Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 02 haziran 2010 Gönderilenler: 137
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Doğru, mesele kabul etmek veya reddetmek değil. Mesele ağzımızdan düşürmediğimiz “gerçek”. Kuran, Allah’tan bir gerçek midir, değil midir? Şayet Allah’tan bir gerçekse onun değeri yadsınamaz. Tarihsel olmuş, evrensel olmuş fark etmez.
Kuran’a göre kabul veya red, gerçeğe tanık olmadan sonradır. Yani, henüz gerçek bilinmiyorken kabul veya reddi konu edinmez. Gerçek ortaya çıktıntan sonraki kabule iman, redde ise büyüklenme der. Örneğin, bir protein molekülünün kendiliğinden oluşması ihtimali matematiksel olarak imkansızdır. Bu imkansızlık, protein molekülünün bir başkası tarafından oluşturulduğu gerçeğini ortaya çıkarır. Zira, başka bir seçenek yoktur. Epistemolojik bir yetersizlik söz konusu değildir artık. İşte test bu noktada başlar. Bu gerçeğe tanık olan kişi, apiriori olarak materyalist veya natüralist bir düşünceye sahipse inkar edecek, akl-ı selim sahibiyse kabul edecektir. Bundan önce yapılan kabul ve red ise sanıdır.
Peki, Kuran’ın gerçek olduğunu nasıl anlayacağız? Bu inanç bizde nasıl oluşacak? Kuran bunun için “tedebbür” kelimesini kullanıyor. Nedir tedebbür? İnternetten arakladığım güzel bir tanım var: “Bir şeyin, bir işin ardını, sonucunu hesaba katarak, ulaşabileceği noktayı görerek, buna bağlı olarak da baştan sona, sondan başa gidip gelerek, evire-çevire, inceden inceye tekrar tekrar düşünmek, böylece çözüm üretmek demektir.” Özetle, Kuran’ı bütünselliği içinde kontrollü bir şekilde gözlemlemektir. İşte Kuran, tedebbür ettiğimiz zaman, kendisinin Allah’tan olduğu gerçeğinin bizim için ortaya çıkacağını söyler. O halde, bu zahmete katlanılmadan öne sürülen fikirler, ön kabullerin ürünü sanılardan öteye gidemez.
Şu sorulabilir: Arkadaşım ben bu kitabı okumak, incelemek zorunda mıyım? Elbette hayır. Fakat hem gerçeğin peşinde olduğunuzu iddia edip, hem de hakkında doğru düzgün bilgi sahibi olmadan, birtakım sayıltılarla yargıya varıyorsanız, bu iddianızda inandırıcı olamazsınız. Müslüman insan, Kuran okuyan insan değildir. Ya hiç bulaşmayacaksınız bu kitaba, ya da hakkını vereceksiniz. Eğer onu detaylı bir şekilde incelememişseniz, bir yargıya varmak yerine agnostik kalabilirsiniz.
Kuran’ın indiği toplumun vahyi doğrulamasıyla bizimkinin aynı olduğunu da söylemiyorum. Öncelikle beyanı yapan nebi yoktur. Dil farkı, zaman farkı gibi güçlükler söz konusudur. Hatta Arapların şu an kullandığı dil yapısıyla, 1400 sene önceki dil yapısı bile aynı olamaz. Nitekim dil de değişkendir, evrilir. Kelimelerin etimolojisine başvurmamız da bu yüzdendir.
Kuran’la hesaba çekilme ise tamamen uydurmadır. Kuran’da indiği toplumun bile kendisiyle hesaba çekileceğini belirten tek bir ayet yoktur. Neyle sorulacağımız çok nettir: Yapıp ettiklerimiz. Bununla birlikte vahyin akıl ve vicdandaki eksiklikleri kapattığı falan da yoktur. Vahiy bir lütuf/ihsan/rahmettir.
Kuran, indiği toplumun şimdisi ile ilgilenir, bizim şimdimiz ile ilgilenmez. Yani Kuran’daki hitaplar bize değil, nebiye ve kavminedir. Bana göre bunun fark edilmesi, Kuran’ı doğru anlama noktasında kritiktir. Kuran, indiği toplumun sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik şartlarını göz önünde bulundurur ve bir hukuk kitabı değil, hukukun dini kaynağıdır.
Kuran’ın/Mushafın Allah tarafından doğrudan/özel olarak korunduğu iddiası da bana göre bir yanılgıdan ibarettir. Bu iddia, Tevrat ve İncil’in niçin korunmadığı veya niçin mushafın farklı versiyonları (iniş sırası, klasik sıra, birtakım kıraat farklılıkları) olduğu gibi soruları cevapsız bırakmaktadır.
İnsanlar tarafından doğrulanacak olanın, sadece insanlar tarafından meydana getirilebileceği görüşü, dar bir bakış, sakat bir anlayıştır. Allah, dilediği zaman, dilediği insana, dilediğini indirir. Ayrıca Kuran, vahyin gökten indiğini söylemez. Sadece indiğini söyler. Kuran’da okunan her şey lafzi olarak anlaşılmamalıdır.
Kuran, teşbih ve semboller kullanan, kendine özgü benzersiz bir üslubu olan, kelimeleri özenle ve ahenkle kullanan, sofistike bir kitaptır. Kendisine lutfedilmeden önce kitap nedir, iman nedir bilmeyen, dalalette bir Muhammed’in (42/52, 93/7) onu ürettiğini/topladığını söylemek, abesle iştigaldir.
Bu yazı, forumdaki son yazımdır. Bulunduğum süre zarfında faydalı olabilmişsem ne mutlu bana. Herkese selam ediyor, başarılar diliyorum.
sevgili isimsiz kardeşim, bu son zamanlarda yazdığın son yazı olsun ama son olmasın.
selam ile...
__________________ Haşr -10
"Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizi inananlara karşı kin beslemekten koru.
Rabbimiz, sen şefkatlisin, Rahimsin,"
"Kuran’la hesaba çekilme ise tamamen uydurmadır. Kuran’da indiği toplumun bile kendisiyle hesaba çekileceğini belirten tek bir ayet yoktur. Neyle sorulacağımız çok nettir: Yapıp ettiklerimiz. Bununla birlikte vahyin akıl ve vicdandaki eksiklikleri kapattığı falan da yoktur. Vahiy bir lütuf/ihsan/rahmettir."
sevgili İsimsiz, "asıl olan akıl ve vicdandır.vahiy ise sadece bir rahmettir" mi diyorsunuz?
Yazınızın tamamından bu sonucu mu çıkarmalıyız?
Yazı bütünlüğünüzde "bana göre" çelişkiler gördüğüm için soruyorum..Selamlar..
Bu solüsyon her an kullanılmaya hazır ama bu şekilde sadece 2 yıl ömrü var ve hazırlandığında ömrü 1 hafta. Solüsyon biyotiğe karşı, hem iyisine hem kötüsüne ama en çok kötüsü etkileniyor, nede olsa gurbet ellerdeler.
Bunun adı anti'yle başlıyor. Karşı. Duvara karşı.
İlaçın raf ömrü ve solüsyon ömrüde gelir geçer. Şimdi ömrü geçmiş ilaçla hasta iyi edilmeye kalkışılırsa, hasta anında hastalığından kurtulur. Yani öte tarafa yolcu olur, ne ağrısı ne sızısı kalmaz. Ama giderken size orta parmağını kaldırdığını unutmamalı.
yani hakikat arayışında yoldaki bütün işaretleri
görebilmek mi?
elbetteki son dediklerin...ne var ki inanıp inanmamak diye de bir meselem olduğu kesin.. ki eğer gerçekten de onlar Tanrıdan ise yarın O'nun karşısına nasıl çıkarım.. kaygısını üzerimden atamıyorum henüz..
Eğer peygamber(4) yaratıcıdan(3) gelen emirleri okunduğu
gibi anlaşılır bir şekilde bana mushafla iletemediyse(2)
suç benim(1) değildir kardeşim..
kesinlikle katılıyorum şu forumdaki milyonlarca sözcüklere bak hiç Rahmet sahibi bir Yaratıcı böyle zahmetli ve sonuçsuz işleri yükler mi kullarına? şurada harcadığımız eforun milyonda birini kendi kitabımız için harcasaydık ne çıkışlar bulacaktık belki de insanlığın saadeti için..
Ben bana sunulanlardan sorumluyum, bir dönemde
indirilenden değil.. İndirilenlerden de faydalanırım
bişeyler aparabilirsem diye kendi kitabım için..;
bunlarda
- ahlaklı olmaktan başkası değil,
-adaleti gözetmekten başkası değil,
-bağımlılıklarından\köleliklerinden\egondan\putlarından
kurtulup özgür olmaktan başkası değil,
-kendini gerçekleştirebilmekten başkası değil,
-amellerinin sana, diğer insanlara yada doğayla barışık
olması ve iyilikle fayda sağlamasından başkası değil...
Sonuç mu?
Gönül rahatlığından başkası değil..
çok güzel özetlemişsin yüce Yaradan ağzına sağlık versin..
__________________ Yaradan bana akıl-vidan ve bir de yaşam kitabını vermişken
neden kendime havadan klavuzlar bekleyim??
Doğru, mesele kabul etmek veya reddetmek
değil. Mesele ağzımızdan düşürmediğimiz “gerçek”. Kuran,
Allah’tan bir gerçek midir, değil midir? Şayet Allah’tan
bir gerçekse onun değeri yadsınamaz. Tarihsel olmuş,
evrensel olmuş fark etmez.
Değerli kardeşim, tesbitlerinden farklı şeyler
düşünmüyorum.. en farklı şey yukarıdaki cümlendir.. Sen
bu ön kabulunden dolayı söylediklerimiz sana abes
geliyor..
Mushaf gerçektir, gerçeklere işaret eder, bütüne işaret
eder.. bahsettiğin üzere daha ziyade kendi döneminin
gerçekliklerine.. bu bile yerden bitmesine sağlam bir
delildir.. Ayrıca kendisininde evrensellik iddiası
yoktur..Sembolik anlatım kullanır.. her neyse derdim
burada mushafla ilgili ahkam kesmek değil..
2-3 sene önce kuranda başörtüsü var mı- salat namaz mı:)
aslı nedir diye
dahil olduğum bu sitede bunları yazacağımı hesap
etmemiştim.. ama doğru olduğunu gördüğüm şeylerin
peşinden gitme cesaretimde eksilme olmadı..
kabulleneceğim ya da inkar edebileceğim şeylere sınır
koymadım..hiç bir zaman "oldum" demedim, demeyeceğim..
amacım bütünü ve bütünün içindeki gerçekleri görebilmek
bunun yanısıra insan gibi İNSAN olabilmek..
Kendini bulmak\kaybetmemek için sürekli arayışta olmak
gerekir hem içe doğru hem de dışa doğru..
Onun bunun doğrusu olduğu ve dayatıldığı için değil doğru
olduğuna inandığım bir hayatı yaşamak..Böylesi daha
güzel.. bundan başka da "din" bilmiyorum..
Paylaşmak güzeldir, öğretmek yerine..
Anlaşsak ya da anlaşamasakta her hangi bir ortamda
paylaşımda olmanız mutlaka fayda sağlayacaktır..
Doğru, mesele kabul etmek veya reddetmek değil. Mesele ağzımızdan düşürmediğimiz “gerçek”. Kuran, Allah’tan bir gerçek midir, değil midir? Şayet Allah’tan bir gerçekse onun değeri yadsınamaz. Tarihsel olmuş, evrensel olmuş fark etmez.
Kuran’a göre (bir kitaba göre diye başlayarak o kitabı sorgulayamayız...işte bunu farkettiğim gün ona imanı bir kenara bırakıp tarafsız şekilde sorgulamaya başladım..ki sırıtanlar sırıtıyor işte gözlerime o gün bu gündür)kabul veya red, gerçeğe tanık olmadan sonradır. Yani, henüz gerçek bilinmiyorken kabul veya reddi konu edinmez. Gerçek ortaya çıktıntan sonraki kabule iman, redde ise büyüklenme der. (kesinlikle doğru..örtbas/küfr edebilmek için inanman gerekir..elindeki bardağın tabak olduğuna inanmışsa kalbin..bundan dolayı hesap sorulman ve ceza çekmen saçma bir şey değil mi?)
Peki, Kuran’ın gerçek olduğunu nasıl anlayacağız? Bu inanç bizde nasıl oluşacak? Kuran bunun için “tedebbür” kelimesini kullanıyor. Nedir tedebbür? İnternetten arakladığım güzel bir tanım var: “Bir şeyin, bir işin ardını, sonucunu hesaba katarak, ulaşabileceği noktayı görerek, buna bağlı olarak da baştan sona, sondan başa gidip gelerek, evire-çevire, inceden inceye tekrar tekrar düşünmek, böylece çözüm üretmek demektir.” Özetle, Kuran’ı bütünselliği içinde kontrollü bir şekilde gözlemlemektir. İşte Kuran, tedebbür ettiğimiz zaman, kendisinin Allah’tan olduğu gerçeğinin bizim için ortaya çıkacağını söyler. O halde, bu zahmete katlanılmadan öne sürülen fikirler, ön kabullerin ürünü sanılardan öteye gidemez.(bu bütünselliğin içine tabiat kitabını da..yaşamsal realiteyi de katmalı mıyız peki?yoksa kendi sayfalarının ya da çağının dışını bu sorgunun dışında mı tutmalıyız? )
Şu sorulabilir: Arkadaşım ben bu kitabı okumak, incelemek zorunda mıyım? Elbette hayır. Fakat hem gerçeğin peşinde olduğunuzu iddia edip, hem de hakkında doğru düzgün bilgi sahibi olmadan, birtakım sayıltılarla yargıya varıyorsanız, bu iddianızda inandırıcı olamazsınız. Müslüman insan, Kuran okuyan insan değildir. Ya hiç bulaşmayacaksınız bu kitaba, ya da hakkını vereceksiniz. Eğer onu detaylı bir şekilde incelememişseniz, bir yargıya varmak yerine agnostik kalabilirsiniz.
(bana o sayfalarda agnostiklerin hükmünü açıklayan bir cümle gösterebilir misin acaba?..uyduruk kitap sahiplerini bile inandıkları kitaba çağıran o sayfalar..neden bu sınıftaki insanlara karşı sessiz kalmıştır?
fravunun musaya sorduğu "ya bizden öncekiler?" sorusunu bile geçiştirmemiş midir?)
Kuran’ın indiği toplumun vahyi doğrulamasıyla bizimkinin aynı olduğunu da söylemiyorum. Öncelikle beyanı yapan nebi yoktur. Dil farkı, zaman farkı gibi güçlükler söz konusudur. Hatta Arapların şu an kullandığı dil yapısıyla, 1400 sene önceki dil yapısı bile aynı olamaz. Nitekim dil de değişkendir, evrilir. Kelimelerin etimolojisine başvurmamız da bu yüzdendir.(peki bu evrensel bir Tanrı için adaletsizlik değil midir? eğer bir rahmet ise neden bizi rahmetsiz bırakmıştır..yok eğer yük ise neden onlara zulm etmiştir?)
Kuran’la hesaba çekilme ise tamamen uydurmadır. Kuran’da indiği toplumun bile kendisiyle hesaba çekileceğini belirten tek bir ayet yoktur. Neyle sorulacağımız çok nettir: Yapıp ettiklerimiz. Bununla birlikte vahyin akıl ve vicdandaki eksiklikleri kapattığı falan da yoktur. Vahiy bir lütuf/ihsan/rahmettir.(yani bir ekstaradan ibarettir öyle mi? ve bunun için o yarattığı doğa kanunlarını geçersiz kılıp irtibata geçmiştir ve bunun sonucunda da halen kuran benim incil senin gerekçesiyle milyonlarca insan canı heba olmuştur öyle mi?)
Kuran, indiği toplumun şimdisi ile ilgilenir, bizim şimdimiz ile ilgilenmez. Yani Kuran’daki hitaplar bize değil, nebiye ve kavminedir. Bana göre bunun fark edilmesi, Kuran’ı doğru anlama noktasında kritiktir. Kuran, indiği toplumun sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik şartlarını göz önünde bulundurur ve bir hukuk kitabı değil, hukukun dini kaynağıdır.(işte arkadaşım ben de bu "özel" liğin sebebini soruyorum..neden onlara hitap edilmiş sadece?sokratesler aristolar bilmem kimle kıçını yırtmışlar doğruyu bulmak için..ama nafile..onların dna ları müsait değildi muhammedlerinki müsaitti...mi yani?)
Kuran’ın/Mushafın Allah tarafından doğrudan/özel olarak korunduğu iddiası da bana göre bir yanılgıdan ibarettir. Bu iddia, Tevrat ve İncil’in niçin korunmadığı veya niçin mushafın farklı versiyonları (iniş sırası, klasik sıra, birtakım kıraat farklılıkları) olduğu gibi soruları cevapsız bırakmaktadır.(bu daha beter...yani bizim kafalarımızı karıştırmaktan başka bir işlevleri yok..onlara rahmet bize eziyet türü bir şey...peki neden?...vardır bir bildiği...tamam)
İnsanlar tarafından doğrulanacak olanın, sadece insanlar tarafından meydana getirilebileceği görüşü, dar bir bakış, sakat bir anlayıştır.(bu sakatlığı açıklarsan sevinirim..kolu mu yoksa bacağı mı?)Allah, dilediği zaman, dilediği insana, dilediğini indirir.(bize de vardır hikmeti ..demek düşer) Ayrıca Kuran, vahyin gökten indiğini söylemez. Sadece indiğini söyler. Kuran’da okunan her şey lafzi olarak anlaşılmamalıdır.
Kuran, teşbih ve semboller kullanan,(amaç kafalar daha da karışsın...kullarımın başka işleri yok madem uğraşsınlar ..efendim karınca aslında şu demek asa bu demek) kendine özgü benzersiz bir üslubu olan, kelimeleri özenle ve ahenkle kullanan, sofistike bir kitaptır.(kesinlikle...hangi darabe...hangi salat hangi bilmem ne) Kendisine lutfedilmeden önce kitap nedir, iman nedir bilmeyen, dalalette bir Muhammed’in (42/52, 93/7) onu ürettiğini/topladığını söylemek, abesle iştigaldir.(yine kanıtın o sayfalar...Allah iyiliğini versin..üstadım bu sorguyu yaparken hiç bir şeyi bilmiyoruz henüz..muhammed diye biri var mı bu bile kesin değil ki...mesela emevilerin dedelerinin arapları toplamak için uydurmadıklarını nerden bilebiliriz?)
Bu yazı, forumdaki son yazımdır. Bulunduğum süre zarfında faydalı olabilmişsem ne mutlu bana. Herkese selam ediyor, başarılar diliyorum.(iyi de daha yeni tanıştık...yoksa ben geldim diye mi gidiyorsun :)..neyse Yaratıcı yolunu açık etsin)
Bu da benden olsun :)
http://www.youtube.com/watch?v=Xx9JRr4pnhE
Esen kalın.
__________________ Yaradan bana akıl-vidan ve bir de yaşam kitabını vermişken
neden kendime havadan klavuzlar bekleyim??
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma