KURAN'DA NAMAZ
Her şeyden önce belirtmek isterim ki bu yazı kapsamında Kuran’da bizim namaz olarak andığımız ibadet incelenmiştir. Bu ibadet Kuran’da salat olarak geçmekle birlikte, salat kelimesinin namaz dışında farklı anlamlarda kullanıldığı ayetler bu yazıda konu edinilmemiştir.
Kuran’da salat/namaz neden tarif edilmemiştir, yok mudur, Kuran dışı kaynaklardan mı öğrenmeliyiz, gibi soruların cevabına geçmeden önce Kuran’ı nasıl anlamalıyız sorusunun cevabını, kısaca, bir kez daha hatırlamamız gerektiği kanısındayım.
Kuran’ın her şeyden önce sıradan insanlara hitap ettiğini kabul etmemiz gerekiyor. Yani Kuran indiği zaman toplumda onu anlamak konusunda bir sıkıntı yoktu. Kuran o toplumdaki tüm insanlara hitap ettiğine göre o toplumdaki belli bir kesime özgü bir dil değil, herkesin kolayca anlayabileceği bir dil kullanması gerekiyordu. Zaten Kuran’ın kendisine baktığımızda da bu mantığı kolaylıkla görebiliyoruz. Rabbimiz bize zar zor anlaşılabilen, kelimelerinin, ayetlerinin zar zor anlaşılabildiği bir kitap göndermemiştir. Ancak Kuran’ı bütüncül bir mantıkla ele almadan, arka planı görmek için yeterli çabayı harcamadan ele alıp, acele hükümlere varmak kolaylıkla hatalara yol açabiliyor.
Zümer 28
Korunsunlar diye, pürüzsüz Arapça bir Kur'an indirdik.
Neml 1-2-3
Tâ, Sîn. İşte bunlar Kur'an'ın ve açık seçik beyanda bulunan Kitap'ın ayetleridir.
Müminlere bir kılavuz ve muştudur o.
O müminler ki, namazı kılar, zekâtı verirler. Ve âhirete tam bir biçimde inananlar da onlardır.
Burada tekrarlamaya lüzum görmediğim pek çok ayette de, Kuran kendisini kolaylaştırılmış bir öğüt, çelişkisiz, apaçık, eksiksiz-fazlasız, yeterli, örnekler veren bir kitap olarak tanımlamaktadır. Buradan çıkarılabilecek en temel önermelerden birisi de Kuran’ın bir yol gösterici olarak bize yeterli olmasıdır.
Ancak bu yeterli olmanın mantığı da Kuran’ın kendi ifade ettiği tarzda bir yeterliktir. Yani Kuran hiçbir zaman dış dünyadan elde ettiğimiz verileri değerlendirmemize sınır koymaz. Zaten veriler olmadıkça aklın kullanımı diye bir şey söz konusu değildir. Ancak Allah bizden verileri vahiy temelinde ele almamızı incelememizi, düşünmemizi, öğüt almamızı, akletmemizi istemektedir. Yani “Tek Kuran” demenin mantığı, anlaşılması için gerekli verilerin kullanılması gerektiğini dışlamaz. Önemli olan, verilere yaklaşım, ele alınış biçimi ve inceleme metotlarının doğru olması, veriler üzerinde zan ve heva’dan uzak bir çalışma yapılmasıdır. Unutmamak gerekir ki Kuran 23 sene süren bir vahiy sürecinin ürünü olarak elimizde bulunmaktadır ve ilahi vahiy sürecinde son kitaptır. Bir anda inmiş bir ilmihal Kitabı değildir.
Salat Kuran’da tarif edilmez diyenlere sormak gerekir. Neden ? Allah Kuran’ı eksik mi bırakmıştır. Tabii ki hayır. Çünkü salat denildiğinde bu sözcüğün ifade ettiği anlam herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabiliyordu. Kuran’ın indiği toplumda salat denildiğinde bunun bir karşılığı vardı.
Allah salat’ı kendisini anmanın ve ondan yardım dilemenin, dua etmenin, yolu olan bir ibadet olarak tüm insanlardan istemiştir:
Namazın anlamı Musa’ya olan hitapta açıkça belirtilmiş:
Taha 14
Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana ibadet/kulluk et; beni anmak için namaz kıl.
Müslümanlara Allahtan yardım istemenin en güzel kapısı açılmış:
Bakara 45:
Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, huşû duyanların dışındakiler için ağırdır.
Bakara 153
Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.
Kitap ehli salatı biliyordu, hatta müşriklerin bile kendine göre bir salat’ı vardı. Salat daha önceki resullere de emredilmişti. Kuran ayetleri inmeye başladığında, o toplum, farklı bir içerikle de anlamış olsa, salat kelimesinin ne ifade etmiş olduğunu kavram olarak anlayabiliyordu. Daha önceki Resullerden bozulmuş olsa bile onlara kalan bir miras vardı. Allah, indirdiği ayetler ile, inananlar için, salat sözcüğüne yeni bir anlam kazandırmıştır veya bir başka ifadeyle, daha önceki Resullere emredilen salat’ın gerçek anlamını geri vermiştir.
Hatırlayalım İbrahim Beyt’in duvarlarını yükseltirken ne diyordu:
Bakara 127, 128
İbrahim, İsmail'le birlikte Evin sütunlarını yükselttiğinde "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin";
"Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş (müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin."
İbrahimin istemiş olduğu bilgi (menasik: ibadet yöntemleri) kendisine verildi mi dersiniz ? Şüphesiz yukarıdaki ayetlerden bunun verildiği anlamı çıkmakta. Biz yine de, bu sorunun daha detaylı bir cevabı için, başka ayetlere de bakalım:
Bakara 125
Hani Evi insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.
Hac 26
Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû, secde edenler için temizle.
Yukarıdaki ayetlerin de işaret etmiş olduğu gibi, İbrahim ve İsmaile ne yapacağı, nasıl ibadet edileceği açıkça belirtilmiş. Bu ayetlerde de açıkça görüldüğü gibi, İbrahimin makamı, beyt, namaz yeri olarak bildirilmekte. Orada neler yapıldığı da aynı ayetlerde bildirilmekte, orada “ibadete çekilenler, kıyam, rüku, secde edenler” bulunmakta.
Bakın İbrahim çocuklarını puta tapanlardan uzaklaştırıp Beyt yakınına, verimsiz bir vadiye yerleştirdiğinde, nasıl yalvarıyor Rabbimize:
İbrahim 37
"Ey Rabbimiz! Ben, çocuklarımdan bir kısmını senin kutsal evinin yanındaki, ziraata elverişsiz vadiye yerleştirdim ki, namazı kılsınlar, ey Rabbimiz! Sen de insanlardan bazı gönülleri, onlardan hoşlanır yap. Çeşitli meyvelerle onları rızıklandır ki, şükredebilsinler!"
İbrahim 40
"Rabbim! Beni, namazı özenle yerine getiren bir insan yap. Soyumdan bir kısmını da. Rabbimiz, duamı kabul et!"
Dikkat ettiniz mi, İbrahim peygamberin duası ne kadar anlamlı ? Allah ile iletişimlerine, Allahı anışlarına, ibadetlerine vesile olması için çocuklarını putlarda uzaklaştırıp beyt’in yakınına yerleştiriyor, onlar namaz kılacaklar, yakaracaklar, Allahtan yardım isteyecekler, Allah onları o çorak arazide nimetlendirecek, onlar da şükredecekler.
Ve izini sürelim namazın Kuranda, Resul Muhammed’in devrine kadar:
Meryem 54-55
Kitap'ta İsmail'i de an. Çünkü o, vaadinde sadıktı; bir resuldü, bir peygamberdi.
Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.
Hud 87
Dediler ki: "Ey Şuayb! Namazın mı emrediyor sana, atalarımızın tapar olduğunu terk etmemizi yahut mallarımızda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi? Esasında sen; gerçekten yumuşak huylu, olgun bir insansın."
Yunus 87
Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın ve evlerinizi kıble yapın, namazlarınızı kılın. Müminleri müjdele! diye vahyettik.
Maide 12
Andolsun, Allah İsrailoğullarından kesin söz (misak) almıştı. Onlardan oniki güvenilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: "Gerçekten ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır."
Meryem 31
"Beni, bulunduğum her yerde kutsal ve bereketli kıldı. Yaşadığım sürece bana namazı, zekâtı önerdi."
Kevser 2
Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve nahret.
Taha 132
Ehline (ümmetine) namazı emret ve onda kararlı davran. Biz senden rızık istemiyoruz, biz sana rızık veriyoruz. Sonuç da takvanındır.
Enfal 35
Onların o evdeki namazı; ıslık çalmak, el çırpmaktan başka bir şey değildir. O halde, inkâr etmekte olduğunuz için tadın azabı.
Lokmanın oğluna tavsiyesi:
Lokman 17
Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.
Görüldüğü gibi namaz bir anda ortaya çıkmış bir ibadet değildi, salat kelimesi ilk defa telaffuz edilmiyordu.
Salat denildiğinde, tanrıya yönelik, özel zaman ayrılmış, kulun tanrıya yakarmasını, tanrının rızasını kazanmak için yaptığı eylemleri anlatan, ritüelleri olan bir kavram olarak anlaşılabiliyordu. Değişik dinlerde farklı da uygulansa, hepsinin adı salat idi.
Bugün nasıl birisine, “Otobüse bin Ankara’ya git” dediğinizde, O kişi size otobüs nedir diye sormuyor ise, onun karşılığında kafasında bir kavram var ise, salat ayetleri indiğinde de kimse “salat nedir ki” diye sormamıştır. Bu kavramı, özel zaman ayırarak, özel bir biçimde, özel bir çabayla Allah’a ibadet etmek olarak anlamışlardır. Allahın kendilerine öğrettiği ibadetler (Bakara 239) ile Allaha yönelmişlerdir.
Kuran’da salat/namaz için bugün pek çok yerde bulabileceğimiz Resimli Namaz Hocaları gibi bir salat tarifi bulunmadığı muhakkak. Rekat sayıları, okunacak duaların, ayetlerin kurallaştırılması kaç defa secde edileceği gibi kavramlar Kuran’da yer almamaktadır. Allah sadece salat istemiştir, kendi öğrettiği gibi ibadet etmemizi istemiştir. Farklı durumlar için farklı salat imkanları tanımıştır.
Bugün bir kısım iddia sahipleri dürbüne tersinden bakıyor. Bugün kılınan namazda kıyam, rüku, secde hareketleri olmasından hareketle böyle bir salatın olamayacağını, çünkü böyle bir tarifin Kuran’da olmadığını iddia ediyorlar. Allahın namaz emrinin pratiğe geçirilmesinin detayları Kuran’da belirtilmiş iken, Allah daha fazlasını anlatmalıydı diyorlar.
Aslında dilleri varmasa da aradıkları şey “resimli namaz hocası” dır. Kuran’dan bir namaz örneği oluşturmayı kavrayamamışlardır. Oysa Kuran salat konusunda sınırları belirtmiştir. Ancak “ne aradığını bilmeyen bulduğunun farkına varamaz” sözü bir kez daha gerçekliğini ispatlamıştır. Onlar Kuran’da olmayan bir salat aradıklarından bulamayacakları da kesin. Oysa ibadet ile ilgili ayetlere bakılsa, salat edilirken hangi ibadetlerin uygulanabilir olduğunu kavramak için alim olmak gerekmiyor. Allah salat istedi, başta Resul olmak üzere inananlar Allahın koyduğu sınırlarla, verdiği örneklerle, anlamış oldukları ile salat ettiler. Namaz inkarcılarının istediği, hadi bu fotoğrafı Kuran’da gösterin demekten başka bir şey değil. Oysa düşünmeleri ve asıl sormaları gereken soru “bu kıldığımız namaz Kuran’daki ibadet anlayışına uyuyor mu ?” olması gerekmez miydi ?
Ancak Kıyam, Rüku, Secde’yi sadece düşünsel bir eylem olarak ele almaları ve buna karşılık namazda bedensel ifadeleri görmek akıllarının önünü tıkamaya yetmiştir. Allahın rituele mi ihtiyacı var, secde cahilliktir gibi iddiaları gerçekleri görmelerine engel olmuştur. Evet Allahın bu bedensel ifadelere ihtiyacı yoktur. Buradaki bedensel ifadelere ihtiyacı olan insandır. Bu bedensel ifadeler inancı ve imanı kuvvetlendirmekte artı bir faktördür. Bedensel ifadelerin bir anlamının olması, ayetlerde geçtikleri yerleri bu anlamla ifadelendirmek elbette ki, ayetin içeriğine de bağlı olarak, çoğunlukla bir anlam çelişkisi yaratmayacaktır, ancak bu onları sırf anlam olarak anlamayı gerektirmez, bunlar anlamları olan rituel’lerdir. Tarihsel süreç içinde anlamları bedensel ifadelerden doğmuş olan kavramlardır. İnsanlar iletişimlerinde sadece seslerini değil, beden dillerini de kullanmaya ihtiyaç duyarlar. Konuşma diline ek olarak beden dili, insanlara hem karşı tarafa kendilerini daha iyi ifade etme imkanını verir hem de anlattıkları konuya daha iyi yoğunlaşma, adapte olma imkanı sağlar. Bu anlamda insanlar ibadetlerinde bu dili de kullanmışlardır.
Rabbimiz bize nasıl ibadet edeceğimizi Kuran’da pek çok yerde belirtiyor. Huşu ile namaz kılma, Kıyam, Rüku, Secde, ortak koşmadan Allaha ibadet etme, Allahı zikretme, tesbih etme, yüceltme, Kuran okuma …
İsra 110-111
De ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında bir yol benimse.
Ve de ki: "Övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah'adır." Ve O'nu tekbir edebildikçe tekbir et.
Fatiha 5
Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden dileriz.
Mü’minun 2
Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır;
Araf 170
Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı kılanlar, şüphesiz biz salih olanların ecrini kaybetmeyiz.
Araf 205-206
Rabbini, içinden, yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an, gâfillerden olma!
Rabbinin yanında olanlar, büyüklük taslayıp O'na kulluktan geri kalmazlar, O'nu tesbih ederler ve O'na secde ederler.
A’la 1
Rabbinin yüce adını tesbih et
A’la 14-15
Doğrusu, mutluluğa ermiştir zekât veren
Ve Rabbinin ismini zikredip namaz kılan.
Hac 35
Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.
Hacc 77
Ey inananlar, rükû' edin, secde edin, Rabbinize ibâdet edin, hayır işleyin ki umduğunuza eresiniz.
Fussilet 37
Gece ve gündüz, güneş ve ay O'nun âyetlerindendir. Eğer Allah'a ibadet etmek istiyorsanız, güneşe de aya da secde etmeyin. Onları yaratan Allah'a secde edin.
Ankebut 45
Sana Kitap'tan vahyedileni oku, namazı kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek muhakkak en büyük (ibadet)tir. Allah, yaptıklarınızı bilir.
Kehf 110
De ki: "Ben de sizin gibi bir insanım; Tanrınızın bir tek Tanrı olduğu bana vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa iyi iş yapsın ve Rabbine (yaptığı) ibâdete hiç kimseyi ortak etmesin."
Enbiya 19
Göklerde ve yerde kimler varsa O'na aittir. O'nun huzurunda bulunanlar, O'na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar.
Zümer 2
Şüphesiz, sana bu Kitabı hak ile indirdik; öyleyse sen de dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet et.
Zümer 9
Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır."
Ve daha pek çok ayet, Rabbimize nasıl ibadet etmemiz gerektiğini, sınırları açıklıyor.
Allah Resulü Muhammed dönemine gelelim, Rabbimiz kitap ehli’nden haber veriyor:
Nisa 160-162
Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kişiyi Allah'ın yolundan alıkoymaları nedeniyle (önceleri) kendilerine helal kılınmış güzel şeyleri onlara haram kıldık.
Ondan nehyedildikleri halde faiz almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri nedeniyle. Onlardan kafir olanlara pek acıklı bir azab hazırlamışızdır.
Ancak onlardan ilimde derinleşenler ile mü'minler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar. Namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar; işte bunlar, Biz bunlara büyük bir ecir vereceğiz.
Ali Imran 113-114
Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli'nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar.
Allaha inanırlar, Ahıret gününe inanırlar, ma'rufu emrederler, münkerden nehyederler, hayırlara koşuşurlar ve işte bunlar salihîndendirler
Kitap ehli’nin ibadetinden bahsedilirken, hiç dikkat ettiniz mi, onların bir kısmının bugün bile kılmış oldukları namaz tarif ediliyor. Ayakta duruyorlar, Allahın ayetlerini okuyorlar ve secdeye kapanıyorlar. Bilmiyorum bu ayetlerde rüku olmadığına dikkat ettiniz mi ?
Bakın, Rabbimiz Meryem’e ibadetini hangi ifadeyi kullanarak öğretmişti:
Ali Imran 43
Yâ Meryem, Rabbine divan dur, secdeye kapan, rükû edenlerle rükû et demişti.
Ve bakın Rabbimiz Kitap ehli’nden ne istiyor:
Bakara 41-42-43-44:
Beraberinizdekini doğrulayıcı olarak indirmiş bulunduğuma inanın. Onu ilk inkar eden siz olmayın. Benim ayetlerimi az bir bedel karşılığı satmayın. Ve yalnız benden sakının.
Batılı hakka karıştırmayın, bile bile gerçeği gizlemeyin
Namazı kılın, zekâtı verin; rükû edenlerle birlikte rükû edin.
Siz Kitabı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz
Allah onlardan rüku edenlerle rüku etmelerini istiyor, Kimdir rüku edenler ?
Anlaşılması zor değil, hani beyt’te kıyam, rüku, secde edenler, onlara uyanlar var ya, işte rüku edenler onlar. İbrahim’in milletine uyanlar…
Bakara 135
“Yahudi ya da hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız” dediler. De ki: Hayır! Biz, hanîf olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.
Ali İmran 95
De ki: "Allah doğru söyledi. Öyleyse Hanif olarak İbrahim'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi."
Ve bakalım, hiç olmazsa birkaç ayete, Allah inananlara ne dedi:
Maide55
Sizin veliniz, ancak Allâh, Elçisi ve namazlarını kılan, zekâtlarını veren, rükû'a varan mü'minlerdir.
Enam 72
Ve "Namazı kılın, O'ndan sakının!" diye emrolunduk. Huzurunda haşrolunacağınız O'dur.
Taha 14
Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.
Enam92
İşte bu (Kur'an), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu Kitaptır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını koruyanlardır.
Bakara 277
İman edip güzel amellerde bulunanlar, namazı kılanlar ve zekatı verenler; şüphesiz onların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
Araf 170
Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı kılanlar, şüphesiz biz salih olanların ecrini kaybetmeyiz.
Enfal 3
Onlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
Tevbe 71
Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyilik ve güzelliği belirlenene özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındırırlar. Namazı kılarlar, zekâtı verirler. Allah'a ve resulüne itaat ederler. Allah bunlara rahmet edecektir. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.
Rad 22
Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır.
Fatır 18-19
Hiçbir günahkâr, bir başkasının günahını yüklenmez. Yükü ağır gelen, onu taşımaya çağırsa bile, kendisinden hiçbir şey yüklenilmez. Akraba bile olsa... Sen ancak Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Arınıp temizlenen, kendi benliği için arınıp temizlenir. Dönüş Allah'adır.
Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler.
Mearic 22-23-24-25-32-34
Namaz kılanlar hariç.
Bunlar, namazlarında süreklidirler.
Bunların mallarında belirli bir hak vardır:
İsteyene ve mahrûm olana.
Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar.
Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır.
Mü’minun 9
Onlar, namazlarını da koruyanlardır.
Rabbimiz bize hatırlatıyor cehennemdekilerin durumunu,
Müdessir 43
Onlar: "Biz namaz kılanlardan değildik" dediler.
Kıyamet 31
Fakat o, ne doğrulamış ne de namaz kılmıştı.
Evet, onlar namaz kılanlardan değil… kendilerine inen vahye inanıp, namaz ibadetini yerine getirmemişlerdir. Oysa, Rabbimizin istediği gibi, onun öğrettiği ibadetin niteliğine uygun olarak salat etselerdi/namaz kılsalardı, namazlarını korumuş olsalardı, namaz kötülüklerden koruyucu idi.
Ankebut 45
Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek muhakkak en büyük (ibadet)tir. Allah, yaptıklarınızı bilir.
Allahın istemiş olduğu gibi sürekli kılınan namaz, sürekli Allah’a bedensel ve düşünsel yöneliş, sürekli olarak bizleri bir gözetleyenin olduğunu hatırlamak, ister istemez O’nun tüm emirlerini de hatırlamamız için çağrışım yapacak, bilinç ve bilinçaltımıza yansıyacak ve davranışlarımıza etkide bulunacaktır. Benim düşüncem odur ki, namaz ibadetinin temelinde bu yaklaşımın olması nedeniyle, namaz’ın kazası emredilmemiştir. Kılınamayan namazların sonradan tekrar kılınması istenilmemiştir. Allah’ı anan, zaten son kıldığı namazının kalitesi oranınca Allah’ı anmıştır. Önemli olan namazı korumaktır, yani Allah’ın istemiş olduğu peryotlarda tekrarlayarak namaza devam etmek, Allahı anmaktır.
Hud 87
Dediler ki: "Ey Şuayb! Namazın mı emrediyor sana, atalarımızın tapar olduğunu terk etmemizi yahut mallarımızda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi? Esasında sen; gerçekten yumuşak huylu, olgun bir insansın."
Müşrikler Şuayb’ın namaz kılmasını görüyorlar, dikkatlerini çekiyor, ona kinayeli bir dille sesleniyorlar. Şuayb’ın kendileriyle uzlaşmamasını Şuaybın inancına bağlıyorlar ve bunu Şuaybın bu inancın göstergesi olan namazı üzerinden ifade ediyorlar. Niye dikkatlerini çekmişti? Ritueli olmayan içten bir inanıştan mı ibaretti, yoksa bir ritueli varmıydı ?
Rabbimiz namaza nasıl hazırlanmamız gerektiğini de öğretmiştir,
Nisa 43
Ey iman edenler! Sarhoşken/aklınız karışıkken/zihniniz bulanıkken, ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüpken de –yolculuk yapanlar dışında- gusledinceye kadar, namaza yaklaşmayınız. Ve eğer hasta iseniz veya yolcuysanız, ya da biriniz tuvaletten gelmişse veya kadınlarla birbirinize dokunmuşsanız ve bu durumlarda su bulamamışsanız, o zaman, temiz bir toprakla teyemmüm ediniz: ellerinizi, yüzleriniz ve kollarınıza sürün. Kuşkusuz, Allah, aklayandır, bağışlayandır.
Maide 6
Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki ayak bileğine (topuğa) kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.
Bu ayetlerden gördüğümüz gibi namaza başlarken zihnimizin açık olması isteniliyor, yapacağımız ibadete hazırlık olarak abdest, gusül ve teyemmüm tarif ediliyor. Benim görüşüm burada amaç fiziksel bir temizlik değil, namaza hazırlık olarak yapılan bu ritueller ile zihnin namaza hazırlanmasıdır. Namaz kılmak için hazırlık yapıyorsunuz, bu hazırlığın anlamını biliyorsunuz. Zihniniz namaza yöneliyor… Bu nedenle her namaza kalkıldığında bu hazırlık yapılmalıdır. Böylelikle namazımızın kalitesi daha yüksek olacak, temizlenip, arınmamıza, Rabbimizin nimetlerini hak etmemize daha fazla katkıda bulunacak. Tabii ki Rabbimizin umduğunu boşa çıkarmayacak, bize bu namazı kılma imkanını sağladığı için şükredeceğiz. Tıpkı Maide 6 nın sonunda belirtildiği gibi.
Rabbimiz namazın ne zaman kılınması gerektiğini, kaç vakit kılınması gerektiğini de belirtmiştir
Nisa 103
….. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.
Rabbimiz namazın müminlere vakti belirlenmiş bir farz olduğunu bildiriyor.
Hud 114
Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namaz kıl! Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah'ı ananlara bir öğüttür.
Bu ayetle Rabbimiz zorunlu tuttuğu gündelik namazları da belirtmiş olmaktadır. Gündüzün iki tarafında, gecenin alaca karanlık dediğimiz zamanlarında namaz kılmamız istenilmiş. Gündüzün bir tarafındaki alacakaranlık zamanı güneş doğmadan, tam karanlıktan gündüze geçiş süreci yani sabah namazı zamanıdır. Gündüzün diğer tarafı ve alacakaranlık olan zaman ise güneşin battığı zaman ile havanın tamamen kararması arasındaki süre yani akşam namazı saatleridir. Her iki vakit’te tam belirlenmiş bir anı değil belirli bir süreyi göstermektedir. Dolayısıyla alacakaranlık olarak açıkladığım zülef kelimesi için, çoğuldur en az üçtür itirazlarına kulak vermiyorum.
Kuran’ı dikkatle incelersek Allah bu emri verdikten sonra başka hiçbir yerde gündelik, vakti belirlenmiş başka bir namaz emretmemiştir. En başta da söylemiş olduğum gibi, Kuran kolayca anlaşılabilecek bir kitap olarak indirilmiştir. Dolayısıyla bulmaca çözerek farz namazların sayısını artırmayı makul bir yöntem olarak görmüyorum.
Hud 114’te belirlenmiş olan bu namazlardan, bir başka vesileyle Nur 58 de de isimleriyle bahsedilir.
Nur 58
Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlarla, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız sizden üç durumda izin istesinler: Sabah namazından önce, öğlen vaktinde elbiselerinizi çıkardığınızda, akşam namazından sonra... Kaygılanacağınız üç vakittir bunlar. Bunlar dışında size de onlara da bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, birbirinize bakabilirsiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.
Yine İsra 78’de bu iki namaza atıfta bulunuyor.
Güneşin kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı kıl. Sabah Kur'an'ını da gözet. Çünkü sabah Kur'an'ı şahid olunandır.
Kuran da tüm müminlere farz kılınmış, vakti tayin edilmiş, bu iki namaz dışında gündelik namaz yoktur.
Bazı okurlar, buraya kadar, eminim “ya Bakara-238/239 ne demektedir” diye sormuşlardır.
Bakara 238-239
Namazları ve vusta namazı koruyun. Tam bir saygıyla Allah'ın huzurunda kıyam edin.
Eğer korkarsanız, yaya veya binekte iken kılın. Güvenliğe girdiğinizde ise, yine Allah'ı, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi zikredin.
Namazda tam bir saygıyla Allahın huzurunda kıyam var. Tam bir saygıyla Allahın huzurunda nasıl durulabilir anlamak zor olmasa gerek, burada da bir şekilsellik yok mu?
“es salat ül vüsta” ya gelince, öncelikle burada geçen vusta ifadesinin herhangi bir zaman ifadesi olduğunu düşünmüyorum. Kuran’da zaman ile ilgili ifadeler o zamanki zaman belirtme yöntemlerine uygun olarak ya güneş ya da ay’a bağlı olarak bildirilmektedir.
Burada söylenilene biraz daha yakından dikkatle bakalım. Ayet ilk önce en temel emri iletiyor. Namazları korumamız isteniliyor. Vusta salat’ın korunmasını istiyor.
Bir sonraki ayet (239) namazların nasıl korunacağını, ve vusta salatı tarif ediyor. Vusta salat, zorda kalsan da bırakmaktansa, hiç kılmamaktansa daha basitleştirilmiş, iki uç noktanın arasında, orta çözüm olarak önerilen namaz. Yaya veya binit üzerinde kılınan namaz. Şüphesiz bu durumda namaz normal durumlardaki gibi kılınamayacaktır. Allahı zikretmek için, gerektiği gibi konsantre olamayacağınız gibi, gerekli rituelleri de tam olarak yerine getiremeyeceksiniz. Benim görüşümce, hiçbir yerde açıklanmadığını düşündüğümüz “es salat ül vüsta” Bakara-239’da bahsedilmiş olan namazdır. Allah eksik söz söylememiştir. Aslında Elmalılı Tefsir’inde bu yaklaşımla ilgili ipuçları var ancak beş vakit farz namazı çıkarma gayretleri nedeniyle olsa gerek pek dikkate alınmamış.
Bakara 238-239’a birlikte bakınca namazlar (salavat) kelimesinin günlük namazda en az üç vakti belirttiği iddiası da çürümüş oluyor. Açıktır ki bir günde kılınan namazlar değil, farklı durumlarda, zamanlarda kılınan tüm namazlar kastedilmektedir. Hatta farz edilmediği halde kılınan namazlar da dahil edilebilir.
Tehlike altında iken kılınmış olan, kısaltılmış, eksiltilmiş, olan namaz dahi bu isimle anılabilir. Korku halindeki namaz olarak tanımlanmıştır.
Nisa 101-102-103
Yeryüzünde dolaştığınız zaman, küfre sapanların size tedirginlik vermesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şu bir gerçek ki, küfre batanlar sizin için açık bir düşmandır.
İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azab hazırlamıştır.
Korku halindeki namazı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.
Bu ayetlerden anladığımız kadarı ile namaz korku durumunda kısaltılabiliyor. Ancak bu kısaltmanın, Allah Resul’u tarafından ne şekilde uygulandığını, bu ayetlerden çok açık bir şekilde anlamamız mümkün değil. Ancak kısaltılan bu namazın sonunun secde ile bittiğini anlayabiliyoruz. Muhtemelen süre olarak kısaltılan bir namaz olmalı ki, Nisa-103 te bu namazda ki kısaltmadan, tedirginlikten kaynaklanan eksiklikleri daha sonra namazda olmasak ta gidermemiz için yol gösteriliyor, Allahı namaz dışında da, ayakta, oturarak, yan yatmışken anmamız isteniliyor. Sükunet halinde iken de namazı tam bir biçimde kılmamız isteniliyor.
Bakara 238’de Vusta Salat olarak ifade edilen salat için İslam aleminde çok farklı rivayetler olmasının, uzlaşılmış bir anlayışın olmayışının arkasındaki en büyük nedenin, vusta salat’ın yukarıdaki tanımından kaynaklanmakta olduğu akla yakın gelmekte. Çok sık kılınan bir namaz olmaması nedeniyle anlamı çok dar bir çevrede kalmış ve unutulmuş olmalı. Vusta salat’ın ikindi namazı olduğunu ileri süren en kuvvetli rivayet, bilgi kısmını alıp, yorum kısmını attığımızda aslında yukarıdaki yorumu doğrular niteliktedir.
Bu konudaki rivayet:
Resulullah (sav) Hendek Savaşı sırasında "Allah onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun, bizim vusta namazımıza mani oldular, güneş batıncaya kadar kılamadık" buyurdu. Bir rivayette: "Bizi, salat-ı vusta olan ikindi namazından ahkoydular" denir. Bir diğer rivayette: "Sonra ikindiyi akşamla yatsı arasında kıldık" denir.
Bu hadiste savaş öncesi kılınacak olan vusta namazından bahsedilir ve yukarıdaki Bakara 238-239 ve Nisa 101..103 te tanımlanan ortam vardır. "Bizi, salat-ı vusta olan ikindi namazından ahkoydular" ifadesindeki “ ikindi namazı” o koşullardaki normal bir konuşmadaki ifade tarzına uygun olmaması nedeniyle, eklenti izlenimi bırakıyor.
Vusta Salat parantezini burada kapatarak tekrar ana başlığa dönelim.
Rabbimiz kendisinin en güzel isimleri ile anılmasını, sesimizin seviyesini bile tarif etmiştir.
İsra 110
De ki: "Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur." Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.
Rabbimiz onların, kıldıkları namaz ile, rüku ve secde ile resmediyor.
Fetih 29
Muhammed, Allah'ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rükû eder, secdeye kapanır halde görürsün. Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar. Görünüşlerine gelince, yüzlerinde secde eseri/izi vardır. Bu onların Tevrat'taki nitelikleri. İncil'deki nitelikleri de şöyle: Tıpkı bir ekin ki filizini çıkarmış, o filizi kuvvetlendirmiş. Filiz kalınlaştı, gövdesi üzerine dikildi. Ziraatçıları da imrendirir/hayran bırakır bu ekin. Allah böyle yapar ki, onlar sayesinde, inkâr edenleri öfkelendirsin. Allah onlardan iman edip hayra ve barışa yönelik işlen yapanlara bir bağışlanma ve büyük bir ödül vaat etmiştir.
Şüphesiz Rabbimizin vakitli olarak kılmamızı emrettiği sabah ve akşam namazının dışında da Müslümanlar namaz kılmışlardır. Örneğin Cumua suresiden gündüz kılınan namazı görebiliyoruz.
Cumua 9-10-11
Ey inananlar! Cuma günü, namaz için çağrı yapıldığında, Allah'ı anmaya/Allah'ın Zikri'ne koşun! Alışverişi bırakın! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
Namaz kılınınca hemen yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın! Allah'ı çok anın ki, kurtuluşa erebilesiniz.
Bir ticaret yahut oyun, eğlence görür görmez, dağılıp ona yöneldiler de seni ayaküstü bıraktılar. Onlara de ki: "Allah katında bulunan, eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır! Ve Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır."
Bu ayetlerle Cumua günü kılınmakta olan bir namazın, Allah Resulüne ve onun görevine karşı takınılan tavrın neticesinde, bir uyarı ile resmileştirilmesini, kayıt altına alındığını görüyoruz.
İslam aleminde Teheccüd Namazı olarak anılan bir ibadet, Kuran’da İsra 79’da sadece Allah Resulüne öneriliyor. Ancak bu ibadeti güzel bulan Müslümanlar, kendileri mecbur tutulmasalar da bu namazı kılmayı güzel bir ibadet olarak devam ettirmekteler.
İsra 78
Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti Kur'an'ı, şahid olunandır.
İsra 79
Sana özgü bir davranış olarak, gecenin bir kısmında, teheccüd et - o Kur'an'la meşgul olmak üzere uyanık ol/uykudan uyan. Böylece Rabbinin seni övgüye layık bir konuma ulaştırması umulur.
Buraya kadar Kuran’daki namazı ayetler izdüşümünde anlatmaya çalıştık. Yazıyı çok fazla uzatmamak adına tüm ilgili ayetleri almadım. Halen namaz nasıl kılınacak peki diyerek “Resimli Namaz Hocası” arayacak var mı bilmiyorum.
Yukarıdaki yazı boyuncada görmüş olduğunuz gibi rekat sayılarından hiç bahsetmedim. Çünkü Kuran’da böyle bir tarif yok. Buraya kadar Namaz ibadetinin mantığını anlamış isek neden rekat sayısının anlamı olmadığını da anlamış olmalıyız. Namazı rekatlara ayırarak kılarsınız veya ayırmadan kılarsınız Allah için fark edeceğini düşünmüyorum. Önemli olan namazın kalitesidir. Ancak bu demek değildir ki bugün İslam alemince kılınan klasik namaz şekli açıdan hatalıdır. Tam tersi, şekli açıdan Kuran’daki namaza uygundur. Özünün de Kuran’a uygun olması durumunda bence hiçbir sorun yoktur.
Namazdan bu kadar bahsedip, mescid’lerden hiç bahsetmemek olmaz. Bir iki kelimeyle ona da değinelim. Mescidlerin ibadet yerleri olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak tuzak mescidlerine dikkat edelim. Allah Resulünü uyarmıştı. Ancak aşağıdaki ayetlerden almamız gereken dersler halen geçerli. Uyarıya kulak verelim. Uyanık olalım ve unutmayalım ki Kuran ayetlerinin mızraklara geçirilmesi ile aşağıdaki ayetlerin inişi arasında, aradaki 14 yüzyıllık süre ile kıyaslarsak, çok bir süre geçmemişti…
Tevbe 107-110
Zarar vermek, inkârı (pekiştirmek), mü'minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir.
Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiç bir zaman durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever.
Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.
Onların kalbleri parçalanmadıkça, kurdukları bina kalblerinde bir şüphe olarak sürüp gidecektir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Evet, bizi gitmiş olduğumuz doğru yoldan saptırmak isteyenlerin, hayır için çabaladıklarını söyleseler de, kafakol ilişkilerine, sevimli, dindar görünme çabalarına kanmayalım. Onların bizi saptırmak için kurdukları mescidlere dikkat edelim. Allahın hayırlı olarak gösterdiği mescid, bizim için daha uygundur.
Rabbimize kulak verelim.
Zümer 18
Onlar ki sözü dinlerler, sonra da en güzelini tatbik ederler, işte onlar Allahın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir ve işte onlardır o temiz akıllılar (ulul elbab).
Bu yazı 15/12/2008 Tarihinde güncellenmiştir - elmuh