Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ıÜüSalat'ın anlamı: S-L-V fiilinden gelen 'salat' kelimesi; dua, namaz ve rahmet anlamlarına gelir. Yahudilerin ibadethanesi olan havraya da salat denir.
Salat, "İçinde dua, tesbih, istiğfar, secdeve buna benzer şeylerin olduğu, mü'minlerin onun vasıtasıyla Rabbe yöneldiği kelamdır." denildiği gibi "Allah'tan gelen sena ve bereketin güzel olmasıdır." da denilmiştir. (er- Râid, 2/927)
Bir başka sözlükte salat şöyle açıklanmıştır: Namaz, belirli vakitlerde Kur'an'da emredildiği tarzda ve Hz. Peygamberin tarifi vechile yapılan ibadet, tebrik, tezkiye, dua, Peygamberimize yapılan dua, istiğfar, rahmet (Büyük Lügat, s. 854)
Salat kelimesinin çoğulu salavat'tır. Bunun anlamı da namazlar, bütün dualar, ihtiyaçtan gelen ricalar, nimetten çıkan şükürler, ibadetlerdir.
Salavatüllah tabiri: Allah'ın rahmet ve inayeti, kusur ve günahları afv ve mağfiret etmesi. (a.g.e. s.854)
KUR'AN'DA SALAT
"Salat" kelimesi, Kur'an'da fiil şeki de dahil olmak üzere 97 defa geçmektedir. Buna çoğul şekli ve ism-i fail ve ism-i mefulleri de dahildir.
Fiil olarak "salla" "Lâ tusallî" "yusallû" "yusallûne", "yusalli", "salli" ve "sallû" şeklinde geçmektedir. Hepsi toplam 11 yerde geçmektedir.
Şimdi bu kelimenin ayet içindeki anlamını tespit etmeye çalışalım. Kıyamet Suresi: 31. ayette: "Tasdik etmedi ve salat etmedi." Dünyada inkarcı olan bir kulun kıyamet günü başına gelen durumun tasviri yapılırken bu ifadeler kullanılır. "Yalanlamış ve yüz çevirmişti." deniliyor onun için. Yani kulun yapması gerekirken yapmadıkları: Tasdik ve salat. Buna mukabil yapmaması gerekirken yaptığı: Yalanlama ve yüz çevirme, yalanlamayı tasdikin zıddı olarak düşünürsek, yüz çevirmeyi de salatın zıddı olarak düşünebiliriz. Öyleyse burada salat kelimesi, yönelmeyi ve tasdikin ardından gelen teslimiyeti ifade ettiğini söyleyebiliriz.
A'lâ Sûresi'nin 15. ayetinde: "Rabbinin ismini zikreden ve salat eden." denilmektedir. Bu ayet "arınan kurtulmuştur." ayetinden sonra gelmiştir. Arınma ile rabbin ismini zikretmek ve salat etmek arasında bir bağ kurulmuştur.
Alak Suresi'nin: 10. ayetinde: "Gördün mü nehyedeni namaz kıldığında bir kulu.." denilmektedir. Bir kulun salat ettiğinde engellenmesi onun engelleyici tarafından farkedilebilecek bir şekilde olmasını gerekli kılar. Ayetin devamı şöyledir. "Ya gördün mü o kimse doğru yolda ise, ya da takvayı emrettiyse?.. Gördün mü yalanladı ve yüz çevirdiyse?.." Yine bu ayetlerde bir karşılaştırma yer alıyor. Salat eden doğru yolda/kılavuz üzere ve takvayı emrediyor. Diğeri bunu yalanlayıp, karşı geliyor. Bu ifade bize Fatiha Sûresi'ni çağrıştırıyor. "Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz. Bize dosdoğru yolu göster, Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yolunu, gazaba uğrayanların ve sapanların değil.." İşte, yalanlayan inkarcı kimsenin işittiği ve karşı geldiği sözler bunlar veya benzerleri olmalı. Putların reddedildiği ve Allah'tan başkasından yardım beklenilmediği bir inançla yapılan ibadet, müşriklerin tepkisini çekmiştir.
Tevbe Suresi: 84. ayette: "Onlardan ölen hiç birisi için kesinlikle salat etme ve kabri başında durma." denilmektedir. Onlar kelimesi münafıkları göstermektedir. Ölen birisinin salatı cenaze namazıdır. Cenaze namazı ise rüku ve secdesi olmayan bir namazdır. Yalnızca duadan ibarettir.
Ahzab Suresi: 56. ayette: "Allah ve melekler Peygambere salat ederler." buyurulmuştur. Burada salatın anlamı ise "esenlik temennisinde bulunmaktır." Yani onun esenliğe kavuşmasını isterler. anlamına gelmektedir. Burada meleklerin isteği dua, Allah'ın isteği ise vaad ve emirdir. Yani Peygamberin rahat etmesi ve esenliğe kavuşması için gerekli olan ortamı hazırlamaktır. "Ey İman edenler, siz de ona salat edin!" emri ise mü'minlerin onun için yapması gereken duayı gösterir. Onu rahatsız etmeyin, ona karşı gelmeyin, anlamını da içerir. Çünkü konu, Peygamberin eşlerine yapılan takva çağrısının bir devamıdır. Bilindiği gibi Peygamberimizin hanımları, diğer kadınlara özenerek Peygamberimizden dünyalık zinet istemişti. (bkz. Ahzab:28) Bir de münafıkların ve Yahudilerin Peygambere verdiği eziyet vardı. (bkz. Ahzab:57-60)
Nisa Sûresi: 102. ayette: "İçlerinde bulunup da onlara namaz kıldırdığın zaman/salat ettirdiğinde, onlardan bir grup seninle beraber olsun. Silahlarını da alsınlar. Secdeye vardıklarında arkanıza geçsinler. Namaz kılmamış diğer grup gelsin ve seninle namaz kılsın..." ayetinde ise salat'ın ayakta durarak, secde yaparak yerine getirilen bir ibadet olduğu, savaşta dahi terk edilmeyen bir öneme sahip bulunduğunu görüyoruz. Aynı sûrenin 101. ayetin de ise, zorunlu hallerde namazın kısaltılmasının mümkün olduğunu öğreniyoruz.
SALATIN ŞARTLARI
1- Taharet: Salat'ın yapılabilmesi için öncelikle temizlik şarttır. Bu temizlik maddi ve manevi olarak ikiye ayrılır. Maddi temizlik, kişinin üzerinde ve namaza kılacağı yerde herhangi bir pisliğin bulunmamaması gerekir. Bu pislik, insan ve hayvan pisliği ya da kimyasal artıklar zehirli, kokuşmuş iğrenç yani insanın gördüğü zaman tiksineceği, kendine ve çevreye zararlı olan her türlü pislik şeyler bu kapsama dahildir.
Allahu Teâlâ, Hz. Muhammed (s.a.v.)'e ilk indirdiği ayetler arasında onun elbise ve çevresinin temizliğine dikkat etmesini şu ayetlerle emretmişti:
"Ey örtüsüne bürünen, kalk ve uyar, Rabbinin büyüklüğünü anlat. Elbiseni (çevreni) temizle. Pis şeylerden kaç." (Müddessir: 1-5)
Manevi temizlik ise, kişinin eğer banyo yapmasını gerektiren bir hal meydana geldiyse, banyo yapması, ki buna gusül diyoruz. Yoksa abdest alması ile gerçekleşir.
Gusül, cinsel temas sonrası hem erkeğe, hem de kadına farzdır. Erkeğin uykusunda boşalması veya izini çamaşırında görmesi, kadının adet bitiminde ve çocuk doğuran kadının iyileşip, akıntısının kesilmesinde banyo yapmaları namaz kılabilmeleri için ön şarttır. Abdesti bozulmuş veya abdest almamış kimselerin de namazdan önce abdest almaları, kılacakları namazın kabul olması için gereklidir. Bunu Allahu Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de şöyle açıklıyor:
"Ey İnananlar! namaza kalktığınız vakit, yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi - Başınızı mesh edip- topuklara kadar da ayaklarınızı yıkayın.
Eğer cünüp iseniz temizlenin.
Eğer hasta veya yolculukta iseniz veya tuvaletten geldiyseniz, ya da kadınlara yaklaşıp da su bulamamışsanız o zaman, temiz bir toprağa elinizi sürün ve onunla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Allah size zorluk çıkarmak istemez. Fakat, sizi temizlemek ve şükredesiniz diye üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister." (Maide: 6)
Bir diğer ayeti kerimede de şöyle buyuruyor:
"Ey İnananlar! Sarhoşken ne dediğinizi bilene kadar, cünübken- yolcu olan hariç, banyo yapana kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz; ya da biriniz tuvaletten gelmişse; veya kadınlarla ilişkide bulunmuşsanız ve su bulamamışsanız, temiz bir toprağa elinizi sürün, yüzünüzü ve ellerinizi meshedin." (Nisa: 43)
Namaz için taharetten başka gerekli şartlardan biri de vakittir.
b) Vakit: Namaz insanın hayatını düzenleyen, programlayan bir ibadettir. İnsana günün belirli saatlerinde Allah'a karşı sorumluluk duygusunu yoğun bir şekilde yaşatarak insanın hayatını kontrol altında tutar. Onu günahlardan korur. Bunu Allahu Teâlâ şu ayeti kerimede açıklıyor;
"Kitabtan sana vahyolunanı oku, namazı kıl, şüphesiz namaz fuhşiyattan ve kötülüklerden alıkor. Allah'ı anmaken büyük şeydir. Allah, yaptıklarınızı bilmektedir." (Ankebut: 45)
Allahu Teâlâ, her gün 5 vakit namazı emrediyor. Bunu bir çok ayeti kerimede açıklıyor:
"Namazlara ve orta namaza devam edin. Gönülden boyun eğerek Allah için namaz kılın." (Bakara: 238)
Bu ayeti kerimede "salavat" tabiri ile, "salat"ın çoğulu kullanılıyor. bu tabir de en az üç namazı ifade ediyor. Çünkü arapçada çoğul kelime ile ikil kelime kalıbı ayrıdır. İki namaz demek için "salateny" tabir olunur. "salavat" ise "üç ve daha çok namaz" anlamına gelir.
"ve orta namaz" ibaresi üç veya daha çok namaza bir ilave ediyor. Eğer "salavat" tabiri ile üç namazanı kasdedildiğini varsayarsak artı bir namazla , namaz sayısı dört olur. ancak burada "orta namaz" deniliyor. Dördün de ortası olamaz. Ortası olan en küçük çoğul ise beştir. Yani: 2+1+2+= 5
İki başta, iki de sonda yer alınca orta namaz anlam kazanıyor. Akşam ve yatsı da sonunda kılınanlar orta da ise ikindi namazı yer alıyor.
"Namaz mü'minler üzerine vakitli olarak farz kılınmıştır." (Nisa: 103)
Nitekim bu vakitlerin ayrıntılı olarak da birçok ayeti kerimede açıklandığını görüyoruz.
"Güneşin (ufukta batıya doğru) kaymasından gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Fecir vakti (namazda okunan) Kur'an şahitlidir." (İsra: 78)
"Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl." (Hûd: 114)
"Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gece saatlerinden bir kısmında ve gündüzün taraflarında da tesbih et ki rızaya nail olasın." (Tâhâ: 130)
"O halde akşamladığınız ve sabahladığınız vakit, Allah'ı tesbih edin. Göklerde ve yerde hamd O'nadır. İkindileyin ve öğle namazında da tesbihinizi yapın." (Rum: 17-18)
Ayrıca, vakte bağlı olarak kılınan başka namazlar da vardır. Cuma namazı, bayram namazı, Güneş ve Ay tutulma namazları, gibi.
c) Kıble: Namzı kılmak için kabe tarafına yöneliriz. Peygamberimiz daha önce namzalarını Mescid-i Aksa'ya yönelerek kılıyordu. Mekke'de yaşadığı dönemde özellikle kabe'yi kendisi ile Mescid-i Aksa'nın arasına almaya çalışarak hem kabe'ye hem de oraya yönelmiş oluyordu. Medine'ye hicret edince bu durum değişti. Medine'nin coğrafi konumu itibariyle yalnız Mescid-i Aksa'ya yönelebiliyordu. Ancak, Medineli Yahudiler, Peygamberin kendi kıblelerine yönelmesini, onun kendilerini taklit etmesi olarak yorumlayıp, bu durumu Hz. Peygamberi, küçümsemek için vasıta kıldılar. Allahu Teâlâ da Müslümanların kıblesini Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Harama çevirdi. tüm mülk Allah'ındır. Tüm yönler de O'nundur. O, nereye isterse, oraya yönelmemizi emreder. Ancak, tüm insanların ortak bir yöneliş tarafı olması için bir sembol belirlemiştir. Kâbe, tüm müslümanlar tarafından günde beş kez kendisine yönelinen ortak noktadır, merkezdir. Bundan öte bir anlamı yoktur.
"İnsanlardan bir takım beyinsizler:
-Üzerlerinde bulundukları kıblelerinden onları döndüren nedir? diyecekler. De ki:
-Doğu da batı da Allah'a aittir. O dilediği kimseyi doğru yola iletir.
Nitekim, insanlara şahit olmanız, Peygamber'in de size şahit olması için sizi vasat/adil bir ümmet kıldık. Senin üzerinden bulunduğun kıbleyi ise sırf peygambere uyanları, ökçesi üzerinde dönenlerden ayırt edelim diye kıble yaptık. Allah'ın doğru yolu gösterdiklerinden gayrısı için bu çok ağır bir şeydir. Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir. Allah insanlara çok şefkatli ve merhametlidir.
(Ey Muhammed) Yüzünü semaya çevirip durduğunu görüyoruz. Seni hoşnut olacağın kıbleye çeviriyoruz. Yüzünü Mescid-i Haram'a çevir. Nerede bulunursanız bulunun yüzlerinizi o yöne çevirin. Kitap ehli, bunun Rab'lerinden gelen bir hak olduğunu çok iyi bilirler. Allah, onların yaptıklarından gafil değildir.
Sen, kitap verilenlere her delili getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar; sen de onların kıblesine tabi olacak değilsin. Zaten onlar, birbirlerinin kıblesine de tabi olmazlar.
Sana gelen bunca ilimden sonra onların arzularına tabi olursan o zaman sen de zalimlerden olursun." (Bakara: 142-145)
SALATIN EMREDİLMESİ
Allahu Teâlâ, salatı, kendisi ile kulları arasında bir iletişim aracı olarak belirtilmiştir. Kullarını her gün beş kez kendi huzuruna namazla davet etmiş, bu davetine koşanlara mü'min ismini vermiştir.
Kullar da kıldıkları bu namazla, Allah'a karşı hem sorumluluk bilincini göstermişler, hem hayatlarını daha düzenli ve anlamlı bir hale getirmişler, hem kötülük ve fuhşiyattan uzaklaşmalarına bir vesle kılmışlar ve hem de, namazla Rab'lerinden yardım dilemişler, moral depolamışlardır. Namaz hakkıyla kılındığı zaman bir çok işlevleri olan çok önemli bir faaliyettir. Öncelikle günde beş kez, Ellerin, kolların, yüzün ve ayakların temizliği ile sıhhat; vücudun kıyam, rüku, secdeler ve oturuş tekrarlarıyla fiziki faaliyetleri neticesinde sağlık, gönül ve beden bütünlük içerisinde Allah'a yönelmesi manevi güç ve disiplin kazanmaktadır.
Allahu Teâlâ, Mü'minûn Sûresin'de: "Müminler, kurtuluşa ermişlerdir. Onlar, namazlarında huşu içindedirler. Onlar, boş şeylerden yüz çevirirler. ... Onlar, namazlarını korurlar. İşte onlar, temelli kalacakları Firdevs Cennetlerine varis olacakladır." (Mü'minûn: 1-3, 9-11)
Kur'an-ı Kerim'de yaklaşık on altı kez mü'minler 'namazı kıl" Bir kez de kadınlara emir haliyle "namazı kılın." buyrulmaktadır. Namaz ve dua anlamında "salat" kelimesi ise 84 yerde, "Namaz kılanlar" anlamında "Musallîn" kelimesi de üç yerde "namaz kılma yeri" anlamında musallâ" de bir yerde geçmektedir.
Tüm bunlar, Kur'an'ın namaza verdiği büyük önemi göstermektedir.
SALATI TERK EDENLER
Salatı terk edenler Kur'an'ı Kerim'de şiddetle kınanmış ve cehennemlik olmanın sebebi olarak açıklanmıştır:
"Hep Allah'a dönüp itaat edin, O'ndan korkun ve namazı kılın da müşriklerden olmayın!" ( Rum: 31)
"Sonra bunların arkalarından bozuk bir nesil geldi. Namazı terk ettiler. Şehvetlerine uydular. Bunlar da gayyayı boylayacaklardır." (Meryem: 59)
" Sizi cehenneme sevk eden nedir? derler. Onlar da derler ki: "Biz namaz kılanlardan değildik..." (Müddessir: 42-43)
ALLAHI ZİKRETMEK BÜYÜK BİR İŞTİR.BU KONU 17 SAYFAYA KADAR GELMİŞSE ELBETTE CİDDİDİR BUNA SÖZÜM YOK...BU KONUDA KAFA YORAN ALLAH A GEREĞİ GİBİ KUL OLMAYA ÇALIŞAN MÜSLÜMANLAR ZATEN FARZ DENEN SALATI İKAME EDİYORSALAR BUNU 2-3- VEYA BEŞ DİYELİM NİYET OLARAKTA ALLAH A YÖNELİŞSE FARZ IN DIŞINDA KALANLARIDA NAFİLE OLARAK NİYETLENMİŞSEK MESELE KALMAZ...ZATEN KURANDA ASILLARIN DIŞINDA KALAN İNFAK VEYA ZİKİRLER KİMSEYE BİŞİ KAYBETTİRMEZ...YUKARIDAKİ ÇALIŞMA ŞABAN PİRİŞİN KAVRAMLAR ÇALIŞMASINDAN ALINMIŞTIR.www.kuranyolu.com diğer kavramlar içinde oraya bakabilirsiniz...ciddi manada Allah a yönelen birileri zaten küfre düşmek için çalışmaz ayrıca kuranın anlaşılası ve yaşanması için çalışan herkese çok tşk ederim .Mevlam tevfik versin cümlemize..s.a devam edeceğiz inş ...Taki yeryüzünde fitne kalmayıp din yalnız Allah a has kılınana kadar inş
__________________ 6-Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için farketmez; inanmazlar.Bakara suresi
|