Yazanlarda |
|
mustacanta Ayrıldı
Katılma Tarihi: 18 aralik 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 198
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
hanif_42 Yazdı:
Selam ile Sağoalsın
mustacanta.Aramizdeki farkı ifadelendirdiğin ve Kur an a
bakışını somutlaştırdığın için.
ABİ YENİ YA DA FARKLI BİR ŞEY SÖYLEMEDİM.
Kısaca (önceki yaklaşımını dışlayarak) Demektesin ki Kur
an dan faydalanılabilir bir kitap ama bağlayıcılığı
yoktur.
YAKLAŞIMI DIŞLAMA YOK DOSTUM, SEN YENİ ANLIYOR
OLABİLİRSİN..
Hayatın yaşanılabilir olması için Sosyal ve eşitsel
adaletin sağlanması gerekmektedir iddiasındasın.Bu
argümanı dillendiripte iktidar olanları düşünüyorumda:))
İddialarına kayıtsız kaldılar istisnasız...Sence neden
ellerindekilerini menfi kullandılar ki çıkışlarıda senin
söylemin?Fazla yorma kafanı ve klavyeni basit bir cevabı
vardır. Onları bağlayıcı hiç bir metin yoktur ortada
caydırabilecek.Bak hayat anlamsızlaşıyor.
:) BENİM HAYATIM ANLAMSIZLAŞMADI, TERSİNE ANLAMSIZLIKLARA
ANLAM YÜKLEMEYE ÇALIŞIYORUM.. BU YÜKLEMELER İÇİN
FİKİRLERİNİZİ MERAK ETTİM.. PEK FAYDA SAĞLANDIĞI
SÖYLENEMEZ..:)
Biz ancak bu dünya hayatında yaşar ve ölürüz...Senin
söyleminle benzermidir.Evet tıpkısının aynısı...Neyi neye
göre yapacağın ne şekilde yapacağın gidişatını
belirleyendir.
TAMAMEN KATILIYORUM..
Çıkış noktan insancıl olabilir bunu anlamak hiçte zor
değil.Sosyalistlerde bunu yaptı.Eşitlik adalet özgürlük
vs.Biliyorum herkes eşit ilginçtir ve önemli bir
tesbittir evrensel kurallar diye 5-6 madde vadır.Bunları
dillendirenler bunları övenler ve bunlara binaen
davranacaklarına yemin edenler..
DOSTUM BAHSETTİĞİN DEĞERLER SADECE MUSHAFIN DEĞİL BÜTÜN
İNSANLIĞIN ORTAK DEĞER VE ÖZLEMİDİR. BEN BİR SİSTEMİ
SAVUNMUYORUMKİ SOSYALİST SİSTEMLE ÖRTÜŞEN YANLARINI ÖNE
SÜRÜYORSUN.. BEN FACE DE SOSYALİST İSLAMCILARLA KENDİME
GÖRE MÜCADELE HALİNDEYİM:)
çÜNKÜ SORUNUN VE ÇÖZÜMÜN SİSTEMLE SAĞLANACAĞINI
DÜŞÜNMÜYORUM..
Bu kurallar kendileri için olduğunda bunu
uygularlar.Başkaları olduğunda biz ve öteki söylemi
devreye gider..
YAPMIŞ OLABİLİRLER BU DA BENİ BAĞLAMIYOR:)
Kur an Kerim bir sözdür.Sana hareket noktaları verir
nerden başlayacağını nasıl yapacağını öğretir.Doğrusunu
öğütler ve her alanda bunu sana gösterir.
KATILIYORUM. BEN BU SÖZÜN YERİNE KONMASINI İSTİYORUM.
AMAÇ ADAM OLMAK DEĞİLMİDİR, İSTEYEN İSTEDİĞİ ŞEKİLDE ADAM
OLSUN..
Felsefeyse dostum birinin ak dediğini diğerinin kara
dediği birinin doğru dediğine diğerinin değil dediği
münakaşa alanıdır. Din denilen argüman ise sadece bir
sahaya hapsedilen bir kavram değildir.Sürekli olarak aynı
şeyi yaptığından dolayı.Örneklendirmek gerekirse.Sen
nihilist takılıyorsan bu senin dinindir.Çünkü hayata
bakışın bu perspektiftir.Ve bu belirleyicidir.Din dışı
bir alan diye bir şey söz konusu değildir.Madem bilim
iddia ediyorsan bak bakalım Dünya ya karşılık gelen anlam
nedir.Bak yine Kur an a geldik.
NASIL GELDİK ANLAMADIM.. DOSTUM NEREDEN GELDİK NEREYE
GİDECEĞİZ SORUSUNUN CEVABI HENÜZ BULUNAMAMIŞTIR. MUSHAF
BU ANLAMDA GÜZEL BİR YAKLAŞIM SERGİLER. GELİŞ ONDANSA
DÖNÜŞ ELBETTE
ONADIR..
FELSEFEYİ BU ŞEKİLDE DEĞERLENDİRMEN DOĞRU DEĞİL,
KALDI Kİ BEN FELSEFECİ DE DEĞİLİM..AMA FELSEFENİN DE
FELSEFESİNİ YAPARIM.. KANT GİBİ..
Son olarak Kur an dan faydalanlım dediğinde ve bunu başka
kitaplarla kollektif yapalım dediğinde ise işte o zaman
biri çıkar '' Gel kardeş şöyle kanapede otur şu pencereyi
izle ve bak'' İşte o zaman sıvar güneşi önünde. işte
yapmak istediğin budur der..Düşünmeden düşünmek,güneş
balçıkla sıvanmaz..
"DÜŞÜNMEDİĞİNİ DÜŞÜNMEK" DEDİĞİMİ İKİNCİ KEZ
HATIRLATAYIM..
Dostum daha iyi argümanlar kullan.Bana belge getir misal
getir getirdiklerininde kaynağını göster.Bana muğlak
belli olmayanı kaynak olarak gösterme lütfen.Katili
yetiştiren senin iddia ettiğin sistem aynı zamanda
maktülüde. Ve sende buna müştereksin...
KATİK VE MAKTÜL İÇİN BAKINIZ DİN\MEZHEP\HİZİP\TARİKAT
SAVAŞLARI.. NEREDEYSE TARİHİN HEPSİ BUNLARLA DOLUDUR
DOSTUM. KİMSE DİN KELİMESİNİN EVRENSELLİĞİNİ
KAVRAYAMADI.. ELİNDEKİ NAKİLLERDEN
DOLAYI..ZORUNLULUKLARDAN DOLAYI...
BENDEN BELGE İSTEME KARDEŞİM, BEN SESLİ DÜŞÜNÜYORUM..
DÜŞÜNCELERİMİN BELGESİ DE BURAYA YAZDIKLARIM.. SEN
PEYGAMBERDEN İSTEDİKLERİ GİBİ MUCİZE İSTEMEYİ BIRAKTA
SÖZLER VE SÖYLENENLERİ BİRİKİMİNE GÖRE DEĞERLENDİR,
YANLIŞ GÖRDÜĞÜN DOĞRU GÖRDÜĞÜN YERİ BELİRT, CHP GİBİ
MUHALEFET OLSUN DİYE DEĞİL, İLERLEMEK İÇİN ELEŞTİRELİM..
BEN DOĞRUYU BULAN DEĞİL ARAYAN ADAMIM.. CEVAPLARIN
MUSHAFTA OLDUĞUNA İNANSAYDIM SADECE ONU ARAŞTIRIRDIM..
GÖRDÜĞÜM VE ANLADIĞIM ŞUDUR Kİ insan ve tabiat kitabini
içinde barındıran hayat
kitabındakı -sınırsız sahifenin içindeki- GERÇEKLERİ
surekli OKUmayı gerektiriyor..
SELAMETLE..
|
|
|
__________________ İNSANLAR CENNETE RAZI OLDUKLARI İÇİN
CEHENNEMİ KABUL EDİYORLAR..
BİLİNÇSİZCE..
|
Yukarı dön |
|
|
el_turki Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 mayis 2008 Gönderilenler: 425
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
..."ADALET, AHLAK, SOSYAL EŞİTLİK, İYİLİK, DOĞRULUK, BARIŞ
VS.. BUNLAR MUSHAFA AİT DEĞİLDİR, BUNLAR İNSANLIĞIN ORTAK
DEĞERLERİ VE MÜCADALE ETTİKLERİ GERÇEKLERDİR...."
çok büyük yanılgı...bak:
"“Hani Rabbin meleklere 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' demişti. Onlar da: 'Orada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz Seni överek yüceltiyor ve Seni devamlı takdis ediyoruz' dediler; Allah: 'Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim' dedi.
saydığın şeyler insanların çok azının ortak değeridir.ama çok çok azının..bak:
"İnsan hiç şüphesiz hüsran içindedir. ...."
"...İnsanlardan, Allah hakkında hiçbir bilgisi olmadan, doğruluk rehberi ve aydınlatıcı bir kitap bulunmadan tartışanlar var..."
"....Doğrusu insan pek zâlim ve çok nankördür."
lut kavmini hatırla:zina ve-veya zinanın her çeşidi,kötü işlerin hepsi yapılıyordu.o toplumda anormal olan lut du onlara göre...onların ortak değere fahşa idi....kötü işler idi.ama onlar bunları normal karşılıyordu.
sen zannediyormusun:ALLAH peygamberlerini göndermese idi,onlara kitaplar ve sahifeler ve de vahiyler göndermeseydi,sen doğruyu ve yanlışı bilecekdin?sende lut kavminin bir yaşayanı olacakdın....ve diğer kavimlerin.....ve şuan geçmişdeki kavimlerden bile daha beter topluluklar oluşacakdı.çok az insan bunlardan beri olurdu.zaten onlarda nebiler,resuller,salihler,veliler,sıddıklar olurdu.
kur'an birşeyi başaramamış değildir.ALLAH öyle birşeyi murad da edmiş değildir.kimileri iyi,kimileri kötü olacak ve böylecene herşey zıddıyla bilinecek ve derece derece değer kazanacak....iyiler ve kötüler olacak.zalimler ve mazlumlar.zzenginler ve fakirler.yaz ve kış gibi...
iyiyi ALLAH gösterdi.kötüyü ise insanlar buldu.....kötünün kötü olduğunu ise ALLAH bildirdi.yoksa insanın bulduğunun bulanıklığını bileceği yokdu...
hem demişsin:insanlar o şeyleri günah olduğu için değil,kötü olduğu için yapmamalı.kötü olan şey zaten günahdır.günah olduğu için kötüdür.
hiçbir zaman tek tip toplum oluşturamazsın.insanlar kavimlere,dillere ayrılmışdır.renklere ayrılmışdır.bir kavimde iyi olan birşey,bir başka kavimde kötüdür.aşağılama hareketidir.
eğer ALLAH vahiy lerini indirmeseydi.insanlar karanlıkda olacakdı.hiç görmediğin bir güneşin varlığını nasıl bilecekdin?zıddı olmadan neye iyi neye kötü diyecekdin.hangi ölçülerle davranışları tasnif edip derecelendirecekdi insanlık....
ALLAH ın maymun olun,domuz olun dediklerimi bu işi yapacakdı....lut kavmimi....ibrahime karşı gelenler mi?musa ile mücadele eden firavunlar mı?eğer ALLAH vahiylerini indirmeseydi...domuzların,maymunların kavm-i lutların,nemrudlarınizalim ve zorbaların tebası olacakdın.neye iyi neye kötü diyecekdin?
__________________ De ki: «Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» ALLAH HERŞEYİN EN DOĞRUSUNU BİLİR.
|
Yukarı dön |
|
|
malik bin nebi Uzman Uye
Katılma Tarihi: 24 kasim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 439
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Arapça olan Kuran'ın, indiği toplumun diliyle hitabını gerçekleştirdiği herkesçe biliniyor ama alıntılanan bazı ayetlere yaklaşımda bu nüansa dikkat edilmiyor.Yer ile göğün bitişik iken ayrılmasını ''görmüyorlar mı?'' sorusuyla dikkatlere sunuyor Allah ama bu sorunun doğru anlaşılmadığı görülüyor.Bence biz çeviriye Türk dili çerçevesinde anlam yüklüyoruz.Ünal bunu yapmış mesela.Görmüyorlar mı,görmediler mi,gördün mü sorusuyla başlayan nice ayetler vardır ki bunun Türkçe'deki görmek fiiliyle uzaktan yakından ilişkisi yok.Bunun için Arapça bilmeye gerek yok.
Selam Kardeşim Yalnız Kürt, umarım iyisindir ve umarım yalnız değilsindir :)
Görmediler mi derken de nazar etmediler mi demedim :), veya şöyle diyim çeviri ve metin üzerinde durmadım, Orada konuştuğumuz hasan abimizin bilimsel açıklamalarıydı kardeşim metine yönelik bir müzakere değildi, bu gözle okumaktan kastım bu mantıkla okumak, gördüklerini görmekten kastım anladıklarını anlamak, görmüş mü demekle idrak etmiş mi, göster demekle isbat etmek :),
kur'an mushafını dil açısından inceleyeceksen, şu basit görme kelimesinin bile türkçe konuşan iki insan arasında nasıl anlaşamamaya neden olduğunu görebilir ve ancak karşılıklı kasıtların sorulması ile giderilebildiğini görerek, hem yabancı bir dil, hem eski bir dilin hem yabancılara hem de sonraki nesillere nasıl fransız kalacağını tahmin edersin, ki sözlü olanı yazıya dökmek bile başlı başına anlama önüne bir engeldir, şu forumda yazılanların büyük kısmı yüzyüzeyken ifade edilemez emin ol :),
ama vesilenle mevzuya iki kelam daha ettik, sana bir şey daha diyim mi :), gerçi sen eskilerdensin belki daha önce gözüne çarpmıştır ama yinelemekte fayda var, çevirinin eksik oluşu mütercimine göre değişmez her çeviri eksiktir, dilersen bu çeviriyi yapan Allah olsun, dillerin karakterivardır, mantıkları vardır, sonuçta kur’anda anlatılan tüm şahıslar Arapça konuşmuyordu, ee mecburen birinin kendi dilindeki sözü muhammed’e kendi dilinde bildiriliyordu çeviri ile, kısacası dostum zinciri bilinmez ve bilinemez ve şahit olunamaz bir alandan başlatırsan uzunca bir kopukluklar yumağı baş gösteriyor. Bırak iki farklı dili, aynı dili konuşan iki kişi bile anlaşmakta zorlanır vs vs vs
ve son olarak bir şeyin sana fayda getireceğine inanarak bir şeye yaklaşırsan ne olursa olsun sana fayda sağlar ya da tam tersi aynı ilaç mevzundaki gibi, ki bu yüzden inanarak deil analiz ederek yaklaşmakda fayda var,
Esen kalasın
__________________ bildiklerimizle değil yaptıklarımızla, ellerimizin neleri ile değil hayatlarımızın nasılları ve nedenleri ile,,,
Beni bir yere oturtmaya çalışmayın,çünkü ben bir yerde oturmuyorum, sadece yürüyorum
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Yüce Allah senden de razı olsun UlulEbsar kardeşim.
4-
KUR'AN = HİÇ TÜKENMEYEN MUCİZE
41 Fussilet 11 :
Śumme-stevâ ilâ-ssemâ-i vehiye duḣânun fekâle lehâ velil-ardi-/tiyâtav’an ev kerhen kâletâ eteynâ tâ-i’în(e)
Sonra, duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve yeryüzüne: "İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin" dedi. İkisi de: "İsteyerek geldik" dediler.
Ve O, [sadece] duman halinde olan göklere şekil verdi; onlara ve arza, “İkiniz de isteyerek yahut istemeden [varlık alanına] gelin!” diye buyurdu. İkisi birden: “Peki, boyun eğerek geliriz!” dediler.
-------------------------------
9 - De ki: "Siz yeryüzünü iki günde [evrede] yaratanı gerçekten inkâr edip duracak mısınız? Bir de O'na eşler koşuyorsunuz! O, âlemlerin Rabbidir." 10 – Ve O, onun [yeryüzünün] içinden sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp isteyenler için eşit olarak [ayırım yapılmadan] rızkları dört günde ayarladı. 11- Sonra duman halinde bulunan göğe yerleşti/egemenlik kurdu da ona ve yeryüzüne “İsteyerek veya istemeyerek gelin!” dedi. İkisi de “Biz isteyerek geldik” dediler. 12 - Böylece O [Allah], onları iki günde yedi gök olmak üzere gerçekleştirdi ve her göğe kendi işini vahyetti [içine yükledi]. Biz en yakın göğü kandillerle ve korumayla süsledik. İşte bu, Azîz, Alîm’in ayarlamasıdır.
Bu ayet gurubunda Allah’ın bazı sıfatları verilerek müşriklerin O’nu nasıl akılsızca inkâr ettikleri sorgulanmaktadır. Rabbimiz, ikna olsunlar diye müşriklerin dikkatini evrende [yerde ve gökte] gözleriyle müşahede ettikleri, hayret, korku ve hayranlık uyandıran kanunlarına çekerek onlara kudret ve büyüklüğünü hatırlatmaktadır.
Ayrıca Allah’ın yeryüzünü iki günde [evrede] yarattığı, âlemlerin Rabbi olduğu, yeryüzünün içinden sabit dağlar yarattığı, bereketler meydana getirdiği, orada araştırıp isteyenler için eşit olarak [ayırım yapılmadan] rızkları dört günde ayarladığı, sonra duman halinde bulunan göğe yerleştiği/egemenlik kurduğu, gökleri de yedi gök olmak üzere iki günde gerçekleştirdiği ve her göğe kendi işini vahyettiği [içine yüklediği], en yakın göğü kandillerle ve korumayla süslediği bildirilmektedir. 11. ayetteki “Sonra duman halinde bulunan göğe yerleşti/egemenlik kurdu” ifadesiyle başlayan bölümde ise göklerin daha önceden gaz halinde oldukları; gaz halindeki bu göklerden Rabbimizin yıldızlar, gezegenler, galâksiler ve diğer gök sistemlerini yaratarak hepsini kontrolü altında tuttuğu bildirilmektedir. Göklerin önce duman [gaz] halinde olduğu modern bilim tarafından da tespit edilmiş bulunmaktadır. Bu konuya ait bilimsel bir yazıyı dikkatlerinize sunuyoruz:
EVRENİN GAZ AŞAMASI
“Bir de duhan [gaz] halinde bulunan Göğe [Evren'e] yöneldi, ona ve yeryüzüne ‘İsteyerek veya istemeyerek gelin’ dedik. İkisi de ‘İsteyerek geldik’ dediler.” (Fussilet/11)
Kuran'ın bu mucizevî ifadesine geçmeden önce ayetin tercümesiyle ile ilgili bir iki noktayı belirtelim. Metnin başında "bir de" diye tercüme ettiğimiz kelime Arapça "sümme" kelimesidir. Bu kelimenin "bir de", "öte yandan" gibi anlamları olduğu gibi "daha sonra", "sonradan" anlamları da vardır. Ayetin akışı açısından "bir de", "öte yandan" anlamının daha uygun olduğunu düşünüp ayeti böyle çevirdik. Ayette duman, gaz diye çevirdiğimiz kelimenin Arapçası ise "duhan"dır. Duhan genel olarak gaz halinde bir madde ile havada az çok sabit bir biçimde duran küçük taneciklerden oluşur. Ayetten, Evren'in gaz halinde bir aşamadan geçtiği ve Allah'ın iradesi sonucu bu aşamadan sonra Evren'in ve yeryüzünün bugünkü şeklini alacak şekilde ayrı bir aşamaya geçirildikleri anlaşılıyor.
Büyük Patlama'dan [Big Bang] sonra Dünya'mızın, Güneş'in, yıldızların hemen oluşmadığını biliyoruz. Evren hiçbir yıldız oluşmadan önce bir gaz bulutu şeklindeydi. Bu gaz bulutunun ana maddesi Hidrojen'di. Hidrojen'den sonra ise en çok var olan madde Helyum'du. Bu gaz bulutunda daha sonra oluşan sıkışmalar ve yoğunlaşmalar yıldızların, gezegenlerin oluşumunu sağladı. Bugünkü Dünya'mız, Güneş'imiz, gece görebildiğimiz yıldızlar hep bu gaz bulutunun bir alt kümesiydi. Bugün bunları keşfedebilmemiz bilim tarihinde, arka arkaya yapılan birçok buluşun, gözlemin, laboratuvar çalışmasının sonucudur. Bir yandan sözlerle taciz edilen, bir yandan kılıçlarla öldürülmeye çalışılan, aynı zamanda Allah'a ortak koşulmadan iman edilmesi gerektiğini anlatan Muhammed Peygamber'in ne çağının tüm insanlarının bilgisinin toplamı, ne de şahsî gözlemleri Evren'in daha önceden gaz halinde olduğunu söylemeye yeterdi. Zaten Peygamber'in iddiası da kendisinden konuşmadığı, Evren'in yaratıcısının sözlerini ilettiğidir.
“Bunlar sana vahyettiğimiz gabya [duyu organlarıyla algılanamayana] ait haberlerindendir. Bunları sen de, toplumun da daha önce bilmiyordunuz. Şu halde sabırlı ol. Şüphesiz sonuç sakınanlarındır.” (Hud/49)
UÇUŞAN GAZLAR BİR GÜN MANOLYALARA DÖNÜŞECEK Kuran'ın bilimsel mucizelerinin sadece “Bir mucize oluşsun, Kuran'ın dediğinin doğruluğu bir gün anlaşılsın” diye söylenmediğini görüyoruz. Evet, tüm bu mucizelerle Kuran'ın Allah tarafından gönderildiği, Kuran'la hiçbir kitabın yarışamayacağı ispat ediliyor. Aynı zamanda mucizeyi oluşturan ayetler çok önemli bilgiler veriyor, Allah'ın yaratışındaki inceliklere, olağanüstülüklere dikkat çekiyor. Hiçbir Kuran ayeti "Bir gün Bush diye bir Amerikan başkanı olacak, onun oğlu da..." şeklinde haberler vermiyor. Kuran'ın, indiği dönemde bilinemeyecek olan bir bilgiyi, mucizevî bir şekilde söylemesi tek önemli nokta değildir. Aynı zamanda bu sözün kendisi de insanlara önemli bir bilgi vermektedir. Dünya'mızda gördüğümüz tüm güzellikler daha önce gaz bulutu aşamasından geçmiştir. Bu ayeti [Fussilet/11] örnek alırsak, Kuran'ın 1400 yıl önceden Evren'in daha önce gaz halinde olduğunu açıklaması bir mucizedir. Fakat bir patlamayla tüm maddenin sürekli genişleyen bir şekilde Evren'i oluşturduğu bir ortamda Evren'in gaz haline mahkûm olmaması, Allah'ın maddenin içine koyduğu yasalar çerçevesinde bu gazdan yıldızların, gezegenlerin, insanların, manolyaların oluşması da Allah'ın yaratılış mucizesidir. Yani Kuran mucizelerine bakarken hem bu ayetlerin söylendiği yıllardaki bilgi seviyesine göre bu ayetlerin söylenmesinin mucizeliğini düşünelim, hem de bu ayetlerin ifadesindeki anlamları da göz ardı etmeyelim.
MÜKEMMEL ÇALIŞTIRILAN KANUNLAR Gaz bulutu sıkışarak yıldızları oluştururken yaratılış kanunlarının çok ince bir şekilde çalıştırıldığını görüyoruz. Çekim kuvveti sayesinde gaz bulutu içinde büzülme oluşur, yıldızlar yaratılır. Çekim kuvveti öyle bir çalıştırılır ki, yıldızlar oluşur, fakat çekim kuvveti sonuna kadar işi götürüp yıldızı bir kara deliğe çevirmez. Yer çekimini böylesine ölçülü hareket ettiren nedir? Bu ölçü, bu denge, bilinçli bir Yaratıcıyı açıkça göstermez mi? Evrende yaratılan kanunlar yıldızların da oluşumuna izin verecek şekilde yaratılmıştır. Böylece Yaratıcının, yaratılışta hedeflediği gayeleri ortaya çıkacaktır. Çekim kuvveti; akıllı, bilinçli, şuurlu bir nesne değildir ki tüm bu mükemmel oluşumlara kendisi sebebiyet versin. Acaba Yaratıcı çekim kuvvetini yaratmasaydı da yıldızlar, gezegenler, Ay kalın zincirlerle bağlanmaya, yerinde tutulmaya kalkışılsaydı nasıl bir israf, nasıl bir çirkinlik, nasıl bir kargaşa hüküm sürerdi? Yaratıcı yer çekimi kanununu yaratarak olayı ne de güzel çözmüştür. Yerçekimini Allah'ın, Evren'e koyduğu bir yasa olarak gören Isaac Newton [1642-1724] yerçekimini ilk keşfeden kişidir. Fakat o da, birçok fizikçi de Evren'in en başta bir gaz aşaması geçirdiğini bilememişlerdir. Ne Kuran'dan önce, ne de Kuran'dan bin yıl sonra… Newton'dan sonra Güneş'in bir gaz bulutunun sıkışmasıyla oluştuğu fikirleri ortaya atıldı. Örneğin Laplace "Dünya Sistemlerinin İzahı" adlı 1796 yılında basılan kitabında Güneş'in gaz bulutlarının çekim gücüyle sıkışması sonucunda oluştuğunu ve Dünya'nın Güneş'ten koptuğunu ileri sürdü. Daha sonra İngiliz fizikçi Clark Maxwell Dünya'nın Güneş'ten koptuğuna matematiksel yaklaşımlarıyla itiraz etti. 1943 yılında Weizsocker, sonra Ter-Haar, Chandiosekhor ve Kuiper teoriler geliştirdiler. Mount Wilson ve Palamar'da teleskoplar ile yapılan gözlemler de tartışmaya dâhil oldu [Dünya'nın Güneş'ten ayrılıp ayrılmadığına dair Kuran'da bir açıklama yoktur.] Dünya'nın Güneş'ten kopup kopmadığı tartışma konusu olmuştur ama Evren'in daha önce gaz şeklinde olduğu hususunda bir tartışma yoktur. Allah bizi ısıtan Güneş'i de, mavi okyanusları da, müziğin notalarını da, yemeklerin lezzetini de birbirinden hızla ayrılan gaz bulutundan yaratmıştır. “Artık dileyen O'nu [Kuran'ı] düşünüp öğüt alsın.” (Abese/12) (Kur’an Araştırmaları Gurubu)
10. ayetteki “Orada bereketler meydana getirdi” ifadesi ile milyonlarca yıldan beri en küçük canlıdan insana kadar her türlü mahlûkun faydalandığı bitmez tükenmez yaşam kaynakları kast olunmuştur. Bu nimetlerin en önemlileri, bitkilerin, hayvanların ve insanların hayatlarının sürmesini mümkün kılan “su” ve “hava”dır. Sonra da bunlar vasıtasıyla oluşan ve varlıklarını sürdüren bitkisel ve hayvansal gıdalardır. Kur’an’ın birçok yerinde [A’raf/54, Yunus/3, Hud/7, Furkan/59, Secde/4, Kaf/38, Hadid/4] evrenin “altı günde [evrede]” yaratıldığı ifade edilmiştir. Bu konudaki “Gün” sözcüğü ile ilgili olarak daha evvel Kaf suresinin tahlilinde açıklama yapıldığından, detayın oradan (Tebyinü’l Kur’an; c.2. s.602) okunmasını öneriyoruz. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da, 10. ayette geçen “rızkları dört günde ayarladı” ifadesidir. Buradaki “dört gün [evre]”, evrenin yaratılışı ile ilgili olarak zikredilen “altı gün [evre]” içinde değildir. Rızkların “dört gün”de ayarlanması, evrenin “altı gün”de yaratılmasından ayrı bir uygulamadır. 12. ayette geçen “her göğe kendi işini vahyetti [içine yükledi]” ifadesindeki “vahy”i, sistemin kodlarının yüklenmesi olarak anlayabiliriz. Bu, belirlenmiş bir süreye kadar gökteki her sistemin kendi varlığını sürdürecek olması, kesinlikle bir kargaşaya neden olmayacak olmaları demektir.
YERYÜZÜ GÖKYÜZÜNDEN ÖNCE Mİ YARATILDI?
11. ayetteki “Sonra duman halinde bulunan göğe yerleşti/egemenlik kurdu” ifadesindeki “sonra” edatı nedeniyle, görünüre göre, yeryüzünün gökyüzünden önce yaratıldığı anlaşılmaktadır. Önce bu konuya ait birkaç ayeti takdim edelim:
O, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan, sonra semaya istiva edip/ egemenlik kurup onları yedi gök olarak düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilicidir. (Bakara/29)
Yaratılışça siz mi daha çetinsiniz yoksa gök mü? Onu [göğü] O [Allah] yaptı: Boyunu yükseltti ve onu düzene koydu, gecesini kararttı ve kuşluğunu [ışığın parlaklığını] çıkarttı. Ve ondan sonra yeryüzünü döşedi; yeryüzünden suyunu ve otlağını çıkardı, dağları da sabitledi [demirledi; sağlam bir şekilde yerleştirdi], sizin ve hayvanlarınız için bir faydalanma olmak [yararlanmak] üzere. (Naziat/27- 33)
Bu ayetlere bakılırsa, Fussılet/11’e ve Bakara/29’a göre önce yeryüzü, sonra sema; Naziat/27-33’e göre ise önce gökyüzü, sonra yeryüzü yaratılmış gözükmektedir. Bu ayetlerdeki “ بعد , ثمّsonra” edatları "tertib-i zaman" için değil, "tertib-i beyan" içindir; yani zamanda sonralığı değil, kelâmda sonralığı ifade etmektedirler. Türkçede de bir kişi bir konuyu anlatırken zaman tertibini düşünmeden, sözlerini “ ... sonra ...” diye sürdürür. Bu konuyla ilgili olarak Beled/17 ile Kalem/13’e de bakılabilir. 11. ayette Allah’ın yeryüzüne ve göklere “ona ve yeryüzüne ‘İsteyerek veya istemeyerek gelin!” dediği; onların da “Biz isteyerek geldik” şeklinde cevap verdikleri açıklanmıştır. Bununla Rabbimizin kudretinin mükemmelliği ortaya konulmuştur. Buna göre, söz konusu ifadenin takdiri “İsteseniz de istemeseniz de, işinize gelse de gelmese de geliniz” şeklinde olur. Kısacası Rabbimiz, onların varlık âlemine çıkmalarını istemiş, onlar da bu iradeye uygun olarak meydana çıkmışlardır.
Şüphesiz ki O bir şeyi dilediğinde, O’nun buyruğu / işi o şeye “Ol!” demektir; o da hemen oluverir. (Ya Sin/82)
http://www.istekuran.net/fussilet.html
muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|
Yukarı dön |
|
|
mustacanta Ayrıldı
Katılma Tarihi: 18 aralik 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 198
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Dostum el-turki bunlar insan(lar)ın değil İNSANLIĞIN ortak değerleridir. yani sana göre bana göre ona göre değişmeyenlerdir..
Şimdi konudan konuya girilecek.. ama kısaca;
Allah mutlak iyi ise kötülüklerin temeli nereden diye henüz tatminkar cevabı olmayan "kötülük problemini" sana sormayacağım..
Allah insanları yeryüzüne atıp sonra bir coğrafyaya da öğüt için elçi göndermiş, diğerlerini de başıboş bırakmış değildir..
İnsan ve tabiat kitabı DİNAMİK bir şekilde herkesin önündedir..
Elçiler insanlara OKUyarak hayatın gerçeklerini YOL göstermişlerdir..
Evrendeki bilinen\bilinmeyen nedenselliğe ve bütünlüğe işaret etmişlerdir..
Özellikle muhammed peygamber tüme varımı hedef göstermiştir.
Birimden bütüne..
Uzayacak yine ama şu şekilde de düşünebilir..
Su herkesin ortak ihtiyacıdır..
Su mushaftan önce de vardı sonrada..
Kuran muhammed peygamberin kendi dönemindeki kuraklığı gidermek için açtığı bir kuyudur..
Esasen o kuyunun nasıl yapıldığını ve nasıl kullanıldığının bize şahitliğini yapan belgedir.
Mesele her zaman temiz su içebilmektir, sağlıklı ve insan gibi yaşamak\yaşatmak için..
Hangi kuyudan olduğunun önemi yoktur, susuzluğunu gidermeye çalışır insan..
Günümüzde su her evin çeşmesinden akmaktadır. yapılması gereken şey içtiğin suyun analizini yaparak temizini içmeye çalışmakdır.
Yani vicdanın temiz sesini akılla destekleyerek gelişmek..
Yani mushafın tabiri ile hayatını takva üzere geçirmek..
Arınmak budur.
Arınmak kuyuyu ya da içindeki suyu arındırarak içmeye çalışmak değildir.. bu kuyu aslında tertemiz demek değildir.
Niye su içmek gerektiğini belirlemek ve söylemek gerekir..
Sonra bir kaynaktan içmenin gerekli olmadığını anlamak\anlatmak gerekir..
SUYUN GÖKTEN YAĞMASI İÇİN YERDEN YÜKSELMESİ GEREKTİĞİNİN BİLİNMESİ GEREKİR..
Bu BİR kaynağı ve içindeki suyu kötülemek değildir..
Ama kimisi o kaynaktan küflü,taşlı,topraklı suya ulaşır, kimisi de buraraki arkadaşlar gibi öz suya..
Öz suya ulaşmak sanıldığı kadar kolay değil, eminim yıllarını verdiler..
İllede kuran diyen arkadaşlar bana bu kuyudan sesleniyorlar su içebilmek için..
bende diyorumki su her yerde içmesini bilenler ve niye içeceğini bilenler için..
bilinmesi içinde bilinçlenme..
Sadece insan olmak gerektiğinin bilinmesi..
İyiliğin ve doğruluğun adalet için desteklenmesi ile barış yurdunun inşası..
Asıl din kenDİNde..
gerisi laf kalabalığı..
selametle..
YÖNETİCİ NOTU :
11. Gereksiz şekilde, çok sayıda başlık açarak tartışma ortamını sabote etmek ve/veya aynı mesajı farklı metinle de olsa değişik forumlarda tekrar etmek yasaktır.
__________________ İNSANLAR CENNETE RAZI OLDUKLARI İÇİN
CEHENNEMİ KABUL EDİYORLAR..
BİLİNÇSİZCE..
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam,
" De ki : arınmağa gönlün var mı?..."
arınmak!...arınmak!...arınmak!...
arınmağa gönlü olmak veya olmamak!...
işte bütün mes'ele budur kardeşler/ arkadaşlar!...
arınmak, temizlenmek, ak u pak olmak ameliyesi...
arınmak, âri olmak...şeytanın tasallutundan berî etmek...
sahte tanrılardan sıyrılıp, hakiki BİR'e yönelmek!...
göğüsteki âşiyanı vahiy ile aşılamak!...beytini arı duru sahici sevgi ile doldurmak...heva ve heves ile tutuklamamak!...
"iz " bırakan kirlenmeyi " iz " den " sis " ten kurtarmak!...
o merhamete, o lütufa liyakat zemini oluşturmak!...
yetimin, yoksulun, çaresizin, yolda kalmışın, komşunun, ehlinin, naehlinin, gazzelinin, afrikalının, japonun, hristiyanın, yahudinin, mü'minin, deistin, hakkını vermek, hak'kını hakk ettirmek...adaleti tesis ve dünyayı imar etmek...yaşanır ve yaşanılır bir cennet etmek...vahiy kitabını, kainat kitabını, insan kitabını yüreğinde / beytinde taşımak!...
temizlenmek!...temizlenmek!...temizlenmek!...
İLAHİ VAHY İLE TEMİZLENMEK =
" Lut ailesini kentinizden çıkarın...çünkü onlar temiz kalmak isteyen kimselermiş..."
" Ey Yahya! Kitaba sımsıkı sarıl!...( diye ona hitap etmiş), daha çocukken ona hikmet vermiştik. ve kendi katımızdan (ona) insanlara karşı bir yumuşaklık, bir temizlik vermiştik.......
..........eğer Allah'ın lütfu ve merhameti olmasaydı, hiçbirinizi asla temizlemezdi!...
.....( bu) Allah'ın, iman edenleri temizlemesi( temize çıkarması) içindir!...
....Rabbimiz, onlara kendi içlerinden, senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek,onları (şirkten ve kötülüklerden) temizleyecek bir elçi gönder...
.....Size ayetlerimizi okuyor, sizi pisliklerden arındırıyor,size kitabı ve hikmeti öğretiyor....
....Allah temizi pisten ayıracak...
....Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere satanları Allah temizlemez...
....Allah kıyamet günü onları temizlemez,temize çıkarmaz, arındırmaz...
....Temizlenen kendisi için (kendi lehine) temizlenmiş olur...
....Temizlenip arınan felah bulmuş (kurtulmuş)tur...
....Allah'ın size lütfu ve rahmeti olmasaydı sizi temizlemezdi...
....De ki:pis (murdar) la temiz bir olmaz,pisin (murdarın) çokluğu hoşuna gitse de...
....Altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri.Orsada sürekli olarak kalırlar.İşte temizlenenlerin (şirkten ve kötülükten arınanların) mükafatı budur...
....Belki o gelen temizlenecek (mü'min olacak).O büyüklenenlerin temizlenmesinden sanane...
....O ki, malını (Allah yolunda) vererek temizlenir,yücelir...
....Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez...(ilahi vahy...)
muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|
Yukarı dön |
|
|
UlulEbsar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 26 mayis 2010 Yer: Micronesia Gönderilenler: 352
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam, Çok güzel bir yazı olmuş...üç noktayı görünce benim yazım mı diye bir süre inceledim:) ama bunlar sizin güzel çıkarımlarınız... Kaynak Bir,Gönüller Bir...Allah razı olsun sevgili Hasanoktem... Mutahhir olanlar Mugarribun olur... Ancak temiz olanlar yakınlaştırılacak... Arınmaya niyeti olmayanlar,Eskilerin hali nice olacak? kendilerine Kuran ulaşmayanların hali ne olacak? gibi sorularla oyalanırlar... Gereken temizlik Gönüllerde ve Düşüncelerde...
sevgi ile...esenlikler dilerim
__________________ Haşr -10
"Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizi inananlara karşı kin beslemekten koru.
Rabbimiz, sen şefkatlisin, Rahimsin,"
|
Yukarı dön |
|
|
el_turki Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 mayis 2008 Gönderilenler: 425
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
""(Onlar) ellerindeki Tevrat ve İncil'de yazılı bulacakları ümmî nebi olan O Rasûl'e uyanlardır. O kendilerine ma'rûfu emrediyor, onları kötülükten nehyediyor, onlara temiz şeyleri helâl, murdar şeyleri de haram kılıyor. Üzerlerindeki ağır yüklerini, sırtlarındaki zincirleri indiriyor. İşte, O'na iman edenler, O'nu tazim edenler, O'na yardım edenler ve O'nunla birlikte indirilen Nur'a tâbi olanlar var ya, onlar selâmete erenlerin ta kendileridir" (7/A'râf, 157)
sayın mustacanta:
sizinle anlaşmamız,aynı noktada buluşmamız mümkün gözükmüyor.çünki:
1.ben olaya baştan bakıyorum.sen sondan bakıyorsun.ben diyorum ki:mutlak karanlıkdan kurtulmak insanın işi değil.hiç ışıkla tanışmamış,sadecene gecesi olan gündüzü hiç görmemiş bir gökyüzünün ışık saçan güneşi bilmesi imkansızdır.doğuştan kör birinin nesnelere senin gibi zihninde şekillendiremediği gibi......hiç ışıkla tanışmamış gökyüzü güneşi hayal edemez.o mutlak karanlık gökyüzünden başka birşey görmemiş insanında güneş hayali olamaz.karanlıkdan-aydınlığa çıkmakda budur.ilk önce karanlık sonra aydınlık.zıttı yaratılmadan önce sen aydınlığı nasıl bileceksin.
""Allah size imanı sevdirdi; küfrü, fıskı ve isyânı size kötü gösterdi. İşte doğru yolda olanlar, öyle kimselerdir. Allah lütuf ve nimetiyle onlara güzel şeyleri sevdirmiş, kötü şeyleri çirkin göstermiştir. Allah bilendir, halîmdir." (49/Hucurât, 7-8)
" Yolun doğrusunu göstermek Allah'a aittir. Yolun eğri olanı da vardır. Allah dileseydi hepinizi hidayete iletirdi." (16/Nahl, 9)
""Rabbimiz, her şeye yaratılışını verip, sonra hidayet edendir." (20/Tâhâ, 50)
""Sen, görmüyorlarsa, körlere hidayet mi vereceksin?" (10/Yûnus, 43)
"Yeryüzündekilerin çoğuna itaat edersen, seni Allah'ın yolundan saptırırlar." (6/En'âm, 116)
2.ben diyorum ki:insanlar bozulmaya çok meyillidir.o yüzden insanlar arasında ortak dugular oluştarmazsın.sana göreler,ona göreler okadar çok olurki orta noktaya varamazsın.senin için iyi ve güzel olan bir başkası için çirkin ve kötü olur.
sen dersenki:adam öldürmenin sana göresi,ona göresi olmaz...bende derim ki:olur.insanların insanları öldürmesinin önüne geçemezsin.çünki öldürme kimi zaman yaşatmadan daha iyidir.işte bu noktada her toplum kendine göre sınırlar çizmeye başlar.ve herkesin kendi hukuku olur.zinayı bir toplum meşru görür.bir toplum pis.eşcinselliği meşru bir hak görür,kimisi pis bir iş.kimisi içkinin faydalarını sayar içmeyi meşrulaştırır.kimisi kumarın faydalarını sayar...
garibanlığın sınırları herkese göre değişir.
ben derim ki:geçmiş kavimlerden almamız gereken çok ders var.
"Lût’u da (peygamber olarak) gönderdik. Kavmine dedi ki: ‘Sizden önce âlemlerden hiç birinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz?
sen ise ayetler geldikden,nebi ve resuller aracılığıyla açıklandıkdan sonra ki duruma göre konuşuyorsun.sana birileri birşey söyleyip izah eddikden sonra ,sende ona göre bir ilim oluşduktan sonra ki duruma göre konuşuyorsun.sendeki o ilim senin bulduğun değil.geçmişden sana gelen.şimdi düşün ilk insanda bile o ilim oluşmasaydı sen bugün bunları konuşabilecek miydin?neye iyi neye kötü diyecekdin?sınırların ne olacakdı?bunun asla cevabını veremezsin.
“O müttakîler (takvâ sahipleri) ki, gayba iman ederler, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.” (2/Bakara, 3)
"İnsanlar, sandılar mı ki, 'iman ettik' demeleriyle bırakılacak, inceden inceye imtihan ve ıstıraba çekilmeyecekler. Yemin olsun, biz onlardan öncekileri de inceden inceye deneylerden geçirmişizdir." (29/Ankebut, 2)
__________________ De ki: «Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» ALLAH HERŞEYİN EN DOĞRUSUNU BİLİR.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
hasanoktem Yazdı:
Sevgili Haktansapmaz,
Ey inananlar, zandan tümüyle sakının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın ve birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. Ölü kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mısınız? Elbette ondan iğrenirsiniz. ALLAH'ı dinleyin. ALLAH tevbeleri kabul edendir, Rahimdir.Hucurat12
bu ayet'te misallelendirme yoluyla bir kardeşinin arkasından iş çevirmek ile ölü kardeşinin etini yemek özdeşleştirildiği gibi, yaradılıştan insana yüklenen işletim sistemi , bilinç/ görgü ve donanım gereği : insanın ölü kardeşinin etine karşı müthiş bir tiksinti duyacağı da açıkça vurgulanmıştır...bunu görmemek...gördünüz sanırım...
Sevgili Hasanoktem,
Yasaklananlar arasında, ölü yada diri, insan eti yemenin haramlığı mevzubahis değildir. Hucurat 12'yi ilgisiz yerde kullandığınıza dikkat çekmiştim.
Bedi', yoktan varetmek olarak anlamak bir qîl, sadece bir görüş. Aslında bedi' eşsiz, benzersiz, örneksiz demektir. Yani yaptığınız buluşun, icadın daha önce bir örneği yoksa, ilk siz buldu yaptıysanız buna bit'at denir. Kitapta yoktan varetmek ifadesi hiç geçmez. Bedi'uzaman, çağının eşi benzeri olmayan adamdır. Var mı saidi Norşi gibisi!!
__________________ Selam Hüdâ' ya tâbi olanlara...
Sevgili Haktansapmaz, " bedî " : garip, hayret uyandıran, daha önce benzeri görülmemiş, güzel, üstün, özgün, mükemmel bir şeyi icad eden, yeni, eşsiz ve görülüp gözetilmemiş anlamında olduğuna göre demek ki bir yeni yaradış, yoktan var etme sözkonusu...kelime bunu ifade ediyor hem de çok net :
Bedî’u assemâvâti vel-ard(i)(c) ve-iżâ kadâ emran fe-innemâ yekûlu lehu kun feyekûn(u)
Gökleri ve yeri yoktan var edendir. Bir işin olmasını dilerse, ona sadece "Ol," der ve olur.
Sevgili Hasanoktem,
Yine de, Bedi' yoktan varetmek değildir... Yoktan var, vardan da yok olmaz.
"OL diyor OLUYOR". Oluş süreklidir. Şayet yoktan var ettiyse bunun bir başlangıç zamanı da vardır. Allah'ın bir başlangıcı olmayacağına göre, "her gün bir işte olan" Allah yaratmadan önceki o sonsuz geçmişte ne işle meşguldu?
örneğin " bidayet " kelimesinin başlama, başlangıç
örneğin, " bid'at " sonradan meydana çıkan şey,
örneğin " bidayeten " kelimesinin başlangıçta, başta, ilkin,
örneğin " bedîhe "kelimesinin başlangıç, düşünmeden birdenbire söylenen güzel söz anlamında olduğunu biliyoruz...
Haktansapmaz yazdı :
Selam Hüdâ' ya tâbi olanlara...
Sevgili Haktansapmaz, arkadaşlar: " bu kitap Allah'ın değil, O'na uyarak Hüda'ya tabi olacağınıza sizi inandırmışlar ..." diyorlar...yoksa sende bu inandırılmış olanlardan mısın...( imzandan böyle olmadığını görüyorum kardeşim...)
Sevgili Hasanoktem,
Arkadaşların dedikleri yabana atılacak şeyler değildir. Genellikle söylemlerine katılıyorum. Allah'tan olmak yada olmamak... Ney Allah'tandır, ney de değildir... Bunlar tartışma konusu. Her kesin söyledikleri aklı oranında Allah'tandır denebilir. Allah'tanlık Kuran'da adı geçen elçilerle sınırlandırılamaz. Hakikatleri kim söylerse söylesin farketmez, hakikatler Allah'tandır. Her kesin aklı sınırlıdır, kimse zaman ve mekan üstü değildir. Hiç kimse evrenin ne zaman ne şekilde yaratıldığının kesin bilgisine sahip değildir. Muhammed de "big bang" teorisini ispatlamak üzere bir söz sarfetmedi. "Gökler ve yer bitişik idi biz onları bir birinden ayırdık" da demedi, diyemezdi. "Biz her canlıyı sudan meydana getirdik" o sözün devamıdır. Gök bir tek partça, toprak da bir parça görünümünde iken gökten yağmur yağarak, yerden de nebatat biterek gök de yer de fetq oluyorlar. Hani olgunlaşıp doldukça Siirt fıstıkları ağaçta çat çat fetq olur ya, işte onun gibi yarılıyor gök le yer yağmurun yağmasıyla. Böylece her canlı yeniden hayat buluyor. Su hayattır. O sözle söylediği bundan ibarettir. Bunu da kafir de inananlar da hep görüyorlardı. Yoksa o kafirlerin ona itirazları gündeme gelirdi.
Şayet Muhammed'in mesajı sadece kendi zamanındaki kavmine ve bire bir muhatap olduklarına değil de, geleceğe yönelik tüm insanlara olsaydı, o gün sırtına bindikleri hayvanlara ve gemilere ek olarak bugün karada ve havada bindiğimiz motorlu taşıtlara ve dahasına da işaret edecek şkilde sözü uzatırdı. Bak: 23/22, 40/80, 43/12.
muhabbetle
Dostça. |
|
|
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
MAVİ yazılar sizin :
Sevgili Hasanoktem,
Yasaklananlar arasında, ölü yada diri, insan eti yemenin haramlığı mevzubahis değildir. Hucurat 12'yi ilgisiz yerde kullandığınıza dikkat çekmiştim.
yani insan eti yemek helal ve hoş bir şey olarak mı gösteriliyor bu ayet te? " tiksindiniz " diyerek kendi yarattığı insan fıtratına açık bir işaret var burada. daha öncede söylediğim gibi :bu ayet'te misallelendirme yoluyla bir kardeşinin arkasından iş çevirmek ile ölü kardeşinin etini yemek özdeşleştirildiği gibi, yaradılıştan insana yüklenen işletim sistemi , bilinç/ görgü ve donanım gereği : insanın ölü kardeşinin etine karşı müthiş bir tiksinti duyacağı da açıkça vurgulanmıştır...burdan insan etinin yenilebileceği değil, yenilemeyeceği çıkar ancak...
Sevgili Hasanoktem,
Yine de, Bidi' yoktan varetmek değildir... Yoktan var, vardan da yok olmaz.
"OL diyor OLUYOR". Oluş süreklidir. Şayet yoktan var ettiyse bunun bir başlangıç zamanı da vardır. Allah'ın bir başlangıcı olmayacağına göre, "her gün bir işte olan" Allah yaratmadan önceki o sonsuz geçmişte ne işle meşguldu?
" bidi " yi yapan " bedi " , ilk başlangıcı gerçekleştiren, bidayet / başlangıç...bidayeten/ başlangıçta, bidiyyat/ evvelce olmayıp sonradan olanlar...bu kelime değil arapçada, türkçede bile başlama/başlangıç anlamında kullanılmaktadır. bu kelimeyi belki 5 yaşımdan beri başlangıç anlamında kullanmakta olduğumu söylemek zorunda bıraktınız beni. burada bağlamı eşi benzeri görülmemiş güzellikte üstün ve özgün bir başlangıçtan sözediliyor...
Yoktan var, vardan da yok olmaz.
bu cümleyi ne zaman duydunuz bilmiyorum. ben ortaokulda bir hocamdan sık sık duyardım bunu...iyi bir hocaydı...o zamanlar buna inanmıştım da...ancak sonraları bunun ideolojik bir amaç doğrultusunda üretilmiş koca bir yalan olduğunu anladım. bu önemli bir konu hakikaten, insanları yanlış istikametlere sevkeden...bir kere " cazibesine dayanılmaz dayanılmaz ve daha doyumu olmaz(!) bir hafifliğe kavuşabilmek için " mutlak inkara pek rastlanmaz insanlar arasında...insanlar arasında " Allah yoktur" diyenler genelde sonderece azdır...bu nedenle Kur'an, ateistlerden ziyade müşrikleri sözkonusu eder...Yoktan var, vardan da yok olmaz diyen materyalizm, " Allah yoktur" demez fakat " madde " yide Yüce Allah'ın yanına oturtmaktan da geri durmaz...ilk görülen şirk çeşitlerinin geliştirilmiş bir versiyonu yani...enerji formülü Yüce Allah'ın bir yasası...enerjinin maddeye tahvili yasası...bunu tesis eden Yüce Allah...herkesin bildiği / bileceği gibi( artık emin olamıyorum ya...) hareket, ses, elektrik, ışık ve ısıya dönüşür...öyle değil miydi yoksa?( ne biliyim herşeyden şüphe eder hale getirdiler de...) sünnetullah'ın bu güzel yasalarından sapkınlık çıkararak Yüce Allah'ı red etmek...bu mudur ilim...bu olsa olsa ancak bir filim olabilir ancak...işte materyalizm...şükürsüzlüğün ve nankörlüğün zirvesi...peki sormazlar mı adama: ruh'suz ve akılsız bir varlık olan madde, nasıl olupta herhangi bir dış müdahale olmaksızın akıllı zişuur bir insana dönüşüverdi? halbuki herkesinde bildiği gibi( yine emin değilim artık...)akıl, şuur,ruh, madde değildir...ne bir hacimleri nede bir ağırlıkları var...boşlukta da bir yer kaplamazlar...peki sormazlar mı yine adama : maddi olandan maddi olmayan nasıl çıkmıştır? diye...biz bir CAN'lı olarak herhangi bir cansız, ruh'suz, akılsız bir şeyi icat edebiliriz, bu mümkün ancak tersi mümkün değildir ki materyalizm haklı olabilsin...madde gibi cansız, ruh'suz bir eşya, nasıl olurda İNSAN gibi harikulade ve muazzam bir varlığı icad veya meydana getirebilir...zişuur/ akıl sahibi, ruh ve şuur maliki olan insanın özüne maddeyi yerleştiren maddecilik felsefesi Yüce Allah'a aid olan yaratma güç ve kudretini maddeye vermekte, böylelikle ismi " MADDE " olan yeni bir ilah edinmiş olmaktadır...yeni ilahınız hayırlı ve uğurlu olsun diyemiyeceğim...çünkü " MADDE " ilahının insanoğluna dünyada hâyır değil, ancak " şer " getireceğine , ahiret aleminde ise ( tabiki onada inanılıyorsa artık...) kesin " ğasirun" lardan eyleyeceğini kendi namu hesabıma ve kat'i bir şekilde rahatlıkla söyleyebilirim. sonuç itibariyle materyalizm / maddecilik, mutlak bir inkarı değil, insandan aşağı durumda ve alçak bir durumda olan MADDE yi Yüce Allah'a ortak koşmuş olmakta, şirk, küfür, şükürsüzlük ve nankörlük batağına saplanmaktadırlar maalesef...esasen bu önce batı aleminde doğan, sonrada DOĞU nun sonradan görmüş diktatörlerinin elinde salgın bir hastalık haline gelen bu yeni MODA : Allahsızlık ve dolayısıyla kitapsızlık bataklığını kabul edenlerin nasıl bir dünya arzuladıklarını tahmin etmek hiç de zor değil...hafifleme ve bütün yükünden prangalarından kurtulma (!)/ kopma salgını...Yüce Allah ile olan BAĞ'ını koparma / kopartma furyası...
çıkmak zorundaıö. devam edeceğim inş.
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|
Yukarı dön |
|
|
|
|