Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Görüşlerini esas aldığınız (buraya naklettiğinize göre) Hasan Akçay, Muhammed Esed ve Hakkı Yılmaz namazla ilgili bir birleriyle çeliştikleri pek çok husus var. Örneğin, namaza ve namazın vakitlerine delil saydığınız İsra 78-79’u her biri farklı anlamış ve farklı vakitlere yormuşlar.
H. Akçay’a göre namazın vakti sabah ve akşam olmak üzere iki; H. Yılmaz’a göre sabah, akşam ve gece olmak üzere üç; M. Esed’e göre de beş vakittir. Bu Kuran ve ayetleri nasıl ve ne kadar açıktır ki, dayandığınız üç güvenilir alim ayrı ayrı sonuçlar ondan çıkarabilmişler. Benim anlayamadığım sizin anladığınız, sizin görüşünüz bunlardan hangisi, ya da bunların bir karması mıdır.?
Hud suresi 114. ayete bakarak namazın beş vakit olmadığı gibi bir sonuç çıkar mı?
Namazın esasında Kuran’daki ifadelere ve peygamberimizin uygulamalarına baktığımızda iki ile yedi vakit arasında olduğu sonucu çıkabilir. Kurandaki bazı ayetlerden iki, bazılarından üç, bazılarından dört ve beş vakit olduğu sonucu çıkabilir. Peygamberimiz Mekke’de onüç yıl boyunca sabah ve akşam olmak üzere iki vakit namaz kılmıştır. Medine’de üç vakit kılmış, fakat kıldığı vaktin arasını açarak kılmış. Akşam ezanı okununca üç rekat namaz kılmış, ara biraz daha açılınca dört rekat daha namaz kılmış. Buna yatsı namazı demişler. Sonra öğleye doğru namaz kılmış saat 10.00 gibi (kuşluk). Daha sonra gece namazına kalkmış (teheccüd). Bunların hepsini toplarsanız iki ile yedi arasında değişiyor. Peygamberimizin vefatından sonra beş vakti ezan olarak dondurmuşlar. Bana sorarsanız multi vakit uygulaması yapılmalıdır. Ne demek multi vakit? Çoklu vakit. İlla beş vakit olacak diye bir kural yok. İnsanlar durumuna göre namaz kılmalıdır. Bence şimdi şehirde yaşayanlar için namaz üç vakitte (cem) olabilir. Sabah işe giderken (sabah), öğle paydosunda (öğle-ikindi) kılarsın, birde mesai sonunda dönünce (akşam-yatsı) kılarsın. O zaman hiç sorun olmaz.
Selam Muvahhid kardeşim,
R.İhsan Eliaçık'ın " multi vakit " tezi var...ne demek multi vakit...çoklu vakit sistemi...
ben R.İhsan Eliaçık'ın bu düşüncesini şöyle okuyor ve yorumluyorum :
dünya'ya milyarlarca insan var...herkesin durumu, işi gücü ve zaman yönetimi biri diğerinden diğeri öbüründen farklı...işçisi var, çiftçisi var, esnafı var, memuru var vb.vb. şimdi bu kadar çok çeşitli ( irade içi ve irade dışı ) SABİT bir yaşam yönetim , SABİT bir zaman yönetim biçim ve şekli olmaması nedeniyle, SABİT yani tek tip bir kıyamlı salat vakitlendirmesi de düşünülmeyebilir...bu konudaki farklı yorumların çıkma nedeni de belki de budur...hani sürekli şunu söylerler : yahu Yüce Allah, ey kullarım 2 vakit- 3 vakit- 5 vakit veya herneyse işte o kadar vakit namaz kılacaksınız, tamam mı...diye niye söylememiş...keşke işte böyle söyleseydi de bizde namaz kaç vakit? diye birbirimizle tartışmasaydık..." la raybe fih.." = "onda şüphe yoktur..." ilkesine göre galiba bizzat biz kendi kenimize hayatı zehir ediyoruz...bu güzelim dini kendi kendimize cehenneme çevirip yaşanmaz kılıyoruz...daha önce de dediğim gibi, zaten din ritüellerden ibaret değildir...ritüeller amaç da değildir...onlar birer araç...dini ritüeller dini haline getirmemek lazım...( haşa önemsizdirler de demiyorum...amaç değiller diyorum...)fakat onları inkar da edemeyiz...ne yapacağız o halde, yani neyi uygulayacağız...bence de R.İhsan Eliaçık'ın dediği gibi insanlar kendi durumlarına göre kılsın...işte burada da şu çıkıyor ortaya asgari olan ne: bence en az iki vakit ( sabah-akşam)görünüyor : Hud 114 ve Nur 58 gereği...( hem de vakit tarifi yönünden...çünkü mevkuten demek= vakitleri belirlenmiş demektir...)
acil çıkmam gerekiyor...
üzerinde konuşmaya devam edelim inş.
muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Katılma Tarihi: 29 nisan 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 188
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam
sayın hasanoktem, sürekli aynı tekrar, alakasız/eğilip bükülmüş ve eksik cevaplar...koyu yazılar sizin...
114.ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde salat ı ikame et/kur'an ile öğüt ver çünkü iyilikler kötülükleri giderir bu, öğüt alanlar için hatırlatmadır.... (...vahiy/furkan/öğüt toplumdaki bozulmuşluğu ortadan kaldırır/düzeltir..bu, öğüt alanlar için hatırlatmadır...) 120.ve elçilerin haberlerinden kalbini yatıştıracak olanların hepsini sana naklettik..ve bunda sana bir gerçek, müminlere de bir öğüt ve hatırlatma geldi.... (...sana gelen gerçekle/ayet/furkan/kur'an ile müminlere öğüt verip hatırlatacaksın....)
sure başından sona incelensin, ayetin sonunda ve birkaç ayet sonra zaten salatın ne olduğu kendini gösteriyor, üstelik burada ilk ayette hitap sadece elçiye, ikincisinde yine elçiye bu sefer müminlere iletilmek üzere olduğuda beyan edilmiş...
(2)Nûr 58'de salâti'l fecr ve salâti'l işâ olarak anıldıkları için İSMEN bellidir,
58. sizden üç defa, sabah salatından önce, öğle vaktinde elbisenizi çıkardığınızda, gece salatından sonra izin istesinler,bunlar sizin için üç avrettir/sakınılması gerekendir... (..sabah ve akşam elçiye gelen gerçekle/ayet/furkan/kur'an ile müminlere öğüt verip hatırlattıktan sonraki zamanlar...)
salatil fecr...salatil işa.. inkarları nasıl mümkün olabilir ki?...
bunlar salatın/kur'an ile öğüt vermenin vakitle beraber anılmasıdır, ritüelin değil, bunlara "Salatın bir şubesi olan kıyam-rüku ve sücud'lu namaz'ı bize apaçık bir şekilde emreden ayetlerden söz etmiş ve Hasan Akçay'ın linkini de vermiştim, nur/58 namazın İSMEN tarifidir " demek, bana göre eğip bükme/zorla şekle sokarak zikre monte etmek/yamamaktır... kıyam-rüku ve sücud hangi ayette namazı işaret ederek şekilli tarifiyle beraber/birarada kullanılmış...
Okunuş Ve iz bevve'na li ibrahime mekanel beyti el la tuşrik bi şey'ev ve tahhir beytiye littaifine vel kaimine ver rukkeis sucûd.
M. Esed Çünkü, İbrahim'e bu İbadet Evi'nin kurulacağı yeri gösterdiğimiz zaman (o'na demiştik ki:) "Bana kimseyi ortak koşma! Ve Benim Mabedimi, onu tavaf edecek olanlar için, onun önünde (Rablerini tazim ve tefekkür ederek) dikilip duranlar için, saygıyla eğilenler ve yere kapananlar için temiz tut!"
17 İsra 78-79 :
yusuf/100. ve harru lehu succeda/...teslimiyetle/boyun eğerek/eyvallah diyerek yere kapanmışlar meryem/58. iza tutla aleyhim ayatur rahmani harrusucceden ve bukiyya/...Rahmanın delilleri kendilerine bildirildiğinde teslimiyetle/boyun eğerek/eyvallah diyerek yere kapanmışlar isra/107. yahırrune lil ezkani succeda/teslimiyetle/...boyun eğerek/eyvallah diyerek çeneleri üstü yere kapanmışlar isra/109. ve yahırrune lil ezkani/...çeneleri üstü yere kapanmışlar secde/15. iza zukkiru biha harrusucceden/...öğütlenildikleri anda teslimiyetle/boyun eğerek/eyvallah diyerek yere kapanmışlar a raf/143. ve harra musa saıkan/...musa baygın yere düşmüş/yığılmış...burada harru yığılmayı ifade etmek için kullanılmış...
daha önce başka başlıkta belirtmiştim, yere kapanma eylemini ifade eden ayetlerde "harru" kendini göstermiş...secde boyun eğme/kabullu itaat/teslimiyet olarak kalmış... secde tanımı/kullanımında, namazdaki üçlü yer temasına(alın, sağ ve sol el) işaret nerede, m.esed neden yere kapanma diye meallendirmiş... bu, eğip bükme/belli bir şekle sokma değil mi...
Peygamberimiz Mekke’de onüç yıl boyunca sabah ve akşam olmak üzere iki vakit namaz kılmıştır. Medine’de üç vakit kılmış, fakat kıldığı vaktin arasını açarak kılmış. Akşam ezanı okununca üç rekat namaz kılmış, ara biraz daha açılınca dört rekat daha namaz kılmış. Buna yatsı namazı demişler. Sonra öğleye doğru namaz kılmış saat 10.00 gibi (kuşluk). Daha sonra gece namazına kalkmış (teheccüd). Bunların hepsini toplarsanız iki ile yedi arasında değişiyor.fakat onları inkar da edemeyiz...ne yapacağız o halde, yani neyi uygulayacağız...bence de R.İhsan Eliaçık'ın dediği gibi insanlar kendi durumlarına göre kılsın...işte burada da şu çıkıyor ortaya asgari olan ne: bence en az iki vakit ( sabah-akşam)görünüyor : Hud 114 ve Nur 58 gereği...( hem de vakit tarifi yönünden...çünkü mevkuten demek= vakitleri belirlenmiş demektir...)
(daha önce de tahmin ettiğim gibi kabul etmeye niyetli görünmüyorsunuz...) bu ayetler de namazı işaret etmez derseniz, size diyecek hiçbir şey kalmayacaktır...
ben sizin namazdan ne anladığınızı çözemedim galiba, evet bu ayetlerin birkaçı salat ile ilgili ayetler ama namaz/ritüelin değil...belirtilen "mevkuten" ritüelle alakası yok.. siz, ritüelden/şekle sokulmuş/belli hareketleri kapsayan ibadetten bahsediyorsanız, Kur'an emri olduğunu kabul edebilmem için Kur'an dan "net/açık/belli/direkt/izahlı/tarifli" delil getirmeniz gerekir, eğip bükmeleri değil...
R.İhsan Eliaçık'ın " multi vakit " tezi var...ne demek multi vakit...çoklu vakit sistemi...
e fe gayrallahi ebtegi hakemen ve huvellezi enzele ileykumul kitabe mufassala.../o size kitabı izahlı/tafsilatlı/açıklamalı olarak indirmişken Allah tan başka bir hakem mi arayayım...En am/114
en am/114 e rağmen, bunları sünnetten öğreniyoruz iddiasında olanlara katılıyor musunuz... katılmıyorsanız bunu iddia edenler acaba enam/114 ten habersizler mi yoksa inkardalar mı..."e fe tu’minune bi ba’dil kitabi ve tekfurune bi ba’dın/bir kısmına inanırken diğer kısmını inkar mı ediyorlar"
bunların hurafe/gerçekliğinin ispatı olmayan dedikodular olma olasılığınını/hatta gerçeğini hatırlatarak...yukarıdaki ayetleri tekrar gözden geçirmenizi isteyerek cevabını hala alamadığım soruları tekrarlıyorum...
rekatları keyfe göre koymakla oluyor mu..Kur'an dan bahsediyorum, hurafelerden veya doğruluğunun kesin kanıtı olmayan sünnetten/gelenekçi izahları/yorumlarından değil.... kılınma şeklinin tarifi(önce dikilin sonra bükülün sonra yere kapanın sonra oturun, bu sırayı bozun veya bozmayın ama mutlaka beraber, bir vakitte şeklen yapın ) var mı, peygamber neye göre kılmış, Kur'an da görünmüyor sa kim göstermiş kendisine, varsa ayetleri... bu hallerde(dikilme,bükülme,kapanma,oturma) ne yapılması/ne okunması/ne söylenmesi gerektiği belirtilmiş/bir yol gösterilmiş mi, belirtilmiş/gösterilmişse ayetleri...peygamber neye göre kılmış/okumuş, Kur'an da görünmüyor sa kim göstermiş kendisine, varsa ayetleri... örnek: "fezkurullahe kıyamen ve kuuden ve ala cunubikum" burada hangi pozisyonda ne yapılacağı söylenmiş "ister dikilin, ister oturun ister yan yatın kısaca hangi durumda/hangi konumda olursanız olun Allah ı zikredin denmiş...
kendini inkara şartlandırmışsın ve bu nedenle sürekli olarak " namaz " ın olmadığı / namazın olmayacağı / namazın olamayacağı şeklindeki bir yoruma kendini zorluyorsun...
bu nedenle verdiğim ayetlerde açık bir biçimde geçen : salat- kıyam-rüku ve sücud'un anlamlarından BİRİ olan namazı ne söylesem illaki ve billaki inkar edeceksin...çünkü namazı istemiyorsun...çünkü namazı yani salatın ,kıyam-rüku ve sücudun bu anlamını kendine göre red etmen gerekmekte...
her neyse, biz her şeye rağmen devam edelim...
diyorsun ki :
sayın hasanoktem, sürekli aynı tekrar, alakasız/eğilip bükülmüş ve eksik cevaplar... diyorsun...
peki, salat, kıyam, rüku ve sücud'un anlamlarını, yani TÜM anlamlarını sen söyle bize o halde...madem ki ben eğip büküyorsam...
salat, kıyam, rüku ve sücud nedir kardeşim?
bana bunların TAM anlamlarını, eksiksiz olarak bir söyler misin?
on tane ayeti arka arkaya yazarak değil, kavram olarak TAM olarak sana ne ifade ediyor bu kavramlar, bunu bize bir söyler misin?
çünkü orada bir problemin var...bir TANIMlama problemin var...salat, kıyam, rüku ve sücud'un TAM olarak, eksiksiz bir şekilde ne anlamlara geldikleri konusunda eksiklerin var...bu eksik TANIMlaman üzerine bina ediyorsun bu ayetleri...
ve bu eksik TANIMlaman nedeniyle bu kavramları sürekli vermek zorunda kaldığım ayetleri yorumlarken EKSİK ve yanlış yorumlamak durumuna düşüyorsun...( kendini buna zorlayarak...)
evet, bu kavramların sende uyandırdığı TAM fikir nedir? bu mevzumuzda anahtar rol oynayan " salat, kıyam, rüku ve sücud " derken TAM olarak ne anlıyorsun? ( ben anlamlarından BİRinin " bildiğimiz ve herkesin de bildiği bedensel namaz ifadesi " olduğunu söylüyorum sürekli ve sen ise benim :sürekli aynı tekrar, alakasız/eğilip bükülmüş ve eksik cevaplar verdiğimi söylüyorsun...)
o halde bu kavramların zihninde uyandırdığı düşünceyi, tefhimiNİ bize bir söyler misin...bu kavramları duyunca TAM olarak ne idrak ediyorsun yani...ben bu kavramları eksik söylüyorsam, o halde TAM olarak sen söyle ne anlama geldiklerini...
bu kavramlardan TAM olarak anladığın/ algıladığın nedir ?
bütün YÖNleriyle ve ayrıntılarıyla bize bir açıklar mısın...
" iğtilaf'ul esma, tedullü ale iğtilafil mâna ! " = ismin farklılığı, MANAnın farklılığına işarettir..." ilkesini gözetmen gerektiğini hatırlatırım kardeşim...
bu kavramların TAM ANLAMlarında bir anlaşabilsek, işte ancak bu anlamlarla ayetlere dönüp birlikte bakabiliriz...
bu kavramları anlama farklılığımız nedeniyle seninle aynı bakmıyoruz yani...
kavramlarda anlaşamazsak, sittin kere ayetlere dönüp baksak yine bir sonuca varamayız seninle...
muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
SECDE,RÜKU VE KIYAM KAVRAMLARININ KUR'AN BÜTÜNLÜĞÜNDE BENİM ANLADIĞIM KARŞILIKLARI BUNLARDIR
SECDE :İMAN, İNANÇ,
RÜKU :BOYUN EĞME, KABULLENME, RAZI OLMA
KIYAM :İNANÇI AYAĞA KALDIRMA, HAYATA TATBİK, İMAN'IN AMELE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ, YAŞAM ALANINA YANSITILMASI KISACASI HAYAT YAŞAM TARZI EDİNMEK
YOKSA BİR YARATICI YÜCE BİR GÜÇ YARATTIKLARININ GÜNÜN BELLİ ZAMAN DİLİMLERİNDE KENDİSİNE SAYGI VE ULULAMA ADINA FİZİKSEL RİTÜELLERDEN İBARET ŞEKİLSEL BİR TAPINMA İSTEYECEĞİNİ AKLIM VE ALLAH İNANÇIN ALMIYOR, DOĞRU TEST ETMİYOR SİZİNKİNİN NASIL ALDIĞINIDA ANLAMIŞ DEĞİLİM
O ZAMAN SORUN KİŞİNİN ALLAH TASAVVURUNDA OLMALI DİYE DÜŞÜNÜYORUM BENİM ALLAH TASAVVURUM O YARATICIYA FİZİKSEL ŞEKİLSEL DEĞİL DE İÇSEL YANİ DAMARLARINDAKİ KANDAN TUTUNDA ETİNDEKİ HÜCRELERE KADAR O NUN EMİRLERİ DOĞRULTUSUNDA BİR YAŞAM YANİ HAYAT ORTAYA KOYMAKTIR.BUNLARDAN BAZILARI NAMUSLU DÜRÜST İLKELİ EVRENLE DOST TABİATA YARDIMCI İNSANLIĞA HİZMETKAR OLMA V.S V.S BU İBADETLERDEN BİR KAÇI OLABİLİR
BANA DA BU YAZDIKLARIMDAN SONRA DEİST DERLER Mİ BİLMİYORUM AMA BİLDİĞİM BİR ŞEY VARDIR O DA BANA BU İTHAMDA BULUNANLARIN BENİM İMANIMIN TABANI BUNLARIN TAVANINDA BAŞLAMASIDIR, BENİ TANIYANLAR BU İMANIN VE İNANCIN BEDELİNİ DEĞİŞİK ZAMAN DİLİMLERİNDE VEYA YERİ GELDİĞİNDE BU BEDELLERİ NASIL ÖDEDİĞİME ŞAHİTLİK ETMİŞLERDİR, UMARIM RABBIM BUNU BENDEN KABUL ETMİŞTİR ÖNEMLİ OLAN BUDUR YOK SA KİMİN NE DEDİĞİ PEKTE ÖNEMLİ DEĞİLDİR ASIL OLAN O NUN NEYİ NASIL GÖRDÜĞÜDÜR
SECDE,RÜKU VE KIYAM KAVRAMLARININ KUR'AN BÜTÜNLÜĞÜNDE BENİM ANLADIĞIM KARŞILIKLARI BUNLARDIR
SECDE :İMAN, İNANÇ,
RÜKU :BOYUN EĞME, KABULLENME, RAZI OLMA
KIYAM :İNANÇI AYAĞA KALDIRMA, HAYATA TATBİK, İMAN'IN AMELE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ, YAŞAM ALANINA YANSITILMASI KISACASI HAYAT YAŞAM TARZI EDİNMEK
YOKSA BİR YARATICI YÜCE BİR GÜÇ YARATTIKLARININ GÜNÜN BELLİ ZAMAN DİLİMLERİNDE KENDİSİNE SAYGI VE ULULAMA ADINA FİZİKSEL RİTÜELLERDEN İBARET ŞEKİLSEL BİR TAPINMA İSTEYECEĞİNİ AKLIM VE ALLAH İNANÇIN ALMIYOR, DOĞRU TEST ETMİYOR SİZİNKİNİN NASIL ALDIĞINIDA ANLAMIŞ DEĞİLİM
O ZAMAN SORUN KİŞİNİN ALLAH TASAVVURUNDA OLMALI DİYE DÜŞÜNÜYORUM BENİM ALLAH TASAVVURUM O YARATICIYA FİZİKSEL ŞEKİLSEL DEĞİL DE İÇSEL YANİ DAMARLARINDAKİ KANDAN TUTUNDA ETİNDEKİ HÜCRELERE KADAR O NUN EMİRLERİ DOĞRULTUSUNDA BİR YAŞAM YANİ HAYAT ORTAYA KOYMAKTIR.BUNLARDAN BAZILARI NAMUSLU DÜRÜST İLKELİ EVRENLE DOST TABİATA YARDIMCI İNSANLIĞA HİZMETKAR OLMA V.S V.S BU İBADETLERDEN BİR KAÇI OLABİLİR
BANA DA BU YAZDIKLARIMDAN SONRA DEİST DERLER Mİ BİLMİYORUM AMA BİLDİĞİM BİR ŞEY VARDIR O DA BANA BU İTHAMDA BULUNANLARIN BENİM İMANIMIN TABANI BUNLARIN TAVANINDA BAŞLAMASIDIR, BENİ TANIYANLAR BU İMANIN VE İNANCIN BEDELİNİ DEĞİŞİK ZAMAN DİLİMLERİNDE VEYA YERİ GELDİĞİNDE BU BEDELLERİ NASIL ÖDEDİĞİME ŞAHİTLİK ETMİŞLERDİR, UMARIM RABBIM BUNU BENDEN KABUL ETMİŞTİR ÖNEMLİ OLAN BUDUR YOK SA KİMİN NE DEDİĞİ PEKTE ÖNEMLİ DEĞİLDİR ASIL OLAN O NUN NEYİ NASIL GÖRDÜĞÜDÜR
SELAM VE DUA İLE
SECDE :İMAN, İNANÇ,
RÜKU :BOYUN EĞME, KABULLENME, RAZI OLMA
KIYAM :İNANÇI AYAĞA KALDIRMA, HAYATA TATBİK, İMAN'IN AMELE DÖNÜŞTÜRÜLMESİ, YAŞAM ALANINA YANSITILMASI KISACASI HAYAT YAŞAM TARZI EDİNMEK ( Muvahhid yazdı)
Aleyküm Selam Muvahhid ,
TANIMlamanda eksiklik var...
kavram kısırlaştırması var bu TANIMda...
kıyam-rüku ve sücud'un bunların yanında ( daha geniş olarak...)bunlarla beraber kulluğun çıplak bir bedensel ifadesi ve göstergelerinden, salat'ın BİR şubesi olarak BİRde...evet BİRde namaz vardır kardeşim...salat-kıyam-rüku ve sücud'un BİR anlamıdır, anlamlarından BİRidir namaz...
benim de Kur'an'dan anladığım budur...OKUduğum Kur'an beni bu sonuca götürüyor...salat-kıyam-rüku ve sücud kavramlarını Kur'an ayetlerine OKUtturduğumda kesinkes çıkan sonuç budur, bana göre...
deizm'e ve deistliğe gelince bunun senden uzak olduğunu biliyorum...bundan da eminim...
Kur'an,'ın Rasulüne ve dolayısıyla bize tenzil / inzal edilmiş Yüce Allah kelamı olduğuna, Muhammed'in Allah Rasulü olduğuna inanıyorsun çünkü...deizm ve deistçilik İSE buna inanmamaktır kardeşim...kamufleli / gizli veya açık...farketmez...
SALAT, KIYAM-RÜKU VE SÜCUD konularına gelince...
sayın Fers kardeşimize yukarıda sormuş olduğum SORUların aynısını sana da sormuş olayım o halde...( aynısını tekrar yazmama gerek yok artık...)
benim yukarıda vermiş olduğum cevabım kafidir (kıyam-rüku ve sücud ile alakalı başka bir yanıt EKlemeyeceğim diyorsan, o halde SALAT NEDİR ? diye kalan KAVRAM sorusunu ekleyip sorayım...)
evet, kıyam-rüku-sücud'un BÜTÜN VE TAM anlamları şu yukarıda saydıklarımdan İBARETTİR diyorsan, o halde kalan SALAT NE DEMEKTİR? sorusunun cevabını bekliyeceğim senden...
kavramlarda anlaşalım ki, bu anahtar kavramlarla konuşan Kur'an'ın bize ne dediğini TAM OLARAK anlama yolunda ilerleyebilelim...
aksi durum havanda su dövmekten farksız olacaktır...
aynı kavramlardan ,( en azından TAM OLARAK AYNI DEĞİL...)söz etmediğimiz için tartışmamızın bir anlamı olmayacaktır kardeşim.
muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Öncelikle Mahrem Vakitler Uyku Vakitleridir, Namaz vakitleri Değil:(arap yarım adasının coğrafik konumunu göz önünde bulunduracak olursak
24/58:SİZ EY imana erişenler! 77Meşru şekilde sahip olduğunuz kimseler, 78 içinizden henüz ergenlik çağına varmamış olanlar, 79 günün şu üç vaktinde, sabah namazından önce, gün ortasında soyunup dinlenmeye çekildiğiniz zaman ve yatsı namazından sonra80 yanınıza girmeden önce sizden izin istesinler; bu üç vakit mahremiyetinizin korunmasız olabileceği vakitlerdir. 81 Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmanızda sizin için de, onlar için de bir sakınca yoktur. Allah mesajlarını size işte böyle açıklamaktadır: Çünkü Allah doğru hüküm ve hikmetle buyuran mutlak ve sınırsız bilgi Sahibidir! (Muhammed Esed)
Esed’in 78 nolu notu:
Lafzen “sağ ellerinizin malik olduğu kimseler” –ilk ağızda ve genel olarak erkek ve dişi köleleri işaret eden bir ifade. Bununla birlikte, Kuran’da kölelik zaman içinde ortadan kaldırılması gereken tarihi bir vaka olarak görüldüğüne göre yukarıdaki ifade, kişinin hukuken sorumlu olduğu yakınlarına, kadın erkek hizmetçilere ilişkin genel bir atıf olarak ele alınabilir. Yine bir başka yoruma göre, “mâ meleket eymânukum” ifadesi, bu anlam örgüsü içinde, kişinin “nikah yoluyla sorumluluğu altına aldığı kimseleri” de işaret ediyor olabilir.
“mâ meleket eymânukum”ifadesinin meşru şekilde sahip olduğunuz eşler için kullanılmadığı kesin. O nedenle bu çevirisi doğru olamaz. Zira meşru eşler bir birinin yanına izinsiz girmesinde bir mahzur olamaz. İfadenin kast ettiği, olsa olsa evdeki köle ve hizmetlilerdır. Muhammed Esed ve benzer anlayış sahipleri ne kadar çabalasalar da “mâ meleket eymânukum” sahip olduğunuz kölelerdir.
Bu ayette işlenen asıl konuya gelelim:
Ayetin konusu, kişinin dışa karşı zayıf ve korumasız olduğu, kendini kontrol edemediği, yalınız kaldığı uykudaki zamanlardır. Kişi, bu mahrem zamanlarında uygunsuz bir vaziyette başkaları tarafından görünmek, görüntülenmek istemez.
Bu uyarı, durup dururken sebepsiz yapılmış bir uyarı olamaz. Birilerini birileri rahatsız etmiş olacak ki, inananlara bu uyarı yapılsın. Örneğin; bir hanım, sahibi olduğu erkek kölesinin/hizmetlisinin o uykuda iken kendisini gözetlediğini fark etmiş ve bunu gündeme getirmiş olması kuvvetle muhtemeldir…
Ayetin konusu kişinin zayıf, güçsüz, çaresiz olduğu uyku saatlerinde onu korumaya almaktır. Bu ayette ayrıca namaz ve namaz vakitleri konu edinilmiş olamaz. Ayrıca, namazların adlarının yer alacağı, adlarının öğretileceği ayet de bu ayet olmamalıdır. Nitekim, varsa ve de olacaksa, namaz adlarının yer alması gereken ve namaz ayetleri olarak bilinen hiçbir ayette bu adlara yer verilmemiş olması düşündürücü değil mi! Namaz ve namaz adlarının burada işi ne! Nitekim Arapların şekerleme yaptığı “öğle vakti” için “qable salâti-zzuhri” veya “ba’de salâti-zzuhri: öğle namazından önce, ya da öğle namazından sonra” ifadelerinden birinin kullanılmamış olması, şaşırtıcı değil mi? Demek oluyor ki, bu ayette “salat” kelimesi namaz ya da başka bir anlama gelmiyordur. Burada salat tamamen sözlük anlamında kalmış. Öyleyse salâti-lfecr ile salâti-lişânın anlamları şöyle olmalıdır:
“Geceye/yatsıya/uykuya giriş/geçiş” ve “gündüze çıkmak/güne başlamak/sabahleyin uykudan kalkmak ve güne başlamak”.
Salatın anlamı; bağlantı, birliktelik, bir arada olmak... Kişi yatsı vakti ile birlikte olunca, yatsı ile baş başa kalınca üzerini çıkarıp uzanıp uyuyacak demektir. Uykuda olan kişinin yanına o vakitte o vaziyette istenmeyen kişi yada kişilerin girmesi son derece sakıncalı bir durum olup istenmeyen bir çok sorunlara neden olabilir.
Demek oluyor ki, yatsı ile bağlantı sağlandıktan sonra, öğle sıcağında üzerini çıkarıp uzanıp şekerleme yaptığı esnada bir de sabahla bağlantıdan önce (yani sabahleyin yataktan kalkıp güne başlamadan önce) kişinin yanına sözü edilenler girmemeliler/giremezler. Kendileri çağrıldıkları durumda ancak girebilirler.
11/114'teki zamanları; "tarafeyinnehâr ve zulefen min-lleyli", 20/130'daki "qable tulûi-şşemsi ve qable ğurûbihâ ve min ânâi-lleyli ve etrâfe-nnehâr" ile 18/27-28'deki "ğuduvven ve aşiyyen" ifadeleri gibi gece ile gündüzü içerdiğini söyleye biliriz. Hatta bu daha doğru bir bakış olur diye düşünüyorum.
Katılma Tarihi: 29 nisan 2011 Yer: Turkiye Gönderilenler: 188
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam hasanoktem
kendini inkara şartlandırmışsın ve bu nedenle sürekli olarak " namaz " ın olmadığı / namazın olmayacağı / namazın olamayacağı şeklindeki bir yoruma kendini zorluyorsun...
"inkara şartlanmak" vs... kimseye/kimseyle bu tip gereksiz inatlaşmalar için vakit harcamam...inkar ifadesini kullanarak Kur'an inkarına benim adıma yorum yapmaksa derdiniz...Allah a havale... iddianızın kaynağını Kur'an da bulamadım diye neden kendimi zorla şartlama gereği duyayım, kimsenin namazınla ilgim yok, isteyen istediğini yapar, "ben böyle huzurluyum, mutluyum Allah a yakınım" der, kendisini bağlar...şekilli namazı Kur'an dan yorumluyorum diyorsunuz, bende size katılmadığımı ifade ediyorum, bununla beraber "ben ne dersem o" iddiasından uzağım...
yusuf/100. ve harru lehu succeda/...teslimiyetle/boyun eğerek/eyvallah diyerek yere kapanmışlar meryem/58. iza tutla aleyhim ayatur rahmani harru succeden ve bukiyya/...Rahmanın delilleri kendilerine bildirildiğinde teslimiyetle/boyun eğerek/eyvallah diyerek yere kapanmışlar
114.ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde salat ı ikame et/kur'an ile öğüt ver çünkü iyilikler kötülükleri giderir bu, öğüt alanlar için hatırlatmadır.... (...vahiy/furkan/öğüt toplumdaki bozulmuşluğu ortadan kaldırır/düzeltir..bu, öğüt alanlar için hatırlatmadır...) 120.ve elçilerin haberlerinden kalbini yatıştıracak olanların hepsini sana naklettik..ve bunda sana bir gerçek, müminlere de bir öğüt ve hatırlatma geldi.... (...sana gelen gerçekle/ayet/furkan/kur'an ile müminlere öğüt verip hatırlatacaksın....)
salatil fecr...salatil işa.. inkarları nasıl mümkün olabilir ki?...
bunlar salatın/kur'an ile öğüt vermenin vakitle beraber anılmasıdır, ritüelin değil...
burada sunduğunuz vakitlerle ilgili yorumumu sunmuşum zaten..
örnek: "fezkurullahe kıyamen ve kuuden ve ala cunubikum" burada hangi pozisyonda ne yapılacağı söylenmiş "ister dikilin, ister oturun ister yan yatın kısaca hangi durumda/hangi konumda olursanız olun Allah ı zikredin denmiş...
gramer içinde boğlmanın çözüme kesin katkısına da katılmıyorum, kimsenin bu konuda yeterli olacağını da düşünmüyorum...
isterseniz her ayette her ifadeyi (salat,kıyam,ruku,secde/savm)ayrı değerlendirelim, bu ifadelerin geçtiği ayetler tek tek karşıma çıkarsa tek tek ne anladığımı/algıladığımı/nasıl yorumladığımı/en azından nasıl yorumlamadığımı aktarırım...ondört asır önceki kureyş sistemini, lehçesini, kullanılan deyimleri, yaşam şartlarını, toplum yapısını, tarihini, edebiyatını, geleneklerini, kültürünü...vs.. net/kesin olarak bilinmeden/ortaya konmadan kesin konuşmak anlamsız, kesin budur demem, bildiğim/anladığım oranda fikrimi/yorumlarımı sunarım, yorumlarım beni bağlar... algılayamadım/anlayamadım/içinden çıkamadım/böyle yorumladım/böyle anladım demek ayetleri inkar etmek değildir, farklı yönlere gidilmesin/yönlendirilmesin...bildiklerinize/Kur'an yorumunuza burada sunduklarınız oranında katılmıyorum, bunun dışında, ulema/evliya/gelenek/sünnet e verdiğiniz önem sizi bağlar...
kavramların içinin oyulması, içlerinin boşaltılması, yamultulup yumultulup eksikleştirilmesi veya aynı tehlikeli bir durum olarak manasına olmayan manaların katkılandırılması, kısırlaştırılması...yani O kavramın O kavram olmaktan çıkarılması...artık kimsenin işine yaramayacaktır artık o kavram...muharrifçilerin dışında...şu sözü çok önemserim her zaman : " en korkunç yalan, çok sayıda doğrunun içerisine derc edilmiş( sokuşturulmuş...) yalandır...işte en korkunç yalan budur...
bu nedenle kavramları çok önemsiyorum...kavramların üzerinde konuşup anlaşmamız gerektiğine ve yine onları Kur'an içerisinde değerlendirmemiz gerektiğine kaniyim...
bunu yapmaya çalışacağımı söylemiştim, fırsat buldukça...kavramların TANInması gayretini müteakip -onunla birlikte de-tek tek Ayetlerdeki bağlamına oturtturulmasına çaba gösterelim inş. sözkonusu ayetleri tek tek ele alalım... samimi ve yürekten, ihlasane bir çalışma olsun, yanlış yaptığımız, hatalı düşündüğümüz bir nokta olursa veya eksik bıraktığımızı anlarsak, öte aleme bırakmayıp, insanların sapmasına vesile olmayıp, hemen düzeltelim inş. başta kendim, sonrada hepimiz için söylüyorum bunları...serbest bir şekilde çalışalım...yeni gördüğümüz bir şeyi hemen ilave edelim ( sonra yeniden düzenleyip, yazdıklarımızı toparlama imkanımız var, nasıl olsa...) herkesin, tüm forumdaşlarımızın katkı vermesini bekliyorum...
cehd bizden, tevfik yÜCE Allah'dan...
SALAT KAVRAMINDAN BAŞLAYALIM İSTERSENİZ :( bu iletileri daha sonra ilgili konularına alacağım, olmayanlara ise yeni konu açacağım inş...şimdilik konu burada tartışıldığından geçici olarak buradan devam edeceğim, konunun bölünmemesi açısından...) :
SALAT,( kısa, öz ve sonuç olarak...) :
Destek, yardım, uyluk, uyluklamak ( uylukları hareket ettirmek), destek olmak, seyirci kalmamak, gerekeni yapmak, güvenliği sağlamak, arka çıkmak, kendini sunma, dine yönelme, zikr, Yüce Allah ile BAĞ kurma, BAĞlantı oluşturma, kezzebe'nin karşıt/ zıt anlamlısı saddaka ( yalanlama x tasdik ); salla x tevella...(salat etmek x tevella etmek) tevella = geri durmak, arkasını dönmek, sürekli yüz-sırt dönmek, lakayd olmak, ilgi alaka göstermemek, iyi ve güzel girişimleri kösteklemek...
R.İhsan Eliaçık :
mastarı " dua, namaz,rahmet, yahudi tapınağı havra " demektir. Arapça'da hamile devenin doğumu yaklaştığında kuyruk altı sarkmak( sallagati'n- nagati); namaz yeri, seccade( musalli); atın yarışta kazananın ardınca gitmesi( tasliyete'l feres); dua etmek(tasliye); hayvanın kuyruk altı veya sırtını ortası( es-sela); ateşte yanmak, ateşe maruz kalmak( salla); bir şeyi yakmak için ateşte bırakmak( tasliyeh); ateşte ısınmak (ıstıla); ateşte yanma, ateşte kalma( es-sılli) kelimeleri bu köktendir. Kur'an'da namaz(salat), övgü(hamd); yüceltme(tesbih)kelimeleriyle ifade edilen ibadetlerin vakitlerine atıflar değişik şekillerde geçmektedir; 17/78.ayette güneşin tepe noktasından dönmesi( duluki'ş şems); karanlığın iyice bastırması( gasaigi'l leyl); sabah okuması( gur'ane'l fecr); 11/114.ayette gündüzün iki tarafı( tarafeyi'n-nehar); gecenin ilk saatlerinde; gecenin ilk saatlerinde( zulfen mine'l leyl); 21/130.ayette güneşin doğmasından önce ( gable'l gurûb); gecenin bir bölümünde ( anaiyi'l-leyl); gündüzün uçlarında ( etrafi'n-nehar); 30/17-18.ayetlerde akşama ulaştığınızda( hıyne tumsûne); sabaha kavuştuğunuzda( hıyne tusbihune); gündüzün sonunda ve öğleye ulaştığınızda ( aşiyyen ve hıyne tuzhirun)ifadeleri kullanılır...............demek ki Kur'an bu konuda da eski dünya dinlerinin genel uygulamasını TÜMden ortadan kaldırmıyor. genel olarak doğuş, yükseliş ve batış zamanlarında güneşe, yıldızlara vs.yöneltilen tapınma ritüellerini " TEK ALLAH" a çeviriyor ve vakitlerini yeniden düzenliyor. bu anlamda Kur'an'ın namazın kılınışı ve vakitlerini yeniden düzenliyor. bu anlamda Kur'an'ın namazın kılınışı ve vakitlerini ayrıntılı olarak vermeyişi bunun dini dünyada çok bilinen ve yaygın bir şekilde uygulanan ibadet olmasındandır. Kur'an salatın içeriğini yeniden tanımlamış ve yönünü değiştirmiştir. şirkten hurafeden ve putperestlikten arındırmıştır...öte yandan Farsça " namaz " ile Arapça " salat" arasında şöyle bir ilişki olduğu anlaşılıyor: namaz, zerüşt dininin eski kutsal metinlerinin dili olan Avestan dilinde ( M.Ö.2.bin yıl) boyun eğme, temannah, saygı anlamına gelen " nemah" tan geliyor. bu kelime Pehlevi ve Pazend dilleri olan orta Farsça'da (M.S.3-7.YY) aynı anlamda " namaç" olarak kullanılıyor. yeni Farsça'da ise " nemaz " olarak devam ediyor. zerdüşt dininin ibade şekli ise ateş etrafında dönen bir ritüeldir. Aramice'de SALA yine dua etme, ibadet etme demetir. bu açıdan Arapça ateşte yanmak, ateşe maruz kalmak( sallâ); bir şeyi yakmak için ateşte bırakmak( tasliyeh); ateşte ısınmak(ıstıla); ateşte yanma, ateşte kalma( es-sıllî) aanlamında kullanılması, böylece hem Yahudi tapnağı hem de ateş ile ilgili bir mana kazanması bu Elam/ Mezopotamya/ Sami dillerinin birbiryle derin tarihi ilişkisini gösterir. öyle anlaşılıyor ki salat çok eski bir tapınma ve ibadet kelimesidir.Kur'an bunu yeniden ele alarak düzenlemiştir. "salat" kelimesi İran üzerinden Müslüman olan Türklere " namaz " olarak geçmiş, ancak aynı kökten gelen musalla, salâ, salavât gibi kelimeler Türkçe'ye Arapça'dan geçmiştir. şu halde İslam tarihi boyunca Müslüman milletlerin( Arap, Fars, Türk vb.) kıldığı " beş vakit namaz" , eski dünya dinlerindeki ibadet ritüellerindeki ibadet ritüellerinin yeniden yorumlanmış, daha doğrusu aslına çevrilmiş halidir. bu ibadet şeklinin kökleri tarihin derinliklerinde yatmaktadır. öyle anlaşılıyor ki Adem'den beri namaz vardır. nitekim çoğu Sümer heykellerinde insanlar ellerini göğüslerine bağlamış namaz kılar şekilde resmedilmektedir. bu nedenle Kur'an'ın arka plan derinliğindeki dinler tarihini bilmeden, sadece metnine bakarak " salat duadır" , " eğilip kalkma şeklinde bir namaz yoktur" gibi görüşler çıkarmak kuru kuruya bir yüzeysellik olup , Kur'an'ı eski dünya dinleri ve Sami dil, tarih ve kültür evreninin ikliminden söküp kopararak anlamaya kalkmak manasına gelir. halbuki Kur'an bütün bu eski dünyanın tashih edici devamcısı ( musaddık) ve son büyük reformu olarak görülmek durumdadır.(R.İhsan Eliaçık)
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma