Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Bendeki Ragıb'ın Müfredat'ındada S-A-D maddesinde "yerden yükselen toz" yan anlamından hareketle, "toprak" anlamına manayı zorunlu taşıma var gibi, belki Ragıb'ın yaşadığı dönemden bu tarafa geçen süre içerisinde, mezhebi görüşlerin etkisininde olabileceği düşüncesindeyim. Çünkü o sözlük din içerikli/dini kavramların(Kur'an da geçen) sözlüğü. Ama elimdeki "mu'cemul arabiyel hadis" isimli arab dil sözlüğünde ise S-A-D maddesinde "toprak"la alakalı hiçbir açılım yoktur.
Ayrıca müzakereye sebep olan 5/6 ve yanı sıra 4/43 ayetlerindeki "saiden" kelimeside, "toprak" olarak hiçmihiç aklıma yatmıyor, 18/8 ve 40 da geçen "saiden" kelimeleri ise "dik yokuş" anlamı daha uygun düştüğü kanaatındayım. Sizin yazınızın alt paragrafındaki 5/6 ve 4/43 ayetlerindeki "saiden" kelimesine ilişkin "başka yol" şeklindeki düşüncenizde sanırım kayda değer.
Teşekkürler.
Muhabbetle...
__________________ Benliğin galebe çaldığı hiçbir yerde, vahiyden, adaletten ve merhametten bahsedilemez.
"Saîd" de yer yüzü demektir ki, taşı toprağı kapsar.
Bundan dolayı eline hiç toprak bulaşmasa bile bir taş ile teyemmüm etmek caiz
olur.
elmalılı
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Konu içerisinde namazı kabul eden bazı arkadaşların, namaz İbrahim(a.s)'le başladı iddiası sözkonusu idi. Bu düşüncenin tutarsız/dayanaksız olduğu ve bütün nebilerin almış olduğu vahyin içeriğinin aynı olduğunu resmeden ayetler:
"Filhakıka biz sana (ya Muhammed) öyle vahiy indirdik ki Nuha ve ondan sonra gelen bütün Peygamberlere vahy ettiğimiz gibi: hem İbrahime, İsmaile, İshaka, Ya'kuba, Esbata, Isâya, Eyyuba, Yunüse, Haruna. Süleymana vahy ettiğimiz hem Dâvûda Zeburu verdiğimiz gibi." 4/163 (elmalılı)
"Sizin için: dinden Nuha tavsıye ettiğini ve sana vahyeylediğimizi ve İbrahime ve Musâya ve Isâya tavsıye kıldığımızı teşri' buyurdu şöyle ki: dinî doğru tutun ve onda tefrikaya düşmeyin, müşriklere bu da'vet ettiğin emir ağır geldi, Allah ona dileklerini seçecek ve yüz tutanları ona hidâyetle irdirecektir." 42/13 (elmalılı)
Netice olarak:
"Yoksa ondan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: haydi getirin bürhanınızı, işte benimle beraber olanların zikri ve benden evvelkilerin zikri, fakat çokları hakkı bilmezler de onun için ı'raz ederler." 21/24 (elmalılı)
Allah tealanın Nuh(as)'dan Muhammed(as)'e kadar inzal buyurduğu vahyinin, niceliği değişsede niteliğinin aynı olduğu mutlak.
Muhabbetle...
__________________ Benliğin galebe çaldığı hiçbir yerde, vahiyden, adaletten ve merhametten bahsedilemez.
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sayın Saffet aşağıdaki paragrafı önemine binaen sonradan ekledim. Lutfen buradaki sorularıma da cevap yazın!
İbrahimi dinlere(!) mensup olan Yahudi ve Hiristiyanlara sorun bakakalım; sizin söyledğiniz gibi midir, kabeden haberleri var mıdır, Kabeyi kutsal bilmişlermi, ona hiç yönelmişler mi?Tevrat ve İncil kabeden bahs etmiş mi? Muhammed'ten önceki iki ülül'azm peygamber Musa ve İsa'nın, dediğiniz gibi, kıbleleri kabeye yöneldiklerine dair bir tek kelime ile de olsa Kuran'da bir bilgi yer alıyor mu? Musa ve İsa bildiğiniz namazı kılıyorlar idiyse, namazlarında nereye doğru hangi kıbleye yönelerek kılıyorlardı?
şimdi sayın haktansapmaz,
sorunuzatevrattan bir cevap vereyim.
Tesniye 33:2 Ve O dedi:Rab Sina'dan geldi, Seir'den yükseldi ve onlara Faran'dan parladi ve O onbin kutsîlerin içinden geldi: Onlar için sag elinde atesli bir ferman vardi.
Şimdi bunun açıklaması nedir biliyormusunuz.
Sina, Seir, Faran bölge adıdır. Sina bugün de Sina, Seir filistin, Faran Mekke şehri, Arafat dağları.
Sina Hz. Musayı, Seir Hz. İsayı, Faran Hz. Muhammedi temsil ediyor.
Şimdi böyle bir bilgi yahudi bilginlerinde vardı. Aslında bekliyorlardı. Mekkede Yahudi yaşamadığına göre son peygamberin yahudilerden olmayacağını da biliyorlardı. Ama Gönüllerine zor geldi. Halk tabi dinadamlarının dediğine bakıyordu. Tevrat çok kalın bir kitap. Hele o devirde ceylan derisi üzerinde, her sinagogta falan bulunması bile bir mucize. Ama var. Sinagogların Kudüse dönük bir odasında.
İnsanların okuması zor, Ama onlar bu yahudi din bilginlerinin saptırması yüzünden Hz. İsa ya da inanmadı, Hz. Muhammede de.
Yahudiler hala hz. Davut soyundan Mesih bekliyorlar.
Artık ne bileyim , bir inanç. Kendilerine göre mantıklı bir açıklaması vardır.
Şİmdi sizin Hz. Muhammedin yerinde olduğunu farzedelim. Diyorsunuz ki ben peygamberim, beklediğiniz mesihim.
Haham diyorki . Neredensin kardeşim. İşte Şam danım. Olmaz Geçiniz.
Neredensin. Antakyadanım. Olmaz geçiniz.
Kudüs tenim. Olmaz kardeşim.
Yemendenim. olmaz.
Medinedenim. O hiç olmaz.
Mekkedenim. Hah tamam. Sen o sun. Çünkü son peygamber Faran dan gelecek. (Mekke şehri, Arafat dağı bölgesi). Ama son peygamberin cariyenin (hz. Hacer) çocuğu diye küçük gördüğümüz, Hz. İbrahim den kardeşimiz olan bu araplardan gelmesini de ne gönlüm kabul ediyor. Ne de bunu kolay kolay halka anlatabilirim. Tavır anlayış bu. Yüce Allah bunu Bakara 146 da söylemiş. Kendi oğlunu tanıdığı gibi diyor. Daha ne desin.
Geniş tevrat bilgisi olmayan hiç bir yahudi, onun peygamberliğini kabul etmedi. Kab El Ahbar ve Vehb bin Münebbih gibi tevratı iyi bilen bir kısım yahudi müslüman oldu. Onlarda Ebu Hüreyre vasıtasıyla bol bol israiliyyatı İslamın içine boca etti. (ben bu Ebu Hüreyre'nin uydurma bir şahıs olduğuna inanıyorum. ) Yani olmayalardı, daha hayırlıydı sanki. Neyse.
Yani Sonuçta Bütün Yahudi ve Hristiyanlar Tesniye 33:2 sayesinde Faran bölgesini, Arafat dağı ve Mekke şehrini biliyorlar.
Allah onlara Mekkeye dönmeyiemrettimi. Bilemiyoruz. Bildiğimiz kadarı ile böyle bir uygulama yok. Sinagoglarda Tevrat tomarlarının muhafaza edildiği yönü Kudüs e dönük bir oda var. Bunu biliyorum. Ama Hristiyan kiliselerinde var mı ? Bunu bilmiyorum. Varsa da yönü kudüstür diye bir tahmin yürütebilirim.
Yahudiliğin Klasik dönemlerinde Tek bir Mabed vardı. Kudüs te Beyti Makdis. Veya Süleyman Mabedi. Bugün yahudilerin Ağlama duvarı olan yer, Peygamberimizin Hadis kaynaklarına göre Miraca çıktığı (???)rivayet edilen yer.
İnsanlar sadece burada ibadet edebilirlerdi. Evlerinde, veya çarşıda başka mabedde (zaten yoktu) falan hayır.
Bu iş işteMÖ 600 lü yıllarda Babil Kıralı Nebukadnezar geldi. İsrail devletini yıktı. Tüm halkını esir etti. Yüzyıllarca Babil esaretinde yaşadılar. Oradan dünyanın her tarafına dağıldılar. Bu dönemlerde Yahudilerin gerçek tevratı kayboldu. Yahudilerin Ezra, Kur’anın Üzeyr dediği bir rahip dua ile Allahtan bunu kendine ilham etmesini istedi. Sonra dediklerinikatiplere yazdırdı. Bugün tevrat diye bildiğimiz . (Old Testament)bu kitaptır.
Daha sonra Yahudiler Sinagog (Havra) denilen ibadet yerleri yaptılar. Şimdi tüm dünyada Yahudilerin havraları var.
Hz. İsa Kur’ana göre sadece Hz. Muhammedin geleceğini haber vermekten başka bir misyonu olmayan, Yahudi asıllı bir peygamberdir. Gelişi mucizevidir. Babasız doğmuş, beşikte konuşmuş, bir çok mucizeler göstermiş bir peygamber olup, bir şeriat getirmekten öte Son peygamber Hz. Muhammedin geleceğinimüjdelemiştir.
Ama bir çok olaylar olmuş. Sonuçta hristiyanlara göre İnsanları kurtarmak için acı çekmiş Allahın oğlu (HAŞA) olarak tanınmaktadır. Çarmıhta ölmüş, ve sonra gömüldüğü mezardan gökyüzüne yükselmiştir. Buna Maria Magdelena (Mecdelli Meryem diye de geçer) şahittir.(GÜYA)Bu olay nisandaboyalı yumurtalar verilen Paskalya bayramı olarak kutlanır falan.
Kur’anın hz. İsa ile ilgili anlatımlarını hepiniz bilirsiniz. Bunlardan farklıdır.
Bugün Hristiyan teolojisinin neredeyse tamamınayakını SaintPaul ün fikirleridir. Bu kişi etrafta gentile diye anılan bütün putperest kabilelere , ne yaparsan yap ama pagan olma, İsaya inan, kiliseye inan tipi bir inanç aşılamıştır. 300-400 senelik bir mücadeleden sonra bütün batı dünyası hristiyanlığı kabul etmiştir.
Şimdi işin esası yahudiler ezranın fikirleri, hristiyanlar Saint Paul ün fikirleri üzerinden gittikleri için, Allahın gerçek vahyinde anlattığı gibi bir bilgi önümüze gelmiyor.
Gerçeğin izlerini Tesniye 33, Luka 20, Yuhanna 16 da görebiliyoruz. Tabi biz Müslüman bir bakış açısıyla bakıyoruz. Onlar bundan ne anlıyorlar bilemiyorum.
Herkese Selamlar.
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
18/8 deki "curuzen" ve yine 18/40 daki "zelegan" kelimeleri betimleyici sıfat olmalarından dolayı "saiden" kelimesinin manasını "yeryüzü/yüzey" anlamına kaydırmaktadır haklısınız. Ama "toprak" manası zorlamada olsa çıkmıyor, hele hele 4/43 ve 5/6 ayetlerinede hiç uymadığı kanaatindeyim.
Muhabbetle...
__________________ Benliğin galebe çaldığı hiçbir yerde, vahiyden, adaletten ve merhametten bahsedilemez.
Saffet kardeş, tekrar söylememe kızmayın lütfen; gerçekten çok şekersin!
Senin çok tekrarladığın hoş bir tekerlemeyi bende tekrarlayayım izninle; kellim kellim la yenfe’… Namazdaki hareketler saygı, tazim değildirler, sadece birer saygı göstergesidirler, yani bir gösteriştir. Gerçek saygı içten bağlılıktır, söz dinlemektir. Bu saygını bulunduğun her zaman diliminde her ortamda her vesileyle saygı duyduğun şahsın sözünü unutmaman/terk etmemendir, gereğini sadakatle yerine getirmendir. İşte zikir de anma da budur. Saygı esas duruşunu gösterme olmadığı gibi, saygısızlık da Allah’ın huzurunda /karşısında yatmak, bağdaş kurmak, ayak ayak üstüne atmak vs değildir. Allah’a saygı Allah’a rağmen O’ndan başkasının sözünü dinlememektir.
Mecusilerde de bu gün ki namaz varmış, hem de beş vakit olarak! Aslında namaz Farsça’da dua /çağrı, yalvarma yakarmadır. Dikkat ettiyseniz şayet, bunu dahem çok uzun hem de hıçkıra hıçkıra gözler kan revan İranlılarda görüyoruz.
Ben salat, Kuran’a bağlılık, O’nu izlemektir, derken sen Kuran kitabı o zaman, şu zaman kimsede yoktu ki… vs diyorsun. Yoksa sen, “O kimseler ki Kitab’ı sıkı sıkıya tutar namazı kılarlar” 7/170 ayetinden, kitaba sarılarak namaz kılmayı mı anlıyorsun? İşte bu ayetten de anlayacağın gibi, kitabı sıkıca tutmak, kitaba sıkıca sarılmak, kitaba bağlılığı devamlı yapmaktır. Çoğu kimselerin anladığı ve anlattığı gibi Kitaba sıkı sarılmakla salatı ikame etmek farklı birer eyleml değildir, ikisi de aynıdır. Ankebut 45’ namaza delil gösteriyorsun.. Ankebut 45 namazı anlatmıyor ki! Bakalım Ankebut 45’e: “Sana indirilen mesajı oku /izle ve salatı dini/inancı ayakta tut!” Burada da kitabı okumak/izlemekle salatı ikame etmek, aynı eylemi ifade ediyor.
Benden “eqim-is-salate” yiher kesin basit olarak anlayabileceği dilden “namazı kıl” olarakçevirmemi istiyorsun, çünkü anlamı budur diyorsun. O zaman farkımız ne kalacak? Hem bilesin ki anlamı bu değildir. İstersen “ikame” fiilinin türevlerinin geçtiği ayetleri incele bak, salatın dışında başka nesnelerle birlikte geçen bu kavramları çevirmenler “kılmak” olarak çevirmişler midir? Mesela: 42/13’te “Din’i kılınız”, 55/9’da “teraziyi kılınız”, 65/2’de “şehadeti kılınız”, 5/68’de “Tevrat’ı ve incili kılmadıkça…”, 2/229’da “Allah’ın hududunu kılmamak…” 10/105’te “yüzünü dine kıl” dememişler. Peki neden konu salat olunca hep “kıl, kılıyorlar, kılarlar, kılınız” vs vshep kıllık etmişler? Göreceksin ki bütün meallerde , “doğrultmak, doğru tutmak, uymak, uygulamak vs” olarak çevirmişler, hiç birinde bunlar için “kılma” fiilini kullanmamışlar…! Neden?
“Taha 114 – Namazı Allahı Anmak için kıl. – Bundan evvel müşrikler namaz kılıyorlardı. Namazlarında Putlarına da tazim hürmette bulunuyorlardı.
İslami Namaz Aynı hareketler ile Sadece Allahı anmak ve anarken onun vahyini okumak, aynı zamanda yüce Allaha tazim, hürmet bildirilen Hareketleri yapmak. Olay bu. Salat bu.” Diyorsun.
Taha 114’te böyle bir ifade yok. “Bundan evvel müşrikler namaz kılıyorlardı” diyorsun. Hangi ayette namaz kıldıkları anlatılıyor? Nasıl kılıyorlardı, niçin namaz kılıyorlardı? Yahu Saffet kardeş, bu Kuran’ı nasıl okumuşsun on beş defa ! Bir kere de ağır ağır oku, ayetleri bir biriyle irtibatını koparmadan oku! Yukarıda bir takım hareketlerle Allah’a hürmetin, tazimin olamayacağını izah etmeye çalıştım. Onun vahyini namazda da okusan vahyi okumakla da saygı olmaz. Okuduklarını anlar, dinler senden istenenleri uygulasan saygı olur. O zaman nasıl okursan oku fark etmez. İstersen uzanarak oku!
11/114 de vakitleri tayin emiyor. Bilmece bulmaca ile, toplama çıkarma ile bu ayetten namaz vakitlerini çıkaranlar çok, ama nafile. Allah bu ve Müzzemmil suresinde bahsi geçen ayetlerle namaz vakitlerini belirlemiyor. Buve benzeri vakitler, sabah akşam, gece gündüz bütün zamanları içeriyor. Özellikle de gece vakitlerine vurgu yapılıyor. Çünkü dönem Mekke dönemidir, inananlar şiddetlibaskı altındadır, gündüz fırsat vermiyorlar müminlerinAllah’ın Resulü ile bir araya gelmelerine… O zamanlar belli saatler değil, Allah bu vakitleri sınırlandırmıyor, inananlar güçleri yettiği kadar; gecenin yarısı, daha çoğu veya daha azında kalkacaklar Kuran dinleyecekler, öğrenecekler, tekrarlayacaklar ezberleyecekler, iyi kavrayacaklar…Kolaylarına geleni okumayacakla, okuya bildikleri (müyesser oldukları kadar) okuyacaklar, ezberleyecekler… Zira daha ilerde, daha sonraki gelecek dönemlerde bu geniş vakitleri bulamayacak; çalışacaklar, rızkın peşine düşecekler, savaşlar nedeniyle seferler yapacaklar, hasta olacaklar vs. Onun için okuya bildikleri kadar, ezberleye bildikleri kadar okuyup ezberleyecekler. Yoksa bu Kuran’ı nasıl ne zaman ve nerede ezberlediler de diğer insanlara tebliğ ettiler, sonraki nesillere de aktardılar? Salatı ne sanırsın , öyle kolay mı? Salat ve Zekat’a“Kuran eğitimi ve öğretimi desek” tam da uygun düşer. Ya ! Eğitim ve öğretim mi önemli namaz mı? Kuran’ın eğitim ve öğretimi Kuran’da yer almaz mı? Bunun vaktini de siz mi, Allah mı ayarlayacak? Siz ayarlayacaksınız, iki vakte koyarsınız, üç vakte, beş vakte koyasınız… Sizin bileceğiniz şey, ihtiyaca göre ayarlarsınız, düzenlemesini siz, milli eğitiminiz yapacak.
Benim söylemlerimi İlhan Arsel’in söylemiyle ne diye bağ kuruyorsun ki? Bununla nereye varmaya çalışıyorsun? Bu da sana yakışmayan bir tavır.. Ben İlhan Arsel’i hiç okumadım. Bu benim için bir eksikliktir. Böyle zeki adamların kitaplarını okumakta fayda vardır. Dikkat edin,Din’den eleştiriye tabi tuttukları ettikleri hep bu dine ilaveler ve çelişkilerdir.
Hz. İsa Kur’ana göre sadece Hz. Muhammedin geleceğini haber vermekten başka bir misyonu olmayan, Yahudi asıllı bir peygamberdir. Gelişi mucizevidir. Babasız doğmuş, beşikte konuşmuş, bir çok mucizeler göstermiş bir peygamber olup, bir şeriat getirmekten öte Son peygamber Hz. Muhammedin geleceğinimüjdelemiştir.
Sayın Saffet!
bütün iletilerinde söylediklerinin ekeserinde sorularıma cevap vermiyor/ veremiyorsun. Hep malumat kalabalığı yazdıkların...
Bakara 146'yı delil gösteriyorsun; Ehl-i Kitap "son peygaberi oğullarını tanıdıkları gibi tanıyorlardı" diyorsun, sonra da peygamberi haham ve papazlar tarafından "nerelisin?" cinsinden sorularla sorguya çektiriyorsun... Sonunda "Mekke'denim" cevabını alınca da "hah şimdi tamam, doğru... diyorlar" diyorsun. Olmaz böyle. Hani oğullarını tanıdıkları gibi tanıyorlardı...! Sayın Saffet, oğullarını doğurup kucaklarında büyüttükleri gibi büyütmediler, nereden tanıyacaklar? Dediğin gibi tanımaları için Allah tarafından Muhammed'in çekilmiş otoğrafının Tevrat'ın kapağına basılmış olması gerekirdi ki tanıyabilsinler O'nu.
Daha önce de dedim; tanıdıkları vahidir, vahiy olanı çocuklarını tanıdıkları kadar tanıyorlar. Böylece vahyi kelam kimin ağzından duyuyolarsa onun resul olduğunu tanıyorlar. Yoksa her Mekkeliyim ve resulüm diyenin resul olduğuna inanmalarını gerektirir, senin matığına göre.
Sayın Saffet, Allah, bir peygamberin gelceğini bildirmek için başka bir peygamber görevlendirip gönderir mi hiç?!; Sırf Ahmet gelecek demek için...! Beni hayal kırıklığına uğratıyorsun. Bana yazık değilmi sana cevap yetiştirmek için bunca vakit ve emek harcıyorum! Şimdi sana tekrar aynı soruyu sorma gereğini duydum; Allah aşkına 15 defa Kuran'ı nasıl ve niçin okudun? Bak tekrar yazıyourum, Allah İsa'nın ağzından diyor ki: "İsa dedi ki: Ben Allah'ın kuluyum, bana kitap vedi ve beni nebi yaptı ve beni olduğum her yerde mübarek kıldı ve bana yaşadığım sürece salat ve zekatı emr etti ( beni salat ve zekatla görevlendirdi). Bütün peygamberlerin bir tek görevi var; yaşadıkları sürece salat ve zekat.
Lütfen yazdıkların sorularıma ve savunduklarıma cevap içerikli olsun!
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma