, benim de nerede hata yaptığımı anlamak açısından arkadaş şurada şunu dedin, sonra şurada çelişkiye düştün gibi bir ifade ile anlatırsanız, memnun olurum.
Yoksa zaten insanlar anlasın diye yazıyorum. Bu siteye yazı yazmak bile epey vaktimi almakla birlikte zevkle yapıyorum. Çünkü ben hukuk, ekonomi, tarih, Yahudilik ve Hristiyanlık, sosyoloji vb. konularda da katkı sunabiliyorum. Bugüne kadar dillendirilmemiş , insanlara ters gelen, konunun aydını (ilahiyat) olan kişilerin dahi bilmediği, duymadığı görüşler söylüyebiliyorum.
Ben akla , çalışmaya ve dürüstlüğe değer veririm. ( Maalesef bu değerler Hristiyanlarda fazlasıyla var da biz müslümanlarda çok az) Akıl imandan üstündür. İman bilinçli değilse hiç bir şey ifade etmez. Akıl nakilden üstündür. Çünkü nakil olmadan da Akıl Allahı bulur. (mutezile görüşü)
Mutezile bu görüşüne Kur'an dan hz. İbrahimin Kur'anda Allahı aramasını örnek gösterir. (Enam 76-79) işte yıldıza tapıyor. Sabah ben kaybolanı sevmem diyor, Güneşe tapıyor yine kaybolanı sevmem diyor. Bunların da üstünde bir şey var diyor. İşte o zaman yüce Allah Meleğini göndererek onunla temasa geçiyor ve onu peygamber yapıyor. Yani Hz. İbrahim Sorgulayan aklıyla bu göreve seçildi. Sorgulayan akıl Kur'anın da desteklediği bir eylemdir.
Sayın Muhteremaras benim imanmetrem yok. Kimsenin imanını ölçmek gibi niyetim yok. Ayrıca bilinçsiz imana hiç değer vermem. (şefaate inanan, Oruç baba türbesinde iftar açan, Telli babadan kısmet arayan vb. tipler). Bunlar da bilinçli iman düzeyine çekilmesi gereken insanlar.(Akıl ve gönülleri kazanılarak)
Sizin sorularınızdan bu konuda samimi olarak bir şey öğrenmek isteyen bir birey olduğunuzu düşündüm.
Bu arada haktansapmaz arkadaşın dediği konu başlığı altında namazın varlığı tartışılıyor. Kimi bugün bildiğimiz manada namaz yok diyor. Kimi Kur'an niye bu konuda detaylı değil diyor falan. Bugünkü tutuğum orucu, haccı falan Kur'an da buluyorum da, namazı bulamıyorum serzenişleri. Arkadaşlar Mezheplerdeki namazı arıyor. Hele ki bu konu konulara yeterli vakıf olmayan kişileri çok etkileyen bir konu.
Çünkü Kur'andaki namazın detaylı anlatılmaması, bazıları için bak hadis gerekli, hadis olmazsa kur'anı anlayamayız veya Kur'andaki namaz bugün kıldığımız namaz değil, aslında bu salat denilen şey bildiğimiz şekli namaz da değil. Hatta aslında şekli namaz da yok gibi şeylere gidiyor. Ben bu görüşlerin ikisine de katılmıyorum. Benim bilgim bunların böyle olmadığını ispata yeter de, bu milyonları etkilemiş bir konu, sizi tanımadan sizi de etkiler kaygısına kapılmamı normal karşılayın lütfen.
Şimdi benim ve benim gibi olanların geleneksel müslümandan farkımız şu. Ben hadisi kabul ederim ama İsnad tenkidiyle (kimin söylediği ile değil) değil metin tenkidiyle.(yani Kur'an uyumuyla) Çok güzel hadisler vardır. Artı Hadis konusu bütün ilahiyat fakültelerinde işlenen bir konudur. İlahiyat fakültesi bir tek Türkiyede yok ki, tüm islam ülkeleri, tüm batı ülkelerinde ki üniversitelerde islam ilahiyatı ile ilgili bölümler var. Moskovada bile var.
Bunları da etkileyecek bir bilimsel çalışma yapılmalı , mesela diyanet moderatorlüğünde falan, yine bütün ilahiyatçılardan oluşan şuralar olmalı. Tartışılmalı. Kararlar alınmalı. Bunlar yeni kitaplara girmeli. Yaygın islam ve dünya dillerine tercüme edilmeli Falan. Konunun ulusal ve uluslararası çözümü bu olabilir. Tabii yapıldığını biliyorum da sonuçlarını merakla bekliyorum.
Yoksa sitedeki arkadaşlarımızın bir kısmı falan komple hadisi atmış. Bu bir şey ifade etmez. Etmiyor. Ama Eleştirilerini, destekliyorum. Katılıyorum. Hadis kitapları Türkiyede 1984 lerde falan tercüme edilip yayınlanmaya başladı. Bende bunları satın alıp, her harfine satırına virgülüne kadar inanıyordum. Şİmdi metin tenkidine tabi tutuyorum.
1984 lerde bu hadis kitapları yayınlanmaya başlıyordu. O zaman çalışıyorum ve Bekarım. Hemen İstanbul Beyazıt taki beyaz saray kitapçılar çarşısındaki dini kitap evlerinden hemen alıyordum. Mesela Tirmizi yi almıştım.
Bu Tirmiziyi kitap okumakla alakası olmayan bir akrabam istedi. Bende böyle yaldızlı dini kitapları görünce. Adam aldı sanırım 6 cilt kitaptı.(çünkü başkasına verdim artık bende yok)
Çok kısa sürede okudu. Ve dediki- Yahu ben bu Saffetin kitap okuma huyunu hiç anlamıyordum. Meğer kitap okuma ne kadar zevkli bir şeymiş. Uykusundan kısıp gece Tirmizi okuyormuş. Bu adam esnaftı. Sabahın 6.30 undan gecenin 10 una kadar çalışıyordu. O saatler arası kitap okuması mümkün değildi. gecenin ikisine kadar kitap okuyormuş. Ömründe Saatli Maarif in takvim yaprağından başka yazı okumamış adam, uykusundan fedakarlıkla ciltler devirdi.
Tirmizi de hadisler çoğunlukla çok zayıftır ve Tevrat incil kaynaklıdır. Ama din adına o zamana kadar kulaktan dolma şeyler duyan kişi böyle hadis kaynağına dalınca çok zevk aldı. En azından bir şey söylediği zaman da, arkadaş ben bunu Tirmizi de okududum. Demenin de zevkini tattı.
Ama insanlarda bu kültür olmadığı için , o hadis kitabının içindeki her lafa Allahın emri, gerçek peygamber sözü diye itibar ediyorlar. Halbuki tevrat kaynaklı, Güya Peygamber torpilli (Hz. Peygamberin bunların çoğunu söylemesi mümkün değil) laflar.
Üstelik ben Tevrat ve incili 1982 de okumuştum. Diyordum ki a bizim bildiğimiz hikayeler, ayrıca ağır yahudi şeriatı, işte pavlusun mektupları, yuhannanın vahyi falan. Yahu diyordum buradaki hususlar Tirmizi de nasıl geçiyor. Peygamber ümmi idi. Bunları nasıl biliyor falan. İşin içinden çıkamıyordum.
En sonunda dedim ki Peygambere vahiy geliyordu. Peygamber de bu hiç bilmesi mümkün olmayan konuları söylüyordu. Bunlar da hadis diye kitaplara geçmiş. ama ölümünden 200 sene sonra olması manidardı.
Ama dediğim gibi bunlar ulusal ve uluslararası , bu konuda yetkili kişilerin bilimsel çalışmaları ile yapılmalı. Ben ve diğer arkadaşlar bu konuda ne dese boş. Sonuçta beni, onu tekfir etmek kolaydır da , böyle bir çalışmayı tekfir etmek biraz sıkar.
Benim olduğu gibi, Sitedeki ilmine güvendiğm bazı arkadaşların, İlahiyat fakültelerindeki akademisyenlerin, diyanette üst düzey kurullarda yer alan hocalarımızın bilgisi bu konuda çalışma yapıp sonlandırmaya fazlasıyla yeterli.
Kestirip atmak çözüm değildir.
Sorularınıza cevap veririm. Verdim de. Bütün yazılarım da yazdım da.
Beni lütfen "Dön baba dönelim " moduna sokmayın lütfen.
Daha ne istediğinizi anlamıyorum.
Kur'an da adı geçen günlük namaz ikidir. Fecr ve Işa.
Yani önceki yazımda ayet numaralarını verdim. (Hud 114, ısra 78, isra 79(teheccüd), Nur 58 (öğle ve ikindi namazının olmadığının delili).
Gündüz vakti Cuma namazı dışında ibadet yoktur.İbadetler hep gecenin saçaklarındadır. (Fecr ve Işa namazı). Orta/hayırlı namaz Cuma dır. Öğle namazı olamaz Nur 58 le çelişir. Ayrıca da en hayırlı namaz Cuma dır.
Kur'anda öğleye vardığınız zaman, İkindiye vardığınız zaman Allahı Tespih edin mealinde ayetler var. Tespih etmek Namaz kılmak değildir. Akımüs Salati (namaz kıl) denilen ayetler Hud 114 , isra 78,79 dur.
Namazın rekatlerini bildiren ayet Nisa 102 dir. (Dört rekat namazlar HZ. Osman ın dine eklemesidir. Bu konuda hadis kitaplarında ayrıntı vardır. İnsanlar aman fitne çıkmasın, Ululemre itaat babından böyle kılmış ve öyle devam ediyor.)
Ayrıca Bu görüşleri ben Süleyman ateş hocamızdan aldım. Bunu Vatan gazetesinin internet sitesinden hocamızın görüşlerini araştırırsanız bulursunuz. Hocamız açık açık yazıyor.
Zaten Çoğu arkadaşımız Cuma müslümanıdır.
Ben bu arkadaşları miraç hadisinin değil, Kur'anın belirlediği namaz vakitlerine çekmek istiyorum ki ibadetleri günlük ve devamlı olsun.
Bir kaç kişi daha yahu bunda ne var. Elbetteki ben Sabah ve Akşam namazımı kılabilirim. diyor ve uygulayabiliyorsa Allaha bir kaç adım yaklaşıyorsa bundan daha büyük saadet ne olabilir.
Analar babalar hem kendileri kılıp, hem de çocuklarına sabah iki, akşam iki rekat namaz kıldırarak dini bir yönelişe yönlendiriyorsa bundan daha büyük mimet ne olabilir.
Bunu yapabilecek din adamı da çok, ama çoğunluk baskısından bir şey yapamıyorlar. Ayrıca sünni görüşler içinde de çözüm var. "kardeşim cem et ve sadece farzları kıl. Tespihat, dua bunlar farz değil sünnettir. İster yap ister yapma. Allaha bir adım yaklaş yani. Dini sev. İstediğim bu.
İbadet etmek isteyen çok ama sünnetleri farz zannettiği için kılamıyanlar var. Örneğin bir vatandaş diyorki ben hasta bakıyorum. işim o kadar çok ki İşim bittiğinde pilim bitiyor. Maalesef 13 rekat Yatsı kılamıyorum. Kardeşim iki rekat kıl yeter. Hadi gönlüne aklına yatmadı. Namazın Farzını kıl yeter. Tesbihat, dua yapma. BİTTİ. O kadar pilin vardır mutlaka.
İstanbulda özel sektörde öyle iş yerleri varki. Kişi çıkıyor Saat 9:00 da işyeri. Gece 23:00 de evine dönebiliyor. Bu kişi ne yapacak. Bu kişi işe gitmeden iki rekat sabah namazını kılacak, evine dönünce de iki rekat IŞA namazını kılacak. BİTTİ.
Bu sünnet kılma zorluğu hanefi de dir. Diğer üç mezhepte namaz borcu olana Sünnet namaz kıldırmazlar. Hanefide borcunda olsa, olmasa da sünneti kıldırırlar. Ben bunları öğrendikten sonra , vazgeçtim Kur'an müslümanlığını, geleneksel müslümanlık içinde bile sünnet kılmıyorum. Bu zorluk birazda Şafiinin baskısı karşısında mezhebi kurtarmak için çırpınan imam Muhammed eş Şeybaninin biz daha sünniyiz çırpınışlarından kaynaklanmıştır.
Ben aynen Kur'anın tarif ettiği namazı kılabilirim. Hatta önceki yazımda da tarif ettim. Bireysel namazda tekbir ve selam olmasa da olur, bu cemaati yönlendirmek amaçlı bir peygamber sünneti, bunun için Kur'anda geçmiyor. Bireysel namazda uygularsın veya uygulamazsın.Ben uyguluyorum. İnsanlar bu detaylara vakıf değil, ondan aklı karışıyor.
Açık değilmi önceki yazılardan verdiğim linklere bakınız. www.kuran.gen.tr den ilgili ayetlere bakınız.
Sünnet namazlar Kur'anda geçmez. Sizin bildiğiniz sünnet namazlar hanefi mezhebine göredir. Farklı mezheblerde farklı sayıdadır. YAni sünnet namaz Allahın emri değildir. Mezhepler böyle takdir etmiş. Ben farz olmayan bir ibadeti yapmam ama yapana da karışmam.
Mezhepler fıkhi ekollerdir. Emevi ve Abbasi devrinde şehirle Kadı atama probleminden çıkmıştır.Ayrıca bu atanan kadıların birbirine uygun karar vermesi de önemliydi. MEzhepler kadıların birbirine uygun karar verebilmesi probleminden çıktı. En yaygını Hanefidir. Bu yaygınlığı Hem ilk olması, hem de Abbasi Halifesi Harun Reşid in , İmam Ebu Yusuf u isabetli görüşlerinden dolayı beğenip Başkadı yapması ve ona istediği kişiyi istediği yere atamasına izin vermesidir. Bu sayede Hanefi mezhebi, diğerlerine göre çok daha yaygın bir coğrafyaya yayılmıştır.
Benim derdim, kişilerle değildir. Kavramlarladır. Kimsenin şahsıyla uğraşmıyorum. Yeterince açık olarak anlatıyorum. Daha nasıl anlatmamı istiyorsunuz ki.
Din Farz olanın yapılmasıdır. Sünnet sahabe görüşleri, peygamberin söylediği farzedilen veya yaptığı farzedilen görüşlerdir. Ben ibadette sünnet namaz, sünnet oruç, sünnet hacc falan kabul etmiyorum. Ama yapana da karışmıyorum. Bunların farzlaştırılmasına da karşıyım. Çünkü bu konulara vakıf olmayanda yılgınlık ve dinden uzaklaşma yaratıyor. Ama daha fazla ibadet yapmak isteyene karışmıyorum, istediği kadar yapabilir. Ben temel kulluk görevlerini yapmak isteyen kişileri aydınlatmak istiyorum.
Defalarca söyledim, şefaat inancı kullanılarak, peygamber sevgisiyle kandırılarak , insanların Kur'an yerine hadislere, sünnete yönlendirilmesini doğru bulmuyorum. (çünkü bunlarda sahihte var, zayıfta var. insanlar anlamıyor ve kullanılması kolay oluyor).
insanların yanlışa, zorluğa alet edinmesini istemiyorum. Bakara Suresinde şefaati reddeden ayetler vardır.
Peygamberin bir hadisi vardır. Herkes te bilir. "Ben ümmetimin çokluğu ile öğünürüm " der. Bu gidin sarılın kadınlara, bol çocuk yapın şeklinde yorumlanmamalı, Allahın dinini, gönüllere, beyinlere nasıl sevdiririm de onda Kur'an a karşı bir muhabbet uyandırırım şeklinde yorumlanmalı. ona bakıyorum ben. Peygamberin alemlere rahmet olması budur.
Osmanlı işte orada hata yapmış. Güç kendindeyken bunu kullanmamış. En azından bütün balkanları Bektaşi müslüman yapabilirdi. Yeniçerileri, devşirme paşaları, Arnavutları (çok bektaşi vardır.) yaptığı gibi. Yunanı, Bulgarı, Sırpı da yapsaydı ya. Yapmadığından dolayı 19. yüzyıl boyunca küfür ve dayak yedik yalanmı. 20 yüzyılın başında direkten döndük.
Ben Aklı, çalışkanlığı, dürüstlüğü benden çok olan Hristiyanları nasıl Kur'an çizgisine getiririm ve İslam imanı olup ta , beş vakit namaz kılıp ta yukarıda bahsettiğim değerlerde tın tın olan insanları nasıl Kur'an çizgisine getiririm de aydınlatırım derdinde olan bir kişiyim.
Neyse. Sorduklarınızın hepsini açık açık cevapladım. Ayrıca Sayın Süleyman Ateş açık açık açıklamış, ben mi açıklayamayacağım. Açıkladım işte.
Verdiğim ayetleri lütfen Kuran.gen.tr gibi sitelerden inceleyin. Ben şunu anlayamadım size verdiğim linklerde ve benim yazdığım yazılarda ve onların dayandığı linklerde bunlar açık açık yazıyor.
Sizin kişiliğinizle, dini bilginizle, imanınızla falan ilgili değilim. Sadece sorularınızla ilgiliyim. Onlara da yeterince açık cevap verdim.
Başka arkadaşlara da tavrım budur.
Amacım katkıdır.
Ben malımı pazara getirmiş, satışa koymuşum. Alırlar veya almazlar. Beğenirler veya beğenmezler. Peygambere bile düşen sadece tebliğken (görev icabı açıklama) ,bir zorlama, mücadele emredilmemişken , bana düşenin sadece fikrimi ifade etmek olduğuna inanıyorum.
Ayrıca bilgi sadece bende değil. Bilgisi olan herkesten faydalanıyorum. Şu lafa da çok inanıyorum. "Bilgi paylaştıkça çoğalır".
Herkese Selamlar,
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
|