Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Asim kardesim yemek benzetmenizi nicin uygun bulmayisimi izah etmistim. Ama sende haklisin bir seyin dogrusunun olmasi, insanlarin onu benimseyecekleri anlamina gelmiyor. Diyet detaylarinda bilimsel calismalar insanlarin uygulamalarinin cogunu yanlis bulmakta ben bu yuzden ornek degistirmenizi tavsiye etmistim. Bilim uc ogun yemegi yanlis buluyor hele iki veya bir resmen intihar. Beslenme cesitlerinden dogrusu var yanlisi var.
Icinden geldigi gibi dua edersin ama icinden geldigi gibi yersen dokunur.
Babam ilkokul dahi okumamis birisiydi, gencliginde cobanmis. Cok kisa araliklarla az ve oz yerdi. Hic unutmam her gece uyumadan once biraz peynir,yogurt tarzi yiyecekler yerdi. Hic spor felan yapmadigi halde ,hem genetik hemde beslenmeden oturu atletik bir vucutu vardi. Babami cahil sanirdim ama epeyde alimmis meger, bizim rahmetli. Uyumadan once yag kontenti dusuk bazi yiyecekler yemek gerekiyor . Yoksa vucut uyku esnasinda tahribata ugruyur. Ama sakin muz,cilek ve benzeri nitelikte yiyecekleri ikindiden sonra yemeyin hele uyku oncesi sakin.
Herneyse saat gecenin ikisi ben biseyler atistirip dinlenmeye geceyim, tabiki diyet sartlarina uygun olarak
Biraz hikaye gibi oldu ama bazen latifede gerekiyor.
Oruc hakkinda goruslerini uygun buldugun baslikta yapmani bekliyorum.
Ben seni yermedim, öncelikle bunu belirteyim. Soru sormada acemisin derken de espiri yapmıştım. Adım baykuşa çıktı galiba! İlla bir kuşa benzemek gerekiyorsa siz hangi kuşa benziyorsunuz acaba? İltifatların için de teşekkür ederken hep yap bu iltifatları şeklinde anlama lutfen. İltifatten de hoşlanmıyorum.
"Lé ikrahe fiddin", özlü bir ifade ile; "zorla iman olmaz" demektir. Sen 87/9 ile 2/256 bir birine tezat gibi görüyorken bu kanaata nasıl vardığını belirtmemişsin. Halbuki ben aralarında bir tezat görmüyorum. Anladığım kadarıyla sen, "Zekkir" emrini tebliğ olarak anlıyorsun. Halbuki burdaki ve Kuran'da yer aldığı diğer ayetledeki hatırlatma, Allah'ın Resulü ve mesajına takındıklerı alay, istihza ve hakaretlerine karşın yapılmış birer uyarı, tehdit ve Allah'ın kendileri için öngördüğü azaba dikkatlerini çekmek adına yapılmış bir tebliğ olup irşad amaçlı bir tebliğ eğildir. "Zekkir" ifadesinin yer aldığı 87/9, 50/45, 6/70, 51/55, 88/21 ve 52/29 ayetlerini siyak ve sibakları ile okuyup dikkat ettiğinde bunun böyle olduğunu göreceksin.
"fe zekkir...!" buyruğunda bir ikrahın var olduğunu söylüyorsun, en azından Esed'in verdiği manadan öyle anlıyorsun. Ve yanılmıyorsam S. Ateş'in çevirisini daha isabetli ve daha doğru buluyorsun.
Bense ikisinin de çevirilerini tam doğru bulmazken, Ateş'in "...eğer hatırlatma yarar verirse hatırlat." şeklindeki çevirisini yanlış buluyor ve Kuran ile mutabık olmadığını söylüyorum. Allah'ın Resulu sadece Müzekkir/Uyarıcıdır 88/21. Uyarı ise "öğüt" asla değildir. Alaycı, müstehzi, müstekbir olan ve kendilerini misteğni addedip bu hallerini dinleri / günlük yaşantıları haline getirmiş olan müşrik kafirlere öğüdün fayda vermeyeceğini Allah çok iyi biliyor. O nedenle Allah "Sen yine de onlara öğüt ver!" tarzında bir öneride bulunmuş olması mümkün değildir. Bu tarzdaki çevirilerin tamamı isabetsizdir, en hafif tabir ile, Allah'ı ve Kuran'ı anlamamktır.
"İN" edatı takyid için değil, burada tahkik içindir. Allah bu ve ilgili diğer ayetlerde "onları/her kesi uyar" diyor. Ne ile uyaracağını da ayetlerin devamındaki şiddetli azap ayetlerinden anlamak mümkün. "Hatırlat, şayet hatırlatma yarar sağlayacaksa!" şeklindeki ihtimalli, eğerli, kayıtlı söylemi ben Allah'a yakıştıramıyorum. Allah Muhammed'ten daha iyi biliyor bunların öğüt dinlemeyeceklerini ve öğüdün onlara yarar sağlamayacağını. Ama, Allah'ın bunlara ilerde nasıl azap edeceği tehdidinde / uyarısında bulunmasını, hiç bir çekingenlik göstermeden kesin bir dille söylemesinde fayda olacağını belirtiyor. İnananların bu en zayıf oldukları dönemde bu denli şiddet içeren bir uyarı sonrası bu azgın kafirlerin buna karşın bir şey yapamamaları büyük faydalar sağlayacaktır. Bunu duyan her kes üzerinde etkileri mutlaka olacaktır. İnananlar moral bulacak, Allah'tan korkup çekinecek olanlar düşünüp iman edecektir. Bundan dolayı, Esed'in de "İster fayda veriyor görünsün ister görünmesin" tarzındaki anlayışını yanlış buluyorum. Çünkü bir sonraki ayet, uyarının Allah'tan haşyet duyanların bu uyarıya kulak vereceklerini, kötü ve zor durumda kalacak bedbahtların da uzaklaşacaklarını, uzak duracaklarını söylemekle yapılacak uyarının kesin yarar sağlayacağını söylüyor.
"Zekkir" ifadesini ben "öğüt ver!" olarak anlamıyorum, bunu tekraren söylemede fayda görüyorum. "Zikrâ" tabirini de "öğüt" değil "uyarı" anlıyorum. Kimileri (ki S. Ateş de bunlardandır) zikrâ'ya kimi yerde Kuran diyor. Bunun da yanlış olduğunu daha önce açıklamıştım.
Allahın verdiğini,yani elçinin sunduğunu gönülden kabul edin,gel dediğinde gelin,git dediğinde gidin,elçinin sözünün dışında iş yapmayın..size mallarınız derse mallarınızla,size canlarınız derse canlarınızla destek olun...yani elçiye tam bir bağlılıkla bağlanın ki Allahta üzerinize vaadini tamamlasın..
Elçi derseki..malınızı bana verin ki sizi temizleyeyim..verilecek..verin..elçi derseki,Allah için savaşın ve gerekirse canınınızı verin..verilecek..gönülden boyun eğilecek..
ben bunu anlıyorum Mürselat kardeşim,senin yakaladığın bir nokta varsa paylaşırsan bize salat etmiş olursun..
sağlıcakla
selam sevgili kardeşim,
yukardaki yazın çok güzel açıklamış olayı,ama şu arzda şuan yaşayan ve ben teslim olanlardanım diyen insanların içinden bu ayeti yaşayan kim var acaba.kimler ALLAHIN salat ettiği resule nasıl salat ediyor,dikkat edersen ayetin içinde ey müminler diye bir hitap vardı bu müminler kimler biz bu müminlerden nasıl olucağız,bu salatı nasıl yapacağız?
sorular uzayıp gider ama şimdilik bu kadar inşaallah
selam ve dua ile
Selamlar Mürselat kardeşim,
Kendime göre salat ve salatın yapılma halleri değilde amacı üzerinden gitmek isterim ki, salat edin dendiğinde kişi asıl olarak ne istendiğini anlasın..
Bana göre salatın zekatın infakın ve diğerlerinin tek bir hedefi var,o da insan eliyle şu dünyanın cennete çevrilmesinin isteği..kim tarafından Rab tarafından..dünyayı cennete çevirenler cennete gidecek cehenneme çevirenler çehenneme gidecekler..
dünyayı cennete çevirmek nedir?
Allaha gönülden boyun eğip yaşamakla yani secde ile..bu secdenin mahiyetinde paylaşım var,hakka saygı var,düzen var,adalet var,dua niyaz var,sevgi ve barış var..dünyayı barış yurduna çevirin..işte cennet bu..açlık yok,destek dayanışma var,doğaya ihanet yok,sahiplenme var..insanlara insanca yaşam hakkı var..sömürü yok,bela yok..işte böyle bir dünya düzeni kurmaya çalışın..göğe bakın çatlak veya düzensizlik var mı..yok..o halde sizin sorumluluğunuzda bu düzenin benzerini aranızda kurmanızdır..
dünyayı ceheneme çevirenlerin düzeninde,sömürü,yokluk,suç,adaletsizlik vs vs vs var..bunlarda ancak cehennemde yaşamaya hak kazananlardır..
benim tok olduğum yerde aç varsa neden aç?çünkü o açlar kendi cehenneme çevrilmiş dünyalarında yaşama terk edilmişler..onlar dünyayı cennete çevirmek isteyenlerin gelmesini beklemekteler..vs vs vs vs
velhasılı salat en küçük birimiyle bir gülümseme bir gönül alma bir hoşgörme bir kusur örtme.. bu muhatap için bi rnevi mutluluktur..Allah mutlu bir dünya istemektedir..mutsuz insanlar değil..
tek şartla..Rabbın bilincinde olarak..
ve hani Rab insanı yarattığında meleklerine;insanın üstün oluşunu kabul edin ona destek olun çünkü tarafımdan bu insana bir ayrıcalık verilmiştir dediğinde,melekler bu insan kan dökücüdür..yani dünyasını ceheneme çevirecektir..demişlerdi..ancak Rab yine insanın yanında yer almış ve meleklerin desteğini insandan yana kullanmalarını emretmişti..
İblis ise bu hak desteği insana vermeyeceğini onun üstünlüğünü kabul edemeyeceğini ve ona yardımcı olamayacağını beyan etmişti..iblis meleklerin hak desteğinin aksine insana,yoldan çıkarıcı desteğini vereceğini beyan etmişti..
melekler elbet suyun oluşumunda rüzgarın esmesinde bizim ayakta kalmamızda yardımları olabilir..bu onların,dağlar taşlar güneş gibi salatıdır..
İblisin salatı ise dünyayı cehenneme çevirmek çabasıdır...
Benim salat anlayışımı az çok öğrenmiş bulunuyorsun. Ben namazın Kuran'da olmadığını ısrarla savundum. Buna delil olarakta öncelikle Nisa 101-103 ayetlerini verdim. Bunların çevirilerini yaptım. Didik didik edip bana göre cevaplarını alamadığım sorular sordum. Lütfen, yaptığım çevirileri yaptıklarınla karşılaştır ve yaptıkların çeviriler hakkında ne söyleyeceğimi kendin tespit et!
İlla bir şeyler söylemem gerekiyorsa söyliyeyim. Kusura bakabilirsin, yaptığın haddini aşmaktır. Lütfen her kes haddini ve seviyesini bilmeli. Ben okulda yabancı dilim İngilizceydi deyip bilmediğim İngilizcemle İngilizceden yapılmış bir çeviriyi kendimce olmamış deyip çevirme hakkını kendimde bulamam. Yapılan çeviri ile ilgili bir tek söz söylemem, söylemeye hakkım da olamaz. Varsa ikinci bir çevirisi ve bunlar çok farklılık arz ediyor ise belki bir kanaatımı belirtir geçerim. Bunlardan yola çıkarak üçüncü sayılacak bir çeviri hakkını kendimde görmem, ukalalık yapıp çevirme girişiminde bulunmam.
Katılma Tarihi: 26 temmuz 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 117
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba değerli Haktansapmaz;
Cevabi yazım çeşitli sebeplere binaen gecikmiş olduğundan dolayı özür dilerim.
Mavi renkli olan yazılar size siyah renkli olanlar ise bana aittir.
Değerli Eba Ömer! Efendim sayın abi!
Ben seni yermedim, öncelikle bunu belirteyim. Soru sormada acemisin derken de espiri yapmıştım. Neticede bir kısım övgü cümlenizin yanı sıra bu tanımlamanız yergi olup dolayısıyla "övgü ile yergi" karışmış olduğuna hükmettim. Bilmem belki de hatalıyım. Adım baykuşa çıktı galiba! Yazmış olduğum cevabi yazımda, dikkat edecek olursak sizden övgüyle bahseden cümlemin içerisinde yer alan "baykuş bakışı" ifadesi, teşbih sanatı ile etraflı bir bakış açısına sahip olduğunuz gerçeğine atıftı. İlla bir kuşa benzemek gerekiyorsa siz hangi kuşa benziyorsunuz acaba? Bu sorunuzun cevabını yazımın sonunda ifade etmeye çalışacağım inşaallah. İltifatların için de teşekkür ederken hep yap bu iltifatları şeklinde anlama lutfen. İltifatten de hoşlanmıyorum. Bu tevazunuz için size teşekkür ederim.
"Lé ikrahe fiddin", özlü bir ifade ile; "zorla iman olmaz" demektir. Sen 87/9 ile 2/256 bir birine tezat gibi görüyorken bu kanaata nasıl vardığını belirtmemişsin. Ben bu iki ayetin birbiriyle çeliştiğini söylemedim. Böyle bir anlayıştan Rabbime sığınırım. Bendeniz, 4/82 gereği bu Kitab'ın çelişmediğini küçük çaplıda olsa yapmış olduğum Kur'an çalışmalarımda müşahede ettim.2/256 ile çeliştiğini söylediğim nokta, 87/9 ayetine ilişkin bahsettiğim meallerin işaret buyurduğu noktadır. Halbuki ben aralarında bir tezat görmüyorum. Zaten ayetler arasında bende çelişki görmüyorum.Aksine müthiş bir insicam görmekteyim. Anladığım kadarıyla sen, "Zekkir" emrini tebliğ olarak anlıyorsun. Tebliğin bir bölümü şeklinde alıyorum. Allah Resulu'nun vahiy olarak aldığı mesajı içinde yaşadığı topluma iletmesi/götürmesi/duyurması/bildirmesi/taşıması değil midir? Elbette bu mesajı bildirirken muhataplarının sergileyeceği davranışlara göre gerekli tebliğ tavrı (zekkir/öğüt/hatırlatma/ihtar, vaid/tehdit) göstereceği de bir gerçektir. Halbuki burdaki ve Kuran'da yer aldığı diğer ayetledeki hatırlatma, Allah'ın Resulü ve mesajına takındıklerı alay, istihza ve hakaretlerine karşın yapılmış birer uyarı, tehdit ve Allah'ın kendileri için öngördüğü azaba dikkatlerini çekmek adına yapılmış bir tebliğ olup irşad amaçlı bir tebliğ eğildir. Bence tebliğin zekkir/ihtar bölümüdür, yukarıda izah etmeye çalıştığım gibi. Çünkü "tebliğ" Allah Resulu'nun bütün aksiyonlarını içeren bütüncül bir eylemdir. "Zekkir" ifadesinin yer aldığı 87/9, 50/45, 6/70, 51/55, 88/21 ve 52/29 ayetlerini siyak ve sibakları ile okuyup dikkat ettiğinde bunun böyle olduğunu göreceksin. Tabi ki. Bu tebliğ faaliyetinde bulunan Allah Resulu’nun muhatablarının sergilediği tutuma/tavra göre şekillenmiş bir karşı tavrı söz konusudur. Bahsettiğin ayetlerde bu zekkir’den fayda görecek olanları da 50/45 ve 51/55 ayetlerinde göreceksin. Vaid’den korkmayanlar zaten ahiret hayatına inanmıyor, neyle tehdit edeceksin. Bu eylem boşa kürek sallama olmaz mı?
"fe zekkir...!" buyruğunda bir ikrahın var olduğunu söylüyorsun, en azından Esed'in verdiği manadan öyle anlıyorsun. Yanlış mıyım? Esed öyle anlamamış mı? Sizde aynı anlıyorsunuz! Bu anlayıştan hareketle, 88/21’in buyruğu Allah Resulu’nun görevi sadece tehdit olmuyor mu? Tehdit: Gözdağı verme, korkutma değil midir? Bu zaviyeden hareketle, 21/107’nin işaret buyurduğu noktayı nereye koymamız lazım. Ve yanılmıyorsam S. Ateş'in çevirisini daha isabetli ve daha doğru buluyorsun. Haklısın.
Bense ikisinin de çevirilerini tam doğru bulmazken, Ateş'in "...eğer hatırlatma yarar verirse hatırlat." şeklindeki çevirisini yanlış buluyor ve Kuran ile mutabık olmadığını söylüyorum. Bense tam tersini düşünüyorum. Allah'ın Resulu sadece Müzekkir/Uyarıcıdır 88/21. Uyarı ise "öğüt" asla değildir. Uyarı kesinlikle, "öğüt/hatırlatma" dır. Tehdit kelimesine ise yukarıda değindim. Alaycı, müstehzi, müstekbir olan ve kendilerini misteğni addedip bu hallerini dinleri / günlük yaşantıları haline getirmiş olan müşrik kafirlere öğüdün fayda vermeyeceğini Allah çok iyi biliyor. O nedenle Allah "Sen yine de onlara öğüt ver!" tarzında bir öneride bulunmuş olması mümkün değildir. Ama bu tip insanlara Esed'in çevirisinde ifade ettiği şekilde fayda vereceğini de hiç zannetmiyorum. Lakin bu tiplerle irtibatın koparılması ve anlamayacakları halde zorla bir şeyler anlatma yolunu tercih de nafiledir. Bu tarzdaki çevirilerin tamamı isabetsizdir, en hafif tabir ile, Allah'ı ve Kuran'ı anlamamktır.
"İN" edatı takyid için değil, burada tahkik içindir. Bence de “takyid” içindir, örneğin 80/1-12 arası ayetler. Allah bu ve ilgili diğer ayetlerde "onları/her kesi uyar" diyor. 80/7 ve bu tiplere sırt dönmeyi öğütleyen ayetler öyle demiyor ama. Ne ile uyaracağını da ayetlerin devamındaki şiddetli azap ayetlerinden anlamak mümkün. "Hatırlat, şayet hatırlatma yarar sağlayacaksa!" şeklindeki ihtimalli, eğerli, kayıtlı söylemi ben Allah'a yakıştıramıyorum. Allah Muhammed'ten daha iyi biliyor bunların öğüt dinlemeyeceklerini ve öğüdün onlara yarar sağlamayacağını. Dolayısıyla Resulu’na “eğer öğüt alacaksa öğüt ver” şeklinde bir takyidi emri sözkonusu. Ama, Allah'ın bunlara ilerde nasıl azap edeceği tehdidinde / uyarısında bulunmasını, hiç bir çekingenlik göstermeden kesin bir dille söylemesinde fayda olacağını belirtiyor. İnananların bu en zayıf oldukları dönemde bu denli şiddet içeren bir uyarı sonrası bu azgın kafirlerin buna karşın bir şey yapamamaları büyük faydalar sağlayacaktır. Bunu duyan her kes üzerinde etkileri mutlaka olacaktır. İnananlar moral bulacak, Allah'tan korkup çekinecek olanlar düşünüp iman edecektir. Bundan dolayı, Esed'in de "İster fayda veriyor görünsün ister görünmesin" tarzındaki anlayışını yanlış buluyorum. Zaten bu şekildeki çeviri tebliğde “ikrah” olmuyor mu? Çünkü bir sonraki ayet, uyarının Allah'tan haşyet duyanların bu uyarıya kulak vereceklerini, kötü ve zor durumda kalacak bedbahtların da uzaklaşacaklarını, uzak duracaklarını söylemekle yapılacak uyarının kesin yarar sağlayacağını söylüyor. 50/45 ve 51/55 sizin dediğinizin tam tersini söylüyor ama.
"Zekkir" ifadesini ben "öğüt ver!" olarak anlamıyorum, bunu tekraren söylemede fayda görüyorum. Bende bu ifadeyi tehdit olarak hiç anlamıyorum. "Zikrâ" tabirini de "öğüt" değil "uyarı" anlıyorum. Öğüdün uyarıdan farkı ne ki? Kimileri (ki S. Ateş de bunlardandır) zikrâ'ya kimi yerde Kuran diyor. Doğru söylüyor, Kur’an da bunu söylemiyor mu? Bunun da yanlış olduğunu daha önce açıklamıştım. Bende katıldığımı.
İllaki bir kuşa benzememe gelince, aslında benim söylememe gerek kalmadan siz zaten yazınızda zımnen bir benzetme yapmışsınız. Nasıl mı? 2/256 ile 87/9 ayetlerini birbiriyle çelişiyor şeklinde inandığımı beyan ederek. Körelmiş kanatlarıyla uçamayan ve hafif karanlıkta bile hiç göremeyen “tavuğa” benzetmişsiniz!
Saygılarımla…
__________________ Teselli ararsan teselli mi yok...
Anlaşılan beni ya anlamadın yada anlamak istemedin. Söylemlerini, savunma tarzını, iddialarını çok kuru bir inadın ürünü olarak algıladım.
"Sen zorba değilsin/ kimseyi zorlayarak imane getiremezsin" ayetinin beni terslediğini söylüyorsun. Halbu ki, bu söylemde bile karşı tarafa ince bir ta'riz ve tehdit var. Ayetlerin söylediği illa ki iman edeceksiniz, iman etmezsenis sizi yakarım ha! şeklinde bir tehdit yapmıyor. Yani imana zorlamıyor. Allah onları yaptıklarına karşı; Allah'ın Dini ve Elçi'siyle alay etmelerine karşı onları uyar diyor. Ve diyorum ki, "eğerli" uyarı olmaz. "Eğer fayda verecekse uyar!" tarzı biz zayıf kulların tarzıdır. Allah'ın tarzı olamaz. Aslında "benim dediğim doğru" saplantısını bir anlık kenara bırakır, biraz esnek yaklaşırsan müzakere ettiğimiz ayetin devamı olan ayetten anlarsın "İN"in şart edatı olmadığını. "...ya fayda verecek, eşkıya da geri çekilecek" diyor. Bu da her halu karda "fayda sağlayacak" anlamının verilmesini doğrulamaktadır.
Zikra'nın Kuran olmadığı, düşüncemi "ben de katıldım" diyorken beri taraftan da aynı konuda S:Ateş doğru söylüyor diyor ve bir daha kendinle çelişiyorsun. Ateş, Zikra'ya işaret eden HÂ zamirinin Kuran'a işaret ettiğini söylüyor, sen de doğru sölüyor diyorsun. Bakıver Kuran'a, Kuran için hangi zamir kullanılıyor! İnne HÂ mı, inne HÛ mu?
Fazla inada ve uzatmaya da luzum yok, siz sordunuz ben de cevap verdim. Ancak bildiğin ve kesin görüş sahibi olduğun halde sormuş olman düşündürücü. Bu şiddetli karşı çıkışından amacının en azından öğrenmek olmadığı aşikar.
Haktansapmaz kardeşim kusura kalma ama sendeki bu olgunluk emarelerine ne oldu?
Senin destekçin metehanda senden geri kalır yanı yok hani..
''Fazla inada ve uzatmaya da luzum yok, siz sordunuz ben de cevap verdim. Ancak bildiğin ve kesin görüş sahibi olduğun halde sormuş olman düşündürücü. Bu şiddetli karşı çıkışından amacının en azından öğrenmek olmadığı aşikar.''
Bu ne..niyet okuyuculuğuna mı başladık?
yav hakikaten istenmeyen insanın canını sıkan bıkkınlık getiren tablolar bunlar..
Güzel güzel efendice yazışalım..öyle her gürültüyü aleyhimize sanarsak işin içinden çıkamayız..
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 71
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam,
Sallâ, salât” sözcüğünün açık anlamı 75/Kıyamet suresinin 31, 32. âyetlerinde çok bariz olarak açıklanmıştır. Ki orada bu sözcüklerin karşıt anlamları da verilmiştir. Şöyle ki: “Felâ saddaqa velâ Sallâ velâkin kezzebe ve tevellâ = O, ne tasdik etti ne de çaba harcadı/destekledi. Ama yalanladı ve geri durdu.” Âyette dört eylem yer almış, ikisi diğer ikisinin karşıt anlamı olarak gösterilmiştir. Âyette “saddaka”nın karşıtı “kezzebe” Yani “tasdik etmenin” karşıtı “tekzib etme”; “sallâ” fiilinin karşıt anlamı olarak da “tevellâ = sürekli geri durmak, sürekli yüz dönmek, lakayt kalmak, ilgisizlik, pasiflik, ve yapılmakta olan girişimleri kösteklemek ” fiili gösterilmiştir. “Tevellâ” sözcüğü kalıbı itibariyle süreklilik anlamını taşır. Buradan hareket edersek “sallâ”, “tevellâ”’nın karşıtıdır. Yani anlam olarak “destek olmak, seyirci kalmamak” anlamındadır.
bu yukardaki tahlil sonucu,kevser suresi ikinci ayetindeki salatı namaz diye çevirip üstüne de kurban kesmeyi iddia edenlerin yanıldığı açıktır.
rabbin için salat et (destek ol)
rabbin hatırına resule destek ol elini taşın altına koy,daha sonraki ven har ise haktansapmaz hocamızında çevirdiği gibi göğüs ger,burdan şu tespitide yapmamız mümkündür venhar yani göğüs germe salatında üstünde bir durumdur,destek olma elini taşın altına koyma diye düşünürsek venhar ise başın taş altına konmasıdır
selam ve dua ile
__________________ Allah ve melekleri, Resule namaz kılıyor. Ey iman edenler, siz de resule namaz kılın...... çok ilginç bir çeviri oldu değilmi. böylelikle salatın ne anlama geldiğinide öğrenmiş olduk :))
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 71
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
yukardaki yazıma düzeltme yapamadığım için buraya yazma zorunda kaldık afola.
allah ve meleklerin salat ettiği ve müminlerinde salat etmesi gerektiği yer resul yani salatın merkezi resul.
rabbin için salat et ve göğüs ger.
selamlar
__________________ Allah ve melekleri, Resule namaz kılıyor. Ey iman edenler, siz de resule namaz kılın...... çok ilginç bir çeviri oldu değilmi. böylelikle salatın ne anlama geldiğinide öğrenmiş olduk :))
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma