Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Hz. Peygamber zamanında hicretten beş sene evvel Mekke'de bir akşam vakti
dolunay halindeki ayın ikiye bölündüğü rivayeti Buhari, Müslim, Tirmizi, Ahmed
b. Hanbcl, Ebu Davud, Beyhaki ve daha bir çok kaynak tarafından nakledilmiştir.
Olayın sahabe arasındaki ravileri ise Enes b. Malik, Abdullah b. Mesud, Abdullah
b. Ömer, Cübeyr b. Mut'im, Abdullah b. Abbas ve Hz. Ali'dir.
Tefsir kitaplarına
baktığınızda Hadis kitaplarından esinlenerek -aslında buna, hadis kitaplarının
manyetik etkisi altında kalarak desek daha doğru olur- ilgili ayetin aynı
şekilde, ayın gerçek anlamda yarıldığına delalet ediyor tarzında yorumlandığını
görürsünüz.
Tüm bu klasik eserlerde ortak olan bir tarafı varsa o da "gerçekten ayın
ikiye bölündüğünün" anlatılmasıdır. Tüm diğer hadis kitaplarındaki rivayetlerin
de özeti mahiyetinde olduğu için biz Buhari'nin konuyla ilgili olarak Kitabı'na
aldığı rivayetleri ele aldık, beraber okuyalım:
1 - "Müsedded ...İbni Mesud'tan: Dedi ki (İbni Mes'ud), Rasulullah
zamanında ay iki parçaya ayrıldı. Bir parça dağın üst tarafında, bir kısmı da
diğer tarafında idi. Rasulullah 'şahid olunuz' dedi."
2 - "Ali (îbni
Abdillah) ...Abdullah'dan (İbni Mcs'ud olmalı): Biz Rasulullahla beraberdik, ay
yarıldı ve iki parça oldu. Bize 'şahid olun' buyurdu."
3 - "Yahya b. Bükeyr
...İbni Abbas'dan: Ay Rasulullah zamanında yarıldı."
4 - "Abdullah b.
Muhammcd ...Enes'den: Ay iki fırkaya ayrıldı."(l)
Buharinin hadislerinin hepsi bu kadar.
Olayın hicretten beş sene önce gerçekleştiği, yukarıda Abdullah b. Muhammed'in
Enes'den yaptığı rivayete göre, müşriklerin Hz. Peygamber'den mucize
istedikleri, bunun üzerine gerçekleştiği, diğer rivayetlerde ise böyle bir
talebin bulunmadığı anlaşılıyor. Yine bazı rivayetlerde olayın Mina'da
gerçekleştiği, ayrıca Müslim'in İbni Mes'ud’dan ve Ahmed'in Enes'den yaptığı
rivayetlere göre de iki defa bölünme olayının olduğu bildirilmektedir.
Yine bu rivayetlere bakılırsa, ay yarıldığında
müşrikler, "bu İbni Ebi Kebşe'nin (Peygamberimiz kastediliyor)
büyüsüdür" demişler. Sonra, Muhammed bizi büyülese dahi tüm insanları
büyüleyemez ya, dışarıdan gelenleri bekleyelim ve bir de onlara soralım demişler,
seferden gelenler olayı doğrulamışlar. (3)
İbni Kesir de ayın yarılmasının şimşek çakar gibi çok ani bir süratte olduğu ve
hemen geri kapandığı görüşündedir.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Kamer süresi de diğer Mekkî sureler gibi ahiret hayatına dikkatleri çeken,
ahirete imanın önemini vurgulayan bir suredir. Allahu Teala kıyametin
yaklaştığını ihbardan sonra, Kur'an'ın bir öğüt kitabı olduğunu vurguluyor. Sonra
Nuh, Ad, Semüd, Lut, Firavun kavimlerinin başlarına gelen olaylar, onlara
yapılan çağrıya rağmen öğüt dinlemeyip azgınlıklarına devam etmeleri ve
sonuçta uğradıkları azaplar anlatılmakta ve nihayet Mekke müşriklerine söz getirilerek
şöyle denilmektedir:
"Şimdi sizin kafirleriniz onlardan daha mı iyidirler? Yoksa kitaplarda
sizin için bir beraat mi vardır? Yoksa 'biz birbirimize yardım eden bir
topluluğuz' mu diyorlar?" (5)
İşle surenin genel karakteristiği budur. Şimdi de konumuz olan, surenin ilk
ayetlerini okuyalım:
"Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. Onlar ne zaman bir mucize (ayet) görseler
'eskiden beri devam edegelen bir büyüdür' derler. Yalanladılar ve kendi
heveslerine uydular. Halbuki her işin bir gayesi (durma yeri) vardır. Andolsun
onlara kötülükten önleyecek nice haberler gelmiştir. Bunlar, gayesine ulaşan
birer hikmettir. Fakat peygamberlerin uyarıları fayda vermiyor. Çağıranın
görülmemiş, tanınmamış bir şeye çağırdığı gün sen de onlardan yüz çevir."
(Kamer- 1-6. ayetler)
Görüldüğü üzere surenin bu ilk ayellerinde, insanlara kıyametin yaklaştığı, bir
gün hesaplaşma anının geleceği hatırlatılmaktadır. Sure, ilk olarak "kıyamet
yaklaştı ve ay yarıldı" sözüyle başlıyor. Burada ilk olarak, kıyametin
yaklaştığının ihtar edildiği kesindir, bunda şüphe yoktur. Fakat ayetin ikinci
kısmı, yani "ay yarıldı" (inşakkal kamer) ifadesine gelince işte
olayın yanlış anlaşılması buradan itibaren başlıyor. Lakin bu meseleyi
Kur'an'a bütüncül bir şekilde baklığımızda anlamakta hiç bir güçlük çekmeyiz.
Kuran'da "yarıldı" ve benzerî
ifadeler:
Kamer surcsinin bu ilk ayeti, yani "ay yarıldı" ifadesi esasen
Kur'an'daki benzerlerinden birisidir. Bilhassa kıyamet sahnelerim tasvir eden,
ahiret ahvalinden bahseden surelerde ve ayetlerde, bu şekilde "gök
yarıldı" "yer yarıldı" gibi deyimler kullanılmıştır. Biz şimdi
bu ayetlerden bazılarını okuyucunun dikkatine sunacağız:
l- "O gün gökyüzü beyaz bulutlar halinde yarılıp melekler bölük bölük
indirilirler."(6)
2 - "Gök yarılıp da erimiş yar gibi kıpkırmızı bir gül olduğu
zaman"(7)
3 - "Gök de yarılmış, çatlamıştır."(8)
4 - "Gök yarıldığı zaman"(9)
Bu ayetlerin hepsinde de "yarılma" olarak tercüme edilen fiiller
ş-a-k-k-a fiilinin türevleridir ve hepsi de mazî sîgasıyla kullanılmıştır. Yani
hepsi de gelecekte, kıyametin kopması anında vuku bulacak hadiseleri
bildirmesine rağmen, hep mazi (geçmiş) sigasıyla anlatılmıştır. Ama bu ayetler
nasıl "yarılacak", ("o gün) yarılır" gibi tercüme
ediliyorsa, Kamer suresinin ilk ayetinin de bu şekilde tercüme edilmesi
olanaksız değildir ve tercüme edilmese de biz o anlama geldiğini bilmeliyiz.
5- "Bundan dolayı neredeyse gökler çatlayacak, yer varılacak, dağlar
yıkılıp dağılacaktır. (10)
Bu ayet, hristiyanların "Rahman çocuk edindi" diye iftira etmeleri
üzerine inmiştir.
6 - "Sonra toprağı bir yarışla yardık."(l1)
7 - "O gün yer yarılır, onlar kabirlerinden dışarı çıkarlar...(12)
8- "...öylesi (taşlar)da var ki çatlar da onlardan su fışkırır."
Yukarıda dediğimiz gibi, bizzat 'ş-a-k-k-a" türevli fiillerin
kullanıldığı bu ayetlerin dışında), anlam olarak yine aynı, yani
"yarılma" olayından bahseden, değişik kelime ve fiiller Kur'an'ın
Mekki ayetlerinde kullanılmaktadır. Bunlardan birisi Müzemmil suresinin (ki
ilk inen surelerdendir) 18. ayetinde geçen "münfetir" kelimesidir:
"Gök kubbe yarıldığı zaman" Bir diğeri ise Nebe suresinin 19.
ayetindeki "fütiha" kelimesidir: "O gün gök yüzü açılır..."
Daha bu ayetlerin dışında, Mekke'de nazil olup, kıyametin kopuşu ve ahiret
ahvalini tasvir eden surelerde böyle, alışılmışın dışında olayların cereyan
edeceği çok sık bir şekilde vurgulanmaktadır.
"Yer yarıldığı (zaman) (13);
"Güneş katlanıp durüldügünde, yıldızlar kararıp döküldüğünde, dağlar
sallanıp yürütüldüğünde... denizler kaynatıldığında..."(14) gibi ayetler
sözünü ettiğimiz tasvir ayetlerinden sadece bir kaçıdır.
Şimdi Kamer suresinin ilgili ayetini bu ayetlerden ayırmaya imkan var mıdır?
"Ay yarıldı" ayetinin, bu yukarıdan beri sıraladığımız ayetlerden hiç
bir farkı yoktur anlam itibariyle. Yani o da kıyametin -tıpkı semanın
yarılmasından bahsedildiği gibi, dağların atılmasından denizlerin
kaynatılmasından ilh. söz edildiği gibi- ayın da yarılacağı bildiriliyor...
Kur'an'ın anlattığına göre kıyamet denen olayın normalin ötesinde bir hadise
olacağı anlaşılıyor. Ama insanoğlunun tecrübe edemediği ve mahiyeti hakkında
şimdilik fazla bir bilgi sahibi olmadığı bu sahnenin bir parçası olan ay
yarılmasının da nasıl vuku bulacağı hakkında bir şey dememiz zordur, yazımızın
konusu da bu değildir zaten.
Konuyla ilgili olarak önemle altını çizmemiz gereken husus, Sayın Süleyman
ATEŞ'in isabetli tesbitinde olduğu gibi (15), Kur'an-ı Kerim'de gelecekle ilgili
haberlerin geçmiş (mazî) sigasiyle bildirilmesidir. Buna Nahl suresinin l.
ayetini örnek vermektedir sayın Ateş: "Allah'ın emri gelmiştir..."
"Kıyamet yaklaştı ay yarıldı"nın anlamı da "Kıyamet yaklaştı o
gün ay yarılacaktır" anlamındadır. Yani ayın yarılması, vukubulmuş bir
olay değildir. Belki vuku bulacaktır. Araf suresinin 44-50. ayetilerinde Cennet
ehli ile Cehennem ehlinin ahiretteki ahvali anlatılıyor. Bu olaylar hep,
"nida ettiler", "bulduk (derler)", "buldunuz mu"
gibi mazî sîgasındaki sözcüklerle anlatılmaktadır. Oysa anlatılanların ahiretle
yani gelecekte gerçekleşeceği apaçıktır.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Kur'an-ı Kerim, Peygamberimizc, bilinen anlamda herhangi bir mucizenin
verildiğini bildirmez. Bilakis Peygamberimize mucize verilmediğini
-gerekçeleriyle- ifade eder. Zaten eğer Peygamberimize mucize verilmiş olsaydı
bu açık açık anlatılırdı. Ayın yarılması gerçek olsaydı bunun da açıkça
bildirilmcsi, belki de -Süleyman Ateş'in dediği gibi -Kamer suresinden sonra
inen surelerde bu olaya değinilmesi gerekirdi.
Kur'an İsra suresinin 90-95. ayetlerinde, müşriklerin, Allah Rasulünden mucize
istediklerini fakat bu isteklerinin verilmediğini açık açık bildirmektedir. Bu
ayetlerde müşriklerin Hz. Peygamberden, (a) yerden bir kaynak fışkırtmasını,
(b) yahut hurma ve üzümlerden oluşan bir bahçe edinmesini, (c) yahut
üzerlerine gökten parçalar yağdırmasını, (d) Allah'ı ve melekleri şahitler
getirmesini, (e) yahut altından bir ev edinmesini, (f) veya göğe çıkmasını,
gökten bir kitap getirmesini talep ettiklerini, aksi taktirde O'na inanmayacaklarını
söylediklerini bildirmektedir.(17) Netice itibariyle bu saçma isleklerindcn hiç
birisi onlar için yerine getirilmemiştir. ,
Yine İsra suresinin 59. ayetinde Allahu Teala, mucize vermeyişinin sebebini,
önceki kavimlerin yalanlamaları olarak gerekçelendirmekledir. Yani Allah
mucize verdiğinde buna inanmaları gerekir, inanmazlarsa azabı hak edecekleri
için Allah bu ahmak insanlara mucize göndermemiştir.(18)
Aynı olguya değinen bir ayet de şudur: "Eğer kendilerine bir mucize gelirse
ona mutlaka inanacaklarına dair olanca güçleriyle Allah adına and içtiler. De
ki, Mucizeler ancak Allah tarafındandır. Ama mucize geldiğinde de
inanmayacaklarının farkında mısınız(19)
Kamer suresinden çok sonra inen bu En'am suresinin 33, 34, 35 ve devamındaki
ayetlerde Allahu Teala Peygamberini teselli ediyor. 33. ayette de, evvelki
peygamberlerin de yalanlandığını ama sabrettiklerini bildiriyor. 35. ayette
ise aynen şöyle buyuruyor:
"Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, yapabilirsen yerin içine
inebileceğin bir tünel, ya da göğe çıkabileceğin bir merdiven ara ki onlara bir
mucize getîresin! Allah dileseydi elbette onları hidayet üzerinde toplayıp
birleştirirdi. O halde sakın cahillerden olma!"
Görüldüğü üzere Allah inkarcılara, onlara verilmiş mucizelerden bahsetmiyor.
Peygambere, davasını sabırla anlatmaya devam etmesini salık veriyor. Diğer
yandan "biz onlara ayı ikiye böldük, yine inanmadılar" da diyebilirdi.
Ama böyle bir ifade de yok!
Bu ayetlerden anladığımız şudur. Allahu Teala İslam'ın insanlar tarafından
akılları hayrette bırakan bazı olağanüstü vakalar karşısında değil, aklı selim
ile, hür irade ile kabul edilmesini istemiştir. Nitekim öyle de olmuştur. Her
ne kadar insanlar Mekke'de 13 yıl kadar İslam'ı kabul etmemek için olanca inatlarını
ve diretmelerini ortaya koymuşlarsa da aradan kırk yıl geçmeden tüm Arap
Yarımadası İslamlaşmıştı.
Ayın yarılmasının müşriklerin Rasulullah'dan mucize istemeleri üzerine gerçekleştiğine
dair güvenilir bir rivayet yoktur. Mevdudi bunun sadece İbni Abbas tarafından
rivayet edildiğini söylüyorsa da (20), yazımızın baş tarafında kaydettiğimiz
Buhari hadislerinden Enes rivayetinde de olayın müşriklerin mucize isteklerinden
sonra vuku bulduğu anlatılıyordu.
Oysa böyle bir olay gerçekleşmemiştir. Kamer suresinin bu ilk ayeti kıyametin
yaklaştığını ihtar etmekten başka bir anlamda değildir.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Kur'an'ı yine Kur'an'la anlamak şarttır. Kur'an'ı en iyi tefsir eden yine
Kur'an'dır. Kur'an'a göre. Bunu hiçe sayan ulema kesimi her konuda olduğu gibi
"ayın yarılması mucizesi"(!)nde de önümüze bir yığın kîl ü kal
çıkartıp Kur'an'a rağmen bir efsanenin kabulünü müslüman halka
dayatmaktadırlar. Gerek Arapça gerekse Türkçe tefsirler içerisinde sayın
Süleyman Ates'den başka olayın kritiğini yapan birine rastlamadık. Bu da bize
"bilimsel statükoculuk" diye bir kavram ilham etti...
Kur'an'dan sonra en sahîh kitap (!) diye lanse edilen Buhari ve sair hadis
kolleksiyonlarında ayın Rasulullah zamanında yarıldığına ilişkin bir yığın hadis
bulunmaktadır. Her ne kadar, merhum Seyyid Kutup gibi bir müellif de olayın
tevatüren (!) nakledildiğini yazmışsa da, tevatürle hiç bir suretle ilgisi
yoktur. Çünkü yazının baş tarafında da belirttiğimiz gibi bu olay en
nihayetinde 5-6 tane sahabe tarafından (İbni Mes'ud, İbni Ömer, Enes, İbni
Abbas, Cübeyr, Ali) rivayet edilmektedir ve sonuç itibariyle ahad haberdir.
Ahad haberle tevatür olmayacağını ve bunun bir itikadi durum hasıl etmekten
oldukça uzak olduğunu ise herkes bilir.
Bu ravilerden Hz. Ömer'in oğlu Abdullah Mekke'de iken çok küçük yaşta olması
gerekir. Çünkü Medine'de Uhud savaşında çocuk yaşta bulunduğu için 15
yaşlarında kabul etsek şakk-ı kamerin vuku'u zamanında (hicretten beş sene
öncesi) yedi yaşlarında bulunması gerekir. Enes de bu esnada belki doğmamış,
belki de bir iki yaşlarında idi. Çünkü Medine'de dört yaşlarında bulunuyordu.
Abdullah îbni Abbas ise henüz doğmamıştı.(21) O'nun hicreten üç yıl önce
doğduğu biliniyor. Olayı görme ihtimali bulunan tek kişi İbni Mes'ud'dur.(22)
Görüldüğü üzere, İbni Mes'ud'un dışındaki ravilerin çoğunluğu hicrete beş sene
kala, yani ay yarılmasının -sözde- vuku'u yılı çelik-çomakta, oyunda-eğleşte
çocuklardır. Üstelik içlerinden bazıları henüz doğmamıştır. Acaba
Rasulullah'ın yanından hiç ayrılmayan arkadaşları, niçin bu olayı görmemişler
ya da görmüşlerse rivayet etmemişler de, bu üç beş tane küçük yaştaki çocuk
görmüştür? Olayın taşradan, bağdan bahçeden gelenden v.s. hiç
anlatılmamaktadır. Diğer yandan yine İbni Abbas'dan "ay yarıldı" ayetinin
Rasulullah zamanında ay tutulması olayı üzerine indiği de rivayet edilmiştir.
Yani rivayetler arasında çelişki ve tutarsızlık alenen göze çarpmaktadır.
Şimdi hala müslümanlar, Kur'an'ın sarih olarak bildirmemesine rağmen,
çarık-çürük rivayetlere dayanarak ayın yarıldığına inanacaklar mıdır?
înanacaklarsa bu, Kur'an'ı hiçe sayan bir inanış değil midir? Körü körüne
ataların izinden gitmenin adı değil midir bu?
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Rivayetlerin tenkidini kabullenemeyecek müslümanlar, "Allah ayın yarılmasını
isterse neden olmasın" diye pirimitif bir itiraz yükselterek işin içinden
sıyrılmaya çalışacaklardır. Evet Allah her şeye kadirdir. Bizim tartışmamız
Allah'ın ay küresini yarmaya kadir olup olmadığı değildir. Bizim tartışmamız,
böyle bir olayın olup olmadığı sorunudur ki olmadığını ileri sürüyoruz.
Allah'ın her şeye kadir olması, O'nun düzensiz ve sünnetine aykırı şeyler
yaratması demek değildir. Allah'ın yaratması ve sünnetullah düzenlidir,
ahenklidir, rasyoneldir. Kaldı ki ay yarılmış olsa bile, sırf bunun için bir
tek müşrikin bile iman ettiği bildirilmiş değildir.
Olayın gerçekliği üzerinde düşünmeyen müslümanlar, bu sefer oturup ayın nasıl
yarılabileceğini birtakım kozmolojik öncüllerle ispatlamaya çalışmışlardır.
Öte yandan ayın yarılmasının şimşek çakar gibi bir iki saniye içinde olup
bitmiş bir olay olduğu (!) kabul görmekledir. Bunun imkanını akıl almaz. Kaldı
ki böyle olsa bile, şimşek çakması insanlar için ne oranda bir mucize ise, ayın
yarılması da o oranda mucizedir! Şimşek çakar gibi ikiye ayrılan ay'ın (!)
insanlar hiç farkına varamayacaklar, "bize bir kez daha göster"
deme ihtiyacı duyacaklardır. Bir anlık böyle bir olay hiç kimsede iman kanaati
oluşturamayacak, hiç kimsenin imanını artırmayacaktır.
Söz konuşu olayın, Mekke dışındaki yerlerden görülmeyişi ve bunun tarih
boyunca hiç bir ülkede bir rivayet olarak duyulmamış olmasına, o anda diğer
ülkelerde havanın bulutlu olduğu, bazı yerlerde güneşin henüz batmış
bulunduğu, bazı yerlerde gecenin tam ortası, yani tatlı uyku zamanı olup
insanlar ayakta olmadıkları için görülememiştir türündeki cevaplar da asla
ikna edici ve sahici değildir. Çünkü dünyanın tamamı bu sayılan vasıflarda
bulunuyordu da sadece Mekke'de hava ve iklim, ikiye ayrılan ayı görmeye müsait
değildi. Bu imkansız bir şeydir.
Böyle bir olay olmuş olsaydı Hz. Peygamber'in tüm Mekke'li insanları
çağırması gerekirdi diye düşünüyoruz. Adeta Musa'nın Firavun
sihirbazlarıyla müsabaka yaparkan tüm insanların orada hazır bulunması gibi.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Şakkul kamer mucizesi denen olayla, Kur'an'ın yine Kur'an'la anlaşılması
gerekliliği bir kez daha önemini hissettiriyor. Kur'an kendisine hiç
danışılmadan tarihsel rivayetlerle tabir caizse hariçten gazel okuyarak yine
Kur'an hakkında hüküm verilmekten artık kurtarılmalıdır.
Kur'an'ı bütüncül bir şekilde ele almak gerekir. Kur'an'ın her hangi bir
ayetinden hareketle, "Allah her şeye kadir değil midir, O isterse
olur" mantığıyla ulu orta hüküm kotarmak Kuran’ı katletmektir. Öyle olursa
hiç kimsenin hiç bir yoruma karşı çıkıp, bunu Kuran’a isnad edemezsin deme
hakkı olamaz.
Güya, Kuran’ın "Allah’ın kelamı olduğunu – ki elbette öyledir –ve bir çok
ilmi gelişmeyi haber verdiğini zoraki tevillerle ve cahilce zorlamalarla
çıkarsamaya çalışanlar gibi, Kuran’ın ayın yarıldığını bildirdiğini sananlar
oturup inciler döktürerek ayın nasıl yarılabileceğini, bunun nasıl mümkün
olduğu tartışmışlardır.
Peygamberin devrinde ay’ın her hangi bir surette yarılıp iki parçaya
ayrıldığına ve bir müddet sonra tekrar birleştiğine inanmıyoruz. Kamer
suresinin söz konusu ayetinin böyle bir olayı anlattığını sananlar yanılgı
içindedirler. Asırlar boyunca oluşmuş hurafelerden biridir. Böyle bir mucizeyi
var kabul edip de inanmayanı tekfir etmek de ruhban sınıfının ve kendisini
engizisyon mahkemesinin fetvacıbaşısı zannedenlerin işidir. Çünkü olayı
gerçekten anlamaya çalışmak bir yana; formel açıdan da baksak bu konunun,
inkarı halinde küfrü gerektiren bir inanç esası olması için ilgili Kuran
ayetlerinin hem delalet hem de sübut açısından kati olması gerekir. Kuran
ayetleri sübut açısından katidir fakat bizim sözünü ettiğimiz ayet delalet
açısından zannidir. Yukarıda benzerlerini verdik. Mekke’nin müşriklerine
kıyametin yaklaştığını haber veren ayetlerden biridir.
Müslümanların tekelci, ‘hocacı’, şeyhçi, felancı, iftiracı, doğmatik olmaktan
ziyade aklı selimin sesine kulak verenci olmaları gerekmez mi ? Yine Kuran,
sözde inancımızın başında geliyorken, en az ve en sonra okuduğumuz kitap da
Kuran değil midir ? Kuran’ı anlayarak ve çokça okuduğumuzda bize doğruları
kazandıracaktır. Hidayete erdirici yegane kaynak Kuran’dır.
Dipnotlar
1 – Buhari, Sahih, Kitabut Tefsir, Kamer suresi.
2 – İbn Kesir, Hadislerle Kuran Tefsiri, C. 14, S. 7585 ve 7582.
3 – İbn Kesir, a.g.e. S. 7583.
4 – a.g.e. S. 7587.
5 – Kamer, 43-44.
6 – Furkan, 25.
7 - Rahman, 37.
8 – Hakka, 16.
9 – İnşikak, 1.10 – Meryem, 90.
11 – Abese, 26.
12 – Kaf, 44.
13 – İnşikak, 3.
14 – Tekvir, 1-6.
15 – Prof. Dr. Süleyman Ateş, Yüce Kuran’ın Çağdaş Tefsiri, 9/151. Ayrıca bkz.
İbn Kesir, a.g.e. S. 7580.
16 – İbn Kesir, a.g.e. S. 7587; Zemahşeri, Keşşaf, 4/431.
17 – İsra, 90-93.
18 – Tabatabai, Tefsirul Mizan, 19/61-63.
19 – En’am, 109.
20 – Mevdudi, Tefhimul Kuran, 6/47-48.
21 – İbn Kesir, a.g.e. S. 7585; Ateş, a.g.e. S. 152.
22 – Ateş, a.g.e. S. 152
Katılma Tarihi: 30 nisan 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1235
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Konuyla ilgili olarak önemle altını çizmemiz gereken husus, Sayın Süleyman ATEŞ'in isabetli tesbitinde olduğu gibi (15), Kur'an-ı Kerim'de gelecekle ilgili haberlerin geçmiş (mazî) sigasiyle bildirilmesidir. Buna Nahl suresinin l. ayetini örnek vermektedir sayın Ateş: "Allah'ın emri gelmiştir..."
selam
(Bize göre )gelecekte olcak olayların kuranda olmuş yaşanmış gibi anlatılmasının nedenine ilişkin aşağıdaki anlatım oldukça açıklayıcı.Bu şekilde Anlatım dilinin kullanılması kuranda tanımlanan yaratıcının sıfatlarını tasdik edici nitelikte.
"Ezelden ebede, tüm oluşları ve olacakları Allah zamansızlıkta bilir. Allah'ın ilmi tüm zamanları kuşatmıştır... Dolayısıyla Allah katında önce-sonra gibi kavramlar olmadığından, tüm zamanlar bir tek AN hükmünde olup hepsi birden bilinir! ..
İşte asıl sorun bu ikinci kısımda başlıyor... Yâni ZAMAN KAVRAMINDA!
Diyorlar ki; ''Madem Allah ÖNCEDEN YAZMIŞ, ve biz SONRA YAPIYORUZ, o zaman biz YAZILMIŞLARI YAPMAK DURUMUNDAYIZ!
İşte kilit nokta bu... Önce ve sonra ifadeleri..... İşte yanılgı burada! ..
Allah katında ÖNCE-SONRA gibi kavramlar YOK! ..
Bir âyette de belirtildiği gibi; 'Kıyamete kadar olacak olanlar, Allah katında OLMUŞ ve BİTMİŞTİR! ' "
__________________ O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır
Ayın yarılması diye bir mucize yoktur.Eline sağlık iktibastan guzel bir yazı aktarmışsın.Hala bu konuyu bile aşamayan kişiler varsa çok üzücü,biraz akıl işletıp Kuranın anlatım uslubuna bakmak bile yeterli ,tabi önce bu konuda uydurulmuş hadıslerı unutmaları gerekıyor...
Belleğimiz için önümüzde iki tip format yapısı mevcut. Kur'an ve gayrısı artı Kur'an. Aradaki fark dağlar kadar.
Uydurulmuş mucizeleri Kur'ana onaylatmak isteyen zümrenin böyle bir gayret içinde olmalarının nedeni zihinlerinin formatı.
Aynı ayetleri iki grubun, iki farklı hatta zıt anlamda değerlendirmesinin sebeplerinin başında bu yapı farkı var.
Bu zümre ayın Hz. Muhammed'in girişimiyle yarıldığı hakkındaki hadisleri bir an için unutsa, Kamer Suresinin ilgili ayetlerinde Hz. Muhammed'in kendisinden ve rolünden hiç bahsedilmediğini hesaba katsa, o ayetlerde "saat yaklaştı" ile neyin kastedildiğini irtibatlı diğer ayetlerden anlasa, Kur'anda kıyamet ve sonrası hakkındaki anlatımlarda geçmiş zaman kipi kullanılabildiğini gözönünde bulundursa konu hakkındaki görüşleri hala aynı mı olurdu acaba?
Ya Kur'ana göre gayrısını yorumlayacağız, yada gayrısına göre Kur'anı.
Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Süleyman ATEŞ'e "eskiden öyle demişsin, şimdi ise böyle diyorsun. Ne iş?" diye sorulduğunda pek manidar bir cevap vermişti: Geleneğin ağır baskısı, bazı konularda beni yanlış düşünmeye itmiş. Değirmen kuvvetli...
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma