Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 01 haziran 2010 Gönderilenler: 197
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sevgili Dermanbeg İsteseniz de istemesenizde heran Allah a secdedesiniz zaten::)) Bu da 3. uçurumunuz. Sadece göstermek istiyorum sizi size. Başka maksadım yok dost Dermanbeg.
Selametle
__________________ Ancak bir cehennem öğretebilir insana
Kırık ayaklarla cennete girilemeyeceğini...
"Bana tanrı tasavvurunu söyle sana kim olduğunu nasıl
yaşayacağını yani hayata bakışını söyleyim.."
Bu söze verilecek cevap gerçektende gerçekleri
yansıtıyor..
İbrahim kendi dönemindeki tanrı tasavvurunu sorgulamasını
mushaf örnek bir model olarak ortaya koyar.. Sahte
tanrıların, toplumun kurumsallaşan tanrılarının nasıl bir
iki soru ve gözlemle çökertileceğini gösterir..
İbrahimin milleti olduğunu söyleyenler ise -çıkan
elçilerin dışında- bolca tanrı tasavvuru üretmekten geri
durmamıştır.. tek tanrılı olmaları önemli değildir,
önemli olan yüklenen anlamlardır..
Peygamber döneminin ve söyleminin en kuvvetli şahitliğini
yapan ve en güvenilir hadis olan mushaftan bile
kelamcılar kaç farklı tasavvura ulaşmışlardır. günümüzde
de "Eşari" anlayışın baskın olduğu da söylenebilir.. Bu
ise kişilerin gelişimleri önündeki en büyük engeldir..
Acaba muhammed peygamber Allah ismi ile bir tanrıya mı
işaret etti?
Yoksa hayatın bütününe mi? Yani içindeki yasalara,
yaratma bilincine, gelişime vs mi işaret etti.. Hayatı
esmalar ve sıfatlar arasındaki uyum\gelişim süreci olarak
mı anladı.. O hayatın kendisine "hu" zamiri ve "Allah"
ismi ile işaret etti.. Çünkü okuduğu kitap hayatın
kendisindeki gördüğü gerçekler idi...
Ben la ilahe((tapınılacak)tanrı yoktur) illalah(ancak
Allah(vardır)) ifadesi ve ihlas suresi ile de bu
söylediklerimin desteklendiğini düşünüyorum..
Her neyse bu başka bir konu ve zor bir konu..
Ben yapıcı yaklaşım gösteren dermanbeg,asım, ünal,
haktansapmaz, karamizah, tesliman,
hüseyin, ululebsara katıldığımı ve teşekkürlerimi
iletiyorum..
Bütün güzellikler bizlerin(insanların) olsun..
__________________ İNSANLAR CENNETE RAZI OLDUKLARI İÇİN
CEHENNEMİ KABUL EDİYORLAR..
BİLİNÇSİZCE..
Dost Hanif_42 şahsıma yönelik cevabınızdan ötürüşahsınıza hitaben cevap vermek durumundayım.Meseleyi ise şahsi platformda değerlendirmediğimi ifade etmek isterim.
Yazınızın hemen giriş kısmında şu ifadeleriniz var: “Kur an bir gözlem sonucu değildir...Adı anılan yada anılmayan anılmayan hiç bir nebi gözlem sonucu kitap yazmamıştır...Kendilerinden değildir kendileride içinde olmalarına rağmen...”
Sizin bu yorumunuza katılabilmek mümkün değil tabii ki. Çünkü yaşam gözleme dayanır. İnsan görür,inceler,tahlil eder,gördükleri hususunda akli çıkarsamalarda bulunmak için çaba sarf eder.
Allah, gece ile gündüzü evirip çevirir. Gerçekten bunda basiret sahipleri için birer ibret vardır. (NUR-44)
Geceyle gündüze yer değiştiren Allah'tır; ve bunda da görmesini bilenler için, şüphesiz, (çıkarılacak) bir ders vardır! (NUR-44)
Şimdi Rabbinizden size (bu ilahi kelam yoluyla) anlama ve kavrama araçları verilmiştir. O halde, kim görmek isterse kendi lehine, ve kim de körlüğü tercih ederse kendi aleyhine davranmış olur. Ve (kalbi katılaşmış olanlara de ki): "Ben sizin bekçiniz değilim!" (ENAM-104)
Gerçek şu ki size Rabbinizden basiretler gelmiştir. Kim basiretle-görürse kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde gözetleyici değilim. (ENAM-104)
Ve yine onların aralarında sana bakıyormuş gibi yapanlar var; ama, eğer göremiyorlarsa, sen hiç körlere doğru yolu gösterebilir misin? (YUNUS-43)
De ki: "Budur benim yolum: akla uygun, bilinç ve duyarlıkla donanmış bir kavrayışa dayanarak (hepinizi) Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar (aynı çağrıyı yapıyoruz)". Ve (yine de ki:) "Allah kudret ve azametiyle her türlü eksikliğin üstündedir, ötesindedir. Ve ben O'ndan başka varlıklara tanrılık yakıştıran kimselerden değilim!" (YUSUF-108)
Kör olanla (basiretle) gören bir değildir; (FATIR-19)
Doğrusu insan kendine karşı bir basîrettir (KIYAMET-14)
Gözlemsiz bir hayat gözlemlenen bir başka hayatı taklit eder. Taklit edilen bir hayat tetkik edilebilen bir hayata dönüşmedikçe anlamsızdır. Evet dediğin gibi hiçbir adı zikredilmiş yada zikredilmemiş nebi kitap yazmamıştır. Çünkü bir hayat vardır orta yerde yaşanılası. Ve bir hayat yazılı metinler üzerinden inşa edilmez,yaşanmaz. Yaşanılan hayattan hayata dair sunulan metot ve uygulamalardan yola çıkarak bir kitap oluşabilir. Kitapta yazıyor diyerekten bir takım davranışlardan el çekmek , yine kitapta yazmıyor diyerekten bir takım davranışları hoş karşılamak mıdır hayatı yaşamak? Hangi gerekçelerle iman edersiniz?, kitapta vaat edilen cennet için mi? Yoksa tehdit edilen cehennem için mi? Oysa ki tehdit ile, zor kullanarak ne sevgi aşılarsınız, ne insanları mutlu mesut, bahtiyar kılabilirsiniz ne de iman eden bireyler kılabilirsiniz. İnsan adem olmayı hak eder bir tavır gösterdiğinde ,hidayeti arayan bir adam olduğu süreçte sisteme,işleyen düzenin zirvesine teslim olmuş demektir. Kitabi söylemlerle bir hayatı insanlara dayatmak kitap ehli bir tavır sergilemeden öte bir şey değildir.
İşte elçiler karanlıklar içine gömülmüş toplumları aydınlığa çıkaran yol,metod ve projelerle gelmişlerdir. Projeler, yöntemler, beyineler hep yaşanılan hayattan beslenmiştir. Bir başka ifadeyle vahy denilen olgu toplumla beraber yeşermiş, şekillenmiş anlamlı hale bürünmüştür. Hiçbir elçi,nebi içinde yaşadığı toplum ve şartlara göre kavle dönüştürdüğü kelamdan ayrı mütaala edilemez. Çünkü vahy hayattan beslenir. Vahyi dillendiren insandır. Evren kitabı öyle mükemmel sunumlarla yaratıcıyı tasvir eder ki bu tasvirden elde ettiklerini kendi dilleriyle anlamlı söze dönüştüren elçilerdir.
Vahy gökten gelen tılsımlı sözler dizisi olarak telakki edildiğinde eksiksiz, mükemmel bir biçimde var edilmiş olan evren de hangi eksikliği gidermek amacını taşır ki? Yada Aşkın Olan bir takım fısıltılarla neyi düzeltmeyi murad etmiştir acaba? Kendi kendine sormanı sorgulamanı rica ediyorum, birisi gelse ve dese ki; “bana vahy olunuyor ve bana bir takım sesler sizlerin görmediği işitmediği biçimde geliyor”dese sen ne dersin bu şahıs için? Diyeceğin çok kısa ve net ,yalancı, sahtekar, şair vs. JBir insanın elçi olması, kendisine vahy edildiğini toplum nazarında Yaratıcı Rab, yarattığı kainatı ve içinde bizlerin yer aldığı bu dünyayı başıboş bırakmış ve arşa yönelmiş tahtına kurulmuş bir Rab midir?:) Yoksa var ettiği evreni her an rasad eden ve evren ile birlikte yarattıklarıyla birlikte olan bir güç müdür?
Vahy, yaşanılan hayata müdahale etmiştir, bu müdahale de elçilerin metod ve yöntemleri, projeleri vardır. Hiçbir söz kendini doğrulatmadıkça, akli sorgulamadan geçirilip te benimsenmedikçe hayata müdahalesi söz konusu olamaz. Birisi çıkacak ve Allah bunları vahy ediyor hayatınızı bu şekilde yaşayacaksınız demekle bir hayat yaşanmaz. Ancak yaşanılan hayatta ki kaosu, zulmü fesadı,haksızlığı,adaletsizliği ortadan kaldırıcı, adaleti, doğruluğu, iyiliği tahsis edici yol,yöntem,kural,yasa,müeyyide,projeler vs. ile gelen birisi ile bir hayat yaşanası kılınabilir.
Şimdi de diyeceksin ki; “zaten ben de bu yol,yöntem,metot,emir ve yasaklamaları bildiren Allah”tır dediğini duyuyorum JDost Hanif,Benim algıladığım ve anladığım Aşkın olan, insanı yaratılışında gereken bilgilerle donatmıştır. Yarattığı varlıkta eksik olan yerleri görüp te bu eksiklikleri de elçilere yaptığı bir takım söylemlerle kapatan bir Rab anlayışını asla kabul edilemez. Dolayısıyla, aşkın olanın ilminden ilimlenen insanın yaşadığı hayata dair üreteceği projeler, yol, yöntem ve metodlarda el-ilah kaynaklı olacaktır. Çünkü Allah adaleti, iyiliği,doğruluğu emreder. insan da yaşadığı hayatta yaptığı,ortaya koyduğu güzellikler, kalıcı projeler,değerler ile anılır. İnsan yaşadığı ortamı esenlik yurdu haline getirebilecek bir meziyettedir. İnsanın iyiliği,güzelliği,adaleti, ihdas ettiği toplumlarda huzur, mutluluk,adaletten bahsedilebilir. İnsanın özünde olana kulak vermesi,vicdanının sesini dinleyebilmesi yaşanılır bir hayat için elzemdir. Hülasa insan Ali Şeriati’ ninde ifade ettiği üzere 4 zindanından sıyrılarak yeni bir dünya düzeni için çabalamalıdır.
Kelimeler değişir ancak O’nun ketebesi değişmez. O’nun sistemi belirlenmiş bir kurala göre işler. İnsan işleyen sisteme uygun projeler üretir.İşleyen sistemin çarkında yapıcı bir rol üstlenirse insan tevhid (tek ve homojen vasat ) toplum modelini inşa eder. Aksi durumda sistemin çarklarına müdahale ederse şirk (kompleks,karmaşık,heterojen) toplum modelini ihdas etmiş olur.
Akan suyun akışını engellerseniz sistemin işleyişine karşı durmuşsunuz demektir. Oyun çağında ki bebenin oyun oynamasını engellerseniz işleyişe müdahele etmişsiniz demektir.İşleyen düzene müdahale eden müşrik yapılan eylem de şirk olarak tarif edilmiştir Muhammedin diliyle.
Kelimeler Nuh’ta farklıydı,Şuayb da farklıydı, Yusufta farklıydı Zekerriya da farklıydı,İbrahim de ,Musa da İsa da farklı farklıydı lakin işleyen sistemin dili hep aynıydı. Her elçi,nebi,rasül kendi gözlemlediği,şahit olduğu hayatın penceresinden bakıpta gördüklerini yaşadığı hayatı yaşanılır kılmak adına kelimeleştirdi.
Kur an şayet Allah kelamı değilse ve peygamber bir filozof ise bunun anlamı bağlayıcılığı yoktur..Mükellefiyet anlamında sorumlu değilsiniz...Zaten mustacantanın amacı o bağlayıcı alandan sıyırabilmek...Kendi kelimelerinde var bu...O zaman olay ne olur bunuda açalım...Siz herhangi bir insana herhangi bir fiili iyi kötü doğru yanlış anlamında ne varsa hukuksallık adına ne varsa Hesap gününü reddiyeyle ve bunu görmezden gelerek bunları yapmasının anlamını ortaya koyamassınız...Sadece arz daki yaşamla sınırlı...Hesap gününün bağlayıcılığı vardır...Yapıp ettiklerinden sorguya çekilme hatta yapıp etmeyipte geride bırakıp ihmal ettiklerinden...Görüyormusun şekilleniyor yeryüzündeki hayatın Kur an ca anlamı. Biz burda neciyizin cevabı..Nerden geldiğimizin nereye gidiyorumuzun cevabı....
Kur’anın Allah kelamı olduğuna dair hiçbir deliliniz yok olduğu halde sırf size sizden önceki kuşaklardan,atalarınızdan gelen bir kabulden yola çıkarak benimsediğiniz bir doğruyu hem kendi benliğinize hem de çevrenize dayatıyorsunuz JOysa ki statükocu bir anlayış ile bir hayat dizayn edilmez. Sizler despot musunuz,sizler yaşadığınız çağın diktatörleri misiniz ki bir hayatı sorgusuz sualsiz kabule zorlayıcı bir yöntem izliyorsunuz.? Kusura bakmayın ama sizler Aşkın olana ve Onun yasasına boyun eğiyor felan değilsiniz sizler size dayatılan,Allah’tan gelen sözler diye sunulan kitaba boyun eğer haldesiniz. Oysa ki Kur’an hayattan beslenmiştir ve hayatın müteşabihidir. Hayat sabit değişmez kazıklardan muhkemlerden oluşmuştur. İnsan muhkemlerden yola çıkarak müteşabihe varır.
Dostum şayet siz 600 küsur sayfalık metnin bağlayıcılığına göre bir yaşam düşlemişseniz kusura bakmayın ama bu yaşamı ilk yaşayanların neleri düşündüklerini, neleri algıladıklarını, neleri hissettiklerini ne duydunuz, ne gördünüz. Görmediğiniz,duymadığınız bilmediğiniz bir yaşamın tam göbeğinden çıkanları kendi göbeğinize bağlama çalışmayın. Her doğan insanın göbek bağı doğarken anasından kesilir ve yaşamını doğal şekliyle gerçekleştirecek bir biçimde yaşama tutunur. O halde yaşadığınız hayata anlam katabilmek istiyorsanız başkalarının beslendiği kaynaktan değil kendi kaynağınızdan beslenin.
Yeryüzünde insanlık Kuran yok iken de vardı. Hesap günü, ahiret, yapıp edilenlerin karşılığının görülmesi kur’anın vicdanlarda olup biten bir teşbihsel anlatımı olarak görüyorum. Hesap gününün bağlayıcılığı kitaba tapan bir düşünce de elbette vardır. Beşerin eliyle yazılan bir kitabın değil İKRA edilen bir kitabın bağlayıcılığından bahsedilebilir.
Yeryüzündeki yaşam kuranca Tevratça, İncilce, zeburca, hinduca vs. şeklinde sınıflandırılamaz. Yaşadığınız hayat adam gibi yaşanılan bir hayatsa bu hayatta Kuranı da ,incili de ,tevratı da,Zeburu da görürsünüz. Muhammed adam gibi adamdı Kuranı yaşadığı hayatın bağrından yeşertti.Bizlerde adam gibi adam olursak nice kuranlar neşreder nice okumalar gerçekleştiririz.
Kur’an El-kitabın benzeşenidir, Muhammedin kendi lisanıyla ikra ettikleri gönül gözüyle, gören gözle gördüklerinin karşılığıdır. Muhammed ile capcanlı olan Kur’an, onun ölümüyle birlikte kelimelerinin mistizmine hapsedilmiş,kelimelerine verilen kutsiyetle yaşanmaz ve anlaşılmaz bir kitaba büründürülmüştür. Özetle Kur’an bugün bir cesettir ve bu cesetten nemalananlar onun üzerinden din ihdas etmeye,kurallar koymaya çalışanlar vardır. Ceset üzerine üşüşen akbabalar kendi şükürlerini yerine getirirler çünkü leşe üşüşmek onların takvası gereğidir. Onların doğası gereğidir. Bugün insanlar maalesef akbaba gibi kuran mushafının cesedi üzerinden kazanım elde etmeye,Mushaf üzerinden bir hayatı pazarlamaya çabalamaktadırlar.
Umarım Bir başka yazımızda da boşluk (gayb) üzerine bir çift kelam ederiz.
Esen kalınız selam ve muhabbetlerimle.
NOT: Kırmızı ile yazılanlar sayın Hanif_42 ye aittir.
Kur’an El-kitabın
benzeşenidir, Muhammedin kendi lisanıyla ikra ettikleri gönül gözüyle,
gören gözle gördüklerinin karşılığıdır. Muhammed ile capcanlı olan
Kur’an, onun ölümüyle birlikte kelimelerinin mistizmine
hapsedilmiş,kelimelerine verilen kutsiyetle yaşanmaz ve anlaşılmaz bir
kitaba büründürülmüştür. Özetle Kur’an bugün bir cesettirve bu cesetten
nemalananlar onun üzerinden din ihdas etmeye,kurallar koymaya
çalışanlar vardır. Ceset üzerine üşüşen akbabalar kendi şükürlerini
yerine getirirler çünkü leşe üşüşmek onların takvası gereğidir. Onların
doğası gereğidir. Bugün insanlar maalesef akbaba gibi kuran mushafının
cesedi üzerinden kazanım elde etmeye,Mushaf üzerinden bir hayatı
pazarlamaya çabalamaktadırlar.
içimizden birisin.Kurana ceset diyen ama kuran jargonu kullanan...Ancak kullandığı kelimeleri zerre kadar anlamamış. "Şükürlerini yerine getiriryorlar" "onların Takvası gereği" Kimdir bu "Akbabalar" biraz açarmısın? Kuranı bir Leşe benzetmeye seni iten sebepler nedir?
selam Ulul Ebsar, içinizden birisi olduğumu da nereden çıkarttın anlayamadım :) kusura bakma dostum ama insanları bir yerlere koyma, bir hizbin,bir grubun içinde düşünme davranışından kurtulmanız gerekiyor.
Beni bir gruba yada bir düşünceye yerleştirmeye çabalamanız beyhudedir,oturduğu yeri beğenmeyen, aldığı nefesi sonuna kadar hak etmeye çalışan, yaşamıma nokta koymayan zaman zaman 3 noktalar ve ekseriyetle de virgüllerle devam etmeye çalışan birisiyim.
Kur'an jargonu kullanmak; :) Muhammed ibrahimden bahsederken İbrahimi jargon kullandı :) Musa dan bahsederken tevratın jargonundan yararlandı vs.
Arkadaşım yaşadığın ortamda konu edilen format ne ise onu dikkate alır insan. Muhammed rasül de yaşadığı ortamda kendi diliyle anlatılan kıssaları kendi diliyle farklı bir formatta açıklamıştır. Bugün bu platformda Kuran üzerinden mesele konuşuluyorsa kuran üzerinden örnekler vermek doğrudur.
Kullandığım kelimelere ne anlam verdiğimi anlayıp anlamadığımı müsaadenle ben değerlendireyim :) Ama senin anlamadığın bir gerçek .
Aklını kullanmayan, Vahye kulak tıkayan, Yaratıcının mimikleri olan kainatı gözlemlemekten bihaber olan ancak elde ki metin ile hayatı doğru ve esksiksiz yaşadığına inananlar leşe üşüşen akbabadan farksızdırlar. Akbabalar, leşten kendine düşen payın peşindedir.İnsan ise leş ile değil ölen mantaliteyle değil vahyin canlılığı içinde ileriye götüren çaba ve arayışlarla canlı bir söylemi dillendirmelidir.
Kur'anın ceset oluşuyla yapmak istediğim vurgu; kuranın mantalitesinin kaybolduğudur. Kur'an hatibiyle anlaşılır yaşanır bir kitap iken hatibin artık olmadığı,duygu ve düşüncelerinin bilinemediği,mimiklerinin görülemediği halde bile hatibin birilerinin yada bir takım zihniyetlerin düşünce artraksiyonlarıyla konuşturulduğu gerçeğidir.
Adına da empati derler bu yöntemin. Bir dönemin algılarıyla, araçlarıyla,duyularıyla harmanlanmış, o dönemin araçları ve argümanlarıyla yaşama anlam katmış bir kitabı bugüne sunmaya çalışma çabası muhammed ve arkadaşlarının çekmiş olduğu pozun içerinde yer alma bedavacılığıdır.
Kitaba tapılmaz dostum kitabı oluşturan ilkelere,kitabın oluşmasına imkan sağlayan evrensel yasaya,yasayı var edene kulak verilir. Ne zaman bir tapınılacak bir yer bir mabet bir mercii bulursa insan oracıkta yaşamını dondurmuş,düşünce ve tefekkür melekelerini dumura uğratmış hemen yanıbaşında kendisine şak şakçılık yapan putlar, peydahlamış olur. Durduğunuz yerde hasmınızın hedefi olursunuz ve TAM 12 den kurşunu yersiniz :)
sevgili kardeşim Karamizah, Dağlarıda duruyor zannederler ama kuran onların "yürüdüğünü" haber veriyor.Bunu söyleyen Kitab mı ölü? Nitekim Dünya üzerinde ki plakalar hareket halinde. Herşey hareket halinde ama bazı aklı evvel "CİN"ler duruyor zannediyorlar.Tabiat kışın ÖLÜ gibi görünüyor ama Bahar gelince herşey nasılda canlanıyor.Ama Kış uykusunda ki bir Ayı bunu nereden bilecek?Ona uyuması VAHYEdiliyor.Birde vakti gelince uyanması... Kuran terimlerini kullanırken ,sıradan kelimeler gibi gördüğün için bu haldesin. Şimdi yine o şişman,Obez egona dokundum... ne var halimde?diyorsun...Sen bizi "Kurana tapanlar" olarak gördüğünden,bizler büyük ihtimalle senin gözünde mağara adamları hükmündeyiz. Birde "yaradanın mimikleri" hikayeniz var... Mimikleri olanın Yüzüde var olmalı değil mi? Jestleri olanın bir bedeni olmalı... Ben gerçekten de kanatları mı indirdim ve seni dinliyorum kardeşim. Anlat bu cahil UlulEbsara Rabbinin Mimiklerini. Yalnız yine yukarıda ki gibi bol gülücüklü olmasın lütfen. esenlikler.
__________________ Haşr -10
"Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizi inananlara karşı kin beslemekten koru.
Rabbimiz, sen şefkatlisin, Rahimsin,"
Yazınızın hemen giriş kısmında şu ifadeleriniz var: �Kur
an bir gözlem sonucu değildir...Adı anılan yada anılmayan anılmayan hiç
bir nebi gözlem sonucu kitap yazmamıştır...Kendilerinden değildir
kendileride içinde olmalarına rağmen...�
Sizin
bu yorumunuza katılabilmek mümkün değil tabii ki. Çünkü yaşam gözleme
dayanır. İnsan görür,inceler,tahlil eder,gördükleri hususunda akli
çıkarsamalarda bulunmak için çaba sarf eder.
Allah, gece ile gündüzü evirip çevirir. Gerçekten bunda basiret sahipleri için birer ibret vardır. (NUR-44)
Geceyle gündüze yer değiştiren Allah'tır; ve bunda da görmesini bilenler için, şüphesiz, (çıkarılacak) bir ders vardır! (NUR-44)
Şimdi
Rabbinizden size (bu ilahi kelam yoluyla) anlama ve kavrama araçları
verilmiştir. O halde, kim görmek isterse kendi lehine, ve kim de körlüğü
tercih ederse kendi aleyhine davranmış olur. Ve (kalbi katılaşmış
olanlara de ki): "Ben sizin bekçiniz değilim!" (ENAM-104)
Gerçek
şu ki size Rabbinizden basiretler gelmiştir. Kim basiretle-görürse
kendi lehine, kim de kör olursa (görmek istemezse) kendi aleyhinedir.
Ben sizin üzerinizde gözetleyici değilim. (ENAM-104)
Ve
yine onların aralarında sana bakıyormuş gibi yapanlar var; ama, eğer
göremiyorlarsa, sen hiç körlere doğru yolu gösterebilir misin?
(YUNUS-43)
De
ki: "Budur benim yolum: akla uygun, bilinç ve duyarlıkla donanmış bir
kavrayışa dayanarak (hepinizi) Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar
(aynı çağrıyı yapıyoruz)". Ve (yine de ki:) "Allah kudret ve azametiyle
her türlü eksikliğin üstündedir, ötesindedir. Ve ben O'ndan başka
varlıklara tanrılık yakıştıran kimselerden değilim!" (YUSUF-108)
Kör olanla (basiretle) gören bir değildir; (FATIR-19)
Doğrusu insan kendine karşı bir basîrettir (KIYAMET-14)
Gözlemsiz
bir hayat gözlemlenen bir başka hayatı taklit eder. Taklit edilen bir
hayat tetkik edilebilen bir hayata dönüşmedikçe anlamsızdır. Evet
dediğin gibi hiçbir adı zikredilmiş yada zikredilmemiş nebi kitap
yazmamıştır.
Sevgili karamizah yazılanları dikkatle okumadığınızın altını çizmek isterim.Kur an I Kerim gözlem sonucu oluşturulmuş yada yazılmış bir metin değil.İfadem bariz bu.Sizin bu ifadeleri yansıtmanız ise tefekkürün altını çizen ayetleri alıntılayarak benim tefekkürsel alanı dışladığımı ve dahada ileri giderek sarfettiğim cümleyi dahada çarpıtarak kendilerine nebe vahyedilen nebilere hiç bir şeyin vahyedilmediği argümanını yaftalamışsınız...Sizi adalete davet ederim.
KaraMizah Yazdı:
Vahy gökten gelen
tılsımlı sözler dizisi olarak telakki edildiğinde eksiksiz, mükemmel bir
biçimde var edilmiş olan evren de hangi eksikliği gidermek amacını
taşır ki?Yada Aşkın Olan bir takım fısıltılarla neyi düzeltmeyi murad
etmiştir acaba?Kendi kendine sormanı sorgulamanı rica ediyorum, birisi
gelse ve dese ki; �bana vahy olunuyor ve bana bir takım sesler sizlerin
görmediği işitmediği biçimde geliyor� dese sen ne dersin bu şahıs için? Diyeceğin çok kısa ve net ,yalancı, sahtekar, şair vs. JBir
insanın elçi olması, kendisine vahy edildiğini toplum nazarında
Yaratıcı Rab, yarattığı kainatı ve içinde bizlerin yer aldığı bu dünyayı
başıboş bırakmış ve arşa yönelmiş tahtına kurulmuş bir Rab midir?:)
Yoksa var ettiği evreni her an rasad eden ve evren ile birlikte
yarattıklarıyla birlikte olan bir güç müdür?
Kur an ile Allah ne murat etmiş olabilir? Herhalde içindeki müeyyideler nusuklar salih ameller vs hernevarsa sizi bağlayıcı değil.Kısadan hareketle Kur an la net ifade edilen Dini Allah a has kılabilmek için gönderildiğini beyan ediyor ve bunu emin yoldan (tek bir yoldur) yapabileceğin bilgiyi barındırmaı olabilir mi? Allah rahmetini bu vesileyle gösteriyormudur ne dersin?
Bu ne yaman çelişkidir Yaratıcıyı hem yarattıklarını başıboş bırakmadığını iddia etmek hemde Nasıl yaşanılacağının altını çizen bilgileri O ndan koparıp seküler materyalist bir anlayışa itham etmek?
KaraMizah Yazdı:
Vahy,
yaşanılan hayata müdahale etmiştir, bu müdahale de elçilerin metod ve
yöntemleri, projeleri vardır. Hiçbir söz kendini doğrulatmadıkça, akli
sorgulamadan geçirilip te benimsenmedikçe hayata müdahalesi söz konusu
olamaz.Birisi çıkacak ve Allah bunları vahy ediyor hayatınızı bu
şekilde yaşayacaksınız demekle bir hayat yaşanmaz. Ancak yaşanılan
hayatta ki kaosu, zulmü fesadı,haksızlığı,adaletsizliği ortadan
kaldırıcı, adaleti, doğruluğu, iyiliği tahsis edici
yol,yöntem,kural,yasa,müeyyide,projeler vs. ile gelen birisi ile bir
hayat yaşanası kılınabilir.
Ben ne Kur an hakkında Nede Kur an ı tartışırım.Allah ın meydan okuması gayet açıktır...Aksi iddiada olanlar belgelerini getirirler bunlar konuşulur.Yuvarlak üstü kapalı muğlak müphem cümle kurulup bunun üzerinden muhakeme kurulmaz kurulamaz..İşin ciddi boyutu, bu tavırda olan ve bunda ısrarcı olan kim olursa olsun çok ağır bir biçimde eleştirir ve yalancısından tut fıskına değin ne varsa somut şekilde ortaya koyarım..Varsa metin olarak elinizde bir belge getirirsizini konuşuruz gerisi üzerinden ahkam kesilmez.Yok insada var olan bilgiden evrendeki ayetlerden vs konuşmaya başladığınız an altından kalkamayacağınız reddemiyeceğiniz örneklendirmelerle gelirim ki bunu yazmama mani olabilecek bir kişide olamaz...Siz hiç güneşin kendi ekseni etrafından dönmesinden hareketle bir nikah akdi ortaya koyabilirmisiniz.Hayır. O zaman neden bu iddiadasınız? Güneşin kendisi bir ayettir kendi ekseni etrafındada dönmesi Allah tarafından kendisine vahyedilmiştir...Problem ne o zaman?
KaraMizah Yazdı:
Şimdi de diyeceksin ki; �zaten ben de bu yol,yöntem,metot,emir ve yasaklamaları bildiren Allah�tır dediğini duyuyorum JDost Hanif,Benim
algıladığım ve anladığım Aşkın olan, insanı yaratılışında gereken
bilgilerle donatmıştır. Yarattığı varlıkta eksik olan yerleri görüp te
bu eksiklikleri de elçilere yaptığı bir takım söylemlerle kapatan bir
Rab anlayışını asla kabul edilemez. Dolayısıyla, aşkın olanın ilminden
ilimlenen insanın yaşadığı hayata dair üreteceği projeler, yol, yöntem
ve metodlar da el-ilah kaynaklı olacaktır. Çünkü
Allah adaleti, iyiliği,doğruluğu emreder. insan da yaşadığı hayatta
yaptığı,ortaya koyduğu güzellikler, kalıcı projeler,değerler ile anılır.
İnsan yaşadığı ortamı esenlik yurdu haline getirebilecek bir
meziyettedir. İnsanın iyiliği,güzelliği,adaleti, ihdas ettiği
toplumlarda huzur, mutluluk,adaletten bahsedilebilir. İnsanın özünde
olana kulak vermesi,vicdanının sesini dinleyebilmesi yaşanılır bir hayat
için elzemdir. Hülasa insan Ali Şeriati� ninde ifade ettiği üzere 4
zindanından sıyrılarak yeni bir dünya düzeni için çabalamalıdır.
Yukarıda buraya yönelik kısmi bir cevap vermiştim. Aşkın olanın ilminden ilimlenen!!! Kim bunlar. Nebiler olmadığını iddia ediyorsunuz ki kitabları rteddiniz buna binaendir.O zaman kimdirler. Kur an ı bir kenara alalım yaptığınız herhangi bir eylemin iyi yada kötü bağlamında değerlendirecek elinizde herhangi bir belgeniz olmadığı halde bu ifadeyi neye istinaden kullanmaktasınız....Hayır sizin ciddi bir probleminiz var ve siz yalan yazıyorsunuz...Hayır değil diyorsanız belgenizi getirin.
KaraMizah Yazdı:
Kelimeler
değişir ancak O�nun ketebesi değişmez. O�nun sistemi belirlenmiş bir
kurala göre işler. İnsan işleyen sisteme uygun projeler üretir.İşleyen
sistemin çarkında yapıcı bir rol üstlenirse insan tevhid (tek ve homojen
vasat ) toplum modelini inşa eder. Aksi durumda sistemin çarklarına
müdahale ederse şirk (kompleks,karmaşık,heterojen) toplum modelini ihdas
etmiş olur.
Akan
suyun akışını engellerseniz sistemin işleyişine karşı durmuşsunuz
demektir. Oyun çağında ki bebenin oyun oynamasını engellerseniz işleyişe
müdahele etmişsiniz demektir.İşleyen düzene müdahale eden müşrik
yapılan eylem de şirk olarak tarif edilmiştir Muhammedin diliyle.
Kelimeler
Nuh�ta farklıydı,Şuayb da farklıydı, Yusufta farklıydı Zekerriya da
farklıydı,İbrahim de ,Musa da İsa da farklı farklıydı lakin işleyen
sistemin dili hep aynıydı. Her elçi,nebi,rasül kendi gözlemlediği,şahit
olduğu hayatın penceresinden bakıpta gördüklerini yaşadığı hayatı
yaşanılır kılmak adına kelimeleştirdi.
Bunun konuşulabilecek bir tarafı yok sevgili karamizah.Aynı nakarat
KaraMizah Yazdı:
Kur�anın Allah
kelamı olduğuna dair hiçbir deliliniz yok olduğu halde sırf size sizden
önceki kuşaklardan,atalarınızdan gelen bir kabulden yola çıkarak
benimsediğiniz bir doğruyu hem kendi benliğinize hem de çevrenize
dayatıyorsunuz JOysa
ki statükocu bir anlayış ile bir hayat dizayn edilmez. Sizler despot
musunuz,sizler yaşadığınız çağın diktatörleri misiniz ki bir hayatı
sorgusuz sualsiz kabule zorlayıcı bir yöntem izliyorsunuz.? Kusura
bakmayın ama sizler Aşkın olana ve Onun yasasına boyun eğiyor felan
değilsiniz sizler size dayatılan,Allah�tan gelen sözler diye sunulan
kitaba boyun eğer haldesiniz. Oysa ki Kur�an hayattan beslenmiştir ve
hayatın müteşabihidir. Hayat sabit değişmez kazıklardan muhkemlerden
oluşmuştur. İnsan muhkemlerden yola çıkarak müteşabihe varır.
Kur an Allah tan gelme bir kitab olduğu halde ve bunun gerçek olduğuna dair bir çok belge bulunmasına rağmen sizin ondan şüphe etmenizin gayesi nedir?
Sorgulamadan bahsediyorsunuz...Bakın kelimeleri düzgün seçip doğru kullanalım..Sorgulama soru sorularak yapılan bir eylemdir...Yargılama ise itham edilerek yapılan bir eylemdir.Sizin ki hangisine uyuyor bir bakın sonra sorgulamadan bahsetmeye başlayın...
Komik olan nedir biliyormsunuz. Sizin kitaba iman etmediğiniz halde kitaptan faydalanmak isteme arzunuz..Siz şunu yapamıyorsunuz.Allah infakı önerecek siz bunu yapamayacaksınız...Allah zinadan nehyedecek oysa o fuhuş sizin hoşunuza gidecektir...İnsanın yapısında olan yasalar mı? Takva var evet.Aynı zamanda fucurda? Kur an hayattan beslenmişmidir.Bu şahitliğiniz size sorulacak sizi buna temin edebilirim.
Geride kalanla ilgili arkadaşımızın iddiada olduğu şey bizatihi deist anlayıştır.Kur an dan koparlımış ve bunun yerine kendi yaklaşımlarından hareketle (kollektif olarak) hayata dair yeni yasalar yasamalar oluşturulmalı sonucunda da yeryüzü krallığını ilam etmeliyiz...İlah nedir?
Sanırım kendi uluhiyetinizi iddia etmektesiniz.Kur an cası budur.
Not: Gayb boşluk değil bilinmeyendir.
Selam ile
__________________ Tek bir doğru duruş noktası vardır bölünemeyen.
KaraMizah Yazdı:Kur�anın Allah kelamı olduğuna dair hiçbir deliliniz yok olduğu halde sırf size sizden önceki kuşaklardan,atalarınızdan gelen bir kabulden yola çıkarak benimsediğiniz bir doğruyu hem kendi benliğinize hem de çevrenize dayatıyorsunuz J Oysa ki statükocu bir anlayış ile bir hayat dizayn edilmez. Sizler despot musunuz,sizler yaşadığınız çağın diktatörleri misiniz ki bir hayatı sorgusuz sualsiz kabule zorlayıcı bir yöntem izliyorsunuz.? Kusura bakmayın ama sizler Aşkın olana ve Onun yasasına boyun eğiyor felan değilsiniz sizler size dayatılan,Allah�tan gelen sözler diye sunulan kitaba boyun eğer haldesiniz. Oysa ki Kur�an hayattan beslenmiştir ve hayatın müteşabihidir. Hayat sabit değişmez kazıklardan muhkemlerden oluşmuştur. İnsan muhkemlerden yola çıkarak müteşabihe varır...."
iman delil aramaz.
"“O müttakîler (takvâ sahipleri) ki, gayba iman ederler, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.” (2/Bakara, 3)
""Mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah'a ve Rasûlü'ne iman ettikten sonra şüpheye sapmayıp, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad ederler. İşte onlar, imanlarında sâdık (doğru) olanların ta kendileridir." (49/Hucurât, 15)
delil arayanlar:
""Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görmedikçe sana inanmayacağız." (2/Bakara, 55).
“Mûsâ, kavmine: ‘Allah bir bakara/sığır kesmenizi emrediyor’ demişti de: ‘Bizimle alay mı ediyorsun?’ dediler. ‘Câhillerden olmaktan Allah'a sığınırım’ dedi.
‘Rabbine duâ et, bize o sığırı açıklasın’ dediler. Allah diyor ki, o, ne yaşlı ne de körpe; ikisi arası bir inek. Size emredileni hemen yapın’ dedi.
Tekrar, ‘Rabbine duâ et, bize onun rengini anlatsın’ dediler. ‘O diyor ki, sarı renkli, parlak tüylü bir inekti, bakanlara sevinç ve sürûr verir’ dedi.
‘Yâ Mûsâ! Rabbine duâ et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın; zira o, bizce karıştı (başka ineklere benzer oldu). Biz inşâallah emredileni yapmaya yol buluruz’ dediler.
Dedi ki: ‘Allah şöyle diyor: ‘O, henüz boyunduruk altına alınmayan, toprak sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan (salma), renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir. Bunun üzerine, ‘işte şimdi gerçeği anlattın’ dediler. Hemen ineği (güç belâ bulup) kestiler; amma az kalsın kesmeyeceklerdi.
(İnek kesildikten sonra Allah buyurdu:) ‘Hani sizden biriniz bir adam öldürtümüştü de onun katili hakkında birbirinizle atışmıştınız. Halbuki Allah gizlemekte olduğunuzu ortaya koyacaktır.
Haydi şimdi (öldürülen) adama, (kesilen ineğin) bir parçasıyla vurun’ dedik. Böylece Allah ölüleri diriltir, size âyetlerini (Peygamberine verdiği mûcizelerini) gösterir. Umulur ki, düşünür de gerçeği anlarsınız.” (2/Bakara, 67-73)
kur'an ın ALLAH kelamı olduğuna delil...yaşadığın zamanın kendisi...yeryüzünde yahudiler ve sonrada nasralar geldi.kur'an ı düşman belledi.aldılar okudular.yıllarca tedkik ettiler.sırf bir açık bulup dalga geçip küçük düşürmek için.1400 yıldan beri devam eden bu inceleme sonucu ne oldu?hepsi kur'an karşısında susdu.binlerce ilim adamı 1400 sene önce gelmiş bir kitabın içinde yazan ilimle ilgili ayetleri incelediler ne oldu?hangi ayeti boşa çıkardılar.?kur'anın ALLAH kelamı olduğuna zamanın kendisinden daha başka delil arama.bir tek ayetini boşa çıkar.?
sen delil olarak ne bekliyordun?melekler mi getirmeliydi?sende o ana bizzat şahidlik mi etmeliydin?ALLAH sizin gibilere hangi delil gönderseydi;sizde aynen musa nın kavminin musa resule karşı yaptığını yapacakdınız.amac iman edmekse ALLAH emrettiği anda boyun bükersin.rengini,yaşını,nasılını sorgulamazsın.eğer iş oraya geliyorsa birşeyler kaybediyorsun demekdir.AKLETMEK ile sorgulamak arasında fark vardır.
"İbrâhim Rabbine: 'Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster' demişti. Rabbi ona: 'Yoksa inanmadın mı?' diye sordu. İbrâhim: 'Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için(görmek istedim).' dedi. Bunun üzerine Allah: 'Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir; üstün gelen, her şeyi yerli yerince, hikmetle yapandır' buyurdu." (2/Bakara, 260)
ALLAH ibrahim aleyhisselama "yoksa inanmadın mı?"diyor.aferin demiyor.işte böyle sorgulaman gerekir demiyor.ama o inandım diyor...
şimdi siz ne diyorsunuz?önce sorgulayım...bakayım aklım kabul ederse inanırım.sorgulamadan ve aklıma kabul ettirmeden kabul etmem...işte sonunuz yahudiler gibi olacak.ufacıcık aklınız kainatı alamayacak.ve çökecek.sizler nefsinize zulmediyorsunuz.ALLAH kaldıramayacağımız yükü bize yüklemezken.sizler kaldıramayacağınız şeyleri aklınıza yüklüyorsunuz.okadar akıllı değilsiniz beyefendiler.ilmin ALLAH ın olduğunu hatırlayın.ondan dilediğine dilediği kadar vereceğini hatırlayın.ilimle sapıtanları hatırlayın.hidayetin ALLAH dan olduğunu hatırlayın.
__________________ De ki: «Ey ehl-i kitap! Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabbiniz tarafından indirilmiş olanı ikame edinceye kadar hiçbir şey üzerinde değilsinizdir.» ALLAH HERŞEYİN EN DOĞRUSUNU BİLİR.
Sevgili Dermanbeg İsteseniz de istemesenizde heran Allah a secdedesiniz zaten::)) Bu da 3. uçurumunuz. Sadece göstermek istiyorum sizi size. Başka maksadım yok dost Dermanbeg.
Selametle
dost hüseyin
ben iki uçurumdan da döndüğümü düşünüyorum..3.uçurum bizden uzak olsun :)
benim inkar ettiğimi zannediyor ve bana davet yapıyorsun aklınca..
Katılma Tarihi: 01 haziran 2010 Gönderilenler: 197
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Dost Dermanbeg
Herkesin imanıda inkarıda kendinedir. Ben
insanların gönlünü ve özünü bilemediğimden insanları şu inkarcı bu iman
eden diye yaftalamaktan uzak dururum. Rabbim böyle öğretti. Size davet değildi
amacım. Amacımın kendinizi görmenizi sağlamak olduğunu yazmıştım.
Herşey
zaten Allah ın. Heryerde ve herşeyde o varken, yok gözüken sadece o
varken, herşey onun iken, herşey ona muhtaç iken, O
hiçbirşeye muhtaç değilkenin anlamı heran Allah a secdedesiniz zaten
dir.
Allah ın avukata ihtiyacı yoktur. Avukata veya şahide
ihtiyacı olan biz insanlardır. Allah en adaletli yargıç iken bence insan
için avukata veya şahide de gerek yoktur. Şahid olarak elbetteki o yeter.
Allah
a secde ediyorum diğer tüm secde ettiklerimden yada edeceklerimden
kurtulmak için. Bu da benim sözüm olsun. Sizin cümlenizle aradaki farkı
yakalamanız benim imanımla sizinki arasındaki farkı belki gösteriri size.
Çünkü allah a secde ediyorum tüm secde
ettiklerimden (allah dahil) kurtulmak
için.. ifadenizi üzgünüm ama hala anlayamadım.
Uçurumlar dostum evet
uçurumlar. İbrahim bu uçurumların hepsinden geçti yıkılmadan yanmadan.
Bu yolu yol edinebilirsiniz ancak tehlikelerle dolu olduğunu ifade etmek
istedim. Uçurumlar buradaki tehlikelerin mecazı. Egonuz, alt benliğiniz dostum sizi biran bile yalnız bırakmazken, size hep ben hep ben diye fısıldarken bu kadar uçurumu göze almak bana uygun değil.
Bakın tüm dinlerin özü şudur: Allah gibi olmak. Nasıl
Allah gibi olunur, ne yaparak onun gibi olabiliriz sorusunun yanıtı ise
Kurandadır. Tüm demek istediğim bir dosta bundan ibarettir.
Selam
ve muhabbetlerim can,yar,dost Dermanbeg e...
__________________ Ancak bir cehennem öğretebilir insana
Kırık ayaklarla cennete girilemeyeceğini...
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma