tamerselin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 kasim 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 123
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
HÜDÜR FEREÇ
NAMAZ KONUSUNDA UYDURMUŞ OLDUKLARI RİVAYET ÖRNEKLERİ
İddialarının en başta geleni, eğer ki rivayetler olmamış olsaydı, Müslümanların yalnızca Kur'an'ı esas alarak nasıl namaz kılacaklarını bilemeyecekleri iddiasıdır. Zira onlar, Kur'an'dan namaz kılmanın anlaşılamayacağını iddia ile, dolayısıyla da rivayetlerin bilinmesinin şart olduğunu söylemektedirler. Bu iddialarıyla, kendilerince, Kur’an’nın yetersiz olduğunu açıkça ifade etmiş olurlar. Zira rivayetler olmazsa biz şu hususu bu hususu Kur’an’dan bilemezdik demeleri Kur’an yetersizdir manasına gelmektedir. Bu iddia ise Kur’an ayetlerini red ile, Kur’an’ı inkar etmek demektir, başka bir ifadeyle küfrün ta kendisidir. Hal bu ki, tahdis etmiş oldukları rivayetleri incelediğimizde çelişkilerle dolu olduklarını, hatta bugün fiili olarak tatbik edilmekte olan namaz olayıyla uyuşmadığını görmüş oluruz. Onların bu rivayetlerini ciddiye alıp namaz kılmaya kalkışan bir kimse büyük bir şaşkınlık içinde ne yapacağını bilemez hale gelir. Zira bir rivayeti uygulayayım derken, o rivayete aykırı başka rivayetlerle engellenmiş duruma döşer.
REKAT SAYILARIYLA İLGİLİ RİVAYETLERİNDEN ÖRNEKLER:
691- İbnu Abbâs (radıyallahu anhüm) anlatıyor: “Allah, namazı peygamberin diliyle hazarda dört, seferde iki, korku halinde bir rekat olarak farz kılmıştır.” (K.S.2332 C.8 S.229 Akçağ, alıntıları: Müslim, Salât 5,(687); Ebû Dâvud, Salât 287,(1247); Nesâi, Taksir 1,(3,118,119). ) .
692- Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Allah namazı (ilk defa) farz ettiği zaman iki rekat olarak farz etmişti. Sonra onu hazar için (dörde) tamamladı. Yolcu namazı ilk farz edildiği şekilde sabit tutuldu.” (K.S.2333 C.8 S.230 Akçağ, alıntıları: Buhari, Sâlat 1, Taksiru’s-salât 5, Menâkıbu’l-Ensâr 47; Müslim, Salâtu’l-Müsafirin 2, (685); Muvatta, Kasru’s-Salât 8, (1,146); Ebû Dâvud, Salât 270,(1198); Nesâi, Salât 3,(1,225). )
Görüldüğü gibi, hazerde yani yolculukta olmayıp ikamet yerinde bulunan kimse için namazın dört rekat farz olduğunu tahdis ettiler. Eğer ki iddia ettikleri gibi ise, o zaman akşam namazının farzını üç rekat ve sabah namazının farzını iki rekat olarak kılmalarını nasıl izah ediyorlar. Rivayetleri ve fiili uygulamaları bir birleriyle çelişmektedir.
693- Bize Müslim ibn İbrahim tahdis edip, şöyle dedi. Bize Şu’be Amr’dan; o da Câbir ibn Abdillah’tan tahdis etti (O, şöyle demiştir): Muâz ibn Cebel Peygamber’le berâber namâzı kılar, ondan sonra döner, kendi kavmine imâmlık ederdi. Buhâri şöyle dedi: Ve bana Muhammed ibn Beşşâr tahdis edip şöyle dedi: Bize Gunder tahdis edip şöyle dedi: Bize Şu’be, Amr’dan tahdis etti. O şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdillah’tan işittim, şöyle dedi: Muâz ibn Cebel Peygamber’in maiyetinde namâz kılar, ondan sonra döner de kendi kavmine imamlık ederdi. Bir defasında yatsıyı kıldırdı da el-Bakara Sûresi’nden başlayarak okumağa kalktı. Cemâatten biri ayrıldı. Muâz onun hakkında fenâ söyler gibi oldu. Bu i ş Peygamber’e ulaşınca üç defa: “Fettânsın, fettânsın, fettânsın” yâhud “Fâtin oldun, fâtin oldun” buyurdu, ve Mufassal bölümün ortasından iki sûre ile (kıldırmasını) emretti. Amr ibn Dinâr: Ben o iki sûrenin hangi sûreler olduğunu hâtırımda tutamadım, demiştir. ( Buhâri, Kitâbu’l-Ezân C.2 S.727 H.92 Ötüken.)
Görüldüğü gibi, farz namazın aynı günde birden fazla, imam olmak suretiyle kılınabileceğini tahdis ettiler. Böylece bir farz namaz dört rekatsa, sekiz rekat kılına bilir demekle her vaktin farzının dört rekat olduğu yolunda yapmış oldukları evvelki rivayetlerle çelişkiye düşmüş oldular. Durumu idare etmek için, bir tanesinin nafile sayılacağını iddia ettilerse de bu sefer kendi aralarında ihtilaf ve büyük görüş ayrılıkları meydana geldi. Şöyle ki: Bu meselede Hanefiler ve Malikiler ile diğerleri arasında büyük görüş ayrılıkları vardır. Onlar, farz kılan kimsenin nâfile kılana iktidası sahih (geçerli) değildir derler. Şâfiiler ile Hambeliler ise buna tecviz yani sahih (geçerli) görürüler. Delillerinden biri bu konuda Muâz ibni Cebel hakkında tahdis ettikleri rivayettir.
Yukarda ki rivayette imam olan namazı mükerrer kılabilir diye rivayet ettiler. Başka bir rivayetlerinde, bu rivayetlerine çelişkili olarak, aynı günde cemaat fertlerinin de bir vaktin namazını mükerrer kılabileceğine dair rivayetleri vardı. Şöyle ki:
694-. ... Ubâde b. Es-Sâmit (r.a.)den, demiştir ki; - Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Benden sonra size, meşgûliyetleri kendilerini (Efdal) vakti geçinceye kadar namazlarını vakitlerin(de edâ)dan alıkoyan emirler âmir olacak. İşte o zaman siz, namazları vaktinde kılınız!” Bir adam: - Ya Resûlullah, onlarla da kılayım mı? dedi. Nebi (s.a.); “İstersen evet” buyurdu. Süfyân (rivayetinde) dedi ki (adam); - Namaza onlarla birlikte yetişirsem, onlarla beraber kılayım mı? Dedi. Resûlullah da; "İstersen, evet" buyurdu. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 10 C.2 S.179 H.433 Şamil. )
695-. ... Yezid b. El-Esved'den; rivayet edilmiştir ki; o gençken Resûlullah (s.a.)'le beraber namaz kıldı. Resûlullah (s.a) namazını bitirince bir de ne görsün, iki kişi mescidin bir köşesinde namaz kılmayıp oturuyorlar. Bunun üzerine onları çağırt(t)dı, onlar titreyerek. Resûlullah’a getirildiler. Hz. Peygamber (s.a.): “Sizi bizimle namaz kalmaktan men eden şey nedir?” buyurdu. Adamlar, “Biz evimizde kıldık dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.) “Böyle yapmayınız. Sizden biri evinde namazı kılıp sonra da imamı namaz kılmamış bir halde bulursa onunla birlikte namaz kılsın. Çünkü o (imamla beraber kılacağı namaz) kendisi için kefaret olur” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K. Sâlat (2), Bâb 56 C.2 S.411 H.575 Şamil, ayrıca: Tirmizi, sâlat 49; Nesâi, imâme 54. )
696- Bişr İbnu Mahcen babasından anlattığına göre, babası (Mahcen) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın meclisinde idi. O sırada namaz için ezan okundu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kalktı, namaz kıldı ve döndü. Mahcen hâla yerindeydi. “Herkesle beraber namaz kılmana mâni olan şey nedir, sen Müslüman değil misin? Diye sordu. Mahcen: “Elbette müslümanım, ancak ben âilemle namazımı kılmıştım!” dedi. Efendimiz: “Mescide geldiğin zaman namaza kalkılırsa kılmış bile olsan cemaatle birlikte sen de kıl!” (K.S. 2840 C.9 S.168 Akçağ, alıntıları: Muvatta, Salâtu’l-Cemâ’a 8,(1,132); Nesâi, İmâmet 53, (2,112). )
Böylece, ısrarla bir vaktin farz namazının mükerrer kılınabileceğini rivayet ettiler. Buna rağmen bu rivayetleriyle çelişkili olarak şu rivayetleri tahdis ettiler:
697-. ... Meymûne’nin mevlâsı Süleyman b. Yesâr’dan; demiştir ki; - Belât’a İbn Ömer’in yanına geldim. Onlar (Belatlılar) namaz kılıyorlardı. İbn Ömer’e: - Onlarla birlikte namaz kılmıyor musun?” dedim. - Ben namazımı kıldım. Resûlullah (s.a.)’ı; “ Bir namazı bir günde iki defa kılmayınız” buyururken işittim, dedi. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 57 C.2 S.145 H.579 Şamil. )
698- Süleyman Mevlâ Meymûne’nin İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’den naklettiğine göre, İbnu Ömer şunu anlatmıştır:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Bir günde aynı namazı iki sefer kılmayın.” (K.S. 2842 C.9 S.169-170 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Salât 58,(579); Nesâi, İmâmet 56, (2,114). )
İbnu Ömer adına naklettikleri bu iki rivayetle bu konuda evvelce örneğini yazmış olduğum rivayetlerini inkar ettiler. Böyle yapmaları metotları icabıdır. Zira böyle yapmakla gerçeğin ne olduğunu insanların öğrenmesine mani olmayı, onları şaşkın hale getirmeyi amaçlamaktadırlar. Yoksa yazdıklarının tamamıyla farkında olmadıklarından değil. Bakınız İbnu Ömer adına, yukarıda yazmış olduğum iki rivayeti tahdis ettiler, fakat yine de bu iki rivayetin tam tersi olan bir rivayeti aynı şahıs adına, yani İbnu Ömer adına tahdis etmekten çekinmediler, şöyle ki:
699- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’nın anlattığına göre, bir adam kendisine sordu:
“Ben evde namazımı kılıp sonra da imamla namaza yetişiyorum; onunla da namaz kılayım mı?” “Evet!” deyince adam tekrar sordu: “Peki, bunlardan hangisini (farz olan) namazım yapayım?” “ Bu senin elinde mi? dedi, bu Allah’a kalmıştır, dilediğini (asıl farz olan) namazın yerine sayar! (K.S. 2841 C.9 S.169 Akçağ, alıntısı: Muvatta, Salâtu’l_Cemâ’a 9,(1,133). )
Görüldüğü gibi, İbnu Ömer’den aynı konuda bir birlerine ters rivayetler uydurmak onlar için gayet sıradan bir şeydir. Daha önce belirttiğim gibi, onları asıl ilgilendiren, hedefledikleri konularda insanları şaşkınlığa sürükleyip ne yapacaklarını bilmez hale getirip, İslam dini konularında kargaşa meydana getirmektir. Ve İslam dini adı altında meydana gelmiş bütün rivayetçi gruplara bakıldığında, bunların ayrılığa düşmelerine asıl sebebin bu çelişkili uydurma rivayetler olduğu görülür. Şimdi namazla ilgili olarak uydurmuş oldukları rivayetlerden örnekler vermeğe devem edecek olursam:
700- Habbâb (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a (secde edilen ) yerin sıcaklığından şikayet ettik, ancak şikayetimizi dinlemedi: Züheyr, Ebu İshâk’a: “şikayetiniz öğle vaktinde miydi?” diye sordu. Öbürü: “Evet!” dedi. Ben: “Vakit girer girmez, (yani ortalık çok sıcakken) kılınmasından mı?” diye sordum. O yine: “Evet!” dedi.” (K.S.2380 S.271-272 Akçağ, alıntıları: Müslim Mesâcid 189,(619); Nesâi, Mevâkit 2, (1,247). )
701- Hz. Enes (radıyallahu anh) : “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (yolculuk sırasında) bir yere inecek olsa, öğleyi kılmadan orayı terk etmezdi” demişti. Bir adam sordu: “Yani gün ortasında olsa da mı?” “Evet, dedi Enes, gün ortasında olsa da!” (K.S. 2381 C.8 S.272 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Sâlat 273, (1205); Nesâi, Mevâkit 3, (1,248). )
Bu iki rivayette, öğle sıcağının, seferi dahi olsa namaz kılmaya mani olmadığını, muhakkak serinliği beklemeden namazı kılmak gerektiğini rivayet ettiler. Buna rağmen bu rivayetlerine çelişkili olarak şu rivayeti tahdis ettiler:
702- Ebû Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Hararet şiddetlenince namazı (vakit) biraz serinleyince kılın. Çünkü, şiddetli hararet cehennemden bir kabarmadır.” ( K.S. 2393 C.8 S.282 Akçağ, alıntıları: Buhari, Mevâkit 9, Bed’ü’l-Halk 10; Müslim, Mesâcid 180, (615); Muvatta, Vükût 28, (1,16); Ebû Dâvud, Salât 4, (402); Tirmizi, Salât 7, (157); İbnu Mace, Salât 4, (677); Nesâi, Mevâkit 5, (1,248-249). )
Bu rivayet evvelki rivayetlerle çelişkilidir.
703- Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Akşam yemeği hazırlanmış ise, yemeğe namazdan önce başlayın. Yemeğinizi aceleye de getirmeyin.” (K.S. 2399 C.8 S.287 Akçağ, alıntıları: Buhari, Et’ime 58, Ezân 42; Müslim, Mesâcid 64, (557); Tirmizi, Sâlat 262, (353); Nesâi, İmâmet 57, (2,111). )
Yukarıdaki rivayette yemek için namaz tehir (geciktirile) bilir diye rivayet ettiler. Hem de yemeği aceleye getirmemek gerektiğini söylediler. 704- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Yemek veya bir başka şey için namazınızı tehir etmeyin.” (K.S. 2403 C.8 S.289 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Et’ime, 10, (3758). )
Burda ise öbür rivayetlerinin aksine, çelişkili olarak, yemek için namazın tehir edilemeyeceğini tahdis ettiler.
705- Nesâi’nin rivayetinde şöyle gelmiştir: anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza girdiği zaman ellerini kaldırırdı ve iki rekat arasında kalktığı zaman aynı şekilde ellerini iki omuzu nun hizasına kaldırırdı.” (K.S. 2489 C.8 S.372 Akçağ, alıntıları: Buhari, Ezân 83,84,85,86; Müslim, Salât 22, (390); Muvatta, Salât 16, (1,75,76,77); Ebû Dâvud, Sal3at 117,(721,722,741,743); Tirmizi, Salât 190,(255); Nesâi, İftitah 1,2,3,(2,121,122); İbnu Mâce, İkâmet 15,(858-868). )
Rivayet ettiler ki, namaza başlarken ve iki rekat arasında elleri iki omuz hizasına kaldırmak gereklidir.
706- Allame (rahimehullah) anlatıyor: “Size Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın namazıyla namaz kıldırayım mı?” dedi ve namaz kıldırdı. Bu namazda ellerini bir kere İftitah tekbiri sırasında kaldırdı, başka kaldırmadı.” (K.S. 2490 C.8 S.375 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Salât 119,(748); Tirmizi, Salât 191, (257), 188,(253); Nesâi, İftitah 110, (2,195), 124, (1,204), Sehv 70, (3,62). )
707- Berâ (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı İftitah tekbiri alırken gördüm. Ellerini kulaklarına yakın kaldırmıştı. Sonra (namazdan çıkıncaya kadar) başka kaldırmadı. ( K.S. 2492 C.8 S.376 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Sâlat 119, (752). )
Bu iki rivayette ise evvelki rivayetin aksine İftitah tekbiri hariç, ellerin kaldırılmayacağını tahdis etmeleri bir çelişkidir.
İftitah tekbirinde, Allah’u ekber deyip ellerimizi kaldırmamızın manası, işaret diliyle, Allah’ın, bizden ve kainattaki her şeyden daha büyük Olduğunu ifade etmek içindir. Yani el kaldırmakla Kainatı işaret etmiş oluyoruz. Onun için kimilerinin elleri omuzlara kadar kaldırmak lazım yok omuzlara kadar kaldırmak lazım veya bir sefer kaldırmak lazım veya birden fazla kaldırmak lazım demelerinin konuyla pek bir ilgisi yoktur.
708- İbnu Abbâs (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kıraaatını bismillehirrahmanirrahim ile başlatıyordu. (K.S. 2527 C.8 S.400 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Salât 181, (247). ).
709- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz.Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman (radıyallahu anhüm) ile birlikte namaz kıldım. Onlardan hiçbirinin bismillahirrahmanirrahim’i okuduklarını işitmedim.” (K.S. 2528 C.8 S.400 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Ezân 89; Müslim, Salât 50, (399); Muvatta, Salât 30, (1,81); Ebû Dâvud, Salât 124, (781); Tirmizi, Salât 182, (246); Nesâi, İftitah 21,22, (2,133-135); İbnu Mâce, İkâmet 4, (813,815). )
710- İbnu Abdillah İbni Muzaffer (rahimehullah) anlatıyor: “Ben (namazda) bismillehirrahmanirrahim’i okumuştum. Babam işitti. Bana: “Oğulcuğum, (bu yaptığın) bir bid’attir. Bid’atten sakın!” dedi. Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın ashabından her kimle karşılaştı isem, hepsinin de bid’atten nefret ettiği kadar bir başka şeyden nefret etmediğini gördüm. Babam sözlerine şöyle devam etmişti: “Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’la, Hz. Ebû Bekir’le, Hz. Ömer’le, Hz. Osman’la (radıyallahu anhüm) namaz kıldım. Onlardan hiç birinin bunu (besmelenin okunacağını) okuduklarını işitmedim. Onu sen de okuma. Sadece “Elhamdülillahi rabbi’l-âlemin” de.” (K.S.2529 C.8 S.401 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Salât 180, (244); Nesâi, İftitâh 22, (2,135). )
< 708.> örnekte görüldüğü gibi, Peygamberin namazda Kur’an okumaya bismillehirrahmanirrahim ile başladığını rivayet ettiler. Buna rağmen bu rivayetin aksine olarak, <709.> ve < 710.> örneklerde görüldüğü gibi namazda bismillehirrahmanirrahim okunamayacağını tahdis etmelerinin çelişki olması hususu bir yana. Namaz’da besmelenin okunamayacağını, okunmasının bid’ad olduğunu iddia etmeleri çok ibret vericidir. Allah’ın adını anmanın da bit’adı mı olurmuş? Nasıl olur da bir Mümin namaz kılarken Allah’a sığınmak İçin bismillehirrahmanirrahim okumasın veya okuduğunda namazı geçersiz olsun veya bid’ad işlediği, dolayısıyla günah kazandığı iddia edilebilsin. Böyle bir iddiayı ancak Allah’ın adını duymaya tahammül edemeyen kimseler iddia ederler.
Bu iddiaları Kur’an’a uymamaktadır, şöyle ki Kur’an okumaya başladığımızda, Kur’an okumaya başlamanın iki şartı vardır. Bunlardan bir tanesi, şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak, diğeri de Allah’ın adıyla okumaya başlamaktır. Kur’an okumaya başlamanın namazda veya namaz’ın dışında olması bu durumu değiştirmez, ayrıca bir sûrenin başından değil de ortalarından veya sonlarından başlamakta aynı şekilde durumu değiştirmez. Zira, Kur’an okumaya nereden başlanırsa başlanılsın durum aynıdır, ayrıca, Allah bize Kur’an’dan kolayımıza geleni okuyabileceğimizi bildirmiştir. Bu duruma göre, örneğin: Namazda Bakara Sûresinin son iki ayetini okuyarak başlamamız halinde veya Haşr Sûresi 21. Ayetten başlayarak okuduğumuzda şeytanın şerrinden Allah’a sığınıp, Allah’ın adıyla başlamamız şarttır. Besmelede, Allah’ın adını anmaktan başka bir şey değildir.
Bu konuda Kur’an’dan mealen:
- Rabb’in, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalk(ıp namaz kıl)dığını biliyor. Seninle berâber bulunanlardan bir topluluk da (böyle yapıyor). Geceyi ve gündüzü Allah takdir etmektedir. O sizin (gece ve gündüz saatlerinizi) hesâbedemiyeceğinizi (gece satlerinde kalkamayacağınızı) bildiği için sizi affetti. O halde Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah’ın lutrunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka kimseler bulunacağını bilmektedir. Onun için Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için verdiğiniz hayırları, Allah katında verdiğinizden daha hayırlı ve mükâfatça daha büyük bulacaksınız. Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. 73/23
- Kur’an oku(mak iste)diğin zaman kovulmuş şeytandan Allah’a sığın (Eûzu Billâhi Mineşşeytâni’r-recim, de). 16/98 Rahmân ve Rahim Allah’ın adıyla
- Yaratan Rabb’in adıyla oku. 96/1
711- Rifâ’a İbnu Râfi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Biz mescid de iken bedevi kılıklı bir adam çıkageldi. Namaza durup, hafif bir şekilde (yani rükünleri, tesbihleri kısa tutarak) namaz kıldı. Sonra namazı tamamlayıp Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a selem verdi: Efendimiz: “Üzerine olsun. Ancak git namaz kıl, sen namaz kılmadın!” buyurdu. Adam döndü (tekrar) namaz kılıp geldi, Resûlullah’a selam verdi. Aleyhissâlatu vesselâm selamına mukabele etti ve: “Dön namaz kıl, zira sen namaz kılmadın!” dedi adam bu şekilde iki veya üç sefer aynı şeyi taptı, her seferinde aleyhissalâtu vesselâm: “Dön namaz kıl, zira sen namaz kılmadın!” dedi. Halk korktu ve namazı hafif kılan kimsenin namaz kılmamış sayılması herkese pek ağır geldi. Adam sonuncu sefer: “Ben bir insanım isabet de ederim, hata da yaparım. Bana (hatamı) göster, doğruyu öğret!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: “Tamam. Namaza kalkınca önce Allah’ın sana emrettiği şekilde ab dest al. Sonra (ezan okuyarak) şahâdet getir, ikâmet getir (namaza dur). Ezberinde Kur’an varsa oku, yoksa Allah’a hamlet, tekbir getir, tehlil getir, sonra rükû ya git. Rükû halinde itminâna er (azaların rükûda mûtedil halde bir müddet dursun). Sonra kalk ve kıyam halinde itidâle er, sonra secdeye git ve secde hâlinde itidâle er, sonra otur ve bir müddet oturuş vaziyetinde dur, sonra kalk. İşte bu (söylen)enleri yaparsan namazını mükemmel (kılmış olursun. Bundan bir şey ) eksik bırakırsan namazını eksilttin demektir.” Râvi der ki: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın bu sonuncu sözü Ashab’a önceki: (Dön, namaz kıl, zira sen namaz kılmadın!) sözünden daha kolay (ve rahatlatıcı) oldu. Zira (bu söze göre), sayılanlardan bir eksiklik yapan kimsenin namazında eksiklik oluyor ve fakat tamamı heba olmuyordu.” (K.S.2658 C.8 S.504-505 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Salât 226, (302); Ebû Dâvud, Salât 148, (857-861); Nesâi, İftitah 105,(2,193),167,(2,225). ) Bu rivayette bariz (açık, belirgin)) olarak dikkati çeken husus, Namazda Kur’an okunmaya bileceğini iddia etmeleri. Nasıl ki daha önceki örneklerde görüldüğü gibi, namazda, besmele okunmasına karşı çıkmış idilerse, bur da da müslümanları namazda Kur’an okumaktan uzaklaştırmayı amaçlamaktadırlar. Ezberinde Kur’an varsa oku, yoksa bir şey olmaz demeye getirmeleri bundandır. Yoksa kişiye Ezan ve Kamet okuması gerektiği bildirilir de, buna rağmen ezberinde Kur’an varsa oku denir mi? Ezan ve kameti ezberleye bilen, Kur’an’dan bir kısa süre ezberleyebilir. Bu da dikkat çekici ayrı bir çelişkidir.
Şimdi bu rivayetlerinden birkaç örnek daha verirsem:
712-. ... Abdullah b. Übeydullah dedi ki: Beni Haşim gençlerinden oluşan bir toplulukla beraber İbn Abbâs’ın yanına vardım. İçimizden bir genç dedi ki: Sor (bakalım) İbn Abbâs’a Peygamber (s.a.) öğle ve ikindi namazlarında (Kur’an) okuyor muydu? (O genç bu soruyu sorunca İbn Abbâs; “hayır, asla!” diye cevap verdi. Bunun üzerine İbn Abbâs’a; “Belki de içinden okuyordu” denildi. O da “Tuh sana bu birincisi (olan hiç okumamak)dan daha fene! (Çünkü) O (s.a.) kendisine gönderileni tebliğle memur idi. Üç özelliğin dışında bizi diğer insanlardan ayırmadı: 1. Bize abdesti güzelce almamızı; 2. Sadaka yemememizi; 3. Eşeği ata çekmememizi emretti” dedi. (Ebû Dâvûd, K.salât (2), Bâb 126,127 C.3 S.258 H.808 Şamil, ayrıca: Tirmizi, cihâd 23; Nesâi, tahâre 105, hayl 10. )
Bu rivayette, peygamberin öğle ve ikindi namazlarında asla Kur’an okumadığını tahdis ettiler. Bunun manası hiç kimsenin öğle ve ikindi namazlarında Kur’an okumaması gerektiği demektir. Böylece imam olsun cemaat olsun bu farz namazlarında Kur’an okumak iddialarına göre yasak olmuş olur. Böylece beş vakit farz namazın iki vaktinde Kur’an ile Namazın arasını ayırmış oldular. Hele söz arasında konuyla hiç ilgisi olmayan “Eşeği ata çekmemek gerekir sözü” gerçeği ifade etmediği gibi, abestir de.
713- Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Kim imama uymuş ise, imamın kıraati onun da kıraatidir” buyurdular.” (K.S. 6244 C.17 S.21 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 850. ) Bu rivayette de, İmam hariç cemaatten hiç kimsenin namazda Kur’an okumamsı gerektiğini iddia ettiler. Böylece farz namazın kılındığı beş vakitte de, cemaat açısından namazla Kur’an’ın arasını ayırdılar.
714-. ... Câbir b. Abdillah’dan demiştir ki: Biz (Peygamber (s.a.)’in sağlığında) ayakta ve otururken dua ederek rükû ve secdede iken de, tesbih ederek nâfile namaz kılardık. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 134,135 C.3 S.302 H.833 Şamil. )
Böylece bu iki rivayette de, namazda Kur’an okunmasına mani olmak için, imama uyarak namaz kılan kimsenin hiç Kur’an okumaması gerektiğini zira imamın, onun yerine Kur’an okuduğunu, ayrıca nafile namazlarda namazı yalnız kılan kimsenin de hiç Kur’an okumadan tesbih ederek namaz kılması gerektiği tahdis ve iddia ettiler. Bu konudaki iddialarını özetlersek, yalnız başına nafile namaz kılan kimsenin Kur’an okumadan namaz kılması gerektiği. İmama uyarak namaz kılan kimse hiç Kur’an okumaz. Öğle ve ikindi namazlarında İmam ve Cemaat ve gerekse kişi tek başına namaz kıldığında hiç Kur’an okumaması gerektiğini rivayet ettiklerini görürüz. Fakat zannedilmesin ki bu rivayetlerinde sabittirler, böyle bir şey onların yöntemlerine aykırıdır, bundan dolayı kargaşa çıkarmak amaçlı aykırı rivayetleri de vardır, şöyle ki:
715- Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh’ın anlattığına göre: “Bir adam kendisine: “Namazda imam okurken ona uyan kimse de Kur’an’dan okur mu?” diye sormuş, o da şu cevabı vermiştir: “Bir adam, Aleyhissalâtu vesselâm’a her namazda kıraat var mı?” diye sormuştu da Aleyhissalâtu vesselâmdan “Evet!” cevabını almıştı. Bunun üzerine cemaatten biri de: “Bu vacip oldu” demişti.” (K.S. 6243 C.17 S.21 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 842.)
716-. ... Atâ b. Ebi Rebâh’dan rivâyete göre Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir: Her namazda Kur’an okunur. Peygamber (s.a.)’in bize duyurduğunu biz de sizlere duyuruyoruz. Bizden gizlediğini biz de sizden gizliyoruz. (Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 124,125 C.3 S.797 Şamil, ayrıca: Buhâri, ezân 104; Müslim salât 44-46; Nesâi, iftitâh 31,54; İbn Mâce, İkâme 11. )
Böylece her namazda Kur’an okunur demekle evvelki rivayetleriyle çelişkiye düşmüş olmaktadırlar. Namazda Fatiha Sûresinin okunup, okunmaması konusunda da uydurmuş oldukları rivayetler, maksatları konusunda çok ibret vericidir, şöyle ki:
717- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) uyurdular ki: “Kim Fâtiha-i şerife sûresini okumadan namaz kılarsa bilsin ki bu namaz nâkıstır- bu sözü üç kere tekrarladı- eksiktir.” Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)’ye: “Biz imamın arkasında bulunuyorsak (ne yapalım)? Diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi: “Yine de içinden oku.............. (K.S. 2531 C.8 S.404 Akçağ, ayrıca: Müslim, Salât 4/38; Muvatta Namaz 39; Ebû Dâvud, K. Salât (2), Bâb 131,132 H.821. )
718-. ... Ebû Said (el-Hudri) (r.a.)’den; demiştir ki: Biz (namazda) Fatiha ile (beraber Kur’an’dan) kolay(kımıza) geleni okumakla emr olunduk. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 131,132, C.3 S.271 H.818 Şamil. )
719- Hz. Câbir (radıyallahu anh) demiştir ki: “Kim Fâtiha’yı okumadan bir rekat namaz kılarsa, imamın arkasında bulunmadığı takdirde namaz kılmış sayılmaz.” (K.S. 2535 C.8 S.407 Akçağ, alıntıları: Muvatta, Salât 38,(1,84); Tirmizi, Salât 233,(313). )
Bu rivayetlere göre, Fatiha sûresi okunmayan namaz noksan veya geçersizdir. Hal bu ki, diğer bazı rivayetlerinde, Peygamberin namazda Fatiha sûresini okumayıp, başka sûreler okuduğunu tahdis ettiler, şöyle ki:
720- İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma günü, sabah namazında Elif-lâm-mim Tenzil, es-Secde, ve Hel etâ alâ’l-insâni hinun mine’d-dehr surelerini okurdu. Yine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma namazında Cuma ve Münâfikûn surelerini okurdu.” (K.S. 2544 C.8 S.416 Akçağ, alıntıları: Müslim, Cuma 64,(879); Ebû Dâvud, Salât 218,(1074); Tirmizi, Salât 375,(520); Nesâi, Cuma 38,(3,111), İftitah 47, (2,159). )
721- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), A’raf suresiyle akşamı kılardı. Sureyi ikiye bölerek her iki rek’atte bir parçasını okurdu.” (K.S. 2557 C.8 S.424 Akçağ, alıntısı: Nesâi, İftitâh 67,(2,170). )
Böylece namazda kıraat konusunda iç içe çelişkili rivayetler zinciri meydana getirmişlerdir. Bu rivayetlerini dikkate alan bir şahıs Kıraat konusunda namaz da ne yapacağını bilemez. Bir taraftan, namazda Kur’an okunmayabilir, öğle ve ikindi namazlarında hiç okunmaz, nafile namazlarda hiç okunmaz, İmam okur cemaat okumaz. Diğer taraftan, İmam okur cemaatte okur, her namazda Kur’an okumak mecburidir, Fatiha sûresinin her namazda okunması mecburidir derken başka rivayetlerde Fatiha suresinin okunması mecburi değildir diye bilmektedirler. Şimdi bütün bu çelişkili rivayetler karşısında kişi namazda Kur’an kıraatiyle ilgili nasal karar verebilir?
Şimdi namaz konusunda ki rivayetlerini örneklendirmeye devam devam edecek olursam.
722- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), içerisinde secde âyeti olan sûreyi okur. (ayetler geldikçe) secde ederdi, biz de secde ederdik. Öyle ki (izdiham sebebiyle) namaz dışı vakitlerde alnımızı koyacak secde yeri bulamadığımız olurdu.” (K.S. 2763 C.9 S.66 Akçağ, alıntıları, Buhari, Sücûdu’l-Kur’ân 9,8,12; Müslim, Mesacid 103,(575); Ebû Dâvud, Salât 333, (1411,1412,1413). )
Bu rivayette secde ayeti okunduğunda secde yapılması gerektiği rivayet ettiler.
723- Ebu Temimeti’l-Hüceymi anlatıyor: “Ben sabah namazından sonra vaaz’u nasihat ediyordum, bu esnada secde (ayeti okuyor ve secde) ediyordum. İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) beni yasakladı. Ama ben O’nu dinlemedim. O üç sefer yasaklamayı tekrarladı. Sonra dönüp: “Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın arkasında namaz kıldım. Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer ve Hz. Osman (radıyallahu anhüm) ile de namaz kıldım. Onların hiçbiri güneş doğuncaya kadar secde yapmazlardı” dedi.” (K.S. 2766 C.9 S.68 Akçağ, alıntısı: Ebu Dâvud, Salât 335, (1415). )
Bu rivayette ise sabah namazından sabah güneş doğuncaya kadar secde ayeti okunduğunda secde yapılamayacağını rivayet ettiler. Böylece bir evvel ki rivayette yapmış oldukları genellemeden istisna yaparak bazı vakitlerde secde ayeti okunduğunda secde yapılmaz dediler.
724- Zeyd b. Sabit’ten naklen: “Hiçbir namazda imam ile kırâat yoktur” demiş. Ve kendisinin Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem)’e Necm sûresini okuduğunu fakat (peygamberin) secde etmediğini söylemiş.. (Müslim, 106/1688 C.3 Sönmez Neşriyat. )
725- Zeyd İbnu Sâbit (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a Vennecmi sûresini okudum, bunda secde etmedi. (K.S.2770 C.9 S.89 Akçağ, alıntıları: Buhari, Sücudu’l-Kur’ân 6; Müslim, Mesâcid 106,(577); Ebû Dâvud, Salât 329, (1404); Tirmizi, Salât 404, (576); Nesâi , İftitâh 50,(2,160). )
Bu rivayetlerde ise, vakit söz konusu olmadan genelleme yaparak, içinde secde ayeti bulunan Necm Sûresi okunduğunda Peygamberin secde etmediğini rivayet etmekle, secde ayeti okunduğunda secde etmenin gerekli olmadığını iddia ettiler. Bu ise çelişki ve tutarsızlıktır.
726- İbnu Amr İbnu’l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Üç kişi vardır, Allah onların namazını kabul etmez: 1. Kendisini sevmeyen kimselere imam olan; 2. Namaza arkadan gelen, yani vakti çıktıktan sonra gelen; 3. Köleyi azad ettikten sonra tekrar köle kılan.” (K.S.2800 C.9 S.129-130 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Sâlat 63,(593). )
727-. ... Abdullah b. Ömer (r.a.)’in rivâyet ettiğine göre Resûlullah (s.a.) (şöyle) buyurmuştur: “Üç kişi vardır ki, Allah(ü Teâla) onların namazlarını kabul etmez: Kendisini istemeyen bir topluluğa imamlık eden kimse, namazı sonra (yani vakti geçtikten sonra) kılan kimse, hürriyetine kavuşturduğu köleyi (tekrar) köle edinen kimse.” (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 62 C.2 S.438-439 H.593 Şamil, ayrıca: Tirmizi, mevâkit 149; İbn Mâce, İkâme 431. )
Yukarıda ki rivayetlerine göre, vakti çıktıktan sonra kılınan namazın makbul olmadığını, diğer bir ifadeyle kaza namazı diye bir şey olmadığını ve namazların birleştirilemeyeceğini tahdis ettiler. Zira her iki hususta namazın vaktinden çıkmasıyla yani kılınması gereken vakti dışında kılınmasıyla ilgilidir. Bu ise gerek kaza namazıyla ve gerekse namazların birleştirilmesiyle ilgili olarak bu günkü uygulamalarına aykırı olduğu gibi, namazların birleştirilebileceği konusunda ki rivayetleriyle de çelişkilidir. Şöyle ki:
728- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yolcu halinde iken öğle ve ikindiyi birleştirirdi, akşam ile yatsıyı da birleştirirdi.” (K.S. 2912 C.9 S.238 Akçağ, alıntısı: Buhari, Taksiru’s-Salât 13. )
Bu rivayette namazların seferi halde iken birleştirileceğini rivayet etmeleri, önceki rivayetle çelişkilidir. Bu çelişkiden bahsedildiğinde seferi olma durumu bir istisnadır deyip bahane uydura bilirler. Fakat bu bile mevcut çelişkiyi ortadan kaldırmaz. Zira başka rivayetlerde, sefer, korku veya başka bir zorluk olmadan namazların cem edilebileceğini yani birleştirilebileceğini tahdis ettiler. Şöyle ki:
729-. ... Ya’lâ b. Ümeyye’den; demiştir ki: - Ömer b. Hattâb’a. “Aziz ve celil olan Allah sadece “Eğer kâfirlerin size fenalık yapacağından korkarsanız” dediği ve (bugün) bu (korku) da kalmadığı halde insanların (yolculukta) namazı kısaltmalarını nasıl buluyorsunuz?” dedim. Ömer (r.a.) dedi ki: - Senin hayret ettiğin şeye ben de hayret ettim de bunu Resûlullah (s.a.)’den sordum. “-Bu, aziz ve celil olan Allah’ın size verdiği bir sadakadır. O’nın sadakasını alınız” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 1 C.4 S.374 H.1199 Şamil, ayrıca: Müslim, müsâfirun 4; Tirmizi, tefsiru sûre (4); Nesâi, Taksiru’s-Salât 1;İbn Mâce,ikâme 73.)
730-. ... Abdullah b. Abbâs’tan; demiştir ki: -Resûlullah (s.a.) korku ve sefer olmaksızın öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı bir arada kıldı. Mâlik dedi ki: “Ben bunun yağmur hakkında olduğunu zannediyorum.” Ebû Dâvud dedi ki: Bu hadisin benzerini Ebû’z-Zübeyr b. Seleme ile Kürretü’bnü Halid de rivâyet etmiştir. (Ebû’z-Zübeyr) dedi ki: - (Bu hâdise) Tebûk seferine çıktığımızda oldu. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 5 C.4 S.393 H.1210 Şamil, ayrıca: Müslim, müsafirin 54, Tirmizi mevakit 24; Nesâi, mevakit 47. )
Her ne kadar bu rivayette, yağmur tahmini ve veya sefere çıkma gibi sözlerle istisnalar getirmeye çalışmışlarsa da, bu şekilde evvel ki rivayetle çelişkiye düştükleri gibi, hiçbir şarta bağlı olmayan aşağıda ki rivayetle de çelişkiye düşmüşlerdir. Şöyle ki:
731-. ... İbn Abbas (r.a.)’den; demiştir ki: - Resûlullah (s.a.) korku ve yağmur olmaksızın Medine’de öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı cem etti (ikisini bir arada kıldı). İbn Abbâs’a Resûlullah (s.a.’ın bununla neyi kastettiği sorulunca: - Ümmetine kolaylık getirmeyi murad etti, diye cevap verdi. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 5 C 4 S.397 H.1211 Şamil, ayrıca: Müslim, müsâfirin 54; Tirmizi, mevâkit 24; Nesâi,mevâkit 47.)
Görüldüğü gibi, bir taraftan namazı geciktirenin namazını Allah kabul etmez derken. Namazı geciktirmekten başka bir şey olmayan, namazların birleştirilmesi suretiyle geciktirilmesinin uygun olduğunu tahdis ve iddia etmektedirler. Bu açık bir çelişki ve tutarsızlıktır.
732- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine’den Mekke’ye gitmek üzere yola çıktı. Rabbülâlemin’den başka hiçbir şeyden korkmuyordu. Yolda namazı ikişer ikişer (yani kasrederek) kıldı.” (K.S.2899 C.9 S.228 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Salât 391,(547); Nesâi, Taksiru’s-Salât 1,(3,117). )
733- Enes (radıyallahu anh)’in anlattığına göre kendisinden kasru’s-salât yani namazın kısaltılması hakkında sorulmuştu. Şöyle cevap verdi: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) üç millik mesafeyi veya -Şu’be’nin şekkine (zannına) göre - üç fersah mesafeyi dışarı çıktı mı iki rekat kılar.” (K.S. 2897 C.9 S.227 Akçağ, alıntıları: Müslim, Salâtu’l-Müsâfirin 12,(691); Ebû Dâvud, Salât 271,(1201). )
734- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte Mekke’ye gitmek üzere Medine’den çıktık. Efendimiz yolda namazları ikişer ikişer kılıyordu. Medine’ye dönünceye kadar hep böyle yaptı.” Enes’e: “Mekke’de ne kadar kaldınız?” diye sorulmuştu: “Orada on gün kaldık” dedi.” (K.S.2900 C.9 S.229 Akçağ alıntıları: Buhari, Taksir 1, Meğâzi 52; Müslim, Salatu’l-Müsâfirin 15,(693); Ebû Dâvud, Salât 279,(1233); Tirmizi, Salât 392,(548); Nesâi, Taksiru’s-Salât 4,(3,121). )
Bu üç rivayette, tehlike olmaması halinde bile, seferi durumda ve ikamet edilen memleket haricinde uzun bir süre kalınsa dahi namazın kısaltıla bileceğini rivayet ettiler.bu ise Kura'nâ aykırıdır. Zira namaz ancak bir tehlike mevcutken kısaltıla bilir. Bu hususta Kur’an’dan mealen:
- Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman inkâr edenlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Muhakkak ki kâfirler, sizin açık düşmanınızdır. 4/101
Görüldüğü gibi, namazın kısaltıla bilmesi için kâfirlerden gelebilecek bir tehlikenin mevcut olması şarttır. Bu itibarla uydurmuş oldukları rivayetler Kur’an’a uymamaktadır.
Namaz konusuyla ilgili olarak <691.> örnekte bahsettiğim gibi seferi durumda mamazı kısaltmanın ruhsat değil farz olduğunu iddia etmişlerdi, iddiaları şu idi: “Allah namazı peygamberimizin diliyle hazerde dört, seferde, korku halinde de bir rekat olarak farz kılmıştır.” Bunun ifade ettiği mana her ne şekilde olursa olsun seferi (yolculuk) durumdayken namazı kısaltmak mecburi olur demektir. Bununla ilgili olarak bir örnek daha verip, bu rivayetleriyle çelişkili olan bir diğer rivayetleriyle karşılaştırırsak:
735- Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Kurban bayramında kılınan namaz iki rek’attir, Fıtır (Ramazan) bayramında kılınan namaz iki rek’attir, sefer namazı iki rek’attir, cuma namazı da iki rek’attir. Bunlar Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın lisanı üzere tamamdır, kısaltma yoktur.” (K.S. 2334 C.8 S.231 Akçağ, alıntısı: Nesâi, Cum’a 37,(3,111), Taksir 1,(3,118), İdeyn 11,(3,183). )
736- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte umre yapmak üzere Medine’den Mekke’ye doğru yola çıktık. Medine’ye gelince: “Ey Allah’ın Resûlü, annem babam sana feda olsun. Sen kısa kıldın, ben tam kıldım, sen yedin ben oruç tuttum, (ne dersiniz?)” dedim. Şu cevabı verdi: “Ey Aişe güzel yaptın!” buyurdu ve işimde beni kınamadı” dedi.” (K.S.29922 C.9 S.246 Akçağ, alıntısı:Nesâi,Taksiru’s-Salât4,(3,122) )
Böylece seferi (yolcu) namazlarının iki rekat olarak kılınmasının farz olduğunu inkar ettiler.
737-........... Âmir İbnu Raba (R) haber verip şöyle demiştir: Ben Resûlullah (S)’ı binek deve üzerinde, bineği hangi cihete yönelirse o cihete doğru, nâfile namâzı kılar gördüm. Ve Rasûlullah bunu farz olan namâzda yapmaz idi. Ve leys şöyle dedi: Bana Yûnus (ibn Yezid), İbnu Şihâb’dan tahdis etti. O şöyle demiştir: Sâlim: Abdullah ibn Umer yolcu iken geceleyin binek hayvanı üzerinde nâfile namâzı kılardı; bunda yüzü hangi cihete olursa olsun, aldırmazdı, dedi. Abdullah ibnu Umer şöyle demiştir: Resûlullah (S) de binit devesi üzerinde, yüzü hangi cihete yönelik olursa olsun, nâfile namâzı kılardı. Ve yine deve üzerinde vitir namâzını da edâ ederdi. Şu kadar var ki Rasûlullah, binek üzerinde farz namâzı kılmazdı. (Buhâri, Eb-vâbu Taksiri’s-Salât Bab 9 C.3 S.1063-1064 H.17 Ötüken. )
738-............. Hafs ibnu âsım tahdis edip şöyle demiştir: İbnu Umer (R) sefere çıktı da, şöyle dedi: Ben Peygamber (S) ile birlikte yolculuk ettim; O’nun seferde nâfile kılar olduğunu görmedim, Zikri yüce olan Allah da: (mealen) (= Muhakkak Allah Elçisi’nde size güzel bir örnek vardır)” (el-Ahzâb: 21 ) buyurdu. (Buhari, Ebvâbu Taksiri’s-Salât Bab 11 C.3 S.1066 H.20 Ötüken. )
Bu iki rivayetin bir birleriyle çelişkili olduğu açıktır, birincisinde yolculukta nafile namaz kılınır denmesine rağmen, ikincisinde kılınmaz demeleri bir çelişkidir.
739- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) demiştir ki: “(Kur’an) her bir namazda okunur. (Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize hangilerini işittirmişse biz de size işittiriyoruz. Hangilerini de gizlemişse biz de size gizliyoruz.” (K.S.2570 C.8 S.433 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Salât 129,(737); Nesâi, İftitâh 58,(2,163); Buhari, Ezân 104; Müslim, Salât 43,(396). )
Bu rivayetlerinde namaz kılınırken gizli okuma olduğunu iddia ettiler. Bu ise Kur’an’a aykırıdır, zira namazda ses yükseltilmez gizlenmezde, ikisi arasında bir yol tutulur. Bu hususta Kur’an’dan mealen:
- De ki: “İster Allah diye çağırın, ister Rahmân diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, nihâyet en güzel isimler O’nundur. Namazında pek bağırma, pek de (sesini) gizleme, bu ikisinin arasında bir yol tut. 17/110
Tahdis etmiş oldukları rivayetin Kur’an’a aykırı olduğu açıktır.
740- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kişinin cemaatle kıldığı namazın sevabı evinde ve çarşıda (iş yerinde) kıldığı namazından yirmi beş kat fazladır. Şöyle ki, âb dest alınca güzel bir ab dest alır, sonra mescide gider, evinden çıkarken sadece mescid gayesiyle çıkmıştır. Bu sırada attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir günahı affedilir. Namazı kıldı mı, namaz gahında olduğu müddetçe melekler ona rahmet okumaya devem ederler ve şöyle derler: “Ey Rabbimiz buna rahmet et, merhamet buyur.” Sizden herkes, namaz beklediği müddetçe namaz kılıyor gibidir.” (K.S.2778 C.9 S.101 Akçağ, alıntıları: Buhari, Ezan 30, Cum’a 2; Müslim, Salât 272 (649); Ebû Dâvud, Salât 49,(559); Tirmizi, Salât 245,(330); İbnu Mâce, Mesacid 16,(788). )
741- Sahiheyn’in İbnu Ömer (radıyallahu anh)’den kaydettiği bir diğer rivayette şöyle denmiştir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Cemâatle kılınan namaz, ayrı kılınan namazdan yirmi yedi derece üstündür.” (K.S.2779 C.9 S.101 Akçağ, alıntıları: Buhari, Ezân 30, Müslim, Salât 272. )
Aynı husus hakkında birinci rivayette yirmi beş kat sevap tahdis etmelerine rağmen, ikinci rivayette yirmi yedi kat olarak bildirmeleri bil çelişkidir.
742- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Erkeklerin teşkil ettiği safların en hayırlısı birinci saftır. En kötüsü en son saftır. Kadınların teşkil ettikleri safların en hayırlısı en son saftır, en kötüsü en öndekidir.” (K.S. C.9 S.145 Akçağ, alıntıları: Müslim, Salât 132,(440); Ebû Dâvud, Salât 98,(678); Tirmizi, Salât 166,(224); Nesâi, İmâmet 32, (2,93). ) Önceki iki rivayette çelişkili de olsa cemaatle kılınan namazın faziletlerinden bahsederlerken, bu rivayette namazın cemaatle kılınması için teşkil edilen saflar hakkında, erkeklerin teşkil ettiği son saf ile, kadınların teşkil ettiği ilk saf konusunda “şerli” ifadesini kullanmaları çok ağır bir ifade ve ithamdır, asıl metinde kullanılan sözcük “şerli” sözcüğüdür ve bu ağır bir ifadedir, zira namaz için teşkil edilmiş bir saf hakkında, sevap kazanma bir tarafa şerli demekle günahkarlar safı tanımını getirmişlerdir. Ayrıca ithamdır, zira bu iki safta ki erkek ve bayanların saf olarak aynı hizada arka arkaya bulunmaları hususunda “şerli” ifadesiyle uygunsuz hareketler yapıldığını iddia etmek istemektedirler. Bu ise İslam cemaatine itham ve aynı zamanda iftiradır.
Daha öncede belirttiğim gibi, tahdis etmiş oldukları bir rivayette, bu saf konusuyla ilgili olarak, güya secde eden Müslüman erkeklerin secdede iken avretleri görünüyormuş da, namaz kılan kadınlar secdeden daha evvel başlarını kaldırdıklarında onların avretlerini görüyorlarmış. Nasihat maskesi altında tahdis etmiş oldukları hakaret içerikli rivayet şudur:
743- Esmâ Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı işittim, kadınlara diyordu ki: “Sizden kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, erkekler başlarını kaldırıncaya kadar başını yerinden kaldırmasın, böylece erkeklerin avretlerini görmekten korunmuş olur. (K.S.2835 C.9 S.164 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Salât 146,(851). )
Yaptıkları saldırı gayet açıktır. Şimdi diğer çelişkili rivayetlerine bakalım:
744- Aişe’den naklen: “Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) duhâ namazını dört rekat kılar. Allah’ın dilediği kadar da ziyade ederdi.” (Müslim, C.4 H.78-79/2052 Sönmez Neşriyat. )
745- Aişe’den naklen: “Ben Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) in duhâ nafilelerini kıldığını hiç görmedim. Onu ben kılıyorum............ (Müslim C.4 H.77/2052 Sönmez Neşriyat. )
746- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kuşluk (duhâ) namazını her kılışında mutlaka ben de kıldım.” (K.S. 3016 C.9 S.326 Akçağ, alıntıları: Buhari, Teheccüd 5,32; Müslim, Müsafirun 75,77,(717,718); Muvatta, Kasru’s-Salât 29,(152-153); Ebu Dâvud, Salât 301,(1292,1293); Nesâi, Savm 35,(4,152). )
Bu üç rivayetin üçü de Aişe’den tahdis edilmiş ve çelişkili oldukları açıktır.
747- Müsevver İbnu Yezid el-Mâliki (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazda (cehri olarak) kıraatte bulunuyordu. bir kısım okumayı terk etti. (Namazdan sonra, cemaatten) bir adam. “Ey Allah’ın Resûlü, şu şu âyetleri okumayı terk ettiniz!” dedi. Resûlullah: “Niye bana hatırlatmadın? Buyurdular.” Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: “(Adam)... Ben onların nesh edildiğini zannetmiştim.” (Ebû Dâvud, Salât 163,(907). K.S.2838 C.9 S.167 Akçağ. )
748- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ey Ali namazda (takılırsa) imamı açmâ! (hatırlatma). (K.S. 2839 C.9 S.167 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Salât 164,(903). )
İki çelişkili rivayet, ikisi de Ebû Davut’tan, birincisinde imama namazda Kur’an okurken yanılırsa veya takılır ise okuyamazsa cemaat ona hatırlatmalıdır derken. İkinci rivayette aynı durumun olması halinde hatırlatmamak gerekir demeleri, çelişkili olmasının yanında ilginçtir.
Diğer bir hususta, Peygamberin Kur’an’ı unutarak hatalı okuduğunu iddia etmeleridir. Bu ise Kur’an’a uymayan bir iddiadır. Allah’ın desteklemesi ile Peygamberin Kur’an’ı unutarak yanış okuması mümkün değildir.
Kur’an’dan mealen:
- (Resûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. 75/16 - Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. 75/17
- O halde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşunu takip et. 75/18
- Sonra şüphen olasın ki, onu açıklamak da bize aittir. 75/19
Görüldüğü gibi tahdis etmiş oldukları rivayet Kur’an’a uymamaktadır.
749- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “İki namaz var ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunları ne gizli ne de aleni olarak seferde ve hazerde hiç terk etmedi: Sabahtan önce iki rekat. İkindiden sonra iki rekat.” (K.S.2932 C.9 S.260 Akçağ, alıntıları: Buhari, Mevâkitu’s-Salât 33,73; Müslim, Salâtu’l-Müsâfirin 300,(835); Ebû Dâvud, Salât 290,(1253); Nesâi, Mevâkitu’s-Salât 36,(1,281), Kıyâmu’l-Leyl 56,(3,251,252). )
Bu rivayette ikindiden sonra iki rekat nafile kılınacağını tahdis ettiler.
750- Muhtar İbnu Fulful anlatıyor: “Hz. Enes’ten ikindiden sonra kılınacak nafile namaz hakkında sordum” dedi ki: “Hz. Ömer, ikindiden sonra nafile kılanların ellerine (sopayla) vururdu. Biz iki rek’ati, Resûlullah devrinde güneş battıktan sonra akşam namazından önce kılardık. Bizi bunu kılarken efendimiz görürdü de ne emrederdi ne de nehy ederdi.” (K.S.2966 C.9 S.280 Akçağ, alıntısı: Müslim, Müsafirin 302,(836). )
Bu rivayette ise ikindiden sonra nafile namaz kılınamayacağını söylemeleri bir çelişkidir.
751- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Sizden biri Cumayı kıldı mı, ondan sora dört rekat kılsın.” (K.S.2976 C.9 S.286 Akçağ, alıntıları: Müslim, Cum’a 67,(881); Ebu Dâvud, Salât 244,(1131; Tirmizi, Salât 376. )
Bu rivayette Cuma namazından sonra dört rekat kılınması gerektiğini rivayet ettiler. 752- Nâfi merhum anlatıyor: “İbnu Ömer (Radıyallahu anhümâ), Cuma günü bir adamın Cumayı kılarken durduğu yerden hiç kımıldamaksızın iki rekat daha kılmaya devam ettiğini görmüştü, adamı bundan men etti ve: “Cum’a’yı dört mü kılıyorsun?” dedi. İbnu Ömer, cum’a günü evinde iki rekat kılar ve etrafındakilere: “Resûlullah böyle kılardı!” derdi.” (K.S.2978 C.9 S.287 Akçağ, alıntıları: Buhari, Cuma 39, Teheccüd 25,29; Müslim, Cum’a 70,(882); Ebu Dâvud, Salât 244,(1127,1128); Tirmizi, Salât 376,(521,522); Cum’a 42,44,(3,113). )
Bu rivayette ise Cuma’dan sonra evde kılınacak iki rekat hariç, başka namaz kılınmaması gerektiğini tahdis etmeleri bir çelişkidir.
753- Atâ anlatıyor: “İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) Mekke’de Cumayı kıldı mı ilerler iki rek’at daha kılardı; sonra biraz daha ilerler dört rek’at daha kılardı. Medine’de olunca da Cumâ’yı kılar sonra evine döner, iki rek’at daha kılardı, bunu mescide kılmazdı. Bu durumun sebebi nedir? Diye kendisinden sorulmuştu: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle yapardı” dedi.” (K.S.2979 S.287 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Salât 244,(1130,1131); Tirmizi, Salât 376,(523). )
Bu rivayette, seferi durumdayken Cuma namazından sonra altı rekat namaz kılınacağını tahdis etmeleri ise, seferdeyken namazın kısaltılması gerektiği yolunda ki rivayetleriyle çelişkilidir. Ayrıca Cuma namazından sonra dört rekattan fazla namaz kılınamayacağı yolunda ki rivayetleriyle de çelişkilidir.
754- Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Vitr namazı haktır. Kim bunu kılmazsa bizden değildir.” Bunu Efendimiz üç kere tekrar etti.” (K.S.2980 C.9 S.289 Akçağ, alıntısı: Ebu Dâvud, Salât 337,(1419). )
755- Hârice İbnu Huzafe (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah size (öyle) bir namazla imdât etti ki, O sizin için kızıl deve sürülerinden daha hayırlıdır. İşte bu namaz vitirdir. Allah onu sizin için yatsı namazı ile şafağın sökmesi arasına koydu.” (K.S.2990 C.9 S.295 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Salât 336,(1418); Tirmizi, Salât 332,(452). )
Yatsı namazı ile şafağın sökmesi arasında Vitir namazının farz olduğunu rivayet ettiler. Bu hem de öyle bir mecburiyettir ki, bunu kılmayan Peygamberden değildir, diğer bir ifadeyle Müslüman değildir iddiasında bulundular. Bu iddia namazın beş vakit olarak farz olduğu yolunda tahdis etmiş oldukları bütün rivayetlere çelişkili olduğu gibi, bu gün beş vakit olarak yapılan uygulamaya da uymamaktadır. Zira vitir namazıyla birlikte farz namaz vakitleri altıya çıkmaktadır. Namazın beş vakit olarak farz olduğuna dair tahdis etmiş oldukları bir rivayet örneği verecek olursam:
756- Ebu Katâde İbnu Rıb’i anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah-u Zülcelal hazretleri buyurdu ki: “Senin ümmetine beş vakit namazı farz kıldım ve kim bunu vaktinde kılmaya devam ederse onu cennete koyacağım diye katımda ahidde bulundum. Kim de bunu vaktinde kılmaya etmezse katımda onun için hiçbir ahid yoktur.” (K.S.6407 C.17 S.101 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 1403. )
Bu itibarla namazın kaç vakit farz olduğu konusunda çelişkili oldukları açıktır.
757- Abdülaziz İbnu Cüreye anlatıyor: “Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) Resûlullah ne ile vitir namazı kılardı? diye sorduk. Dedi ki: “Birinci rek’atte Sebbih isme Rabbeke’l-a’layı ikinci rek’atte Kulyâeyyühâ’l-kâfirun suresini, üçüncü rek’atte de Kulhüvallahü ahad ve Muavvizateyn’i okurdu.” (K.S.2989 C.9 S.295 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud , Salât 339,(1424); Tirmizi, Salât 340,(463), Nesâi, Kıyamu’l-Leyl 47,48,(3,244,245). )
Bu rivayette vitir namazının üç rekat olduğunu tahdis ettiler.
758- Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) on üç rekat kılarak vitir yapardı. İhtiyarlayıp zayıflayınca yedi rekat vitir yaptı.” (K.S. 2986 C.9 S.293 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Salât 336,(458); Nesâi, Kıyamu’l-Leyl 30,40,45, (3,237,243). )
Bu rivayette vitir namazının üç rekattan fazla olduğunu söylemeleri evvelki rivayetle çelişkilidir. Ayrıca her iki rivayette vitir namazının tek rekatlı kılınması lazım geldiğini iddia etmeleri, gece ve gündüz kılınacak bütün namazların ikişer ikişer kılınması yolunda tahdis etmiş oldukları rivayetlerle de çelişkilidir. Şöyle ki:
759- Fadl İbnu’l-Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Namaz ikişer ikişer kılınır. Her iki rek’atte bir teşehhüd vardır. Namazda huşu duyulur (tazarruda bulunulur), temeskün (tezelzül) izhar edilir. Ellerini kaldırırsın.” şöyle de dedi: “Ellerini, içleri kendi yüzüne dönük olarak Rabbine kaldırır. İstediklerini (ısrarla tekrarla söyleyerek) istersin: “Ya Rabbi! Ya Rabbi! Ya Rabbi!.............” Kim bunu yapmazsa namazı eksiktir.” (K.S. 2663 C.8 S.509 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Salât 283, (385). )
760- Hz Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vitrin ilk iki rek’atinde selam vermezdi.” (K.S.2998 C.9 S.300 Akçağ, alıntısı: Nesâi, Kıyamu’l-leyl 36,(3,235). )
761- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vitrin iki rek’atinde selam verirdi. Öyle ki (o sırada) bazı ihtiyaçları için emirde bulunurdu.” (K.S. H.2999 C.9 S.300 Akçağ, alıntıları: Buhari, Vitr 1, Muvatta, Salâtu’l-Leyl 20,(1,125). )
İki rekat arasında selam konusunda iki rivayet çelişkilidir.
762- . ... İbn Abbâs (r.a.)dan; demiştir ki: - Allah Teâlâ Peygamberimizin diliyle namazı size hazar de dört, seferde iki ve korku halinde de bir rekat olarak farz kıldı. (Ebu Dâvud, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 18 C.4 S.477 H.1247 Şamil, ayrıca: Müslim, müsâfirin 5. )
Bu rivayette korku namazının bir rekat olduğunu tahdis ettiler.
763-. ... Ebu Bekr (r.a.)’den; demiştir ki: - Peygamber (s.a.) korkulu bir anda öğle namazı kıldırdı. (Cemaatin) bir kısmı arkasında, bir kısmı da düşman karşısında saf tutturdu. (Önce arkasındakilere) iki rekat kıldırdıktan sonra selâm verdi. Kendisiyle birlikte namaz kılanlar gidip (düşman karşısında duran ) arkadaşlarının yerine durdular. Sonra onlar gelip (Resûlullah’ın) arkasında namaza durdular, onlara da irekat namaz kıldırdı. Sonra selam verdi. Böylece Resûlullah (s.a) dört, ashabı ise iki rekat (namaz kılmış) oldu. el-Hasen (el-Basri) de böyle fetvâ verdi. Ebû Dâvud dedi ki: Akşam namazı da yine böyledir. İmam için altı, cemaat için üçer rekat (kılınır). ) Ebû Davud dedi ki: Bu hadisi aynı şekilde Yahyâ b. Ebi Kesir de Ebû Seleme ve Câbir vasıtasıyla Peygamber (s.a.)’den rivâyet etti. Süleyman el-Yeşkuri de aynı şekilde; “Câbir’den o da Peygamber (s.a.)’den” diye rivâyet etti. (Ebu Dâvud, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 19 C.4 H.1248 S.478-479 Şamil, ayrıca; Nesâi, havf 23-27. )
Bu rivayette korku namazının akşam namazı için üç ve diğer vakitler için iki rekat olduğunu söylemeleri evvelki rivayetle çelişkilidir. Zira korku namazını bir rekat olduğunu söylemişlerdi.
764- ... Ebû Hüreyre’den (rivayet olunduğuna göre); Resûlullah (s.a.) Necaşi(nin ölümü)nü o gün halka haber verdi. Sonra cemaati musallaya çıkarıp onları saf düzenine soktu. Dört tekbir al(arak cenaze namazını kıldır)dı. (Ebu Dâvud, K.el-Cengiz (20) Bab 56-58 H.3204 Şamil, ayrıca: Buhari, cenâiz 4,5,61,65; menakıb’ül-ensar 38; Müslim, cenâiz 27,72,76,103; İbn Mace, cenâiz 33.
Bu rivayette gıyaben Necaşi için cenaze namazı kılındığını tahdis ettiler. Dolayısıyla ölen Müslümanlar için gıyaben cenaze namazı kılınabileceğini iddia ettiler.
765- Sahiheyn ve Nesâi’de gelen bir diğer rivayette şöyle denir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Necâşi’nin ölüm haberini öldüğü günde haber verdi ve: “Kardeşiniz için (Allah’tan) mağfiret taleb edin!” dedi ve başka bir şey söylemedi.” (K.S. 3059 C.9 S.369 Akçağ, alıntıları: Cenâiz 4,55,61,65; Menakibu’l-Ensar 38; Müslim, Cenâiz 62,63,(951); Ebu Dâvud, Cenâiz 62(3204); Tirmizi, Cenâiz 37,(1022); Nesâi, Cenâiz 76,(4,72). )
Bu rivayette Necaşi’nin cenaze namazını gıyabında kılınmadığını, dolayısıyla Müslümanların gıyaben cenaze namazının kılınmayacağını tahdis etmeleri evvelki rivayetle çelişkilidir. 766- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)’ın anlattığına göre, bir cenaze üzerine namaz kılmış ve namazda Fâtiha’yı okumuştur. Bu hususta kendisine (niye onu okuduğu) sorulunca: “Bu, sünnettendir!” diye cevap vermiştir.” (K.S. 3062 C.9 S.372 Akçağ, alıntıları: Buhari, Cenâiz 66; Ebu Dâvud, Cenâiz 59,(3198); Tirmizi, Cenâiz 39,(1026); Nesâi, cenâiz 77,(4,74,75). )
Bu rivayette cenaze namazı kılındığında, Kur’an okunabileceğini tahdis ettiler.
767- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ölü üzerine namaz kıldınız mı ona ihlasla dua edin.” (K.S.3064 C.9 S.373 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Cenâiz 60,(3199); İbnu Mâce, Cenâiz 23,(1497). )
768- Nâfi rahimehullah anlatıyor: “İbnu Ömer, cenâze için kılınan namazda kıraate yer vermezdi.” (K.S. 3063 C.9 S.373 Akçağ, alıntısı: Muvatta, Cenâiz 19,(1,225). )
Bu iki rivayette, cenaze üzerine kılınan namazda kıraat (Kur’an okuma) olmadığını sadece ölü için Allah’a dua edileceğini tahdis etmeleri evvelki rivayetle çelişkilidir.
769- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kim cenaze namazını mescidin içinde kılarsa kendisine (bir sevap) yoktur.” -bir nüshada- “aleyhinde bir şey yoktur.” (K.S.3077 C.9 S.382 Akçağ, alıntısı: Ebu Dâvud, Cenâiz 54,(3191). )
Bu rivayette kendi içinde çelişkilidir. Aleyhine bir şey yoktur deme ile, kendisine sevap yoktur denmesi çelişkilidir. Aleyhine bir şey yoktur sevap kazanmayı, kendisine bir şey yoktur sevap kazanmamayı ifade etmektedir, bu iki ifade bir birlerine terstir.
770-............... Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Uhud şehitlerinden iki kişiyi bir örtü (yâni bir kabir) içinde birleştiriyordu. Sonra: “Hangisi Kur’ân’ı daha çok öğrenmiştir?” diye soruyordu. Bu çift şehitlerden biri kendisine işâret edilince, onu kabirdeki lahdin içine önce koyuyordu. Ve sonra: “Ben bu mucâhidler üzerine (yâni hayâtlarını Allah yolunda fedâ ettiklerine) kıyâmet günü bir şâhidim” buyurdu ve şehitlerin kendi kanları içinde, yıkanmadıkları ve üzerlerine namâz da kılınmadığı hâlde gömülmelerini emretti. (Buhari, Kitâbu’l-Cenâiz C.3 S.1266 H.99 Ötüken. ) Bu rivayette Uhud şehitleri örnek gösterilerek, şehitler üzerine cenaze namazı kılınamayacağını tahdis ettiler.
771-............ Ukbe ibn Âmir(R)’den (o şöyle demiştir): Peygamber (S) bir gün çıkıp Uhud şehitlerine cenâze üzerine kıldığı namâzı gibi namâz kıldı.............. (Buhâri, Kitâbu’l-Cenâiz C.3 S.1266 H.100 Ötüken. )
772- Ukbe İbnu âmir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Uhud şehitleri için sekiz yıl sonra, sanki dirilerle(de) ölülerle(de) vedalaşıyormuşçasına cenaze namazı kıldı.” (K.S. 3081 C.9 S.385 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Cenâiz 75, (3223,3224); Nesâi, Cenâiz 61,(3,61,62). )
Bu rivayetlerde ise, Uhud şehitleri için daha sonra hatta aradan sekiz sene geçtikten sonra cenaze namazı kılındığını tahdis etmeleri bir çelişkidir. Cenaze namazı Müslüman ölüye ve katledilenlere rahmet etmesi için Allah’a yapılan bir duadır, bunu sekiz sene geciktirmenin bir mantığı yoktur.
773- Ebu Berze el-Eslemi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yatsıdan önce uyumayı, sonra da konuşmayı mekruh addederdi.” (K.S.3102 C.9 S.413 Akçağ, alıntıları: Buhari, Mevâkit 23; Müslim, Mesâcid 237,(647); Ebu Dâvud, Salât 3,(398); Tirmizi, Salât 125. )
774- Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) ve yanlarında ben de bulunduğum halde müslümanların meselelerini (konuşmak için) gece geç vakte kadar uyanık kalırdı.” (K.S. 3103 C.9 S.414 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Salât 126. )
İki rivayet çelişkilidir, birincisinde yatsı namazından sonra konuşmak mekruhtur demelerine rağmen, ikincisinde Peygamberin gece geç vakitlere kadar konuştuğunu tahdis etmişlerdir.
775- Osman İbnu Ebi’l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü dedim, şeytan benimle namazımın ve kıraatimin arasına girip kıraatimi iltibas etmeme sebep oluyor, (ne yapayım?) Aleyhissalâtu vesselâm bana şu cevabı verdi: “Bu Hınzıp denen bir şeytandır. Bunun geldiğini hissettin mi ondan Allah’a sığın. Sol tarafına üç kere tükür!” (Osman İbnu Ebi’l-As) der ki: “Ben bunu yaptım, Allah Teâla Hazretleri onu benden giderdi.” (K.S. 3106 C.9 S.415 Akçağ, alıntısı: Müslim, Selâm 68,(2203). )
Şeytanın vesvesesinden korunmak için, Allah’a sığınmak hem doğru hem de iyi bir şeydir. Fakat bu iyi vasiyetle beraber, sol tarafa üç kere tükürülmesinin fayda getireceğini iddia etmeleri, namaz kılanların arasına fitne ve fesad sokmak içindir. Cami’de, cemaat saf bağlayarak namaz kılmaktadır. Cemaatten birinin sol tarafına dönüp, o tarafta kendisine bitişik şahsa doğru tükürmesi hiçte hoş bir hareket olmadığı gibi, kavga etmelerine ve tartışmalarına neden olur.
776- Hz. Câbir anlatıyor “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Benim mescidimde kılınacak bir namaz, onun dışındaki mescitlerde kılınan bin namazdan efdaldir. Ancak Mescid-i Haram hariç. Zira Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz, diğer mescitlerde kılınan yüz bin namazdan efdaldir.” (K.S. 6408 C.17 S.101 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 1397. )
Bu rivayete göre, Peygamberin mescidinde kılınan bir namazın, Mescidi Haram hariç, diğer bütün mescitlerde kılınacak bin namazdan daha hayırlı olduğunu, dolayısıyla Mescidi Aksa’da kılınacak bir namazdan da bin defa hayırlı olduğunu tahdis ettiler. Buna rağmen şu rivayeti de çelişkili olarak tahdis ettiler:
777- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın azadlısı Meymune radıyallahu anhâ anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü Bize Beytü’l-Makdis hakkında fetva ver!” demiştim. Şöyle buyurdular: “Orası mahşer (yani kıyamet günü insanların toplanacağı) ve menşer (herkesin defterlerinin neşredileceği) yeridir. Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada kılınacak tek namaz kendi dışındaki yerlerde kılınacak bin namaz gibidir. (K.S. 6409 C.17 S.102 Akçağ, alıntısı: İbnu Mace 1407. )
Böylece Mescidi Aksa’da kılınacak bir namazın, Peygamber mescidinde ve hatta Kabe’de kılınacak bin namaz gibi olduğunu iddia ettiler. Bu ise açık bir çelişkidir. 778-................ Seyf şöyle demiştir: Ben Mücâhid’den işittim, o şöyle dedi. İbn Umer’in yanına gelindi de, ona: İşte şu Rasûlullah, o Ka’be’ye girdi, denildi. Bunun üzerine İbn Umer şöyle dedi: Peygamber (S) dışarıya çıkmış olduğu hâlde, ben hemen oraya girdim ve Bilâl’i Ka’be kapısının iki sövesi arasında ayakta buldum. Ve hemen Bilâl’e sorup: Peygamber Ka’be içinde namâz kıldı mı? Dedim, Bilâl: Evet, kapıdan giren kimsenin sol tarafına düşen iki direk arasında iki rek’at namâz kıldı, sonra dışarıya ve Ka’be’nin yüzü -kapısı- karşısında (yâni İbrâhim makaamında) iki rek’at kıldı, dedi. (Buhari, Kitâbu’s-Salât C.1 S.485 H.47 Ötüken. )
Bu rivayette Ka’be’nin içinde Peygamberin namaz kıldığını, dolayısıyla Ka’be’nin içinde namaz kılınabileceğini tahdis ettiler.
779-............... Bize İbnu Curayc, Atâ’dan haber verdi: O şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs’tan işittim, o şöyle dedi: Peygamber (S) Ka’be’ye girdiği zamân, onun bütün nâhiyelerinde (yâni cihetlerinde) duâ etti ve oradan çıkıncaya kadar namâz kılmadı. Dışarıya çıkınca Ka’be’nin önünde iki rek’at kıldı. Ve: “Kıble işte budur” dedi.(Buhâri, Kitâbu’s-Salât C.1 S.486 H.48 Ötüken. )
Bu rivayette ise, evvelki rivayetin aksine, Peygamberin Kabe’nin içinde namaz kılmadığını, kıblenin Kabe’nin dışında olduğu belirttiğini, dolayısıyla Kabe’nin içinde namaz kılınamayacağını tahdis etmeleri bir çelişkidir.
780-.............. İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Atâ ibnu Yezid el-Cunde’i haber verdi. O Ebû Said el-Hudri (R)’den şöyle derken işitmiştir: Ben Resûlullah (S)’tan işittim: “Sabâh namâzından sonra güneş yükselinceye kadar hiçbir namâz olmaz; ikindi namâzın’dan sonra da güneş kayboluncaya kadar namâz olmaz” buyuruyordu. (Buhâri, Kitâbu Mevâkiti’s-Salât C.2 S.641 H.62 Ötüken. )
Bu rivayette ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar namaz kılınamayacağını tahdis ettiler.
781-............. Bize Ubeyde ibnu Humeyd tahdis edip şöyle dedi: Bana Abdulaziz ibnu’ Rufey’ tahdis edip, şöyle dedi: Ben Abdullah ibnu’z-Zubeyr (R)’i gördüm. O fecr namâzından sonra tavâf eder, sonra da iki rek’at namâz kılardı. Râvi Abdulaziz dedi ki: Ben Abdullah ibn’z-Zubeyr’i gördüm, ikindiden sonra iki rek’at namâz kılardı ve Âişe’nin kendisine Peygamber’in bu iki rekatı kılmadan evine girmediğini tahdis ettiğini haber verdi. (Buhari, Kitâbu’l-Hacc C.4 S.1559 H.110 Ötüken. )
Bu rivayette ise ikindi namazından sonra namaz kılınabileceğini rivayet etmeleri bir çelişkidir.
782-. ... Ebû Seleme b. Abdirrahman’ın Ebû Hureyre (r.a)’den rivayet ettiğine göre; Peygamber (s.a.) öğle namazını kıldırıp iki rekatte selâm vermiş. Kendisine: - Namaz kısaltıldı mı? denilince, iki rekat daha namaz kılmış, sonra da iki defa secde etmiştir. (Ebu Dâvud, K.Salât (2), Bâb 188,189 C.4 S.74 H.1014 Şamil, ayrıca: Buhari, sehv 3; Nesâi, sehv 23. )
Bu rivayette Peygamberin namaz kılarken rekatlarda yanıldığını ve bundan dolayı sehv sehv secdesi yaptığını iddia etmişlerdir. Anlatmak istedikleri şey, bir kimse namaz kılarken yanılırsa muhakkak sehv secdesi etmesinin gerekli olduğudur. Buna rağmen bu rivayetin zıttı olan şu rivayeti tahdis ettiler.
783-. ... Sa’id el-Makburi’nin Ebû Hureyre (r.a)’den rivâyet ettiğine göre: Peygamber (s.a.) (dört rekatlı) bir farz namazın ikinci rekatından (sonra namazdan) ayrıldı. Bir adam kendisine: - Ya Resûlullah, namaz kısaldı mı, yoksa unuttun mu? dedi. Efendimiz: “-Bunların hiç biri olmadı” buyurdu. Bunun üzerine cemaat: - Bunu yaptın (namazı eksik kıldın) ya Resûlullah! dediler. Bu sefer Peygamber diğer iki rekâtı de kılıp (namazdan) ayrıldı ve sehv secdelerini yapmadı................ (Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 188, 189 C.4 S.75 H.1015 Şamil. )
Görüldüğü gibi bu rivayet evvelki rivayetle çelişkilidir.
784-. ... Ebû Said el-Hudri (r.a.)den; demiştir ki: - Bir bayram günü Mervân minberi (musallaya) çıkarıp (üzerinde) namazdan önce hutbe okumaya başladı. Bir adam kalktı ve; - Ey Mervan, sünnete muhâlefet ettin. Bayram günü minberi çıkardın, hal bu ki o çıkarmazdı. Hutbeye de namazdan önce başladın, dedi. Ebû Said el-Hudri; - Bu kim? diye sordu. - Falan oğlu falan, dediler. - Bu adam üzerine düşeni yaptı. Ben Resûlullah (s.a.)’in, “Bir kötülük gören kimse, eğer onu eli ile değiştirebilirse eli ile değiştirsin. Buna gücü yetmezse, dili ile değiştirsin. Onu da yapamazsa, kalbi ile (buğz etsin). Ancak bu, imanın en zayıfıdır” buyurduğunu işittim dedi. (Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 239,242 H.1140 Şamil, ayrıca: İbn Mâce, ikâme 155, fiten 20. )
Bu rivayette bayram namazı için okunacak hutbenin namazdan sonra olduğunu, ayrıca bayram namazı hutbesinin minber üzerinde okunamayacağını, böyle yapılması halinde bunun bir kötülük olduğunu tahdis ettiler. Bilindiği gibi, minber hutbelerde cemaatin hutbeyi iyi işitmesi için üzerine çıkılan yüksekçe yerdir. Amaç cemaate iyice duyurmak olup, bundan ayrı olarak mim berin tahdis edildiği gibi özel bir durumu yoktur. Hal böyle olunca minbere çıkılması Müslümanların faydasına olduktan sonra güzel bir hareket olup, hiçbir surette kötülük olarak tanımlanamaz. İfadelerine dikkat edildiğinde esas amaçlarının hutbe okuyan kimsenin minbere çıkması veya çıkmaması değildir. Asıl amaçları konu olmaması lazım gelen şeyleri konu edip, esas konu olması gereken şeylerden insanların dikkatlerini uzaklaştırmaktır, çelişkili hadis uydurmaları yanında kullandıkları bir metotta budur, kitabın başında da belirttiğim gibi bu amaçlarını gerçekleştirmek için rast gele sözler üreterek değil bir ekip çalışması yapmışlardır. Böylece insanları uğraşmamaları gereken boş konularla veya tartışmamaları gereken konularda tartışır vaziyete getirip zamanlarını boşa harcamayı ve asıl ilgilenmeleri gereken konulardan uzaklaştırmayı hedefledikleri gibi, İslam diniyle ilgili ana konularda kavramlarla ilgili bir çok çelişkili rivayet uydurmak suretiyle şaşkın hale getirmek istemişlerdir. Bütün bunları yaparken de Kitabın başında örneklerini verdiğim gibi, bol bol hakaret içerikli rivayetlerde uydurmuşlardır.
Zamanı boşa harcatma rivayetleri açısından bakıldığında, hadis külliyatında birçok hadis bulmak mümkündür. Bu açıdan değerlendirerek konu başlığı açmak istemedim, zira böyle bir durumda çalışma konusu çok uzayacaktı. Bu tür rivayetlerden tanıtma amaçlı birkaç örnek verirsem; şöyle ki: 1. “Biriniz uykudan uyandığı zaman üç kere sümkürsün, zira şeytan, burnun içinde geceler.” (K.S.3628) 2. “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında mescidde ekmek ve et yerdik.” (K.S.6968) 3. “Kim keleri (kertenkele) ilk darbede öldürürse yüz sevap kazanır. İkinci vuruşta öldürürse daha az kazanır. Üçüncü vuruşta ise bundan az sevap kazanır.” (K.S. 4948) 4. “Biriniz ayakkabı giyince sağdan başlasın, çıkarırken de soldan başlasın (ya ikisini birlikte giysin, ya ikisini birlikte çıkarsın.” (K.S.5252) 5. “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm kişinin ayakta giyinmesini yasakladı.” (5255) 6. “Kişinin oturduğu zaman, ayakkabılarını çıkarıp (sol) yanına koyması sünnettir.” (K.S.5256) 7. (hacamat konusunda) “Salı günü kan günüdür, o günde bir saat vardır kan durmaz.” (K.S.4017) 8. “İhramlı reyhan koklayabilir, aynaya bakabilir. Yediği zeytinyağı ve tereyağı ile tedâvi olabilir.” (K.S. 1222) 9. “Hz Aişe (radıyallahu anhâ)’yi ihramlı iken bedenini kaşıyan kimse hakkında soru sorulunca dinlemiştir. Hz. Aişe şu cevabı verir: “Evet, kaşınsın ve şiddetle kaşınsın...” (K.S.1257)
Kur’an’ı anlayanlar bilirler ki, Kur’an bu konulardan çok daha başka konularla ilgilidir.
Kaldığım yerden devam edecek olursam, minber hadisiyle ilgili olarak şu şekilde çelişkili rivayet uydurmuşlardır:
785-. ... Câbir b. Abdillah (r.a)’den; demiştir ki: - Peygamber (s.a.) ramazan bayramı günü kalkıp önce namaz kıldırdı, sonra da cemaate hitâbede bulundu. Hutbeyi bitirince inip kadınların yanına geldi............... (Ebû Dâvud, K. Salât (2), B3ab 239, 241 C.4 S.270 H.1141 Şamil. )
Bu rivayette, Peygamberin hutbe için minbere çıktığı açıktır. Zira inmek için bir yere çıkmış olmak lazımdır, bu rivayette de hutbeden sonra indi ifadesini kullandıklarına göre, minbere çıkmış olduğunu tahdis etmiş olmaktadırlar, bu ise evvelki rivayetleriyle çelişkilidir. 786-. ... Âişe (r.anhâ)dan rivayet edildiğine göre: Resûlullah (s.a.) Ramazan ve Kurban bayramlarında birinci rekâtte yedi, ikinci rekâtte de beş defa tekbir alırdı. (Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 242, 245 C.4 S.281 H.1149 Şamil, ayrıca: İbn Mâce, ikame 156. )
Bu rivayette, bayram namazlarında, birinci rekatte yedi, ikinci rekatte de beş defa tekbir alınması gerektiğini tahdis ettiler.
787-. ... Ebû Hüreyre’nin meclis arkadaşı Ebû Aişe’nin dediğine göre; Said b. El-âs, Ebû Mûsa el-Eş’ari ve Huzeyfe b. El- Yemân’a, Resûlullah (s.a.)’in kurban ve ramazan bayramlarında nasıl tekbir aldığını sordu. Ebû Mûsa şu cevabı verdi: - Cenâze namazındaki tekbir gibi dört defa tekbir alırdı. Bunun üzerine Huzeyfe: - (Ebû Mûsâ) doğru söyledi, dedi. Bunun üzerine Ebû Mûsâ şöyle dedi: “Ben Basra’da (vali) iken aynen bu şekilde tekbir alırdım.” Ebû Âişe, “Bu (bu konuşma olurken) ben de Said b. El-âs’ın yanında idim” der. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 242, 245 C.4 S.285 H.1153 Şamil. )
Bu rivayette ise, bayram namazlarında dört defa tekbir alınması gerektiği yolundaki iddiaları, evvelki rivayetleriyle çelişkilidir.
788-. ... İbn Ömer (r.a)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.) bayram günü (namaza) bir yoldan gider, başka bir yoldan dönerdi. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 246, 249 C.4 S.293 H.1156 Şamil, ayrıca:Tirmizi, Cuma 37; İbn Mâce, ikâme 162. )
789-. ... Bekr b. Mübaşir el-Ensâri’den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: - Ramazan ve kurban bayramı günleri Resûlullah’ın ashabı ile birlikte Bethân vadisi yoluyla musallâya gider. Peygamber (s.a.) ile birlikte namaz kılar yine Bethân vadisinden evlerimize dönerdik. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 247, 250 C.4 S.295 H.1158 Şamil. )
Görüldüğü gibi, namaza gidiş geliş yolunun nasıl olması gerektiği konusunda dahi ihtilaf meydana getirmeye çalışmışlardır. Birinci rivayette, gidiş geliş yolunun ayrı ayrı olması gerektiği tahdis edilmişken, ikinci rivayette aynı olması gerektiği yolunda tahdiste bulunmuşlardır. İki rivayet bir birleriyle çelişkili olduğu gibi, bu tür boş ve İslam dini açısından ilgili olmayan konularla insanları oyalamaya çalıştıklarına dikkat edilmesi gerekir.
790-. ... Âişe (r.anhâ)’dan; demiştir ki: - Peygamber (s.a.) sabah namazından önceki iki rekatı (o kadar) kısa bir zamanda kılardı (ki) ben (kendi kendime) “acaba bu iki rekatte Ummül’-Kur’an’ı (Fâtiha Sûresi kasd edilmektedir) okudun mu ki?” derdim. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 3 C.4 S.502 Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 28; Müslim, müsâfirin 92; Nesai, iftitâh, 40; Muvatta’ , salâtu’l-leyl 30. )
Bu rivayette peygamberin, sabah namazının sünnetini çol çabuk kıldığı rivayet edilmiştir, öyle ki, Aişe peygamberin bu namazda Fatiha sûresini okuyup okumadığı konusunda tereddüde düşmüştür.
791-. ... Bilâl (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; Bilâl (r.a.) bir gün Resûlullah (s.a.)’e sabah namazı (vaktinin girdiği)ni haber vermek için gelince Hz. Âişe Bilâl’e bir şeyler sorarak aydınlık iyice belirinceye kadar oyalamış, artık iyiden iyiye sabaha girmiş, bunun üzerine Bilâl kalkıp Peygamber (s.a.)’e sabah(ın girdiğini) haber vermiş ve hemen arkasından haberini yine tekrarlamışsa da Resûlullah (s.a.) dışarı çıkmamış, (bir süre sonra) dışarı çıkıp da halka namazı kıldırınca Bilâl, Âişe’nin bir şeyler sorarak kendisini tamamen sabah girinceye kadar oyaladığını ve (Resûl-i Ekrem’in de) dışarı çıkmakta yavaş davrandığını kendisine haber vermiş. Bunun üzerine (Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de): “-Ben sabah namazının iki rekat sünnetini kılmıştım (da o yüzden geciktim)” cevabını vermiş. Bunun üzerine Bilâl (r.a.): - (Ama) Ey Allah’ın Resûlü, sen iyice sabaha girmiştin? deyince, “ -Eğer ben sabaha bundan daha da çok girmiş olsaydım, yine de bu iki rekatı en güzel ve en kısa şekilde kılardım” diye cevap verdi. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 3 C.4 S.505 H.1257 Şamil.)
Bu rivayette ise, farz namaz için vaktin daralmasına rağmen Peygamberin sabah namazının sünnetini acele etmeden uzun uzadıya kıldığını tahdis ettiler, öyle ki sabah namazının sünnetinin en kısa şekli neredeyse sabahı bulduracak kadar uzun kılınmalıymış, bu ise evvelki rivayetle çelişkilidir.
792-... Aişe (r.a.)den (demiştir) ki: “Peygamber (s.a.)’in oğlu İbrahim on sekiz aylıkken öldü de Resûlullah (s.a.) onun cenaze namazını kılmadı.” (Ebû Dâvud, K.el-Cenaiz (20) Bab 48-49 C.12 S.58 H.3187 Şamil, )
Bu rivayette, Peygamberin onsekiz aylıkken ölen oğlu İbrahim’in cenaze namazını kılmadığını, dolayısıyla çocukların cenaze namazının kılınmayacağını tahdis ettiler.
793-.... El-Behiyy (Abdullah b. Beşşar) dedi ki: Peygamber (s.a.)’in oğlu İbrahim vefat edince, Resûlullah (s.a.) oturmak için ayrılan bir yerde onun cenaze namazını kıldı. (Ebû Dâvud der ki: Ben (bu hadisi) Ya’kub b. el-Ka’ka’a okudum. O sırada kendisine): “İbnü’l Mübarek size Ata’dan (naklen) Peygamber (s.a.)’in yetmiş günlük iken (ölen) oğlu İbrahim’in cenaze namazını kıldığını haber verdi mi?” diye soruldu (da-evet- cevabını verdi). (Ebû Dâvûd, K.el-Cenaiz (20) Bab 49-50 C.12 S.59-60 H.3188 Şamil, )
Bu rivayette ise, evvelki rivayetle çelişkili olarak, İbrahim’in vefat ettiği yaşı onsekiz aylıktan, yetmiş güne indirilip. Peygamberin cenaze namazını kıldığını, dolayısıyla bebek ve çocukların cenaze namazının kılınmasının gerekli olduğunu tahdis etmişlerdir. Hatta tahdis etmiş oldukları bir rivayette, düşük üzerine dahi cenaze namazı kılınması gerektiğini söylemişlerdir. Şöyle ki:
794-... Ziyad (ın) Peygamber (s.a.)’e kadar ulaştırdı(ğı merfu bir hadiste Hz. Peygamber Efendimiz şöyle) buyurur: “Binitli, cenazenin arkasında yürür, yaya ise (cenazenin) önünden ve arkasından ona yakın olarak sağından ve (ya) solundan yürüyebilir. Düşük üzerine namaz kılınır anne ve babası için de (Allah’tan) mağfiret ve rahmet istenir. (Ebû Dâvud, K.el-Cenaiz (207) Bab 44-45 C.12 S.47 H.3180 Şamil, ayrıca: Tirmizi, cenâiz 42; Nesai, cenâiz 55, 56, 59; İbn Mace, cenâiz 15. )
Ayrıca bu rivayette, yaya olan kimsenin cenazenin önünde yürüyebileceğini tahdis ettiler, gerçi şu anda işlemekte olduğum namaz konusuyla ilgili değildir, fakat çelişkili olarak tahdis etmiş oldukları rivayeti yazmakta ibret olması bakımından fayda vardır. 795-... İbn Mes’ud demiştir ki: Peygamber (s.a.)’e cenazeyle yürümeyi sorduk, şöyle buyurdu: “-Koşmanın altında (mutedil bir surette yürür. Böyle yürümekle) eğer (ölen kimse) hayırlı (birisiyse) onu hayra (eriştirmekte) acele etmiş olunur. Eğer böyle değilse (varsın) cehennem halkı (bizden biran önce) uzak(laşıp, gitsin). Cenaze arkasından gidilendir, (kendisi) arkadan giden değildir. (Cenazenin) önünden giden onunla beraber bulunmuş olmaz.” (Ebû Dâvûd, K.el-Cenaiz (20) Bab 46-47 C.12 S.52 H.3184 Şamil, ayrıca: Tirmizi, cenâiz 27. )
Görüldüğü gibi, evvelki rivayetin aksine, cenazenin önünde yürünemeyeceğini tahdis etmişlerdir.
796-. ... Ebû Seleme b. Abdirrahman’dan rivayet edildiğine göre kendisine, Peygamber (s.a.)’in eşi Âişe (r.anhâ)’ya; - Ramazanda Resûlullah (s.a.)’in namazı nasıldı? diye sormuş. O da şu cevabı vermiş: - Resûlullah (s.a.) ne Ramazanda ne de Ramazanın dışında (geceleri) on bir rekatten fazla (nâfile) kılmazdı. (Önce) dört rekat namaz kılardı. Artık onların güzelliğinden uzunluğundan hiç sorma, sonra dört rekat (daha) kılardı. Onların da güzelliğinden ve uzunluğundan hiç sorma, sunra üç rekat (daha) kılardı. Ben: - Ey Allah’ın Resûlü, vitri kılmadan önce uyuyor musun? dedim, (o da): “-Ey Âişe benim gözlerim uyur, fakat kalbim uyumaz.” buyurdu. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 26 H.1341 Şamil, ayrıca: Buhari, terâvih 1; Müslim, müsâfirin 125; Tirmizi, salât 208; Nesâi, kıyâmü’l-leyl 38; Muvatta, salatu’l-leyl 3. )
Bu rivayet bu günkü uygulamaya uymamaktadır, örneğin: Hanefi mezhebi bağlıları teravih namazını yirmi rekat olarak kılmaktadırlar. Bu uygulamalarını da, Yezid b. Rûman’dan naklettikleri: “Ömer zamanında müslümanlar vitirle beraber yirmi üç rekât namaz kılarlardı (Ramazanda).” (Malik-Beyhaki) rivayetine bağlamaktadırlar.
797-. ... Ebû Hüreyre (r.a.)’den; demiştir ki: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “-Biriniz sabah (namazın)dan önce iki rekat (sünnet)i kılınca sağ tarafına yatıp uzansın.”...................... (Ebû Dâvûd, K. Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 4 C.5 S.7 H.1261 Şamil, ayrıca: Tirmizi, mevâkit 194. )
798-... Âişe (r.anhâ.)den; (demiştir) ki: -Resûlullah (s.a.) gece namazını kıldıktan sonra, eğer ben uyanık olursam benimle konuşurdu; uyur olursam, beni uyandırır, iki rekat namaz kıldıktan sonra müezzin gelip sabah namazı vaktinin girdiğini kendisine haber verinceye kadar yatardı. Buna müteâkib iki rekatlık kısa bir namaz kıldıktan sonra namaza çıkardı. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 4 C.5 S.12 H.1262 Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 26; Müslim, müsâfirin 133. )
Birinci rivayette, sabah namazından önce iki rekat sünnet kıldıktan sonra sağ tarafa yatıp uzanmanın gerekli olduğunu söylemişlerdir. Hal bu ki ikinci rivayette tahdis ettiklerine göre, Peygamber iki rekatlık sünnet kıldıktan sonra sağ tarafına yatıp uzanmadan hemen namaza çıkmıştır. Bu itibarla iki rivayet bir birleriyle çelişkilidir. Diğer bir hususta, sabah namazına kalkan bir kimsenin uzanıp yatması halinde büyük olasılıkla uyuyup namazı kaçıracağı olayıdır, bundan da niçin böyle bir rivayet uydurdukları kolayca anlaşılır.
799-. ... Semure b. Cünüp (r.a.)’den; demiştir ki: - Ben ve Ensârdan bir çocuk hedeflerimize ok atarken güneş bakanın gözünde iki veya üç mızrak kadar olunca, Tennûme bitkisi gibi oluncaya kadar karardı. Birimiz arkadaşına; “Haydi mescide gidelim. Vallahi güneşin şu hali, Resûlullah (s.a.) da ümmeti hakkında yeni bir şey meydana getirecek” dedi ve koşarak gittik. Bir de gördük ki Resûlullah (s.a.) mescide çıkmış. Efendimiz öne geçip namaz kıldırdı. Bizi daha önceki namazlarındaki en uzun kıyâmı gibi kıyâmda tuttu. Sesini işitmiyorduk. Sonra bize önceki namazlarındaki en uzun secdesi gibi secde ettirdi. (Burda da) sesini işitmedik. Diğer rekatte de aynen bunun gibi yaptı. Güneşin açılması ikinci rekattaki oturuşuna denk geldi. Sonra selam verdi. Daha sonra kalkıp Allah’a hamd ve senâ etti. Allah’tan başka ilâh olmadığına ve kendisinin O’nun kulu ve Resûlü olduğuna şahâdet etti. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 4 C.4 S.343-344 H.1184 Şamil. )
Bu rivayette, Resûlullah zamanında güneş tutulması olduğunu ve Resûlullah’ın güneş tutulması namazını gizli okuyuşla kıldırdığını tahdis ettiler. 800-. ...Âişe (r.anhâ )’den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.) (Küsûf namazında) kıraati uzun tutmuş ve açıktan (sesli) okumuştur. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 5 C.4 S.351 H.1188 Şamil, ayrıca: Buhâri, kusuf 4,5,19; Müslim, kusuf 3. )
Bu rivayette evvelki rivayetin aksine, küsûf namazı sesli okunarak kılınmıştır demeleri bir çelişkidir.
801-. ... Âişe (r.anhâ.)den; (demiştir) ki: -Resûlullah (s.a.) zamanında güneş tutuldu. Bunun üzerine Peygamber (mescide) çıkıp cemaate namaz kıldırdı. (Bu namazda) kıyâma durdu. (Kıyamdaki) kıraatini tahmin ettim. Bakara sûresi (kadarı)nı okuduğunu zannettim. Râvi hadisi sevk edip şöyle devem etti: - Sonra iki defa secde yaptı, sonra kalkıp kıraati yine uzattı. Onun buradaki okuyuşunu da tahmin ettim. Âl-i İmran Sûresi (kadarı)nı okuduğunu zannettim. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 5 C.4 S.350 H.1187 Şamil. )
Bu rivayette iddia ettiklerine göre, Rasûlullah, güneş tutulması namazını yaklaşık dört saat süreyle kılmıştır. Zira Bakara ve Âl-i İmran sureleri yaklaşık dört cüzdür ve ikisinin okunuşu dört saat kadar bir süreyi kapsar. Rivayeti Aişe’den nakletmektedirler ve Aişe namazın çok uzun sürmesinden bu iki sûreyi Peygamberin okuduğunu tahmin ettim demiş, demektedirler, bundan anlaşılan güya kıraat gizli yapılmıştır. Hal bu ki, bir evvelki rivayette güneş tutulması namazında kıraatin sesli olduğunu yine Aişe’den nakletmişlerdi. Böylece aynı kişiden iki çelişik rivayet tahdis etmiş oldular. Gerçi bunu sık sık yapmışlardır. Kaldı ki, Aişe Peygamberden hangi sûreleri okuduğunu kolayca sorabilecekken niçin tahminde bulunsun.
Güneş tutulması olayında, Dünyayla Güneş arasına Ay girdiğinden, Ay’ın gölgesi Dünya üzerine düşerek, gölge olan yerde Güneş görünmeyeceğinden o mıntıkada Güneş tutulması meydana gelmiş olur. Bu tehlikesiz bir olay olduğu gibi dört saatlik Güneş tutulması olayı iddiası ilgisi olmayan abartılı bir iddiadır. Peygamberin zararsız bir olayı, müthiş bir felaketmiş gibi halkın gözünde büyüttüğü iddiası da Peygambere yapılmış bir iftiradır.
802-. ... Abdullah b. Abbâs (r.anhumâ), Resûlullah (s.a.) in güneş tutulduğunda namaz kıldığını haber verirdi. (Abdullah) Urve’nin, Hz. Âişe’den onun da Peygamber (s.a.)’den rivâyet ettiği hadis gibi Resûlullah (s.a.)’in her rekatta iki rükû’ olmak üzere, iki rekat namaz kıldığını bildirdi. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 4 C.4 S.340 H.1181 Şamil. )
Bu rivayette, güneş tutulması namazında, her rekatte iki rükû yapılır dediler.
803-. ... İbn Abbâs (r.anhumâ); - Resûlullah (s.a.) güneş tutulduğunda namazı kıldı. Bu namazda(Kur’an’dan) okudu. Sonra rükû’ yaptı sonra yine okudu ve yine rükû’ yaptı, sonra tekrar okuyup rükû’ yaptı, sonra yine okudu ve rükû’a vardı. Daha sonra da secdeye kapandı. İkinci rekatı de aynen böyle kıldı, demiştir. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 4 C.4 S.341 H.1183 Şamil, ayrıca: Müslim, istiskâ 19. )
Bu rivayette ise her rekatte dört rükû yapılır dediler.
804-. ... Ubeyy b. Ka’b (r.a.)’den demiştir ki: - Resûlullah (s.a.) zamanında güneş tutuldu. Efendimiz cemaate namaz kıldırarak uzun sûrelerden birini okudu ve beş defa rükû yaptı. İki kere secde etti ve ikinci kalkıp yine uzunlardan bir sûre okudu ve yine beş defa rükû yaptı, iki kere secde etti, sonra güneşin tutulması açılıncaya kadar duâ ederek olduğu halde kıbleye karşı oturdu. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 4 C.4 S.342 H.1182 Şamil. )
Bu rivayette ise her rekatte beş defa rükû etti demeleri ile üç rivayet birbirleriyle çelişkili olmuş olur.
805-. ... Ubeydullah b. Nadr, babası (Nadr)’ın şöyle dediğini rivâyet etmiştir: - Enes b. Mâlik zamanında (şiddetli) bir karanlık oldu. Bunun üzerine Enes’e gelip: - Ya Ebâ Hamze Resûlullah (s.a.) zamanında böyle bir şey başınıza gelir miydi?, dedim. - Allah korusun. (Bazan) rüzgar şiddetlenirdi de kıyâmetin (kopacağı) korkusuyla mescide koşardık, karşılığını verdi. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 11 C.4 S.360 H.1196 Şamil. )
Bu rivayette uzun uzadıya tahdis ettikleri Güneş tutulması ve Güneş tutulması namazı rivayetlerini söyleyen kendileri değilmiş gibi. Peygamber zamanında ne Güneş tutulması nede benzeri bir tabiat hadisesi olmamıştır demeleri ibret verici bir durum olduğu gibi, ne derece ciddiyetten uzak olduklarının da bir göstergesidir.
806-. ... Âişe (r.anhâ.)den; (demiştir) ki: -Resûlullah (s.a.) geceleyin on üç rekat namaz kılardı. Bunlardan beş rekat ile vitr yapardı. En son rekatta oturup selâm verinceye kadar bu beş (rekat)’in hiçbirinde oturmazdı. (Ebû Dâvûd, K. Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 26 C.5 S.167 H.1338 Şamil, ayrıca: Müslim, müsafirin 123, 126; Tirmizi, vitr 2. )
807-. ... İbn Ömer (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Gece ve gündüz namazı ikişer ikişerdir.” (Ebû Dâvûd, K. Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 13 C.5 S.81 H.1295 Şamil. Ayrıca: Tirmizi, salât 166, 206; Nesai, kıyâmü’l-leyl 26, 35; İbn Mâce, ikâme, 116, Muvattâ, salatu’l-leyl 7. )
Birinci rivayette hiç oturmadan ve ara vermeden. Resûlullah'ın peş peşe beş rekat vitir namazı kıldığını tahdis ettiler. İkinci rivayette gece ve gündüz namazlarının ikişer ikişer rekatle kılınması gerektiğini rivayet etmeleri bir çelişkidir.
808- İbni Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Allah, namazı peygamberimizin diliyle hazerde dört, seferde iki, korku halinde de bir rek’at olarak farz kılmıştır.” (K.S. 2332 C.8 S.299 Şamil, alıntıları: Müslim, Salât 5, (687); Ebû Dâvûd, Salât 287, (1247); Nesâi, Taksir 1, (3,118,119). ) .
809- Cabir’den naklen: Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) ile birlikte korku namazı kılmış (şöyle ki) Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) iki taifeden (birine) iki rekat namaz kıldırmış. Sonra öteki taifeye de iki rekat kıldırmış. Bu suretle, Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) dört rekât namaz kılmış, fakat her iki taifeye ikişer rekât kıldırmış. (Müslim, C.4 Hadis 312 (2339) Sönmez Neşriyat. )
Birinci rivayette korku namazı bir rekattir demelerine rağmen, ikinci rivayette iki rekattir demeleri bir çelişkidir.
810-. ... Ebû Ma’mer’den; demiştir ki: Biz Habbab’a; - Hz. Peygamber (s.a.) öğle ve ikindi namazlarında Kur’an okur muydu, diye sorduk. O da: - Evet, dedi. Biz; - Bunu nasıl anlıyordunuz? dedik; - Peygamber (s.a.)’in sakalının hareket etmesinden, diye cevab verdi. (Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 124, 125 C.3 S.247 H.811 Şamil, ayrıca: Buhâri, ezân 91,96,97,108; İbn Mâce, ikâme 7. )
Bu rivayete göre, güya, Peygamberin öğle ve ikindi namazlarında Kur’an okuduğunun delili bu namazları kılarken sakalının hareket etmesiymiş. Sakal yalnız Kur’an okurken hareket etmez, bir kimse dua etse sakalı olması halinde sakalı hareket eder, bundan dolayı söyledikleri bu iddia Peygamberin öğle ve ikindi namazlarında Kur’an okumuş olduğunun delili olamaz. Diğer bir hususta, Peygamberden sorup öğrenmek varken neden böyle bir yönteme baş vurulmuş olsun. Kaldı ki namaz her Müslüman üzerine farzdır, hal böyleyken cemaat bilmeden nasıl namaz kılıyordu da bir şahıstan sormak ihtiyacını duydular. Bu rivayeti okuyan kişi zanneder ki, Peygamber Ay’da namaz kılıyordu da dünyadan ona teleskop ile bakıyorlardı, böylece ancak Peygamberin Kur’an okuduğunu, doğru bir tahmin olmasa da, zira dua ediyor da olabilir, sakalının hareket etmesinden anladılar. Bu rivayetten asıl amaçları hem kendilerini ciddiye alan kimselerle alay etmek, hem de Peygamberin dinle ilgili olsa dahi kendisine soru sorulamayacak geçimsiz bir kimse olduğunu iddia etmektir. Peygamber onların bu iddialarından münezzeh olduğu gibi, dini tebliği hakkıyla yerine getirmiştir. Bu itibarla Peygambere ve Müminlere saldırı amacıyla uydurulmuş bu rivayetin aslı yoktur.
811-. ... Ebû Hüreyre (r.a.)’den; demiştir ki; Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) buyurdular ki: “Sâlih olsun, fâcir olsun hatta büyük günah işlemiş de olsa her müslümanın arkasında farz namazı (cemaatle kılmak) vâciptir.” (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 63,64 C.2 S.440 H.594 Şamil. )
Bu rivayeti uydurmaktan amaçları, Krallık yapan diktatörleri ve yöneticilerini müslümanlara önder yapmaktır. Zira bu gibi kimseler tarih içerisinde büyük günahlar işleyen Fâcir kimseler olmalarına, zulümler yapmalarına, Müslüman inancı taşımamalarına rağmen kendilerini Müslüman tanıtarak, özellikle Cuma günleri, Cuma namazında imamlık yapmayı, halkı aldatmak ve tahtlarını sağlamlaştırmak için gerekli görüp istemekteydiler. Hal bu ki Kur’an’da bu gibi kimselerin cehennemlik oldukları bildirilmiştir. Şöyle ki; mealen:
- Yoksa biz, inanıp iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Yoksa (Allah’ın azâbından) korunanları fâcirler (yolda olmayanlar) gibi mi tutacağız. 38/28
- İyiler mutlaka nimet içindedirler. 82/13
- Fâcirler de yakıcı ateş içindedirler. 82/14
- Cezâ günü oraya girerler. 82/15
Uydurmuş oldukları rivayetlerinin, fâcir günahkar yöneticilerin imamlığını sağlamak için olduğunu, halktan kimseler için olmadığını çelişkili olarak tahdis ettikleri şu rivayetten anlamak mümkündür:
812- Câbir’ den rivayet etmiş oldukları hadiste: “Sakın bir kadın bir erkeğe ve bir a’rabi (bedevi) bir muhâcire (şehire yerleşen kimseye) bir fâcir bir Mü’mine imam olmasın.” (Ebû Dâvud şerhinde C.2 S. 441 Şamil, ayrıca İbn Mâce, ikâme 78. )
İslam dininde derece üstünlüğü yönünden, Allah nezrinde erkeğin kadına, kadının erkeğe bir üstünlüğü yoktur, üstünlük konusunda ölçü takvadır, bir kadın bir erkekten çok daha takvalı olabilir ve böylece Allah nezrinde derecesi daha üstün olur. Hayat mücadelesi yönünden erkekler kadınlardan fiziksel olarak daha güçlü oldukları için ailenin geçim yükü erkeğe yüklenmiştir ve aile reisliği ona verilmiştir. İmam aynı zamanda, dini çalışmalarda önder olduğundan, imamlık yükü İslam dininde erkeğe verilmiştir. İslam dininde herkesin kendi gücüne göre yük yüklenmesi önemlidir.
İmamlık yönünden, şehirlinin köylüye, köylünün şehirliye, Arabın, arab olmayana, Arab olmayanın araba bir üstünlüğü yoktur. Bu açıdan rivayetleri uydurmadır. “Fâcir bir Mümine imam olmasın” sözleriyle de, öbür rivayetleriyle çelişkiye düşmüşlerdir.
Takva ile ilgili olarak, Kur’an’dan mealen:
- Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız (Allah’ın buyrukları dışına çıkmaktan) en çok korunanınızdır. Allah bilendir haber alandır. 49/13
813- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte iki rek’at öğleden evvel, iki rek’at sonra, keza iki rek’at cuma’dan sonra, iki rek’at akşamdan sonra, iki rek’at yatsıdan sonra namaz kıldım. Akşam ve yatsı(dan sonrakiler evinde idi.” (K.S. 2930 C.9 S.259 Akçağ, alıntıları: Buhari, Teheccüd 29,25, 34; Cum’a 39; Müslim, Müsafirin 291 (729), Cum’a 71,(882); Muvatta, 69,(1,166); Ebû Dâvud, Salât 290,(1552); Nesâi, İkâmet 64,(2,119), Cum’a 43,(3,113); Tirmizi, Salât 220,(433,434). )
814- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Sünnette gelen on iki Rek’ate kim devam ederse Allah ona cennette bir ev bina eder. Bu on iki rek’atin: * Dördü öğleden önce, * İkisi öğleden sonra, * İkisi akşamdan sonra, * İkisi yatsıdan sonra, * İkisi de sabahtan önce.” (K.S. 2931 C.9 S.260 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, S3alât 206,(414); Nesâi, Kıyamu’l-Leyl 66,(3,260); İbnu Mâce, İkâmet 100, (1142). )
815- Hz Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “İki namaz var ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunları ne gizli ne de aleni olarak seferde ve hazerde hiç terk etmedi: Sabahtan önce iki rek’at, ikindiden sonra iki rek’at.” (K.S. 2939 C.9 S.260 Akçağ, alıntıları: Buhari, Mevâkitu’s-Salât 33, 73; Müslim, Salâtu’l-Müsâfirin 300,(835); Ebû Dâvud, Salât 290,(1253); Nesâi, Mevâkitu’s-Salât 36,(1,281), Kıyâmu’l-Leyl 56,(3,251,252). )
816- Hz. Ali (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sabah ve ikindi hariç her namazın arkasından iki rek’at (nafile) namaz kılardı.” (K.s. 2933 C.9 S.262 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Salât 299,(1275). )
817- Ümmü Habibe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: Kim öğleden önce dört, öğleden sonra da dört (rek’at nafile) kılarsa, Allah onu ateşe haram eder. (K.S. 2955, 2956 C.9 S.274-275 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Salât 296(1269); Tirrmizi, Salât 317,(427,428); Nesâi, Kıyâmu’l-Leyl 67,(3,265). ) 818-. ... Abdullah b. Ömer (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.) öğle namazından önce iki rekat, öğle namazından sonra dört rekat, akşamdan sonra evinde iki rekat ve yatsıdan sonra iki rekat kılardı. Cumadan sonra (evine) dönünceye kadar namaz kılmazdı (evine dönünce) iki rekat kılardı. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 1 C.4 S.498 H.1252 Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 29; Müslim, müsâfirin 104; Nesâi, ikâme 64. )
819-. ... Âişe (r.anhâ’dan; demiştir ki: - Peygamber (s.a.) öğle namazından önceki dört (rekat)’la sabah namazında önceki iki rekatı terk etmezdi. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 2 C.4 S.500 Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 34; Nesâi, kıyâmu’l-leyl 56. )
820-. ... İbn Ömer (r.a.)’den; demiştir ki: Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “-İkindinin farzından önce dört rekat (namaz) kılan kimseye Allah rahmet etsin. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 8 C.5 S.29 Şamil, ayrıca: Tirmizi, mevâkit’us-salât, 201; İbn Mâce, ikame 109.)
821-. ... Ali (r.a)’den rivayet edildiğine göre; Peygamber (s.a.) ikindi namazından önce iki rekat(lık bir namaz) kılardı. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 9 C.5 S.30 Şamil. )
822- İbnu Abbâs radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hazer namazını ve sefer namazını farz kılmıştır. Biz hazarda farzdan önce ve sonra sünnet kılardık. Seferde de farzdan önce ve sonra sünnet kılardık. (K.S. 6306 C.17 S.48 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 1072. )
823-. ... Ebû Hüreyre (r.a.)’den; demiştir ki: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: İbnu’s-Sabbâh’ın rivayetine göre, “Cumadan sonra namaz kılacak olan kimse dört rekat kılsın.” İbn Yûnus’un rivayetine göre ise Efendimizin beyânı şu şekildedir: “- Cumayı kıldığınızda arkasından dört rekat de (nâfile) kılınız.” Süheyl şöyle dedi: Babam bana; “yavrum, eğer câmide iki rekat kılar sonra da eve gidersen, iki rekat (de orada) kıl” dedi. ( Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 236,238 C.4 S.253 H.1131 Şamil, ayrıca: Müslim, Cuma 69; Tirmizi Cuma 24; İbni Mâce, ikâme 95. ) Farz namazların sünnetleriyle ilgili olmak üzere on bir rivayet yazdım, bunlar incelendiğinde aralarında bir çok çelişki görmek mümkündür, şöyle ki:
Öğle namazı için, 813. Rivayette önce iki, sonra iki rakat, 814. Rivayette önce dört sonra iki rekat, 816. Rivayette sonra iki rekat, 817. Rivayette önce dört, sonra dört rekat, 818. Rivayette önce önce iki, sonra dört rekat, 819. Rivayette önce dört rekat olarak tahdis etmişlerdir. Böylece iç içe çelişkiler meydana gelmiştir. Diğer vakitler arasıdaki çelişkiler de bu şekilde sıralanarak görülebilir.
Böylece hangi farz namazın kaç rekat sünneti olduğunu ve ne zaman kılınacağını kesin olarak bilmek imkansız hale gelmiş olur. 822 İnci örnekte, Peygamberin namazı farz kıldığını söylemeleri ise İslam dinine ters düşen bir durumdur. Zira namazı Allah farz kılar, Peygamber ise farzı koyan değil, farzı yerine getirmekle mükellef kimsedir. İslam dininde Allah’tan başka hiç kimse din koyamaz, dini ancak ve ancak Allah koyar.
Rivayetlerden yüzotuzüç örnek seçerek namaz konusunda neler tahdis ettiklerini aralarındaki çelişkileri, Kur’an’a ve bugün kılınmakta olan namaza aykırı yönlerini yeri geldikçe göstermeye çalıştım. Tenkide konu olabilecek rivayetleri yalnız bunlardan ibaret değildir, konuyu uzatmamak için yüzotuzüç örnekle yetindim. Bu örnekler bile rivayetleri dikkate alacak bir kimsenin çelişki ve tutarsızlıklarından dolayı namaz kılmayı öğrenemeyeceği açıktır. Örneğin: Farz namazlar için hazerde (ikamet edilen yerde) dört rekattir diye tahdis ediyorlar, hal böyle olunca akşam farzını üç ve sabah namazı farzını iki rekat olarak kılmayı neyle izah ediyorlar? Zira uygulama ile rivayetler çelişmektedir. Diğer taraftan namaz kılarken Kur’an okunup okunmayacağı, tekbir getirip getirilmeyeceği, ses tonunun nasıl olması gerektiği, hatta Bismillehirrahmanirrahim dahi denip denemeyeceği çelişkili rivayetlerden dolayı meçhuldür, ve bunun gibi birçok çelişkili rivayetleri mevcuttur. Görüldüğü gibi verdiğim rivayet örnekleri, çelişkili durumu göstermek açısından, anlamak isteyen bir kimse için ibret vericidirler.
Hal böyle olmasına rağmen iddia ediyorlar ki, rivayetler olmamış olsaydı biz namazın nasıl kılınacağını bilemezdik. Zira onlara göre, namaz kılma şekli Kur’an’da belirsizmiş, namaz ancak rivayetlerle öğrenilirmiş. Aslında namazı Kur’an’dan anlamamalarına neden olan husus Kur’an’ı anlayamamalarıdır. Yoksa, namaz Kur’an’da bütün hususiyetleriyle açıktır. Şöyle ki:
KUR’AN’A GÖRE NAMAZ
Kur’an’ı esas alarak namazın ne olduğunu anlatırsak konu kolayca anlaşılır, bunun için öncelikle "Salat " kelimesinin ne anlama geldiğinin bilinmesine ihtiyaç vardır. Bu husus ta Kur’an’dan mealen:
- Ey iman edenler! Cuma günü salat (namaz) için çağrıldığı(nız ) zaman Allah’ı anmağa (zikretmeğe) koşun, alışverişi (işi gücü) bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. 62/9
Bu ifadelerden anlaşılacağı gibi, Cuma günü salat (namaz) için ezan okunduğunda ezanı duyan Mümin kimselerin salat davetinden anlayacağı şey, Allah’ı zikretmeğe yani anmaya davet edildiğidir. Peki bir Mümin Allah’ı nasıl anar; bir Mümin, Allah’ı anarken neler söyler diye düşündüğümüzde, bunun Kur’an’da ki Allah’ı övgü ifadelerini esas alan bir övgü anışı olduğunu görürüz. Böylece salat kelimesinin kapsadığı mana, bu yönüyle, kabul edilin yani sevap kazandıran bir salat olması için, İsteyerek ve severek Allah’ı övmek gereklidir. Ayrıca bu övgü, Allah için söz konusu olunca keyfi olmayıp Kur’an öğretisini esas alarak yapılan bir övgü olmalıdır. Bu da, tesbih, tahmid, tekbir gibi güzel sözlerdir.
Allah için salat ederken, Allah adının anılmasının gerekli olduğuyla ilgili olarak Kur’an’dan mealen:
- Doğrusu mutluluğa ermiştir arınan; 87/14
- Rabb’inin adını zikredip salat kılan. 87/15
Kur’an öğretisi esas alınmadan yapılacak zikirler, salatlar, Allah yanında kabul görmeyen sapmalardır. Bu konuda Kur’an’dan mealen:
- Onların Beyt(ullah) yanındaki salatları da, ıslık çalmadan ve el çırpmadan başka bir şey değildi. “O halde küfrünüzden dolayı azabı tadın. 8/35
Kafirler, kendi icat ettikleri bir usulle, Kabe’nin yanında el çırparak ve ıslık çalarak Allah’ı övdüklerini, O’na salat ettiklerini zannediyorlardı, nasıl ki bugün bile bazı kimseler, dümbelek, tef, kudum v.s. Çalıp raks ederek Allah’ı zikrettiklerini, övdüklerini zan ediyorlarsa, bunlarda ıslık çalıp el çırpmayı Allah’a salat etme zannediyorlardı. Bütün bu hareketler Allah tarafından kabul görmeyen reddedilmiş ve yapanlarını azaba götüren hareketlerdir. Zira, Allah öğretmezse Peygamberler dahi, Allah’a nasıl ibadet edeceklerini ve O’nu nasıl övüp salat edeceklerini bilemezler. Bu hususta Kur’an’dan mealen:
- İbrâhim, İsmâil’le berâber Ev’in (Kabe’nin) temellerini yükseltiyor: “Rabb’imiz, bizden kâbul buyur, şüphesiz sen işitensin, bilensin.” 2/127
- “Rabb’imiz, bizi sana teslim olanlar yap, neslimizden de teslim olan bir ümmet çıkar; bize ibadet yollarımızı göster, tövbemizi kabûl et; zirâ, tövbeleri kabûl eden, çok merhametli olan ancak sensin, sen!” 2/128
Görüldüğü gibi, ibadet yollarını, usullerini göstermek Allah’a aittir. Ve Kur’an öğretisine göre “Salat” kelimesi “Övgü” manasına gelmiş olur. Allah bir kimseye salat ederse o kimseyi övmüş, dolayısıyla sevmiş ve ona merhamet etmiş demektir. Kul, Allah’a hakkıyla salat edince, Allah’ı sevmiş, övmüş ve yüceltmiş olur. Allah’ı sevmiş olması ve sevap kazanması için salatında gaflet içinde olmaması gerekir. Kul, kul için Allah’ın razı olduğu şekilde salat edince onu övmüş, sevmiş ve Allah’tan affını istemiş olur. Salat kelimesi öyle bir kavramdır ki, Allah’tan kullara, kullardan Allah’a ve kullardan, kullar üzerine olabilir. Bu hususta Kur’an’dan mealen:
- (Şüphesiz) Allah ve Melekleri Peygambere salât ederler; ey iman edenler siz de Ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selam edin. 33/56
- O (Allah)dır ki, Zatı ve Melekleri size salât ederler; (Allah) böylece sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak istemektedir. O müminlere karşı çok merhametlidir. 33/43
- Onların mallarından bir miktar sadaka al ki onunla onları arındırıp temizliyesin ve onlar üzerine salât (duâ) et; çünkü senin salavatların (duâların) onlar için bir sükûnettir. Allah işitendir bilendir. 9/103 - Bedevi Araplardan kimi de vardır ki Allah’a ve âhiret gününe inanır, verdiğini Allah’a yakın dereceler kazanmağa ve Resûlün salavatını (duâlarını) almaya vesile sayar. Gerçekten o (verdikleri), kendileri için yakın dereceler(e vesile)dir. Allah onları rahmetinin içine sokacaktır. Muhakkak ki Allah bağışlayan, esirgeyendir. 9/99
- Doğrusu mutluluğa ermiştir arınan. 87/14
- Rabb’inin adını anıp salât kılan. 87/15
- Gerçek şudur ki ben Allah’ım. Benden başka İlâh yoktur. Bana ibadet et ve beni anmak için salât (namaz) kıl. 20/14
- Kitab’dan sana vahye dileni oku ve salât (namaz) kıl, çünkü salât (zikir ve namaz), kötü ve iğrenç şeylerden vazgeçirir. Allah’ı anmak, elbette daha büyüktür, Allah, ne yaptığınızı bilir. 29/45
Demek oluyor ki, salât kavramı bir anma; bir dua; övgü kavramıdır. Yoksa salt olarak beş vakit kılınan “Namaz” şeklinde anlaşılıp özdeşleştirilirse ters neticelere varılır. Zira, ayet meallerinde görüldüğü gibi, Allah, Peygambere ve Müminlere salât etmektedir. Haşa bu Allah’ın onlara ibadet ettiği manasında değildir. Ancak onlara övgü ve rahmet ettiği manasındadır. Bu itibarla, salât Allah’ın layık olduğu şekilde Allah’a ve Kulların layık olduğu şekilde kullara yapılır. Örneğin: Kullar övülürken hiçbir zaman kainat üstü manasında olmak üzere “Ekber” yani en büyük kelimesi; tüm noksanlıklardan münezzehi yet (kusursuzluk) manasına gelen “Sûbhan” kelimesi veya her şeyden müstağni, her şeyin O’na muhtaç olduğu manasına gelen “Samed” gibi kelimeler kullara salât edilirken kullanılmaz. Bu gibi ifadeler Allah’a salat edilirken söylenir, kullar için, çok iyi, takvalı, abid, Allah’ın rızasına layık, Allah ondan razı olsun, cennete koysun, azaplandırmasın veya hastaysa Allah şifa versin, Allah ona iyilik versin gibi dualı sözler söylenir. Kişi bunlara layıksa meşrudur. Bu itibarla da anlaşılmış olur ki, liyakati dikkate alıp, haddi aşmamak şartıyla “salât” kullardan kullara, kullardan Allah’a olabildiği gibi, Allah’tan kullara ki; bunlar “Mümin” olan kullardır. Edile bilir. Ve bunda tevhide aykırı bir husus yoktur. Bu konuda Kur’an’dan bir örnek verecek olursam, mealen:
- O halde, beni zikredin (anın)ki, ben de sizi zikredeyim; bana şükredin; (fakat) nankörlük etmeyin. 2/152 Demek oluyor ki, kullar Allah’ı, Allah’ta kulları zikreder, kullardan Allah’a yapılan zikir, Allah’a layık olacak şekilde, Allah’tan kullara yapılan zikirde, kullara layık olacak şekildedir. Örneğin, cenaze üzerine salât edilirken hiçbir zaman Kur’an okunmaz, zira bir kimsenin söylemiş olduğu güzel sözler onun adına anılıp tekrarlandığında, nasıl ki o şahıs anılıp övülüyorsa, Kur’an’da, Allah’ın sözü olduğundan, Kur’an okumak, Allah’ı övme, zikretme ve Allah’a salat etme manasındadır. Ölüye salât ediyoruz diye hiçbir zaman ne cenazenin başında, nede mezarının başında ve nede gıyabında Kur’an okunmaz, ancak ölü için övücü sözler söylenir ve onun için Allah’tan rahmet istenir. Ve tabiidir ki ölünün bu sözlere layık olması diğer bir husustur. Ve ölü üzerine yapılan salât’a hiçbir zaman “Cenaze namazı” denmez, zira “Namaz” kelimesinin Türkçe’deki karşılığı “ibadet”tir. Bu kullar için kullanılamaz.
Böylece anlaşılmış olur ki, salât kelimesi kullanıldığı her hususta ibadet veya Namaz manasında değildir. Ancak Allah için yapılan salatlar ibadet kavramına girmektedir, zira Allah’a yapılan salatlar, Allah’a has olan zikirlerdir.
Diğer önemli bir hususta secde olayıdır. Kimileri secdeyi ibadetle özdeş (aynı) sayıp o şekilde anlamaktadırlar, bu şekildeki bir anlayış, secdeyi doğru anlamış olmak manasında değildir. Zira, nasıl ki cins belirlemek suretiyle, örneğin: “En büyük kelimesini” kullandığımızda, ağaçların en büyüğü falan ağaç, dağların en büyüğü falan dağ diyebiliyorsak ve bu şirk olmuyorsa. Ancak, salt olarak, Allah’tan başkası için en büyük sözcüğünü kullandığımızda bu şirk oluyorsa. Secde de kullar arasındaki üstünlüğü belirtmek bakımından, kullardan kullara yapıldığında şirk olmaz. Fakat, Allah’tan başkasını İlâh kabul ederek, o kabul edilen şeye secde yapılırsa şirk olayı işlenmiş olur, isterse, Allah’tan başka, bu ilâh kabul edilmiş olan şey, canlı veya ölü bir insan, bir taş v.s. olsun fark etmez.
Bu hususta Kur’an’dan mealen:
- Sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere: “Adam’e secde edin!” dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis etmedi, o secde edenlerden olmadı. 7/11 - (Allah) buyurdu: “Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten alıkoyan nedir?” (İblis): “Ben, dedi, ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.” 7/12
- (Allah) buyurdu: “Öyle ise oradan in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın!” 7/13
Görüldüğü gibi, Kur’an öğretisine göre, kullar arasında secde, karşısındakini İlâh görmemek şartıyla ibadet manasında olmayıp, bir birlerinden üstünlük manasındadır. Yine bu konuda Kur’an’dan mealen:
- Hani bir zaman Yûsuf babasına: “Babacığım demişti, ben (rüyâda) on bir gezegen, güneşi ve ayı gördüm, bunların bana secde ettiklerini gördüm.” (demişti). 12/4
- (Babası Yakub): “Yavrum, dedi, rüyanı kardeşlerine anlatma sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insana apaçık bir düşmandır! 12/5
- Ana-babasını tahtın üstüne çıkardı ve hepsi onun için secdeye kapandılar (Yusuf): “Babacığım, dedi, işte bu, önceden (gördüğüm) rüyânın yorumudur, Rabb’im onu gerçek yaptı, bana iyilik etti; zirâ şeytan, benimle kardeşlerimin arasına fitne soktuktan sonra O, beni zindandan çıkardı, sizi de çölden getirdi. Gerçekten Rabb’im, dilediği şeyi çok ince düzenler. O, (her tedbiri) bilen, her şeyi yerli yerince yapandır.” 12/100
Görüldüğü gibi, secde olayı Allahtan başka herhangi bir şeyi İlâh kabul etmemek şartıyla kullardan, kullara yapıldığında şirk olmayıp, bir üstünlük kabulü olayıdır. Kulların bir birlerine secde etmeleri hiçbir zaman Allah’ın en üstün olduğu gerçeğini değiştirmez, zira kullar arasında , secde edende, kendisine secde edilende ister istemez Allah’a secde ettiğinden Allah’ın en üstün olduğu gerçeği değiştirilemez. Ancak, Allah’tan başka herhangi bir şeye İlâh’lık atfedip ona secde eden, bu düşüncesinden veya kabulünden dolayı şirke girmiş olur. Yoksa yapmış olduğu hareketin kendisinden değil, zira kendisi de, kendisine secde ettiği şeyde, gölgelerine kadar ister istemez Allah’a secde etmektedir. Bu hususta Kur’an’dan mealen:
- Göklerde ve yerde olanların hepsi ister istemez Allah’a secde ederler. Gölgeleri de sabah akşam (uzayıp) kısalarak O’na secde etmektedirler. 13/15
Bu günkü toplumlarda, kullar arasında yaygın olarak yapılan secde olayına örnek verecek olursak, el öpme olayında, öptüğü ele alnını değdiren kimseleri göstere biliriz. Öyle ki, karşısındakini kendisinden üstün tanıyarak elini öpen kimseler bu el öpme işiyle kalmayıp çoğunlukla alınlarını öptükleri elin üstüne değdirirler, bu hareketleri bir çeşit secdeden başka bir şey değildir.
Salât, zikir ve secde olayını böylece izah ettikten sonra, “Namaz” konusuna gelecek olursak, şöylece izah edebiliriz: Allah, kendisinin zikredilmesini yani anılmasını durum olarak, beli kurallı ve kuralsız olmak üzere iki şekilde emretmektedir. Kuralsız olanına örnek verecek olursak; Kur’an’dan mealen:
- Onlar ayakta ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler: “Rabb’imiz (derler), bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru!” 3/191
Görüldüğü gibi, ayakta ve oturarak ve yan üzerine yatılmış iken serbest olarak Allah’ı zikreder edebiliriz. Zikirde ses tonu ile ilgili olarak, Kur’an’dan mealen:
- Rabb’ini içinden yalvararak ve korkarak yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an, gafillerden olma! 7/205
Demek oluyor ki, İslam da, Allah adı ile zikir yapıldığında, işi yaygaraya verip, bağıra, çağıra zikir yapmak yoktur. Ses tonu orta olmalıdır, Allah’ı kuvvetli anmanın manası bağırmak çağırmak değildir, içtenlikle ve çok anıştır. Ve zikrin, Allah’ın herhangi bir adıyla yapılması arasında da fark yoktur, zira bazıları iddia ediyorlar ki, Allah’ın ismi azam diye, diğer isimlerinden daha büyük bir ismi vardır; bir kimse Allah’a bu isimle dua ettiğinde güya, Allah dua eden o kimseye her istediğini verecekmiş, hal bu ki böyle bir durum olmayıp, Allah’ın bütün isimleri büyüktür ve kişi layıksa Allah o kişinin duasını kabul eder. Bu konuda Kur’an’dan mealen:
- De ki: “İster Allah diye çağırın ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, nihayet en güzel isimler O’nundur, Sâlatında pek bağırma, pek de (sesini) gizleme, bu ikisi arasında bir yol tut. 17/110
Zaman ve Miktar olarak da zikir, Kur’an’dan mealen:
- Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin. 33/41
- Sabah ve Akşam O’nu tesbih edin. 33/42
- Sabah akşam Rabb’inin adını an. 76/25
- Gecenin bir kısmında ve yıldızların dönüp gittiği sırada (yâni sabah vaktinde) de O’nu tesbih et. 52/49
(Ey Muhammed) onların dediklerine sabret ve Rabbini övgü ile an: güneş doğmadan, batmadan önce. 50/39
- Gecenin bir kısmında ve secdelerin arkasından O’nu tesbih et. 50/40
Görüldüğü gibi, Allah’ı zikretmek İslam dininde çok önemli bir yer tutar. Allah kendisini çok zikretmemizi emretmiş olup, zikretmede sayısal bir sınır koymamıştır. Zira her ortam ve her şahsın durumu aynı değildir, fakat bu zikir olayı kafadan savma; öylesine bir şekilde de yapılmamalıdır. Mümin kişi, Allah’ı çok zikretmeye gayret göstermelidir. Zikrin önemi konusunda, Kur’an’dan mealen:
- Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, tâate devam eden erkekler ve tâate devâm eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar; sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, (gönülden Allah’a) saygılı erkekler ve (gönülden Allah’a) saygılı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar; (İşte) Allah bunlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır. 33/35
- Onlar ki, iman etmişlerdir ve kalpleri, Allah’ı anmakla yatışır. 13/28
Bu şekilde, serbest ve saygılı bir şekilde yapılan zikir, salât kavramı içinde olup; kişi bu zikri yaparken, ab destsiz olabildiği gibi, ayakta, yan üstü uzanmış, oturarak v.s. Pozisyonlarda olabilir, ayrıca kıbleye yönelmiş olması da gerekmez. Kurallı olup, Türkçede “Namaz” olarak tarif edilen salât şeklinde ise kişi bir takım hususları yerine getirmek zorundadır ve bunlar Kur’an’da belirtilmişlerdir; Ayetlerin meallerini yazmak suretiyle bunları şu şekilde sıralıya biliriz:
__________________ 6-Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için farketmez; inanmazlar.Bakara suresi
|