Yazanlarda |
|
muhliskul Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba
Sekli icerige sahip ibadetlerden biri olan, oruc ibadeti, acik ve net bir sekilde Kuran'da mevcuttur. Orucun uygulanmasina mani durumlar haric mutlak bir sekilde yapilmasi istenmektedir.2/183,185,187 Oruc'u muteakip olarak hacc, kurban vb sekli ibadetler listenin devaminda yer almaktadirlar.
Ben 25 seneyi askin bir zamandir klasik bir ifadeyle Oruc tutmus degilim. Kendi yorumum beni boyle bir uygulamadan uzaklastirdi. Muhammed ve arkadaslarinin namazi,orucu,hacci, kurbani,tavafi ve daha nice sekli menasikleri uyguladiklarini kesin olarak bilmeme ve savunmama karsilik bunlarin tersine bir uygulamaya yonelisim bir tezat gibi gorulebilir.
Bu anlayisimi kisaca izah eden bazi yazilarim olmustu, fakat Kuran yonelisinin henuz baslangicini bile gerceklestirmekte muktedir olarak gorunmeyen bir haraketin, dikkatlerini dagitmak istemeyisim detaya inmeme engel olmaktaydi. Bilindigi uzere Kuran merkezli bir din anlayisi savunuldugunda, ilk gundeme gelen konular ibadetler olmaktadir. Tabiki en birinci sirada da Namaz vardir. Dar kafali bir yapiya sahip klasik Islam toplumuna bu konuyu anlatmanin ne kadar imkansiz oldugunu cogunuz bilirsiniz. Kuran yonelisimizin acemi gunlerinde yasadigimiz aci tecrubeler sonucu vardigimiz anlayis, Kuran'in ana mesajindan dikkatleri uzaklastiran bu konularin gundeme gelmelerini geciktirici bir yontemle insanlara ulasmak oldu. Samimi olarak itiraf edecek olursam bu tarz anlatimi henuz gercek manada basarabilmis degilim, belki bu sahsimin bir eksikligidir.
Benim sekli ibadetlere dair gorusum, bunlarin ilahi kaynakli olmayip insan icadi oldugu yonundedir. Kuran oncesindeki vahiylerde ve Kuran vahyinde , inancin ozune uygunluk sartiyla insanlar yapageldikleri tapinislarinda serbest birakilmislardir. Tapinislarin sirkten arindirilmis bir bicimde gerceklesmesi mecburiyetinin yanisira, bu uygulamalarin anlamli olmalari ve fayda getirmeleri geregi yonunde de mesajlar verilmistir. Tapinisin seklinin ehemmiyetsizligi bilinci olusturulmaya calisilmistir.
Resul Muhammed'in uygulamalarinda sekilperest olmayisinin sonucu olarak, ayni tapinisin farkli versiyonlari olustugunu gormekteyiz. Muhammed'in bu esnekligi daha sonraki siyasi kaos donemlerinde tutucu cevrelerin istismarina ugramistir. Farkli ekoller bu uygulamalarin degisiklik arzetmesine akil erdiremeyip, bir tek seklin dogruluguna karar verip ona gore secim yapmistir.
Muhammed ahlakina uygun olarak devam edebilmis bir Islami uygulama soz konusu olsaydi, kendisini daimi olarak duzenleyerek her caga isik tutabilecekti. Yani Muhammed'in gununun sartlarini yorumlamak sureti ile, Kuran'in degisen ortamlara mesajini tekrarlamasina zemin hazirlayacakti.
Kuran'a yonelisin ardindan gordugumuz reaksiyonlar cogumuzu, mutedil davranmaktan uzaklastirmistir . Ustumuze ayni tekerlemelerle gelmekten bikmayan kimselerin "Kuran yeterse namazi vesaireyi Kuran'dan detaylariyla bize gosterin" tarzi baskilari sonucu onlari tatmin edememenin yorgunlugundan " olmayan seyi nasil gostereyim" kolayciligina basvurulmustur. Boylelikle klasik Islam anlayisi Kuran mesajini anlamaktan kendisini perdeleyen bir Kuran cemaati dogmasini basarmis olmaktadir. Cunku Kuran'daki mevcut kesin hakikatleri,yok saymak icin olusan yorum tarzi ,asamali olarak Kuran'in butun konularina yansitilmak zorunda kalinacaktir. Boylelikle Teorilerin ispat edilmesi icin ilmi yontemler terkedilecek ve dogmatic bir kult anlayisi olusacaktir.
Klasik Islamin (Kuran'dan uzaklasmis sekli) ekmegine yag surecek,uc davranislardan uzak durup , Kuran mesajini Muhammed netliginde gunumuze tasimanin Kuran'i usullerini kesfetmemiz gerekmektedir. Bir cok konularda aydinlandigima inanmamla birlikte iste budur diyebilecegim dort basi mamur bir pakete sahip degilim, hic bir kimseninde sahip oldugunu sanmiyorum.Ancak kollektif gayretler sarfederek buyuk mesafeler katetmemiz mumkun olacaktir diye dusunuyorum.
Baslik konu oruca geri donecek olursak, orucun gunumuz sartlarinda Islamin ana ilkelerinin bir kismina ters dustugunu soylememiz mumkundur. Insan sagligina zararli oldugu kesin olan bu uygulamayi, guya bilimsel olarak savunanlar inanc baskisi altinda yapmaktadirlar. Hic bir bilim adami bu kadar zaman susuz ve gidasiz kalmanin faydasini savunamaz. Gunumuz biliminin kisa araliklarla beslenmenin insan sagligina en uygun oldugunu soyledigini bilmeyen yoktur. Hastaligi oruc tutmamaya mazaret olarak gosteren Kuran'in ,hastaliklara yol acan bu uygulamayi ebedi olarak mecbur kilmasi soz konusu olamaz. Saglikli yasamak icin, kisa araliklarla beslenmeye muhtac olarak yaratilmis bir bunyeye sahip oldugumuzu bilimsel olarak kesfeden muslumanin Islami sorumlulugu ulastigi bilgiye gore sekillenmelidir diye dusunuyorum.
Allah'a emanet olun.
Kadir
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Muhliskul kardeşim;
Düşüncelerini çok önemsiyorum ama anlamakta ve gruplandırmakta / tanımlamakta cidden güçlük çekiyorum.
Sen salat tartışması sırasında da salat ve bütün şekli tapınışlar için benzeri bir görüş ileri sürmüştün. Ben de bu görüşün sınırlarını zorlamak, ortaya çıkarmak adına tevhid ilkelerine aykırı düşmemek kaydıyla toplumların atalarından kalan (mesela Türkler için ateş üstünden atlamak gibi) ritüelleri "dini" olarak sürdürüp sürsüremeyeceklerini sormuştum. O aşamada konu daha ileri gidemedi.
Ancak sen burada bu fikrine daha ilginç bir boyut daha kattın.
Orucun insan sağlığına zararlı olduğunu bilimsel verileri esas alarak söylüyorsun.
Sana göre oruç da, sonuç olarak insan icadı bir ritüel.
Sorum şu: Esası insan ürünü olan, tevhit ilkelerine aykırı düşmeyen ( daha doğrusu şirk barındırmayan) bu ritüel, "insan sağlığına zararlı" olmasına rağmen Allah tarafından emredilmiş mi oluyor ?
"Kuran'ın, hastalıklara yol açan bu uygulamayı ebedi olarak mecbur kılmasının söz konusu olamayacağı" yargısının temel mantığını biraz daha açarsan mutlu olurum.
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
ismail2 Groupie
Katılma Tarihi: 15 mart 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 40
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba Mindar,
Öncelikle sana ay takvimi ve güneş takvimi
kavramlarını araştırmanı öneriyorum. Çözümü orada bulacağına eminim. Kuran
oruç, hac gibi ibadetlerde �ay�ı dikkate almıştır. Bu nedenle miladi tavimdeki
ayla karıştırmamak lazım.Miladi takvimin ayları ortalama 30 günlük sürelerdir. Hicri
ay takvimi ise gerçekten gökyüzündeki ayı dikkate alır.
Sayın haktansapmaz,
Sıcaklık, susuzluğa dikkat çekiyorsunuz. Ancak
çöllerin, arapların yaşadıkları yerlerin sıcaklığına dikkati çekmek
istiyorum.Bazen ibadetler zor olabilir. Ama emirlere uymak gerek.
Orucun temel de fakirleri anlamakla hiç
alakası yoktur. Oruç insanın bedenini ve ruhunu eğiten, düzenleyen bir
aktivitedir. Etkileri anlamadığınıza göre oldukça sağlıklı olduğunuzu
düşünüyorum. Oruç stresse , kalbe iyi gelir. İnsanı gündelik ihtiyaçlardan
uzaklaştırarak, mana boyutuna ulaşmasını sağlar. Daha farklı olursunuz. Açlık hisside
sadece ilk günlerde yaşanır. Ramazan ın ortalarında artık açlık falan
hissedilmez olur. Ama unutmayın, oruç koruyucu bir aktivetedir. Tedavi edici değil.Mesela tansiyon yada şeker hastasıysanız, iyice kötü olabilirsiniz. Ama oruç tutarsanız, tansiyon yada şeker hastalığına yakalanma ihtimaliniz azalır.
Herkes bilim konusunda atıp tutuyor. Bilimsel olarak zararlıymış falan. Yok öyle bir şey. Bilimsel olarak diyorsanız, lütfen bilimsel yöntemleri kullanın. Mesela makale ismi, deney sonuçları, yaşanmış vakalar gibi.Eğer bilim diyorsanız, size ingilizce bir kitap önereyim. Bilimsel olarak insan vücudu nasıl incelenir görün.
Body Clock isimli bir kitap var. Onu bulup okumanızı tavsiye ediyorum. Vücüdumuzdaki ayar mekanizmaları, işleyişler, ayın ve güneşin etkileri.
Gerçekten ikna edici bir kitap.
Sevgilerimle.
|
Yukarı dön |
|
|
muhliskul Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba,
Ali Aksoy yazdi; Ben de bu görüşün sınırlarını zorlamak, ortaya çıkarmak adına tevhid ilkelerine aykırı düşmemek kaydıyla toplumların atalarından kalan (mesela Türkler için ateş üstünden atlamak gibi) ritüelleri "dini" olarak sürdürüp sürsüremeyeceklerini sormuştum. O aşamada konu daha ileri gidemedi.
Sayin Ali bey soylediginiz dogru, bu tarz bir sorunuz olmustu, hatirladigim kadar benim buna olan yanitim , spekulasyonlara girmek gibi bir arzum olmadigi seklinde idi. Olmuslari konusmamizin faraziyeler uzerinde durmaktan daha fazla verimli olacagi yonunde bir kanaat belirtmistim. Halen de ayni dusunmekteyim. Soylediginizi anliyorum, fakat bunun uzerine bir fikir beyan etmekte cekimser kalmayi tercih ediyorum. Umarim anlayis gosterirsiniz.
Ali Aksoy yazdi ;Ancak sen burada bu fikrine daha ilginç bir boyut daha kattın.
Orucun insan sağlığına zararlı olduğunu bilimsel verileri esas alarak söylüyorsun.
Sana göre oruç da, sonuç olarak insan icadı bir ritüel.
Sorum şu: Esası insan ürünü olan, tevhit ilkelerine aykırı düşmeyen ( daha doğrusu şirk barındırmayan) bu ritüel, "insan sağlığına zararlı" olmasına rağmen Allah tarafından emredilmiş mi oluyor ?
"Kuran'ın, hastalıklara yol açan bu uygulamayı ebedi olarak mecbur kılmasının söz konusu olamayacağı" yargısının temel mantığını biraz daha açarsan mutlu olurum.
Bir onceki yazimda belirttigim uzere tapinis sekillerinin mucidi insandir. Kurban, kutsal mekan, kutsal yapit, kutsal vakit, kutsal tapinis figurleri vesaire.
Benim anlayisim, Kuran vahyi ile yuce Allah insanlarin tapinis bicimleriyle asiri ilgilenmemis, tapinisin ozu ile ilgilenmistir. Kurban rituelinde oldugu gibi kan ve etin yani seklin degil ,takvanin-ozun onemsenmesi gerektigi vurgulanmistir. Vahiy metodunun one cikan en onemli ozelliklerinden biri, muhatap toplumun algilayis biciminin, ilmi duzeyinin surekli olarak goz onunde tutulmasidir . Allah'in vahiy ile muradi insanlari hakka yoneltmek oldugundan, anlamakta gucluk cekilecek bir duzeyde onlara hitap etmesi dusunulemez. Toplumun diliyle hitap edilmesi ilkesi bunlarin hepsini icermektedir. Muhataplarin sahip olduklarini kullanarak onlari egitmek ve hakka yoneltmek yonteminin derin etkileri tarih incelendiginde acikca gorulecektir.
Kabeyi Allah'a adanmis bir tapinak olarak inananlarla, en etkili mucadele boyle verilmis ve nihayetinde Kabe,sirkin yuvasi olmaktan ,tevhidin bayragi konumuna donusturulmustur. Evin-Tapinagin sahibi-rabbi olarak Allah'i taniyanlarin, icine dustukleri inanc tezatlarinin uzerinde yogunlasilmasinin tercih edilip, Tapinagin topyekun reddedilmeyisinin asil sebebi daha iyi anlasilmaktadir.
Kuran hic bir zaman Allah'a has kilinmis tapinma sekline, mahalline, tapinagina itiraz etmemistir. Islami birlikteligi yikmak ve fesad cikarmak icin kasdi insa edilenler ve yapilanlar bundan haric tutulmalidir.
Medine yasamiyla birlikte,oruc ve benzeri uygulamalarin onem kazanmasinin bu cevrenin onlara verdigi dini degerle iliskisi cok buyuktur.
Vahyin ruhunu olusturan konularin, muhatap toplumun yapisi geregi one cikmis ritueller ve bilinc duzeyi ile ayristirilmasi cok buyuk bir onem arzetmektedir.
Inanc sagligini on plana alan vahiy, insanligin yuzyillar sonra ancak kesfedip kavrayabilecegi bir konuyu gecistirdigi icin suclanamaz diye dusunuyorum.
Allah'a emanet.
Kadir
|
Yukarı dön |
|
|
muhliskul Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba,
Bir arkadas kinayeli olarak benimle alay ediyor. Ben kuru bir inad gutmuyorum. Isteyenler saygin kaynaklara yonelip arastirsinlar. Internet uzerinden buraya ilistirebilecegim ingilizce sayisiz yazi mevcut. Diet uzmanlarinin kontrolu olmaksizin birakin bir ayi 48 saati askin bile oruc tutmamalisiniz. Ingilizce fasting olarak kullanilan kelimenin diet alaninda bizim tuttugumuz orucla karistirilmasi buyuk bir yanlis olur. Sivi aliminin kesintisiz devam edip yalniz bir tek tarz besin uzerine yogunlasilan detox orucudur bu. Hic yemeden icmeden ozellikle icmeden tutulan bir orucu destekleyen bir tek bilimsel yazi okumadim. Inanc savunma gayesi ile yapilanlari buna dahil etmiyorum.
Orucu bir ibadet olarak kucumsemiyorum, ruhi kazanimlarinin olup, olmadigi uzerine bir yorum getirmiyorum, Inanarak layikiyla yapanlarin ecrini Allah kat kat versin.
Allah'a emanet.
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Muhliskul kardeşim;
Senin bu düşüncene göre, insanlar aslında bir nebze de olsa Allah'ı bir şeye mecbur etmiş olmuyor mu ?
Mesela, insanlık şu içinde bulunduğumuz dönemde veya sonrasında yepyeni yahut öncekilerin karması olan bir tapınış / ayin modeli geliştirse ve yeni bir resul / nebi gelse, Allah bu tapınışın şirke bulaşan veya tevhide aykırı yönlerini gidererek sürdürülmesine izin verecek.
Daha somut bir örnekle, mesela şu sıralar bizim insanlarımız "mevlüt" isimli, uyduruk bir ayini, "kandil geceleri" adlı uydurulmuş günlerde "dini gayeler" ile icra ediyorlar.
Bu mantığa göre, şimdi bir nebi gelecek olsa belki Allah, kandil geceleri uygulamasını ve mevlidi top yekün kaldırmak yerine bir nevi "ihtiyaca / talebe" binaen bunu yeni sisteme uyarlayıp emredecek.
Doğru mu anlamışım ?
Eğer doğru anlamış isem tuhafıma giden yönü şudur:
Hangi toplumda olursa olsun bu tür uygulamalar "dini" gayelere dayanır. Yani temelinde ilahi olmayan, uyduruk bir din anlayışının, din adamlarının dayatmalarının izlerini barındırır.
Tarihten görünen o ki, insan daima bu ritüelleri dejenere etmekte, abartmakta, detaylandırmakta ve ortaya bambaşka bir şey çıkarmaktadır. Mesela müslümanlar olarak bu gün yaşadığımız şey budur.
Bütün bu ritüeller, ilahi olmayan dini gayeler temeline dayandığına göre, bunların toptan reddi daha uygun olmaz mıydı ? Buna engel bir hal var mı?
Bu hususta bence savunulabilecek en makul açıklama; bunlar her ne kadar "dini" içerikli ritüel de olsa sürdrülmelerinde "kamusal" veya "bireysel" fayda varsa, sırf bu faydanın devam edip sağlama alınması amacına dönük bir hüküm olabilir şeklindeki izahtır.
Somut örnek olması bakımından mesela bu gün insanların "kan bağışı" şeklinde bir ritüeli bulunsa, bu ritüelin dini değil ama insani gerekçelerle sürdürülmesi mümkün olabilir.
Belki Hacc, oruç ve benzeri ritüeller (bu mantık çerçevesinde) dini olmaktan çok, insani / toplumsal gerekçelerle emredilmiştir.
Varmak istediğim nokta şu ki, bu görüş doğru kabul edildiğinde, insanların algısında senin de bahsettiğin gibi halen daha "kutsal" , "mistik" olarak yer edinmiş ibadetler, aslında kutsallık ve mistisizmden çok öte, ileri derecede rasyonel ve fayda temeline oturmuş görevler olabilir.
Görevin gerekçesi, kutsallık ve mistizm olmayıp, "rasyonel fayda" temeline dayandığı zaman, uygulanma şekil ve süresi de, bu faydanın temin edilebilirliliğine bağlanmış olacak, rasyonel fayda son bulduğunda yahut bu rasyonel fayda ile alakası olmayan toplumlar bakımından görev de son bulacaktır.
Bunun en çarpıcı örneği insanların "zekat" olarak adlandırdığı, az bir arkadaş ile bizim "sadaka" olarak adlandırdığımız "ibadet"tir.
Emrediliş şekli bakımından salat yahut oruçtan hiç bir farkı yoktur. Salat, Hacc, Oruç ne kadar ibadet idi ise zekat / sadaka da o kadar ibadettir. Hoş, Kuran'da yer alışına bakılırsa en çok titizlik gösterilen bir eylemdir.
Gelin görün ki, insanoğlu salata atfettiği kutsallığı, zekat / sadakaya atfedememiştir.
Belki, salatın aynı zekat/sadakada olduğu gibi insanları bir araya toplama, dini öğrenme, sorunları görüşme, müşavere etme gibi toplumsal faydayı esas alan yönleri vardı da bunun için emredildi.
Belki de insan, salatın toplumsal yönlerini protokolleştirip / sıradanlaştırıp / şekilleştirip / etkisizleştirip, mistik yönlerini kendini tatmine yönelik bir araç olarak benimsedi.
Böylece ortaya mistik yönleri abartılmış, kutsanmış bir salat ile, mistik yönleri budanmış bir zekat / sadaka çıktı.
Hacc konusunda da, Haccın o dönemin somut koşullarında ifa ettiği rasyonel fayda ile bu gün ifa ettiği rasyonel faydanın asla aynı olmadığı sanırım tartışılacak bir konu bile değildir.
İşte bütün bu tartışmalar bir zamanlar İbrahimim kardeşle tartıştığımız, ayetleri maksadına göre okuma - lafzının zahirine göre okuma / anlama / hüküm çıkarma konusuna geliyor.
O tartışmada, İbrahimim kardeşim, muamelata dair ayetlerin ( örneğin miras hükümlerinin) maksadına göre anlaşılması / uygulanması gerekir demişti. Aynı paralel mantıkla hemen şunu sormuştum:
Peki ibadetlere ilişkin emirler de böyle maksadına göre okunabilir mi ?
Cevaben bunu reddetmişti.
İşte şu tartıştığımız husus, bu konunun somut bir örnek üzerinden açılımıdır.
Burada kritik olan şey, Allah'ın kulların hiç bir eylemine ihtiyacı olmadığı hakikatidir. Eğer benim icra edeceğim bir eyleme Allah'ın hiç bir ihtiyacı yok ise, bu emredilmiş eylemden faydalanan kimdir ?
Elbette o eylemi yapan insan ve (bence) toplumdur.
İşte salt bu mantık dahi, ibadetleri (ki bence Allah'ın bütün emirleri aynıdır, ibadet olanı olmayanı yoktur) fayda temeline oturtur.
Bu aşamada, insanlar faydayı iki esas üzerine bina edebilirler:
Birincisi; rasyonel / görünen / bilinebilen / kısmen bile olsa ölçülebilen fayda
İkincisi; mistik / içsel / soyut fayda. (Örneğin namaz kılan bir kimsenin bu eylemi sırasında duyduğu huzur)
Ben derim ki, Allah'ın bütüm emirleri rasyonel fayda temeline dayanır.
Mistizm, işin insanı bireysel olarak ilgilendiren yönüdür. Dolayısı ile, kişiye olumlu katkısı olduğu müddetçe bundan da dolaylı bir rasyonel fayda hasıl olabilir. Huzurlu insan topluma herhalde faydalıdır.
Ancak; Allah'ın emirleri mistik esaslara dayandırılıp toplumsal veya bireysel rasyonel faydaları yok edilirse artık uygulanmakta olan şey emredilme gerekçesini kaybettiği için asla ilahi rızaya uygun düşmez.
Mistik tatmin, Allah'ın emrileri içerisinde kişiye ancak ekstra bir faydadır. Esas olan toplumun veya bireyin gözle görülen, bilinebilen, açık ve somut rasyonel faydasıdır.
Bunun delili, Allah'ın Kuran'da emreylediği şeyler için daima gerekçeler göstermesidir.
Bu açıdan bakıldığında, ibadetler de aynı muamelat hükümleri gibi maksadına göre okunabilir. Kaldı ki, bana göre az önce belirttiğim üzere Allah'ın emirleri, şunlar ibadet, şunlar muamelat diye bölünemez. Allah'ın bütün emirleri aynıdır / aynı derecededir.
İşin şekle bürünmüş kısmı, - sırf bu şekil sebebi ile rasyonel bir fayda doğurmadığı müddetçe - ilahi olmaktan ziyade "beşeri" dir.
Belki bu yüzden Kuran'da salatın şeklini bulamıyoruz.
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
ibrahimim Uzman Uye
Katılma Tarihi: 17 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 506
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ey inananlar, açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Eğer Kur'an indirilirken onları sorarsanız, size açıklanır. Hâlbuki Allah onlardan geçmiştir. Allah bağışlayandır, halimdir. (MÂİDE/101)
“…Bugün sizin için dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'a razı oldum…” (MÂİDE/3)
Dini piramidi kategorilere ayırırsak;
1) İman/inanmak
2) Ahlak/erdemli yaşantı
3) İbadet/tapınma
4) Şeriat/hukuk
İman bir dine girip girmemeyle ilgilidir kişinin yol ayrımı/dönüm noktasıdır, ya iman edip dine girecek yada iman etmeyerek dine girmeyecek. Bu insanın kimlik ve kişilik sorunudur…
İman ilkelerinin değişmeyeceği hususunda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum…
Ahlak hem ferdi ilgilendiren hem de toplumu ilgilendiren bir mevzuudur, insan ferdi olarak ahlaklı olup şahsiyetini kurtarır, ahlaklı olan bir insanın topluma da faydası olur…
Ahlak ilkelerinin de değişmeyeceği hususunda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum…
İbadet (namaz, oruç, hac vb..) kişinin kendini ilgilendiren bir mevzuudur, ibadetin amacı Allah ve ahret bilincini taze tutmak yani imanı güncellemek ve ahlakı yaşamak Salih amel ortaya koymak için yapılan ritüeller… İmanı taze tutmak ahlakı güncellemek olduğundan da bir yönüyle de sosyaldir.
İnsan kendinden daha güçlü/üstün bir güce ihtiyaç duyar, bu onun fıtratında vardır. Bu yüzdende insan hep bir şeylere tapar/ibadet eder, bu bazen put, bazen de gerçek ilaha olur/olmuş…
Kur’an’da emredilen ibadetler (namaz, oruç, hac vb..) ister ilahi kaynaklı, isterse insan kaynaklı olsun fark etmez, son vahiyle beraber Kur’an’da geçen şekilsel ibadetler evrenseldir…
Bu ibadetlerin yapılmasını Allah istemiştir, Allah’ın istemesinin dışında yeni bir ibadet şekli belirlemek zandan öteye gitmez, De ki: "Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (ÂLİ IMRÂN/31) Bu ayettin nüzul sebebi hepinizce malum; kitap ehlinden resule gelerek “biz Allah’ı seviyoruz bu yüzden Allah bizi yakmaz” diyorlar ve bunun üzerine bu ayet nazil oluyor.
İki karşılaştırma “…Kim açlıktan daralır, günaha istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa ona günah yoktur. Doğrusu, Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (MÂİDE/3)
Açlıktan daralma yoksa keyfi beslenme varsa günaha vardır anlamı çıkar…
Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman inkâr edenlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Muhakkak ki kâfirler, sizin açık düşmanınızdır. (NİSA/101)
Sefer hali ve korku hali yoksa kısaltmanın günahı vardır anlamı çıkar…
Geçmişle ilgili iki örnek; Ey inananlar, sizden öncekilere yazıldığı gibi korunmanız için sizin üzerinize de oruç yazıldı; (BAKARA/183)
"Ey Meryem, Rabbine divan dur, secde et ve (O'nun huzurunda) eğilenlerle beraber eğil!" (ÂLİ IMRÂN/43)
İlk resulden son resule ve günümüze kadar iman, ahlak ve ibadetler evrensellini korumuştur/değişmemiştir… Sadece mekânlar değişmiştir kıblenin yönü ve toplantı merkezleri/yerleri vs…
İman ahlakı doğurur, ahlak ibadetlerle ayakta durur…
Şeriat/hukuk toplumu ilgilendirir, toplum değiştikçe/geliştikçe şeriat/hukuk ta değişir ve gelişir temel ahlak ilkelerinden sapmadan…
Selam ve dua ile...
__________________ Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam;
Kuran beyanında / anlamında "fonksiyonellik" üzerinde biraz durmak istiyorum.
Kuran nasıl Allah'ın kelamı ise, tabiat alem de Rabbin eylemidir. Onlar da ayettir.
Bu nedenle, Kuran ayetleri hususunda düşünen, yorum yapan kimseler ne kadar müfessir idiler ise, Allah'ın kevni ayetleri hususunda düşünüp / çalışıp, insanların hayrına işler yapanlar da en az onlar kadar müfessirdir.
Şu alemde, herhangi bir zerre var mıdır ki, sebep-sonuç ilişkisinin dışında, sebepsiz ve gayesiz bulunsun.
Allah'ın hiç bir yaratışı, hiç bir sözü "sırf öyle istediği için" değildir. Her yaratışı, her sözü, her emri muhakkak ver muhakkak bir sebep-sonuç ilişkisine, sebep-sonuç fonksiyonuna, nihayetinde kendisi dışında, yarattıklarının faydasına dayanır.
Böyle olduğu içindir ki, Kuran emirler kadar ve hatta daha fazla "gerekçeler" barındırır.
Allah'ın muhatap aldığı insan, akledebildiği içindir ki, sebep-sonuç ilişkisi ona açıklanmış, formel düşünme yeteneği harekete geçirilmiştir.
Kuran'ın akletmeye, düşünmeye yaptığı vurgunun, işaretin, yönlendirmenin göreceli fazlalığı ve derinliği söylediğim hususun en temel delilidir.
Bu öyle bir Kuran ki, bizlerin "ibadet" olarak ayrı bir tanımlamaya tabi tuttuğumuz orucu emrederken, "korunmanız için" gerekçesini, salat için de "kötülüklerden alıkoyma" gibi bir gerekçeyi beyan eylemiştir.
Bundan başka da her neyi emretmiş ise, muhakkak ve muhakkak bilinebilen / bilinebilecek bir faydaya dayanmaktadır.
Gece okumasının kısaltılmasındaki gerekçeyi bir düşününüz. İnsanların kendi yaşamlarında bizzat, apaçık bilip durduğu böylesi bir gerekçe dahi ayet metnine dahil edilerek izah edilmiştir.
Bu yönüyle Kuran ve din, gizem örgülerinden oluşmuş mistik bir hezeyan değil, olabildiğince rasyonel, olabildiğince realist bir beyan, bir gerçektir.
Hatta Kuran'ın bu realist / rasyonel bakışı bırakın o dönem insanını bu günün insanına bile fazla gelmekte, güneşin gözleri kamaştırması gibi, akletmeye getirdiği özendirme, aklını kullanmakta tereddüt edenlerin zihnini kamaştırmakta, bu kamaşmadan ürken ve dini, gizemler, büyüler, tılsımlar, fobiler örüntüsü olarak öğrenip yaşayanlar için Kuran'dan kaçış gerekçesini oluşturmaktadır.
İnsan, kendi aklını küçümsemektedir. "Kuran meali okumayın, sapıtırsınız" diyen zihniyetin durumu en iyimser bakışla ancak bu olabilir.
Düşünün... Bundan 1400 sene önce vahyedilen bir beyan şunu söylüyor:
"Yeryüzünde gezip dolaşın da Allah'ın yaratmaya ilkin nasıl başladığına bir bakın"
Yokluk, açlık içerisindeki çöl insanlarına şu eylemi özendiriyor:
"Onlar gökyüzüne bakarlar da: "Rabbimiz Sen bunları boşuna yaratmadın" derler.
Göğün nasıl bina edildiğine bakmayı salık veren irade, insanların her gün gökyüzüne zaten baktığını bilmiyor mu?
Deveye bakmayı salık veren irade, bu insanların zaten günün pek çok vaktinde develerle haşır - neşir olduğunu bilmiyor mu?
Tüm bu beyanlar, "söz sanatı" olsun diye mi söylendi?
Eğer şöyle bir "bakıverme / göz gezdirme" ile iman edilebilecek, iş bitiverecek idi ise ne diye bunca insanlık başka başka inançların peşine düştü ?
Gerçek şu ki, Kuran'ın 1400 sene önce ortaya koyduğu gerçekçi, objektif, akılcı, faydacı, rasyonel bakış bu günün müslümanlarına bile üç beş beden büyük gelmektedir.
Şu iki yargı:
Allah'ın hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. Alemlerden müstağnidir.
İbadetler de sırf insanın faydası içindir, Allah'ın bundan hiç bir çıkarı yoktur.
Söylemekle bitmiyor. Gerçekten yaşama yansıması da böyle mi ?
Geçmiş kavimlerin putlarına sunu sunduklarında onların bundan faydalanacakları / kendilerini sevecekleri / iyi davranacakları yönündeki saçmalık bozuntusu inanışının en gizli kırıntılarından tamamen arınmış durumda mıyız ?
Gerçekten müslümanların çoğu, yaptıkları herhangi bir ibadetin sonucunda, "Evet, iyiki Allah böyle emretmiş. Şu, şu, şu faydalarını fazlası ile görüp, yaşadım / gördük / yaşadık diyebiliyor mu?
Yoksa bir çoğu açıktan beyan etsin yahut etmesin, hala daha "sırf Allah istediği için yapıyorum" modunda, sanki bu işte Allah'ın açıklamadığı gizemli bir menfaati varmış havasında mı ?
Araştırıp gerçekten "bakan" insanlar için alemlerde her bir zerrenin "sebep-sonuç" ilişkisi kurulabilip, yaratlılanlara sunduğu faydalar uzun uzun, kesin yargılı cümlelerle, delillerle izah edilebiliyorken, "namaz" isimli ritüelde Allah'ın akletmemiz için indirdiği ayetlerin bilmediğimiz bir dilde tekrarının Allah'a geri okunması, beden hareketlerine eşlik eden "manasını bilmeden okuma / yakarma" eyleminin sadece "huzur buluyorum" tarzında bir gerekçe ile geçiştirilmesi gayet normal ve Kuran formatına uygun bir durum mu?
Kendi kendini kandırma yeteneği de insana verilmiş bir yetenektir ve hastalıklardan kurtulmada, zorlu bir mücadelede motivasyon kazanmada öz telkin olarak makul ve mantıklı / sebep-sonuç ilişkisi temeline dayanan bir nimettir.
Bu yetenek, olmayanı var, olanı yok gibi göstermede özellikle Kuran'ın getirdiği "din" gibi akılcı bir sistemi, tılsımlara, gizemlere velhasıl mistik hezeyanlara boğdurma işinde kullanılırsa, var oluş gerekçesindeki sebep-sonuç ilişkisi bozulur ve fayda değil zarar doğurur.
İman dahil Allah'ın hiç bir emri / isteği bölünemez. Tamamı yarattıkları ve özellikle insanın lehinedir.
Ve gerçekten Allah Kuran'ı beyan buyurarak insana ne güzel lütufta bulunmuştur.
Ve şu bir hakikat ki, bu mantık hiç bir resulde hiç bir beyanda değişmemiştir.
Aynı sebep-sonuç ilişkisi ve fayda ilkesi, Musa'nın toplumunda Tevrat'ı, İsa'nın devrince İncil'i gerektirmiştir.
Bakış açısı, gerekçeler, Allah'ın sünneti hiç değişmemiştir. Bu, eskimez dindir.
İşte bu nedenledir ki, Allah, tamamen tahrif edildiğini iddia etmediği Tevrat ve İncil'i, evrensel ve değişmez görerek tahrif edildiğini kendisinin pek iyi bildiği ayetler hangileri ise düzeltip "SÜRDÜRMEK" yerine, onları ait oldukları devir ve şartlar içerisinde bırakmış, o hiç tükenmeyen "söz" kaynağından yeni bir "beyan" indirmiştir.
Tevrat ve İncil ne kadar evrensel idi ise, Kuran da o kadar evrenseldir.
Tevrat ve İncil ne kadar tarihsel idi ise, Kuran da o kadar tarihseldir.
Kuran'ın İncil'e, İncil'in Tevrat'a karşı hiç bir üstünlüğü yoktur.
Hepsi aynı Allah'ın alemlere bir öğüt olarak indirdiği ayetlerdir.
Ortak olan, hiç değişmeyen şey, insanların günün koşullarının gerektirdiği faydasından başka bir şey değildir.
Aynı, etrafınızda bulunan ve aynı yaratıcının eseri olan her şey gibi...
Aynı hiç değişmeyen Sünnetullah gibi...
Düşünün, bu öyle bir Kuran ki, Vakıa suresinde mahşerdeki insanları üç sınıf ediyor da, Allah'a en yakın / en üstün olanlarının meziyetini "dünya hayatında hayır yarışlarında en önde olmak" olarak açıklıyor.
Müminleri de "İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı bir topluluk" olarak anıyor.
İşte hiç değişmeyen, hiç eskimeyen akılcı ve faydacı din budur. Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
mindar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 kasim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 373
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
orucun zamanı ile alakalı bi arkadaş ay takvimi olaylarını öğrenmeni isterim demiş..
şimdi diyelimki hadi bizimki güneş ay yılı hesabından geri gidiyor araplarınki de mi geri gidiyor..
1)bu ramazan her sene aynı aya gelmez mi..? 2) ramazanda 30 gün ve ya ramazan ayının tamamında oruç tutulacak diye bir ibare nerde geçiyor.? 3) oruç tutmanın yemek içmemek seks yapmamak olduğunu nerden anlıyoruz.?
basitmiş gibi gelebilir bu sorular ama biraz düşünün lütfen.
|
Yukarı dön |
|
|
ASsLAN Newbie
Katılma Tarihi: 26 kasim 2006 Yer: Bolivia Gönderilenler: 31
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
mindar Yazdı:
orucun zamanı ile alakalı bi arkadaş ay takvimi olaylarını öğrenmeni isterim demiş..
şimdi diyelimki hadi bizimki güneş ay yılı hesabından geri gidiyor araplarınki de mi geri gidiyor..
1)bu ramazan her sene aynı aya gelmez mi..? 2) ramazanda 30 gün ve ya ramazan ayının tamamında oruç tutulacak diye bir ibare nerde geçiyor.? 3) oruç tutmanın yemek içmemek seks yapmamak olduğunu nerden anlıyoruz.?
basitmiş gibi gelebilir bu sorular ama biraz düşünün lütfen.
|
|
|
(BAKARA suresi 187. ayet):
Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|