Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
TEADDÜD-Ü ZEVCAT
yani
ERKEKLERİN ÇOK HANIMLA EVLENMESİ
Toplumda din adına yapılan yanlışların en önemlilerinden birisi de, erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesidir.
Çok uzun zamandan beri Kur’an ile haşir-neşir olmuş ve Allah’ın lütfettiği bilgiyi, herhangi bir etki altında kalmadan, herhangi bir akıma kapılmadan, doğrudan Kur’an’ı anlamaya hasretmiş bir kişi olarak amacımız; yanlışlarını Kur’an’a, yani İslâm’a fatura etmeye çalışanların karşılarına Kur’an ile dikilmek ve bu gibi yanlışların Allah’ın arı-duru dininden temizlenmesine hizmet etmektir. Yoksa, kadın hakları savunucusu olmak, kadınların avukatlığını yapmak gibi bir niyetimiz yoktur.
Şam ve Ezher ulemasından bazıları, Mustafa Es Sıbaî’nin “Kadının Adı” adlı eserinde ifade ettiği gibi, burada tahlilini yapacağımız ayetleri, sahabe, tabiîn ve tabe-i tabiîn dönemlerinden bu yana anlayanın olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bize göre ise bu ayetlerin anlaşılamaması veya yanlış anlaşılması, ayetlerin orijinal metinlerindeki bir anlam bozukluğundan değil, birileri tarafından üzerlerine rivayet tozları serpilmesi suretiyle ayetlerin âdeta bir perde ile örtülmesinden kaynaklanmaktadır. Bu perde de hadis kitaplarında yer alan ve “Urve Hadisi” diye meşhur olmuş rivayettir. Bu rivayeti esas alan ulema, ayetleri, parantezli veya parantezsiz bir çok eklentiler yaparak veya bazı sözcükleri ya yok sayarak ya da gerçek anlamları dışında kullanarak, rivayete uygun şekilde anlamaya ve anlatmaya çalışmışlardır. Ayetlerin nasıl çarpıtıldığı aşağıda tek tek açıklanmış olup, bizim dileğimiz, bu konunun burada okunmasından önce, Nisa suresinin 1-3. ayetlerinin (özellikle de 3. ayetinin) bulanacak bir, iki, üç… beş başka mealden okunması ve sonra buradaki tahlilimizin değerlendirilmesidir.
“Teaddüd-ü zevcat”ın meşruiyetinin kaynağı olarak gösterilen Nisa suresinin 1-3. ayetleri ve tahlilleri aşağıdadır:
Nisa; 1: &nbs p; &nbs p; Ey insanlar!
Rabbinize takvalı olun. O Rabbiniz ki, sizi bir tek canlıdan yarattı. O canlıdan da eşini yarattı. Onlardan da birçok erkek ve kadın türetti.
Ve Allah’tan sakının! O Allah ki, O’nunla istekleşiyorsunuz.
Ve akrabalardan sakının!
Muhakkak Allah sizin üzerinize tam bir kontrol edicidir.
Ey insanlar!
Allah’ın haklarını ve akrabalık haklarını ön plâna çıkararak bir çok sosyal konuyu düzenleyen ve akraba hakları kapsamında da yetim haklarını işleyen surede, sadece Müslümanlara değil, tüm insanlığa, kamuya, kamu otoritesine seslenilmektedir.
Rabbinize takvalı olun.
Bir çok mealde “saygılı olun”, “sakının” veya “korkun” şeklinde Türkçe’ye çevrilmiş olan “ اتّقاء ittika” sözcüğü, bilinen, basit “korku” anlamına gelmediği gibi, insanın kendisine zarar vermesinden korktuğu şeylere karşı duyduğu “sakınma” veya böyle bir korku kaynaklı “saygı” anlamında da değildir. “İttika”; “takvalı olmak” demektir. “Rabbinize takvalı olun” ifadesi de, insanların Allah’ın adaletini sağlamak üzere davranmaları gerektiğini hatırlatmaktadır.
… sizi bir tek canlıdan yarattı. O canlıdan da eşini yarattı. Onlardan da birçok erkek ve kadın türetti.
Bu ifade, yaratılışın gelişimini ve değişimini açıklamaktadır; önce tek bir canlı, ondan eşi, onlardan da erkekler ve kadınlar yaratılmıştır.
Klâsik meal ve tefsirciler (!) ile onların anlayışını hiç farkı olmadan bugüne aktaran yeni meal ve tefsirciler (!), Yüce Allah’ın Kur’an’ın bu ayetinde yaptığı açıklamayı değil de, Kitab-ı Mukaddes’in Tekvin, 2. Bab, 1-25. cümlelerinde anlatılan; “önce Âdem’in yaratıldığı, Âdem’den Havva’nın yaratıldığı, onlardan da bir çok erkekler ve kadınların yaratıldığı” şeklindeki açıklamayı kabullenmişlerdir.
Halbuki ayetin anlattığı bu değildir. Âdem ve Kitab-ı Mukaddes’te yazdığı gibi meal ve tefsircilerin (!) de Havva dedikleri eşi, ayetin anlatımına göre üçüncü aşamaya ait canlılardır. Çünkü Âdem’in ve eşinin cinsiyetleri bellidir ve ayetteki ifadeye göre cinsiyetler üçüncü aşamada ortaya çıkmaktadır. Yani, birinci aşamada tek bir canlı yaratılmış, ikinci aşamada ilk yaratılan canlıdan eşi yaratılmış, üçüncü aşamada da erkek ve dişiler olarak ayrı cinsiyetteki canlılar yaratılmıştır. Onların, “Havva’nın yaratıldığı aşama” olarak kabul ettikleri ikinci aşamada ise canlıların cinsiyetlerinin olmadığı EŞEYSİZ ÜREME söz konusudur.
Aslında Kur’an’daki bu ifadenin, yaratılışla ilgili diğer ayetlerle birlikte FEN BİLGİNLERİ tarafından ya da onlara birlikte değerlendirilmesi, ayetin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
İstekleşme; ihtiyaçlarının giderilmesi için kulların Allah’tan dilekte bulunmasını ve Allah’ın da kullarından “kulluk” yapmalarını istemesini ifade etmektedir.
Ve akrabalardan sakının!
Ayetin ikinci cümlesinde nasıl, insanların kendilerini Allah’a karşı adaleti sağlamakla yükümlü hissetmeleri isteniyorsa burada da aynı adalet yükümlülüğünü insanların akrabaları ile aralarındaki ilişkilerde de duymaları, akrabaların haklarını gözetmeleri istenmektedir.
Dikkat edilirse ayette tüm insanlığa iki temel görev verilmektedir. İnsanlar öncelikle Allah`a karşı saygılı olacaklar, Allah’ın hak ve hukukunu gözetecekler ve sonra da aynı şekilde akrabalara karşı saygılı olacaklar, akrabaların hak ve hukukunu gözeteceklerdir.
İnsanlığa verilen bu görevlerin yerine getirilip getirilmediği, tabiî ki Allah’ın gözetiminde ve denetimindedir.
Nisa; 2: &nbs p; &nbs p; Ve yetimlerinize mallarını verin. Temizi pise değişmeyin. Onların mallarını kendi malınıza katarak yemeyin. Bunu yapmak kesinlikle büyük bir suçtur.
1. ayette Allah’a ve akrabalara karşı takınılması istenen tavır, bu ayetten başlayarak onuncu ayete kadar yetimlerin haklarının korunması için de istenmekte ve bu ayetlerde insanlığın yetimlere karşı olan görevleri belirtilmektedir.
Ayette geçen “ اليتامىyetama” sözcüğü; “yetimler” demektir. Bu sözcük çoğuldur ve hem erkek hem de kız yetimleri kapsar. Sözcük hakkındaki bu bilgi kesinlikle hatırdan çıkarılmamalıdır. Zira ayetlerin anlamını bozma çabalarından bir tanesi de aşağıda görüleceği gibi, bu sözcüğün anlamının çarpıtılması; kapsamının daraltılması şeklinde yapılmıştır.
Sözcük ayette, sözcüğün önüne “ الel” takısı getirilerek kullanılmıştır. Lam-ı tarif denen bu takı, Türkçe’deki “bu”, İngilizce’deki “the” işaret sıfatı gibi nekre (belirsiz) olan sözcüklerin belirli, özel bir duruma getirilmesini sağlamaktadır. Ancak yapılan çevirilerde bu husus genellikle dikkate alınmamakta ve sözcük “yetimler” olarak, genel, belirsiz şekilde çevrilmektedir. Bizim çevirimizde “ اليتامىelyetama” sözcüğü; “yetimleriniz” olarak çevrilmek suretiyle belirginleştirilmiş, özelleştirilmiştir.
Nisa: 3: &nbs p; &nbs p; Ve eğer ki yetimleriniz konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korktuysanız; o takdirde sizin için hoş (helal, uygun) olan, yetimlerin kadınlarından ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlayın.
Şayet o takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden korktuysanız, bir tanesini nikâhlayın. Ya da sahibi bulunduğunuz cariyenizi nikâhlayın.
Bu haksızlığa sapmamanız için en uygunudur.
Ve eğer ki yetimleriniz konusunda …
2. ayette geçen ve “yetimleriniz” demek olan “ اليتامىelyetama” sözcüğü bu ayette de karşımıza çıkmıştır. Piyasadaki meal ve tefsirlerin (!) bazılarında, 2. ayette “yetimler” olarak çevrilen bu sözcük, 3. ayette “KIZ yetimler” olarak çevrilmiş ve cümleye de “Evlendiğinizde” diye hiç alâkası olmayan bir sözcük daha eklenmiştir.
adaleti koruyamayacağınızdan korktuysanız ;
2. ayette insanlara, “yetimlerin haklarına saygılı olmak, onların mallarını yememek, kendilerine vermek” görevi verilmişti. Ancak Rabbimiz, konunun bu kadarla kapanmadığını, “Yetimleriniz konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korktuysanız” ifadesi ile bildirmektedir. Bu ifade, 2. ayette verilen “yetimlerin mallarını yememek, kendilerine vermek” dışında insanlara bir de “yetimler hakkında adaleti korumak” görevi yüklemektedir. Bu ilâve görev de; yetimlere, öz evlâtlara davranıldığı gibi davranılmasından başka bir şey değildir. Yani, onların beslenmeleri, büyütülmeleri, eğitilmeleri… de en az öz evlâtlar kadar iyi şekilde sağlanmalıdır.
Ayette “geçmiş zaman kipi” kullanılmış olması, bunun bir görev, bir mecburiyet olduğunu göstermektedir. Eğer ayette “adaleti koruyamayacağınızdan korkuyorsanız” denseydi, insanlara bir tercih imkânı verilmiş olurdu ve baştan adaleti koruyamayacağını düşünen insanlar, adaleti korumakla ilgili bir çaba sarf etmeden, kendilerine bir sonraki cümlede gösterilen yolu tercih edebilirlerdi. Ama ayette “adaleti koruyamayacağınızdan korktuysanız” denmek suretiyle, insanların önce adaleti korumakla görevli oldukları bildirilmiş olmaktadır. Yani, insanlar önce görevleri olan adaleti sağlayacaklardır. Eğer görevlerini yerine getirememişlerse, yani adaleti sağlayamadıkları ortaya çıkmış ve insanlar bundan korkuyorlarsa, bir sonraki cümlede kendilerine gösterilen diğer yolu uygulayacaklardır. Dolayısıyla buradaki fiilin geçmiş zaman kipinde olması insanlara, yetimlerin topluma iyi birer birey olarak kazandırılması görevini yüklemekte ve bu görevi yerine getirmek için bir çaba sarf etmeden kendilerine gösterilen diğer yolu tercih etmelerine engel olmaktadır.
o takdirde de sizin için hoş (helal, uygun) olan ,
Yani: “Sizin için hoş; öncelikle helal, evlenilmesinde sakınca olmayan, yaşı yaşınıza denk, ihtiyaçlarını karşılayabileceğiniz, varsa sorunlarını giderebileceğiniz, yeni bir probleme sebep olmayacak ve hoşlandığınız uygun kadınlar…”
yetimlerin kadınlarından
Arapça’da nekre (belirsiz) olan sözcükler “lam-ı ta’rif” veya “izafet (belirtili isim tamlaması)” ile belirli, özel hâle getirilirler. “Lam-ı ta’rif” ile özelleştirilmiş sözcüklerin ifade ettiği anlamın daha iyi anlaşılmasını sağlamak için “izafet-i maneviyye” ile sağlamasını yapmak en uygun yoldur. Bazı hallerde de İzafet’te muzafun ileyh hazfedilip bundan bedel olarak “lam-ı ta’rif” getirilir.
Burada da “ النّساءennis ai (kadınlar)” sözcüğünün önünde ma’rife takısı olan “ال el” bulunmakta ve “kadınlar” sözcüğü, belirli, özelliği olan kadınları ifade etmektedir. Yani buradaki “Lam-ı ta’rif”, hazfedilmiş olan “elyetama” kelimesinden bedel olarak bulunmaktadır. Tamlamanın takdiri “من نساء اليتامى ” şeklindedir.
Bunun böyle olduğunun kanıtı ise Nisa suresinin 127. ayetidir.
Nisa; 127: &n bsp; Ve senden YETİMLERİN KADINLARI hakkında fetva isterler. De ki:
Onlar hakkında fetvayı, size Allah verir.
Ve kendilerine farz kılınmış olarak verilmesi icap edeni, vermeyişiniz hakkındaki,
Ve nikâhlamaya rağbet etmediğiniz KADINLARIN YETİMLERİ hakkındaki,
Ve ezilmek istenmiş, zayıf düşürülmek istenmiş çocuk yetimler hakkındaki,
Ve yetimlerinize adaleti yerine getirmeniz hakkındaki, kitapta okunan ayetler verir. Ve yaptığınız her şeyi Allah muhakkak bilicidir.
Fetva; problemli, anlaşılmayan zor bir konuda, meseleyi açıklığa kavuşturmak, doğru olanı açıklamak demektir. Yani bu ayetten, insanların peygamberimize “Bu yetimlerin kadınlarının hâli ne olacak, bu problem nasıl çözülecek?” diye sorular sordukları ve soruna çözüm bulmasını istedikleri anlaşılmaktadır.
Bize göre burada insanlar konuyu peygamberimize olumsuz yönüyle götürüp çözmesini istemişlerdir. Çünkü bu ayet, Nisa suresinin ilk on ayetinin beyanıdır ve ilk on ayette görülmektedir ki, kimse yetimlerin kadınlarını isteyerek nikâhlamamakta, Allah tarafından bir görev olarak nikâhlamaya zorlanmaktadır.
Piyasadaki meal ve tefsirlerde (!) ise ayetin, ATFI farklı yerlere yapılması sebebiyle, bazılarında olumlu bazılarında olumsuz manalandırıldığı görülmektedir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi buradaki “ النّساءen-nisae” ifadesi de, “yetimlerin kadınları” demektir. Bunlar, haklarında fetva istenen kadınlar olup, aynı zamanda 3. ayetteki “النّساء ennisai” sözcüğü ile kastedilen kadınlardır. Ki bunlar, yetimlerin anneleri, teyzeleri, nineleri gibi, yetimlere bakmakla yükümlü olan ve tabiî ki nikâhlanmaya uygun olan kadınlardır.
Ayetteki “ يتامى النّساءYetamennisa i” tamlaması ise; “KADINLARIN YETİMLERİ” demektir. Dikkat edilirse bu ayette ifadeler 3. ayettekinin tersinden ifade edilmektedir. Üçüncü ayette “yetimlerin kadınları” denilirken 127. ayette “kadınların yetimleri” ifadesi yer almaktadır.
“يتامى النّساء Yetamennisai” ifadesi, belirtili isim tamlaması olmasına rağmen piyasadaki meal ve tefsirlerin (!) bazılarında sıfat tamlaması olarak manalandırılmış ve Arapça dilbilgisinin çok basit kurallarını bilenler tarafından bile hemen fark edilebilecek bir hata ile “YETİM KADINLAR” şeklinde Türkçe’ye çevrilmiştir.
İşte bu Nisa 127. ayetteki “يتامى النّساء yetamannisai” tamlaması 3. ayetteki “النّساء ennisai” sözcüğünün hangi anlamla özelleşmesi gerektiğinin ipucudur.
Ayette geçen “okunan ayetler” ifadesi ile, Nisa suresinin ilk on ayeti kastedilmektedir.
Üçüncü ayetin yanlış anlaşılmasına sebep olan ve büyük bilginlere bu hatayı yaptıran, bize göre yine Urve rivayeti olmuştur. Başka bir ifade ile Urve rivayetine bilim ve din heba edilmiştir. İlmini, dirayetini, cesaretini takdir ettiğimiz nice başka bilginler de maalesef gelenekçiliğin baskısıyla üçüncü ayete eklemeler, çıkarmalar yapmak, sözcükleri yanlış anlamlarda kullanmak ve izafeti, sıfat tamlaması olarak manalandırmak suretiyle hatalarını sürdürmüşlerdir. &n bsp;
Piyasadaki meal ve tefsirlerin (!) bazılarında ise “ النّساءen-ni sai” ifadesinin ma’rife oluşu hiç dikkate alınmamıştır. Ayrıca, cümlenin anlamının içinden çıkamayan bu eserlerin yazarları, kelimenin başına bir de tam belgisizlik ifade eden “diğer” sözcüğü eklemişlerdir.
İkişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlayın.
Ayetteki “ مثنىmesna”, “ ثلاثsülase” ve “ رباعrüba” sözcükleri üleştirme sayı sıfatları olup, anlamları; “ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder” demektir. Dolayısıyla bu ifade ile; “bölüşürken topluluktan, ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder kadını nikâhlayacaksınız” denmek istenmiştir. Yoksa bu ifade kesinlikle “ikinci kadını nikâhlayabilirsiniz, üçüncü kadını nikâhlayabilirsiniz, dördüncü kadını nikâhlayabilirsiniz” demek değildir.
Buradaki anlamı aşağıdaki şekilde açıklamak mümkündür:
“Ey insanlar! (Surenin başındaki hitap sadece Müslümanlara değil, tüm insanlaradır. Yani topluma, kamuya, kamu yönetiminedir.)
Toplumdaki yetimlere karşı adalet korunamamışsa, yetimler mağdur durumda iseler; toplanacaksınız ve yetimlere bakmakla mükellef olan kadınları, onların özelliklerini ve kendi özelliklerinizi dikkate alarak, ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlamak üzere bir kampanya düzenleyeceksiniz. Böylece yetimler üvey çocuklarınız, yetimlere bakmakla mükellef kadınlar da eşleriniz olacak. Bu işlem sonucunda, yetimler ile onlara bakmakla mükellef kadınlar akrabalarınız durumuna gelecek, siz de onlara artık akrabalık hak ve hukukunu uygulayacaksınız.”
Piyasadaki meal ve tefsirlerde (!) ise, yapılan eklentilere rağmen ifadelerde görülen anlam bozuklukları ve cümle düşüklükleri, bu yazarların ayeti anlayamadıklarını göstermektedir. Ayrıca, bu meal ve tefsir sahiplerinin, ayetin gerçek anlamını kavrayamadıklarını ortaya koyan bir diğer husus da, ayetteki “NİKÂHLAYINIZ” emri hakkında vucup ifade etmeyip nedb ifade ettiğini ileri sürmeleridir. Yani, onlara göre ayet güya, Müslümanlara iki kadınla, üç kadınla, dört kadınla evlenmeyi mecbur kılmazmış da, “ister evlenin ister evlenmeyin, serbestsiniz” anlamında bir keyfîlik ifade etmekteymiş. Ama isteyen, ikinci, üçüncü, dördüncü kadını nikâhlayabilirmiş.
Halbuki yukarıda gösterdiğimiz gibi, ayetin dörde kadar evlenebilmekle hiç ilgisi yoktur. Ayet, olağanüstü hâllerde (yetimlerin mağduriyetleri korkusu oluştuğu şartlarda) başvurulması gereken bir kampanyadan bahsetmekte ve insanları (evli olsun, bekâr olsun), bu kampanyaya katılmaya mecbur etmektedir.
Şayet o takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden korktuysanız, yetim kadınlarından bir tanesini nikâhlayın. Ya da sahibi bulunduğunuz cariyenizi nikâhlayın.
Yani; “YETİMLERİN KADINLARININ ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder paylaşılması sonucunda, eşler arasında yeme içme, barınma, evlilik ilişkileri bakımlarından adaletli davranamayacaksanız, bir tane yetim kadınını nikâhlayacaksanız ya da hürriyeti olmayan cariyenizi (kadın kölenizi) nikâhlayacaksınız.”
Görüldüğü gibi bu sosyal kampanyadan kaçmak yoktur. Olağanüstü hâllerde yapılacak olan bu kampanyaya herkes mutlaka katılacak, toplumdaki sorunun çözümüne katkıda bulunacaktır.
Piyasadaki meal ve tefsirlerde (!) ise “Bir tane ile yetinin” şeklinde, ayetin kelime ve harfleriyle hiç mi hiç ilgisi olmayan bir ifade uydurulmuştur. Ayette “YETİNİN” diye bir yüklem yoktur, ayetteki yüklem; “NİKÂHLAYINIZ”dır.
Konu ile ilgili Kur’an ayetleri gayet açık ve net iken, konunun hadis kitaplarında yer alan o meşhur (!) rivayete uydurulması amacı ile bazı mealciler ve bazı tefsirciler (!), Kur’an’a bile ilâve yapmaktan çekinmemişlerdir.
Yeğeninin, peygamberimizin eşi Ayşe’ye Nisa suresinin 3. ayetinin ne demek olduğunu sorması üzerine, Ayşe’nin verdiği cevabı konu etmesine rağmen hadis kitaplarında yer alan bu rivayetin aslında peygamberimize SÖZ, UYGULAMA ve UYGUN BULMA yönleriyle nispeti yoktur. Bu bir sahabe bilgisi, sahabe sözüdür. Buna Hadis İlminde “Mevkuf rivayet”, “Eser” denilmektedir.
Urve hadisi denilen bu rivayet, bazı farklılıklarla bir kaç yoldan nakledilmiştir. Bunların en detaylısı ise Sahih-i Buhari’deki metindir (Kitab-üt-Tefsir, 73. Bab, 96 numaralı hadis):
“.........İbn- Şihab şöyle demiştir: Bana Urve ibn-ü-Zübeyr haber verdi ki, kendisi Âişe’den, Allahü Teâlanın “Eğer yetimleriniz hakkında adâleti koruyamayacağınızdan korktuysanız.....” (konu ettiğimiz Nisa suresi 3. ayet) sözünün ne anlama geldiğini sormuş. Âişe de şöyle demiştir:
Ey kız kardeşimin oğlu, Bu âyetteki yetim kız, (Halbuki ayette YETİME yani yetim kız diye bir ifade yoktur. H.Y.) velisinin velâyet ve vesâyeti altında bulunup malında erkeğe ortak yapar. Kızın malı ve güzelliği, velisi olan erkeğin hoşuna gider. Bu sebeple velisi onunla evlenmek ister. Fakat kızın mehrinde adâlet etmek ve başkasının vereceği kadar mehir vermek istemez. İşte bu âyette o çeşit velilerin velâyeti altındaki yetim kızları - haklarında adâlet ve onların mehirlerini en yüksek miktarına yükseltmedikçe- nikâh etmeleri nehyolunup, bunlardan başka kendilerine helal olan kadınlardan nikâh etmeleri emrolunmuştur.
Âişe devamla dedi ki :
Bu âyet indikten sonra insanlar Rasulüllah’a sorup fetva istediler. Bunun üzerine Allah şu âyeti indirdi. ‘Senden yetimlerin kadınları hakkında fetva isterler...’ (Nisa suresinin 127. ayeti. Bu ayet de tarafımızdan genişçe açıklandı. Oradan detaylı okuyabilirsiniz.)
Âişe dedi ki : Yüce Allah’ın bu diğer âyetteki (127. ayet) ‘Ve terğabûne en tenkihûhünne’ kavli de herhangi birinizin himayesinde bulunan yetim kıza, mal ve güzelliği az olduğu zaman onunla evlenmeye rağbet göstermemesidir.
Âişe dedi ki :
Bu mal ve güzelliği az olan yetim kızlara rağbet etmediklerinden dolayı malına ve güzelliğine rağbet ettikleri yetim kızları- adalete riâyet etmedikçe- nikâh etmekten yetim velileri nehyolundular.”
Peygamberimizin özellikleri hakkında kendisine yöneltilen her soruya Kur’an’ı göstererek cevap veren ve Kur’an dışı kültürlere pek rağbet etmemiş olan Ayşe’nin Kur’an’ı anlama ve anlatma dirayeti herkes tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla, açık ve net ifadesiyle dağdaki çobandan üniversitedeki profesöre kadar herkesin anlayabileceği Muhkem olan bu ayetin, Ayşe tarafından metin anlamı dışında ve anlaşılmaz ifadelerle, rivayetteki şekilde yorumlanmış olması hiç de inandırıcı değildir.
Ama ne yazık ki, Ayşe’ye atfedilen bu açıklamalar yüzünden bu ayetler hiç anlaşılmamış, ayetin metnini Ayşe’nin anlatımına sokabilmek için kelimelerin önüne arkasına kural dışı bir çok eklentiler yapılmıştır.
Sonuçta ortaya, ayetlerin gerçek manasının aksine olarak bir TEADDÜD-Ü ZEVCAT (çok evlilik) kurumu çıkarılmış ve zorlama yorumlarla, uydurma gerekçelerle Müslümanlara kabul ettirilmek istenmiştir. Bu zorlama yorum ve uydurma gerekçelerden bazıları şunlardır:
- Çok evlilik ilk defa İslâm tarafından konulmamış, eski toplumların tümünde, Hıristiyan ve Yahudilik’te de bu uygulama varmış. Tevrat’a göre Süleyman peygamberin yedi yüz tanesi hür, üç yüz tanesi cariye olan tam bin tane hanımı varmış.
- Bazı dönemlerde, bazen de savaş ve umumî felâket hâllerinde, kadın cinsi erkekten daha çok sayıda olurmuş. O zaman çok eşlilik sosyal zaruret hâlini alırmış. (Ya tersi olursa?)
- Kadın çocuk doğuramaz durumda olup, erkek de çocuk isterse bu usulden başka çare yokmuş. (Ya erkek kısır olursa?)
- Kadın müzmin bir hastalığa müptelâ olursa, yine başka çare yokmuş. (Ya erkek hasta olursa?)
- Erkek cinsel istek yönünden güçlü olursa, eşi de ihtiyar, aybaşılı, lohusa ya da hamile vs. olursa, erkeğin cinsel ilişkisi aksarmış. (Peki kadının canı, duygusu, hazzı yok mu? Erkeğe tanınmak istenen haklar, kadın için söz konusu olmuyor mu? O erkeği tatmin için mi yaratıldı ya da görevlendirildi?)
Sonuç:
Bir çok meal, tefsir (!) ve tüm fıkıh kitaplarında, Nisa suresinin 3. ayetinin gerçek anlamı Urve rivayetiyle örtülmüş, kelimelerin evvel ve ahirine kelimeyle hiç alâkası olmayan eklentiler yapılmış ve çok evliliğe izin çıkartılmaya çalışılmıştır. Ayrıca, aklı evvel geçinenler tarafından da bunun sosyal ve bireysel zorunluluk olduğu iddia edilmiş ve bu konuyla ilgili ahkâm yürütülmüştür.
Ama işin aslının öyle olmadığı, yukarıda görüldüğü gibi aşikârdır. Yani, İSLÂM’DA, NORMAL ŞARTLARDA ÇOK EVLİLİK YOKTUR. ÇOK EVLİLİK, ANCAK OLAĞANÜSTÜ DURUMLARDA; YETİMLERİN HİMAYESİ İÇİN UYGULANAN SOSYAL BİR KAMPANYADIR. İslâm’a göre çok evlilik, kamusal kararla topluca uygulanır, kişisel olarak uygulanamaz!
Başka bir yazımızın konusu olan peygamberimizin çok evliliği, çok eşliliği ise, yine özel durumlardan kaynaklanmıştır ve sadece ona özgü bir uygulamadır.
Hakkı Yılmaz
__________________ HAKİKATİ NERDE BULURSAN AL..
|