Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
"...dostum türki
sen önce şu imzandaki ayeti açıkla bir
sakın şu ortalığın içine eden israil devletinin
kurulmasını
teşvik ettiğini söyleme..
zira tek amaçları kitaplarını ikame etmek..."
sen şu getireceğini getir.bi okuyayım.kur'an dan 10 kat
daha üstünlüğü karşısında aklım çöksün.....bütün iman
edenlerin imanı yıkılsın.....hadi.adam olan lafını yemez.
bak ALLAH ne diyor:
"Ey iman edenler, niçin yapmayacağınız şeyi
söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah
katında büyük nefretle karşılanan en sevilmeyen bir
şeydir." (61/Saff, 2-3)
sende 10 kat üstününü söyle...yada getir.
benim imzamdaki ayete gelince:
1.bence kur'an daki en tehditkar ayet.çünki insanın
nefsini,benliğini,kişiliğini yerle bir ediyor.bir HİÇSİN
diyor.
2.israiloğullarına ve onlardan ayrılan nasaralara ve
sonra gelen müslümanlara hitap ediyor.sizler kendinize
bir sıfatlar takmışsınız.kendinize yahudi,hristiyan ve
müslümanlar diyorsunuz.bakın bu demekle olmaz.birşey
olamk mı istiyorsunuz "kitabı" tam ve eksiksiz uygulayın
diyor.
şimdi bazı aklı evveller buna itiraz edecek.onlar itiraz
etmeden ben izah edeyim.
ALLAH ın ayetlerinde çelişki yokdur.ALLAH insanlara
ikitane din de yollamaz.sadecene bir dinin çeşitli
zamanlarda,yerlerde ve toplumlarda bazı değişikliklerle
uygulanışı vardır.bir ayetin başka bir ayetle
değiştirilmesi vardır.veya bir ayetin unutturulması
vardır.ki başka bir ayet gelsin...ama din tekdir.ALLAH
katında bu din islamdır.gönderilmişş her kitap islamın
dayanağı dır.her nebi ve resulde islamın nebi ve
resulüdür.
tevrat israiloğullarına gönderilen ayetlerin
toplamıdır.incil de israiloğullarına gönderilmişdir.ama
sonra ayrı bir din ahline getirilmişdir.
"rabbinden sana indirilen" ise kur'an dır.ama kur'an
daha tamamlanmadığından peyder pey indirilme işlemi devam
eddiğinden bütünü anlatan kur'an olarak
değil...."rabbinden sana indirilen" diye
anlatılmış.böylecene kendilerine müslüman diyenlerede
parçasal vurgu yapılmışdır.
şimdi:tevrat,incil ve "rabbinden sana indirilen" hepsi
ALLAH ın ayetlerinin toplandığı kitaplaştırıldığı
yerlerdir.kendine yahudi diyenlere diyor:HADİ BUL
TEVRATIN ASLINI.VE UYGULA
NASARALAR DİYOR:BUL İNCİLİN ASLINI UYGULA
VE ONDAN SONRA GELENLERE DİYOR:UYGULA PEYDER PEY
İNDİRİLEN KUR'ANI AMA TAM VE EKSİKSİZ UYGULA.
yoksa yahudilerin bu tevrattır dediği şeyden
bahsedilmiyor.yoksa nasaraların bu incillerdir
dediklerinden bahsedilmiyor.
“Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan
bazı şeyleri helâl kılmak üzere size Rabbinizden bir
âyetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin.”
(3/Âl-i İmrân, 50)
"Tevrat indirilmeden evvel İsrail'in kendine haram
kıldıklarından başka İsrailoğullarına bütün yiyecekler
helâl idi. De ki: "Şu halde eğer doğruysanız Tevrat'ı
getirin de onu okuyun.” (3/Âl-i İmrân, 93
“(Rasûlüm!) O, sana Kitab’ı hak ile ve önceki kitapları
tasdik edici olarak tedrîcen indirmiş; daha önce de,
insanlara doğru yolu göstermek üzere Tevrât ile İncil’i
ve hakkı bâtıldan ayırt eden hükümleri göndermiştir.
Bilinmeli ki, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için
şiddetli bir azap vardır. Allah, cezâları vermede mutlak
güç sahibidir.” (3/Âl-i İmrân, 3-4)
De ki: "Eğer doğruysanız, bu durumda Allah katından bu
ikisinden (Mûsâ'ya indirilen Tevrat ve bana indirilen
Kur'an'dan) daha doğru olan bir kitap getirin de ona
uymuş olayım.” (28/Kasas, 49)
__________________ De ki: «Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» ALLAH HERŞEYİN EN DOĞRUSUNU BİLİR.
:) Seni seni, sana muhabbetim olduğunu biliyorsun, herhalde hasan abi sana devretti yaw benim iş güç başımdan aşkın sen el at şuraya da bende işime bakayım, ikinize de muhabbetle selam ederek başlayım :)
Abim,
Kur'an metninin dahi kendisinin tasavvur ettiğiniz gibi bir menşei yoktur,
Allah kelamıdır, elçi kavlidir, der kendisi için, lakin mantığına göre yaklaşacağın için önemli olan içinde bulunmamız gereken tarz metin değil,
Allah şu anda da kelam eder ama onu kavle dönüştürecek adam yok piyasada,
Kendinden önceki çeneyi eline alıp oynattıran adamlar var her tarafta, iş bu ki o çene hareket edince Allah konuşuyor zannediliyor,
Eldeki sözlerden dudak hareketleri çıkartmışız, sonra o dudak hareketlerini çenemize komuşuz sonrada zannediyoruz ki Allah bildiriyor biz konuşuyoruz yada Allah’ın sözleri canlandırılıyor, e peki nerde göz bebeğindeki yansımalar mimikler, ses tonları, vurgulamalar,
Kur'an Allah'ın gaypten haber vermesi değildir,
Kur'an Muhammedin kelimeleştirmeleridir, canlandırmalarıdır, bunların kaynağıda kendisidir,
Muhammed etrafında anlatılan kıssaların gaypde kalan kısımlarını, ikinci plana itilen kısımlarını, gündem teşkil etmeyen kısımlarını insanlara anlattı, sonra bu oldu bu bildirdiğimiz gayp haberleridir,
Muhammed adaletsizliği gördü, göz yaşını gördü, Şüphesizki Allah adaleti iyliği emreder, nenem de derdi yavrum bu yaptığın Allah'ın da gücüne gider kulunda,yani üçüncü gözü, üçüncü yüzü seslendirdi,
bunlarla ilgili eleştiri geldikçe diğer örnekleri de konuşuruz de sen şu bilgi edinimi vahiy alma başlığına bir göz at orda daha detaylı işlemiştim,
Tüm karşıtlarından delil, isbat isterken kendisinin kaynağını isbat’a, delile kapaması ne yaman bir çelişki olur, bak mesela aşağıda sana gaypten bir haber veriyorum, ben bunlar olurken yanlarında da değildim,
Boşluk Kıssası
Murat,
Uzun seneler İstanbul’da bulaşıkçı olarak çalıştıktan sonra memleketi Siirt’e döndü.Aradan 15 yıldan 5 yıl az bir zaman geçmişti ve annesi epeyce yaşlanmıştı.Döndüğünde annesinin yanına koştu, artık annesinin gözleri çok iyi seçmiyordu, evladını kokusundan ve sesinden tanıdı, Murat heycanlanan annesine bir bardak su getirmek için mutfağa gitti ama bardak suyla değil göz yaşlarıyla doldu, çünkü uzun yıllar yıkadığı bulaşıkların hepsinin annesinin evinde biriktiğini gördü.
İşte böyle biz mevzuları türlü türlü anlatırız ki insanlar iyice anlasınlar, sen murat istanbuldayken yanlarında değildin bu sana bildirdiğimiz gayp haberlerindendir.
Şimdi soracaklar kaç yıl kaldı, hangi bulaşıkcıda çalıştı, bardak nasıl göz yaşlarıyla, mutfak nasıl bulaşıklarla doldu,
Deki; Allah böyle misallerle kimini doğru yola klavuzlar kimi de bu misallerle sapkınların yolunu izler.
Allah akrabalarınızı ihmal etmenizden hoşlanmaz,
Şimdi diyeceklerki bu sözleri Ünal'a bir başka adam öğretiyor ya da uyduruyor.Hayır Deki siz bilmezsiniz Allah bilir.
Şimdi gel de bu sözlerin Allah’tan olmadığını isbatla,
Metni mi göreyim diyeceksin, yazılı olarak postalayım karbon14 metoduyla yaşına mı ulaşacaksın metnin yoksa sen karbon14 metoduna mı iman ediyorsun,
Bütün bir kitap halinde göreyim belki ilerde çelişirsin mi diceksin, yoksa muhammed’e de mi böyle dediler,
Senin yaşantını göreyim düzgün biriysen inanırım mı diceksin ama sen muhammedin yaşamını görmedin yoksa sen ataların rivayetlerine mi iman ediyorsun,
Abi bir yığın soru sordum sana onları da bu iletinin üstüne koy, sonra da şapkanı al o’nu da önüne koy,
Evet, her direksiyonda oturan arabanın sahibi değil, her baba diyen evlat değil, :)
Kur’an’ı kötülemek yok, kelama can vermek ve O’nu kavle dönüştürmek var,
Esen kal sevgili emmicam
__________________ bildiklerimizle değil yaptıklarımızla, ellerimizin neleri ile değil hayatlarımızın nasılları ve nedenleri ile,,,
Beni bir yere oturtmaya çalışmayın,çünkü ben bir yerde oturmuyorum, sadece yürüyorum
Meselenin toptan redci ya da kabulcu anlayış
olmadığını defaaten yazdım yine yazıyorum..
Mesele Mushafı tarihi ve vicdani "yerine" koyabilmek..
Mushafı dışlayan olmadı, kötüleyen olmadı..
Dışlattırıldı, kötülendirildi..
Neleri ne amaçla söylemişiz bir hatırlayalım..
Araçların amaç haline getirilmesi eleştirildi..
Amaçların araç haline getirilmesinin faydasızlığına
işaret edildi..
Mushaftan ya da mushafsız "ADAM gibi ADAM" olunması
gerektiği hatırlatıldı..
Kimsenin inancıyla dalga geçilmedi, inançları
sorgulanmadı..
Düşünceler CESURCA ve AÇIK bir dille paylaşıldı..
Mushafa "bulaşmayın" kötüdür\pistir denilmedi, O'nu
anlamaya çalışmasaydıkta hayatı kendisinden öğrenmeye
çalışsaydık hayatımızda ne değişirdi kısmı SORGUYA
açıldı..
Sorgulayanların ve sorgulamayanların olduğu gibi,
Sorgulamışların ve sorgulamayacakların olduğu görüldü..
İnsanın kendini kelimelere uydurmak, ya da kelimeleri
kendine uydurmak gibi bir sorumluluğun olmadığını, bu
meal anlayışları neticesinde ÖTEKİLEŞMENİN olduğunu ve
insanın geçmişten gelenlerin yani ŞAHİD olmadıklarının
ispatı gibi bir sorumluluğun olmadığını ifade ettim..
Bu mantığın mushafın temel mantığı ile çelişmediği
söylendi..
Tartışmalar ısrarla düşüncenin "şahsileştirmesinden"
ötürü
ortak bir KELİMEYE gelinememekte..
Sonra da gelinemediği için -özellikle önceden muhabbetli
olunmayanlar- DIŞLANMAKTA..
Düşüncelerin arkasında DİNE savaş açmış tipik bir deist-
agnostik-ateist vs varmış gibi ARTNİYET aranmakta..
Söylenmeyenler söylettirilmekte..
Ben bunu yazının soğuk diline veriyorum ve öyle olmasını
ümid ediyorum..
Herkese selam eder, esenlikler dilerim..
__________________ İNSANLAR CENNETE RAZI OLDUKLARI İÇİN
CEHENNEMİ KABUL EDİYORLAR..
BİLİNÇSİZCE..
Salih kıssası Allah’tan mı değil mi?Hayat kıssaların Allah’tan mı değil mi biçiminde tartışılması için var değil. Hayat kıssaların melankolisinde sarhoş olmak için de var değil. Hayat; sizin bir Salih, bir musa, bir İsa,Bir İbrahim ,Bir Muhammed gibi ortaya koyabileceğiniz projeleriniz, sunumlarınız varise anlamlıdır.Aksi halde bugün sizlerin tartıştığı gibi yarında bizden sonraki kuşaklar başka kıssaları tartışır durur.
Salih peygamber ve diğer peygamberler kendi toplumlarına benzer sunumlarla gidiyorlar. Ne diyorlar;” Sizin için Allah’tan başka ilah yok” söylemleri geleneksel öğretinin tarif ettiği tanımlamayla Tevhid e çağrı. Sunumun Arapça yapılıyor olması Allah’ı Arapça konuşan bir ilah olarak tanımlamayı gerektirmez. Mesele Allah’ı insan zihninin,düşünce ufkunun yapmaya çalıştığı tanımlamadır.
Muhammed rasül kendi diliyle Salih kıssasını, Yusuf kıssasını,İbrahim kıssasını anlatmıştır. Oysa ki ne İbrahim ne de Musa ve nede Salih,Nuh Arapça konuşmuştur. Ne İbrahim ne de Salih ve diğerlerizihinlerinde ki Tanrı algısını tek kelimeye verdikleri mana ile yapmışlardır. Onların ortak yaptıkları bir şey Tanrı’yı anlatan evrensel gözlemleri müşahade edişleridir.
Yaşadığınız coğrafya da dilden dile dolaşan bir çok hikaye duyarsınız. Bazısı yöresel bazısı, anonim,bazısı genelin duyduğu bildiği türden. Benzer hikayeyi farklı farklı pencerelerden anlatanlar da vardır aynı toplumda. Hikayeyi dinleyenlerin bir çoğu hikayenin aslından bihaberdir. Hikaye onlar için Gayptır. Anlatanlar için ise hikaye kendilerine aktarılanlardır. Hikayeyi dinleyenler hikaye hakkında anlatanın anlattıkları kadar bilgi sahibidir. Muhammed de kendi coğrafyasında dilden dile dolaşıp duran,efsaneleşmiş hikayeleri dinlemiş dinlediklerinde üzeri es geçilmiş,can alıcı noktaları gözardı edilmiş noktalarını ele alarak anlatmıştır. Hangisi orjinaldir? Diye bir soru sorarsanız orijinal oluşu saf arapçaya atfederseniz Arapça olmayan dillerde anlatılmış ve Muhammedin diliyle de dilden dile dolaşan kıssaları nereye koyabilirsiniz? Muhammedin diledikleri Arapça olmadığı için orijinal değil ama Muhammed Arapça anlattığı için orijinal midir? J Bir mevzunun şahit olunanı dışında anlatılanlarının hiçbirisi için orjinaldir denilmez. Örneğin ev telefonunuz yada cep telefonunuz için bir fatura düzenlenir.Sistem tarafından yapılan konuşmalar için tanzim edilen fatura asıldır orjinaldir. Orjinal fatura basılmış iken sonradan basılan diğer fatura orijinal değil aslı gibidir ibareleriyle tanımlanır. Oysa aslı olan bir şeyin aslı gibidiri olmaz. Aslı olmayanın ancak sureti kopyası olur.
Muhammed bir kitap yazayım diyerekten yola çıkmış bir adam değildir. Muhammed yaşadığı hayatı içinde yetiştiği toplumu iyi etüt etmiş bir adamdır. Yaşadıkları,gözlemlediklerinin kelimelere aktarımıdır Mushaf. Muhammed yaşamadığı,inanmadığı,görmediği haller,durumlar için laf üretmiş (hevasından konuşmuş) bir adam da değildir. Muhammed rasül içinde yaşadığı toplumun problemlerine çözümler üreten, meseleleri hal yoluna koyan projelerle toplumunun içinden sıyrılmış çıkmıştır. Uydurma, mesnetsiz söylemlerin sahibi kendisini dinleyen muhatab bulamaz.
Söylediklerinin sonuna kadar ardında duran bir adamın savunduğu ilkelere karşı duruş gösteren,muhalefet edenler için söyledikleri çok anlamlıdır. :“Bir ayet getirsinler, on ayet getirsinler,bir sure getirsinler” yada benzeri bir metin getirsinler.” Metni yazmak iş değildir asıl iş metne konu olacak projeleri hayata geçirebilmiş olmaktır. Projeler,toplum nazarında kabul görür, işlevsellik kazandığında toplum gelişir,büyür. Gelişen toplumların sonraki kuşaklarına devrettiği bir mirastır yapılanlar. Ekonomik projeler,sosyal projeler, hukuksal projeler vs. Projelerin hayata geçtiği toplumlarda muhalefet edenler gelişmeleri, değişimi, gözlemlerler lakin bir benzer proje ile gelemezler.Çünkü işleri proje üretmek olmamıştır. İşleri projeleri karalamak olmuştur. Üzüm yemek değil bağcıyı dövmek gayesiyle hareket eden kafa yapısı ancak bir sonraki kuşaklar için güzel masallar, hikayeler bırakır miras olarak.
Muhammed’in diliyle “bir ayet, bir sure getirsinler” şeklinde ifade edilen iddialı söylem Arapça söylendiği için mi kutsal, Allah’ın sözü olarak telakki edilmelidir? bu durumda bir ayetin, bir surenin toplumsal gelişim projeleri,gelişim hamleleri için ortaya konan yöntemler olmadığını söylemek kelimelerin gizemine saplanıp kalmaktır. Kelimenin zenginliğini keşfedemeyen, o kelimenin arkasında,neleri taşıdığını göremeyen gözler için Musa,İsa, Yusuf,İbrahim ve diğerleri fantastik, tılsımlı söz ve eylemler gerçekleştirmiş olurlar. Bir yerde uçan kaçan elçi, öte yanda bebeyken konuşan ,babasız doğan bir elçi, bir diğer taraftan ayı yaran,göğe çıkan bir elçi hikayeleri ile anlamsızlığa, ahmakça bir yaşantıya yelken açarlar.
Kur’an Allah kelamı mıdır değil midir?Cevabınız evetse sorun yok J tüm meseleler hal yoluna giriyor değil mi? Ama yok Allah kelamı değil dersen işte o vakit işin şekli şemali değişiyor iş çetrefilli bir hale bürünüveriyor. Hadi ispatla diye bir soru ile muhatap oluveriyor insan?
İnsan meselelerin çözüme kavuşabilmesi için delil ister.Daha başka bir izah tarzı ile, verinin somut bilgiye dönüşebilirliğiyle ilgilenir insan ve bunun için veriyi bilgiye dönüştürecek doneleri arar durur. Aradıklarını bulursa veri bilgi olur bulamazsa veri ham veri olmadan öteye geçmez. Ama ne acıdır ki elde ki mushafın bir veri mi yoksa bilgi mi olduğu üzerinde hiç kafa yormaz sorgulamaz. O Allah’ın sözüdür der ve Allah’ı kendi algı ve düşünce merkezinde kendisi gibi konuşturur. Oysa ki O Allah kendisiyle konuşması olacak iş değil miydi? J Yok olur mu canım Allah isterse olur. O konuşmak isterse konuşur kim engel olabilir J Bu düşünceyle yol alınmaz, bu kafa yapısıyla adam olunmaz. Allah Allahlığını yapıp dururken, Melekler insana secde etmiş iken, iblis karşı koymuş iken velhasıl herkes kendine düşen görevi sorumluluğu yerine getirip dururken bu insan ne iş yapar?
İnsan, bilinmezlikten gelir, boşluktan varoluşa yelken açmıştır. Daha bilimsel söylemle yok iken var oluş maddenin hal değişikliği,moleküler yapı ve atomların oluşumu. Quantum fiziği ile varılan nokta kara delik big bang teorileri vs., Atomlar,madde, moleküller vs. nasıl var olmuştur? Boşlukta var oluşun sistematiğini kuran güç, yokluktan var oluşa giden bir mekanizmayı işletendir. Yok iken var olan metinleri, söylemleri söyletende odur. Lakin onun söylemi insanın duyacağı frekans ve ses dalgalarıyla değil o var ettiği evren üzerinden insan ile konuşur. Evrensel hak dine kulak vermeyen,Ay güneş,gece, gündüzüzerinde düşünemez, gün olur; ay, yıldız, güneş tapınılan birer put olur.
Yaşadığı evrende evren kitabından her gün sunulan ayetleri görmeyen, devamlı konuşan Rabbin konuşmasını evren üzerinden teşhis edemeyen, görmezden gelenlere kendi dilleriyle Rabbin konuşmasını anlatan elçiler gelir.
Yav arkadaş biz şu evren kitabı dediğin kitabı görüp duruyoruz da onda ne rabbi ne de onun mimiklerini görüyoruz biz bir şey okuyamıyoruz ,ama şu elçi dediğin adamlar okuduklarını söylüyorlar ve bize aktarıyorlar hakikaten bu nasıl bir anlayıştır? Yalancılık,boş yere, hikayeden konuşmak denmez mi buna “ diye sorabilir birileri de.
Meselenin özü şudur; Bir insan adaleti, iyiliği,doğruluğu,erdemliliği,hayrı ,güzelliği anlatıyor ve uyguluyorsa haksızlık ve zulme karşı savaş açıyor ve mazlumu zalime karşı koruyor ise yaşadığı hayatı yaşanılır kılmak,mesut ve huzurlu kılmak için mücade ediyor ise söylemleri kendinden değil İlahtandır. Onun beslendiği yer onu var eden boşluğun var oluş yasalarını elinde bulundurandır. Benliğine Kendinden kattıklarını dillendiren insan, adem olma vasfına erişen adamdır.Benliğinde var olanları paylaşabilen insan toprağın temiz pak oluşu gibi,toprağın anaç besleyici,dingin oluşu gibi temiz ve paylaşımcı olur.
Yazılı metin üzerinden kavga çıkarmanın manası yok.Kur’ana saldırmak,onu karalamak gaye olmamalı. Gaye adam olmak olmalı. Adam olmak ise yazılı metin üzerinden sorgulamadan, düşünmeden, idrak etmeden nasıllar ve niçinlere cevap bulamadan yapılan bir teslimiyet olmamalı.
Muhammedin yoldaşları mı ondan tastamam bütün bir kitap halinde bir Mushafı istedirler yoksa ona muhalif olanlar mı?
Selamlar Sevgili karamizah Kur an bir gözlem sonucu değildir...Adı anılan yada anılmayan anılmayan hiç bir nebi gözlem sonucu kitap yazmamıştır...Kendilerinden değildir kendileride içinde olmalarına rağmen... Tekrar izah etmekte fayda vardır. Kur an şayet Allah kelamı değilse ve peygamber bir filozof ise bunun anlamı bağlayıcılığı yoktur..Mükellefiyet anlamında sorumlu değilsiniz...Zaten mustacantanın amacı o bağlayıcı alandan sıyırabilmek...Kendi kelimelerinde var bu...O zaman olay ne olur bunuda açalım...Siz herhangi bir insana herhangi bir fiili iyi kötü doğru yanlış anlamında ne varsa hukuksallık adına ne varsa Hesap gününü reddiyeyle ve bunu görmezden gelerek bunları yapmasının anlamını ortaya koyamassınız...Sadece arz daki yaşamla sınırlı...Hesap gününün bağlayıcılığı vardır...Yapıp ettiklerinden sorguya çekilme hatta yapıp etmeyipte geride bırakıp ihmal ettiklerinden...Görüyormusun şekilleniyor yeryüzündeki hayatın Kur an ca anlamı. Biz burda neciyizin cevabı..Nerden geldiğimizin nereye gidiyorumuzun cevabı....Sevgili mustacanta olayın yeryüzüne yönelik yüzünden hareketle iyilik güzellik doğru yaşamayı öneriyor peki bunları belirlerken standart ne olacak? O na göre felsefe (çoğuda nihilizm) ve birazda vicdan...Sanırım mustacanta esnaflık yapmamış...İst 5 liraya adam öldürmeye hazır insanlar vardı bi zamanlar...Onlarında vicdanı vardı...Ayyaşında var eroinmanında kantında vicdanı vardı marksında.Galileo nun da vicdanı vardı endülüs mahkemesininde...Standart ve bunun bağlayıcılığı? Vicdan mı..Etmeyin eylemeyin ağalar bebeğinin üzerinde sigara söndüren annelerde var bu toplumlarda...Bunlar kötü örnek doğrudur.İyi örnekleride verelim. Dilencilere yardım eder toplumlar aynı dilencilerin mercedesine benzin alabilmesi için...Bakın fertlerin vicdanından çıkarılan kanunlarla neleri elde etmekteyiz...Lütfen davet ettiğiniz alanı etraflıca düşünün.Kaldıki iyilik nedir dahada önemlisi neden iyidir?¿ Sıfırdan bir şey varolmaz ve varolduğunda muhtevasını kendi oluşturamaz..Sivrisineğin yapısı muhteşemdir buna rağmen ufak bir el darbesi ve canlı ölmüştür...Olay ne o zaman? Neden bu muhteşem yapıyı içinde barındırıpta güvenliğini sağlayamadı.Oysa o yapıyı üretebiliyorsa güvenliğini haydi haydi yapardı..O nu o şekilde kılmaya zorunlu kılan ne? Vicdanı mı? Evet Malki bin nebi emmim yoğunsun belli olmuyor pek buradan da:) madem başladık devam edelim. Mevcutta çok çene var ve bu çenelerin içinde bir ağız ağzın içinde de dil.Konuşan söz söyleyen ifadede bulunan kendisi ifadede bulunur.İfade ettikleri ona mı aittir.''Allah
kelamıdır, elçi kavlidir, der kendisi için, lakin mantığına göre
yaklaşacağın için önemli olan içinde bulunmamız gereken tarz metin
değil'' Bunu ben dillendirdim alıntıladım ve yazdım.Bunu ben söyledim evet ben.Bana mı aittir.Hayır Malik bin nebi ye aittir ben sadece aldım.Konuşan kim Malik bin nebi ifadeler kime ait malik bin nebiye.Getiren kim ben. Vahyeden kim Allah sözler kime ait O na kime geliyor nebi ye.Nebi bunları ifadelendirirken bunlar kimindir diye sorulursa Allah a aittir der tabiiaiyla..Ben konultuğumda ne olur.Konuştuğum ayet.Kimden nebiden, kime ait Allah a.Kur an dan konuştuğumda ne olur.Allah ın nebiye vahyettiği vahyi konuşmuş olmazmıyım:)) Felsefeden hareketle Kur an ı anlamaya çalışma Ünalım gardaşım.Bu metod değil doğru metod hiç değil.İşlerinde kolaylıklar dilerim selametle
__________________ Tek bir doğru duruş noktası vardır bölünemeyen.
Bunu da tek söyleyen ben değilim ki neden benim üstümden
gidersin..
Forumda da var, yetmez dersen yeryüzündeki milyarlarca
insanı da gözlemleyebilirsin..
Son 5 yıldır esnafım, yanılmalarınıza bir tik daha..
Vicdanların üstünün örtülmesi, aklın üstünün örtülmesi
BİLİNÇSİZ nesiller yetiştirmiş\yetiştirmeye de devam
etmektedir..
Zorunluluklar sorumluluk hissine dönüşemez..
Mesele bilinçlenmede..
Mesele kişilerin KENDİLERİNE koydukları ahlaki
hedeflerde..
Mesela vicdanların örtülerinin kaldırılarak akıllara yön
vermesinde..
"Şehrin bir yerinde bir adam öldürüldüğünden bütün şehir
sorumludur" dosteyevskinin dediği gibi..
O adam aç veya ahlaksız olmasa idi bunu yapmazdı..
Gözü dönmüş bir adamı öte tarafla düzeltemezsin..
Öldürmemesini mushafla sağlayamazsın.. Sadece
öldürüldüğünü duyduğunda "bütün insaları öldürmüş gibi
oldu" dersin..
Başka biri de çıkar mushaftan "gördüğünüz yerde öldürün"
ifadesini kırparak o adamı öldürür\öldürüyorlar..
Karnını doyurmak ve diğer insanlarla asgari düzeyde de
olsa eşit şartlar altında yaşamını devam ettirmesini
sağlarsan ve insanlık için "insan olma bilincini" adama
verirsen adam neden öldürsün, böyle bir hobi edinmemişse
kendine..
Yani dostum bu bilinci\ahlakiliği sağlamak için SOSYAL
EŞİTLİK ve ADALET için mücadele edebilirsin..
Benim ve diğer sadece ya da önce İNSAN olmaya
çalışanların yapmaya çalıştığı gibi..
selametle..
__________________ İNSANLAR CENNETE RAZI OLDUKLARI İÇİN
CEHENNEMİ KABUL EDİYORLAR..
BİLİNÇSİZCE..
"Kuran mushaf OLMASAYDI" başlığında eklemiştim, benim
hayata ve mushafa bakışımın özeti de denilebilir..
M.ikbal kurana bakışı şöyle yorumlar, peygamberliğin
sona ermesi demek, insanlığın evriminin, mitolojiden,
dinlere sonra akıl evrimine geçmesi demektir. islam
tarihi süreçde ilk çağ ile yeni çağın ortasındadır. yeni
çağa girerken peygamberlik sona ermiştir ve islam aslında
tümevarımsal aklın doğmasını sağlamıştır. kelamcılar bunu
görememiştir. ve işi imana indirgemişlerdir. islam
elbette tecrübedir ve öğretidir. insanlık tabidirki
faydalanacaktır. ama tarihin bir bölümüne hapsolmaya
gerek yoktur. din nihai hedef değildir. hedefi gösteren
işaret parmağıdır. hedefe varmak ise akılla, bilimle,
sanatla ve felsefeyle mümkündür.
selametle..
__________________ İNSANLAR CENNETE RAZI OLDUKLARI İÇİN
CEHENNEMİ KABUL EDİYORLAR..
BİLİNÇSİZCE..
Selam ile Sağoalsın mustacanta.Aramizdeki farkı ifadelendirdiğin ve Kur an a bakışını somutlaştırdığın için. Kısaca (önceki yaklaşımını dışlayarak) Demektesin ki Kur an dan faydalanılabilir bir kitap ama bağlayıcılığı yoktur.Hayatın yaşanılabilir olması için Sosyal ve eşitsel adaletin sağlanması gerekmektedir iddiasındasın.Bu argümanı dillendiripte iktidar olanları düşünüyorumda:)) İddialarına kayıtsız kaldılar istisnasız...Sence neden ellerindekilerini menfi kullandılar ki çıkışlarıda senin söylemin? Fazla yorma kafanı ve klavyeni basit bir cevabı vardır. Onları bağlayıcı hiç bir metin yoktur ortada caydırabilecek.Bak hayat anlamsızlaşıyor. Biz ancak bu dünya hayatında yaşar ve ölürüz...Senin söyleminle benzermidir.Evet tıpkısının aynısı...Neyi neye göre yapacağın ne şekilde yapacağın gidişatını belirleyendir.Çıkış noktan insancıl olabilir bunu anlamak hiçte zor değil.Sosyalistlerde bunu yaptı.Eşitlik adalet özgürlük vs.Biliyorum herkes eşit ilginçtir ve önemli bir tesbittir evrensel kurallar diye 5-6 madde vadır.Bunları dillendirenler bunları övenler ve bunlara binaen davranacaklarına yemin edenler..Bu kurallar kendileri için olduğunda bunu uygularlar.Başkaları olduğunda biz ve öteki söylemi devreye gider..Kur an Kerim bir sözdür.Sana hareket noktaları verir nerden başlayacağını nasıl yapacağını öğretir.Doğrusunu öğütler ve her alanda bunu sana gösterir. Felsefeyse dostum birinin ak dediğini diğerinin kara dediği birinin doğru dediğine diğerinin değil dediği münakaşa alanıdır. Din denilen argüman ise sadece bir sahaya hapsedilen bir kavram değildir.Sürekli olarak aynı şeyi yaptığından dolayı.Örneklendirmek gerekirse.Sen nihilist takılıyorsan bu senin dinindir.Çünkü hayata bakışın bu perspektiftir.Ve bu belirleyicidir.Din dışı bir alan diye bir şey söz konusu değildir.Madem bilim iddia ediyorsan bak bakalım Dünya ya karşılık gelen anlam nedir.Bak yine Kur an a geldik.Son olarak Kur an dan faydalanlım dediğinde ve bunu başka kitaplarla kollektif yapalım dediğinde ise işte o zaman biri çıkar '' Gel kardeş şöyle kanapede otur şu pencereyi izle ve bak'' İşte o zaman sıvar güneşi önünde. işte yapmak istediğin budur der..Düşünmeden düşünmek,güneş balçıkla sıvanmaz..Dostum daha iyi argümanlar kullan.Bana belge getir misal getir getirdiklerininde kaynağını göster.Bana muğlak belli olmayanı kaynak olarak gösterme lütfen.Katili yetiştiren senin iddia ettiğin sistem aynı zamanda maktülüde. Ve sende buna müştereksin...
__________________ Tek bir doğru duruş noktası vardır bölünemeyen.
Ölü kardeşin eti leş hükmündedir/leştir, haramdır yenmez. Canlı canlı kesip yiyebilirsiniz, yemekten de hoşlanabilirsiniz, haram edilmemiş!! :))
Kardeşinin arkasından kuyusunu kazmanın vahametini anlatan temsili anlatımdan fıkhi hüküm çıkarmak..!!
:))
Sevgili Haktansapmaz,
Ey inananlar, zandan tümüyle sakının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın ve birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. Ölü kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mısınız? Elbette ondan iğrenirsiniz. ALLAH'ı dinleyin. ALLAH tevbeleri kabul edendir, Rahimdir.Hucurat12
bu ayet'te misallelendirme yoluyla bir kardeşinin arkasından iş çevirmek ile ölü kardeşinin etini yemek özdeşleştirildiği gibi, yaradılıştan insana yüklenen işletim sistemi , bilinç/ görgü ve donanım gereği : insanın ölü kardeşinin etine karşı müthiş bir tiksinti duyacağı da açıkça vurgulanmıştır...bunu görmemek...gördünüz sanırım...
Bedi', yoktan varetmek olarak anlamak bir qîl, sadece bir görüş. Aslında bedi' eşsiz, benzersiz, örneksiz demektir. Yani yaptığınız buluşun, icadın daha önce bir örneği yoksa, ilk siz buldu yaptıysanız buna bit'at denir. Kitapta yoktan varetmek ifadesi hiç geçmez. Bedi'uzaman, çağının eşi benzeri olmayan adamdır. Var mı saidi Norşi gibisi!!
__________________ Selam Hüdâ' ya tâbi olanlara...
Sevgili Haktansapmaz, " bedî " : garip, hayret uyandıran, daha önce benzeri görülmemiş, güzel, üstün, özgün, mükemmel bir şeyi icad eden, yeni, eşsiz ve görülüp gözetilmemiş anlamında olduğuna göre demek ki bir yeni yaradış, yoktan var etme sözkonusu...kelime bunu ifade ediyor hem de çok net :
Bedî’u assemâvâti vel-ard(i)(c)ve-iżâkadâ emran fe-innemâ yekûlu lehu kun feyekûn(u)
Gökleri ve yeri yoktan var edendir. Bir işin olmasını dilerse, ona sadece "Ol," der ve olur.
örneğin " bidayet " kelimesinin başlama, başlangıç
örneğin, " bid'at " sonradan meydana çıkan şey,
örneğin " bidayeten " kelimesinin başlangıçta, başta, ilkin,
örneğin " bedîhe "kelimesinin başlangıç, düşünmeden birdenbire söylenen güzel söz anlamında olduğunu biliyoruz...
Haktansapmaz yazdı :
Selam Hüdâ' ya tâbi olanlara...
Sevgili Haktansapmaz, arkadaşlar: " bu kitap Allah'ın değil, O'na uyarak Hüda'ya tabi olacağınıza sizi inandırmışlar ..." diyorlar...yoksa sende bu inandırılmış olanlardan mısın...( imzandan böyle olmadığını görüyorum kardeşim...)
muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Şöyle de sorulabilir tabi hucurat 12 olmasaydı ölü kardeşimizin etini yermiydik.? Iııı:(
Selam Dermanbeg,
hemen yukarıda söylediklerimi tekrarlamak istemiyorum...yazılarımın bidayetinden beri " fıtrat " dan söz ediyorum müteaddit defalardır...örneğin 64.sayfadaki iletimin bir yerinde şöyle demiştim :
..............................
"o çağın insanı " yer ile gök " bitişik idi ve Yüce Allah onları birbirinden ayırdı...demek ki önce bitişik yaratmıştı...sonrada yaşam alanı bulabilmemiz için yer ile göğü birbirinden bizim için ayırdı...buna gücü yetti..." gibi bir yorum ile anlamışsa yanlış mı anlamış yani...doğru anlamışlar işte...bunun neresi yanlış?bunun neresi Yüce Allah'a Peygamber'in yalancılık etmesi?burada bir yalan dolan göremiyorum, sen nerede görüyorsun anlamadım, anlamakta da zorlanıyorum hakikaten kardeşim. BİZ de fıtrat programımız ile edinim ve kazanımlarımızın bize vermiş olduğu güncel gözlüklerle cocuğu olduğumuz çağı OKUTTURduğumuzda " bing bang" ı görüyoruz ve bize bu ayet yeniden nazil oluyor, oldu mu şimdi...işte bu...ayet aynı ayet...o çağ insanına da hitap ediyor, bu çağ insanına da, gelecek çağ insanına da kimbilir ne yeni keşifler olacak da bu sefer onlarla hitap edecek...daha önce de demiştim...Kur'an lafzı bir kere, manası sürekli inen harikulade bir ilahi kitap'tır...ondan istifade homojen değildir... zaten homojen olsaydı hayatın kendisi yani Kur'an = hayat olamazdı...üzerimizde doğan her yeni güneş( AYET...) bize yepyeni bir şeyler bağışlayıp, hayatımızı her alanda yeniden güncelliyorsa( her günkü hayatımızın yeniden güncellendiğini görüyorsak...) , bir başka AYET olan Kur'an ayeti de bizi çağımıza şahitlik etmemize davet ederek bilincimizi ve görgümüzü güncellemeye çağırmaktadır!...Kur'an lokomotifliğinde , tertemiz fıtratına yüklenmiş bulunan bilinç ve donanım ve çağının hediyesi olan tüm kazanım ve edinimleri birleştir, yoğur...çağını OKU ve OKUT!...vahiy kitabı+kainat kitabı+insan kitabı' ile çağına şahidlik et!... bizden " yine bizim iyiliğimiz için " istenen bundan başka birşey değil...fakat biz kör kuyu'yu tercih ediyorsak, illaki ve billaki yokluk ve ademiyeti tercih etmek istiyorsak, Kur'an bize nasıl seslensin?
..........................
ve,
bing-bang teorisi gibi çağımızda keşfedilmiş bilgilerin 15 asır önceki insanlar tarafından bilindiğini değil, ( yanıtlayacaksanız şayet, lütfen yazıları okuyunuz!...yazımın tamamı 64.sayfada...) yukarıda da açık ve net olarak ifade etmiş olduğum gibi, Kur'an her çağın insanına hitap edebilecek yetenek ve kabiliyettedir...her çağın insanı o'nu anlar ve o'na şahidlik eder...o günkü bilgi, birikim, bilinç, deneyim, görgü, edinim, kazanım, örfünü bu tertemiz fıtratı ile imtizaç eder, vahyin lokomotifliğinde o'nu yorumlar, o'nu yaşam pratiğine indirger, yaşamını bu doğrultu ve istikamette günceller...gününü/ çağını okur ve okutturur...çağına şahidlik eder ve ettirir...vahiy kitabı+ kainat kitabı +insan kitabı her çağ insanına güncel ve pratik yaşamı okur ve okutturur!...her çağ insanı " arınmaya istek duyduğu nispette..." kendine liyakati ölçüsünde birşeyler alır...
öyle ya, böyle buyuruyor Yüce Yaradan :
" De ki :arınmağa gönlün var mı?..."
Selam
NOT :
bir soru :
hazır konu " et "mevzuuna gelmişken :
" et " yiyiyor musun? yoksa vejateryen misin? özel bir soru olarak algılamayınız lütfen!...konu ile alakalı...
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma