Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
sevgilialiaksoy,
maksadınızı çok iyi anlıyorum...
bakınız ne yazmışsınız..
1) Biz size kendi içinizden bir Resul gönderdik.
2) Bu resul sizinle aynı dili konuşuyor. İçinizde dolaşıyor, çarşılarda geziyor, sizin gibi yemek yiyor.
3) Size sizin dilinizde pürüzsüz bir dil ve anlatımla bir kitap / beyan indirdik.
4) Eğer bu kitabı / beyanı başka bir dilde yapsa idik elbette buna itiraz ederdiniz. Size bu kitabı indirdik ki, yarın nezdimizde daha önceki kitapları anlayamadığınız için doğru yola erişemediğiniz gibi bir gerekçe getirmeyin.
5) Size indirdiğimiz beyan, yerlerin ve gökerin sırrını bilen, her şeyden haberdar olan, üstün kuvvet sahibinin dosdoğru sözüdür. Onda hiç bir şüphe ve çelişki yoktur. Siz hepiniz bir araya gelseniz onun bir benzerini bile söyleyemezsiniz ki, karşınızda size okunan şey bir beşer ürünü olsun...
6) Size apaçık ayetler / deliller / misaller irad ettik. Mesajı / gerçeği / hakkı türlü türlü açıkladık ki iyiden iyiye düşünesiniz.
7) Kuran'ın topluca indirilmesini isteseniz de biz onu ayet ayet ayırdık, zamana yaydık. Taki, bu beyan başta Resul olmak üzere hepinizin kalbine iyice yerleşsin. Emirlerini tatbik hususunda azim kazanın. Üstelik biz böyle yaptık ki, bize karşı sonradan getireceğiniz itirazlara, ileri süreceğiniz misallere karşı size en güzel tefsiri / açıklamayı / cevabı sunalım.
8) Eğer Kuran indiriliren sorarsanız size bütün hükümler açıklanır. Ancak, hükmü açıklandığı zaman üstünüze farz olacak hususları biz onları açıklamazdan önce sormayın.
9) Size sunduğumuz öğütler öncekilerin kitaplarında da vardır. Biz, size gönderdiğimiz gibi sizden önce de nice nesillere uyarıcılar gönderdik. Eğer bunu bilmiyor iseniz şu kendilerine daha önce uyarıcılar gönderdiğimiz, hatırlatmamıza muhatap olmuş kişilere bir soruverin. Onlara da doğruyu ve yanlışı apaçık olarak anlattık. İşte bu doğrular ve yanlış olarak değerlendirilen şeyler Allah'ın insanlar için beğenip seçtiği hükümlerdir. Bu hükümler / öğütler; yoldan çıkmış her azgın topluluğa gönderdiğimiz resuller vasıtası ile hatırlatılmıştır. Bu (size indirilen) hatırlatmayı da yine biz indirdik. Bu hatırlatmayı koruyacak olan da biziz. Bizim sünnetimizde hiç bir değişiklik olmaz. Şu karşınızda Allah'ın ayetlerini okuyan Peygamber de göndermekte olduğumuz peygamberlerin en son gönderilmiş olanıdır.
10) Evlere kapılarından girin. Konulara tersinden / kastetmediğimiz maksatlarla bakmayın. Size indirilen öğüdü "bile bile" inkar etmeyin. Sonra, görüp bilmediğiniz, bizzat şahitlik etmediğiniz şeylere sırf atalarınızdan gördünüz / duydunuz diye körü körüne inanmayın. İnancınızı muhakkak bir delile / kitaba dayandırın. Allah'ın ayetlerini bölük bölük / parça parça etmeyin / anlamlandırmayın. (Hicr 92-93) Bir iş hususunda ihtilaf ettiğinizde onu Allah'a ve Resulüne getirin. O'nun vereceği hükme tam bir teslimiyetle sadakat gösterin. Yalan dolan haberlerle ortalığı karıştırmaya çalışanlara karşı uyanık olun. İşte Allah'ın resulü aranızda... Bir fasık size haber getirdiğinde de onu iyice tetkik edin. Zanna dayanarak harekete geçip hüküm vermeyin. Çünkü zan hakikat namına hiç bir şey ifade etmez...
İşte bu ve benzeri apaçık öğütlerin muhatapları için mükellefiyet tam olarak doğmuştur.
O sırada dünyanın bambaşka yörelerinde yaşayan ve Kuran beyanına aynı o toplum gibi vakıf olmayanların sorumluluğu aynı olur mu hiç ? "
merak ettim şimdi...
bu elçi (rasul) kim???
emsal kim???
hüküm koyan kim???
beyan ne???
hadi cevaplayınız... bekliyoruz...
yazdıklarınızdan anlaşılan hep işaretler sizi mi gösteriyor ne??? :) :)
"çıplak uyarıcıyım ben" demişti bir zamanlar y.nuri hoca...
yoksa "yeni bir çıplak uyarıcımız" (nezir) daha mı oldu????
Türkiye'dekilere kendi dilleri ile hitap eden... açıklayan... öğreten... vs..
iyi bir yoldasınızdır umarım..
ben yanılmışımdır umarım....
muhabbetle...
sevgiyle kal....
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
Senin ciğerin kararmış ki, şu kadar söz içinden kendimi resul ilan ettiğimi çıkardın.
Yuh sana !
Yazık sana !
Allah'ın Kuran'da bildirdiği hakikatleri, "siz-biz" kalıbında size geri okudum diye ben resullük mü ilan etmiş oldum ?
Eğer senin derdin Allah'ın gerçekte ne dediği olsa idi, sözümde eğer varsa bir yanlış, vahye aykırı olan hususları delilleri ile birlikte söyler, ikaz ederdin.
Ama senin ciğerin kötü. Önder edindiğin kişinin deyimiyle "bakışın yamuk" sa ben sana ne diyebilirim.
Yoksa senin uzman olarak yapman gereken şeyi yaptım diye hased mi ediyorsun.
Sen iyisimi şu temsil getirdiğin göz doktoruna git de yazdıklarımı bir daha oku...
Selam sana...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Katılma Tarihi: 03 haziran 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 292
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
kurana yetersiz diyenlere sorum olacak. hz. musa da 10 emir getirdi Allah(c.c.) tarafından. peki kuran yetersizse bu 10 emir ne kadar yeterli? Allah(c.c.) ın kanununda bir değişiklik bulamazsın diyor ayette. birşey anlatılmak isteniyor. ne acaba bembeyaz anlayabildin mi?
__________________ ne kadar hatırlanmak istiyorsan o kadar hatırla.
Katılma Tarihi: 17 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 506
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Aliaksoy Yazdı:
Allah, insanlara akıl ve vicdanlarını birlikte işletmelerini emretmiştir.
Şimdi; akıl ve vicdan işletmek için "uzman" mı arayacağız ?
Çünkü Rahmanın kanununda zulüm yoktur. Allah hiç bir beşeri bilip anlayamadığı
bir şeyden mesul tutmaz.
O öyle bir ilahtır ki; ne söylediği iyiden iyiye anlaşılsın diye doğrudan
doğruya (aynı dil üzerinden) ama ne demek istendiği şeksiz ve şüphesiz ortaya
çıksın, insanlar da derin derin düşünsünler diye dolaylı olarak yani temsiller
getirerek konuşur / vahyeder.
Yani aynı dili konuşmak ama bu dil içerisinde meseller irad ederek insanların
akli melekelerini harekete geçirmek O'nun kanunudur.
O, bu sırada o toplumun zaten bilmekte olduğu olguları / malzemeleri kullanır.
Yani, öğüdü / mesajı / hatırlattığı şey iyiye anlaşılsın diye, o toplumca pek
iyi bilinen kelimeleri, mecazları, deyimleri, kıssaları, temsilleri kullanarak
zaten bilinmekte olan vakıalar hususunda insanları aydınlatır.
Kullandığı dil pürüzsüz yani "güncel" bir dildir.
Bilinenler üzerinden bilinmeyeni açıklar / öğretir.
İşte böyle bir ortamda "dil" başta olmak üzere bu "zaten
bilinen" olgular çok önemlidir. Çünkü beyan bunlar üzerine kurulmuştur.
Bu açıdan Kuran, indirildiği "diri" muhatapları için mutlak anlamda
mübin yani apaçıktır.
Onu (ne dediğini) anlamak için hiç bir uzmanlığa gerek yoktur.
Ama ne denilmek istendiğini kavrayıp, bu gerçeği görebilmek ona iman etmeyi
gerektirir.
Çünkü insanlar "önceki inkarları" sebebiyle taş kesilmiş
kavrayışlarını aşıp mesaja kendilerini adapte etmezler.
Atalarından gördükleri doğrular yerine yepyeni bilgilere direnirler. Bunu,
önceki halleri ile tutarlı görünmek yahut mevcut avantajlı statülerini korumak
gibi gerekçelerle yaparlar...
Yine Allah'ın kanunu, mesajını muhakkak ve muhakkak bir resul vasıtası ile
iletmektir. O'nun Peygambersiz olarak gönderdiği hiç bir vahiy yoktur.
İşte bu sebepledir ki, insanlar hacc için bir yere değil, Resule çağırılırlar.
İşte bu sebepledir ki, hüküm vermesi için Resule gidilir. Ve o Resul de
Allah'ın indirdiği ile hükmeder. Çünkü çok iyi bilir ki, eğer kendisine gelen
bunca ilimden sonra diğerlerinin heva ve hevesine uyacak olursa yardımsız
bırakılır da Allah'a karşı kendisini hiç bir şeyle müdafaa edemez.
O çok iyi bilir ki, eğer Rabbine isyan ederse büyük bir günde hesaba
çekilecektir.
Şu halde Resul, kavminin arasında Allah'ın kendisine indirdiği şey ile
hükmedecektir.
Bu sırada Kuran'ı reddetmekle birlikte başka bir kitaba bağlı olduğunu beyan
edenlerden bir güruh kendi kitaplarında işlerine gelmeyen / beğenmedikleri bir
hüküm sebebiyle Resule gelirlerse O onları "tutarlı olmaya",
yanlarında bulunana tabi olmaya çağıracaktır.
Kuran'ın konusu indirildiği dönemdir. Bütün hitabı, Muhammed'in
"diri" muhataplarınadır. Kuran'ın "korunan zikir / eskimez
din" dışındaki gündemi o toplumun "güncel gündemi"dir.
Arızalı gördüğü yönlere değinir, bu hususta irade ortaya koyar ve bu irade; bu
iradenin ne anlama geldiğini çok iyi bilen çağdaşları için TAM BİR HÜKÜM
dür.
Yine Allah, getirdiği hükümlerin "sebebini" açıklayarak, akıl
yürütmeyi devreye alır. Balık vermez, balık tutmayı öğretir.
Kuran, hükümlerinin sebebini açıklamakla bu hükümlerden yola çıkarak toplumsal
meselelerin hüküm altına alınmamış kısımlarında ne şekilde hareket
edilebileceğini açıklamış olur. İşte bu yönü ile Kuran'ın toplumsal meselelere
getirdiği hükümler artık bir EMSAL olmuştur.
Dosdoğru bir yol edinmek isteyenler, hükmün nüzul sebebini, erişmek istediği
gayeyi, getirildiği ortamın koşullarını sağlam bir bilgi ile (Şahitlik ederek
yahut buna denk sayılabilecek bir eminlik ile) bilebilirlerse, aynı gayeye
götürecek yeni çözümler üretebilirler.
Şu kadar ki, "yorum" sonucu ortaya çıkan bu çözümler asla birer ayet,
birer HÜKÜM olmaz.
İşte bu sebeplerle Kuran, indirildiği toplum için yani Kuran'ın pürüzsüz dilini
zaten bilmekte olan, değindiği tüm meselleri, kullanılan mecazları, deyimleri,
kıssaları zaten bilen bir toplum için Mübin bir HÜKÜM ve EMSAL dir.
Bu toplumun önünde zaten canlı ve sorulan sorulara cevap vermekte olan bir
RESUL vardır.
Birisi o resul hakkında bir şey uydurduğu zaman bizzat kendisinin şahitliğine
başvurulabilir.
O insanların hiç bir raviye ihtiyaçları yoktur.
İşte bu toplum için Kuran bir şeref, bir zikir / hatırlatma bir öğüttür ve
onlar Kuran'dan sorguya çekileceklerdir.
Anlayamadıkları, şüpheli kalmış hiç bir husus yoktur. Kendilerine 100 kelime
söylenecek ise bu 100 kelime tamamıyla söylenmiş, karanlıklardan aydınlıklara
erişmek isteyen bir topluluk olmak istiyorlarsa gerekli olan tüm malzeme onlara
verilmiştir.
Onlara Allah dünya hayatında her neyi vaad etti ise, O'nun vaadini /
kelimelerini değiştirebilecek hiç bir kuvvet bulunmadığını görmüşler, ahir
yaşama yönelik vaatler hususunda da hiç bir şüpheleri kalmamıştır.
Bu "ara konuyu" bir tarafa bırakırsak; Kuran'ın indirildiği toplumun
bilimum verilerine "sahih" olarak sahip olmayan kimseler için Kuran
"mübin" değildir. Kuran'ın mübin oluşu indirildiği topluma özgüdür.
Zaten Kuran, müşriklerin ve hatta Muhammed'in önceden gönderilmiş kitaplar
hususundaki bilgisizlğini hatta alakasızlığını hoş görmüş, onların bu
beyanlardan mesul olacaklarını andıran hiç bir değinme yapmamıştır.
Bilakis, sorumluluğu şu kıstaslara dayandırmıştır:
1) Biz size kendi içinizden bir Resul gönderdik.
2) Bu resul sizinle aynı dili konuşuyor. İçinizde dolaşıyor, çarşılarda
geziyor, sizin gibi yemek yiyor.
3) Size sizin dilinizde pürüzsüz bir dil ve anlatımla bir kitap / beyan indirdik.
4) Eğer bu kitabı / beyanı başka bir dilde yapsa idik elbette buna itiraz
ederdiniz. Size bu kitabı indirdik ki, yarın nezdimizde daha önceki kitapları
anlayamadığınız için doğru yola erişemediğiniz gibi bir gerekçe getirmeyin.
5) Size indirdiğimiz beyan, yerlerin ve gökerin sırrını bilen, her şeyden
haberdar olan, üstün kuvvet sahibinin dosdoğru sözüdür. Onda hiç bir şüphe ve
çelişki yoktur. Siz hepiniz bir araya gelseniz onun bir benzerini bile
söyleyemezsiniz ki, karşınızda size okunan şey bir beşer ürünü olsun...
6) Size apaçık ayetler / deliller / misaller irad ettik. Mesajı / gerçeği /
hakkı türlü türlü açıkladık ki iyiden iyiye düşünesiniz.
7) Kuran'ın topluca indirilmesini isteseniz de biz onu ayet ayet ayırdık,
zamana yaydık. Taki, bu beyan başta Resul olmak üzere hepinizin kalbine iyice
yerleşsin. Emirlerini tatbik hususunda azim kazanın. Üstelik biz böyle yaptık
ki, bize karşı sonradan getireceğiniz itirazlara, ileri süreceğiniz misallere
karşı size en güzel tefsiri / açıklamayı / cevabı sunalım.
8) Eğer Kuran indirilirken sorarsanız size bütün hükümler açıklanır. Ancak,
hükmü açıklandığı zaman üstünüze farz olacak hususları biz onları açıklamazdan
önce sormayın.
9) Size sunduğumuz öğütler öncekilerin kitaplarında da vardır. Biz, size gönderdiğimiz
gibi sizden önce de nice nesillere uyarıcılar gönderdik. Eğer bunu bilmiyor
iseniz şu kendilerine daha önce uyarıcılar gönderdiğimiz, hatırlatmamıza
muhatap olmuş kişilere bir soruverin. Onlara da doğruyu ve yanlışı apaçık
olarak anlattık. İşte bu doğrular ve yanlış olarak değerlendirilen şeyler
Allah'ın insanlar için beğenip seçtiği hükümlerdir. Bu hükümler / öğütler;
yoldan çıkmış her azgın topluluğa gönderdiğimiz resuller vasıtası ile
hatırlatılmıştır. Bu (size indirilen) hatırlatmayı da yine biz indirdik. Bu
hatırlatmayı koruyacak olan da biziz. Bizim sünnetimizde hiç bir değişiklik
olmaz. Şu karşınızda Allah'ın ayetlerini okuyan Peygamber de göndermekte
olduğumuz peygamberlerin en son gönderilmiş olanıdır.
10) Evlere kapılarından girin. Konulara tersinden / kastetmediğimiz maksatlarla
bakmayın. Size indirilen öğüdü "bile bile" inkar etmeyin. Sonra,
görüp bilmediğiniz, bizzat şahitlik etmediğiniz şeylere sırf atalarınızdan
gördünüz / duydunuz diye körü körüne inanmayın. İnancınızı muhakkak bir delile
/ kitaba dayandırın. Allah'ın ayetlerini bölük bölük / parça parça
etmeyin / anlamlandırmayın. (Hicr 91-92-93) Bir iş hususunda ihtilaf
ettiğinizde onu Allah'a ve Resulüne getirin. O'nun vereceği hükme tam bir
teslimiyetle sadakat gösterin. Yalan dolan haberlerle ortalığı karıştırmaya
çalışanlara karşı uyanık olun. İşte Allah'ın resulü aranızda... Bir fasık
size haber getirdiğinde de onu iyice tetkik edin. Zanna dayanarak harekete
geçip hüküm vermeyin. Çünkü zan hakikat namına hiç bir şey ifade etmez...
İşte bu ve benzeri apaçık öğütlerin muhatapları için mükellefiyet tam olarak
doğmuştur.
O sırada dünyanın bambaşka yörelerinde yaşayan ve Kuran beyanına aynı o toplum
gibi vakıf olmayanların sorumluluğu aynı olur mu hiç ?
O sorumluluk Kuran beyanı kime ulaşırsa / kim tarafından anlaşılırsa ancak onun
için ve anlayabildiği oranda mümkün olacaktır.
Yunus'un kıssası eskilerin masallarından bir masal değildir. Allah'ın insanlar
için getirdiği bir temsildir ki, o bu kıssa ile ilgililerine birçok dersler
irad eder.
Sonra gelenlerin durumu, vahyi ne derecede anlayabildikleri ile sıkı sıkıya
bağlıdır. Allah'ın anlaşılamamış bir beyanı sebebi ile beşeri sorumlu kılması
olacak iş değildir. Sizler kendilerinize bile yakıştıramayacağınız bu zulmü Allah'a
mı yakıştırırsınız ?
İnsanın kendi şeytanı bile ona kendi dilinde vahyederken siz Allah hakkında
nasıl bir hüküm kuruyorsunuz ?
Hiç görmezmisiniz ki, yeryüzünde her bir yerde yaşayan, her dili konuşan her
insan topluluğunun, yaratışlarından gelen ortak ahlaki değerleri vardır. Ve hiç
görmez misiniz ki, Allah bu mübin ayetleri de korumaktadır.
Yine bu insan topluluklarının hiç birinin örfü çirkin değildir.
Örf ile / örfe uygun emir, ilahi maksada da uygundur. Tartışmasız / kutsal ilan
etmemek şartıyla, kendi içinizde müşavere ile vereceğiniz kararlar da...
Eğer Allah'ın indirdiğinin dışında hiç bir şeyi kutsal / tartışmasız ilan
etmeyerek tevhit eder, Allah'ı birlerseniz; onlar hususunda aklınızı ve
vicdanınızı hür olarak işletirseniz İbrahim gibi dosdoğru olana erişirsiniz.
Eğer, Yaratıcı'nın şu alemleri boşu boşuna yaratmadığına inanır, hesaba
çekileceğiniz endişesi ve müjdesi ile hareketlerinize çeki düzen verir,
(ahirete iman eder) ve iyi ve güzel, insanlara ve kendinize
yarayışlı, adil davranışlar sergilerseniz elbette Rabbin ikramı pek
büyüktür.
Sevgili kardeşlerim;
Dikkat edin de Kuran'ı anlama çabası, Kuran'ı anladığımız zaman yapacak
olduğumuz şeylerin önüne geçmesin.
Çünkü, sizden evvelkilerin yapıp ettiği / söylediği şeyler hususundaki
uzmanlığınız önünüzdeki hazır delillerin / ayetlerin hükmünü ortadan kaldırmaz.
Ve siz, elbette sadece ve sadece size verilmiş olan şeyden ve ancak gücünüzün
yettiğince mesul tutulacaksınız.
Esenlik dileklerimle...
Sevgili Ali kardeşim!
O kadar güzel anlamış/anlatmışsınız ki, yazınızın büyük bir bölümünü değerli ve etkili
buldum. Bu yüzden böyle bir yazının teğet geçilmemesi gerektiğini düşündüm ve beğendiğim kısımları izninle alıntıladım.
Sizinle olan yazışmalarımda sizi hiçbir zaman
samimiyetsiz (ihtilaf ettiğimiz meselelere rağmen) art niyetli bulmadım. Şu son
yazdıklarınız bir kez daha gösterdi ki, beni affedersin cesaretiyle "kendimce" size
harcadığım enerjimin (karşılıklı yazışmalarımızın) boşu boşuna olmadığını bir
kez daha anlamış bulunuyorum.
Saygı, sevgi ve muhabbetlerimi sunarım,
Selam ve dua ile.
__________________ Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
Katılma Tarihi: 15 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 135
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selamlar. Hernekadar meal yazmak istemesemde ...
Fâtır
SURESİ
Diyanet Vakfı Meali
1. Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder
kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O, yaratmada dilediği
arttırmayı yapar. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.
2. Allah'ın insanlara açacağı herhangi bir rahmeti tutup
hapseden olamaz. O'nun tuttuğunu O'ndan sonra salıverecek de yoktur. O,
üstündür, hikmet sahibidir.
3. Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın;
Allah'tan başka size gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı var
mı? O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl oluyor da
çevriliyorsunuz!
4. Eğer seni yalanlıyorlarsa; senden önceki peygamberler de yalanlanmıştır. Bütün işler yalnızca Allah'a döndürülecektir.
5. Ey insanlar! Allah'ın vadi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi
aldatmasın ve o aldatıcı da Allah hakkında sizi kandırmasın!
6. Çünkü şeytan, sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman sayın. O, kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır.
7. İnkar edenler için şüphesiz çetin bir azap var, iman edip iyi işler yapanlara da mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.
8. Kötü işi kendisine güzel gösterilip de onu güzel gören kimse mi? Allah dilediğini sapıklığa
yöneltir, dilediğini doğru yola iletir. O halde onlar için üzülerek
kendini helak etme. Allah onların ne yaptıklarını biliyor.
9. Rüzgarları gönderip de bulutu harekete geçiren Allah'tır. Biz
onu ölü bir bölgeye göndeririz de ölümünden sonra toprağa onunla hayat
veririz. Ölülerin yeniden dirilmesi de böyle olacaktır.
10. Kim izzet ve şeref istiyor idiyse, bilsin ki, izzet ve
şerefin hepsi Allah'ındır. O'na ancak güzel sözler yükselir.
Onları da Allah'a amel-i salih ulaştırır. Kötülüklerle tuzak kuranlara
gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulur.
11. Allah sizi topraktan, sonra meniden yarattı. Sonra
sizi çiftler kıldı. O'nun bilgisi olmadan hiç bir dişi ne
gebe kalır ne de doğurur. Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen
azaltılması da mutlaka bir kitaptadır. Şüphesiz bunlar, Allah'a
kolaydır.
12. İki deniz birbirine eşit olmaz. Bu tatlıdır, susuzluğu
keser, içilmesi kolaydır. Şu da tuzludur, acıdır.
Hepsinden de taze et yersiniz ve giyeceğiniz süs eşyası
çıkarırsınız. Allah'ın lütfundan arayıp da şükretmeniz
için gemilerin, denizi yarıp gittiğini görürsün.
13. Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine
sokar; güneş ve ayı emri altına almıştır. Her biri belirtilmiş bir
süreye kadar akıp gider. İşte Rabbiniz Allah'tır.
Mülk O'nundur. O'nu bırakıp da kendilerine taptıklarınız ise, bir
çekirdek kabuğuna bile sahip değillerdir.
14. Eğer onları çağırırsanız, sizin çağırmanızı
işitmezler. Faraza işitseler bile, size cevap veremezler. Kıyamet günü
de sizin ortak koşmanızı reddederler. sana, her şeyden
haberi olan gibi hiç kimse haber veremez.
15. Ey insanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye layık olan ancak O'dur.
16. Allah dilerse sizi yok eder ve yerinize yeni bir halk getirir.
17. Bu da Allah'a güç bir şey değildir.
18. Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez. Yükü
ağır gelen kimse onu taşımak için çağırsa, bu çağırdığı
akrabası da olsa, onun yükünden bir şey yüklenmez. Sen ancak görmeden
Rablerinden korkanları ve namazı kılanları uyarabilirsin. Kim
temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah'adır.
19. Körle, gören bir olmaz.
20. Karanlıkla aydınlık da bir olmaz.
21. Gölge ile sıcak da bir olmaz.
22. Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirlerdekilere işittiremezsin!
23. Sen sadece bir uyarıcısın.
24. Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı bulunmuştur.
25. Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de
yalanlamışlardı. peygamberleri onlara açık ayetler, sahifeler ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi.
26. Sonra ben, o inkar edenleri yakaladım. cezam nasıl oldu!
27. Görmedin mi Allah gökten su indirdi. Onunla renkleri çeşit
çeşit meyveler çıkardık. Dağlardan beyaz, kırmızı, degişik
renklerde ve simsiyah yollar.
28. İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü
renkte olanlar var. Kulları içinden ancak alimler, Allah'tan korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır.
29. Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine
verdiğimiz rızıktan gizli ve açık sarfedenler, asla zarara
uğramayacak bir kazanç umabilirler.
30. Çünkü Allah, onların mükafatlarını tam öder ve lütfundan
onlara fazlasını da verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün
karşılığını bol bol verendir.
31. Sana vahyettiğimiz kitap, kendinden öncekini doğrulayıcı olarak gelen gerçektir. Allah, kullarının haberdardır, görendir.
32. Sonra Kitab'ı, kullarımız arasından seçtiklerimize verdik.
Onlardan kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de
Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet
budur.
33. içine girecekleri Adn cennetleridir.
Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Orada giyecekleri
elbiseleri de ipektir.
34. derler: Bizden tasayı gideren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbimiz çok bağışlayan, çok nimet verendir.
35. O ki lütfuyla bizi asıl oturulacak yurda
yerleştirdi. Artık orada bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de orada
bize bir usanç gelecektir.
36. İnkar edenlere de cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki
ölsünler, cehennem azabı da onlara biraz olsun hafifletilmez. İşte biz,
küfürde ileri giden her nankörü böyle cezalandırırız.
37. Onlar orada: Rabbimiz! Bizi çıkar, yaptığımızın
yerine iyi işler yapalım! diye feryad ederler. Size düşünecek kimsenin
düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi?
Şimdi tadın! Zalimlerin yardımcısı yoktur.
38. Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. O, kalplerin içinde ne varsa onu da hakkıyla bilendir.
39. Sizi yeryüzünde halifeler yapan O'dur. Onun için kim inkar
ederse, inkarı kendi zararınadır. Kafirlerin küfrü, Rableri katında
kendileri için ancak gazabı arttırır. Kafirlerin küfrü, kendilerine
ziyandan başka bir şey getirmez.
40. De ki: Allah'ı bırakıp da taptığınız, ortaklarınızı gördünüz
mü? Gösterin bana! Onlar yerdeki hangi şeyi yarattılar! Yoksa onların
göklerde mi bir ortaklıkları var! Yahut biz onlara, bir
kitap mı verdik de onlar, o kitaptaki bir delile dayanıyorlar? Hayır! O
zalimler birbirlerine, aldatmadan başka bir şey vadetmiyorlar.
41. Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye
tutuyor. Andolsun ki onların nizamı eğer bir bozulursa, kendisinden
başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halimdir, çok
bağışlayıcıdır.
42. Kendilerine bir uyarıcı gelirse, herhangi bir
milletten daha çok doğru yolda olacaklarına dair bütün güçleriyle
Allah'a yemin etmişlerdi. Fakat onlara uyarıcı gelince, bu,
onların haktan uzaklaşmalarından başka bir şeyi arttırmadı.
43. Çünkü onlar yeryüzünde büyüklük taslıyor ve kötü tuzaklar
kuruyorlardı. Halbuki kişi kazdığı kuyuya kendi düşer. Onlar
öncekilerin kanunundan başkasını mı bekliyorlar?
Allah'ın kanununda asla bir değişme bulamazsın, Allah'ın kanununda
kesinlikle bir sapma da bulamazsın.
44. Bunlar yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin sonunun
nasıl olduğunu görmediler mi? Halbuki onlar, bunlardan daha güçlü
idiler. Ne göklerde ne de yerde Allah'ı aciz bırakacak bir güç vardır.
O, bilendir, güçlüdür.
45. Eğer Allah, yaptıkları yüzünden insanları
cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı yaratık bırakmazdı. Fakat
Allah, onları belirtilmiş bir süreye kadar erteliyor. Vakitleri gelince. Kuşkusuz Allah, kullarını görrmektedir.
“Sünnet” yada “Sahih Sünnet” dedikleri nedir? Sorusuna hiçbir uzman tatmin edici cevabı verebilmiş değiller. Sahih sünnetin mantıklı bir tanımını da yapabilmiş değiller. Her zaman hep ilgisiz mekanlarda dolaşmış, hariçten uzun gazeller okumuşlar uzmanım diyenler. Kitap dendiğinde, herkes Fatiha ile başlayıp Nas ile son bulan Kuran'ı anlıyor. Sünnet yada sahih sünnetten kim net olarak neyi anlayabiliyor?Varmıdır bir yiğit, "işte Sahih sünnet de şu şu arasıdır" diyecek? (haktansapmaz)
Cevap yok.
Nolur kanıt getirelim; sözlerimizi havada bırakmayalım. Örneğin sayın Bembeyaz, nolur bir tanecik evet çok değil yalnızcabir tane dinden hüküm örneği verir misiniz ki onun kaynağı "sünnet"tir, Kuranî vahiy değil?
Hadi ben de, sırf bu ricamı havada bırakmamak için, örnek vereyim. Devlet başkanı Muhammed, konusu kamusal işler olan o toplantılardan birinde şu kararı vermiş olsun:
Bir Müslüman İÇKİLİ İÇKİLİ deve sürerken bir yayayı yaralarsa beş yıl hapis cezasına çarpılır.
Kuran'da yok bu yaptırım; "sahih sünnet"te de yok; örnek olsun diye zorunlu olarak şimdi ben uydurdum. Ama siz zorunlu değilsiniz. BOŞUNA konuşmuyorsunuz. Madem "dinden hüküm"lerin ikinci kaynağı size göre "sahih sünnet"tir BİLİYORSUNUZ da konuşuyorsunuz.
Bunun gibi ama sahiden "sahih sünnet"e dayanan dinî bir hüküm lütfen? (Hasan Akçay)
Cevap yok.
Sayın bembeyaz konunun özüyle ilgili bu sorulara cevap veremedi ama Ali Aksoy’un dile getirdiği SÖYLENTİ KÜLTÜRÜ polemiğe açık olduğu için ona balıklama daldı, uzmanlığı kendilerinden menkul hadisçi-sünnetçi zevatın hep ilgisiz mekanlarda dolaşıp hariçten uzun gazeller okuduğunu belirten Abdurrahman'ı desteklercesine.
Boş bir beklentiye kapıldığımız için asıl bizdik yanılan. Bembeyaz, İslamı yozlaştıra yozlaştıra ERKEKLER KLÜBÜ, Allah'ın ayetlerini çarpıta çarpıta KLÜB TÜZÜĞÜ yapıp çıkanların temsilcisi.
Özgür düşünemez; klübüne ihanet edemez.
O klübün bir sürü militanı gelip geçti bu forumdan. Bari onlar aklımızı başımıza getirmeliydi; boş beklentilere kapılmamalıydık.
hayret ki ne hayret.. mantığa bakar mısınız???? :) :)
ne kadar da hatalı bir yaklaşım...
karıştırmayınız...
neyse...
tarihte yaşanmış örnekleri de vardır...
ve ben bazı haddini aşıp, ahkam kesen zatlarda hep şunu görmüşümdür...
önce kendilerini mehdi ilan ederler... sonra rasul olurlar.... sonra kendilerine bir kitap yazarlar... (bu da kesmez) sonra da ilah oluverirler... kendilerini ilah ilan ederler...
böyle tipleri vakit yakınken uyarmak lazımdır.... "hey kendine gel" diye...
dolayısıyla biz vazifemizi yapalım da....
zaten yazımızın sonunda "inşallah yanılırız" demiştik... hala yanılmayı umuyoruz...
ama yanılacağımı da sanmıyorum....
evet kur'an mübindir... ama rasul de kimdir??
bize dilimizle hitap eden rasul nerededir??
cevap alalım lütfen... kısa ve öz olsun...
selametle....
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selamlar,
şunu soralım... ve birlikte düşünelim....
"günümüzde organ nakli gereklidir" cümlesi bir hüküm cümlesi midir?
evet... öyledir...
peki bir müslüman bu hükmün nasıl ortaya konulduğunu merak edip sorduğunda ne diyeceksiniz???
ayetten delil getireceksiniz... sahih sünnetin konuya ilişkin uygulamalarının nasıl olduğu üzerinde yoğunlaşacaksınız... bilimsel veriler ortaya koyacaksınız...
peki "organ naklinden kur'an'da bahsedilmiyor" diye bu hükmün doğru olamayacağını söyleyebilir misiniz??? (maalesef içimizde bunu söyleyen bazı beyin(siz)ler var.)
evet düşünelim bakalım....
ictihad var mıdır?? vardır...
bunu kimler yapacaktır??? uzmanları....
bu konuda uzmanlığa gerek var mıdır??? elbette...
öyleyse;
dini konular hakkında hüküm koyma hakkını kendinde gören insanoğlu neden bunu hz. peygambere çok görür anlayamadım.. (aslında anlıyorum da öylesine soruyorum işte... anlayınız diye.. düşünesiniz diye...)
değişen şartlara göre ahkam da değişir... bunu uzmanları yaparlar...
(peygamberler de bir anlam da hep bunu yapmışlardır...)
evet.. dinde hüküm koyma yetkisi hangi ölçülerde ve kimlere aittir...???
cevapları alalım...
bakalım neler denilecek...
selam ve dua ile...
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
Kimsenin, başkasına layık gördüğünü Peygamber'e çok gördüğü falan yok. Kitab'ın yanına eşdeğer koyduğunuz sahih sünnet dediğinizin ne olduğu soruluyor. Bunun bir başı bir sonu yok mu? Bu sünnet nerede başlıyor nerede bitiyor, niçin orta yere koymuyorlar Allah'ın bu uzmanları bu sahih sünnet dediklerini(!)? Madem Din'in ikinci kaynağı var Allah'ın kitabı gibi, o halde bu kaynağın da Allah'ın kitabı gibi biz lnkarcılarının gözüne sokarcasına siz uzmanlar tarafından cart curt demeden orta yere konmalıdır.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma