Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Kur'ân bütünüyle 'ölçü' değildir. Örnektir. Örneği kavrayan,
Allah'ın karakterini ve insanlardan ne istediğini anlayan mümin, Allah
gibi sorun çözer, kitap yazar, hüküm koyar. Çünkü 'her dönemin ayrı bir
hükmü vardır'(13/98). Kitabı şerhetmez.
Kur'ân güneşe benzer. Güneş sıcaktır, dinamiktir varlık
olarak sınırları belli olsa da ışıma yoluyla görülmez. Işıma yoluyla
kendinden bir şeyler kaybeder. Kur'ân'ın ışıması Müslüman entelektüelin
kalbi (aklı ve sezgisi) vasıtasıyla olur. Kur'ân'ı okuyan mümin
entelektüel, ondan kimliğini, kişiliğini, benliğini, karakterini ve
bilincini oluşturur ve dünyevi olgular, olaylar, fenomenler dünyasına
dalar ve sorun çözer. Kur'ân'ı tefsir etmez. Olayları tevîl eder
(aslına, hakikatine icra eder, çözer). Bundan dolayı peygamber "Ma
raahu'l-muminune hasenen fehuva intallahi hesanun= müminlerin iyi
gördüğü, Allah indinde de iyidir" demiştir
Allah,
Araplara hitap etmiştir. Arapça ile bütün insanlığa hitap etmemiştir. O
günkü iletişim imkânlarını ve yabancı dil bilme oranını göz önünde
tutarsak bu son derece doğaldır. Aksi, abes olurdu. Allah dini Arap
olmayanlara yayma sorumluluğunu (şahidlik.2/143) Araplara yüklemiştir.
Kur'ânda tekrar hatırlatılan (tezkire) 'ed-Din' Hz. Ademden beri
peygamberlerin tebliğ ettikleri dindir. Yani İslâmdır. Ruh –beden
metaforuna tekrar başvurursak, bu tasavvura göre Kur'ânın ruhu Hz.
Ademden kıyamete kadar sabittir. Bunlar da Tevhid, MEAD (ahiret),
ibadet (tapınma) ve Adalettir (salih amel/ahlak). Kur'ânın bedeni ise
(şeriat) tarihseldir. Yani Kur'ândaki sosyal ve siyasi hükümler
(muamelât) Arap toplumunun maslahatları göz önünde tutularak
oluşturulmuştur. Çünkü, sabit olan ed-Din, indiği toplumun yapısına
göre 'tedeyyûn' eder. Etini ve elbisesini tarihten ve toplumdan giyer.
Vahyi ve ilahî (semavî) anlamda din tektir. Şeriatler ise muhteliftir.
Son şeriatın (Kur'ân ve Sünnet) ismi de 'Şeriat-i Muhammedi'dir.
Ortaçağda 'islâmi İlimler'i tedvin eden Müslüman alimler, Arapların
ihtiyacını karşılayan 'Şeriat-ı Muhammedi' (Kur'ân-Sünnet) den ümmetin
bütününün ihtiyaçlarını karşılayacak 'islâm şeriatı'nı (İslâm
medeniyetini) inşa ettiler. Geleneğin katılığı ve taklidin yaygınlığı
nedeniyle yeniçağa geçerken bu ortaçağ şeriatı aşılamadı. İslâm
dünyasının her alanda yaşadığı krizin anlamı budur. Bugün 'şeriat'
denince herkesin şuuruna üşüşenler bunun kanıtıdır. ilhami güler
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Allah'ın karakterini ve insanlardan ne istediğini anlayan mümin, Allah
gibi sorun çözer, kitap yazar, hüküm koyar...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Halbu ki yapılması gerken iş, eşsiz sanatkarın o gömleği Ali için hangi esaslara, hangi maksatlara binaen, ne şekilde diktiğini gözetip, Veli'ye dikilecek gömleğe örnek / emsal almaktır.
Nihad Beyan
O halde sorumu şu şekilde sorayım.
Veli'nin şartlarında ne gibi değişiklikler olduki Ali'nin gömleği ona uymuyor.
o günkü ilahi gömleğin bugün uyum göstermemesi sizinde haklı olarak savunduğunuz değişmeyen sünnetullah ilkesine ters düşmez mi.
Ayrıca elinizde bugün için o gömleğin hakikaten problemli olduğunu gösteren ne kadar işaret var.
Yani miras örneğinizin dışında (Kaldıki bununda yanlış anlaşıldığını ortaya koyan çalışmalar var)neler var ki gömleği değiştirelim.
Birde hem peygamber beklenip hem de güzel işler yapılamaz mı.
nihad beyan Yazdı:
Değerli asım biz gömlek dikme hakkına sahip değiliz.
Bizim durumumuz dikilen gömlekler içerisinden sadece Allah markalı olanı seçip giymektir.
önümüze bu anlamda bir çok gömlek sunulacaktır müşrikler tarafından ama bu çeşitlilik değil sapmadır.
bu başlıkta ali aksoya sorduğum sorulara henüz bir cevap gelmedi herhalde ali'nin gözünden kaçmış olmalı.
Sevgiler..
Selam Nihad kardeşim;
Gözümden kaçmış değil, değişik görüşler ileri sürülür mü diye bakıyorum.
Asım bey ile bu hususta hemen hemen aynı düşünüyoruz. Hem, insanın tanzim ediciliği hususunda hem de aslolan şeyin iyilikler üretmek olduğu hususunda.
Yazınızda, Allah'ın hükümlerinde vücut bulan değişimin sünnetullahın değişmezliği ilkesi ile çelip çelişmediğini sordunuz.
Kanımca Sünnetullah, Allah'ın kanunu, alemler için takdir ve tayin eylediği düzendir.
Mesela, neyin neyi ne şekilde, ne sebeple ve ne kadar etkileyeceği, etkilenenin neyden, ne şekilde, ne sebeple etkilenip, ne tepki göstereceği Allah'ın kanununda / yaratışında yazılıdır.
Şu halde zaman, etkiler ile tepkilerin karmaşık / çok olasılıklı göründüğü bir DÜZEN içerisindeki seyirdir.
Yaratış kanunu, bir şeyin değişmezliğini salık verebileceği gibi, bir şeyin değişmesini de salık verebilir. Değişmeyen şey, değişimin dayandığı sebepler / ilkelerdir.
Allah'ın kanunu değişmez denildiğinde, bu şu anda benim yazdığım yazıları değiştiremeyeceğim gibi uç bir anlama gelmez. Her ne kadar, benim şu yazıları yazmama / yazabilmeme yarayan tüm etkiler ve tepkilerin yaratcısı Allah olsa da, bu eylemde değişmeyen şey benim yazdıklarım değil, neyi ne sebeple yazacağıma dair (eylemimdeki etkiler ve tepkiler bakımından) önceden takdir ve tayin edilmiş "sebepler / ilkeler" dir.
Bu açıdan baktığınızda Allah müstesna, mevcudun değişimi vaciptir. Çünkü değişim, bir ihtiyacı, etkilenebilmeyi işaret eder. Yaratıcı için "ihtiyaç" ve "hariçte bir şeyin zoru ile değişim" söz konusu olamaz. O, müstağnidir.
Yukarıdaki genel bakışı, tartışılmakta olan konuya indirgersek; miras hükümleri meselesinde Allah'ın değişmeyen kanunu, hükmün içeriği değil, hükmün insanları eriştirmek istediği netice yani gayedir.
Gaye / amaç, değişik hükümlerle elde edilebiliyorsa ve esas olan gaye ise, Allah'ın kanunu, hükmün yöneldiği neticenin sağlanmasıdır.
Bu söylem, aynı gayeye yönelen her tercihin meşru olduğu anlamına da gelmez. Çünkü, Yaratıcının kanunu bazı yöntemlerin kullanılmasını yasaklamış ta olabilir. İşte şu halde, bu dahi değişmez bir prensip olarak karşımıza çıkar.
Sonuç olarak; değişmeyen şey, ilkelerdir.
Toplumların ve toplumu oluşturan insanların "değişkenliği" bir yaratış kanunudur. Böyle olduğu için yeryüzünün çeşitli yerlerinde çeşitli zaman dilimlerinde birbiri ile aynı özellikleri taşımayan, dilleri, renkleri, hayata bakışları, algıları, değerleri farklı insanlar ve toplumlar görürsünüz.
Hem bu değişim öyle bir şeydir ki, bırakınız toplumları, bir kişinin kendi hayatının değişik dönemlerinde bile ortaya çıkabilir.
Siz, doğumunuzu takip eden ilk aylarda anne sütü ile beslendiniz.
Hangi amaçla ? Bunun bir amacı var. Eriştiği nihayi bir gaye var.
Bu gün siz başka başka yiyeceklerle besleniyorsunuz.
Hangi amaçla? Bunun da bir amacı var. Tüm bunların hepsi, değişmeyen ortak bir amaçta / gayede / neticede buluşur ve sizi YAŞATIR.
Bunun gibi, Kuran hükümlerinin de bir toplumun bir noktadan diğer istenilen bir noktaya getirilmesi gibi gayeleri vardır. Bu gayeler asla değişmez.
Allah, farklı toplumlar için farklı hükümler va'z edebilir. Farklılığın sebebi, muhatap toplumun farklılıklarıdır. Toplumların bu farklılığını yaratışta takdir ve tayin eden de Allah'tır.
Miras hükümlerinin tüm toplumları kapsayıcı / mutlak bir nitelik arzetmesi için, tüm resullerde değişmeyen diğer ilkeler gibi "değişmez" bir nitelik taşıması gerekir.
Miras hükümlerinde Allah'ın amacı, sırf kadına erkeğin mirasının yarısını vermek, onun hakkından bir şeyi söküp almak mıdır ?
Yoksa, hiç bir hakkı / hukuku olmayan kadınlara bir hak tanımak mıdır ?
Yoksa, zaten devam etmekte olan bir düzende, evin tüm ihtiyacını tek başına görüp gözetmekle, mehir ödemekle yükümlü erkeğe, bu yükümlülüğü dengeleyecek bir miras mı öngörülmektedir ?
Evinin iaşesini karı-koca ortak karşılayan bir başka toplumda, erkeğe kadının miras hissesinin iki katını vermek, Kuran'ın görüp gözettiği gayeye uygun olur mu?
Sosyal - Güvenlik örgütlenmesinin gayet güzel işlediği ve belli bir yaşın üstündeki kişilere ihtiyaçlarını yeterince karşılayabilecek derecede ödence veren bir toplumda, bu güvenceye sahip olmayan diğer akrabalar için değişik miras oranları düşünülmeli midir ?
Bu konu çok daha teferruatlı hale getirilebilir.
Ancak ben bu aşamada, bu forumda daha önce de kısmen değinmelerde bulunup tartıştığımız bir mesel getireyim.
Kuran, zina isnadında dört şahit getirilmesini bir "usul hükmü" / "kanıtlama yöntemi" olarak ileri sürer.
Şimdi iki örnek olay düşünelim:
1. Olay: Ali, karısının kendisini aldatarak zina ettiğini DNA incelemesini delil getirerek ileri sürüyor. Ali'nin karısına zinaya ilişkin ceza verilebilir mi, verilmeli midir ?
2. Olay: Ali, karısının kendisini aldatarak zina ettiğini "kamera çekimlerini" ibraz ederek ileri sürüyor. Burada sanığa, zina eyleminden dolayı ceza verilebilir mi ? (Kamera çekimlerinde sadece sanık ve diğer zani vardır)
Şimdi; siz eğer Kuran'ın lafzına bakarak hüküm verirseniz, yukarıdaki iki olayda da zina ettiği apaçık ortada olan kimselere ceza veremezsiniz.
Peki bu durumda Allah'ın zinayı engellemeye yönelik getirdiği bu hükümlerin gayesi ne olacak ?
Mesela bu forumda çok değişik fikirler ileri sürüldü. Kimi kardeşlerimiz, dört şahidin amacının bir kişinin basit bir iftira ile cezalandırılmasını engellemek olduğunu ileri sürerken kimi kardeşlerimiz, dört şahit şartıyla zinada "aleniliğin" engellenmeye çalışıldığını ileri sürdüler.
Şimdi bunlar, elimizde hükmü bulunan konular.
Bir de elimizde hiç bir "hüküm" bulunmayan konulara gelelim.
İnsanlar ulaşım araçları kullanıyor ve bu durum "trafik" denen bir gerçekliği ortaya çıkardı. Trafik kurallarını hangi ayetin hükmü ile çözüp belirleyeceksiniz ?
Çünkü sizin yaklaşımınız, "hükümlerin lafzı ile amel etmek" yönündedir. Siz, kıyasen bile dikilecek yeni bir "gömleğe" karşı çıkıyorsunuz.
Bursa'da bulunan grup, bu işin çözümünü tüm teknolojiyi terkederek, Kuran'da adı geçen alet ve edavat ile tabiatta işlenmemiş olarak bulunan şeylerin dışında bir şeyin kullanılmaması olarak salık veriyor.
Ama "gemi" ninde bir "TEKNOLOJİ" ürünü olduğunu, Allah'ın bu gemilerin suları yara yara ilerleyişini kudretinin ve varlığının delilleri cümlesinden saydığını göremiyor. Gemi Allah'ın kudretine delil olur da "uçak" olamaz mı ?
Konuyu dağıtmak istemiyorum. Kuran'ın muamelat / hukuk / fıkıh hükümlerini bir topluma birebir uygulamak istiyorsanız yapmanız gerken bir kaç şey var:
Birincisi; uygulayacağınız toplumu Kuran beyanının indirildiği toplumun tüm nitelik ve nicelikleri ile (her anlamda) aynı koşullara getireceksiniz.
İkincisi; Allah'ın Yahudilere ve Hıristiyanlara emrettiği bir kısım şeyleri hangi sebeple değiştirmiş olduğunu, "toplumların farklı olmasından başka bir sebeple" izah edeceksiniz.
Mesela, en basitinden mesajın "dili" neden değişmiştir ? Varın diğerlerini siz düşünün.
Esenlik dileklerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Değerli Ali Aksoy uzun yazına uzun cevap vermiyeceğim çünkü bu sonuç alıcı olmuyor.
ancak kısaca değerlendirecek olursam maksadım seni üzmekdeğil ama bence kafan oldukça karışık.sen zannediyorsun ki insanlık Kuranın hükümlerini hayatlarına geçirmek için sıraya girmişler
bunu şurdan çıkardım sosyal güvenliği çok iyi olan ülkelerden söz ederek burada miras dağılımının nasıllığını sorgulamışsın
değerli dostum biz daha Kuran diyenler Kuranı hayata geçirecek bir ZEMİN oluşturamamışken nasıl olurda sanki herkes yaşamak için sıraya girmişte Kuran onların sorunlarını çözmede aciz kalmış diye düşünebiliriz
bu açıdan Bursadaki arkadaşları takdir ediyorum.hiç olmazsa bir zemin çabaları var
işte ancak böyle bir oluşum gerçekleştirenler Allahtan sorunlarının çözümünü isteyebilirler
bu anlamda malzemenın olması çok önemli değil malzemeyle eylem yapacağınız zeminin olması daha önemli bence.
sizin sorun gördüğünüz konular bu zemin sağlandıktan sonra bile görüşülmesi belkide en son konuşulacak konulardır
bence başkalarını eleştirme yerine siz bir zemin oluşturun bu diğerlerinden daha Kurani olsun ve insanlar size gelsin.
herşeyin sanallaştığı şu ortamda somut elle tutulur eylemler yapanları saygı ve muhabbetle selamlıyorum
dinin tek hüküm kaynağı ictihaddır... yani çalışmak çabalamak... neye çalışmak... allah benden ne istiyor... nasıl yaşamamı istiyor... bunu anlamaya çalışmak... bunun için insan sahip olduğu her şeye bakar... kurana bakar tevrata bakar incile bakar peygamberlere bakar kainata bakar insanlara bakar tarihe bakar bugüne bakar yarına bakar vicdanına bakar ve bir sonuç bulur... bulduğu sonuca göre yaşar...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Katılma Tarihi: 25 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 156
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Kuran milletine selamlar. xweser-mirov ve ali aksoy yüzünden forumdan uzun bir süre ayrı kalmıştım. forum yöneticilerinin bir maili üzerine geri döndüm. xweser-mirov un asıl maksadı ortaya çıkmış ancak ali aksoy hala anlaşılamadı. ali aksoy önce Kuran ın değiştirilmiş olabileceğini söylüyordu ancak isbat edemedi. bakıyorum artık, Kuran indiği topluma özeldir biz Türkçe Kitabımızı bekleye duralım, bu arada kafamıza uygun olarak kötü işler yapmayalım yeter, diyor. Kafatasçı zihniyet yansımaları.
Allah a kavuşmayı umarak ve dini yalnız Allah a has kılarak ve yalnız Allah ın indirdiğiyle hükmetmek isteyenler tatlı diliyle çaktırmadan zehirleyenlerin şerrinden sakınsın.
İyi olanlar İslam olmasa da doğru yoldaymış!
5:49 O halde, geçmiş vahyin mensupları arasında Allahın indirdiğine göre hükmet
ve onların mesnetsiz görüşlerine uyma; ve onlardan sakın ki Allahın sana
indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırmasınlar. Eğer onlar (Allahın
buyruklarından) yüz çevirirlerse, bil ki bir kısım günahlarından dolayı onları
(böylece) cezalandırmak, Allahın iradesi gereğidir: Unutma ki insanların çoğu
gerçekten sapkındır.
5:50 Yoksa onlar, cahiliyye kanunu (ile yönetilmek)
mi istiyorlar? Halbuki, kalben mutmain olan insanlar için Allahtan daha iyi
kanun koyucu olabilir mi?
5:51 SİZ EY imana ermiş olanlar! Yahudileri ve
Hıristiyanları dost edinmeyin: Onlar yalnızca birbirlerinin dostlarıdır. Ve
hanginiz onları dost edinirse kesinlikle onlardan olur: Bilin ki Allah böyle
zalimlere doğru yolu göstermez!
bu ayetler Hz. Muhammed e gelen Kuran ın tek ve her ayetiyle uyulması şart olan vahiy olduğunu isbat eden yüzlerce ayettendir. Hz. Muhammed nebilerin gelişini sonlandıran mührü vurmuştur. Aksi olsaydı Kuran da mutlaka Hz. Muhammedden sonra gelecek resul veya nebiye işaret edilirdi.
60:10 Ey iman edenler! Mümin kadınlar
hicret ederek size geldiği zaman, onları, imtihan edin. Allah onların imanlarını
daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduklarını öğrenirseniz
onları kâfirlere geri göndermeyin. Bunlar onlara helâl değildir. Onlar da
bunlara helâl olmazlar. Onların (kocalarının) sarfettiklerini (mehirleri) geri
verin. Mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman onlarla evlenmenizde size bir
günah yoktur. Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın, sarfettiğinizi isteyin.
Onlar da sarfettiklerini istesinler. Allah'ın hükmü budur. Aranızda O hükmeder.
Allah bilendir, hikmet sahibidir.
açık soru: hükmün sahibi Allah olduğuna göre hangi hükümlerini ayırt edip, kendinize uygun olanları alacaksınız? kadınlara ay halinde yaklaşmak size uyar mı? veya zina yasağına uymamak? yada oruç da gerekli değildir belki ne dersiniz? komik safsatalarla ancak cahilleri kandırabilirsiniz.
sadık ve muttakileri Kuran ile uyarıyorum.
2:2. O kitap (Kur'an); onda asla
şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol
göstericidir. 3. Onlar gayba inanırlar, namaz
kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. 4. Yine onlar, sana indirilene ve
senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.
5. İşte onlar, Rablerinden gelen
bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.
Bakara 4. ayet ''sana indirilene ve
senden önce indirilene'' yani Peygamberimizden sonra inecek olandan bahsedilmiyor. bir gün biri; indi desede inanma sorumluluğumuz yok.
ayrıca forum yöneticilerine sormak istiyorum; Kuran a inamayan, Kuran ı yaşamayı gerekli görmeyen birine forumda niçin özel bir yer ayrılmıştır. açıklansın lütfen. selametle.
__________________ Artık sadece kainat kitabını okuyorum. Daima Rabbime teşekkür ederek.
Bir insanı, bir mümini bana karşı böylesi kinlendirecek ne yapmış olabilirim ?
Sonra, bu başlıkta ve bir iki başlıkta Bembeyaz için sarfettiğim ve hak ettiğine de inanmadığım, hoş olmayan, bu forumun hiç bir müdavimine yakışmayacak sözlerim aklıma geldi.
Sonra da İsa'nın "Recm kıssası" düştü aklıma...
Hani, kadının birini zina etti diye tutup getiriyorlardı taşlanması için...
İsa'ya da, madem Allah'ın resulüsün, cezasını infaz et denilmişti.
O şöyle söylüyordu:
Evet, bu suçlu kadın taşlanmalıdır. Fakat, ilk taşı içinizde günahsız olanınız atsın....
Teker teker göz göze geliyordu biriken kalabalıkla.
"Haydi atsanıza !"
Hiç kimse kalmadı oracıkta.
Hiç biri Allah'ın resulü önünde, o ilk taşı atmaya layık görmedi kendini.
Kütüphaneci kardeşim;
Kendimi, bana sarfettiğin şu sözler nedeni ile sana kızacak kadar "masum" göremiyorum.
İnançlarım müstesna olmak üzere, bilerek yahut bilmeyerek, seni bu denli üzecek her ne söyledim ise, hakkını helal et.
Bu vesile ile, şahsı hakkında sarfettiğim sözler dolayısı ile Bembeyaz'dan da özür diliyorum.
Yazdığın yazının tek bir yerine cevap vereceğim:
"Artık kullarına değil, Allah'a ve Kelamı'na teslim oldum. Kuran dan başkasını savunan eski yazılarıma lütfen itibar etmeyin.
Kuran'a içtenlikle uyanlara selam olsun." demişsin.
Allah ilmini arttırsın.
Esenlik dileklerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Kütüpaneci bir geldin,pir geldin ama Aliaksoy kardeşe insaf ve izandan yoksun bir şeklde yüklenmek ve hatta Kurana inanmayan! iftirasını atmak sana ne kazandıracak? Belki senin gibiler kavrayamaz ama Allah şahitir ki,ben Ali kardeşin her iletisinde kendimi daha çok Kurana yakın hissediyor,kafamdaki sorulara çözümler ürettiğine inanıyor ve onu kendisine hikmet verilmişlerden addediyorum. Senin gibi aklı karışıklara da güzel mesajlar veriyor ama şu önyargılarından kurtulmadıkça bunu hissetmen çok zor.Oysa bir ara güzel bir açılım yakalamıştın, tekrar başa dönmek ne kadar esef verici..
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma