aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam;
Hadislerde "namaz" konusunda bir inceleme sunuyorum. Ya mezhepler bu hadisleri seçip bir "düzene" koymasaydı biz ne yapardık ?
HÜDÜR FEREÇ
NAMAZ KONUSUNDA UYDURMUŞ OLDUKLARI RİVAYET ÖRNEKLERİ
İddialarının
en başta geleni, eğer ki rivayetler olmamış olsaydı, Müslümanların
yalnızca Kur'an'ı esas alarak nasıl namaz kılacaklarını bilemeyecekleri
iddiasıdır. Zira onlar, Kur'an'dan namaz kılmanın anlaşılamayacağını
iddia ile, dolayısıyla da rivayetlerin bilinmesinin şart olduğunu
söylemektedirler. Bu iddialarıyla, kendilerince, Kur’an’nın yetersiz
olduğunu açıkça ifade etmiş olurlar. Zira rivayetler olmazsa biz şu
hususu bu hususu Kur’an’dan bilemezdik demeleri Kur’an yetersizdir
manasına gelmektedir. Bu iddia ise Kur’an ayetlerini red ile, Kur’an’ı
inkar etmek demektir, başka bir ifadeyle küfrün ta kendisidir. Hal bu
ki, tahdis etmiş oldukları rivayetleri incelediğimizde çelişkilerle
dolu olduklarını, hatta bugün fiili olarak tatbik edilmekte olan namaz
olayıyla uyuşmadığını görmüş oluruz. Onların bu rivayetlerini ciddiye
alıp namaz kılmaya kalkışan bir kimse büyük bir şaşkınlık içinde ne
yapacağını bilemez hale gelir. Zira bir rivayeti uygulayayım derken, o
rivayete aykırı başka rivayetlerle engellenmiş duruma döşer.
REKAT SAYILARIYLA İLGİLİ RİVAYETLERİNDEN ÖRNEKLER:
691-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhüm) anlatıyor: “Allah, namazı peygamberin
diliyle hazarda dört, seferde iki, korku halinde bir rekat olarak farz
kılmıştır.” (K.S.2332 C.8 S.229 Akçağ, alıntıları: Müslim, Salât
5,(687); Ebû Dâvud, Salât 287,(1247); Nesâi, Taksir 1,(3,118,119). ) .
692-
Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Allah namazı (ilk defa) farz ettiği
zaman iki rekat olarak farz etmişti. Sonra onu hazar için (dörde)
tamamladı. Yolcu namazı ilk farz edildiği şekilde sabit tutuldu.”
(K.S.2333 C.8 S.230 Akçağ, alıntıları: Buhari, Sâlat 1, Taksiru’s-salât
5, Menâkıbu’l-Ensâr 47; Müslim, Salâtu’l-Müsafirin 2, (685); Muvatta,
Kasru’s-Salât 8, (1,146); Ebû Dâvud, Salât 270,(1198); Nesâi, Salât
3,(1,225). )
Görüldüğü gibi, hazerde yani yolculukta olmayıp
ikamet yerinde bulunan kimse için namazın dört rekat farz olduğunu
tahdis ettiler. Eğer ki iddia ettikleri gibi ise, o zaman akşam
namazının farzını üç rekat ve sabah namazının farzını iki rekat olarak
kılmalarını nasıl izah ediyorlar. Rivayetleri ve fiili uygulamaları bir
birleriyle çelişmektedir.
693- Bize Müslim ibn İbrahim
tahdis edip, şöyle dedi. Bize Şu’be Amr’dan; o da Câbir ibn
Abdillah’tan tahdis etti (O, şöyle demiştir): Muâz ibn Cebel
Peygamber’le berâber namâzı kılar, ondan sonra döner, kendi kavmine
imâmlık ederdi. Buhâri şöyle dedi: Ve bana Muhammed ibn Beşşâr
tahdis edip şöyle dedi: Bize Gunder tahdis edip şöyle dedi: Bize Şu’be,
Amr’dan tahdis etti. O şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdillah’tan
işittim, şöyle dedi: Muâz ibn Cebel Peygamber’in maiyetinde namâz
kılar, ondan sonra döner de kendi kavmine imamlık ederdi. Bir defasında
yatsıyı kıldırdı da el-Bakara Sûresi’nden başlayarak okumağa kalktı.
Cemâatten biri ayrıldı. Muâz onun hakkında fenâ söyler gibi oldu. Bu i
ş Peygamber’e ulaşınca üç defa: “Fettânsın, fettânsın, fettânsın” yâhud
“Fâtin oldun, fâtin oldun” buyurdu, ve Mufassal bölümün ortasından iki
sûre ile (kıldırmasını) emretti. Amr ibn Dinâr: Ben o iki sûrenin hangi
sûreler olduğunu hâtırımda tutamadım, demiştir. ( Buhâri, Kitâbu’l-Ezân
C.2 S.727 H.92 Ötüken.)
Görüldüğü gibi, farz namazın aynı
günde birden fazla, imam olmak suretiyle kılınabileceğini tahdis
ettiler. Böylece bir farz namaz dört rekatsa, sekiz rekat kılına bilir
demekle her vaktin farzının dört rekat olduğu yolunda yapmış oldukları
evvelki rivayetlerle çelişkiye düşmüş oldular. Durumu idare etmek için,
bir tanesinin nafile sayılacağını iddia ettilerse de bu sefer kendi
aralarında ihtilaf ve büyük görüş ayrılıkları meydana geldi. Şöyle ki:
Bu meselede Hanefiler ve Malikiler ile diğerleri arasında büyük görüş
ayrılıkları vardır. Onlar, farz kılan kimsenin nâfile kılana iktidası
sahih (geçerli) değildir derler. Şâfiiler ile Hambeliler ise buna
tecviz yani sahih (geçerli) görürüler. Delillerinden biri bu konuda
Muâz ibni Cebel hakkında tahdis ettikleri rivayettir.
Yukarda ki
rivayette imam olan namazı mükerrer kılabilir diye rivayet ettiler.
Başka bir rivayetlerinde, bu rivayetlerine çelişkili olarak, aynı günde
cemaat fertlerinin de bir vaktin namazını mükerrer kılabileceğine dair
rivayetleri vardı. Şöyle ki:
694-. ... Ubâde b. Es-Sâmit (r.a.)den, demiştir ki; - Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Benden
sonra size, meşgûliyetleri kendilerini (Efdal) vakti geçinceye kadar
namazlarını vakitlerin(de edâ)dan alıkoyan emirler âmir olacak. İşte o
zaman siz, namazları vaktinde kılınız!” Bir adam: - Ya Resûlullah, onlarla da kılayım mı? dedi. Nebi (s.a.); “İstersen evet” buyurdu. Süfyân (rivayetinde) dedi ki (adam); - Namaza onlarla birlikte yetişirsem, onlarla beraber kılayım mı? Dedi. Resûlullah da; "İstersen, evet" buyurdu. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 10 C.2 S.179 H.433 Şamil. )
695-.
... Yezid b. El-Esved'den; rivayet edilmiştir ki; o gençken Resûlullah
(s.a.)'le beraber namaz kıldı. Resûlullah (s.a) namazını bitirince bir
de ne görsün, iki kişi mescidin bir köşesinde namaz kılmayıp
oturuyorlar. Bunun üzerine onları çağırt(t)dı, onlar titreyerek.
Resûlullah’a getirildiler. Hz. Peygamber (s.a.): “Sizi bizimle namaz
kalmaktan men eden şey nedir?” buyurdu. Adamlar, “Biz evimizde kıldık
dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.) “Böyle yapmayınız. Sizden biri
evinde namazı kılıp sonra da imamı namaz kılmamış bir halde bulursa
onunla birlikte namaz kılsın. Çünkü o (imamla beraber kılacağı namaz)
kendisi için kefaret olur” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K. Sâlat (2), Bâb 56
C.2 S.411 H.575 Şamil, ayrıca: Tirmizi, sâlat 49; Nesâi, imâme 54. )
696-
Bişr İbnu Mahcen babasından anlattığına göre, babası (Mahcen)
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın meclisinde idi. O sırada namaz
için ezan okundu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kalktı, namaz
kıldı ve döndü. Mahcen hâla yerindeydi. “Herkesle beraber namaz kılmana mâni olan şey nedir, sen Müslüman değil misin? Diye sordu. Mahcen: “Elbette müslümanım, ancak ben âilemle namazımı kılmıştım!” dedi. Efendimiz: “Mescide
geldiğin zaman namaza kalkılırsa kılmış bile olsan cemaatle birlikte
sen de kıl!” (K.S. 2840 C.9 S.168 Akçağ, alıntıları: Muvatta,
Salâtu’l-Cemâ’a 8,(1,132); Nesâi, İmâmet 53, (2,112). )
Böylece,
ısrarla bir vaktin farz namazının mükerrer kılınabileceğini rivayet
ettiler. Buna rağmen bu rivayetleriyle çelişkili olarak şu rivayetleri
tahdis ettiler:
697-. ... Meymûne’nin mevlâsı Süleyman b. Yesâr’dan; demiştir ki; - Belât’a İbn Ömer’in yanına geldim. Onlar (Belatlılar) namaz kılıyorlardı. İbn Ömer’e: - Onlarla birlikte namaz kılmıyor musun?” dedim. - Ben namazımı kıldım. Resûlullah (s.a.)’ı; “ Bir namazı bir günde iki defa kılmayınız” buyururken işittim, dedi. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 57 C.2 S.145 H.579 Şamil. )
698- Süleyman Mevlâ Meymûne’nin İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’den naklettiğine göre, İbnu Ömer şunu anlatmıştır:
“Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Bir günde aynı namazı iki
sefer kılmayın.” (K.S. 2842 C.9 S.169-170 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud,
Salât 58,(579); Nesâi, İmâmet 56, (2,114). )
İbnu Ömer adına
naklettikleri bu iki rivayetle bu konuda evvelce örneğini yazmış
olduğum rivayetlerini inkar ettiler. Böyle yapmaları metotları
icabıdır. Zira böyle yapmakla gerçeğin ne olduğunu insanların
öğrenmesine mani olmayı, onları şaşkın hale getirmeyi
amaçlamaktadırlar. Yoksa yazdıklarının tamamıyla farkında
olmadıklarından değil. Bakınız İbnu Ömer adına, yukarıda yazmış olduğum
iki rivayeti tahdis ettiler, fakat yine de bu iki rivayetin tam tersi
olan bir rivayeti aynı şahıs adına, yani İbnu Ömer adına tahdis
etmekten çekinmediler, şöyle ki:
699- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’nın anlattığına göre, bir adam kendisine sordu:
“Ben evde namazımı kılıp sonra da imamla namaza yetişiyorum; onunla da namaz kılayım mı?” “Evet!” deyince adam tekrar sordu: “Peki, bunlardan hangisini (farz olan) namazım yapayım?” “
Bu senin elinde mi? dedi, bu Allah’a kalmıştır, dilediğini (asıl farz
olan) namazın yerine sayar! (K.S. 2841 C.9 S.169 Akçağ, alıntısı:
Muvatta, Salâtu’l_Cemâ’a 9,(1,133). )
Görüldüğü gibi, İbnu
Ömer’den aynı konuda bir birlerine ters rivayetler uydurmak onlar için
gayet sıradan bir şeydir. Daha önce belirttiğim gibi, onları asıl
ilgilendiren, hedefledikleri konularda insanları şaşkınlığa sürükleyip
ne yapacaklarını bilmez hale getirip, İslam dini konularında kargaşa
meydana getirmektir. Ve İslam dini adı altında meydana gelmiş bütün
rivayetçi gruplara bakıldığında, bunların ayrılığa düşmelerine asıl
sebebin bu çelişkili uydurma rivayetler olduğu görülür. Şimdi namazla
ilgili olarak uydurmuş oldukları rivayetlerden örnekler vermeğe devem
edecek olursam:
700- Habbâb (radıyallahu anh) anlatıyor:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a (secde edilen ) yerin
sıcaklığından şikayet ettik, ancak şikayetimizi dinlemedi: Züheyr, Ebu İshâk’a: “şikayetiniz öğle vaktinde miydi?” diye sordu. Öbürü: “Evet!” dedi. Ben: “Vakit girer girmez, (yani ortalık çok sıcakken) kılınmasından mı?” diye sordum. O yine: “Evet!” dedi.” (K.S.2380 S.271-272 Akçağ, alıntıları: Müslim Mesâcid 189,(619); Nesâi, Mevâkit 2, (1,247). )
701-
Hz. Enes (radıyallahu anh) : “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
(yolculuk sırasında) bir yere inecek olsa, öğleyi kılmadan orayı terk
etmezdi” demişti. Bir adam sordu: “Yani gün ortasında olsa da mı?” “Evet,
dedi Enes, gün ortasında olsa da!” (K.S. 2381 C.8 S.272 Akçağ,
alıntıları: Ebû Dâvud, Sâlat 273, (1205); Nesâi, Mevâkit 3, (1,248). )
Bu
iki rivayette, öğle sıcağının, seferi dahi olsa namaz kılmaya mani
olmadığını, muhakkak serinliği beklemeden namazı kılmak gerektiğini
rivayet ettiler. Buna rağmen bu rivayetlerine çelişkili olarak şu
rivayeti tahdis ettiler:
702- Ebû Hureyre (radıyallahu
anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Hararet şiddetlenince namazı (vakit) biraz serinleyince kılın. Çünkü,
şiddetli hararet cehennemden bir kabarmadır.” ( K.S. 2393 C.8 S.282
Akçağ, alıntıları: Buhari, Mevâkit 9, Bed’ü’l-Halk 10; Müslim, Mesâcid
180, (615); Muvatta, Vükût 28, (1,16); Ebû Dâvud, Salât 4, (402);
Tirmizi, Salât 7, (157); İbnu Mace, Salât 4, (677); Nesâi, Mevâkit 5,
(1,248-249). )
Bu rivayet evvelki rivayetlerle çelişkilidir.
703-
Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki: “Akşam yemeği hazırlanmış ise, yemeğe namazdan önce
başlayın. Yemeğinizi aceleye de getirmeyin.” (K.S. 2399 C.8 S.287
Akçağ, alıntıları: Buhari, Et’ime 58, Ezân 42; Müslim, Mesâcid 64,
(557); Tirmizi, Sâlat 262, (353); Nesâi, İmâmet 57, (2,111). )
Yukarıdaki
rivayette yemek için namaz tehir (geciktirile) bilir diye rivayet
ettiler. Hem de yemeği aceleye getirmemek gerektiğini söylediler. 704-
Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: “Yemek veya bir başka şey için namazınızı
tehir etmeyin.” (K.S. 2403 C.8 S.289 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud,
Et’ime, 10, (3758). )
Burda ise öbür rivayetlerinin aksine, çelişkili olarak, yemek için namazın tehir edilemeyeceğini tahdis ettiler.
705-
Nesâi’nin rivayetinde şöyle gelmiştir: anlatıyor: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) namaza girdiği zaman ellerini kaldırırdı ve
iki rekat arasında kalktığı zaman aynı şekilde ellerini iki omuzu nun
hizasına kaldırırdı.” (K.S. 2489 C.8 S.372 Akçağ, alıntıları: Buhari,
Ezân 83,84,85,86; Müslim, Salât 22, (390); Muvatta, Salât 16,
(1,75,76,77); Ebû Dâvud, Sal3at 117,(721,722,741,743); Tirmizi, Salât
190,(255); Nesâi, İftitah 1,2,3,(2,121,122); İbnu Mâce, İkâmet
15,(858-868). )
Rivayet ettiler ki, namaza başlarken ve iki rekat arasında elleri iki omuz hizasına kaldırmak gereklidir.
706-
Allame (rahimehullah) anlatıyor: “Size Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)’ın namazıyla namaz kıldırayım mı?” dedi ve namaz kıldırdı. Bu
namazda ellerini bir kere İftitah tekbiri sırasında kaldırdı, başka
kaldırmadı.” (K.S. 2490 C.8 S.375 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Salât
119,(748); Tirmizi, Salât 191, (257), 188,(253); Nesâi, İftitah 110,
(2,195), 124, (1,204), Sehv 70, (3,62). )
707- Berâ
(radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı
İftitah tekbiri alırken gördüm. Ellerini kulaklarına yakın kaldırmıştı.
Sonra (namazdan çıkıncaya kadar) başka kaldırmadı. ( K.S. 2492 C.8
S.376 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Sâlat 119, (752). )
Bu iki rivayette ise evvelki rivayetin aksine İftitah tekbiri hariç, ellerin kaldırılmayacağını tahdis etmeleri bir çelişkidir.
İftitah
tekbirinde, Allah’u ekber deyip ellerimizi kaldırmamızın manası, işaret
diliyle, Allah’ın, bizden ve kainattaki her şeyden daha büyük Olduğunu
ifade etmek içindir. Yani el kaldırmakla Kainatı işaret etmiş oluyoruz.
Onun için kimilerinin elleri omuzlara kadar kaldırmak lazım yok
omuzlara kadar kaldırmak lazım veya bir sefer kaldırmak lazım veya
birden fazla kaldırmak lazım demelerinin konuyla pek bir ilgisi yoktur.
708- İbnu Abbâs (radıyallahu anhüma) anlatıyor:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kıraaatını
bismillehirrahmanirrahim ile başlatıyordu. (K.S. 2527 C.8 S.400 Akçağ,
alıntısı: Tirmizi, Salât 181, (247). ).
709- Hz. Enes
(radıyallahu anh) anlatıyor: “Ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm),
Hz.Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman (radıyallahu anhüm) ile birlikte namaz
kıldım. Onlardan hiçbirinin bismillahirrahmanirrahim’i okuduklarını
işitmedim.” (K.S. 2528 C.8 S.400 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Ezân 89;
Müslim, Salât 50, (399); Muvatta, Salât 30, (1,81); Ebû Dâvud, Salât
124, (781); Tirmizi, Salât 182, (246); Nesâi, İftitah 21,22,
(2,133-135); İbnu Mâce, İkâmet 4, (813,815). )
710- İbnu Abdillah İbni Muzaffer (rahimehullah) anlatıyor: “Ben (namazda) bismillehirrahmanirrahim’i okumuştum. Babam işitti. Bana: “Oğulcuğum,
(bu yaptığın) bir bid’attir. Bid’atten sakın!” dedi. Ben Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)’ın ashabından her kimle karşılaştı isem,
hepsinin de bid’atten nefret ettiği kadar bir başka şeyden nefret
etmediğini gördüm. Babam sözlerine şöyle devam etmişti: “Ben
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’la, Hz. Ebû Bekir’le, Hz. Ömer’le,
Hz. Osman’la (radıyallahu anhüm) namaz kıldım. Onlardan hiç birinin
bunu (besmelenin okunacağını) okuduklarını işitmedim. Onu sen de okuma.
Sadece “Elhamdülillahi rabbi’l-âlemin” de.” (K.S.2529 C.8 S.401 Akçağ,
alıntıları: Tirmizi, Salât 180, (244); Nesâi, İftitâh 22, (2,135). )
< 708.>
örnekte görüldüğü gibi, Peygamberin namazda Kur’an okumaya
bismillehirrahmanirrahim ile başladığını rivayet ettiler. Buna rağmen
bu rivayetin aksine olarak, <709.> ve < 710.> örneklerde
görüldüğü gibi namazda bismillehirrahmanirrahim okunamayacağını tahdis
etmelerinin çelişki olması hususu bir yana. Namaz’da besmelenin
okunamayacağını, okunmasının bid’ad olduğunu iddia etmeleri çok ibret
vericidir. Allah’ın adını anmanın da bit’adı mı olurmuş? Nasıl olur da
bir Mümin namaz kılarken Allah’a sığınmak İçin bismillehirrahmanirrahim
okumasın veya okuduğunda namazı geçersiz olsun veya bid’ad işlediği,
dolayısıyla günah kazandığı iddia edilebilsin. Böyle bir iddiayı ancak
Allah’ın adını duymaya tahammül edemeyen kimseler iddia ederler.
Bu
iddiaları Kur’an’a uymamaktadır, şöyle ki Kur’an okumaya
başladığımızda, Kur’an okumaya başlamanın iki şartı vardır. Bunlardan
bir tanesi, şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak, diğeri de Allah’ın
adıyla okumaya başlamaktır. Kur’an okumaya başlamanın namazda veya
namaz’ın dışında olması bu durumu değiştirmez, ayrıca bir sûrenin
başından değil de ortalarından veya sonlarından başlamakta aynı şekilde
durumu değiştirmez. Zira, Kur’an okumaya nereden başlanırsa başlanılsın
durum aynıdır, ayrıca, Allah bize Kur’an’dan kolayımıza geleni
okuyabileceğimizi bildirmiştir. Bu duruma göre, örneğin: Namazda Bakara
Sûresinin son iki ayetini okuyarak başlamamız halinde veya Haşr Sûresi
21. Ayetten başlayarak okuduğumuzda şeytanın şerrinden Allah’a sığınıp,
Allah’ın adıyla başlamamız şarttır. Besmelede, Allah’ın adını anmaktan
başka bir şey değildir.
Bu konuda Kur’an’dan mealen:
-
Rabb’in, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte
birinde kalk(ıp namaz kıl)dığını biliyor. Seninle berâber bulunanlardan
bir topluluk da (böyle yapıyor). Geceyi ve gündüzü Allah takdir
etmektedir. O sizin (gece ve gündüz saatlerinizi) hesâbedemiyeceğinizi
(gece satlerinde kalkamayacağınızı) bildiği için sizi affetti. O halde
Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizden hastalar,
yeryüzünde gezip Allah’ın lutrunu arayan başka kimseler ve Allah
yolunda savaşan daha başka kimseler bulunacağını bilmektedir. Onun için
Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin ve
Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için verdiğiniz hayırları, Allah
katında verdiğinizden daha hayırlı ve mükâfatça daha büyük
bulacaksınız. Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah çok
bağışlayan, çok esirgeyendir. 73/23
- Kur’an oku(mak iste)diğin zaman kovulmuş şeytandan Allah’a sığın (Eûzu Billâhi Mineşşeytâni’r-recim, de). 16/98 Rahmân ve Rahim Allah’ın adıyla
- Yaratan Rabb’in adıyla oku. 96/1
711-
Rifâ’a İbnu Râfi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Biz mescid de iken
bedevi kılıklı bir adam çıkageldi. Namaza durup, hafif bir şekilde
(yani rükünleri, tesbihleri kısa tutarak) namaz kıldı. Sonra namazı
tamamlayıp Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a selem verdi: Efendimiz: “Üzerine
olsun. Ancak git namaz kıl, sen namaz kılmadın!” buyurdu. Adam döndü
(tekrar) namaz kılıp geldi, Resûlullah’a selam verdi. Aleyhissâlatu
vesselâm selamına mukabele etti ve: “Dön namaz kıl, zira sen namaz
kılmadın!” dedi adam bu şekilde iki veya üç sefer aynı şeyi taptı, her
seferinde aleyhissalâtu vesselâm: “Dön namaz kıl, zira sen namaz
kılmadın!” dedi. Halk korktu ve namazı hafif kılan kimsenin namaz
kılmamış sayılması herkese pek ağır geldi. Adam sonuncu sefer: “Ben bir insanım isabet de ederim, hata da yaparım. Bana (hatamı) göster, doğruyu öğret!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: “Tamam.
Namaza kalkınca önce Allah’ın sana emrettiği şekilde ab dest al. Sonra
(ezan okuyarak) şahâdet getir, ikâmet getir (namaza dur). Ezberinde
Kur’an varsa oku, yoksa Allah’a hamlet, tekbir getir, tehlil getir,
sonra rükû ya git. Rükû halinde itminâna er (azaların rükûda mûtedil
halde bir müddet dursun). Sonra kalk ve kıyam halinde itidâle er, sonra
secdeye git ve secde hâlinde itidâle er, sonra otur ve bir müddet
oturuş vaziyetinde dur, sonra kalk. İşte bu (söylen)enleri yaparsan
namazını mükemmel (kılmış olursun. Bundan bir şey ) eksik bırakırsan
namazını eksilttin demektir.” Râvi der ki: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)’ın bu sonuncu sözü Ashab’a önceki: (Dön, namaz
kıl, zira sen namaz kılmadın!) sözünden daha kolay (ve rahatlatıcı)
oldu. Zira (bu söze göre), sayılanlardan bir eksiklik yapan kimsenin
namazında eksiklik oluyor ve fakat tamamı heba olmuyordu.” (K.S.2658
C.8 S.504-505 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Salât 226, (302); Ebû Dâvud,
Salât 148, (857-861); Nesâi, İftitah 105,(2,193),167,(2,225). ) Bu
rivayette bariz (açık, belirgin)) olarak dikkati çeken husus, Namazda
Kur’an okunmaya bileceğini iddia etmeleri. Nasıl ki daha önceki
örneklerde görüldüğü gibi, namazda, besmele okunmasına karşı çıkmış
idilerse, bur da da müslümanları namazda Kur’an okumaktan
uzaklaştırmayı amaçlamaktadırlar. Ezberinde Kur’an varsa oku, yoksa bir
şey olmaz demeye getirmeleri bundandır. Yoksa kişiye Ezan ve Kamet
okuması gerektiği bildirilir de, buna rağmen ezberinde Kur’an varsa oku
denir mi? Ezan ve kameti ezberleye bilen, Kur’an’dan bir kısa süre
ezberleyebilir. Bu da dikkat çekici ayrı bir çelişkidir.
Şimdi bu rivayetlerinden birkaç örnek daha verirsem:
712-.
... Abdullah b. Übeydullah dedi ki: Beni Haşim gençlerinden oluşan bir
toplulukla beraber İbn Abbâs’ın yanına vardım. İçimizden bir genç dedi
ki: Sor (bakalım) İbn Abbâs’a Peygamber (s.a.) öğle ve ikindi
namazlarında (Kur’an) okuyor muydu? (O genç bu soruyu sorunca İbn
Abbâs; “hayır, asla!” diye cevap verdi. Bunun üzerine İbn Abbâs’a;
“Belki de içinden okuyordu” denildi. O da “Tuh sana bu birincisi (olan
hiç okumamak)dan daha fene! (Çünkü) O (s.a.) kendisine gönderileni
tebliğle memur idi. Üç özelliğin dışında bizi diğer insanlardan
ayırmadı: 1. Bize abdesti güzelce almamızı; 2. Sadaka yemememizi; 3.
Eşeği ata çekmememizi emretti” dedi. (Ebû Dâvûd, K.salât (2), Bâb
126,127 C.3 S.258 H.808 Şamil, ayrıca: Tirmizi, cihâd 23; Nesâi, tahâre
105, hayl 10. )
Bu rivayette, peygamberin öğle ve ikindi
namazlarında asla Kur’an okumadığını tahdis ettiler. Bunun manası hiç
kimsenin öğle ve ikindi namazlarında Kur’an okumaması gerektiği
demektir. Böylece imam olsun cemaat olsun bu farz namazlarında Kur’an
okumak iddialarına göre yasak olmuş olur. Böylece beş vakit farz
namazın iki vaktinde Kur’an ile Namazın arasını ayırmış oldular. Hele
söz arasında konuyla hiç ilgisi olmayan “Eşeği ata çekmemek gerekir
sözü” gerçeği ifade etmediği gibi, abestir de.
713- Hz.
Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
“Kim imama uymuş ise, imamın kıraati onun da kıraatidir” buyurdular.”
(K.S. 6244 C.17 S.21 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 850. ) Bu
rivayette de, İmam hariç cemaatten hiç kimsenin namazda Kur’an okumamsı
gerektiğini iddia ettiler. Böylece farz namazın kılındığı beş vakitte
de, cemaat açısından namazla Kur’an’ın arasını ayırdılar.
714-.
... Câbir b. Abdillah’dan demiştir ki: Biz (Peygamber (s.a.)’in
sağlığında) ayakta ve otururken dua ederek rükû ve secdede iken de,
tesbih ederek nâfile namaz kılardık. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb
134,135 C.3 S.302 H.833 Şamil. )
Böylece bu iki rivayette de,
namazda Kur’an okunmasına mani olmak için, imama uyarak namaz kılan
kimsenin hiç Kur’an okumaması gerektiğini zira imamın, onun yerine
Kur’an okuduğunu, ayrıca nafile namazlarda namazı yalnız kılan kimsenin
de hiç Kur’an okumadan tesbih ederek namaz kılması gerektiği tahdis ve
iddia ettiler. Bu konudaki iddialarını özetlersek, yalnız başına nafile
namaz kılan kimsenin Kur’an okumadan namaz kılması gerektiği. İmama
uyarak namaz kılan kimse hiç Kur’an okumaz. Öğle ve ikindi namazlarında
İmam ve Cemaat ve gerekse kişi tek başına namaz kıldığında hiç Kur’an
okumaması gerektiğini rivayet ettiklerini görürüz. Fakat zannedilmesin
ki bu rivayetlerinde sabittirler, böyle bir şey onların yöntemlerine
aykırıdır, bundan dolayı kargaşa çıkarmak amaçlı aykırı rivayetleri de
vardır, şöyle ki:
715- Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh’ın
anlattığına göre: “Bir adam kendisine: “Namazda imam okurken ona uyan
kimse de Kur’an’dan okur mu?” diye sormuş, o da şu cevabı vermiştir:
“Bir adam, Aleyhissalâtu vesselâm’a her namazda kıraat var mı?” diye
sormuştu da Aleyhissalâtu vesselâmdan “Evet!” cevabını almıştı. Bunun
üzerine cemaatten biri de: “Bu vacip oldu” demişti.” (K.S. 6243 C.17
S.21 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 842.)
716-. ... Atâ b.
Ebi Rebâh’dan rivâyete göre Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir: Her
namazda Kur’an okunur. Peygamber (s.a.)’in bize duyurduğunu biz de
sizlere duyuruyoruz. Bizden gizlediğini biz de sizden gizliyoruz. (Ebû
Dâvud, K.Salât (2), Bâb 124,125 C.3 S.797 Şamil, ayrıca: Buhâri, ezân
104; Müslim salât 44-46; Nesâi, iftitâh 31,54; İbn Mâce, İkâme 11. )
Böylece
her namazda Kur’an okunur demekle evvelki rivayetleriyle çelişkiye
düşmüş olmaktadırlar. Namazda Fatiha Sûresinin okunup, okunmaması
konusunda da uydurmuş oldukları rivayetler, maksatları konusunda çok
ibret vericidir, şöyle ki:
717- Hz. Ebu Hüreyre
(radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
uyurdular ki: “Kim Fâtiha-i şerife sûresini okumadan namaz kılarsa
bilsin ki bu namaz nâkıstır- bu sözü üç kere tekrarladı- eksiktir.” Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)’ye: “Biz imamın arkasında bulunuyorsak (ne yapalım)? Diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi: “Yine
de içinden oku.............. (K.S. 2531 C.8 S.404 Akçağ, ayrıca:
Müslim, Salât 4/38; Muvatta Namaz 39; Ebû Dâvud, K. Salât (2), Bâb
131,132 H.821. )
718-. ... Ebû Said (el-Hudri)
(r.a.)’den; demiştir ki: Biz (namazda) Fatiha ile (beraber Kur’an’dan)
kolay(kımıza) geleni okumakla emr olunduk. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb
131,132, C.3 S.271 H.818 Şamil. )
719- Hz. Câbir
(radıyallahu anh) demiştir ki: “Kim Fâtiha’yı okumadan bir rekat namaz
kılarsa, imamın arkasında bulunmadığı takdirde namaz kılmış sayılmaz.”
(K.S. 2535 C.8 S.407 Akçağ, alıntıları: Muvatta, Salât 38,(1,84);
Tirmizi, Salât 233,(313). )
Bu rivayetlere göre, Fatiha sûresi
okunmayan namaz noksan veya geçersizdir. Hal bu ki, diğer bazı
rivayetlerinde, Peygamberin namazda Fatiha sûresini okumayıp, başka
sûreler okuduğunu tahdis ettiler, şöyle ki:
720- İbnu
Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) cuma günü, sabah namazında Elif-lâm-mim Tenzil, es-Secde, ve
Hel etâ alâ’l-insâni hinun mine’d-dehr surelerini okurdu. Yine
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma namazında Cuma ve Münâfikûn
surelerini okurdu.” (K.S. 2544 C.8 S.416 Akçağ, alıntıları: Müslim,
Cuma 64,(879); Ebû Dâvud, Salât 218,(1074); Tirmizi, Salât 375,(520);
Nesâi, Cuma 38,(3,111), İftitah 47, (2,159). )
721- Hz. Aişe
(radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm),
A’raf suresiyle akşamı kılardı. Sureyi ikiye bölerek her iki rek’atte
bir parçasını okurdu.” (K.S. 2557 C.8 S.424 Akçağ, alıntısı: Nesâi,
İftitâh 67,(2,170). )
Böylece namazda kıraat konusunda iç içe
çelişkili rivayetler zinciri meydana getirmişlerdir. Bu rivayetlerini
dikkate alan bir şahıs Kıraat konusunda namaz da ne yapacağını bilemez.
Bir taraftan, namazda Kur’an okunmayabilir, öğle ve ikindi namazlarında
hiç okunmaz, nafile namazlarda hiç okunmaz, İmam okur cemaat okumaz.
Diğer taraftan, İmam okur cemaatte okur, her namazda Kur’an okumak
mecburidir, Fatiha sûresinin her namazda okunması mecburidir derken
başka rivayetlerde Fatiha suresinin okunması mecburi değildir diye
bilmektedirler. Şimdi bütün bu çelişkili rivayetler karşısında kişi
namazda Kur’an kıraatiyle ilgili nasal karar verebilir?
Şimdi namaz konusunda ki rivayetlerini örneklendirmeye devam devam edecek olursam.
722-
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm), içerisinde secde âyeti olan sûreyi okur. (ayetler geldikçe)
secde ederdi, biz de secde ederdik. Öyle ki (izdiham sebebiyle) namaz
dışı vakitlerde alnımızı koyacak secde yeri bulamadığımız olurdu.”
(K.S. 2763 C.9 S.66 Akçağ, alıntıları, Buhari, Sücûdu’l-Kur’ân 9,8,12;
Müslim, Mesacid 103,(575); Ebû Dâvud, Salât 333, (1411,1412,1413). )
Bu rivayette secde ayeti okunduğunda secde yapılması gerektiği rivayet ettiler.
723-
Ebu Temimeti’l-Hüceymi anlatıyor: “Ben sabah namazından sonra vaaz’u
nasihat ediyordum, bu esnada secde (ayeti okuyor ve secde) ediyordum.
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) beni yasakladı. Ama ben O’nu dinlemedim.
O üç sefer yasaklamayı tekrarladı. Sonra dönüp: “Ben Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)’ın arkasında namaz kıldım. Hz. Ebu Bekr, Hz.
Ömer ve Hz. Osman (radıyallahu anhüm) ile de namaz kıldım. Onların
hiçbiri güneş doğuncaya kadar secde yapmazlardı” dedi.” (K.S. 2766 C.9
S.68 Akçağ, alıntısı: Ebu Dâvud, Salât 335, (1415). )
Bu
rivayette ise sabah namazından sabah güneş doğuncaya kadar secde ayeti
okunduğunda secde yapılamayacağını rivayet ettiler. Böylece bir evvel
ki rivayette yapmış oldukları genellemeden istisna yaparak bazı
vakitlerde secde ayeti okunduğunda secde yapılmaz dediler.
724-
Zeyd b. Sabit’ten naklen: “Hiçbir namazda imam ile kırâat yoktur”
demiş. Ve kendisinin Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem)’e Necm
sûresini okuduğunu fakat (peygamberin) secde etmediğini söylemiş..
(Müslim, 106/1688 C.3 Sönmez Neşriyat. )
725- Zeyd İbnu
Sâbit (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)’a Vennecmi sûresini okudum, bunda secde etmedi. (K.S.2770 C.9
S.89 Akçağ, alıntıları: Buhari, Sücudu’l-Kur’ân 6; Müslim, Mesâcid
106,(577); Ebû Dâvud, Salât 329, (1404); Tirmizi, Salât 404, (576);
Nesâi , İftitâh 50,(2,160). )
Bu rivayetlerde ise, vakit söz
konusu olmadan genelleme yaparak, içinde secde ayeti bulunan Necm
Sûresi okunduğunda Peygamberin secde etmediğini rivayet etmekle, secde
ayeti okunduğunda secde etmenin gerekli olmadığını iddia ettiler. Bu
ise çelişki ve tutarsızlıktır.
726- İbnu Amr İbnu’l-Âs
(radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki: “Üç kişi vardır, Allah onların namazını kabul etmez: 1. Kendisini sevmeyen kimselere imam olan; 2. Namaza arkadan gelen, yani vakti çıktıktan sonra gelen; 3. Köleyi azad ettikten sonra tekrar köle kılan.” (K.S.2800 C.9 S.129-130 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Sâlat 63,(593). )
727-.
... Abdullah b. Ömer (r.a.)’in rivâyet ettiğine göre Resûlullah (s.a.)
(şöyle) buyurmuştur: “Üç kişi vardır ki, Allah(ü Teâla) onların
namazlarını kabul etmez: Kendisini istemeyen bir topluluğa imamlık eden
kimse, namazı sonra (yani vakti geçtikten sonra) kılan kimse,
hürriyetine kavuşturduğu köleyi (tekrar) köle edinen kimse.” (Ebû
Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 62 C.2 S.438-439 H.593 Şamil, ayrıca: Tirmizi,
mevâkit 149; İbn Mâce, İkâme 431. )
Yukarıda ki rivayetlerine
göre, vakti çıktıktan sonra kılınan namazın makbul olmadığını, diğer
bir ifadeyle kaza namazı diye bir şey olmadığını ve namazların
birleştirilemeyeceğini tahdis ettiler. Zira her iki hususta namazın
vaktinden çıkmasıyla yani kılınması gereken vakti dışında kılınmasıyla
ilgilidir. Bu ise gerek kaza namazıyla ve gerekse namazların
birleştirilmesiyle ilgili olarak bu günkü uygulamalarına aykırı olduğu
gibi, namazların birleştirilebileceği konusunda ki rivayetleriyle de
çelişkilidir. Şöyle ki:
728- İbnu Abbas (radıyallahu
anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yolcu halinde
iken öğle ve ikindiyi birleştirirdi, akşam ile yatsıyı da
birleştirirdi.” (K.S. 2912 C.9 S.238 Akçağ, alıntısı: Buhari,
Taksiru’s-Salât 13. )
Bu rivayette namazların seferi halde iken
birleştirileceğini rivayet etmeleri, önceki rivayetle çelişkilidir. Bu
çelişkiden bahsedildiğinde seferi olma durumu bir istisnadır deyip
bahane uydura bilirler. Fakat bu bile mevcut çelişkiyi ortadan
kaldırmaz. Zira başka rivayetlerde, sefer, korku veya başka bir zorluk
olmadan namazların cem edilebileceğini yani birleştirilebileceğini
tahdis ettiler. Şöyle ki:
729-. ... Ya’lâ b. Ümeyye’den; demiştir ki: -
Ömer b. Hattâb’a. “Aziz ve celil olan Allah sadece “Eğer kâfirlerin
size fenalık yapacağından korkarsanız” dediği ve (bugün) bu (korku) da
kalmadığı halde insanların (yolculukta) namazı kısaltmalarını nasıl
buluyorsunuz?” dedim. Ömer (r.a.) dedi ki: - Senin hayret ettiğin şeye ben de hayret ettim de bunu Resûlullah (s.a.)’den sordum. “-Bu,
aziz ve celil olan Allah’ın size verdiği bir sadakadır. O’nın
sadakasını alınız” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 1 C.4
S.374 H.1199 Şamil, ayrıca: Müslim, müsâfirun 4; Tirmizi, tefsiru sûre
(4); Nesâi, Taksiru’s-Salât 1;İbn Mâce,ikâme 73.)
730-. ... Abdullah b. Abbâs’tan; demiştir ki: -Resûlullah (s.a.) korku ve sefer olmaksızın öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı bir arada kıldı. Mâlik dedi ki: “Ben bunun yağmur hakkında olduğunu zannediyorum.” Ebû
Dâvud dedi ki: Bu hadisin benzerini Ebû’z-Zübeyr b. Seleme ile
Kürretü’bnü Halid de rivâyet etmiştir. (Ebû’z-Zübeyr) dedi ki: -
(Bu hâdise) Tebûk seferine çıktığımızda oldu. (Ebû Dâvûd,
K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 5 C.4 S.393 H.1210 Şamil, ayrıca: Müslim,
müsafirin 54, Tirmizi mevakit 24; Nesâi, mevakit 47. )
Her ne
kadar bu rivayette, yağmur tahmini ve veya sefere çıkma gibi sözlerle
istisnalar getirmeye çalışmışlarsa da, bu şekilde evvel ki rivayetle
çelişkiye düştükleri gibi, hiçbir şarta bağlı olmayan aşağıda ki
rivayetle de çelişkiye düşmüşlerdir. Şöyle ki:
731-. ... İbn Abbas (r.a.)’den; demiştir ki: -
Resûlullah (s.a.) korku ve yağmur olmaksızın Medine’de öğle ile
ikindiyi ve akşam ile yatsıyı cem etti (ikisini bir arada kıldı). İbn Abbâs’a Resûlullah (s.a.’ın bununla neyi kastettiği sorulunca: -
Ümmetine kolaylık getirmeyi murad etti, diye cevap verdi. (Ebû Dâvûd,
K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 5 C 4 S.397 H.1211 Şamil, ayrıca: Müslim,
müsâfirin 54; Tirmizi, mevâkit 24; Nesâi,mevâkit 47.)
Görüldüğü
gibi, bir taraftan namazı geciktirenin namazını Allah kabul etmez
derken. Namazı geciktirmekten başka bir şey olmayan, namazların
birleştirilmesi suretiyle geciktirilmesinin uygun olduğunu tahdis ve
iddia etmektedirler. Bu açık bir çelişki ve tutarsızlıktır.
732-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) Medine’den Mekke’ye gitmek üzere yola çıktı. Rabbülâlemin’den
başka hiçbir şeyden korkmuyordu. Yolda namazı ikişer ikişer (yani
kasrederek) kıldı.” (K.S.2899 C.9 S.228 Akçağ, alıntıları: Tirmizi,
Salât 391,(547); Nesâi, Taksiru’s-Salât 1,(3,117). )
733-
Enes (radıyallahu anh)’in anlattığına göre kendisinden kasru’s-salât
yani namazın kısaltılması hakkında sorulmuştu. Şöyle cevap verdi: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) üç millik mesafeyi veya -Şu’be’nin şekkine
(zannına) göre - üç fersah mesafeyi dışarı çıktı mı iki rekat kılar.”
(K.S. 2897 C.9 S.227 Akçağ, alıntıları: Müslim, Salâtu’l-Müsâfirin
12,(691); Ebû Dâvud, Salât 271,(1201). )
734- Hz. Enes
(radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile
birlikte Mekke’ye gitmek üzere Medine’den çıktık. Efendimiz yolda
namazları ikişer ikişer kılıyordu. Medine’ye dönünceye kadar hep böyle
yaptı.” Enes’e: “Mekke’de ne kadar kaldınız?” diye sorulmuştu: “Orada
on gün kaldık” dedi.” (K.S.2900 C.9 S.229 Akçağ alıntıları: Buhari,
Taksir 1, Meğâzi 52; Müslim, Salatu’l-Müsâfirin 15,(693); Ebû Dâvud,
Salât 279,(1233); Tirmizi, Salât 392,(548); Nesâi, Taksiru’s-Salât
4,(3,121). )
Bu üç rivayette, tehlike olmaması halinde bile,
seferi durumda ve ikamet edilen memleket haricinde uzun bir süre
kalınsa dahi namazın kısaltıla bileceğini rivayet ettiler.bu ise
Kura'nâ aykırıdır. Zira namaz ancak bir tehlike mevcutken kısaltıla
bilir. Bu hususta Kur’an’dan mealen:
-
Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman inkâr edenlerin size bir kötülük
yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur.
Muhakkak ki kâfirler, sizin açık düşmanınızdır. 4/101
Görüldüğü
gibi, namazın kısaltıla bilmesi için kâfirlerden gelebilecek bir
tehlikenin mevcut olması şarttır. Bu itibarla uydurmuş oldukları
rivayetler Kur’an’a uymamaktadır.
Namaz konusuyla ilgili
olarak <691.> örnekte bahsettiğim gibi seferi durumda mamazı
kısaltmanın ruhsat değil farz olduğunu iddia etmişlerdi, iddiaları şu
idi: “Allah namazı peygamberimizin diliyle hazerde dört, seferde, korku
halinde de bir rekat olarak farz kılmıştır.” Bunun ifade ettiği mana
her ne şekilde olursa olsun seferi (yolculuk) durumdayken namazı
kısaltmak mecburi olur demektir. Bununla ilgili olarak bir örnek daha
verip, bu rivayetleriyle çelişkili olan bir diğer rivayetleriyle
karşılaştırırsak:
735- Hz. Ömer (radıyallahu anh)
anlatıyor: “Kurban bayramında kılınan namaz iki rek’attir, Fıtır
(Ramazan) bayramında kılınan namaz iki rek’attir, sefer namazı iki
rek’attir, cuma namazı da iki rek’attir. Bunlar Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)’ın lisanı üzere tamamdır, kısaltma yoktur.”
(K.S. 2334 C.8 S.231 Akçağ, alıntısı: Nesâi, Cum’a 37,(3,111), Taksir
1,(3,118), İdeyn 11,(3,183). )
736- Hz. Aişe (radıyallahu
anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte umre
yapmak üzere Medine’den Mekke’ye doğru yola çıktık. Medine’ye gelince: “Ey
Allah’ın Resûlü, annem babam sana feda olsun. Sen kısa kıldın, ben tam
kıldım, sen yedin ben oruç tuttum, (ne dersiniz?)” dedim. Şu cevabı
verdi: “Ey Aişe güzel yaptın!” buyurdu ve işimde beni kınamadı”
dedi.” (K.S.29922 C.9 S.246 Akçağ,
alıntısı:Nesâi,Taksiru’s-Salât4,(3,122) )
Böylece seferi (yolcu) namazlarının iki rekat olarak kılınmasının farz olduğunu inkar ettiler.
737-...........
Âmir İbnu Raba (R) haber verip şöyle demiştir: Ben Resûlullah (S)’ı
binek deve üzerinde, bineği hangi cihete yönelirse o cihete doğru,
nâfile namâzı kılar gördüm. Ve Rasûlullah bunu farz olan namâzda yapmaz
idi. Ve leys şöyle dedi: Bana Yûnus (ibn Yezid), İbnu Şihâb’dan
tahdis etti. O şöyle demiştir: Sâlim: Abdullah ibn Umer yolcu iken
geceleyin binek hayvanı üzerinde nâfile namâzı kılardı; bunda yüzü
hangi cihete olursa olsun, aldırmazdı, dedi. Abdullah ibnu Umer
şöyle demiştir: Resûlullah (S) de binit devesi üzerinde, yüzü hangi
cihete yönelik olursa olsun, nâfile namâzı kılardı. Ve yine deve
üzerinde vitir namâzını da edâ ederdi. Şu kadar var ki Rasûlullah,
binek üzerinde farz namâzı kılmazdı. (Buhâri, Eb-vâbu Taksiri’s-Salât
Bab 9 C.3 S.1063-1064 H.17 Ötüken. )
738-.............
Hafs ibnu âsım tahdis edip şöyle demiştir: İbnu Umer (R) sefere çıktı
da, şöyle dedi: Ben Peygamber (S) ile birlikte yolculuk ettim; O’nun
seferde nâfile kılar olduğunu görmedim, Zikri yüce olan Allah da:
(mealen) (= Muhakkak Allah Elçisi’nde size güzel bir örnek vardır)”
(el-Ahzâb: 21 ) buyurdu. (Buhari, Ebvâbu Taksiri’s-Salât Bab 11 C.3
S.1066 H.20 Ötüken. )
Bu iki rivayetin bir birleriyle çelişkili
olduğu açıktır, birincisinde yolculukta nafile namaz kılınır denmesine
rağmen, ikincisinde kılınmaz demeleri bir çelişkidir.
739-
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) demiştir ki: “(Kur’an) her bir namazda
okunur. (Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize hangilerini
işittirmişse biz de size işittiriyoruz. Hangilerini de gizlemişse biz
de size gizliyoruz.” (K.S.2570 C.8 S.433 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud,
Salât 129,(737); Nesâi, İftitâh 58,(2,163); Buhari, Ezân 104; Müslim,
Salât 43,(396). )
Bu rivayetlerinde namaz kılınırken gizli okuma olduğunu iddia
ettiler. Bu ise Kur’an’a aykırıdır, zira namazda ses yükseltilmez
gizlenmezde, ikisi arasında bir yol tutulur. Bu hususta Kur’an’dan
mealen:
-
De ki: “İster Allah diye çağırın, ister Rahmân diye çağırın. Hangisiyle
çağırırsanız, nihâyet en güzel isimler O’nundur. Namazında pek bağırma,
pek de (sesini) gizleme, bu ikisinin arasında bir yol tut. 17/110
Tahdis etmiş oldukları rivayetin Kur’an’a aykırı olduğu açıktır.
740-
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: “Kişinin cemaatle kıldığı namazın sevabı
evinde ve çarşıda (iş yerinde) kıldığı namazından yirmi beş kat
fazladır. Şöyle ki, âb dest alınca güzel bir ab dest alır, sonra
mescide gider, evinden çıkarken sadece mescid gayesiyle çıkmıştır. Bu
sırada attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir günahı
affedilir. Namazı kıldı mı, namaz gahında olduğu müddetçe melekler ona
rahmet okumaya devem ederler ve şöyle derler: “Ey Rabbimiz buna rahmet et, merhamet buyur.” Sizden
herkes, namaz beklediği müddetçe namaz kılıyor gibidir.” (K.S.2778 C.9
S.101 Akçağ, alıntıları: Buhari, Ezan 30, Cum’a 2; Müslim, Salât 272
(649); Ebû Dâvud, Salât 49,(559); Tirmizi, Salât 245,(330); İbnu Mâce,
Mesacid 16,(788). )
741- Sahiheyn’in İbnu Ömer
(radıyallahu anh)’den kaydettiği bir diğer rivayette şöyle denmiştir:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Cemâatle kılınan
namaz, ayrı kılınan namazdan yirmi yedi derece üstündür.” (K.S.2779 C.9
S.101 Akçağ, alıntıları: Buhari, Ezân 30, Müslim, Salât 272. )
Aynı
husus hakkında birinci rivayette yirmi beş kat sevap tahdis etmelerine
rağmen, ikinci rivayette yirmi yedi kat olarak bildirmeleri bil
çelişkidir.
742- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Erkeklerin teşkil
ettiği safların en hayırlısı birinci saftır. En kötüsü en son saftır.
Kadınların teşkil ettikleri safların en hayırlısı en son saftır, en
kötüsü en öndekidir.” (K.S. C.9 S.145 Akçağ, alıntıları: Müslim, Salât
132,(440); Ebû Dâvud, Salât 98,(678); Tirmizi, Salât 166,(224); Nesâi,
İmâmet 32, (2,93). ) Önceki iki rivayette çelişkili de olsa
cemaatle kılınan namazın faziletlerinden bahsederlerken, bu rivayette
namazın cemaatle kılınması için teşkil edilen saflar hakkında,
erkeklerin teşkil ettiği son saf ile, kadınların teşkil ettiği ilk saf
konusunda “şerli” ifadesini kullanmaları çok ağır bir ifade ve
ithamdır, asıl metinde kullanılan sözcük “şerli” sözcüğüdür ve bu ağır
bir ifadedir, zira namaz için teşkil edilmiş bir saf hakkında, sevap
kazanma bir tarafa şerli demekle günahkarlar safı tanımını
getirmişlerdir. Ayrıca ithamdır, zira bu iki safta ki erkek ve
bayanların saf olarak aynı hizada arka arkaya bulunmaları hususunda
“şerli” ifadesiyle uygunsuz hareketler yapıldığını iddia etmek
istemektedirler. Bu ise İslam cemaatine itham ve aynı zamanda iftiradır.
Daha
öncede belirttiğim gibi, tahdis etmiş oldukları bir rivayette, bu saf
konusuyla ilgili olarak, güya secde eden Müslüman erkeklerin secdede
iken avretleri görünüyormuş da, namaz kılan kadınlar secdeden daha
evvel başlarını kaldırdıklarında onların avretlerini görüyorlarmış.
Nasihat maskesi altında tahdis etmiş oldukları hakaret içerikli rivayet
şudur:
743- Esmâ Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı işittim, kadınlara diyordu ki: “Sizden
kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, erkekler başlarını
kaldırıncaya kadar başını yerinden kaldırmasın, böylece erkeklerin
avretlerini görmekten korunmuş olur. (K.S.2835 C.9 S.164 Akçağ,
alıntısı: Ebû Dâvud, Salât 146,(851). )
Yaptıkları saldırı gayet açıktır. Şimdi diğer çelişkili rivayetlerine bakalım:
744-
Aişe’den naklen: “Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) duhâ namazını
dört rekat kılar. Allah’ın dilediği kadar da ziyade ederdi.” (Müslim,
C.4 H.78-79/2052 Sönmez Neşriyat. )
745- Aişe’den naklen:
“Ben Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) in duhâ nafilelerini
kıldığını hiç görmedim. Onu ben kılıyorum............ (Müslim C.4
H.77/2052 Sönmez Neşriyat. )
746- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) kuşluk (duhâ) namazını her kılışında mutlaka ben de kıldım.”
(K.S. 3016 C.9 S.326 Akçağ, alıntıları: Buhari, Teheccüd 5,32; Müslim,
Müsafirun 75,77,(717,718); Muvatta, Kasru’s-Salât 29,(152-153); Ebu
Dâvud, Salât 301,(1292,1293); Nesâi, Savm 35,(4,152). )
Bu üç rivayetin üçü de Aişe’den tahdis edilmiş ve çelişkili oldukları açıktır.
747-
Müsevver İbnu Yezid el-Mâliki (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) namazda (cehri olarak) kıraatte bulunuyordu.
bir kısım okumayı terk etti. (Namazdan sonra, cemaatten) bir adam. “Ey Allah’ın Resûlü, şu şu âyetleri okumayı terk ettiniz!” dedi. Resûlullah: “Niye bana hatırlatmadın? Buyurdular.” Bir
rivayette şu ziyade gelmiştir: “(Adam)... Ben onların nesh edildiğini
zannetmiştim.” (Ebû Dâvud, Salât 163,(907). K.S.2838 C.9 S.167 Akçağ. )
748-
Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: “Ey Ali namazda (takılırsa) imamı açmâ!
(hatırlatma). (K.S. 2839 C.9 S.167 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Salât
164,(903). )
İki çelişkili rivayet, ikisi de Ebû Davut’tan,
birincisinde imama namazda Kur’an okurken yanılırsa veya takılır ise
okuyamazsa cemaat ona hatırlatmalıdır derken. İkinci rivayette aynı
durumun olması halinde hatırlatmamak gerekir demeleri, çelişkili
olmasının yanında ilginçtir.
Diğer bir hususta, Peygamberin
Kur’an’ı unutarak hatalı okuduğunu iddia etmeleridir. Bu ise Kur’an’a
uymayan bir iddiadır. Allah’ın desteklemesi ile Peygamberin Kur’an’ı
unutarak yanış okuması mümkün değildir.
Kur’an’dan mealen:
- (Resûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. 75/16 - Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. 75/17
- O halde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşunu takip et. 75/18
- Sonra şüphen olasın ki, onu açıklamak da bize aittir. 75/19
Görüldüğü gibi tahdis etmiş oldukları rivayet Kur’an’a uymamaktadır.
749-
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “İki namaz var ki, Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) bunları ne gizli ne de aleni olarak seferde ve
hazerde hiç terk etmedi: Sabahtan önce iki rekat. İkindiden sonra iki
rekat.” (K.S.2932 C.9 S.260 Akçağ, alıntıları: Buhari, Mevâkitu’s-Salât
33,73; Müslim, Salâtu’l-Müsâfirin 300,(835); Ebû Dâvud, Salât
290,(1253); Nesâi, Mevâkitu’s-Salât 36,(1,281), Kıyâmu’l-Leyl
56,(3,251,252). )
Bu rivayette ikindiden sonra iki rekat nafile kılınacağını tahdis ettiler.
750- Muhtar İbnu Fulful anlatıyor: “Hz. Enes’ten ikindiden sonra kılınacak nafile namaz hakkında sordum” dedi ki: “Hz.
Ömer, ikindiden sonra nafile kılanların ellerine (sopayla) vururdu. Biz
iki rek’ati, Resûlullah devrinde güneş battıktan sonra akşam namazından
önce kılardık. Bizi bunu kılarken efendimiz görürdü de ne emrederdi ne
de nehy ederdi.” (K.S.2966 C.9 S.280 Akçağ, alıntısı: Müslim, Müsafirin
302,(836). )
Bu rivayette ise ikindiden sonra nafile namaz kılınamayacağını söylemeleri bir çelişkidir.
751-
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: “Sizden biri Cumayı kıldı mı, ondan sora dört
rekat kılsın.” (K.S.2976 C.9 S.286 Akçağ, alıntıları: Müslim, Cum’a
67,(881); Ebu Dâvud, Salât 244,(1131; Tirmizi, Salât 376. )
Bu rivayette Cuma namazından sonra dört rekat kılınması gerektiğini rivayet ettiler. 752-
Nâfi merhum anlatıyor: “İbnu Ömer (Radıyallahu anhümâ), Cuma günü bir
adamın Cumayı kılarken durduğu yerden hiç kımıldamaksızın iki rekat
daha kılmaya devam ettiğini görmüştü, adamı bundan men etti ve: “Cum’a’yı dört mü kılıyorsun?” dedi. İbnu Ömer, cum’a günü evinde iki rekat kılar ve etrafındakilere: “Resûlullah
böyle kılardı!” derdi.” (K.S.2978 C.9 S.287 Akçağ, alıntıları: Buhari,
Cuma 39, Teheccüd 25,29; Müslim, Cum’a 70,(882); Ebu Dâvud, Salât
244,(1127,1128); Tirmizi, Salât 376,(521,522); Cum’a 42,44,(3,113). )
Bu
rivayette ise Cuma’dan sonra evde kılınacak iki rekat hariç, başka
namaz kılınmaması gerektiğini tahdis etmeleri bir çelişkidir.
753-
Atâ anlatıyor: “İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) Mekke’de Cumayı kıldı mı
ilerler iki rek’at daha kılardı; sonra biraz daha ilerler dört rek’at
daha kılardı. Medine’de olunca da Cumâ’yı kılar sonra evine döner, iki
rek’at daha kılardı, bunu mescide kılmazdı. Bu durumun sebebi nedir?
Diye kendisinden sorulmuştu: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
böyle yapardı” dedi.” (K.S.2979 S.287 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud,
Salât 244,(1130,1131); Tirmizi, Salât 376,(523). )
Bu rivayette,
seferi durumdayken Cuma namazından sonra altı rekat namaz kılınacağını
tahdis etmeleri ise, seferdeyken namazın kısaltılması gerektiği yolunda
ki rivayetleriyle çelişkilidir. Ayrıca Cuma namazından sonra dört
rekattan fazla namaz kılınamayacağı yolunda ki rivayetleriyle de
çelişkilidir.
754- Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Vitr namazı
haktır. Kim bunu kılmazsa bizden değildir.” Bunu Efendimiz üç kere
tekrar etti.” (K.S.2980 C.9 S.289 Akçağ, alıntısı: Ebu Dâvud, Salât
337,(1419). )
755- Hârice İbnu Huzafe (radıyallahu anh)
anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah
size (öyle) bir namazla imdât etti ki, O sizin için kızıl deve
sürülerinden daha hayırlıdır. İşte bu namaz vitirdir. Allah onu sizin
için yatsı namazı ile şafağın sökmesi arasına koydu.” (K.S.2990 C.9
S.295 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Salât 336,(1418); Tirmizi, Salât
332,(452). )
Yatsı
namazı ile şafağın sökmesi arasında Vitir namazının farz olduğunu
rivayet ettiler. Bu hem de öyle bir mecburiyettir ki, bunu kılmayan
Peygamberden değildir, diğer bir ifadeyle Müslüman değildir iddiasında
bulundular. Bu iddia namazın beş vakit olarak farz olduğu yolunda
tahdis etmiş oldukları bütün rivayetlere çelişkili olduğu gibi, bu gün
beş vakit olarak yapılan uygulamaya da uymamaktadır. Zira vitir
namazıyla birlikte farz namaz vakitleri altıya çıkmaktadır. Namazın beş
vakit olarak farz olduğuna dair tahdis etmiş oldukları bir rivayet
örneği verecek olursam:
756- Ebu Katâde İbnu Rıb’i
anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah-u
Zülcelal hazretleri buyurdu ki: “Senin ümmetine beş vakit namazı farz
kıldım ve kim bunu vaktinde kılmaya devam ederse onu cennete koyacağım
diye katımda ahidde bulundum. Kim de bunu vaktinde kılmaya etmezse
katımda onun için hiçbir ahid yoktur.” (K.S.6407 C.17 S.101 Akçağ,
alıntısı: İbni Mace 1403. )
Bu itibarla namazın kaç vakit farz olduğu konusunda çelişkili oldukları açıktır.
757-
Abdülaziz İbnu Cüreye anlatıyor: “Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)
Resûlullah ne ile vitir namazı kılardı? diye sorduk. Dedi ki: “Birinci
rek’atte Sebbih isme Rabbeke’l-a’layı ikinci rek’atte
Kulyâeyyühâ’l-kâfirun suresini, üçüncü rek’atte de Kulhüvallahü ahad ve
Muavvizateyn’i okurdu.” (K.S.2989 C.9 S.295 Akçağ, alıntıları: Ebu
Dâvud , Salât 339,(1424); Tirmizi, Salât 340,(463), Nesâi,
Kıyamu’l-Leyl 47,48,(3,244,245). )
Bu rivayette vitir namazının üç rekat olduğunu tahdis ettiler.
758-
Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) on üç rekat kılarak vitir yapardı. İhtiyarlayıp zayıflayınca
yedi rekat vitir yaptı.” (K.S. 2986 C.9 S.293 Akçağ, alıntıları:
Tirmizi, Salât 336,(458); Nesâi, Kıyamu’l-Leyl 30,40,45, (3,237,243). )
Bu
rivayette vitir namazının üç rekattan fazla olduğunu söylemeleri
evvelki rivayetle çelişkilidir. Ayrıca her iki rivayette vitir
namazının tek rekatlı kılınması lazım geldiğini iddia etmeleri, gece ve
gündüz kılınacak bütün namazların ikişer ikişer kılınması yolunda
tahdis etmiş oldukları rivayetlerle de çelişkilidir. Şöyle ki:
759-
Fadl İbnu’l-Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Namaz ikişer ikişer kılınır.
Her iki rek’atte bir teşehhüd vardır. Namazda huşu duyulur (tazarruda
bulunulur), temeskün (tezelzül) izhar edilir. Ellerini kaldırırsın.”
şöyle de dedi: “Ellerini, içleri kendi yüzüne dönük olarak Rabbine
kaldırır. İstediklerini (ısrarla tekrarla söyleyerek) istersin: “Ya
Rabbi! Ya Rabbi! Ya Rabbi!.............” Kim bunu yapmazsa namazı
eksiktir.” (K.S. 2663 C.8 S.509 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Salât 283,
(385). )
760- Hz Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vitrin ilk iki rek’atinde selam
vermezdi.” (K.S.2998 C.9 S.300 Akçağ, alıntısı: Nesâi, Kıyamu’l-leyl
36,(3,235). )
761- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)
anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vitrin iki rek’atinde
selam verirdi. Öyle ki (o sırada) bazı ihtiyaçları için emirde
bulunurdu.” (K.S. H.2999 C.9 S.300 Akçağ, alıntıları: Buhari, Vitr 1,
Muvatta, Salâtu’l-Leyl 20,(1,125). )
İki rekat arasında selam konusunda iki rivayet çelişkilidir.
762- . ... İbn Abbâs (r.a.)dan; demiştir ki: -
Allah Teâlâ Peygamberimizin diliyle namazı size hazar de dört, seferde
iki ve korku halinde de bir rekat olarak farz kıldı. (Ebu Dâvud,
K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 18 C.4 S.477 H.1247 Şamil, ayrıca: Müslim,
müsâfirin 5. )
Bu rivayette korku namazının bir rekat olduğunu tahdis ettiler.
763-. ... Ebu Bekr (r.a.)’den; demiştir ki: -
Peygamber (s.a.) korkulu bir anda öğle namazı kıldırdı. (Cemaatin) bir
kısmı arkasında, bir kısmı da düşman karşısında saf tutturdu. (Önce
arkasındakilere) iki rekat kıldırdıktan sonra selâm verdi. Kendisiyle
birlikte namaz kılanlar gidip (düşman karşısında duran ) arkadaşlarının
yerine durdular. Sonra onlar gelip (Resûlullah’ın) arkasında namaza
durdular, onlara da irekat namaz kıldırdı. Sonra selam verdi. Böylece
Resûlullah (s.a) dört, ashabı ise iki rekat (namaz kılmış) oldu. el-Hasen (el-Basri) de böyle fetvâ verdi. Ebû Dâvud dedi ki: Akşam namazı da yine böyledir. İmam için altı, cemaat için üçer rekat (kılınır). ) Ebû
Davud dedi ki: Bu hadisi aynı şekilde Yahyâ b. Ebi Kesir de Ebû Seleme
ve Câbir vasıtasıyla Peygamber (s.a.)’den rivâyet etti. Süleyman
el-Yeşkuri de aynı şekilde; “Câbir’den o da Peygamber (s.a.)’den” diye
rivâyet etti. (Ebu Dâvud, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 19 C.4 H.1248
S.478-479 Şamil, ayrıca; Nesâi, havf 23-27. )
Bu rivayette korku
namazının akşam namazı için üç ve diğer vakitler için iki rekat
olduğunu söylemeleri evvelki rivayetle çelişkilidir. Zira korku
namazını bir rekat olduğunu söylemişlerdi.
764- ... Ebû Hüreyre’den (rivayet olunduğuna göre); Resûlullah
(s.a.) Necaşi(nin ölümü)nü o gün halka haber verdi. Sonra cemaati
musallaya çıkarıp onları saf düzenine soktu. Dört tekbir al(arak cenaze
namazını kıldır)dı. (Ebu Dâvud, K.el-Cengiz (20) Bab 56-58 H.3204
Şamil, ayrıca: Buhari, cenâiz 4,5,61,65; menakıb’ül-ensar 38; Müslim,
cenâiz 27,72,76,103; İbn Mace, cenâiz 33.
Bu rivayette gıyaben
Necaşi için cenaze namazı kılındığını tahdis ettiler. Dolayısıyla ölen
Müslümanlar için gıyaben cenaze namazı kılınabileceğini iddia ettiler.
765-
Sahiheyn ve Nesâi’de gelen bir diğer rivayette şöyle denir: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) Necâşi’nin ölüm haberini öldüğü günde haber
verdi ve: “Kardeşiniz için (Allah’tan) mağfiret taleb edin!” dedi ve
başka bir şey söylemedi.” (K.S. 3059 C.9 S.369 Akçağ, alıntıları:
Cenâiz 4,55,61,65; Menakibu’l-Ensar 38; Müslim, Cenâiz 62,63,(951); Ebu
Dâvud, Cenâiz 62(3204); Tirmizi, Cenâiz 37,(1022); Nesâi, Cenâiz
76,(4,72). )
Bu rivayette Necaşi’nin cenaze namazını gıyabında
kılınmadığını, dolayısıyla Müslümanların gıyaben cenaze namazının
kılınmayacağını tahdis etmeleri evvelki rivayetle çelişkilidir. 766-
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)’ın anlattığına göre, bir cenaze üzerine
namaz kılmış ve namazda Fâtiha’yı okumuştur. Bu hususta kendisine (niye
onu okuduğu) sorulunca: “Bu, sünnettendir!” diye cevap vermiştir.”
(K.S. 3062 C.9 S.372 Akçağ, alıntıları: Buhari, Cenâiz 66; Ebu Dâvud,
Cenâiz 59,(3198); Tirmizi, Cenâiz 39,(1026); Nesâi, cenâiz
77,(4,74,75). )
Bu rivayette cenaze namazı kılındığında, Kur’an okunabileceğini tahdis ettiler.
767-
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: “Ölü üzerine namaz kıldınız mı ona ihlasla dua
edin.” (K.S.3064 C.9 S.373 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Cenâiz
60,(3199); İbnu Mâce, Cenâiz 23,(1497). )
768- Nâfi
rahimehullah anlatıyor: “İbnu Ömer, cenâze için kılınan namazda kıraate
yer vermezdi.” (K.S. 3063 C.9 S.373 Akçağ, alıntısı: Muvatta, Cenâiz
19,(1,225). )
Bu iki rivayette, cenaze üzerine kılınan namazda
kıraat (Kur’an okuma) olmadığını sadece ölü için Allah’a dua
edileceğini tahdis etmeleri evvelki rivayetle çelişkilidir.
769-
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: “Kim cenaze namazını mescidin içinde kılarsa
kendisine (bir sevap) yoktur.” -bir nüshada- “aleyhinde bir şey
yoktur.” (K.S.3077 C.9 S.382 Akçağ, alıntısı: Ebu Dâvud, Cenâiz
54,(3191). )
Bu rivayette kendi içinde çelişkilidir. Aleyhine
bir şey yoktur deme ile, kendisine sevap yoktur denmesi çelişkilidir.
Aleyhine bir şey yoktur sevap kazanmayı, kendisine bir şey yoktur sevap
kazanmamayı ifade etmektedir, bu iki ifade bir birlerine terstir.
770-...............
Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Uhud şehitlerinden
iki kişiyi bir örtü (yâni bir kabir) içinde birleştiriyordu. Sonra:
“Hangisi Kur’ân’ı daha çok öğrenmiştir?” diye soruyordu. Bu çift
şehitlerden biri kendisine işâret edilince, onu kabirdeki lahdin içine
önce koyuyordu. Ve sonra: “Ben bu mucâhidler üzerine (yâni hayâtlarını
Allah yolunda fedâ ettiklerine) kıyâmet günü bir şâhidim” buyurdu ve
şehitlerin kendi kanları içinde, yıkanmadıkları ve üzerlerine namâz da
kılınmadığı hâlde gömülmelerini emretti. (Buhari, Kitâbu’l-Cenâiz C.3
S.1266 H.99 Ötüken. ) Bu rivayette Uhud şehitleri örnek gösterilerek, şehitler üzerine cenaze namazı kılınamayacağını tahdis ettiler.
771-............
Ukbe ibn Âmir(R)’den (o şöyle demiştir): Peygamber (S) bir gün çıkıp
Uhud şehitlerine cenâze üzerine kıldığı namâzı gibi namâz
kıldı.............. (Buhâri, Kitâbu’l-Cenâiz C.3 S.1266 H.100 Ötüken. )
772-
Ukbe İbnu âmir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) Uhud şehitleri için sekiz yıl sonra, sanki dirilerle(de)
ölülerle(de) vedalaşıyormuşçasına cenaze namazı kıldı.” (K.S. 3081 C.9
S.385 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Cenâiz 75, (3223,3224); Nesâi,
Cenâiz 61,(3,61,62). )
Bu rivayetlerde ise, Uhud şehitleri için
daha sonra hatta aradan sekiz sene geçtikten sonra cenaze namazı
kılındığını tahdis etmeleri bir çelişkidir. Cenaze namazı Müslüman
ölüye ve katledilenlere rahmet etmesi için Allah’a yapılan bir duadır,
bunu sekiz sene geciktirmenin bir mantığı yoktur.
773-
Ebu Berze el-Eslemi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) yatsıdan önce uyumayı, sonra da konuşmayı
mekruh addederdi.” (K.S.3102 C.9 S.413 Akçağ, alıntıları: Buhari,
Mevâkit 23; Müslim, Mesâcid 237,(647); Ebu Dâvud, Salât 3,(398);
Tirmizi, Salât 125. )
774- Hz. Ömer (radıyallahu anh)
anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ebu Bekir
(radıyallahu anh) ve yanlarında ben de bulunduğum halde müslümanların
meselelerini (konuşmak için) gece geç vakte kadar uyanık kalırdı.”
(K.S. 3103 C.9 S.414 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Salât 126. )
İki
rivayet çelişkilidir, birincisinde yatsı namazından sonra konuşmak
mekruhtur demelerine rağmen, ikincisinde Peygamberin gece geç vakitlere
kadar konuştuğunu tahdis etmişlerdir.
775- Osman İbnu
Ebi’l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü dedim, şeytan
benimle namazımın ve kıraatimin arasına girip kıraatimi iltibas etmeme
sebep oluyor, (ne yapayım?) Aleyhissalâtu vesselâm bana şu cevabı
verdi: “Bu Hınzıp denen bir şeytandır. Bunun geldiğini hissettin mi
ondan Allah’a sığın. Sol tarafına üç kere tükür!” (Osman İbnu
Ebi’l-As) der ki: “Ben bunu yaptım, Allah Teâla Hazretleri onu benden
giderdi.” (K.S. 3106 C.9 S.415 Akçağ, alıntısı: Müslim, Selâm
68,(2203). )
Şeytanın vesvesesinden korunmak için, Allah’a
sığınmak hem doğru hem de iyi bir şeydir. Fakat bu iyi vasiyetle
beraber, sol tarafa üç kere tükürülmesinin fayda getireceğini iddia
etmeleri, namaz kılanların arasına fitne ve fesad sokmak içindir.
Cami’de, cemaat saf bağlayarak namaz kılmaktadır. Cemaatten birinin sol
tarafına dönüp, o tarafta kendisine bitişik şahsa doğru tükürmesi hiçte
hoş bir hareket olmadığı gibi, kavga etmelerine ve tartışmalarına neden
olur.
776- Hz. Câbir anlatıyor “Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm buyurdular ki: “Benim mescidimde kılınacak bir namaz, onun
dışındaki mescitlerde kılınan bin namazdan efdaldir. Ancak Mescid-i
Haram hariç. Zira Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz, diğer
mescitlerde kılınan yüz bin namazdan efdaldir.” (K.S. 6408 C.17 S.101
Akçağ, alıntısı: İbni Mace 1397. )
Bu rivayete göre, Peygamberin
mescidinde kılınan bir namazın, Mescidi Haram hariç, diğer bütün
mescitlerde kılınacak bin namazdan daha hayırlı olduğunu, dolayısıyla
Mescidi Aksa’da kılınacak bir namazdan da bin defa hayırlı olduğunu
tahdis ettiler. Buna rağmen şu rivayeti de çelişkili olarak tahdis
ettiler:
777- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın
azadlısı Meymune radıyallahu anhâ anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü Bize
Beytü’l-Makdis hakkında fetva ver!” demiştim. Şöyle buyurdular: “Orası
mahşer (yani kıyamet günü insanların toplanacağı) ve menşer (herkesin
defterlerinin neşredileceği) yeridir. Oraya gidin ve içinde namaz
kılın. Çünkü orada kılınacak tek namaz kendi dışındaki yerlerde
kılınacak bin namaz gibidir. (K.S. 6409 C.17 S.102 Akçağ, alıntısı:
İbnu Mace 1407. )
Böylece Mescidi Aksa’da kılınacak bir namazın,
Peygamber mescidinde ve hatta Kabe’de kılınacak bin namaz gibi olduğunu
iddia ettiler. Bu ise açık bir çelişkidir. 778-................
Seyf şöyle demiştir: Ben Mücâhid’den işittim, o şöyle dedi. İbn Umer’in
yanına gelindi de, ona: İşte şu Rasûlullah, o Ka’be’ye girdi, denildi.
Bunun üzerine İbn Umer şöyle dedi: Peygamber (S) dışarıya çıkmış olduğu
hâlde, ben hemen oraya girdim ve Bilâl’i Ka’be kapısının iki sövesi
arasında ayakta buldum. Ve hemen Bilâl’e sorup: Peygamber Ka’be içinde
namâz kıldı mı? Dedim, Bilâl: Evet, kapıdan giren kimsenin sol tarafına
düşen iki direk arasında iki rek’at namâz kıldı, sonra dışarıya ve
Ka’be’nin yüzü -kapısı- karşısında (yâni İbrâhim makaamında) iki rek’at
kıldı, dedi. (Buhari, Kitâbu’s-Salât C.1 S.485 H.47 Ötüken. )
Bu rivayette Ka’be’nin içinde Peygamberin namaz kıldığını, dolayısıyla Ka’be’nin içinde namaz kılınabileceğini tahdis ettiler.
779-...............
Bize İbnu Curayc, Atâ’dan haber verdi: O şöyle demiştir: Ben İbn
Abbâs’tan işittim, o şöyle dedi: Peygamber (S) Ka’be’ye girdiği zamân,
onun bütün nâhiyelerinde (yâni cihetlerinde) duâ etti ve oradan
çıkıncaya kadar namâz kılmadı. Dışarıya çıkınca Ka’be’nin önünde iki
rek’at kıldı. Ve: “Kıble işte budur” dedi.(Buhâri, Kitâbu’s-Salât C.1
S.486 H.48 Ötüken. )
Bu rivayette ise, evvelki rivayetin
aksine, Peygamberin Kabe’nin içinde namaz kılmadığını, kıblenin
Kabe’nin dışında olduğu belirttiğini, dolayısıyla Kabe’nin içinde namaz
kılınamayacağını tahdis etmeleri bir çelişkidir.
780-..............
İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Atâ ibnu Yezid el-Cunde’i haber verdi. O
Ebû Said el-Hudri (R)’den şöyle derken işitmiştir: Ben Resûlullah
(S)’tan işittim: “Sabâh namâzından sonra güneş yükselinceye kadar
hiçbir namâz olmaz; ikindi namâzın’dan sonra da güneş kayboluncaya
kadar namâz olmaz” buyuruyordu. (Buhâri, Kitâbu Mevâkiti’s-Salât C.2
S.641 H.62 Ötüken. )
Bu rivayette ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar namaz kılınamayacağını tahdis ettiler.
781-.............
Bize Ubeyde ibnu Humeyd tahdis edip şöyle dedi: Bana Abdulaziz ibnu’
Rufey’ tahdis edip, şöyle dedi: Ben Abdullah ibnu’z-Zubeyr (R)’i
gördüm. O fecr namâzından sonra tavâf eder, sonra da iki rek’at namâz
kılardı. Râvi Abdulaziz dedi ki: Ben Abdullah ibn’z-Zubeyr’i gördüm,
ikindiden sonra iki rek’at namâz kılardı ve Âişe’nin kendisine
Peygamber’in bu iki rekatı kılmadan evine girmediğini tahdis ettiğini
haber verdi. (Buhari, Kitâbu’l-Hacc C.4 S.1559 H.110 Ötüken. )
Bu rivayette ise ikindi namazından sonra namaz kılınabileceğini rivayet etmeleri bir çelişkidir.
782-.
... Ebû Seleme b. Abdirrahman’ın Ebû Hureyre (r.a)’den rivayet ettiğine
göre; Peygamber (s.a.) öğle namazını kıldırıp iki rekatte selâm vermiş.
Kendisine: - Namaz kısaltıldı mı? denilince, iki rekat daha namaz
kılmış, sonra da iki defa secde etmiştir. (Ebu Dâvud, K.Salât (2), Bâb
188,189 C.4 S.74 H.1014 Şamil, ayrıca: Buhari, sehv 3; Nesâi, sehv 23. )
Bu
rivayette Peygamberin namaz kılarken rekatlarda yanıldığını ve bundan
dolayı sehv sehv secdesi yaptığını iddia etmişlerdir. Anlatmak
istedikleri şey, bir kimse namaz kılarken yanılırsa muhakkak sehv
secdesi etmesinin gerekli olduğudur. Buna rağmen bu rivayetin zıttı
olan şu rivayeti tahdis ettiler.
783-. ... Sa’id el-Makburi’nin Ebû Hureyre (r.a)’den rivâyet ettiğine göre: Peygamber (s.a.) (dört rekatlı) bir farz namazın ikinci rekatından (sonra namazdan) ayrıldı. Bir adam kendisine: - Ya Resûlullah, namaz kısaldı mı, yoksa unuttun mu? dedi. Efendimiz: “-Bunların hiç biri olmadı” buyurdu. Bunun üzerine cemaat: - Bunu yaptın (namazı eksik kıldın) ya Resûlullah! dediler. Bu
sefer Peygamber diğer iki rekâtı de kılıp (namazdan) ayrıldı ve sehv
secdelerini yapmadı................ (Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 188,
189 C.4 S.75 H.1015 Şamil. )
Görüldüğü gibi bu rivayet evvelki rivayetle çelişkilidir.
784-. ... Ebû Said el-Hudri (r.a.)den; demiştir ki: - Bir bayram günü Mervân minberi (musallaya) çıkarıp (üzerinde) namazdan önce hutbe okumaya başladı. Bir adam kalktı ve; -
Ey Mervan, sünnete muhâlefet ettin. Bayram günü minberi çıkardın, hal
bu ki o çıkarmazdı. Hutbeye de namazdan önce başladın, dedi. Ebû Said el-Hudri; - Bu kim? diye sordu. - Falan oğlu falan, dediler. -
Bu adam üzerine düşeni yaptı. Ben Resûlullah (s.a.)’in, “Bir kötülük
gören kimse, eğer onu eli ile değiştirebilirse eli ile değiştirsin.
Buna gücü yetmezse, dili ile değiştirsin. Onu da yapamazsa, kalbi ile
(buğz etsin). Ancak bu, imanın en zayıfıdır” buyurduğunu işittim dedi.
(Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 239,242 H.1140 Şamil, ayrıca: İbn Mâce,
ikâme 155, fiten 20. )
Bu rivayette bayram namazı için
okunacak hutbenin namazdan sonra olduğunu, ayrıca bayram namazı
hutbesinin minber üzerinde okunamayacağını, böyle yapılması halinde
bunun bir kötülük olduğunu tahdis ettiler. Bilindiği gibi, minber
hutbelerde cemaatin hutbeyi iyi işitmesi için üzerine çıkılan yüksekçe
yerdir. Amaç cemaate iyice duyurmak olup, bundan ayrı olarak mim berin
tahdis edildiği gibi özel bir durumu yoktur. Hal böyle olunca minbere
çıkılması Müslümanların faydasına olduktan sonra güzel bir hareket
olup, hiçbir surette kötülük olarak tanımlanamaz. İfadelerine dikkat
edildiğinde esas amaçlarının hutbe okuyan kimsenin minbere çıkması veya
çıkmaması değildir. Asıl amaçları konu olmaması lazım gelen şeyleri
konu edip, esas konu olması gereken şeylerden insanların dikkatlerini
uzaklaştırmaktır, çelişkili hadis uydurmaları yanında kullandıkları bir
metotta budur, kitabın başında da belirttiğim gibi bu amaçlarını
gerçekleştirmek için rast gele sözler üreterek değil bir ekip çalışması
yapmışlardır. Böylece insanları uğraşmamaları gereken boş konularla
veya tartışmamaları gereken konularda tartışır vaziyete getirip
zamanlarını boşa harcamayı ve asıl ilgilenmeleri gereken konulardan
uzaklaştırmayı hedefledikleri gibi, İslam diniyle ilgili ana konularda
kavramlarla ilgili bir çok çelişkili rivayet uydurmak suretiyle şaşkın
hale getirmek istemişlerdir. Bütün bunları yaparken de Kitabın başında
örneklerini verdiğim gibi, bol bol hakaret içerikli rivayetlerde
uydurmuşlardır.
Zamanı boşa harcatma rivayetleri açısından
bakıldığında, hadis külliyatında birçok hadis bulmak mümkündür. Bu
açıdan değerlendirerek konu başlığı açmak istemedim, zira böyle bir
durumda çalışma konusu çok uzayacaktı. Bu tür rivayetlerden tanıtma
amaçlı birkaç örnek verirsem; şöyle ki: 1. “Biriniz uykudan uyandığı zaman üç kere sümkürsün, zira şeytan, burnun içinde geceler.” (K.S.3628) 2. “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında mescidde ekmek ve et yerdik.” (K.S.6968) 3.
“Kim keleri (kertenkele) ilk darbede öldürürse yüz sevap kazanır.
İkinci vuruşta öldürürse daha az kazanır. Üçüncü vuruşta ise bundan az
sevap kazanır.” (K.S. 4948) 4.
“Biriniz ayakkabı giyince sağdan başlasın, çıkarırken de soldan
başlasın (ya ikisini birlikte giysin, ya ikisini birlikte çıkarsın.”
(K.S.5252) 5. “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm kişinin ayakta giyinmesini yasakladı.” (5255) 6. “Kişinin oturduğu zaman, ayakkabılarını çıkarıp (sol) yanına koyması sünnettir.” (K.S.5256) 7. (hacamat konusunda) “Salı günü kan günüdür, o günde bir saat vardır kan durmaz.” (K.S.4017) 8. “İhramlı reyhan koklayabilir, aynaya bakabilir. Yediği zeytinyağı ve tereyağı ile tedâvi olabilir.” (K.S. 1222) 9.
“Hz Aişe (radıyallahu anhâ)’yi ihramlı iken bedenini kaşıyan kimse
hakkında soru sorulunca dinlemiştir. Hz. Aişe şu cevabı verir: “Evet,
kaşınsın ve şiddetle kaşınsın...” (K.S.1257)
Kur’an’ı anlayanlar bilirler ki, Kur’an bu konulardan çok daha başka konularla ilgilidir.
Kaldığım yerden devam edecek olursam, minber hadisiyle ilgili olarak şu şekilde çelişkili rivayet uydurmuşlardır:
785-. ... Câbir b. Abdillah (r.a)’den; demiştir ki: -
Peygamber (s.a.) ramazan bayramı günü kalkıp önce namaz kıldırdı, sonra
da cemaate hitâbede bulundu. Hutbeyi bitirince inip kadınların yanına
geldi............... (Ebû Dâvud, K. Salât (2), B3ab 239, 241 C.4 S.270
H.1141 Şamil. )
Bu rivayette, Peygamberin hutbe için minbere
çıktığı açıktır. Zira inmek için bir yere çıkmış olmak lazımdır, bu
rivayette de hutbeden sonra indi ifadesini kullandıklarına göre,
minbere çıkmış olduğunu tahdis etmiş olmaktadırlar, bu ise evvelki
rivayetleriyle çelişkilidir. 786-. ... Âişe (r.anhâ)dan rivayet edildiğine göre: Resûlullah
(s.a.) Ramazan ve Kurban bayramlarında birinci rekâtte yedi, ikinci
rekâtte de beş defa tekbir alırdı. (Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 242,
245 C.4 S.281 H.1149 Şamil, ayrıca: İbn Mâce, ikame 156. )
Bu rivayette, bayram namazlarında, birinci rekatte yedi, ikinci rekatte de beş defa tekbir alınması gerektiğini tahdis ettiler.
787-.
... Ebû Hüreyre’nin meclis arkadaşı Ebû Aişe’nin dediğine göre; Said b.
El-âs, Ebû Mûsa el-Eş’ari ve Huzeyfe b. El- Yemân’a, Resûlullah
(s.a.)’in kurban ve ramazan bayramlarında nasıl tekbir aldığını sordu.
Ebû Mûsa şu cevabı verdi: - Cenâze namazındaki tekbir gibi dört defa tekbir alırdı. Bunun üzerine Huzeyfe: - (Ebû Mûsâ) doğru söyledi, dedi. Bunun üzerine Ebû Mûsâ şöyle dedi: “Ben Basra’da (vali) iken aynen bu şekilde tekbir alırdım.” Ebû
Âişe, “Bu (bu konuşma olurken) ben de Said b. El-âs’ın yanında idim”
der. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 242, 245 C.4 S.285 H.1153 Şamil. )
Bu
rivayette ise, bayram namazlarında dört defa tekbir alınması gerektiği
yolundaki iddiaları, evvelki rivayetleriyle çelişkilidir.
788-.
... İbn Ömer (r.a)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.)
bayram günü (namaza) bir yoldan gider, başka bir yoldan dönerdi. (Ebû
Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 246, 249 C.4 S.293 H.1156 Şamil,
ayrıca:Tirmizi, Cuma 37; İbn Mâce, ikâme 162. )
789-. ... Bekr b. Mübaşir el-Ensâri’den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: -
Ramazan ve kurban bayramı günleri Resûlullah’ın ashabı ile birlikte
Bethân vadisi yoluyla musallâya gider. Peygamber (s.a.) ile birlikte
namaz kılar yine Bethân vadisinden evlerimize dönerdik. (Ebû Dâvûd,
K.Salât (2), Bâb 247, 250 C.4 S.295 H.1158 Şamil. )
Görüldüğü
gibi, namaza gidiş geliş yolunun nasıl olması gerektiği konusunda dahi
ihtilaf meydana getirmeye çalışmışlardır. Birinci rivayette, gidiş
geliş yolunun ayrı ayrı olması gerektiği tahdis edilmişken, ikinci
rivayette aynı olması gerektiği yolunda tahdiste bulunmuşlardır. İki
rivayet bir birleriyle çelişkili olduğu gibi, bu tür boş ve İslam dini
açısından ilgili olmayan konularla insanları oyalamaya çalıştıklarına
dikkat edilmesi gerekir.
790-. ... Âişe (r.anhâ)’dan; demiştir ki: -
Peygamber (s.a.) sabah namazından önceki iki rekatı (o kadar) kısa bir
zamanda kılardı (ki) ben (kendi kendime) “acaba bu iki rekatte
Ummül’-Kur’an’ı (Fâtiha Sûresi kasd edilmektedir) okudun mu ki?”
derdim. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 3 C.4 S.502 Şamil,
ayrıca: Buhari, teheccüd 28; Müslim, müsâfirin 92; Nesai, iftitâh, 40;
Muvatta’ , salâtu’l-leyl 30. )
Bu rivayette peygamberin, sabah
namazının sünnetini çol çabuk kıldığı rivayet edilmiştir, öyle ki, Aişe
peygamberin bu namazda Fatiha sûresini okuyup okumadığı konusunda
tereddüde düşmüştür.
791-. ... Bilâl (r.a.)’den rivayet
edildiğine göre; Bilâl (r.a.) bir gün Resûlullah (s.a.)’e sabah namazı
(vaktinin girdiği)ni haber vermek için gelince Hz. Âişe Bilâl’e bir
şeyler sorarak aydınlık iyice belirinceye kadar oyalamış, artık iyiden
iyiye sabaha girmiş, bunun üzerine Bilâl kalkıp Peygamber (s.a.)’e
sabah(ın girdiğini) haber vermiş ve hemen arkasından haberini yine
tekrarlamışsa da Resûlullah (s.a.) dışarı çıkmamış, (bir süre sonra)
dışarı çıkıp da halka namazı kıldırınca Bilâl, Âişe’nin bir şeyler
sorarak kendisini tamamen sabah girinceye kadar oyaladığını ve (Resûl-i
Ekrem’in de) dışarı çıkmakta yavaş davrandığını kendisine haber vermiş.
Bunun üzerine (Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de): “-Ben sabah namazının iki rekat sünnetini kılmıştım (da o yüzden geciktim)” cevabını vermiş. Bunun üzerine Bilâl (r.a.): - (Ama) Ey Allah’ın Resûlü, sen iyice sabaha girmiştin? deyince, “
-Eğer ben sabaha bundan daha da çok girmiş olsaydım, yine de bu iki
rekatı en güzel ve en kısa şekilde kılardım” diye cevap verdi. (Ebû
Dâvud, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 3 C.4 S.505 H.1257 Şamil.)
Bu
rivayette ise, farz namaz için vaktin daralmasına rağmen Peygamberin
sabah namazının sünnetini acele etmeden uzun uzadıya kıldığını tahdis
ettiler, öyle ki sabah namazının sünnetinin en kısa şekli neredeyse
sabahı bulduracak kadar uzun kılınmalıymış, bu ise evvelki rivayetle
çelişkilidir.
792-... Aişe (r.a.)den (demiştir) ki: “Peygamber
(s.a.)’in oğlu İbrahim on sekiz aylıkken öldü de Resûlullah (s.a.) onun
cenaze namazını kılmadı.” (Ebû Dâvud, K.el-Cenaiz (20) Bab 48-49 C.12
S.58 H.3187 Şamil, )
Bu rivayette, Peygamberin onsekiz
aylıkken ölen oğlu İbrahim’in cenaze namazını kılmadığını, dolayısıyla
çocukların cenaze namazının kılınmayacağını tahdis ettiler.
793-.... El-Behiyy (Abdullah b. Beşşar) dedi ki: Peygamber (s.a.)’in oğlu İbrahim vefat edince, Resûlullah (s.a.) oturmak için ayrılan bir yerde onun cenaze namazını kıldı. (Ebû
Dâvud der ki: Ben (bu hadisi) Ya’kub b. el-Ka’ka’a okudum. O sırada
kendisine): “İbnü’l Mübarek size Ata’dan (naklen) Peygamber (s.a.)’in
yetmiş günlük iken (ölen) oğlu İbrahim’in cenaze namazını kıldığını
haber verdi mi?” diye soruldu (da-evet- cevabını verdi). (Ebû Dâvûd,
K.el-Cenaiz (20) Bab 49-50 C.12 S.59-60 H.3188 Şamil, )
Bu
rivayette ise, evvelki rivayetle çelişkili olarak, İbrahim’in vefat
ettiği yaşı onsekiz aylıktan, yetmiş güne indirilip. Peygamberin cenaze
namazını kıldığını, dolayısıyla bebek ve çocukların cenaze namazının
kılınmasının gerekli olduğunu tahdis etmişlerdir. Hatta tahdis etmiş
oldukları bir rivayette, düşük üzerine dahi cenaze namazı kılınması
gerektiğini söylemişlerdir. Şöyle ki:
794-... Ziyad (ın) Peygamber (s.a.)’e kadar ulaştırdı(ğı merfu bir hadiste Hz. Peygamber Efendimiz şöyle) buyurur: “Binitli,
cenazenin arkasında yürür, yaya ise (cenazenin) önünden ve arkasından
ona yakın olarak sağından ve (ya) solundan yürüyebilir. Düşük üzerine
namaz kılınır anne ve babası için de (Allah’tan) mağfiret ve rahmet
istenir. (Ebû Dâvud, K.el-Cenaiz (207) Bab 44-45 C.12 S.47 H.3180
Şamil, ayrıca: Tirmizi, cenâiz 42; Nesai, cenâiz 55, 56, 59; İbn Mace,
cenâiz 15. )
Ayrıca bu rivayette, yaya olan kimsenin cenazenin
önünde yürüyebileceğini tahdis ettiler, gerçi şu anda işlemekte olduğum
namaz konusuyla ilgili değildir, fakat çelişkili olarak tahdis etmiş
oldukları rivayeti yazmakta ibret olması bakımından fayda vardır. 795-... İbn Mes’ud demiştir ki: Peygamber (s.a.)’e cenazeyle yürümeyi sorduk, şöyle buyurdu: “-Koşmanın
altında (mutedil bir surette yürür. Böyle yürümekle) eğer (ölen kimse)
hayırlı (birisiyse) onu hayra (eriştirmekte) acele etmiş olunur. Eğer
böyle değilse (varsın) cehennem halkı (bizden biran önce) uzak(laşıp,
gitsin). Cenaze arkasından gidilendir, (kendisi) arkadan giden
değildir. (Cenazenin) önünden giden onunla beraber bulunmuş olmaz.”
(Ebû Dâvûd, K.el-Cenaiz (20) Bab 46-47 C.12 S.52 H.3184 Şamil, ayrıca:
Tirmizi, cenâiz 27. )
Görüldüğü gibi, evvelki rivayetin aksine, cenazenin önünde yürünemeyeceğini tahdis etmişlerdir.
796-. ... Ebû Seleme b. Abdirrahman’dan rivayet edildiğine göre kendisine, Peygamber (s.a.)’in eşi Âişe (r.anhâ)’ya; - Ramazanda Resûlullah (s.a.)’in namazı nasıldı? diye sormuş. O da şu cevabı vermiş: -
Resûlullah (s.a.) ne Ramazanda ne de Ramazanın dışında (geceleri) on
bir rekatten fazla (nâfile) kılmazdı. (Önce) dört rekat namaz kılardı.
Artık onların güzelliğinden uzunluğundan hiç sorma, sonra dört rekat
(daha) kılardı. Onların da güzelliğinden ve uzunluğundan hiç sorma,
sunra üç rekat (daha) kılardı. Ben: - Ey Allah’ın Resûlü, vitri kılmadan önce uyuyor musun? dedim, (o da): “-Ey
Âişe benim gözlerim uyur, fakat kalbim uyumaz.” buyurdu. (Ebû Dâvud,
K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 26 H.1341 Şamil, ayrıca: Buhari, terâvih
1; Müslim, müsâfirin 125; Tirmizi, salât 208; Nesâi, kıyâmü’l-leyl 38;
Muvatta, salatu’l-leyl 3. )
Bu rivayet bu günkü uygulamaya
uymamaktadır, örneğin: Hanefi mezhebi bağlıları teravih namazını yirmi
rekat olarak kılmaktadırlar. Bu uygulamalarını da, Yezid b. Rûman’dan
naklettikleri: “Ömer zamanında müslümanlar vitirle beraber yirmi üç
rekât namaz kılarlardı (Ramazanda).” (Malik-Beyhaki) rivayetine
bağlamaktadırlar.
797-. ... Ebû Hüreyre (r.a.)’den; demiştir ki: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “-Biriniz
sabah (namazın)dan önce iki rekat (sünnet)i kılınca sağ tarafına yatıp
uzansın.”...................... (Ebû Dâvûd, K. Salâtu’t-Tatavvu’ (5),
Bâb 4 C.5 S.7 H.1261 Şamil, ayrıca: Tirmizi, mevâkit 194. )
798-... Âişe (r.anhâ.)den; (demiştir) ki: -Resûlullah
(s.a.) gece namazını kıldıktan sonra, eğer ben uyanık olursam benimle
konuşurdu; uyur olursam, beni uyandırır, iki rekat namaz kıldıktan
sonra müezzin gelip sabah namazı vaktinin girdiğini kendisine haber
verinceye kadar yatardı. Buna müteâkib iki rekatlık kısa bir namaz
kıldıktan sonra namaza çıkardı. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5),
Bâb 4 C.5 S.12 H.1262 Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 26; Müslim,
müsâfirin 133. )
Birinci rivayette, sabah namazından önce iki
rekat sünnet kıldıktan sonra sağ tarafa yatıp uzanmanın gerekli
olduğunu söylemişlerdir. Hal bu ki ikinci rivayette tahdis ettiklerine
göre, Peygamber iki rekatlık sünnet kıldıktan sonra sağ tarafına yatıp
uzanmadan hemen namaza çıkmıştır. Bu itibarla iki rivayet bir
birleriyle çelişkilidir. Diğer bir hususta, sabah namazına kalkan bir
kimsenin uzanıp yatması halinde büyük olasılıkla uyuyup namazı
kaçıracağı olayıdır, bundan da niçin böyle bir rivayet uydurdukları
kolayca anlaşılır.
799-. ... Semure b. Cünüp (r.a.)’den; demiştir ki: -
Ben ve Ensârdan bir çocuk hedeflerimize ok atarken güneş bakanın
gözünde iki veya üç mızrak kadar olunca, Tennûme bitkisi gibi oluncaya
kadar karardı. Birimiz arkadaşına; “Haydi mescide gidelim. Vallahi
güneşin şu hali, Resûlullah (s.a.) da ümmeti hakkında yeni bir şey
meydana getirecek” dedi ve koşarak gittik. Bir de gördük ki Resûlullah
(s.a.) mescide çıkmış. Efendimiz öne geçip namaz kıldırdı. Bizi daha
önceki namazlarındaki en uzun kıyâmı gibi kıyâmda tuttu. Sesini
işitmiyorduk. Sonra bize önceki namazlarındaki en uzun secdesi gibi
secde ettirdi. (Burda da) sesini işitmedik. Diğer rekatte de aynen
bunun gibi yaptı. Güneşin açılması ikinci rekattaki oturuşuna denk
geldi. Sonra selam verdi. Daha sonra kalkıp Allah’a hamd ve senâ etti.
Allah’tan başka ilâh olmadığına ve kendisinin O’nun kulu ve Resûlü
olduğuna şahâdet etti. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 4 C.4
S.343-344 H.1184 Şamil. )
Bu rivayette, Resûlullah zamanında
güneş tutulması olduğunu ve Resûlullah’ın güneş tutulması namazını
gizli okuyuşla kıldırdığını tahdis ettiler. 800-.
...Âişe (r.anhâ )’den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.) (Küsûf
namazında) kıraati uzun tutmuş ve açıktan (sesli) okumuştur. (Ebû
Dâvud, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 5 C.4 S.351 H.1188 Şamil, ayrıca:
Buhâri, kusuf 4,5,19; Müslim, kusuf 3. )
Bu rivayette evvelki rivayetin aksine, küsûf namazı sesli okunarak kılınmıştır demeleri bir çelişkidir.
801-. ... Âişe (r.anhâ.)den; (demiştir) ki: -Resûlullah
(s.a.) zamanında güneş tutuldu. Bunun üzerine Peygamber (mescide) çıkıp
cemaate namaz kıldırdı. (Bu namazda) kıyâma durdu. (Kıyamdaki)
kıraatini tahmin ettim. Bakara sûresi (kadarı)nı okuduğunu zannettim. Râvi hadisi sevk edip şöyle devem etti: -
Sonra iki defa secde yaptı, sonra kalkıp kıraati yine uzattı. Onun
buradaki okuyuşunu da tahmin ettim. Âl-i İmran Sûresi (kadarı)nı
okuduğunu zannettim. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 5 C.4
S.350 H.1187 Şamil. )
Bu rivayette iddia ettiklerine göre,
Rasûlullah, güneş tutulması namazını yaklaşık dört saat süreyle
kılmıştır. Zira Bakara ve Âl-i İmran sureleri yaklaşık dört cüzdür ve
ikisinin okunuşu dört saat kadar bir süreyi kapsar. Rivayeti Aişe’den
nakletmektedirler ve Aişe namazın çok uzun sürmesinden bu iki sûreyi
Peygamberin okuduğunu tahmin ettim demiş, demektedirler, bundan
anlaşılan güya kıraat gizli yapılmıştır. Hal bu ki, bir evvelki
rivayette güneş tutulması namazında kıraatin sesli olduğunu yine
Aişe’den nakletmişlerdi. Böylece aynı kişiden iki çelişik rivayet
tahdis etmiş oldular. Gerçi bunu sık sık yapmışlardır. Kaldı ki, Aişe
Peygamberden hangi sûreleri okuduğunu kolayca sorabilecekken niçin
tahminde bulunsun.
Güneş tutulması olayında, Dünyayla Güneş
arasına Ay girdiğinden, Ay’ın gölgesi Dünya üzerine düşerek, gölge olan
yerde Güneş görünmeyeceğinden o mıntıkada Güneş tutulması meydana
gelmiş olur. Bu tehlikesiz bir olay olduğu gibi dört saatlik Güneş
tutulması olayı iddiası ilgisi olmayan abartılı bir iddiadır.
Peygamberin zararsız bir olayı, müthiş bir felaketmiş gibi halkın
gözünde büyüttüğü iddiası da Peygambere yapılmış bir iftiradır.
802-.
... Abdullah b. Abbâs (r.anhumâ), Resûlullah (s.a.) in güneş
tutulduğunda namaz kıldığını haber verirdi. (Abdullah) Urve’nin, Hz.
Âişe’den onun da Peygamber (s.a.)’den rivâyet ettiği hadis gibi
Resûlullah (s.a.)’in her rekatta iki rükû’ olmak üzere, iki rekat namaz
kıldığını bildirdi. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 4 C.4 S.340
H.1181 Şamil. )
Bu rivayette, güneş tutulması namazında, her rekatte iki rükû yapılır dediler.
803-. ... İbn Abbâs (r.anhumâ); -
Resûlullah (s.a.) güneş tutulduğunda namazı kıldı. Bu
namazda(Kur’an’dan) okudu. Sonra rükû’ yaptı sonra yine okudu ve yine
rükû’ yaptı, sonra tekrar okuyup rükû’ yaptı, sonra yine okudu ve
rükû’a vardı. Daha sonra da secdeye kapandı. İkinci rekatı de aynen
böyle kıldı, demiştir. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 4 C.4
S.341 H.1183 Şamil, ayrıca: Müslim, istiskâ 19. )
Bu rivayette ise her rekatte dört rükû yapılır dediler.
804-. ... Ubeyy b. Ka’b (r.a.)’den demiştir ki: -
Resûlullah (s.a.) zamanında güneş tutuldu. Efendimiz cemaate namaz
kıldırarak uzun sûrelerden birini okudu ve beş defa rükû yaptı. İki
kere secde etti ve ikinci kalkıp yine uzunlardan bir sûre okudu ve yine
beş defa rükû yaptı, iki kere secde etti, sonra güneşin tutulması
açılıncaya kadar duâ ederek olduğu halde kıbleye karşı oturdu. (Ebû
Dâvud, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 4 C.4 S.342 H.1182 Şamil. )
Bu rivayette ise her rekatte beş defa rükû etti demeleri ile üç rivayet birbirleriyle çelişkili olmuş olur.
805-. ... Ubeydullah b. Nadr, babası (Nadr)’ın şöyle dediğini rivâyet etmiştir: - Enes b. Mâlik zamanında (şiddetli) bir karanlık oldu. Bunun üzerine Enes’e gelip: - Ya Ebâ Hamze Resûlullah (s.a.) zamanında böyle bir şey başınıza gelir miydi?, dedim. -
Allah korusun. (Bazan) rüzgar şiddetlenirdi de kıyâmetin (kopacağı)
korkusuyla mescide koşardık, karşılığını verdi. (Ebû Dâvûd,
K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 11 C.4 S.360 H.1196 Şamil. )
Bu
rivayette uzun uzadıya tahdis ettikleri Güneş tutulması ve Güneş
tutulması namazı rivayetlerini söyleyen kendileri değilmiş gibi.
Peygamber zamanında ne Güneş tutulması nede benzeri bir tabiat hadisesi
olmamıştır demeleri ibret verici bir durum olduğu gibi, ne derece
ciddiyetten uzak olduklarının da bir göstergesidir.
806-. ... Âişe (r.anhâ.)den; (demiştir) ki: -Resûlullah
(s.a.) geceleyin on üç rekat namaz kılardı. Bunlardan beş rekat ile
vitr yapardı. En son rekatta oturup selâm verinceye kadar bu beş
(rekat)’in hiçbirinde oturmazdı. (Ebû Dâvûd, K. Salâtu’t-Tatavvu’ (5),
Bâb 26 C.5 S.167 H.1338 Şamil, ayrıca: Müslim, müsafirin 123, 126;
Tirmizi, vitr 2. )
807-. ... İbn Ömer (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Gece
ve gündüz namazı ikişer ikişerdir.” (Ebû Dâvûd, K. Salâtu’t-Tatavvu’
(5), Bâb 13 C.5 S.81 H.1295 Şamil. Ayrıca: Tirmizi, salât 166, 206;
Nesai, kıyâmü’l-leyl 26, 35; İbn Mâce, ikâme, 116, Muvattâ,
salatu’l-leyl 7. )
Birinci rivayette hiç oturmadan ve ara
vermeden. Resûlullah'ın peş peşe beş rekat vitir namazı kıldığını
tahdis ettiler. İkinci rivayette gece ve gündüz namazlarının ikişer
ikişer rekatle kılınması gerektiğini rivayet etmeleri bir çelişkidir.
808-
İbni Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Allah, namazı
peygamberimizin diliyle hazerde dört, seferde iki, korku halinde de bir
rek’at olarak farz kılmıştır.” (K.S. 2332 C.8 S.299 Şamil, alıntıları:
Müslim, Salât 5, (687); Ebû Dâvûd, Salât 287, (1247); Nesâi, Taksir 1,
(3,118,119). ) .
809- Cabir’den naklen: Resûlullah
(Sallallâhu aleyhi vesellem) ile birlikte korku namazı kılmış (şöyle
ki) Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) iki taifeden (birine) iki
rekat namaz kıldırmış. Sonra öteki taifeye de iki rekat kıldırmış. Bu
suretle, Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) dört rekât namaz
kılmış, fakat her iki taifeye ikişer rekât kıldırmış. (Müslim, C.4
Hadis 312 (2339) Sönmez Neşriyat. )
Birinci rivayette korku namazı bir rekattir demelerine rağmen, ikinci rivayette iki rekattir demeleri bir çelişkidir.
810-. ... Ebû Ma’mer’den; demiştir ki: Biz Habbab’a; - Hz. Peygamber (s.a.) öğle ve ikindi namazlarında Kur’an okur muydu, diye sorduk. O da: - Evet, dedi. Biz; - Bunu nasıl anlıyordunuz? dedik; -
Peygamber (s.a.)’in sakalının hareket etmesinden, diye cevab verdi.
(Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 124, 125 C.3 S.247 H.811 Şamil, ayrıca:
Buhâri, ezân 91,96,97,108; İbn Mâce, ikâme 7. )
Bu rivayete
göre, güya, Peygamberin öğle ve ikindi namazlarında Kur’an okuduğunun
delili bu namazları kılarken sakalının hareket etmesiymiş. Sakal yalnız
Kur’an okurken hareket etmez, bir kimse dua etse sakalı olması halinde
sakalı hareket eder, bundan dolayı söyledikleri bu iddia Peygamberin
öğle ve ikindi namazlarında Kur’an okumuş olduğunun delili olamaz.
Diğer bir hususta, Peygamberden sorup öğrenmek varken neden böyle bir
yönteme baş vurulmuş olsun. Kaldı ki namaz her Müslüman üzerine
farzdır, hal böyleyken cemaat bilmeden nasıl namaz kılıyordu da bir
şahıstan sormak ihtiyacını duydular. Bu rivayeti okuyan kişi zanneder
ki, Peygamber Ay’da namaz kılıyordu da dünyadan ona teleskop ile
bakıyorlardı, böylece ancak Peygamberin Kur’an okuduğunu, doğru bir
tahmin olmasa da, zira dua ediyor da olabilir, sakalının hareket
etmesinden anladılar. Bu rivayetten asıl amaçları hem kendilerini
ciddiye alan kimselerle alay etmek, hem de Peygamberin dinle ilgili
olsa dahi kendisine soru sorulamayacak geçimsiz bir kimse olduğunu
iddia etmektir. Peygamber onların bu iddialarından münezzeh olduğu
gibi, dini tebliği hakkıyla yerine getirmiştir. Bu itibarla Peygambere
ve Müminlere saldırı amacıyla uydurulmuş bu rivayetin aslı yoktur.
811-. ... Ebû Hüreyre (r.a.)’den; demiştir ki; Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) buyurdular ki: “Sâlih
olsun, fâcir olsun hatta büyük günah işlemiş de olsa her müslümanın
arkasında farz namazı (cemaatle kılmak) vâciptir.” (Ebû Dâvûd, K.Salât
(2), Bâb 63,64 C.2 S.440 H.594 Şamil. )
Bu rivayeti uydurmaktan
amaçları, Krallık yapan diktatörleri ve yöneticilerini müslümanlara
önder yapmaktır. Zira bu gibi kimseler tarih içerisinde büyük günahlar
işleyen Fâcir kimseler olmalarına, zulümler yapmalarına, Müslüman
inancı taşımamalarına rağmen kendilerini Müslüman tanıtarak, özellikle
Cuma günleri, Cuma namazında imamlık yapmayı, halkı aldatmak ve
tahtlarını sağlamlaştırmak için gerekli görüp istemekteydiler. Hal bu
ki Kur’an’da bu gibi kimselerin cehennemlik oldukları bildirilmiştir.
Şöyle ki; mealen:
-
Yoksa biz, inanıp iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar
gibi mi tutacağız? Yoksa (Allah’ın azâbından) korunanları fâcirler
(yolda olmayanlar) gibi mi tutacağız. 38/28
- İyiler mutlaka nimet içindedirler. 82/13
- Fâcirler de yakıcı ateş içindedirler. 82/14
- Cezâ günü oraya girerler. 82/15
Uydurmuş
oldukları rivayetlerinin, fâcir günahkar yöneticilerin imamlığını
sağlamak için olduğunu, halktan kimseler için olmadığını çelişkili
olarak tahdis ettikleri şu rivayetten anlamak mümkündür:
812-
Câbir’ den rivayet etmiş oldukları hadiste: “Sakın bir kadın bir erkeğe
ve bir a’rabi (bedevi) bir muhâcire (şehire yerleşen kimseye) bir fâcir
bir Mü’mine imam olmasın.” (Ebû Dâvud şerhinde C.2 S. 441 Şamil, ayrıca
İbn Mâce, ikâme 78. )
İslam dininde derece üstünlüğü yönünden,
Allah nezrinde erkeğin kadına, kadının erkeğe bir üstünlüğü yoktur,
üstünlük konusunda ölçü takvadır, bir kadın bir erkekten çok daha
takvalı olabilir ve böylece Allah nezrinde derecesi daha üstün olur.
Hayat mücadelesi yönünden erkekler kadınlardan fiziksel olarak daha
güçlü oldukları için ailenin geçim yükü erkeğe yüklenmiştir ve aile
reisliği ona verilmiştir. İmam aynı zamanda, dini çalışmalarda önder
olduğundan, imamlık yükü İslam dininde erkeğe verilmiştir. İslam
dininde herkesin kendi gücüne göre yük yüklenmesi önemlidir.
İmamlık
yönünden, şehirlinin köylüye, köylünün şehirliye, Arabın, arab
olmayana, Arab olmayanın araba bir üstünlüğü yoktur. Bu açıdan
rivayetleri uydurmadır. “Fâcir bir Mümine imam olmasın” sözleriyle de,
öbür rivayetleriyle çelişkiye düşmüşlerdir.
Takva ile ilgili olarak, Kur’an’dan mealen:
-
Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi
tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en
üstün olanınız (Allah’ın buyrukları dışına çıkmaktan) en çok
korunanınızdır. Allah bilendir haber alandır. 49/13
813-
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) ile birlikte iki rek’at öğleden evvel, iki rek’at sonra, keza
iki rek’at cuma’dan sonra, iki rek’at akşamdan sonra, iki rek’at
yatsıdan sonra namaz kıldım. Akşam ve yatsı(dan sonrakiler evinde idi.”
(K.S. 2930 C.9 S.259 Akçağ, alıntıları: Buhari, Teheccüd 29,25, 34;
Cum’a 39; Müslim, Müsafirin 291 (729), Cum’a 71,(882); Muvatta,
69,(1,166); Ebû Dâvud, Salât 290,(1552); Nesâi, İkâmet 64,(2,119),
Cum’a 43,(3,113); Tirmizi, Salât 220,(433,434). )
814-
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: “Sünnette gelen on iki Rek’ate kim devam
ederse Allah ona cennette bir ev bina eder. Bu on iki rek’atin: * Dördü öğleden önce, * İkisi öğleden sonra, * İkisi akşamdan sonra, * İkisi yatsıdan sonra,
* İkisi de sabahtan önce.” (K.S. 2931 C.9 S.260 Akçağ, alıntıları:
Tirmizi, S3alât 206,(414); Nesâi, Kıyamu’l-Leyl 66,(3,260); İbnu Mâce,
İkâmet 100, (1142). )
815- Hz Aişe (radıyallahu anhâ)
anlatıyor: “İki namaz var ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
bunları ne gizli ne de aleni olarak seferde ve hazerde hiç terk etmedi:
Sabahtan önce iki rek’at, ikindiden sonra iki rek’at.” (K.S. 2939 C.9
S.260 Akçağ, alıntıları: Buhari, Mevâkitu’s-Salât 33, 73; Müslim,
Salâtu’l-Müsâfirin 300,(835); Ebû Dâvud, Salât 290,(1253); Nesâi,
Mevâkitu’s-Salât 36,(1,281), Kıyâmu’l-Leyl 56,(3,251,252). )
816-
Hz. Ali (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) sabah ve ikindi hariç her namazın arkasından iki rek’at
(nafile) namaz kılardı.” (K.s. 2933 C.9 S.262 Akçağ, alıntısı: Ebû
Dâvud, Salât 299,(1275). )
817- Ümmü Habibe (radıyallahu
anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
Kim öğleden önce dört, öğleden sonra da dört (rek’at nafile) kılarsa,
Allah onu ateşe haram eder. (K.S. 2955, 2956 C.9 S.274-275 Akçağ,
alıntıları: Ebû Dâvud, Salât 296(1269); Tirrmizi, Salât 317,(427,428);
Nesâi, Kıyâmu’l-Leyl 67,(3,265). ) 818-. ... Abdullah b.
Ömer (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.) öğle
namazından önce iki rekat, öğle namazından sonra dört rekat, akşamdan
sonra evinde iki rekat ve yatsıdan sonra iki rekat kılardı. Cumadan
sonra (evine) dönünceye kadar namaz kılmazdı (evine dönünce) iki rekat
kılardı. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 1 C.4 S.498 H.1252
Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 29; Müslim, müsâfirin 104; Nesâi, ikâme
64. )
819-. ... Âişe (r.anhâ’dan; demiştir ki: -
Peygamber (s.a.) öğle namazından önceki dört (rekat)’la sabah namazında
önceki iki rekatı terk etmezdi. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5),
Bâb 2 C.4 S.500 Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 34; Nesâi,
kıyâmu’l-leyl 56. )
820-. ... İbn Ömer (r.a.)’den; demiştir ki: Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: “-İkindinin
farzından önce dört rekat (namaz) kılan kimseye Allah rahmet etsin.
(Ebû Dâvûd, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 8 C.5 S.29 Şamil, ayrıca:
Tirmizi, mevâkit’us-salât, 201; İbn Mâce, ikame 109.)
821-.
... Ali (r.a)’den rivayet edildiğine göre; Peygamber (s.a.) ikindi
namazından önce iki rekat(lık bir namaz) kılardı. (Ebû Dâvûd,
K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 9 C.5 S.30 Şamil. )
822-
İbnu Abbâs radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm hazer namazını ve sefer namazını farz kılmıştır. Biz hazarda
farzdan önce ve sonra sünnet kılardık. Seferde de farzdan önce ve sonra
sünnet kılardık. (K.S. 6306 C.17 S.48 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 1072. )
823-. ... Ebû Hüreyre (r.a.)’den; demiştir ki: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: İbnu’s-Sabbâh’ın rivayetine göre, “Cumadan sonra namaz kılacak olan kimse dört rekat kılsın.” İbn Yûnus’un rivayetine göre ise Efendimizin beyânı şu şekildedir: “- Cumayı kıldığınızda arkasından dört rekat de (nâfile) kılınız.” Süheyl
şöyle dedi: Babam bana; “yavrum, eğer câmide iki rekat kılar sonra da
eve gidersen, iki rekat (de orada) kıl” dedi. ( Ebû Dâvud, K.Salât (2),
Bâb 236,238 C.4 S.253 H.1131 Şamil, ayrıca: Müslim, Cuma 69; Tirmizi
Cuma 24; İbni Mâce, ikâme 95. ) Farz namazların
sünnetleriyle ilgili olmak üzere on bir rivayet yazdım, bunlar
incelendiğinde aralarında bir çok çelişki görmek mümkündür, şöyle ki:
Öğle
namazı için, 813. Rivayette önce iki, sonra iki rakat, 814. Rivayette
önce dört sonra iki rekat, 816. Rivayette sonra iki rekat, 817.
Rivayette önce dört, sonra dört rekat, 818. Rivayette önce önce iki,
sonra dört rekat, 819. Rivayette önce dört rekat olarak tahdis
etmişlerdir. Böylece iç içe çelişkiler meydana gelmiştir. Diğer
vakitler arasıdaki çelişkiler de bu şekilde sıralanarak görülebilir.
Böylece
hangi farz namazın kaç rekat sünneti olduğunu ve ne zaman kılınacağını
kesin olarak bilmek imkansız hale gelmiş olur. 822 İnci örnekte,
Peygamberin namazı farz kıldığını söylemeleri ise İslam dinine ters
düşen bir durumdur. Zira namazı Allah farz kılar, Peygamber ise farzı
koyan değil, farzı yerine getirmekle mükellef kimsedir. İslam dininde
Allah’tan başka hiç kimse din koyamaz, dini ancak ve ancak Allah koyar.
Rivayetlerden
yüzotuzüç örnek seçerek namaz konusunda neler tahdis ettiklerini
aralarındaki çelişkileri, Kur’an’a ve bugün kılınmakta olan namaza
aykırı yönlerini yeri geldikçe göstermeye çalıştım. Tenkide konu
olabilecek rivayetleri yalnız bunlardan ibaret değildir, konuyu
uzatmamak için yüzotuzüç örnekle yetindim. Bu örnekler bile rivayetleri
dikkate alacak bir kimsenin çelişki ve tutarsızlıklarından dolayı namaz
kılmayı öğrenemeyeceği açıktır. Örneğin: Farz namazlar için hazerde
(ikamet edilen yerde) dört rekattir diye tahdis ediyorlar, hal böyle
olunca akşam farzını üç ve sabah namazı farzını iki rekat olarak
kılmayı neyle izah ediyorlar? Zira uygulama ile rivayetler
çelişmektedir. Diğer taraftan namaz kılarken Kur’an okunup
okunmayacağı, tekbir getirip getirilmeyeceği, ses tonunun nasıl olması
gerektiği, hatta Bismillehirrahmanirrahim dahi denip denemeyeceği
çelişkili rivayetlerden dolayı meçhuldür, ve bunun gibi birçok
çelişkili rivayetleri mevcuttur. Görüldüğü gibi verdiğim rivayet
örnekleri, çelişkili durumu göstermek açısından, anlamak isteyen bir
kimse için ibret vericidirler.
Hal böyle olmasına rağmen iddia
ediyorlar ki, rivayetler olmamış olsaydı biz namazın nasıl kılınacağını
bilemezdik. Zira onlara göre, namaz kılma şekli Kur’an’da belirsizmiş,
namaz ancak rivayetlerle öğrenilirmiş. Aslında namazı Kur’an’dan
anlamamalarına neden olan husus Kur’an’ı anlayamamalarıdır. Yoksa,
namaz Kur’an’da bütün hususiyetleriyle açıktır. Şöyle ki:
KUR’AN’A GÖRE NAMAZ
Kur’an’ı esas alarak namazın ne olduğunu anlatırsak konu kolayca anlaşılır, bunun için öncelikle "Salat " kelimesinin ne anlama geldiğinin bilinmesine ihtiyaç vardır. Bu husus ta Kur’an’dan mealen:
-
Ey iman edenler! Cuma günü salat (namaz) için çağrıldığı(nız ) zaman
Allah’ı anmağa (zikretmeğe) koşun, alışverişi (işi gücü) bırakın. Eğer
bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. 62/9
Bu
ifadelerden anlaşılacağı gibi, Cuma günü salat (namaz) için ezan
okunduğunda ezanı duyan Mümin kimselerin salat davetinden anlayacağı
şey, Allah’ı zikretmeğe yani anmaya davet edildiğidir. Peki bir Mümin
Allah’ı nasıl anar; bir Mümin, Allah’ı anarken neler söyler diye
düşündüğümüzde, bunun Kur’an’da ki Allah’ı övgü ifadelerini esas alan
bir övgü anışı olduğunu görürüz. Böylece salat kelimesinin kapsadığı
mana, bu yönüyle, kabul edilin yani sevap kazandıran bir salat olması
için, İsteyerek ve severek Allah’ı övmek gereklidir. Ayrıca bu övgü,
Allah için söz konusu olunca keyfi olmayıp Kur’an öğretisini esas
alarak yapılan bir övgü olmalıdır. Bu da, tesbih, tahmid, tekbir gibi güzel sözlerdir.
Allah için salat ederken, Allah adının anılmasının gerekli olduğuyla ilgili olarak Kur’an’dan mealen:
- Doğrusu mutluluğa ermiştir arınan; 87/14
- Rabb’inin adını zikredip salat kılan. 87/15
Kur’an
öğretisi esas alınmadan yapılacak zikirler, salatlar, Allah yanında
kabul görmeyen sapmalardır. Bu konuda Kur’an’dan mealen:
-
Onların Beyt(ullah) yanındaki salatları da, ıslık çalmadan ve el
çırpmadan başka bir şey değildi. “O halde küfrünüzden dolayı azabı
tadın. 8/35
Kafirler, kendi icat ettikleri bir usulle, Kabe’nin
yanında el çırparak ve ıslık çalarak Allah’ı övdüklerini, O’na salat
ettiklerini zannediyorlardı, nasıl ki bugün bile bazı kimseler,
dümbelek, tef, kudum v.s. Çalıp raks ederek Allah’ı zikrettiklerini,
övdüklerini zan ediyorlarsa, bunlarda ıslık çalıp el çırpmayı Allah’a
salat etme zannediyorlardı. Bütün bu hareketler Allah tarafından kabul
görmeyen reddedilmiş ve yapanlarını azaba götüren hareketlerdir. Zira,
Allah öğretmezse Peygamberler dahi, Allah’a nasıl ibadet edeceklerini
ve O’nu nasıl övüp salat edeceklerini bilemezler. Bu hususta Kur’an’dan
mealen:
- İbrâhim, İsmâil’le
berâber Ev’in (Kabe’nin) temellerini yükseltiyor: “Rabb’imiz, bizden
kâbul buyur, şüphesiz sen işitensin, bilensin.” 2/127
-
“Rabb’imiz, bizi sana teslim olanlar yap, neslimizden de teslim olan
bir ümmet çıkar; bize ibadet yollarımızı göster, tövbemizi kabûl et;
zirâ, tövbeleri kabûl eden, çok merhametli olan ancak sensin, sen!”
2/128
Görüldüğü gibi, ibadet yollarını, usullerini
göstermek Allah’a aittir. Ve Kur’an öğretisine göre “Salat” kelimesi
“Övgü” manasına gelmiş olur. Allah bir kimseye salat ederse o kimseyi
övmüş, dolayısıyla sevmiş ve ona merhamet etmiş demektir. Kul, Allah’a
hakkıyla salat edince, Allah’ı sevmiş, övmüş ve yüceltmiş olur. Allah’ı
sevmiş olması ve sevap kazanması için salatında gaflet içinde olmaması
gerekir. Kul, kul için Allah’ın razı olduğu şekilde salat edince onu
övmüş, sevmiş ve Allah’tan affını istemiş olur. Salat kelimesi öyle bir
kavramdır ki, Allah’tan kullara, kullardan Allah’a ve kullardan, kullar
üzerine olabilir. Bu hususta Kur’an’dan mealen:
-
(Şüphesiz) Allah ve Melekleri Peygambere salât ederler; ey iman edenler
siz de Ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selam edin. 33/56
-
O (Allah)dır ki, Zatı ve Melekleri size salât ederler; (Allah) böylece
sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak istemektedir. O müminlere karşı
çok merhametlidir. 33/43
-
Onların mallarından bir miktar sadaka al ki onunla onları arındırıp
temizliyesin ve onlar üzerine salât (duâ) et; çünkü senin salavatların
(duâların) onlar için bir sükûnettir. Allah işitendir bilendir. 9/103 -
Bedevi Araplardan kimi de vardır ki Allah’a ve âhiret gününe inanır,
verdiğini Allah’a yakın dereceler kazanmağa ve Resûlün salavatını
(duâlarını) almaya vesile sayar. Gerçekten o (verdikleri), kendileri
için yakın dereceler(e vesile)dir. Allah onları rahmetinin içine
sokacaktır. Muhakkak ki Allah bağışlayan, esirgeyendir. 9/99
- Doğrusu mutluluğa ermiştir arınan. 87/14
- Rabb’inin adını anıp salât kılan. 87/15
- Gerçek şudur ki ben Allah’ım. Benden başka İlâh yoktur. Bana ibadet et ve beni anmak için salât (namaz) kıl. 20/14
-
Kitab’dan sana vahye dileni oku ve salât (namaz) kıl, çünkü salât
(zikir ve namaz), kötü ve iğrenç şeylerden vazgeçirir. Allah’ı anmak,
elbette daha büyüktür, Allah, ne yaptığınızı bilir. 29/45
Demek
oluyor ki, salât kavramı bir anma; bir dua; övgü kavramıdır. Yoksa salt
olarak beş vakit kılınan “Namaz” şeklinde anlaşılıp özdeşleştirilirse
ters neticelere varılır. Zira, ayet meallerinde görüldüğü gibi, Allah,
Peygambere ve Müminlere salât etmektedir. Haşa bu Allah’ın onlara
ibadet ettiği manasında değildir. Ancak onlara övgü ve rahmet ettiği
manasındadır. Bu itibarla, salât Allah’ın layık olduğu şekilde Allah’a
ve Kulların layık olduğu şekilde kullara yapılır. Örneğin: Kullar
övülürken hiçbir zaman kainat üstü manasında olmak üzere “Ekber” yani
en büyük kelimesi; tüm noksanlıklardan münezzehi yet (kusursuzluk)
manasına gelen “Sûbhan” kelimesi veya her şeyden müstağni, her şeyin
O’na muhtaç olduğu manasına gelen “Samed” gibi kelimeler kullara salât
edilirken kullanılmaz. Bu gibi ifadeler Allah’a salat edilirken
söylenir, kullar için, çok iyi, takvalı, abid, Allah’ın rızasına layık,
Allah ondan razı olsun, cennete koysun, azaplandırmasın veya hastaysa
Allah şifa versin, Allah ona iyilik versin gibi dualı sözler söylenir.
Kişi bunlara layıksa meşrudur. Bu itibarla da anlaşılmış olur ki,
liyakati dikkate alıp, haddi aşmamak şartıyla “salât” kullardan
kullara, kullardan Allah’a olabildiği gibi, Allah’tan kullara ki;
bunlar “Mümin” olan kullardır. Edile bilir. Ve bunda tevhide aykırı bir
husus yoktur. Bu konuda Kur’an’dan bir örnek verecek olursam, mealen:
- O halde, beni zikredin (anın)ki, ben de sizi zikredeyim; bana şükredin; (fakat) nankörlük etmeyin. 2/152 Demek
oluyor ki, kullar Allah’ı, Allah’ta kulları zikreder, kullardan Allah’a
yapılan zikir, Allah’a layık olacak şekilde, Allah’tan kullara yapılan
zikirde, kullara layık olacak şekildedir. Örneğin, cenaze üzerine salât
edilirken hiçbir zaman Kur’an okunmaz, zira bir kimsenin söylemiş
olduğu güzel sözler onun adına anılıp tekrarlandığında, nasıl ki o
şahıs anılıp övülüyorsa, Kur’an’da, Allah’ın sözü olduğundan, Kur’an
okumak, Allah’ı övme, zikretme ve Allah’a salat etme manasındadır.
Ölüye salât ediyoruz diye hiçbir zaman ne cenazenin başında, nede
mezarının başında ve nede gıyabında Kur’an okunmaz, ancak ölü için
övücü sözler söylenir ve onun için Allah’tan rahmet istenir. Ve
tabiidir ki ölünün bu sözlere layık olması diğer bir husustur. Ve ölü
üzerine yapılan salât’a hiçbir zaman “Cenaze namazı” denmez, zira
“Namaz” kelimesinin Türkçe’deki karşılığı “ibadet”tir. Bu kullar için
kullanılamaz.
Böylece anlaşılmış olur ki, salât kelimesi
kullanıldığı her hususta ibadet veya Namaz manasında değildir. Ancak
Allah için yapılan salatlar ibadet kavramına girmektedir, zira Allah’a
yapılan salatlar, Allah’a has olan zikirlerdir.
Diğer önemli bir
hususta secde olayıdır. Kimileri secdeyi ibadetle özdeş (aynı) sayıp o
şekilde anlamaktadırlar, bu şekildeki bir anlayış, secdeyi doğru
anlamış olmak manasında değildir. Zira, nasıl ki cins belirlemek
suretiyle, örneğin: “En büyük kelimesini” kullandığımızda, ağaçların en
büyüğü falan ağaç, dağların en büyüğü falan dağ diyebiliyorsak ve bu
şirk olmuyorsa. Ancak, salt olarak, Allah’tan başkası için en büyük
sözcüğünü kullandığımızda bu şirk oluyorsa. Secde de kullar arasındaki
üstünlüğü belirtmek bakımından, kullardan kullara yapıldığında şirk
olmaz. Fakat, Allah’tan başkasını İlâh kabul ederek, o kabul edilen
şeye secde yapılırsa şirk olayı işlenmiş olur, isterse, Allah’tan
başka, bu ilâh kabul edilmiş olan şey, canlı veya ölü bir insan, bir
taş v.s. olsun fark etmez.
Bu hususta Kur’an’dan mealen:
-
Sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere: “Adam’e
secde edin!” dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis etmedi, o secde
edenlerden olmadı. 7/11 -
(Allah) buyurdu: “Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten alıkoyan
nedir?” (İblis): “Ben, dedi, ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın,
onu çamurdan yarattın.” 7/12
- (Allah) buyurdu: “Öyle ise oradan in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın!” 7/13
Görüldüğü
gibi, Kur’an öğretisine göre, kullar arasında secde, karşısındakini
İlâh görmemek şartıyla ibadet manasında olmayıp, bir birlerinden
üstünlük manasındadır. Yine bu konuda Kur’an’dan mealen:
-
Hani bir zaman Yûsuf babasına: “Babacığım demişti, ben (rüyâda) on bir
gezegen, güneşi ve ayı gördüm, bunların bana secde ettiklerini gördüm.”
(demişti). 12/4
- (Babası Yakub): “Yavrum, dedi, rüyanı
kardeşlerine anlatma sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan,
insana apaçık bir düşmandır! 12/5
- Ana-babasını tahtın üstüne
çıkardı ve hepsi onun için secdeye kapandılar (Yusuf): “Babacığım,
dedi, işte bu, önceden (gördüğüm) rüyânın yorumudur, Rabb’im onu gerçek
yaptı, bana iyilik etti; zirâ şeytan, benimle kardeşlerimin arasına
fitne soktuktan sonra O, beni zindandan çıkardı, sizi de çölden
getirdi. Gerçekten Rabb’im, dilediği şeyi çok ince düzenler. O, (her
tedbiri) bilen, her şeyi yerli yerince yapandır.” 12/100
Görüldüğü
gibi, secde olayı Allahtan başka herhangi bir şeyi İlâh kabul etmemek
şartıyla kullardan, kullara yapıldığında şirk olmayıp, bir üstünlük
kabulü olayıdır. Kulların bir birlerine secde etmeleri hiçbir zaman
Allah’ın en üstün olduğu gerçeğini değiştirmez, zira kullar arasında ,
secde edende, kendisine secde edilende ister istemez Allah’a secde
ettiğinden Allah’ın en üstün olduğu gerçeği değiştirilemez. Ancak,
Allah’tan başka herhangi bir şeye İlâh’lık atfedip ona secde eden, bu
düşüncesinden veya kabulünden dolayı şirke girmiş olur. Yoksa yapmış
olduğu hareketin kendisinden değil, zira kendisi de, kendisine secde
ettiği şeyde, gölgelerine kadar ister istemez Allah’a secde etmektedir. Bu hususta Kur’an’dan mealen:
-
Göklerde ve yerde olanların hepsi ister istemez Allah’a secde ederler.
Gölgeleri de sabah akşam (uzayıp) kısalarak O’na secde etmektedirler.
13/15
Bu günkü toplumlarda, kullar arasında yaygın
olarak yapılan secde olayına örnek verecek olursak, el öpme olayında,
öptüğü ele alnını değdiren kimseleri göstere biliriz. Öyle ki,
karşısındakini kendisinden üstün tanıyarak elini öpen kimseler bu el
öpme işiyle kalmayıp çoğunlukla alınlarını öptükleri elin üstüne
değdirirler, bu hareketleri bir çeşit secdeden başka bir şey değildir.
Salât, zikir ve secde olayını böylece izah ettikten sonra, “Namaz” konusuna gelecek olursak, şöylece izah edebiliriz:
Allah, kendisinin zikredilmesini yani anılmasını durum olarak, beli
kurallı ve kuralsız olmak üzere iki şekilde emretmektedir. Kuralsız
olanına örnek verecek olursak; Kur’an’dan mealen:
-
Onlar ayakta ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar, göklerin ve
yerin yaratılışı üzerinde düşünürler: “Rabb’imiz (derler), bunu boş
yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru!” 3/191
Görüldüğü
gibi, ayakta ve oturarak ve yan üzerine yatılmış iken serbest olarak
Allah’ı zikreder edebiliriz. Zikirde ses tonu ile ilgili olarak,
Kur’an’dan mealen:
- Rabb’ini içinden yalvararak ve korkarak yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an, gafillerden olma! 7/205
Demek
oluyor ki, İslam da, Allah adı ile zikir yapıldığında, işi yaygaraya
verip, bağıra, çağıra zikir yapmak yoktur. Ses tonu orta olmalıdır,
Allah’ı kuvvetli anmanın manası bağırmak çağırmak değildir, içtenlikle
ve çok anıştır. Ve zikrin, Allah’ın herhangi bir adıyla yapılması
arasında da fark yoktur, zira bazıları iddia ediyorlar ki, Allah’ın
ismi azam diye, diğer isimlerinden daha büyük bir ismi vardır; bir
kimse Allah’a bu isimle dua ettiğinde güya, Allah dua eden o kimseye
her istediğini verecekmiş, hal bu ki böyle bir durum olmayıp, Allah’ın
bütün isimleri büyüktür ve kişi layıksa Allah o kişinin duasını kabul
eder. Bu konuda Kur’an’dan mealen:
- De ki: “İster Allah diye çağırın ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, nihayet en güzel isimler O’nundur, Sâlatında pek bağırma, pek de (sesini) gizleme, bu ikisi arasında bir yol tut. 17/110
Zaman ve Miktar olarak da zikir, Kur’an’dan mealen:
- Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin. 33/41
- Sabah ve Akşam O’nu tesbih edin. 33/42
- Sabah akşam Rabb’inin adını an. 76/25
- Gecenin bir kısmında ve yıldızların dönüp gittiği sırada (yâni sabah vaktinde) de O’nu tesbih et. 52/49
(Ey Muhammed) onların dediklerine sabret ve Rabbini övgü ile an: güneş doğmadan, batmadan önce. 50/39
- Gecenin bir kısmında ve secdelerin arkasından O’nu tesbih et. 50/40
Görüldüğü
gibi, Allah’ı zikretmek İslam dininde çok önemli bir yer tutar. Allah
kendisini çok zikretmemizi emretmiş olup, zikretmede sayısal bir sınır
koymamıştır. Zira her ortam ve her şahsın durumu aynı değildir, fakat
bu zikir olayı kafadan savma; öylesine bir şekilde de yapılmamalıdır.
Mümin kişi, Allah’ı çok zikretmeye gayret göstermelidir. Zikrin önemi
konusunda, Kur’an’dan mealen:
-
Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin
kadınlar, tâate devam eden erkekler ve tâate devâm eden kadınlar, doğru
erkekler ve doğru kadınlar; sabreden erkekler ve sabreden kadınlar,
(gönülden Allah’a) saygılı erkekler ve (gönülden Allah’a) saygılı
kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan
erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve
(ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden
kadınlar; (İşte) Allah bunlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat
hazırlamıştır. 33/35
- Onlar ki, iman etmişlerdir ve kalpleri, Allah’ı anmakla yatışır. 13/28
Bu
şekilde, serbest ve saygılı bir şekilde yapılan zikir, salât kavramı
içinde olup; kişi bu zikri yaparken, ab destsiz olabildiği gibi,
ayakta, yan üstü uzanmış, oturarak v.s. Pozisyonlarda olabilir, ayrıca
kıbleye yönelmiş olması da gerekmez.
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|