Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Toplam yüz çeşit varlığı yüz aklı selim insanın önüne koyun.kedi,köpek,ağaç,toprak vs.Deyin ki, bunlarda bir hata varmı?Kesinlikle bir hata söyleyemezler zaten şu ana kadar çıkıp kimsede söylememiş.
Aynı şeyi "indirilen" kitaplar için yapın doğrulukları konusunda ciddi bir ihtilaf çıkacağı aşikardır ve yaşananlarda bunun kanıtıdır.
İşte Allaha ait olanların kanıtı insanların hepsinin onun yaratıcılığı karşısında boyun eğmeleridir.
bizi
dayatmakla suçlarken sen işi tehdite dökmüşsün!
Sevgili kardeşim ya okuduğunu anlamakta sıkıntı çekiyorsun,ya da idrak yolların iltihablanmış olmalı.
NE TEHDİDİNDEN BAHSEDİYORSUN?
Sen tehdit Algı ve Ayarlarınla biraz oyna....çünkü yayında bir sorun yok.
Dermanbeg Yazdı:
Sorun yok,ben senin
samimiyetini tartmam bile..Ancak senin de bizim arayış,kavrayış
sahipleri olduğumuzu bilmen gerekir.
Yukarıda ki cümlene cevap yazmıştım ama sildim.
Tutacak bir tarafı yok.
Cümlenin başı sonu ilgi ve alakadan yoksun...İlletsiz ve mesnedsiz.Havada duran sözler bunlar.
Seninle en son bir yıl önce kıl-sakal ve tüy tartışmalarına girmiştik.Maalesef verimsiz geçiyor dialoglarımız.Bu yılda mahsül yok.
Nadasa bırakalım.
Sana Başka sözüm yok.Olmayacak.
selametle...
__________________ Haşr -10
"Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizi inananlara karşı kin beslemekten koru.
Rabbimiz, sen şefkatlisin, Rahimsin,"
"Sen beğendiklerinle,beğenenlerde seninle haşredileceksiniz.Buna da inanmıyorsanız size başka sözümüz yok. Karşılaşacağız elbet ama O gün ne mekan nede zaman olacak"
Sevgili dostum,bu ifaden bana ahiretle tehdit ediliyor hissi verdi.Ama sen değil diyorsan onada kabulüm.
"Seninle en son bir yıl önce kıl-sakal ve tüy tartışmalarına girmiştik.Maalesef verimsiz geçiyor dialoglarımız.Bu yılda mahsül yok"
Birde bunu konuşalım. Daha az önce Allahın yarattıklarından örnek vererek kimsenin bunlara kulp bulamayacağını söylemiştim..Ne kadar ilginç değil mi..! Maşallah sen hemen buldun!! Senin “kıl-tüy-sakal” diye küçümsediğin organlar bizzat yaratıcının elinden çıkmış onun dizaynı..!Varmı bununla ilgili bir şüphen/şüphesi olan?
Dogmalarla korkutulan İslam toplumları bin küsur senedir belini doğrultamıyor..Düşünün ki 80 milyon toplumun 80 milyar doları sadece bir kişi tarafından hortumlanıyor ve o kişi 30 yıl ülkenin sultanı olabiliyor..
Tüm islam dünyası bu durumda..sorgulamayan sorgulatmayan itaat kültürü bindikçe biniyor insanların sırtlarına..müslümanlarda öteliyor haklarını ahirete.."Vardır bir hikmeti" diye..
Her bir kavram kutsal,tılsımlı çünkü "indirilmiş"..!Hala milyarlarca inananı abdestsiz dokunamıyor daha cildine bile..!
30 –Ve şu kâfir olan kimseler, gökler ve yer bitişik bir halde idi de Bizim onları [o ikisini] ayırdığımızı ve hayatı olan her şeyi sudan kıldığımızı görmediler mi? Buna rağmen hâlâ inanmıyorlar mı? 31-Ve Biz, yeryüzünün içinde, onlar sarsılmasın diye sağlam kazıklar kıldık. Ve orada yollarını bulsunlar diye bol bol yollar kıldık. 32 –Ve Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise, onun [gökyüzünün] ayetlerinden yüz çevirenlerdirler. 33 –Ve O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Hepsi bir yörüngede yüzmektedir.
Bu ayet grubunda, gözlerini gerçeğe kapatan, gerçekleri görmezlikten gelen müşrikler kınanmakta ve onlara “Ve şu kâfir olan kimseler, gökler ve yer bitişik bir halde idi de Bizim onları [o ikisini] ayırdığımızı ve hayatı olan her şeyi sudan kıldığımızı görmediler mi? Buna rağmen hâlâ inanmıyorlar mı?” denilmek suretiyle gözlem ve araştırma yapmaya davet edilmektedirler. Araştırma ve gözlem sonucunda Allah’ın ortaklardan münezzeh olduğu mutlaka anlaşılacaktır. Çünkü araştırma ve gözlemle elde edilen tüm deliller, evrende çok dikkate değer bir tertibin mevcut olduğunu göstermektedir. Eğer birden fazla ilah olsaydı, evrende asla böyle bir düzen ve tertip olmazdı. Pasajda ayrıca Allah’ın kudretinin evrendeki delillerinden birkaçına da değinilmiştir: Bunlar, gökler ile yer bitişik bir halde iken ayrıldığı, her canlının sudan yaratılması, sarsılmasın diye yeryüzünün içinde sağlam kazıklar kılınması, insanlar yollarını bulsunlar diye orada bol bol yollar kılınması, gökyüzünün korunmuş bir tavan yapılması; gecenin, gündüzün, Güneş’in ve Ay’ın yaratılması, bunların bir yörüngede yüzmeleri gibi delillerdir. Bu delillerle evrendeki düzeni sağlayan ilahî yasalara dikkat çekilmiştir. Bu yasalar üzerine çalışma yapan herkes Allah’ın varlığını, birliğini; ortağının olmadığını, olamayacağını bilir. Bu yasalardan bazıları hakkında yapılan ilmî açıklamaları daha evvelki surelerin tahlilinde nakletmiştik. Burada ise “Yer ve göğün bir zamanlar bitişik olduğu”, “her canlının sudan yaratıldığı” ve “göğün korunmuşluğu” gibi ilk kez önümüze gelen konularla ilgili ayetleri ve bu konulardaki birer çalışmayı naklediyoruz:
Sonra duman halinde bulunan göğe yerleşti/egemenlik kurdu da ona ve yeryüzüne “İsteyerek veya istemeyerek gelin!” dedi. İkisi de “Biz isteyerek geldik” dediler. (Fussılet/11)
Hiç şüphesiz gökleri ve yeryüzünü yok oluvermekten, Allah tutuyor. Ant olsun ki eğer onlar [gökler ve yeryüzü] yok oluverirlerse, onları O’ndan sonra kimse tutamaz. Gerçekten O, çok yumuşak davranan, çok bağışlayandır. (Fatır/41)
Göğün ve yeryüzünün kendi emriyle durması da O’nun ayetlerindendir. Sonra sizi yeryüzünden bir tek çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki siz çıkarılıyorsunuz. (Rum/25)
Sen, Allah’ın yeryüzündekileri size boyun eğdirdiğini ve kendisinin emriyle denizlerde akıp giden gemileri görmedin mi? Göğü de kendi izni olmaksızın yere düşmekten O tutuyor. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir. (Hacc/65)
Allah, kendisinden başka ilah diye bir şey olmayandır, Hayy’dir, Kayyum’dur. Kendisini uyuklama ve uyku yakalamaz. Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler yalnızca O’nun içindir. Kendisinin izni olmadan yanında şefaat edecek olan kim miş? O, onların önlerinde ve arkalarında olan şeyleri bilir. Onlar ise, O'nun dilediğinden başka ilminden hiç bir şeyi kavrayamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeryüzünü kucaklamıştır. Onların ikisini de korunması O'na zor gelmez. Ve O, Aliyy’dir , Azîm’dir . (Bakara/255)
TEK BİR NOKTADAN BAŞLAYAN MACERAMIZ
“İnkâr edenler Evren[Gökler] ve yer birbirleriyle bitişik iken onları ayırdığımızı, her canlıyı sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Yine de onlar inanmayacaklar mı?” (Enbiya/30) Ayetin ifadesinden, bu ayette belirtilenlerin inkârcılara karşı bir delil niteliğinde olduğunu, bu ayette belirtilenler sebebiyle inkârcıların inanması gerektiğini anlıyoruz. Ateistlerin en temel iddiası, maddenin sonsuzdan beri var olduğu ve maddenin tüm canlı-cansız varlıkları tesadüfen oluşturduğudur. Oysa Büyük Patlama [Big-Bang] Teorisi, Evren'in ve zamanın bir başlangıcı olduğunu ortaya koyarak ateizmin bu en temel iddiasını yıkmaktadır. Ayette "İnkâr edenler görmüyorlar mı?" diye sorulması da çok anlamlıdır. Bu şekilde ayet Evren'in ve yeryüzünün bitişikken ayrıldığının anlaşılabileceğine, bunu anlamanın mümkün olduğuna da işaret etmektedir. Ayetin doğruluğunun anlaşılacağı 1900'lü yıllar, bilimsel keşiflerin arttığı, bazılarının bilim ile dini çatışır halde göstermeye çalıştığı yıllardır. Sanayi toplumunun getirdiği refah ile şımaran insanların bazıları bu yıllarda maddeyi putlaştırmaya ve Allah'ın yerine koymaya kalkmışlardır. Tam böyle bir ortamda bazı insanların tapınmaya kalktığı maddenin yaratılmış olduğunun, yani başlangıcı olduğunun, Big-Bang ile doğrulanması, inkârcılığa inen bir tokattır. Ayetin devamında geçen "Yine de onlar inanmayacaklar mı?" cümlesi de çok anlamlıdır. Ayetin bu işaretini de tarih doğrulamış, ortaya konan tüm delillere rağmen inkârcılar inkârlarında ısrarcı olmuşlardır. Ayet bilimsel gerçekleri ortaya koyarken inkârcıların her şeye rağmen inanmama eğilimini de ortaya koymaktadır. Ayette belirtilenler hem Evren'in başlangıcı olduğunu ortaya koyarak, inkârcılığın maddenin sonsuzdan beri bu şekilde var olduğu iddiasını yıkmakta ve inkârcıları inanmaya mecbur etmektedir, hem de Kuran'ın indiği dönemden 1300 yıl sonra anlaşılacak bu gerçek Kuran'da geçtiği için, inkârcıları bir kez daha Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu kabule zorlamaktadır. Evren'in genişlediğini ve tüm Evren'in bitişikken birbirinden ayrıldığını Kuran dışında ortaya koyan hiç kimse olmamıştır. İşte Eski Yunan, işte Ortaçağ, işte Yeniçağ, işte Platon'lu, Thales'li düşünce yoğunluğu, işte Batlamyus, işte Kopernik, işte Kepler, işte Kant... İnsanlık tarihinin tüm dehalarının hiçbiri genişleyen bir Evren'de olduğumuzu bilemediği gibi, bu Evren'in yaratılışının başında her şeyin birbiriyle bitişik olduğunun da farkına varamamışlardır. Gelişmiş aygıtlar olmadan, bilimsel birikim kullanılmadan bu sonuçlara varmak imkânsız olduğu için tüm bu ünlü felsefeciler, fizikçiler bu sonuçlara varamamışlardır. Evren'in yaratıcısı Evren hakkındaki bu en önemli bilgileri kitabıyla insanlara bildirerek hem bu Evren'sel oluşumlara dikkatleri çekmiş, hem de Kuran'ın kendisi tarafından gönderilen bir kitap olduğunu ispat etmiştir. Günü gelince Uzay'da bir nokta olan insana tüm Uzay'ın bir noktadan yaratıldığının delillerinin örtüsünü açan Allah, böylece hem Evren'in bilgisini insanlara sunmuş, hem de kendi kitabının mucizelerini göstermiştir. Ayetin, açık mucizesi kadar "İnkâr edenler görmüyorlar mı?" ifadesiyle ayetin açıklamalarının anlaşılacağına işaret etmesi, "Yine de onlar inanmayacaklar mı?" ifadesiyle inanmayanların bu delillere rağmen inkârcılıklarına devam edeceklerine işaret etmesi de çok ilginçtir. Nitekim Einstein da Evren hakkında yaptığı keşiflerden çok, bunların anlaşılabilmesine şaştığını söylemiştir. Bundan da ayetin, insanların bu ayette ifade edilenleri anlayabileceğine işaretinin önemi anlaşılmaktadır.
KOZMİK FON RADYASYONU DELİLİ Ayette Evren'in başta bitişik olduğu Arapça "ratk" kelimesiyle ifade edilir ki; bu kelime kaynaşmış durumda iç içe geçmeyi ifade eder. Arapça "fatk" kelimesi ise ayrılmayı, bölünerek ayrılmayı ifade eder. Ayetin belirttiği bu ayrılmayı Lemaitre ortaya koyduğunda, bu kuramın başta dirençle karşılaştığını Evren'in genişlemesini açıklarken anlattık. Bu fikre karşı koyanlardan biri de Fred Hoyle idi. 1940'lı yıllarda Fred Hoyle, Evren'in Big-Bang ile başlaması halinde, bu ayrılmanın [patlamanın] bir kalıntısı olması gerektiğini öne sürerek; "Bana bu Big-Bang'in bir fosilini bulun" dedi. Aslında Fred Hoyle bunu Big-Bang ile alay etmek için söylemişti. Onun bu alaycı meydan okuması Big-Bang'i destekleyen birçok delilin bulunmasına yol açtı. Hoyle'nin alay etmek için kullandığı fosil tabiri, ilginç bir şekilde o zamandan sonra bulunan deliller için kullanıldı. Hoyle Big-Bang ile alay ederken, onu yok etmek isterken, istemeyerek onun daha da çok kanıtlanmasını sağladı. 1948'de George Gamov ve öğrencisi Ralph Adler, Big-Bang olduysa gerçekten Hoyle'nin söylediği fosilin olması gerektiği sonucuna vardılar. İleri sürdükleri mantığa göre Evren Big-Bang'den sonra her yöne doğru genişlediğinden bu alçak düzey fon radyasyonu, bakılan her yönde mevcut olmalıydı. Big-Bang'den sonra çıkan diğer bütün radyasyonların Evren'in içinde belli bir başlangıç noktaları olacak ve sadece o noktadan dışarı doğru yayılacaklardı. Ancak tüm Evren'i başlatan bir patlamadan çıkan radyasyon böyle bir tek noktaya kadar izlenemezdi. Böyle bir Evren'in genel dinamik genişlemesiyle bu radyasyon her yana yayılmak zorundaydı. Gamov ve Adler'in tahmin ettiği radyasyon 1960'larda New Jersey'de Princeton Üniversitesi’nde bir grup tarafından çok hassas aletlerle araştırılmaya başlandı. Fakat bu çok önemli bulguyu bulmak enteresan şekilde başkalarına nasip olacaktır. Arno Penzias ve Robert Wilson, Bell telefon şirketinde iki araştırmacıdır. Bir gün ikili Evren'in her yanından gelen bir parazitle karşılaşırlar ve bunun sebebini tam olarak anlayamazlar. İşin enteresan yanı, Penzias ve Wilson olayı iyice anlamak için çok yakınlarda çalışan Princeton Üniversitesi’ndeki ekipten Robert Dicke ve arkadaşlarını telefonla ararlar. Telefonu kapatan Dicke büyük bir hayal kırıklığına uğrar ve Nobel ödülünü kazandıracağını umdukları keşfi başkalarının bulduğunu anlar. Evet, bir soğuk kaynakla kıyaslıyorlardı ve hep mutlak sıfırın tam 3 derece üstünde 3 Kelvin'deydi. Radyasyon tam beklenen özelliklere sahiptir ve Evren'in her tarafından gelmektedir. Hoyle'un bulunmayacağını sandığı fosil bulunmuştur. Nobel ödülünü de böylece Penzias ve Wilson kazanır.
UYDUDAN BÜYÜK PATLAMA'YA DESTEK Penzias ve Wilson 1965'teki keşifleriyle Nobel'i aldıktan sonra, 1989 yılında daha da gelişen teknolojinin yardımıyla COBE uydusu bir roketle uzaya gönderildi. COBE uydusundan gelen veriler Penzias ve Wilson'un buluşunu destekledi. Birçok kişi COBE'nin verilerine kesin kanıt dedi. Böylece 1927'de Lemaitre ile başlayan süreç 1989'da yeni kanıtlar bulmuştu. Yıl 1989'u gösterdiğinde Kuran'ın inmeye başladığı tarihten 1400 yıldan fazla bir zaman geçmişti ve Kuran'ın söyledikleri uyduyla da ispatlanıyordu. Issız bir adaya çıksak ve bu adada küllere rastlasak herhalde hiçbirimizin bu adada daha önce bir ateşin yandığına şüphesi olmaz. Bu küller adada daha önce yanan ateşin bir nevi fosilidir. Aynı şekilde COBE'nin ve daha önce Penzias ve Wilson'ın bulduğu fosil ışın da Big-Bang'in bir kanıtıdır. Bu fosil-ışının Evren'in her yanına dağılmış durumda olması gerektiğinin Big-Bang ile alay etmek isteyenlerce ortaya atılması da bu delilin sağlamlığının diğer bir göstergesidir. Big-Bang'i kanıtlayan delillerden biri de Evren'deki hidrojen-helyum oranıdır. 1930'lu yıllarda her gök cisminin yapısına göre özel bir ışık saçtığı olgusundan yola çıkan astronomlar, yıldızların ve galaksilerin bileşimini analiz etmek için özellikle tayfölçerlerden yararlandılar. Tayfölçer ve matematik sayesinde, Evren'in, ilk aşamasında ortalama olarak %75 hidrojen, %24 helyum ve %1 oranında da karbon ya da azot gibi öteki elementleri içerdiğini hesapladılar. Oysa yıldızlar bu kadar hidrojen ve helyum üretmiyorlardı. Değişik bilim adamları tarafından yapılan hesaplar %20-%30 miktarında helyumun yıldızlardan önce meydana gelmiş olması gerektiğini ortaya koydular. Yalnızca Big-Bang'in ilk anlarında var olan ateş topu bu miktardaki hafif gaz sentezini gerçekleştirebilirdi. Big-Bang sonucu oluşması beklenen tablo ile Uzay'daki hidrojen ve helyum miktarı, teoriyi destekleyen delillerden bazılarıdır. Big-Bang'i kanıtlayan deliller yeterli olmakla beraber, 2000 yılına girildiğinde bile bu delillerin sürekli arttığını görüyoruz. İsviçre'nin Cenevre kentinde Dünya'nın en ünlü fizik merkezlerinden CERN'de 6 milyar Sterlin harcanarak Big-Bang ortamı oluşturulmuştur. Bu deneyin bulguları da Big-Bang'i destekler özelliktedir. Araştırmaya liderlik eden Londra'daki Imperial Koleji öğretim üyelerinden Fizikçi Prof. Peter Dornan'a göre bu deneyin bulguları 21. yüzyılın en önemli buluşlarındandır. Evren'in bir başlangıcı olması gerektiğini Termodinamik'in kanunları da desteklemektedir. Termodinamik'in ikinci kanunu [Enerjinin Bozulması Kanunu] kendi haline bırakılan sistemlerin düzensizliğe doğru eğilimleri olduğunu, enerjinin daha az kullanılabilir hale doğru gittiğini ve sonuç olarak tam bir işe yaramaz duruma eriştiğini ifade eder. Eğer Evren ve madde sonsuzdan beri var olsaydı sonsuz zamanda hareket tamamen durmuş olacaktı. [Gerçi sonsuz zaman vardır demek, sonsuzu geçip buraya geldik demektir. Oysa sonsuz geçmez, eğer geçiyorsa sonsuz değildir. Kısacası zaman olarak şu noktadaki varlığımız bile bir başlangıcın varlığını ispat eder. Zihin zamanın yaratılmadığını düşündüğü anda çelişkiye, ikileme düşmeye mahkûmdur. İkilemin yegâne çözümü zaman kavramının yaratıldığını bilmekten geçer.] Evren'in başlangıcı olmasının gerekliliği ile Evren'in başlangıcını ispat eden Big-Bang'in bu uyumu da deliller üstüne bir delildir.
MUHAMMED (AS) PEYGAMBER UZAYA UYDU MU GÖNDERDİ? Big-Bang'in doğrulanması için Uzay'daki uydulardan gelen verilerin kullanıldığını gördük. Peki, Uzay'a gönderilen bu uydudan 1400 yıl önce Muhammed (as) Peygamber, Yerküre'nin Evren'le bitişik olup sonra ayrıldıklarını nasıl anlamıştı? Uzay'ın her an genişlediğini Muhammed (as) Peygamber'in nasıl bilebildiğinin ortaya çıkması için "Acaba çölün kumları altına bir teleskop mu sakladı?" diye sorduk. Üstelik bu teleskopun Hubble'ın teleskopu gibi gelişmiş olması gerekirdi. Peki, inkârcılar acaba Evren'in başta tek bir birleşim olduğunu "Muhammed kozmik fon radyasyonunu hesaplayarak buldu" diye mi iddia edecekler? Bunun için Muhammed (as) Peygamber'in herkesten gizlediği uydusunu Uzay'a gönderdiği ve bu uydudan gelen verileri değerlendirerek COBE'den önce gerekli çıkarımları 1400 yıl önce yaptığı fikrini mi savunacaklar? COBE'den 25 yıl önce fosil radyasyonu, telefon şirketinin ekipmanlarıyla keşfeden Penzias ve Wilson, Nobel ödülünü aldılar. Peki, 1400 yıl önce Evren'in tek bir birleşimden oluştuğunu da, Uzay'ın genişlediğini de söyleyen Muhammed'in (as) Peygamberliğini inkâr edenler, acaba en azından onu Nobel fizik ödülüne aday gösterecekler mi? Görüldüğü gibi Kuran'ın Allah tarafından gönderilmediğini, Hz. Muhammed'in Kuran'ı kendisinin yazdığını söyleyenler, ne iddia ederlerse etsinler komik duruma düşmekten kurtulamayacaklardır. İnanmaya niyeti olmayanlar hangi delili görürlerse görsünler, kendilerini inkâra şartlandırmışlardır. Hz. İbrahim'e karşı böyleydi, Hz. Musa'ya karşı böyleydi, Hz. İsa'ya karşı da böyleydi, Hz. Muhammed'e karşı da böyledir. İnkârcıların tavrı, tarih boyunca hep aynı psikolojiyi yansıtır. Aşağıdaki ayette görüleceği gibi Hz. Musa'ya karşı koyanlar da, her ne delil görürlerse görsünler inkâr edeceklerini söylemişlerdir. “Bizi büyülemek için delil olarak her ne getirirsen getir, biz sana inanmayacağız.” (Araf/132)
BİG BANG ALLAH'IN BİRLİĞİNİN DE DELİLİDİR Çok tanrılı inançlar değişik toplumlarda ve değişik çağlarda birbirlerinden apayrı yapılara sahiptir. Eski Mısır'da gözüken çok tanrılı inançla, Hintliler'in çok tanrılı inanç sistemi birbirinden çok farklıdır. Fakat çok tanrılı inanç sistemlerinin ortak özellikleri değişik tanrılara değişik hâkimiyet alanları ayırmalarıdır. Güneş bir tanrıdır, Ay ise değişik bir tanrıdır, dağların tepesindeki falanca tanrı apayrı bir tanrıdır. Kimi tanrı yağmurlardan, kimi tanrı rüzgârlardan sorumludur, kimi tanrı dağların hâkimidir, kimi tanrı nehirlerin hâkimidir... Evren'i ayrı ayrı bölümlere ayıran çok tanrılı zihniyetlere karşın tek Allah inancına sahip olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet Evren'i bir bütün olarak görmüşlerdir. Bu inançların sebebi ise tek bir Allah'ın yarattığı Evren'de ayrılığın, bölünmüşlüğün olamayacak olmasıdır. Bu dinlere göre bölünmüşlük dış görünüştedir, fakat işin özünde Evren'e teklik hâkimdir, tek Allah'ın kontrolünde olan Evren her noktası birbiriyle ilişkili bir bütündür................................http://www.istekuran.net/istekuran.html
muhabbetle
devam edecek inş.
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
30 –Ve şu kâfir olan kimseler, gökler ve yer bitişik bir halde idi de Bizim onları [o ikisini] ayırdığımızı ve hayatı olan her şeyi sudan kıldığımızı görmediler mi? Buna rağmen hâlâ inanmıyorlar mı? 31-Ve Biz, yeryüzünün içinde, onlar sarsılmasın diye sağlam kazıklar kıldık. Ve orada yollarını bulsunlar diye bol bol yollar kıldık. 32 –Ve Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise, onun [gökyüzünün] ayetlerinden yüz çevirenlerdirler. 33 –Ve O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Hepsi bir yörüngede yüzmektedir.
:)
Güzel abim bırak kafirleri peygamber görmüş mü ki senin bu yazdıklarını :), yani kaş yapalım derken göz çıkartmış hakkı abi de,
Sormazlar mı adama ey muhammed hele bir göster nasıl oluyor bu iş,
Muhammed Allah'ın yalancısı mı ki, valla ben Allah'ın yalancısıyım o bunları dedi bende size diyom ???
Bu, deliller dediği deliller, bugün bilimin bulduğu deliller mi yoksa o gün muhammedin anlattıkları mı, eğer bugün bilimin bulduğu deliller dersek, o gün muhammed bunları nasıl buldu, bulmadı bildirildiyse, nasıl aklına yattı, veee can alıcı noktaya gelelim,
Eğer bulunamayacak olan bildirilme ile akla yatıyorsa, Allah'ın muhammedle girdiği ilişiki türünden bir ilişkiyle ilişki kurması lazım o günün adamları ile :), değil mi ama hem bulunamıyor, hem akla yatmıyor hem de ancak gaypten haberle akla yatıyorsa , bu işi herkese aynı muameleyle çözmek durumundasın,
Muhammed de onlara yani kafirlere bildiriyorsa kusura bakma ama kendisine bildirilen insanlar muhammedden daha derinlikte insanlar o zaman, neden dersen, muhammed allah'ın bildirmesi ile inanacak ama diğer insanlar bir başka insanın bildirmesi ile inanacak, ;)
Nerden baksan tutarsızlık,
O zaman şunu diyelim bugünkü bilim O günkü Allah'ın hitabına denk :),
Ee ne oldu araçlarla edinilemeyen bilgileri veren adam elçi, verilen bilgi vahiy veren de Allah olmadı mı, o zaman kuran'ın işi bitmiş desene baksana bütün bilgilerini araçlarla, gözlemle deneyle araştırmayla açıkladık, marifet araçlarla edinilmesi imkansızken sunmaksa,marifeti mi kaldı bugün için ;)
Aciz kalıp inansan bir dert, çözüp inansan bir dert, inanmasan başka bir dert, bu üç duyguyuda tatmin etmeye çalışmayalım lütfen,
Değerli hasan abim kısır bir döngü içerisinde olduğumuzu
görmemiz gerekiyor..
Alıntılar yaptığın kitaplar bende mevcut, lakin burada
ifadeler işin ardını görme derdinde olmayan sıradan
diyeceğim müslüman kardeşlerin şüphelerini gidermeye
yönelik değil İMANLARINI kuvvetlendirmeye yaramaktadır..
Big bang fikri akılları tatmin ediyor evet ama en çok ta
dini otoriteleri tatmin etti ve desteklendi.. Bu teori
ileride başka bir teori ile çürütülebilir..
Biz bir kere bu kitabın içindekilerin
1- kendi döneminin güncelinden çıktığını
2- kendi coğrafyasındaki kültürel birikimlerin reddi
yerine onları daha ahlaklı bir insan modeli için
evrildiğini(örneğin namaz-salat)
3- İçindeki bilgilerin kendi zamanına göre BİLİNEBİLİR
olması gerektiği ve olduğu..
4- Peygamberin bile "bana ve size ne olacağını
bilmiyorum" dediği halde, herşeyi bilen konumuna
sokulduğu..
5- Bu muhammedi hareketin temelleri 600 lü yıllarda
değil, peygamberden 200 yıl önce hanifler adı altında
başladığı.. yani peygamber zamanına gelinceye kadar AKLİ
ve VİCDANİ bir ortamın kısmen oluştuğu..
6- Bu arayış ve kavrayış hareketinin nisbeten
peygamberden 200 yıl sonrasına kadar devam ettiği..
7- peygamber zamanında dinin adalet ve tevhid şemşiyesi
altında O'nun ve çevresindekilerin İNSANİ söylemlerine
uyulması gerekirken, yani insanların kolaylıkla
anlayabileceği şeyleri menfaatleri ve statükoları için
inkar edebildikleri iken, günümüzde nasıl görmediği halde
şahit olmuşcasına, anlamadığı halde bilmişcesine İMAN
etmesi gerekenlere dönüştüğü..
8- Mushaftaki gaybi iki konu olan Allah ismi ile tanrının
varlığının ispat edilmediği gibi, ahiretle de cennet
cehennemin ispatına girişilmemiş.. Bu iki kavramın
mahiyeti yerine bunlar insanların önüne AHLAKİ
GELİŞİMLERİ için birer hedef olarak sunulmuştur..
9- Kitabın O'ndan gelip gelmediği ile ilgili, geldiğine
dair işaretler sadece mushafın içinde ve kültürümüzde
olmasına rağmen, gel(e)meyeceğine dair işaretler bütün
evrendedir. Çünkü yaratıcı bir coğrafyaya sürekli
kitaplarla müdahelede bulunup diğerlerini de bunları
öğrenmekle sorumlu tutmayacak kadar ahlaklı ve
adaletlidir. Zaten mushafta sürekli hatırlatıcı ve öğüt
verici olduğunu söyler.. Ben eskimez bilgi kaynağı
olacağım demez..
10- Biz gökten inme derken, tipik ateist ya da deistler
gibi bu muhammedin uydurması demiyoruz. Zan içerir lakin
evren ve insan kitabının doğru okunmasına istinaden
gerçeklere işaret eder.. İş VAHY kelimesine vereceğiniz
anlamda.. VAHY gökten belirli zamanlarda belirli kişilere
inmiş derseniz ORADA durmalısınız.. Çünkü sizin tanrınız
ÖLMÜŞ demektir.. vahy kelimesi için aklımdan geçenleri
önceki mesajlarımda verdim.. Onun hevadan konuşmaması
egosuna yenilmemesi iledir..
11-Hepimiz bütünün birer parçasıyız.. Bütünleşebildiğimiz
ölçüsünde de parçayız..
12- nerden geldik, nereye gideceğiz sorusuna en mantıklı
cevap halen ondan geldik ona döneceğiz gibi görünüyor..
Ama bu süreçte ne yapacağız sorusunun cevabı KENDİNİN ve
KENDİ DÖNEMİNİN şahidi olmakla mümkün olacaktır..
13- buna benzer düşüncelerimi gerek mushaftan gerekse
diğer nakillerden destekleyebilecek birçok tesbitim var,
lakin bu bir süreç, doğru adam olmanın yolu doğruyu
arayan adam olmaktan yani yolda olmaktan geçiyor.. Bu
süreci herkes kendi içinde yaşamalı..
Bu coğrafya da doğmuş olmasaydık belki bu kadar zor
olmayacaktı, bazı şeyleri anlamlandırmamızda bu kadar
kolay olmayacaktı..
İnsan dediğin İNSANLIĞA uygun insan olacak ÖTESİ yok,
bütün evrende aklı başında olan insanların olmaya
çalıştığı gibi..
Son olarak kişinin ahlaki ve bütün olarak gelişimi
kendisine koyduğu hedef ölçüsünde sınırlanır.. Derdimiz
ilerlemekse ilerledikçe de bu hedefi bir aşama ileri
götürebilmeliyiz.. Bazen ilerlemek için geri gitmeyi de
göze alabilmeliyiz, yani hata korkusuyla değil bilinçli
olarak yaşamalıyız..
Mushaf bir okuldur evet ama onu yerine koyabilmek
gerekir.. Koymaz isek dönerde dururuz etrafında..çünkü o
statiktir.. Şahitleri geçmişte kalmıştır.. biz kalan ÖLÜ
cümlelerdir..
Hayatın kendisi ise dinamik bir okuldur.. ve biz bu
okulun içindeyiz.. Ve yaşıyoruz..
Kimisi öylesine (lay lay lomcular-dünyayı oyun ve amaçsız
sananlar)
Kimisi olduğu kadar(dindarlar- bir kitaba ya da herhangi
bir şeye kendisini uydurmaya çalışanlar)
Kimisi de olması gerektiği gibi..(arayış ve kavrayış
içerisinde kendisini BULANLAR)
30 –Ve şu kâfir olan kimseler, gökler ve yer bitişik bir halde idi de Bizim onları [o ikisini] ayırdığımızı ve hayatı olan her şeyi sudan kıldığımızı görmediler mi? Buna rağmen hâlâ inanmıyorlar mı?
.......
Her gün bir işte bir yaratışta olan Allah bundan önce ne işle meşguldu?!
Bu sözlerin ilk muhatapları, yerle göklerin birbiriyle bitişik olduğu, bunların sonradan birbirinden büyük bir patlama (hokus pokus) ile ayrıldığını değil görmek hayal dahi edemezlerdi. Bunun bugün ispatlandığına da inanmıyorum, ispatlanamaz diyorum.
Enbiya 30. söze gelince; "Gökler ve yer bir biriyle bitişikti biz onları bir birinden ayırdık" demiyor. Dediği; "Görmediniz mi, Gökler, yer dikişli (su sızdırmaz) iken ikisini de (dikişlerini) söktük (gökten su/yağmur indirdik, kuru toprağı yeşerttik) de her canlıyı sudan yaptık" diyor. Gördükleri bu idi, onlara hatırlatılan da buydu. Öbürünü nerden görsünler, bilsinler, anlasınlar? İddiaya göre kendileri yaratılmadan milyarlarca yıl önce olmuş olanı, görebilirler miydi?
Bu tekrar dirilişe verilmiş bir örnektir. Bunu hep yapıyor/ Bu hep oluyor. Sağlar da bunu hep görüyor. Ölülerin ve henüz doğmamış olanların bunu görebilmesi mümkün mü?
İnsanlık tarih boyunca yaşam sahnesinde hep bir takım arayışlar içinde olmuştur.Bu arayış, kendisinde var olan bilgiye (kendisine üflenen ruhla birlikte kendisine öğretilen esmada mevcuttur.) Yaşanılan hayatta insanda gözlenen değişim(evrim) hayata da yansımıştır.
İnsan evrimleştikçe dünyayı değiştirmiş,kendi eliyle ürettiklerini zenginleştirmiştir. Dünyanın tekamülü Aşkın olanın bilgisi ve ilmiyle kuşanılarak gerçekleşmektedir. Allah'ın ilminin evrene yansıması var ettiği insan eliyledir.
Yaşanılan hayatta üreten olmaktan el çekip tüketen ve yerinde duran bir insan modeli, yer aldığı hayat sahnesinde etrafında yüzlerce put,onlarca kutsal değerler dikivermiştir. Arayış, yöneliş içinde olan insan özünde var olana kulak vermediği durumlarda sahneye perde arkası sunumlar gelir. Perde arkası; arka fondan gelen akustik bir sesin girdabına kapılarak konuşmalar yapmak değil, varlık aleminde insana sunulmuş olan maddelerin işlevselliğini sağlayarak yararlı, faydalı işler yapabilme çabasıdır.
Perde arkasında ki güzelliklerin ne amaca hizmet ettiğini idrak edemeyen kafalar için, zihni yönden önderlik edecek,toplumsal düzeni tahsis edecek,adaleti,iyiliği,ıslah ediciliği,paylaşımcılığı olan bireyler bir adım öne çıkmışlardır. İşte bu bireyler (elçiler) perde ardında gördüklerinden yola çıkarak yeni bir nizam,yeni bir düzen kurarak verimli,ahlaklı,dinamik,vasat bir toplum modelini oluşturmuşlardır.
Her devrin her elçinin kendine has metotları, kendine has projeleri var olmuştur. Tabir yerinde ise her yiğidin kendine has bir yoğurt yeyişi olmuştur ve olmaktadır da. Kendine has metotların, projelerin işlevsellik kazanması (salatın ikamesi) gelişen,üreten,dinamik,ıslah eden,kendi yaşam modelini ve prensiplerini oluşturan toplum modelini oluşturmuştur.
Toplumların fonksiyonel yapıları ne kadar üretken olduklarıyla alakalıdır. Üretim için gerekli olan hammaddenin var oluşu üretimi gerçekleştirecek olan bireyler var oldukça anlamlı ve kullanılır olacaktır. İnsan gelişim süreciyle birlikte kullandığı araçlar, yaşam koşulları da değişim ve gelişim göstermiş ve her çağ da, her dönemde yenilikler gün yüzüne çıkmıştır.
Fen ilimlerinde ortaya konan teoriler; izafiyet teorisi, Big Bang ve diğerleri evren üzerinde insanoğlunun varoluş üzerine ürettiği düşünce atraksiyonlarıdır.
Boşluktaki var oluşun bir kurala,yasaya bağlı olması işleyişin akışına uygun bir metottur. Her şey kendi fonksiyonunu icra eder.Yaratıcı güç kendi görevini bilir.Bir diğer ifadeyle Rab, kendinden olan,kendine has olan fonksiyonunu icra eder.O’nun işi var etmektir. İnsanın işi ise var edileni işlemek,yararlı kılmaktır.
Elçilerin beraberinde bir kitab ve hikmet ile içinde bulundukları toplumda bir adım öne çıkmaları Muhammed rasulün deyimi ile ümmilikten,rabbaniliğe geçiş sürecidir.Elçiler içinde yetiştikleri topluma seslenişleri o toplumun bir ferdi olmaları yönüyle ümmi (aynı şehirli,hemşeri) toplumsal değişimi,devrimi gerçekleştirmiş olmaları yönüyle de Rabbaniliği tarif eder.
Boşluk; boyutlarının tarif edilemediği,bir sınırlarının yada ölçütün konulmadığı aşkınlığın insanın kullandığı kelimelerde ki karşılığıdır. Boşlukta var olan madde, işlevinin ardından yine boşlukta ki yerini almaktadır. Bir başka ifadeyle; boşlukta var olanlar kullanım şekilleri itibariyle farklı farklı fonksiyonlar icra etseler de nihai olarak var olduğu boşluğa geri döner. İbrahim’in kendine alıştırıp (sünnetullah) ta saldığı ve tekrardan çağırdığında yanı başında oluveren kuşlar misali.
Bir dönem ibrahimin kuşlarıyla anlatılan boşluktaki var oluş yasaları,bugün big bang ile tanımlanmaya çalışılmakta yarın bir başka teoriyle başka ufuklara yol alınabileceğine de bir işaret oluşturmaktadır.
Evrende var olan hiçbir şey anlamsız,gereksiz ve durağan değildir. Dolayısıyla insanın da hareketli,sürekli tekamülün var olduğu düzlemde kendinden beklenen tavrı göstermesi gerekir. Aksine insanın hareketsiz kalması kendisinden beklenen fonksiyonu icra etmemesi (ademi tavrı göstermemesi) şirk denilen karamsar,karanlık,kokuşmuş bir düzlemin oluşmasına yol açacaktır. Durgun su zamanla nasıl kirlenir yosun tutarsa,durağan insan da zamanla kirlenecek,kokuşacak,dejenere olacak,kendisine secde eden meleklerin fonksiyonlarını dumura uğratacaktır. Akan su nasıl temizliğini,arı-duruluğunu korursa insan da çabaladıkça,meseleleri sırtlandıkça,düşünce ufkunu geliştirdikçe arınacak,gelişecek,faydalı,yararlı işler yapan bir birey olacaktır.
Kendinden beklenen tavrı göstermeyen, fonksiyonel olmayan,durağanlığı tercih eden insan anlamsız bir hayatı yaşar. Doğru bir adam olmanın yolu doğruyu arayan adam olmaktan geçer.Hülasa; doğruluğu aramak,çaba ister, emek ister,mücadele ister ve en önemlisi yürek ister. Yüreği yeten adam olur yüreği yetmeyen ise rezil rüsva olur.
Katılma Tarihi: 13 ocak 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 288
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selamlar.
doğruya doğru profilden başlamalıyız. inandırıcılığın ilk başlangıcı budur. insan kendini doğru tanıttımı. gerisi gelir. halis bir akıl samimiyet.
allahın kitabı bing beng değil. yada illada inansınlar diye bing beng gerekmez. inan inanır. inanmayan inanmaz. dinde zorlama yoktur. kuran haktır diye delil aramaya gerek yoktur.
__________________ ben yanlız kendimi kurana adadım.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma