Yazanlarda |
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
KUR’AN’DA “EL- MUSALLİN” NAMAZ KILANLAR MIDIR?
Kur’an’da el-musallin ifadesi üç kere yer almaktadır.
- Maun süresi 107/ 4
- Müddessir 74/ 43
- Maaric 70/ 22
1. Maun Süresinin Anlamı: 1. Dini yalanlayanı görmedin mi / tanımadın mı / bilmedin mi (yani sen onu bilirsin / tanırsın.) 2. İşte o, yetimi hakir görüp, onu dışlayandır. 3. Yoksulu, zavallıyı yedirmeyi teşvik etmez (engeller) 4. O halde helak olmak, bu (münafık) mü’minler içindir. (Diğer bir deyişle,) yok olası mü’minler(!) 5. O mü’minler ki imanlarından isteyerek gafil olurlar 6. O mü’minler ki onlar mürailik/ münafıklık yaparlar 7. Ve taata/ zekata (temizlenmeye) engel olurlar.
2. 74/43: Dediler ki “Biz inanlardan olmadık. 44. Zavallılara da yediren olmadık 45. Biz dalanlarla beraber (küfre, şirke, batıla, sapıklığa ) daldıkça daldık 46. Din gününü de yalanladık 47. ölüm bize gelinceye dek.”
NOT: Maun süresini bu ayetlerle karşılaştırdığımızda örtüştüğünü görebiliriz.
3. 70/11 – 14: Birbirlerine gösterilirlerken, suçlu, o günün azabından kurtulmak için, çocuklarını, eşini, kardeşlerini, kendisini koruyan aşiretini/ koruma ordusunu, hatta yeryüzündeki herkesi feda etmek isteyeceklerdir. 15 – 18. Ama hayır, o bütün vücudu saran ateş, ( davetimize) sırt çevirip, kulak tıkayan ve durmadan biriktirip kasaya dolduran herkese buyur edecek. 19 – 21. İnsan, gerçekten açtır/ doyumsuzdur, kendisine bol kazanç verilen (zengin ), kimseye bir şey vermez. Ama kendisine bir kötü durum/ bir afet/ bir felaket gelmeyiversin durmadan sızlanır. 22. Ama mü’minler asla böyle değildir. 23. O mü’minler ki, inançlarında kesinti yapmazlar ( inançlarını her zaman muhafaza ederler.) 24 - 25. O mü’minler ki, mallarında, muhtaç ve yoksulların belli bir hakkı vardır. 26. O mü’minler ki din gününü tasdik ederler. 27. O mü’minler ki Rablerinin azabından çekinirler. 28. Çünkü, Rablerinin azabından kurtulmak mümkün değildir. 29-30. O mü’minler ki, avretlerini (ön ve arkalarını) eşlerinden, yani yasal olarak sahip olduklarının dışındakilere karşı korurlar, ki bunda kınanacak bir şey yoktur. 31. Kim bunun ötesini isterse işte onlar (imandan ) dönenlerdir. 32. Ve o mü’minler ki dürüstlüklerini/ güvenilirliklerini, ( Allah’a verdikleri) sözlerini gözetirler. 33. O mü’minler ki, onlar, üzerlerine aldıkları görevleri (şahâdât) yerine getiriler. 34. O mü’minler ki, onlar, inançlarını her zaman korurlar. 35. İşte onlar, kendilerine ikram edilen cennetlerdedirler.
NOT: 22. ayetteki “musallin” ifadesini “namaz kılanlar” değil de inanlar olarak çevirdim. “ellezîne” kelimesini de her defasında “o mü’minler ki” şeklinde çevirdim.
İsterseniz, “mü’minler” ifadesi yerine “namaz kılanlar” ifadesini koyun, bir de öyle okuyun. Ve bakın, bu cümlelerin ifade ettiğini aynen yansıtacak mı?
Bize göre, bu ayetlerde ayrı ayrı belirlenen vasıflar, mü’minlerin vasıflarıdır, namaz kılanların değil.
Şimdi, yukarda çevirisini yaptığımız 70/22-35 ayetlerini 23/1-11 ayetleriyle karşılaştıralım. Maaric süresindeki “musallîin”in vasıfları, Mu’minun süresindeki “mü’minin”in vasıflarıyla nerdeyse birebir örtüşeceğini göreceğiz.
1. Gerçekten mü’minler kurtulmuşlardır.
2. O mü’minler ki, inançlarında (salâtlarında) samimidirler.
3. O mü’minler ki, batıl sözden yüz çevirirler.
4. O mü’minler ki, arınmak için (lizzekâti) çalışırlar.
5-6. O mü’minler ki, eşleri, yani yasal olarak sahip olduklarının dışındakilere karşı iffet yerlerini korurlar. Ve onlar kınanmazlar.
7. Kim bunun gerisinde bir iffetsizliğin peşine düşerse, işte bunlar, (imandan) dönmüş olanlardır.
8. O mü’minler ki, dürüstlüklerini/ güvenilirliklerini ve (Allah’a verdikleri) ahdlerini gözetirler.
9. O mü’minler ki, imanları üzere devam ederler.
10-11. İşte onlar, Firdevs’e (cennete) varis olanlar olup, orada kalacaklardır.
Fatır 35/18. Hiçbir hamal, başka bir hamalın yükünü taşımaz. Ağır yükün (Cehennem azabının) altında ızdırap çeken kişi, o yükü taşımaya çağırsa – ki en yakınları da olsalar- ondan en ufak bir şey taşınmaz. Sen ancak, Rabbinden içtenlikle çekinip, salâtı ( dini/ imanı) ayakta tutup arınmayı yapanları uyaracaksın. Kim arındıysa kendi faydasına arınmış olur. (Eninde sonunda) dönüş Allah’adır. 19. Düşün! körle gören (kafirle mü’min) bir değildir. 20. Kapkaranlıkla ışık (küfürle nur) da eşit değildir. 21. Cennetle cehennem de denk değildir. 22. Ölülerle diriler (kafirlerle mü’minler) de musavi değildir. Şunu bil ki, Allah dilediğine işittirir. Ama sen, kabirdekilere duyuramazsın. 23. Sen ancak bir uyarıcısın.
DİKKAT!
“inne-l müslimîne ve-l müslimâti ve-l mü’minîne ve-l mü’minâti ve-l kânitîne ve-l kânitâti ve-s sâdikîne ve-s sâdikâti ve-s sâbirîne ve-s sâbirâti ve-l hâşiîne ve-l hâşiâti ve-l mutesaddikîne ve-l mutesaddikâti ve-s sâimîne ve-s sâimâti ve-l hâfızîne furûcehum ve-l hâfizâti ve-z zêkirînellahe kesiran ve-z zêkirâti eaddellahu lehum mağfiraten ve ecran azîmâ” (33/35)
ayetinde mü’minlerin bunca vasıfları sıralanmış da niçin “el-musallîne ve-l musalliyâti (namaz kılan erkekler, namaz kılan kadınlar) yer almamıştır, hiç düşündünüz mü?
Bizce bu sorunun cevabı, “el-mü’minîne ve-l mü’minâti” ile “el-musallîne ve-l musalliyâti” eş anlamlı oldukları içindir.
|
Yukarı dön |
|
|
ibrahimim Uzman Uye
Katılma Tarihi: 17 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 506
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
aliaksoy Yazdı:
Bana, Kabe'ye (veya Kabe'ye doğru) neden secde ettiğimizi KURAN'IN HAKEMLİĞİNDE izah ediniz.
Öte yandan, muvahhit kardeşime verdiğim cevaptaki kıble konusundaki NESİH meselesi için ne düşünüyorsunuz ? |
|
|
Yine iş dönüp dolaşıp aynı yerde düğümleniyor.. mescidi haram sizin için neyi ifade ediyor bilmiyorum ama benim için…
2/Bakara/115 Doğu da batı da yalnız Allah'ın dır.O halde nereye dönerseniz orada Allah'ın yüzü vardır.Allah Vasi'dir, varlığı sürekli genişletip büyütür; Alim'dir, her şeyi en iyi biçimde bilir.
Her ümmetin kendine ait kıblesi/yönü vardı. Bu değişmeyen zaman mekan üstü bir olay değil, Resullerin geldiği kavimlerin en merkezi neresiyse, orası onların kıblesi oluyordu.
Tabi burada kıblenin yine amacından çıkarıp kutsallaştırmamak gerekir. Oraya doğru ayak uzatılmaz, zemzem içerken kıbleye dönülür, başka uydurulan ibadetler için (mevlüt-ü şerif! gibi) kıbleye dönmeler vs.. vs..
Bu Müslümanlara verilen bir istikamet dir, birlik ve beraberliklerini simgeleyen, başıbozukluğu engelleyen bir düstur.
Kıbleye döndüğümüz için kutsal olmuyoruz, biz döndüğümüz için orası bir değer ifade ediyor.
Başıbozukluğun, karmaşanın önüne geçmek ve kardeşlik ruhunun, canlı tutulması ve bir safta toplanmasıdır. Asıl amaç Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve o’nun rızasını kazanmaktır.
10/Yunus/87 Musa'ya ve kardeşine şunu vahyettik: Kavminiz için kendilerini yerleştirmek üzere Mısır'da evler hazırladık. Evlerinizi kıble yapın/karşılıklı yapın ve namaz kılın. İnananlara müjde ver.
Gönderilen her resul ün yaşadığı yerde mescidi, kıblesi, haccı vardı.
22/Hacc/26 Bir zamanlar, İbrahim için, Beytullah'ın yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rüku-secde edenler için temizle.
2/Bakara/142-150 İnsanlar içinden bazı beyinsizler: "Onları, yönelmekte oldukları kıbleden ne çevirdi?" diyecekler. De ki: "Doğu da Allah'ın, batı da.O, dilediğini dosdoğru yola kılavuzlar." İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık.Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayıralım.Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir.Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir.Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikli insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir.
Biz senin, yüzünün habire göğe doğru çevrildiğini elbette görüyoruz. Hoşlanacağın bir kıbleye seni elbette döndüreceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olsanız yüzünüzü Mescid-i Haram yönüne döndürün.Kendilerine kitap verilenler, onun, Rablerinden bir gerçek olduğunu çok iyi bilirler.Allah onların yapıp ettiklerinden habersiz değildir.
Ehlikitap'a sen her türlü mucizeyi getirsen de onlar senin kıblene uymazlar; sen de onların kıblesine uymayacaksın. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Eğer sen, ilimden sana nasibin geldikten sonra onların boş ve iğreti arzularına uyarsan, işte o zaman kesinlikle zalimlerden olursun.
Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Bununla birlikte, içlerinden bir zümre, bilip durdukları halde gerçeği hep gizliyorlar.
Gerçek, Rabbinden gelir. O halde sakın kuşkuya düşenlerden olma.
Herkesin bir yönü vardır, ona döner. O halde hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi bir araya getirecektir. Allah her şeye güç yetirendir.
Nereden çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram'a döndür. Bu, elbette Rabbinden gelen gerçektir. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Nereden çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram'a çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü ona doğru çevirin ki, insanların elinde sizin aleyhinize bir delil bulunmasın. Onların zulme sapanları müstesna. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Yüzünüzü Mescid-i Haram'a dönün ki, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Ve bu sayede güzeli ve iyiyi bulmanız da umulmaktadır.
Nesih meselesinde de Kuran’da nesih yoktur. Kıble konusun da Kuran’ın daha önce bir hüküm yok ki, kendilerinin belirledikleri kıbleleri vardı Mekkede oldukları zaman, Mescid-i Haram'a yöneliyorlardı, Medine’ye hicret ettikten sonrada ehlikitabın kıblesine döndüler ve daha sonra…
Allah artık “Yüzünüzü Mescid-i Haram'a dönün” dedi.
Selam ve saygıyla..
__________________ Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
NAMAZ BİR SAYGI DURUŞUDUR
Namaz bir saygı duruşudur, hem de karma bir saygı duruşu.
İnsanlar tarih boyunca ilahlarına, Rablerine, efendilerine, putlarına karşı huzurlarında çeşitli saygı duruş şekillerinde bulunmuşlardır. Kimi, başı ile selam verip ayakta hazır olda durarak; kimi, efendisinin karşısında bir zavallı olduğunu göstermek için başını eğip el bağlayarak; kimi, doksan derece önünde eğilerek; kimisi de yüzüstü ayaklarına kapanarak saygı gösterilerini yapmışlardır. Bütün bunlar, göstermelik birer saygı ifadeleridir. Aslında bunların hiç birisi gerçek saygıyı, efendilerine olan bağlılıklarını ifade etmemektedir. Gerçek saygı ve gerçek bağlılık, ister huzurda olsun, ister gıyapta olsun efendisinin her buyruğuna içtenlikle tabi olmakla olur.
İşte namaz da, bütün bu saygı duruşlarını içine alan karma bir saygı duruşu/ göstermelik bir saygı ve bağlılık ifadesidir. Allah’a gerçek saygı ve bağlılık ise, O'nun bütün buyruklarını her zaman ve her yerde, yaşadığı sürece tabi olmaktır.
Namazı bir ibadet olarak bilenler, Allah’ı diğer ilahlara benzettiklerinin farkında değiller. Onlar, Allah’ın huzuruna çıktıklarında ( namaz mü’minin miracıdır(!) ) saygılarını/ O’na bağlılıklarını göstermelik olarak ifade etmiş olduklarının farkında değiller. Allah’tan başka ilahlara tapanlar, onlara olan saygı ve bağlılıklarını onların huzurunda olmadan ifade edemediklerinden böyle göstermelik saygılara gereksinim duyarlar. Ama Allah, hiç diğer ilahlara benzer mi? O her yerde, her zaman ve her durumda kulunun yaptıklarını, yapmadıklarını- düşündüklerini, düşünmediklerini görüp izlemektedir. Diğer bir deyişle, kul, her zaman Allah’ın huzurundadır, hiçbir zaman huzurundan çıkamaz ki, O’na göstermelik saygı ve bağlılığını ifade etme gereğini duysun.
Allah, insanların şekil ve kalıplarına bakmaz.
Hala mı akletmeyecekler?
NOT: Ben şahsen bu konuyu burada noktalıyorum. Bundan sonra okuyucuda Kur'an'da çelişki olduğu kanaatini uyandıran mevcut meallerin hemen hemen hepsinde yer alan ayet mealleri üzerinde durmak istiyorum, Allah izin verirse.
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam İbrahimim,
Allah senden razı olsun. Çok güzel bir izah getirdin. Elbetteki, vahyin indiği toplumun neyi, nasıl algıladığı bizim için en mühim bir ölçüdür. Ya değilse, her kelimenin yerine bir başkasını geçirip, bambaşka bir Kuran oluştururuz.
Daha önceki yazılarında Naci bey bir hususa değindi. Düşündüm. O da doğru söylüyor. Kuran, kelimelerden oluşmuş bir sözdür. Ama, Allah bu sözü, başı boş bırakmış da değildir. Yani, bir Kuran kavramının anlaşılmasında, anlamlandırılmasında zıt anlamlılık, eş anlamlılık gibi sağlama metodları bu Kuran'da vardır. Zaten eğer Allah; yanlız vahye tabi olanların doğru yola erişeceğini, vahyi arkaya atanların da sapıtacağını söylüyorsa, vahyin bu yönü ile de bir nevi korunma altına alınmış olması gerekir.
Yani bir kelimenin zaman içerisinde kazanacağı anlam kayması da Kuran tarafndan engellenecektir. Eğer bir dilin "tüm kelimeleri" değişirse, artık anlam kaymasını test etmenin imkanı kalmaz. Zira, bu ihtimalde elimizde bir kelimenin ne anlama geleceğine dair referansımız kalmamıştır. Arap dilinin tüm kelimelerinin aynı kaldığını söyleyemeyeceğimiz gibi tüm kelimelerinin değişmiş olduğunu da söyleyemeyiz.
Şu halde, Kuran bu yönü ile de bir mucizedir. Bir kelimenin karşıt ve yan anlamları ile, içinde geçtiği ayetin kapsamı, bu ayette tercih edilen anlamı ile ortaya çıkan durumun Kuran'ın bütününe uygunluğu gibi çeşitli sağlama metodları Kuran mesajının sağlıklı olarak aktarımını temin edecektir.
Siz şöyle söylediniz: Eğer, Kuran'ın indiği toplum secdeyi şekilsel bir secde olarak anlıyorsa, Resulün dilinden dökülen her vahiydeki secde kelimesi öncelikli olarak bu anlamı çağrıştıracaktır. Ancak sonra, bazı ayetlerde bu anlamınn dışında da kullanılmış olabilir. Güneşin secdesi gibi ... Yani öncelikli olarak bilinen anlam, sonra ise mecaz anlamlar değerlendirilir. Buna tamamen katılıyorum.
Bunun bir üçüncü aşaması da, Allah'ın bir kelimeyi yeniden anlamlandırmasıdır. Bu da mümkündür. Keza, Mustafa İslamoğlu, şu anda forumda tartışılmakta olan MUhammed Esed mealinin eleştirisini / tetkikini yaparken makalelerinde Kuran'ın bazı kelimelerin anlamını aynen muhafaza ettiğini, bazı kelimelerin anlamlarında kısmı değişiklikler getirdiğini, bazılarını ise tümden değiştirdiğini çeşitli misaller vererek açıklamış. Bunu da kabul ediyorum.
Şu halde sorunu halledecek olan şey, vahyin indiği toplumun somut tartışmamızda "secde" , "rüku" , "kıyam" , "salat" kavramlarını nasıl anladığıdır. Yani biz önce bunlara bakarız, bu toplum bunu nasıl anlıyor.
Sonra, Kuran'ın bu kelimelere yüklenecek anlamlarda bir değişiklik yapıp yapmadığına bakmak lazım. İşte bu aşamada devreye, Kuran'ın bir kelimenin anlamını koruma usulü, yani zıtlık, eş anlamlılk, bütüne uyumluluk vs. devreye girecektir. Biz, ancak bundan sonra Kuran'ın o kelimeye yüklenecek anlamda muhafaza yahut değişim yahut yeniden anlamlandırma şeklinde bir düzenlemeye gittiğini anlayabiliriz.
Somut tartışmamızda sizin de içerisinde bulunduğunuz grup, müşriklerin zaten salatı bildiğini, bir şekilde uyguladığını, Kuran'ın bunu düzenlediğini, hatta bu "bilinme" olgusu nedeni ile de salatın detaylı bir tarifine ihtiyaç duyulmadığını iddia ettiler.
Her iddia kendi içerisinde tutarlı olmak durumundadır. Bu iddianın getirdiği sonuçlar şunlar olabilir.
1) Müşrikler namaz kılmaktadırlar. Hatta kıldıkları namaz içerisinde rüku, secde gibi "şekilsel" ögeler de vardır. Kuran diğer eksiklerini tamamlamıştır.
2) Müşrikler namaz kılmaktadırlar. Fakat, bunların namazında rüku yahut secde gibi şeyler yoktur. Kuran, namaza bunları ilave etmiştir.
Şimdi, önümüzde müşriklerin "salat" ettiklerine dair, hem bir Kuran ayeti, hem de bir kısım rivayetler var.
Kuran;
(ENFÂL:35)
"Ve ma kane salatühüm indel beyti illa mükaev ve tasdiyeh fe zukul azabe bi ma küntüm tekfürun" Diyanet Çevirisi: "Onların, Kâ’be’nin yanında duaları ıslık çalıp el çırpmaktan ibarettir. Öyle ise (ey müşrikler) inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı." S. Ateş: "Onların Beyt(ullah) yanındaki namazları da, ıslık çalmadan ve el çırpmadan ibarettir. "O halde inkârınızdan dolayı azâbı tadın!" A. Bulaç: "Onların Beyt(-i Şerif) önündeki duaları, ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan başkası değildir. Artık inkâr ettikleriniz dolayısıyla tadın azabı." Muhammed Esed: "ve (bu yüzden de) Mabed önünde onların tapınmaları yalnızca ıslık çalmak, el çırpmaktan öteye gitmemektedir. Azabı tadın öyleyse, (Siz ey inanmayanlar), hakkı inatla inkar etmenizin bir karşılığı olarak!"
Y.N. Öztürk: "Onların o evdeki namazı; ıslık çalmak, el çırpmak/engel olmaktan başka bir şey değildir. O halde, inkâr etmekte olduğunuz için tadın azabı."
Görüldüğü gibi Allah, müşriklerinin salatının kapsamını tarif etmiştir.
Eğer, müşrikler namaz kılıyorlar ise ki, siz bunu kabul ederek iddianızı dillendirmektesiniz, bu namazda ne secde ne de rüku yoktur.
Elimizdeki bir kısım rivayetler bunun aksini söylüyor ise, ben asla bunlara itibar etmem. Ben, Allah'ın tarif ettiğine inanırım.
Ve diyorum ki, müşriklerin bir "salatı" vardı. Bu salatta ne secde ne de rüku vardı. Onların "salatı" şu yukarıda sayılanlardan başka değildir. Çünkü, Allah'ın tanıklığı en sağlam tanıklıktır.
Şu halde, bu toplumun "secde" yahut "rüku" dediğimiz zaman namazda icra edilen "secde" ve "rüku" yu anladığını nereden bileceğiz ?
Siz şunu söyleyebilirsiniz:
1) Bu ayette kullanılan "salat" kelimesi bizim bu gün kıldığımız "namaz" değildir.
2) Evet, onların salatında secde yahut rüku yoktu. Kuran bunu koydu.
Siz eğer ikinci şıktaki ihtimali değerlendirirseniz, yola çıkışınızda iddia ettiğiniz temel yıkılır. Zira, secde ve rükusu olmayan bir salatın zaten müşriklerce bilindiği bu nedenle Kuran'da tarif edilmediği iddiası heder olur.
İlk şıkkı söylüyorsanız, iş artık Kuran'ın hakemliğinde salatın ne olduğunu araştırmaya döner ki, bu başlıkta taa en baştan beri işte bu yapılmaktadır.
Lütfen, katkılarınızı sürdürünüz. Ki, Rabbimiz kelimeleri ile bizi hangi gerçeğe çıkaracak iyice belleyip işimizi / halimizi güzelleştirelim.
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
ibrahimim Uzman Uye
Katılma Tarihi: 17 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 506
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
naci celik Yazdı:
naci Yazdı:
Sevgili Ali.Ben,tevatürün tümü de kullanılmamalıdır diyorum.Başka bir ifade ile,ben tevatürü mutlak anlamda reddediyorum.Senin tevatür diye tanımladığın şey,tevatür değil,Sünnetullah"tır.
Yani kullandığımız kelimelerin bize intikali,atalarımızın bilinçli,bir iradesi veya dikkati sonucu bize intikal etmemiştir.Bu olay,insanın ve insanlığın iradesini aşan bir durumdur.Tıpkı,yağmurun yağması,güneşin doğması gibi.Güneşin doğmasında atalarımızın bir dahli varsa,kullandığımız kelimelerin bize intikalinde de dahli vardır. | | |
İbrahimim yazdı.
Yukarıda söylediğinle aşağıda söylediğin bir biriyle çelişmedi mi!!!!!!!!!!!?????????????????
Hem tevatürü kullanmamaktan bahsediyorsunuz, hem de ayetleri usta bir tarihçi gibi nüzul sırasına göre tefsir ediyorsunuz.Naci Çelik yazdı: Allahtan kork İbrahim.Bak bakalım rivayetlere,tefsirlere,atalarının söz konusu ayete yaptığı tefsirler de,böyle bir yorum var mı? Varsa buraya yaz.Yazmazsan,müfterisin.Ben bu yorumu,Kur"an"ın genelini dikkate alarak yaptım.Habeşistan ve Medineden söz etmemin sebebi,sizler gibi atalar dini mensuplarına,seviyelerine göre hitap edebilmek içindi.
naci Yazdı:
Hepimiz biliyoruz ki,islam veya Hz.Muhammedin peygamberliği,bir yerde başlayıp,bir yerde devam etmedi.İslam önce Mekke de başladı.Mekke de belirli bir güce ulaştıktan sonra,Peygamber,bir sonraki ayetin yorumunda açıklayacağım gibi,vahiy gereği hicret etmek,yani başka bir bölge veya şehre gitmekle görevlendirildi.Bunun üzerine,peygamber ve ona,samimi olarak inananlar,hazırlığa başladı.
Ancak,bunu haber alan,Mekke hükümetinin,bu durum hoşuna gitmedi.Böyle bir hareketi,kendileri açısından daha tehlikeli gördüler.Bundan dolayı,peygamber ve müslümanların hicret etmesini önlemek için,müslümanlara baskılar ve hicret kararı hakkında alehte probagandalar yapmaya başladılar.Bunda da etkili oldular ki,bu ayetler nazil olmaya başladı.
Peygamber,hicret zamanını ve hicret edeceği yeri gizli tutuyordu.Bu da ayrica,müslümanlar nezdinde tereddütlere,muhalifler açısından da süpekülasyonlara yol açıyordu.Bu ayetlerin ilki,yani yukarda alıntıladığım ayet,öncelikle bu olaya dikkat çekmektedir.
Rivayetlere de bakılırsa,müslümanların,önce Habeşistana hicret etmeyi düşündükleri,fakat daha sonra Medine"ye hicret etmeye karar verdikleri söylenir.Ve söz konusu şehirlerin,biri Mekkenin tam batısındadır,biri de tam doğusundadır. Yani ayet,muhaliflerini pozisyon almamaları için şaşırtıyor,müslümanları da hicrete teşvik ediyor.Sevgili Muvahhit.Demem o ki,gerçekbilginin konuyla ilgili yorumu,Allah"ın izniyle genelde doğrudur.Bu anlattığım olayı,hemen bir sonraki ayet ve Musa ve Harunla ilgili, bir başka ayet de vurgulamaktadır.İstersen onlarıda,daha sonra açıklarım.Senin,en çok üzerinde durduğun bu ayet olduğu için,bu ayeti açıklamakla,şimdilik yetiniyorum. | | |
|
|
|
Sayın Naci ÇELİK!
Bir yerde demiştiniz ki:
“tevatürün tümü de kullanılmamalıdır”
Başka bir yerde de şöyle demiştiniz:
“Rivayetlere de bakılırsa, müslümanların,önce Habeşistana hicret etmeyi düşündükleri,fakat daha sonra Medine"ye hicret etmeye karar verdikleri söylenir.Ve söz konusu şehirlerin,biri Mekkenin tam batısındadır,biri de tam doğusundadır.”
Bende demiştim ki:
Hem tevatürü kullanmamaktan bahsediyorsunuz, hem de ayetleri usta bir tarihçi gibi nüzul sırasına göre tefsir ediyorsunuz.
Ve bunun üzerine eleştiriyi kaldıramadınız bana müfteri (iftira atan) yakıştırması yapmaya kalktınız.
Ben alıntıladığım yazılar üzerine size eleştiri gönderdim, her şey ortada sizin söylediğinizde ortada. Bırakalım bu kararı okuyucular versin.
Kim müfteri, kim kıybet eden arkadan çekiştiren, ağzı bozuk…
http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=4303&KW= ibrahimim
Yazacaksanız ustaca yazın, şiddet ve hakaret lafın bittiği yerde başlar, yani acizlerin işidir.
Söyleyecek sözünüz bittiyse anlayış gösteririz, saldırmanız gerekmez. Demek yüz yüze konuşsak yanımıza koruma almamız gerekecek.
Merek etmeyin bizim önderimiz taif'te taşlanırken artık bu davadan vazgeçtim demedi bizde demeyiz.
Son olarak size şunu tafsiye edeyim lütfen üslubunuza dikkat edin..Lütfen!
Selam ile..
__________________ Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
|
Yukarı dön |
|
|
muhliskul Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba,
Haktan sapmaz yazdi
Aksoy kardeşim,
Yanılmıyorsam yukarıdaki cümleyi 7/188 ayetinin çevirisinden mülhem yazmışsın. bana göe ayetin doğru çevirisi şöyle olmalı:
"Deki, ben kendim için ne bir fayda sağlamaya ne de bir zararı defetmeye gücüm yetmez. Ancak Allah'ın dediği olur. Eğer ben ğaybi(Allah'ın sonsuz ilmini) bilseydim el-ğayri(vahyi) çoğaltırdım da bana kötülük de dokunmazdı. Hiç şüphez ben, inanacak bir tolum için ancak bir uyarıcı, bir müjdeliyiciyim."
Bu tercume yanlis olmus. Khayr kelimesinin burda vahiy anlamina gelmesi mumkun olamaz. Konteksinden cikan anlam dunyevi imkanlarla iliskilidir. Vahyin kontrolunun tamamen Allah'in tekelinde oldugunu bilen Muhammed'in boyle konusmasi cok abes olurdu.
Saygiyla
[/QUOTE]
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
muhliskul Yazdı:
Bu tercume yanlis olmus. Khayr kelimesinin burda vahiy anlamina gelmesi mumkun olamaz. Konteksinden cikan anlam dunyevi imkanlarla iliskilidir. Vahyin kontrolunun tamamen Allah'in tekelinde oldugunu bilen Muhammed'in boyle konusmasi cok abes olurdu.
|
|
|
Selam;
"De ki: "Eğer Rahman'ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum." (Zuhruf,81)
Bu tartışma için bir delil / bir kanıttır. Aynı İbrahim peygambere verilenler gibi...
Fakat o kelime farklı anlamlara da gelebilir tabi...
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
muhliskul Yazdı:
Merhaba,
Haktan sapmaz yazdi
Aksoy kardeşim,
Yanılmıyorsam yukarıdaki cümleyi 7/188 ayetinin çevirisinden mülhem yazmışsın. bana göe ayetin doğru çevirisi şöyle olmalı:
"Deki, ben kendim için ne bir fayda sağlamaya ne de bir zararı defetmeye gücüm yetmez. Ancak Allah'ın dediği olur. Eğer ben ğaybi(Allah'ın sonsuz ilmini) bilseydim el-ğayri(vahyi) çoğaltırdım da bana kötülük de dokunmazdı. Hiç şüphez ben, inanacak bir tolum için ancak bir uyarıcı, bir müjdeliyiciyim."
Bu tercume yanlis olmus. Khayr kelimesinin burda vahiy anlamina gelmesi mumkun olamaz. Konteksinden cikan anlam dunyevi imkanlarla iliskilidir. Vahyin kontrolunun tamamen Allah'in tekelinde oldugunu bilen Muhammed'in boyle konusmasi cok abes olurdu.
Saygiyla
|
|
|
[/QUOTE]
[/QUOTE]
Muhliskul kardeş,
Neden ayetin doğru tercümesini yapmadın? Ki ayetten ne anladığını anlayabileyim. Ayetteki, "Ğayb-i bilseydim", dediği Ğayb nedir? " Hayri çoğaltırdım " demesindeki maksadı, size göre yanlış anlamadıysam, kendisine daha çok mal toplardı, diyorsunuz. Peygamber ne kadar mal dünyalık toplamış? İsteseydi bunu çoğaltamazmıydı, mal para biriktiremezmiydi kendisi için? Yok, bu mal değil daha çok hayırlı işleri yapardım şeklinde anlayan varsa ona da deriz ki, Allah'ın Rasülü hayırdan başka şeylerde mı yapıyordu böyle desin.
Daha çok hayır yapması için, Ğaybi bilmesi mı gerekirdi?
Değerli kardeşim!
Ğayrı bağlamından ben mı koparıyorum, yoksa sen mı kopardın?konuyu bir üst ayetten okumaya başlarsan ben kontekstinden benim koparmadığımı göreceksin. Birkaç kişiyi lütfen okunuşuna şahit tut, onlara da sor ne anlıyorsun de..Ne anladığını onlara da doğrulatta deki falan kişiler bana şahittir.
Sana yardımcı olsunlar.Allah aşkına niçin bakmıyorsun. Saatı soruyorlar. Oda ben bilmiyorum diyor.Bilseydi ne yapacaktı? Söyleyecekti. Bir ayet daha çoğaltmış olmayacakmıydı? Bir taraftan gözünü diğer taraftan kulağını kapatıyorsun. İkisini birden açık tut.
Allah'ın Rasülü Muhammed'in abesle içtiğal ettiğini mi söyledim? Ben dedim ki," Muhammed diyor ki, Eğer ben Ğaybi(Allah'ın ilmini) bilseydim, o zaman El-Hayri(ki bu Kuran da Kuran / Vahiy için kullanılan, yaklaşık 55 isminden bir tanesidir. Lütfen ayetin sonundaki... ve "Hiçbir üzüntü, keder, kötü durum, tasa bana ilişmezdi..." ifadesi ile ne demek istediğini iyice anlamaya çalış!
Lütfen 187. ayetin başından 188'in sonuna kadar bağlamını koparmadan, gurur yapmadan anlamak için düşüne düşüne birkaç kez oku.
Daha açık söyleyeyim. Allah'ın Rasülü yukarıdaki söylemlerinde muhataplarına, üstü kapalı şunu söylüyor, "Allah'ın ilmi benim olsaydı, yani ben Allah olsaydım. O zaman ben herşeyi söylerdim. Hiçbir güç bana bişey yapamazdı. Sizde bana soru soramazdınız. Ama ben sadece uyarıcıyım.İnanacak bir toplumu da müjdeliyorum" diyor.
Eğer ikna olmadıysan birde 3/104'e bak. Oradaki "El-Hayr" neymiş? Mal mı? Para mı? Din mı? İman mı?
Bizde senden öğrenelim.
|
Yukarı dön |
|
|
ibrahimim Uzman Uye
Katılma Tarihi: 17 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 506
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
(BAKARA suresi 148. ayet)
وَلِكُلّ 13; وِجْهَةٌ هُوَ مُوَلِّي 07;َا فَاسْتَب 16;قُوا الْخَيْر 14;اتِ أَيْنَ مَا تَكُونُو 75; يَأْتِ بِكُمُ اللّهُ جَمِيعًا إِنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
S. Ateş |
Her ümmetin yöneldiği bir yönü vardır. O halde hayır işlerine koşun; nerede olsanız, Allâh sizi bir araya getirir, kuşkusuz Allâh, her şeyi yapabilir. |
(ÂLİ IMRÂN suresi 26. ayet)
قُلِ اللَّهُم 17;َ مَالِكَ الْمُلْك 16; تُؤْتِي الْمُلْك 14; مَن تَشَاء وَتَنزِع 15; الْمُلْك 14; مِمَّن تَشَاء وَتُعِزّ 15; مَن تَشَاء وَتُذِلّ 15; مَن تَشَاء بِيَدِكَ الْخَيْر 15; إِنَّكَ عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ |
S. Ateş |
De ki: "Allâh'ım, (ey) mülkün sâhibi, sen dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden mülkü alırsın; dilediğini yükseltirsin, dilediğini alçaltırsın. Hayır (mal), senin elindedir. Sen her şeye kâdirsin!" |
(ÂLİ IMRÂN suresi 104. ayet)
وَلْتَكُ 06; مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُون 14; إِلَى الْخَيْر 16; وَيَأْمُ 85;ُونَ بِالْمَع 18;رُوفِ وَيَنْهَ 08;ْنَ عَنِ الْمُنكَ 85;ِ وَأُوْلَ 00;ئِكَ هُمُ الْمُفْل 16;حُونَ |
S. Ateş |
İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men'eden bir topluluk olsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir. |
(ÂLİ IMRÂN suresi 114. ayet)
يُؤْمِنُ 08;نَ بِاللّهِ وَالْيَو 18;مِ الآخِرِ وَيَأْمُ 85;ُونَ بِالْمَع 18;رُوفِ وَيَنْهَ 08;ْنَ عَنِ الْمُنكَ 85;ِ وَيُسَار 16;عُونَ فِي الْخَيْر 14;اتِ وَأُوْلَ 00;ئِكَ مِنَ الصَّالِ 81;ِينَ |
S. Ateş |
Onlar, Allah'a ve âhiret gününe inanırlar, iyiliği emreder, kötülükten men'ederler; hayır işlerine koşarlar. İşte onlar iyilerdendir. |
(MÂİDE suresi 48. ayet)
وَأَنزَل 18;نَا إِلَيْكَ الْكِتَا 76;َ بِالْحَق 17;ِ مُصَدِّق 11;ا لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَا 76;ِ وَمُهَيْ 05;ِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُم بَيْنَهُ 05; بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِع 18; أَهْوَاء 07;ُمْ عَمَّا جَاءكَ مِنَ الْحَقِّ لِكُلٍّ جَعَلْنَ 75; مِنكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَ 75;جًا وَلَوْ شَاء اللّهُ لَجَعَلَ 03;ُمْ أُمَّةً وَاحِدَة 11; وَلَـكِن لِّيَبْل 15;وَكُمْ فِي مَا آتَاكُم فَاسْتَب 16;قُوا الخَيْرَاتِ إِلَى الله مَرْجِعُ 03;ُمْ جَمِيعًا فَيُنَبّ 16;ئُكُم بِمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِ 01;ُونَ |
S. Ateş |
Sana da kendinden önceki Kitabı doğrulayıcı ve onu kollayıp koruyucu olarak Kitabı gerçekle indirdik. Artık onların aralarında Allâh'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen gerçekten ayrılıp onların keyiflerine uyma! Sizden her biriniz için bir şeri'at ve bir yol belirledik. Allâh isteseydi, hepinizi bir tek ümmet yapardı, fakat size verdiğ(i ni'met)ler(i) içinde sizi sınamak istedi. Öyleyse hayır işlerine koşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. O size ayrılığa düştüğünüz şeyler(in hakikatin)i haber verecektir. |
(A'RAF suresi 188. ayet)
قُل لاَّ أَمْلِكُ لِنَفْسِ 10; نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا إِلاَّ مَا شَاء اللّهُ وَلَوْ كُنتُ أَعْلَمُ الْغَيْب 14; لاَسْتَك 18;ثَرْتُ مِنَ الْخَيْر 16; وَمَا مَسَّنِي 14; السُّوءُ إِنْ أَنَا إِلاَّ نَذِيرٌ وَبَشِير 12; لِّقَوْم 13; يُؤْمِنُ 08;نَ |
S. Ateş |
De ki: "Ben kendime, Allâh'ın dilediğinden başka ne bir fayda, ne de bir zarar verme gücüne sâhip değilim. Eğer gaybı bilseydim, elbete çok hayır (mal ve mülk) elde ederdim. Bana kötülük dokunmamış (beni cin çarpmamış)tır. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim. |
(TEVBE suresi 88. ayet)
لَـكِنِ الرَّسُو 04;ُ وَالَّذِ 10;نَ آمَنُوا مَعَهُ جَاهَدُو 75; بِأَمْوَ 75;لِهِمْ وَأَنفُس 16;هِمْ وَأُوْلَ 00;ئِكَ لَهُمُ الْخَيْر 14;اتُ وَأُوْلَ 00;ئِكَ هُمُ الْمُفْل 16;حُونَ |
S. Ateş |
Fakat Elçi ve onunla beraber inananlar, mallariyle, canlariyle cihâdettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve işte başarıya erenler onlardır. |
(YÛNUS suresi 11. ayet)
وَلَوْ يُعَجِّل 15; اللّهُ لِلنَّاس 16; الشَّرَّ اسْتِعْج 14;الَهُم بِ الْخَيْر 16; لَقُضِيَ إِلَيْهِ 05;ْ أَجَلُهُ 05;ْ فَنَذَرُ الَّذِين 14; لاَ يَرْجُون 14; لِقَاءنَ 75; فِي طُغْيَان 16;هِمْ يَعْمَهُ 08;نَ |
S. Ateş |
İnsanların, hayrı acele istemeleri gibi, Allâh da onlara şerri acele verseydi, süreleri hemen bitirilmiş olurdu. Ama biz, bizimle buluşmayı ummayanları bırakırız, azgınlıkları içinde bocalar, dururlar. |
(İSRÂ suresi 11. ayet)
وَيَدْعُ الإِنسَا 06;ُ بِالشَّر 17;ِ دُعَاءهُ بِ الْخَيْر 16; وَكَانَ الإِنسَا 06;ُ عَجُولاً |
S. Ateş |
İnsan, hayra du'â eder gibi, şerre du'â etmekte(hayrı ister gibi şerri istemekte)dir. İnsan pek acelecidir. |
(ENBİYÂ suresi 35. ayet)
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَة 15; الْمَوْت 16; وَنَبْلُ 08;كُم بِالشَّر 17;ِ وَ الْخَيْر 16; فِتْنَةً وَإِلَيْ 06;َا تُرْجَعُ 08;نَ |
S. Ateş |
Her nefis, ölümü tadacaktır. Biz sizi sınamak için şerre de hayra da müptelâ kılıyoruz. Ve (sonunda) bize döndürüleceksiniz. |
(ENBİYÂ suresi 73. ayet)
وَ جَعَلْنَ 75;هُمْ أَئِمَّة 11; يَهْدُون 14; بِأَمْرِ 06;َا وَأَوْحَ 10;ْنَا إِلَيْهِ 05;ْ فِعْلَ الْخَيْر 14;اتِ وَإِقَام 14; الصَّلَا 77;ِ وَإِيتَا 69; الزَّكَا 77;ِ وَكَانُو 75; لَنَا عَابِدِي 06;َ |
S. Ateş |
Onları, emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden(insan)lardı. |
(ENBİYÂ suresi 90. ayet)
فَاسْتَج 14;بْنَا لَهُ وَوَهَبْ 06;َا لَهُ يَحْيَى وَأَصْلَ 81;ْنَا لَهُ زَوْجَهُ إِنَّهُم 18; كَانُوا يُسَارِع 15;ونَ فِي الْخَيْر 14;اتِ وَ يَدْعُون 14;نَا رَغَبًا وَرَهَبً 75; وَكَانُو 75; لَنَا خَاشِعِي 06;َ |
S. Ateş |
Onun du'âsını da kabul buyurduk ve ona Yahyâ'yı armağan ettik. Eşini de kendisi için ıslah ettik (çocuk doğurmağa elverişli bir hale getirdik). Gerçekten onlar hayır işlere koşarlar, umarak ve korkarak bize du'â ederlerdi ve bize derin saygı gösterirlerdi. |
(HAC suresi 77. ayet)
يَا أَيُّهَا الَّذِين 14; آمَنُوا ارْكَعُو 75; وَاسْجُد 15;وا وَاعْبُد 15;وا رَبَّكُم 18; وَافْعَل 15;وا الْخَيْر 14; لَعَلَّك 15;مْ تُفْلِحُ 08;نَ |
S. Ateş |
Ey inananlar, rükû' edin, secde edin, Rabbinize ibâdet edin, hayır işleyin ki umduğunuza eresiniz. |
(MÜ'MİNÛN suresi 56. ayet)
نُسَارِع 15; لَهُمْ فِي الْخَيْر 14;اتِ بَل لَّا يَشْعُرُ 08;نَ |
S. Ateş |
Onların iyiliklerine koşuyoruz? Hayır, (bu verdiğimiz dünyâ ni'metleri, onlar için bir imtihandır, fakat onlar) farkında değiller. |
(MÜ'MİNÛN suresi 61. ayet)
أُوْلَئِ 03;َ يُسَارِع 15;ونَ فِي الْخَيْر 14;اتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُو 06;َ |
S. Ateş |
İşte onlar, hayır işlerine koşarlar ve onlar hayır için önde giderler. |
(KASAS suresi 68. ayet)
وَرَبُّك 14; يَخْلُقُ مَا يَشَاء وَيَخْتَ 75;رُ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَر 14;ةُ سُبْحَان 14; اللَّهِ وَتَعَال 14;ى عَمَّا يُشْرِكُ 08;نَ |
S. Ateş |
Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Seçim, onlara âit değildir. Allâh, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir. |
(AHZÂB suresi 19. ayet)
أَشِحَّة 11; عَلَيْكُ 05;ْ فَإِذَا جَاء الْخَوْف 15; رَأَيْتَ 07;ُمْ يَنظُرُو 06;َ إِلَيْكَ تَدُورُ أَعْيُنُ 07;ُمْ كَالَّذِ 10; يُغْشَى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْت 16; فَإِذَا ذَهَبَ الْخَوْف 15; سَلَقُوك 15;م بِأَلْسِ 06;َةٍ حِدَادٍ أَشِحَّة 11; عَلَى الْخَيْر 16; أُوْلَئِ 03;َ لَمْ يُؤْمِنُ 08;ا فَأَحْبَ 91;َ اللَّهُ أَعْمَال 14;هُمْ وَكَانَ ذَلِكَ عَلَى اللَّهِ يَسِيرًا |
S. Ateş |
(Geldikleri zaman da) Size karşı cimriler olarak (gelirler). Ama korkulu bir durum olunca onların, üstüne ölüm baygınlığı çökmüş insan gibi, gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gid(ip de sıra ganimetleri paylaşmağa gel)ince mala düşkünlük göstererek sizi sivri dillerle incitirler. Onlar, (içtenlikle) inanmamışlar, bu yüzden Allâh onların işlerini boşa çıkarmıştır. Bu, Allah'a göre kolaydır. |
(AHZÂB suresi 36. ayet)
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِ 06;ٍ وَلَا مُؤْمِنَ 77;ٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُول 15;هُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَر 14;ةُ مِنْ أَمْرِهِ 05;ْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُول 14;هُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينً 75; |
S. Ateş |
Allâh ve Resulü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. |
(FATIR suresi 32. ayet)
ثُمَّ أَوْرَثْ 06;َا الْكِتَا 76;َ الَّذِين 14; اصْطَفَي 18;نَا مِنْ عِبَادِن 14;ا فَمِنْهُ 05;ْ ظَالِمٌ لِّنَفْس 16;هِ وَمِنْهُ 05; مُّقْتَص 16;دٌ وَمِنْهُ 05;ْ سَابِقٌ بِ الْخَيْر 14;اتِ بِإِذْنِ اللَّهِ ذَلِكَ هُوَ الْفَضْل 15; الْكَبِي 85;ُ |
S. Ateş |
Sonra Kitabı kullarımız arasından seçtiklerimize mirâs verdik. Onlardan kimi nefsine zulmedendir, kimi orta gidendir, kimi de Allâh'ın izniyle hayırlarda öne geçendir. İşte büyük lutuf budur. |
(SÂD suresi 32. ayet)
فَقَالَ إِنِّي أَحْبَبْ 78;ُ حُبَّ الْخَيْر 16; عَن ذِكْرِ رَبِّي حَتَّى تَوَارَت 18; بِالْحِج 14;ابِ |
S. Ateş |
"Ben, dedi, mal sevgisini, Rabbimi anmaktan (ötürü) tercih ettim." Nihâyet bu atlar perde ile gizlendi (koşup dağın arkasına düşmekle gözden kayboldu). |
(FUSSİLET suresi 49. ayet)
لَا يَسْأَمُ الْإِنسَ 75;نُ مِن دُعَاء الْخَيْر 16; وَإِن مَّسَّهُ الشَّرُّ فَيَؤُوس 12; قَنُوطٌ |
S. Ateş |
İnsan hayır istemekten usanmaz (dâimâ malının artamasını diler). Ama kendisine bir şer dokundu mu hemen üzülür, ümitsiz olur. |
(MEÂRİC suresi 21. ayet)
وَإِذَا مَسَّهُ الْخَيْر 15; مَنُوعًا |
S. Ateş |
Kendisine hayır dokundu mu yardım etmez (sıkı sıkı tutar). |
(ÂDİYÂT suresi 8. ayet)
وَإِنَّه 15; لِحُبِّ الْخَيْر 16; لَشَدِيد 12; |
S. Ateş |
Doğrusu o, malı çok sever. |
__________________ Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
|
Yukarı dön |
|
|
Muhsin Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 subat 2007 Gönderilenler: 401
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü
ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar.
Allâh büyük lutuf sâhibidir Sonra Kitabı kullarımız arasından seçtiklerimize mirâs verdik. Onlardan
kimi nefsine zulmedendir, kimi orta gidendir, kimi de Allâh'ın izniyle
hayırlarda öne geçendir. İşte büyük lutuf budur.
SLm,kardeslerim, bizlerin "hacc"ettigi konularda uzlasma saglamamiz icin,Kuran in tarafsiz yorumlanlanmasinda cok faydali olacagini hep savunmusumdur ve halen savunmakdayim. Artik zamani gelmedimi uykudan uyanmanin?Bence geciyor bile düsüncesindeyim. Uzunzananlardir uykularim kaciyor,neden isin icinden cikamiyorum/uz diye. Bildigim kadar Kuran apacik net ve anlasilir+ondan sorguya cekilcegimizi bildiriyor Rabbimiz(zuhruf44) Ben sahsen,tanidigim insanlara,en güzel akillarinda tutbilecekleri su ayet üzerinde düsünmelerini ögüt veriyorum: 43/44
"Dogrusu o
Kur'an, senin için de, kavmin için de
bir ögüttür ve siz ondan sorguya
çekileceksiniz. ve diyorumki, ezberlenmesi kolay,sende baskalarina ögret/ögüt ver. Düsüncelerim,Kuranin tarafsiz tebyin edilisinin tüm Insanliga daha huzur,baris ve mutluluk getirecegidir. Yakin bir zamanda,insallah,bizlerden olmayanlarin yanlarina cikacak bilgi sahibi olmak arzusundayim ve topladiklarimi dagitmaya kendimde mecburiyet hissetmekdeyim. Bunlari simdilik "misalen"göle bir tas atarsinda halkalara dönüsür,büyür gider,.....niyetinde ve uygulamakdayim.
Hata ve kusurlarimizi Rabbimizin bagislamasini dilerim.Insallah
Selametle.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|