HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an'da İnanç Konuları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an'da İnanç Konuları
Konu Konu: KURAN’DA NAMAZ/SALAT Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

kuranda ara bölümünde öğretim yazıp aratırsanız onuda bulamazsınız...

ders yazın bakalım kaç yerde bildiğimiz anlamda ders okumak anlamında çıkacak...

sanırım sadece enfal 105 te yakın bir anlamda geçmiş...

bazı yerlerde ayetler bazı yerde ibretler yerine ders kullanılmış...

demem o ki...

yüce peygamber hayatı devamlı bir okul gibi yaşamış...

her yaptığıyla sözüyle davranışıyla iyiliği doğruluğu hakkı öğretmeye çalışmış...

her fırsatta insanlara doğruluk dersleri vermiş...

derslere başlamak için zilmi çalalım davulmu yoksa ne yapalım derken ezan okunmuş...

günün her anı derste gibi yaşanmış...

eğitim öğretim ve ders zamanlarını günün her anına dağıtmışlar...


arada tenefüse çıkıp derste öğrendiklerini hayata aksettirmişler...

tekrar ders zili çaldığı yani ezan okunduğunda koşup derse yetişmişler ve yine o değerli öğretmeni dinleyip anlamışlar...

yirmi dört saati bir okul gibi yaşamışlar ...


salatı ikame etmişler...


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
Metehan2003
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 11 ocak 2009
Yer: Micronesia
Gönderilenler: 474
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Metehan2003

Sayın Saffet Metin,
Bu Cingene Hikayesine cok guldum :) Allah da seni
guldursun.
Ama konunun kapandıgına cok sevindim zaten Hikayenin
sayın Haktansapmazla baglantı kurulacak bir tarafı yok.
Bu arada Haktansapmaz Abi;
Kimse kimseyi onceden tanımıyor,dolaysı ile bir
ittifaktan sozetmekte mumkun degil.Onun icin cogul
ifadesi olarak "Siz" kullanmanıza gerek yok.
Biz sizdende istifade ediyoruz.Allah Razı olsun...
Maksat ufkumuz genislesin
Muhabbetle...




__________________
"Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz"
Yukarı dön Göster Metehan2003's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Metehan2003
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

MÂÛN SÛRESİ’NE GİRİŞ

Mâûn sûresi Mekke’de 17. sırada inmiştir. Sûrenin tamamının Medine’de indiğini iddia edenler olduğu gibi, 1–3. âyetlerinin Mekke’de, 4–7. âyetlerinin Medine’de indiğini iddia edenler de vardır. Ancak hem sûrenin üslûp ve içeriği, hem de İzzet Derveze gibi araştırmacıların İbn-i Abbas ve İbn Zübeyr kaynaklı tespitleri, sûrenin kesin olarak Mekkî olduğunu göstermektedir. Sûrenin yarısının Medine’de indiği iddiası ise, 4. âyetin “takip” veya “sebep” “ف - fa”sı ile başlaması nedeniyle dikkate alınacak bir görüş değildir. Çünkü sûredeki konu bütünlüğü, âyetlerin birbirinden ayrılmasına engeldir. Sûrenin Mekkî olduğunu gösteren bir başka husus da, sûrede özellikleri anlatılan insan gurubunun Medineli münafıklar olmayıp adı sanı belli olan bazı Mekkeli azgınlardan oluşmuş olmasıdır. Sûre sözel olarak Mekke müşriklerini teşhir etmekle birlikte, onların şahsında tüm dünyadaki ve tüm zamanlardaki müşrik ve din karşıtlarının ilkelerini ortaya dökmekte, onlara karşı alınması gereken tavırları belirlemektedir.

SÛRENİN İNİŞ SEBEBİ: Mâverdi, sûrenin Ebû Cehl hakkında indiğini ileri sürmüş ve iddiasını şu rivâyete dayandırmıştır:

Ebû Cehl, vasisi [velisi] olduğu bir yetimin ihtiyaç sebebiyle kendi malından bir şey istemesi üzerine, onu iterek isteğine kulak vermez. Kureyş’in ileri gelenleri, alay etmek maksadıyla çocuğu peygamberimize gönderirler. Çocuk da peygamberimizden yardım ister. Hiçbir ihtiyaç sahibini geri göndermek âdeti olmayan peygamberimiz, çocuğu dinledikten sonra onunla beraber Ebû Cehl’e gider. Ebû Cehl peygamberimizin isteğine uyarak çocuğa malını verir. Bunun üzerine Kureyşliler Ebû Cehl’e “sen de sapıttın” diye tarizde bulunurlar. Ebû Cehl ise onlara “Hayır sapıtmadım. Fakat onun sözleri bende öyle dehşet uyandırdı ki, vermezsem helâk olacağımdan korktum” diye cevap verir.

Âyetin iniş sebebi hakkında, Ebû Cehl‘in yanı sıra, cimrilikleri ile tanınan, yoksullara ve düşkünlere eziyet ederek onları hor gören, itip kakan Velid b. Âiz, Ebûsüfyan, As b. Vâil es-Sehmî, Velid b. Muğıre gibi isimlerin geçtiği başka rivâyetler de vardır.

Aslında sûrenin kimin için indiği önemli değildir. Çünkü Kur’ân’ın hükmü sadece bu şahıslarla sınırlı olmayıp her zaman ve her yerde, bu kişilere benzeyen, aynı davranışlarda bulunan tüm insanları kapsayacak bir evrenselliğe sahiptir.

RAHMÂN ve Rahîm Allah adına.

Âyetlerin meali:

1- Dini yalanlayan şu kimseyi gördün mü?
2–3- İşte odur, yetimi itip kakan ve yoksulun yiyeceği üzerine teşvik etmeyen kimse.
4- Bu nedenle, şu namaz kılanların / şu destekçilerin vay haline!
5- Onlar namazlarından / destek verişlerinden gafildirler,
6- onlar, gösteriş yaparlar,
7- ve mâûnu vermezler.

Âyetlerin Tahlili:

1. Âyet: Dini yalanlayan şu kimseyi gördün mü?

الدّين - din” sözcüğü üzerinde hem Arap-İslâm âlimleri hem de Mac Donald, A. Jeffery, L. Gadret gibi oryantalistler ciddî araştırmalar yapmışlar, İbranice’de ve Eski Farsça’da bu sözcüğe yazılış ve okunuş olarak benzeyen sözcükler bulmuşlardır. İbni Menzur’un Lisanü’l-Arabve Zebidî’nin Tacü’l-Arusadlı eserlerinde, örnekleriyle açıkladıklarına göre; “دين - din” sözcüğü “د - dal”, “ى - ye” ve “ن - nun” harflerinden meydana gelmiştir. “دين - deyn” sözcüğünü oluşturan harfler de aynı harflerdir. Üstelik “deyn” sözcüğünde “ى - y” harfi, cezim hâliyle bir mastar veznini korurken “دين - din” sözcüğündeki “ى - y” harfi harekesini kaybederek harf-i med [uzatma harfi] durumuna dönüşmüş ve böylece “دين - din” sözcüğü isimleşmiştir. Bu durum “din” sözcüğünün “deyn” sözcüğünden türediğini göstermektedir.

Deyn” sözcüğünün ilk anlamı “borç” demektir. Aslında “din” sözcüğü de başlangıçta “borç” anlamında kullanılmaktaydı. Fakat zaman içerisinde insanlar arasındaki alma-verme işlemleri kapsam olarak genişleyince, buna bağlı olarak bu ilişkileri ifade eden sözcüğün de anlamı genişlemiş ve ceza [her şeye bir karşılık verilmesi], hak-hukuk, nizam-intizam, sosyal düzen gibi kavramlar da “din” sözcüğüyle ifade edilir olmuştur.

Din” sözcüğü, konumuz olan âyette “ceza” anlamındadır. Kısaca “karşılık” demek olan “ceza” sözcüğü, Türkçede sadece kötülüğün karşılığı olarak anlaşılmaktadır. Oysa “ جزاء - ceza”, iyi ya da kötü, her türlü davranışın karşılığıdır. Bu âyette konu edilen ve “ceza” anlamına gelen “din” sözcüğü, âhirette herkesin iyi veya kötü, yaptığı işlerin karşılığını göreceği anlamını ifade etmektedir.

Din” sözcüğünün Kur’ân’da ceza/karşılık anlamında kullanıldığına Nur/25, Zariyat/6, İnfitar/9 ve Tin/7 gibi birçok âyet örnek olarak gösterilebilir. Saffat sûresinin 53. âyetinde ise sözcük yine aynı anlamda ama “مدينون - medînûn” şeklinde kullanılmıştır. Ayrıca Kur’ân’da geçen tüm “يوم الدّين - yevmü’d-dîn [din günü]” tamlamalarının anlamı da İnfitar sûresinde detayı verildiği gibi, “Karşılık günü”dür.

Aynı kökten gelen ve Yüce Allah’ın sıfatı ya da ismi olarak kullanılan “الدّيّان - ed-deyyân” da “Yapılan işlerin karşılığını veren, hesaba çeken, hiçbir ameli karşılıksız bırakmayıp hayra da şerre de karşılık veren” demektir.

Din” sözcüğü daha sonra da istiare yoluyla ve mutlak olarak “toplumsal alış-veriş, toplumsal ilişkiler, şeriat [sosyal nizamı belirleyen ilkeler]” anlamında kullanılır olmuştur. “Şeriat” anlamında kullanılan “din” terimi, Kâfirûn sûresinin tahlilinde açıklanacaktır.

Âyetteki “Sen gördün mü?” hitabı, görünüşte peygamberimizedir. Ancak; Kur’ân üslûbu gereği, bu hitap her çağda ve her coğrafyada geçerli olup yaşayan her akıl sahibi insanadır. Ayrıca “duydun mu?” değil de “gördün mü?” ifadesinin kullanmasının nedeni, dini yalanlayarak icraatta bulunanların bu yalanlayıcı tavırlarını fikir düzeyinde değil, toplumda eylem olarak ortaya koyduklarını belirtmek içindir. Ancak bu soru, “evet gördüm” ya da “hayır görmedim” diye cevabı beklenen bir soru değildir. Tam tersine, ortaya çıkan bir durum karşısında “teaccüb [hayret etme] hislerini ifade eden bir soru tipidir. Böyle hayret ifade eden bir soruyla başlanması, dini yani iyi-kötü her amelin mutlaka karşılığının alınacağını yalanlamanın şaşkınlık uyandıran, hayret verici, tuhaf ve enteresan bir tavır olduğunu ifade eder. Bu üslûp, muhatabını âhireti inkâr eden insanda ne gibi bir karakter meydana geleceğini düşünmeye davet etmektedir. Hatırlanacak olursa, aynı soru tipi Alak sûresinde de kullanılmıştı:

“Gördün mü, eğer o kul doğru yol üzerinde idiyse ya da takvayı emrettiyse! Gördün mü, eğer o yalanlamış ve yüz çevirmiş ise!” Alak; 11.12.13.

2 – 3. Âyetler: İşte odur, yetimi itip kakan ve yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen kimse.

Mâûn sûresinin bu âyetleri bizeFecr sûresinin 17–20. âyetlerini hatırlatmaktadır.

Hayır… Hayır… Doğrusu siz yetimi kerimleştirmiyorsunuz. Yoksulun yiyeceği üzerine birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Oysa mirası yağmalarcasına öyle bir yiyişle yiyorsunuz ki! Malı öyle bir sevişle seviyorsunuz ki, yığmacasına! Fecr; 17 20.

Fecr sûresindeki bu tenkitlerin muhatabı belirgin değildi, Bir bakıma, itham ve tenkitler ortaya yapılmıştı. Mâûn sûresinde ise stratejinin değiştiği, hitapların sertleştiği, safların belirginleştiği, kimliklerin açıklandığı görülmektedir.

Âyette geçen “يدعّ اليتيم - yedu’u’l yetîm” deyimi birden çok anlama gelmektedir:

  • Yedu’u’l yetîm”; Babasının yetime bıraktığı mirasa el koymak sûretiyle onun hakkını yemek ve onu kovmak demektir.
  • Yedu’u’l yetîm”; Yardım talebiyle kendisine gelen bir yetime merhamet etmemek, yanından kovmak, kovulduğu halde çaresizlik nedeniyle yanından gitmeyeni iterek uzaklaştırmak demektir.
  • Yedu’u’l yetîm”; vesâyet ya da velâyet yoluyla yanında bulunan yetime, ev halkının hizmetini gördürmek ve kahrını çektirmek sûretiyle ona zulmetmek demektir.

Ancak “yedu’u’l yetîm”, yukarıdaki davranışları ara sıra değil devamlı yapmak, bunları âdet haline getirmek demektir. Bu fiili işleyenler yetimin yalnız olduğunu, yardım edeninin bulunmayacağını zannederek onun hakkını yemekten sakınmaz. Ya da elinden tutar gibi görünür ama zulmeder, yardım istediğinde kovar veya iter. Bu yaptıklarının çok kötü şeyler olduğunu düşünmeden, hiçbir şey hissetmeden, Allah’ın her şeyi gördüğünü bilmeden bu tavırlarına devam eder.

Başlarını okşayacak, sahip çıkacak, ilgilenecek bir velileri olmayan, dolayısıyla hakları yağmaya açık ve korunmaya muhtaç yetimler, insanların yumuşaklık ve duyarlılığına muhtaçtırlar. Ne var ki, bu çağrıyı duymayan “yedu’u’l yetîm” vicdanı yetimi iter, aşağılar, mağdur eder. Yukarıdaki âyette “dini yalanlayanlar” diye nitelenen kimseler işte bu tür kimselerdir.

Âyette “ طعامالمس 03;ين - ta’âmu’l-miskîn” ifadesi kullanılmıştır. Bu ifade, “miskinlere yemek yedirmeyi/yedirmeye teşvik etmek” anlamına gelen “ا طعامالمس 03;ين - it’âmu’l-miskîn”den farklı bir ifadedir. “Ta’âmu’l-miskîn” ifadesi, “miskinin kendi hakkı olan yemek” demektir. Bu nedenle, “yoksulu doyurmayı teşvik etmemek”le itham edilen sorumsuz ve ahlâksız kimseler kendilerine ait bir yemeği esirgemekle değil, bizzat yoksula ait olan yiyecekleri vermemekle suçlanmaktadırlar. Burada çok ince bir anlatım vardır. Verilmeyen o yemekler vermeyen o kimselerin mülkiyetinde görünüyor olsa bile, aslında doğrudan o yoksullara aittir. Bu şu anlama gelmektedir: O yemek, verenlerin üzerine borç olan, yoksulun hakkı olan yemektir. Yemeği veren, onu bir bahşiş veya lütuf olarak değil, tersine, yoksulun hakkı olduğu için ve zorunlu olarak verecektir, vermelidir. Yoksulun bu hakkı, Zariyat sûresinin 19. âyetindeOnların mallarında sâil ve mahrumların hakkı vardır” denilmek sûretiyle belirtilmiştir.

Daha önce Fecr sûresinde de açıklandığı gibi, “miskin” sözcüğünün gerek fakirlik sebebiyle, gerekse fiziksel-zihinsel yetersizlik, yaşlılık, egemen güçlerin baskısı altında olmak gibi çok değişik nedenlerle hareketsiz kalmış, serbest hareket imkânını kaybetmiş, boynu bükülmüş kimse anlamlarına geldiği tekrar hatırlanmalıdır.

Âyetteki “lâ yehuddu” ifadesi, hakları olan yemeği miskinlere vermeyen kişilerin, kendileri yapmadığı gibi başkalarını da bu işi yapmaya teşvik etmedikleri anlamına gelir. Böylesi kişiler, fakir ve muhtaçların çalışarak veya iş yeri açarak kendi ekmeklerini kazanmaları yönünde herhangi bir girişimde bulunmazlar, onlara haklarını vermezler. Bu kişiler daima efendi/lord olmak isterler; köleleri olsun isterler; herkesin ekmeğini aşını kendileri versin isterler; kölenin soyu köle, işçinin soyu işçi, çiftçinin soyu çiftçi olsun isterler.

Allah’ın burada iki bariz misalle anlattığı konu, âhireti inkâr edenlerin ne kötü meziyet sahibi olduklarını göstermektedir. Tabii ki, “dini yalanlayan” kimselere ait yegâne gösterge bununla sınırlı değildir. Şimdilik “dini yalanlayanın” sadece bu özelliği öne çıkarılmıştır.

Burada asıl vurgulanan, âhireti yalanlayanlarda bulunan yetimi itip-kakma, onları saygın bir hale getirmeme, ihtiyaçlıların yemeklerini vermeme gibi ahlâki bozukluklar değil, bu veya buna benzeyen sayısız kötülüğün doğrudan âhireti yalanlamanın bir sonucu olarak ortaya çıktığıdır.

İman, gönüle düşünce orada rikkat, hassasiyet ve sevgi oluşturur. Oysa “dini yalanlayan” kimselerde vicdanın sermayesi olan bu hasletler bulunmaz.

4. Âyet: Bu nedenle, şu namaz kılanların/şu destekçilerin vay hâline!

Âyetin başındaki “bu nedenle” diye çevrilmiş olan “ف - fa” edatından, bu ve bundan sonraki âyetlerde sayılan kötü niteliklerin ortaya çıkış gerekçesinin dini yalanlamaya dayandırıldığı anlaşılmaktadır.

Bu âyetteki “المصلّين - el-musallîn” ve 5. âyetteki “salâtihim” sözcükleri, şimdiye kadar klâsik eserlerde hep terimsel anlamlarıyla ele alınmıştır. Bize göre, Kevser sûresindeki “salli” sözcüğünden yola çıkılarak verilen geniş bilgiler doğrultusunda, bu sözcüklerin hem terimsel hem de sözlük anlamları ile açıklanması mümkündür.

Mûsâllîn” sözcüğünün terimsel anlamı esas alındığında, âyetin anlamı “… Şu namaz kılanların vay hâline!” olur. Sözcüğün sözlük anlamı esas alındığında ise âyet “… Şu destekçilerin vay hâline!” anlamına gelir.

5. Âyet: Onlar namazlarından/destek verişlerinden gafildirler,

Âyette “فى - fi” edatının değil de “عن - an” edatının kullanılmasından anlaşılmaktadır ki, namaz esnasında zihinleri dalıp gaflete düşenler değil, namazın ne olduğunu, mahiyetini, erkânını, yararını bilmeden, atalarından gelen bir alışkanlıkla içi boşaltılmış boş namazı kılanlar kınanmaktadır. Bu da âyette belirtilen bu tür namaz kılanların kâfirler olduğunu göstermektedir. Yoksa bu tanımlamaların müminlerle hiç bir ilgisi yoktur. Eğer âyette “fi” edatı kullanılmış olsaydı, bu takdirde kınananlar namazlarını kılarken gaflete düşenler olacaktı. Yani gerçek namazı kılarken hata yapanlar, kusur işleyenler kınanmış olacaktı. Bu durum ise, hatasız bir kulun olamayacağı dikkate alındığında, bütün insanların kınanması anlamına gelecekti. Yüce Rabbimiz bu ayırımı “fi” yerine “an” edatı kullanarak yapmış, böylelikle de namaz kılarken hata yapması mümkün olan bütün insanlar değil, kıldığı namazın ne anlama geldiğini bilmeyenler kast edilmiştir. Rabbimizin kınamasına uğrayan bu kimseler, Celâleddin-i Rumi’nin tabiriyle “Ser bî zemin, dem bî hevâ [baş yere, kıç havaya]” şeklinde namaz kılanlardır.

Bu âyette geçen “ساهون - sâhûn” sözcüğü, Abdullah b. Mes’ud’un mushafında “lâhûn” olarak yer almıştır. Bu durumda âyetin anlamı “Onlar namazı eğlence olarak kılmaktadırlar” olur ki, Enfal sûresinin 35. âyeti de “Onların Beyt yanındaki namazları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan ibarettir” diyerek müşriklerin namazı zevk, eğlence, tatmin aracı olarak kıldıklarını doğrulamaktadır.

Bu noktada, müşriklerin Kur’ân’da net bir şekilde tarif edilen bu davranışları ile günümüzde dindar geçinen bazı kimselerin düğün-dernek ve çeşitli merasimlerde anlamını bilmeden güzel sesli sanatçılara Kur’ân okutmaları veya bazı kesimlerin dinî ibâdet [ritüel/ayin] olarak sema, zikir ya da sazlı sözlü semah yapmaları arasındaki benzerlik gözden kaçırılmamalıdır.

Yukarıdaki açıklamalar “salâtihim” sözcüğünün terimsel anlamı esas alınarak yapılmıştır. Sözcüğün sözlük anlamı esas alınırsa, âyetin anlamı da “Onlar desteklerinden gafildirler, verdikleri desteği eğlence olarak yapmaktadırlar” şeklinde olur.

6. Âyet: onlar gösteriş yaparlar,

Yani “âhirete inanmadan, namazın mahiyetinden habersiz, eğlence olarak namaz kılanlar gösteriş yapmaktadırlar.”

Âyette “gösteriş yapmak” diye çevirdiğimiz “رياء - riya” sözcüğünün kökü, görmek anlamına gelen “رئية - rü’yet”tir. Sözcük “riya” kalıbına girdiğinde anlamı da “gösteriş” olmaktadır. Gösteriş, bir kimsenin sırf “görsünler” diye bir davranış içerisine girmesi anlamındadır. Gösterişle amaçlanan şey, iyi görünerek insanların kalbinde yer etme isteğidir. Bu bir karakter bozukluğu ve alçakça bir davranıştır. Bu şekilde gösteriş yapanlara “riyakâr” veya “mürai” denir.

“Riya” samimiyetsizliğin ve kişiliksizliğin bir sonucudur. Bu ikiyüzlü kimseler, ya bir dünyalık elde etmek, ya bir makama çıkmak, ya da şöhrete ulaşmak için içten gelmeyen sahte davranışlarda bulunurlar. Bulundukları ortama göre, çıkar sağlamayı düşündükleri insanların hoşuna gidecek veya onlara şirin görünecek hareketler yaparlar. Oysa onları gören, izleyen birileri yoksa bu hareketleri yapmazlar. Zira amaçları doğru olanı yapmak değil, çıkar sağlamayı umdukları kişilerin gözlerini boyamaktır. Bu hareketleri ile beklenti içinde oldukları insanları kandırmaya çalışırlar. Böylece hem kendilerini hem de biriktirdikleri servetlerini korumuş olurlar.

Bu tür insanlar aslında inançsız kimselerdir. Bunlar komşularından en ufak bir yardımı bile esirgedikleri halde, yardım ediyor gibi görünmek istediklerinde de neredeyse televizyon kameralarını ve gazetecileri çağırıp ne kadar yardımsever olduklarını cümle âleme göstermeye çalışırlar. Aslında bu sözde sosyal destekçiliklerini, satışlarını ve prestijlerini artırmak için bir halkla ilişkiler metodu olarak kullanırlar. Bu da yaptıkları sosyal destekçiliğin toplumda kendilerine karşı oluşmuş karşıtlığı ortadan kaldırma amacıyla gerçekleştirildiği anlamına gelmektedir. Ayrıca bunun onlar için bir eğlence olduğu da meselenin bir diğer yönüdür. Tıpkı memleketi soyup soğana çevirenlerin birkaç okul, kültür merkezi, sağlık ocağı yapmaları gibi… Tıpkı bazı sosyetik kulüp ve derneklerin bayramlarda kimsesiz çocukların kaldığı yuvaları ziyaret etmeleri gibi… Tıpkı bazı süper marketlerin reklâm broşürlerinde, ulusal ya da uluslararası yardım kuruluşlarına yaptıkları yardımları ilân etmeleri gibi. Tıpkı Hıristiyan misyonerlerin aslî işleri olan Hıristiyanlık propagandasını perdelemek için sergiledikleri yoksullara yardım ve iş bulma çabaları gibi…

Riya, Kur’ân’da en çok yerilen kavramlardan birisidir:

Ve inananlara rastladıkları vakit “inandık” dediler. Şeytânlarıyla baş başa kaldıklarında ise, “biz kesin olarak sizinleyiz ve onlarla yalnızca alay ediyoruz” dediler. Bakara; 14.

Ey inanalar! Allah’a ve son güne inanmadığı halde malını insanlara gösteriş için bağışlayan kimseler gibi, sadakalarınızı başa kakarak ve eziyet ederek boşa çıkarmayın… Bakara; 264.

Ve Allah’a ve âhiret gününe inanmadıkları halde mallarını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimseleri [Allah sevmez] .Ve şeytân Kim için arkadaş olursa, o ne kötü arkadaştır! Nisa; 38.

Evet, ikiyüzlüler Allah’ı aldatmaya çalışırlar; oysa onları aldatan O’dur. Onlar namaza kalktıklarında tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı da pek az hatırlarlar. Nisa; 142.

5. Âyet, bize göre Medine münafıklarını değil, Mekke müşriklerini işaret etmektedir. Çünkü Medineli münafıkların hem namazda hem de malî yardımda riyakâr olmalarına karşılık, Mekkeli müşrikler 7. âyette de gördüğümüz gibi hiç malî yardımda bulunmadıkları için sadece namazda riyakârdırlar.

Sûrede dikkat edilmesi gereken noktalardan biri de, ilk âyetlerde tekil ifade kullanılmışken 4. âyetten itibaren “المصلّين - el musallîn”, “الّذين - ellezîne”, “هم - hüm” gibi çoğul ifadeler kullanılmış olmasıdır. Bu da bize, Mekke müşriklerinin namazlarını evlerinde, bahçelerinde, kimsenin olmadığı, görmediği yerlerde tek başlarına değil, Enfal sûresinin 35. âyetinde belirtildiği gibi, Kâbe’nin yanında ve kalabalık içinde kıldıklarını göstermektedir.

7. Âyet: ve mâûnu vermezler.

ماعون - Mâûn”, kendisinde insanlar için fayda bulunan küçük ve az bir şeye denir. “Bol” sözcüğü ile zıt anlamdadır. Müfessirlerin çoğuna göre “mâûn”, komşuların birbirlerine ödünç verdiği ufak tefek eşyalara denir. Bunlar kap-kacak, keser-balta, su kabı gibi, “ıvır zıvır” denen basit eşyalardır. Bu anlamda pek kıymeti olmayan şeyler için kullanılır. Son âyet, dini yalanlayanların aslında çok basit şeyleri bile vermediklerini, toplumsal yarar için ellerini ceplerine atmadıklarını, yaralı parmağa bile üflemedikleri mesajını vermektedir.

Mâûn” sözcüğünün bazı tefsirlerde “zekât” şeklinde çevrildiği görülmektedir. Bu yorum, âyetin delâlet manasına dayanılarak “küçük, basit ve sıradan bir şeyi bile vermeyen bir insanın zekât gibi malının belli bir oranını hiç veremeyeceği” mantığı ile yapılmıştır. Gerek bu âyetin Mekkî, zekât emirlerinin ise Medenî olması ve gerekse Kur’ân’da açıkça “zekât” kavramının bulunması gibi nedenlerle mâûn sözcüğüne zekât anlamı vermek isabetli değildir.

Mâûnsûresi, dikkat edilirse, bundan evvelki sûrelerde üzerinde durulmuş olan sosyal adalet ve sosyal paylaşım ilkelerine ait öğretileri özetleyerek yine ön plâna çıkarmaktadır.

Gerek Mâûn sûresini iyi anlamak ve gerekse mümin ile mükezzibin [yalanlayıcının] bir karşılaştırılmasını yapabilmek için yalanlayıcıların bu sûredeki negatif tavırlarına karşılık müminlerin hangi pozitif tavırlara sahip olduğunun anlatıldığı Bakara sûresinin 3–5. âyetlerine bakmak yerinde olur.

Mâûn sûresi, peygamberimizin misyonunu sürdüren bugünkü müminlere hâlâ şu mesajı vermeye devam etmektedir:

Tüm insanları uyararak onlara öğreteceğiniz, tebliğ edeceğiniz ilk ilke, onları yapılan iyilik ve kötülüğün karşılığının mutlaka âhirette görüleceğine inandırmak olmalıdır. Âhirete inanmayanlar kesinlikle sosyal paylaşımda bulunmazlar. Yapar gözükseler de “dostlar alış verişte görsün” diye yaparlar. Onlar kesinlikle yaralı parmağa üflemezler, kimseye zırnık koklatmazlar. Onlardan hiçbir kimseye ve hiçbir topluma yarar gelmez.

Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır

hakkı yılmaz



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
Saffet Metin
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 07 ekim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Saffet Metin

Saffetciğim, size kızamıyorm! Benim için ne dersen de, ne yazarsan yaz size kızmayacağım, dedim ya size kızamıyorum. İyice sıkıştınız, kaçamıyorsunuz da, bahaneler üretme gayretlerine giriştiniz. Çingene de desen ne desen de sana uymayacağım, kaçmana fırsat vermeyeceğim :)) 

Muhabbetle.

Sayın Haktansapmaz,

Sadece bir hikaye anlattım. Size Çingene  falan demedim.  Hikaye de çingene ile Padişah toplumsal katmanların en zıt iki ucunu temsil eden figürdür.

Bütün arkadaşlar bilirki bazen insanlar la konuşmada Atasözü, deyim kullanırız. İşte bunların içinde bazı Mecazlar vardır. 

İt ürür kervan yürür.

Bıraktığım yerde otluyorsun.

Hacı hacıyı mekkede, kavat kavatı dakkada (dakikada, anında yoksa Dakka şehrinde değil)  bulur. gibi.

Burada derdiniz ne birine köpek demek, ne koyun, inek  demek, ne de kavat demek. Hakaret falan asla değil.

Ama insanların kişiliklerine göre algı değişiyor.

Bazı kişiler çok alıngan yapıda, anında hakaret algılayıp, savunma, saldırı, küsme gibi modlara geçiyorlar.

Benim size hakaret etmek gibi niyetim yok.

Sizde yazılarınız da  alay, küçük görme vb. ifadeler kullanmazsanız gül gibi geçinir gideriz.

Benim sizlerle aramda ki farkı Ekmek kadayıfı örneğinde vermiştim. Lütfen bu başlık altındaki yazılarımı tekrar okuyun. Çünkü siz beni farklı göstermek istiyorsunuz.

Benim "VAY, NAMAZI NASIL İNKAR EDERSİN BRE GAFİL"  modunda bir yaklaşımım yok.

İnsanlarla doğru iletişim kurarsanız siz çok dindar iken, ateistler ile bile çok iyi arkadaşlık edebilirsiniz.

Teşbihte hata olmasın.

Siz diyorsunuz Salat Ekmek kadayıfı gibidir.

Ben diyorum. Salat Ekmek Kadayıfı + Kaymaktır.

Avamın çoğu da Salat sadece Kaymaktır. diyor.

Siz  ben ekmek kadayıfını her zaman yerim ama hiç kaymak yemem diyorsunuz.

Ben ekmek kadıyıfını her zaman yerim , ama sabahki yediğimle iki, akşamki yediğim le iki ölçüde kaymakla yerim diyorum.

Avam da diyor ki günde beş vakit, 40 ölçü kaymak yerim diyor. Ekmek kadayıfımı o da ne diye soruyor.

Şimdi  dört ölçü   kaymak yüzünden mi atışıyoruz.

Benim tepkim sizin ilminize ve düşüncelerinize değil, benim yazılarımdaki  fikirleri eleştirirken takındığınız tavırlara.

Yoksa halkozanları gibi atışalım. Aldı saffet dımbır dımbır, aldı Haktansapmaz  dımbır dımbır olsun.  Zaten Forumların amacı bu.  Bilgi ile yapılıyorsa, foruma tad katan da o.

Ama  yanlış  tavırlara girenden de çekinmem.  Kim olursa olsun.

Çok sert tepki veririm.

Beni Öldürmeyen Herşey, bana güç verir.

Ben zorluktan  çekinmem, hatta onu severim.

Ayrıca  karşımda bilgili tipler olacak ki, onlarla atışayım veya onlardan bir şey öğreneyim, onlara bir şey öğreteyim. 

 Yoksa  Meyve gibi, Olgunlaştığın gün çürümeye başlarsın.

Neyse, Bu kadar meydan okuma yeter. Tavırlarına dikkat etmesi şartıyla hiç bir arkadaşla problemim olmaz.

AYRICA da bu konuyu kapattığımı söylemiştim. Bu saatten sonra benim için keenlemyekun modundadır.

Herkese Selamlar,

 



__________________
Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Yukarı dön Göster Saffet Metin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Saffet Metin
 
HAKgelenek
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 05 ocak 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 611
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı HAKgelenek

haktansapmaz yazdı.

Ben salat, Kuran’a bağlılık, O’nu izlemektir, derken ..

selam haktansapmaz bey.

salat kurana bağlılık diyorsunuz bu bağlılık ayetlerin okunması ilemi gerçekleşecek yoksa ayetlerin yaşanması ile mi gerçekleşecek,vayhin anlaşılması kişiden kişiye değiştiğine göre salatın (yani bağlılığın farklı olması)salatın gerçekleştiği anlamına gelirmi.?

selam ve dua ile



__________________
Nahl.6:Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada. Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn
Yukarı dön Göster HAKgelenek's Profil Diğer Mesajlarını Ara: HAKgelenek
 
baybora
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 06 eylul 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 547
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı baybora

selam,

abdurrahman bey,

Ben muhatab belirtmedim "arif" arkadaşlar anlar diye,

Sorularım salatın "şekilsel formunu" yok sayan arkadaşlara. (Buna sizde dahil oluyorsunuz)

"salat, Kuran’a bağlılık, O’nu izleme"ise

Peyamber(a.s)'ın yanında Kur'an'ı Kerim'i "tedris" etmiş arkadaşları:

Sakife'de,Cemel'de, Sıffin'de, "bu bağlılıktan" örneklik sunamadılar mı? Onların Kur'an'a bağlılığı veya Salat'ın formu olup olmadığını tartıştıklarını ben bilmiyorum. (Meseleler "emeviler, abbasiler"den önce başlıyor olmasın sakın).  

Meselerimizin "Kur'an'a bağlılık", "salat form/in form" "söylemlerinin" veya"iddialarının" olmadığını düşünüyorum.

selam ve dua ile,

rıdvan

   



__________________
Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
Yukarı dön Göster baybora's Profil Diğer Mesajlarını Ara: baybora
 
baybora
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 06 eylul 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 547
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı baybora

selam,

formda bir kardeşimizin(Malik bin Nebi) sorduğu gibi;

Kur'an'da yazmasaydı "zina" edecek miydik?

veya "Zina" etmemize ayetler mi engel oluyor?

veya "namaz kılmayan(!)" fahşadan kendini alı koymaz mı?

"namaz kılmakmı(?)" fahşadan alı koyuyor? (Siz salat deyin)

meseleyi,

Siz "namaz kılıyorsunuz(!) ama ne haltlar yediğininiz biliyoruz"

veya "Siz namaz kılmıyorsunuz(!) o halde müslüman değilsiniz"

bağlamında sürdürürsek hayılara vesile olamayız.

selam ve dua ile,

rıdvan

 



__________________
Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
Yukarı dön Göster baybora's Profil Diğer Mesajlarını Ara: baybora
 
Metehan2003
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 11 ocak 2009
Yer: Micronesia
Gönderilenler: 474
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Metehan2003

Selam,
Sayın baybora,keske M.bin Nebi kardesimizin yazısını
alıntılasaydıız.Ben baya bir gerileri kontrol ettim ve
bulamadım.
Kendisi yazısını alıntıladınız diye Telif hakkı talep
etmez:)
Bu arada kendisinede buradan "selam" diyorum ve daha
aktif katılımını bekliyoruz.
"Kur'an'da yazmasaydı "zina" edecek miydik?" konusuna
salat cercevesi icerisinde bir yorum ancak yazısını
okuduktan sonra getirmek mumkun.
selam ve dua ile,
Metehan



__________________
"Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz"
Yukarı dön Göster Metehan2003's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Metehan2003
 
Saffet Metin
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 07 ekim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Saffet Metin

Saffet Metin Yazdı:

Bakara 146:Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden bir takımı bile bile gerçeği gizlerler.

Hz. İsa Kur’ana göre sadece Hz. Muhammedin geleceğini haber vermekten başka bir misyonu olmayan, Yahudi asıllı bir peygamberdir. Gelişi mucizevidir. Babasız doğmuş, beşikte konuşmuş, bir çok mucizeler göstermiş bir peygamber olup, bir şeriat getirmekten öte Son peygamber Hz. Muhammedin geleceğini  müjdelemiştir.

Muhterem Saffet, çok inatçısın, her söylediğinden hiç bir adım geri atmıyorsun. Yukarıdaki mavi renkli cümlen bunun ispatı. İsa: "Ey ahali! ben benden sonra gelecek son peygamberin kimliğini sadece kimliğini size duyurmak için geldim, benim görevim sadece bu." dediğini hala ısrarla, inatla sürdürüyorsun, beni de bilmemekle, cehaletle itham ederek... Artık ne diyeyim sana... Bir şey demeyeceğim sana. Dersem yine tezyif, istihza ediyorsun dememen için.

Namaza dönelim. Bana Ömer'in, Ali'nin akşam, sabah namazlarında öldürüldüklerini namazın varlığına delil getiriyorsun. Ben de bildiğin namaz değildi, akşam yemeği sabah kahvaltısı; akşam ve sabah toplantısı, dersi. vs dir desem ne dersin! Kafandaki namaz şablonunu bir anlık çıkar bir tarafa koy, bir de Kuran'daki salat ayetlerini öyle oku, düşün! Ve bunu tekrar tekrar tekrarla, bak bakalım o şablona yakın bir şekil dahi elde edebilecek misin? Bak bakalım o dediklerin; ruku ve secdelerin, kiyamların, kuudların bildiğin namaz şablonuyla bir alakası var mıdır!!!?

 

Sayın Haktansapmaz,

Siz benim ifade yanlışlarımı kulanıyorsunuz.  Saff 6  dan peygamberi müjdelemek için geldiği söylüyor.

Saff 6.

Hani, Meryem oğlu İsa, "Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah'ın size, benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim" demişti. Fakat (İsa) onlara apaçık mucizeleri getirince, "Bu, apaçık bir sihirdir" dediler.

Siz benim bir ifade hatamı alıp kullanıyorsunuz. Başka bir misyonu  yoktan kastım. Yeni bir şeriat getirmemiştir. Yani Hz. Musa gibi, Hz. Muhammed gibi şeriatı yoktur. Hristiyanlık dediğimiz dini Saint Paul şekillendirmiştir. Anlatmak istediğim bu.

Her halde sözüm maksadımı aştı.  Saff 6 açık. Hz. İsa Tevrat hükümlerine göre yine insanları aydınlatıyor. Toplumdaki bozukluklara müdahele ediyor. Ve Gelecek peygamberi müjdeliyor. Belki Gerçek inciller elimizde olsaydı bu konuda daha fazla bilgili olacaktık. Ama Hristiyanlık adıyla yeni bir din, şeriat getirmiyor.

Hz. Ömer, Hz. Ali  hadi diyelim sabah toplantısında, akşam toplantısında arkadan bıçakla, kılıçla öldürülüyor. Ayrıca bu kişilerin  zamanının büyük silahşörleri olduğunu unutmayın. Önden saldırma ile kimsenin hakkından gelemeyeceği kahramanlardır bunlar. Şimdi bunların imamlık yaparken öldürüldüğü açık. Tarihler öyle yazıyor. Ayrıca bu kişilerin iyi silahşörlüğü,  bunun  imamlık yaparken, dikkatleri  namaza konsantre iken öldürüldüklerinin kanıtı.

Neyse, Bakıyorum dediklerine. Namazla ilgili bütün ayetleri topladım. Bazı linkler de verebilirim.

Ben Salat Anlayışı konusunda sizinle hemfikirim. Kur’an bilgisi, Kur’an ahlakı. açısından.  

Ama, Sabah, Akşam ve Cuma  da iki rekat. Şekli namaz  kılıyorum.  Önceki yazılarımda da dedim. Yani vakitler var. (sabah, akşam ) işte Cuma namazı var. Nisa 102 ve 103. İki rekat ve vakitli. Abdest var. Yani siz farklı yorumluyorsunuz ama benim uyguladığım gibi  de yorumlayan çok kişi var.  Hatta bunlar büyük ekseriyet.

Birde şu ayeti vereyim. Ona ne diyosunuz.

Nisa 142.

İki yüzlüler (Munafıklar) , Allâh'ı (gûyâ) aldatmağa çalışırlar. Oysa, O, onları aldatır. Namaza kalktıkları zaman da üşene üşene kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allâh'ı pek az anarlar.

Daha önceki bir yazınızda demiştiniz işte namazdaki hareketler gösteriştir diye. Yani ben buradan ne anlıyorum. Müminler bu hareketleri yapıyor. Ama onlar gösteriş yapmıyor. Fakat Münafıklar bu hareketleri insanlara gösteriş için yapıyorlar.

Siz ne anlıyorsunuz. Müminler kur’an dersine üşenmeden gidiyorlar. Ama münafıklar üşene , üşene insanlara gösteriş olsun diye mi gidiyorlar.  Takdiri size bırakıyorum.

Bir baba olarak çocuklarımı ve aile efradımı ateşten korumakla mükellefim.(Tahrim6) Bugünün modern dünyasında ben onlara İslamı sevdirerek anlatıyorum. Kur’ana yönlendiriyorum. Asla hiçbir şeyden kısıtlamıyorum.  İnsanların çoğunun geleneksellerin yanlış tavır ve yorumları nedeniyle  Din ile problemi var.  Dinden öcü gibi kaçıyor insanlar. Ayrıca bu konular büyük siyasi problem olarak lanse ediliyor, bazı kesimlerce tehlike gibi görülüyor. . İşte kullanılıyor, açılımlar oluyor. Sonra bu tarikatler neyin nesi. Hepsi bir ihtiyaçtan. Doğru veya yanlış bir görevi yerine getiriyor.

 Sonuçta çözümün Kur’an müslümanlığı olduğunu düşünüyorum. Müslümanlık denince akla ilk gelen namaz. İnsanlar inşallah emekli olunca kılarım falan diyor. Ben tesettürlü değilim Allah kabul etmez diyor. Ben bunlarla mücadele ediyorum.   İnsanlara dini sevdirmek için paralanıyorum.

 İnsanlarda ben bu işi dört başı mamur yapmıyorsam , hiç yapmıyayım düşüncesi var. Bu çok yanlış bir düşünce. Kur’ana da aykırı. (Kim Zerre kadar hayır işlerse onu görecek, kim zerre kadar şer işlerse onu görecek  Zilzal 7-8)  Bazen adama yahu şu dinin bir içine gir de ne yaparsan yap diyorum, Kur’anın türkçesini okudukça bilinç düzeyin artacaktır.  (Ilımlı bir Saint Paul yaklaşımı)

Sonuç Olarak Sayın Haktansapmaz,

Dediklerinize hak vermiyor değilim.  O Ayetleri inceledim. Hala da inceliyorum.

Sizin dediğiniz gibi de yorumlanabiliyor, benim dediğim gibide.

Ben namaz ritüelinin hem Allaha saygı, hem de dua fonksiyonu için çok uygun olduğunu düşünüyor ve uyguluyorum. Sizin dediğiniz gibi bir de Kur’an bilinciyle yapılırsa çok çok etkili oluyor. (Bedevilerden farkımız bu)  Allaha bütün içtenliği ile dua etmek, bir çok kişiye psikolojik olarak iyi geliyor. Sırf bu yüzden bile bu ritüeli uygularım.

 Ayrıca insanları  dinin içine sokmak için, Geleneksellerin değilde, Kur’anın cevaz verdiği (yani biz öyle anlıyor ve yorumluyoruz)  namazı , anlattığım şekilde yapıyor, yaptırıyor ve tavsiye ediyorum. Önce akıl, sonra iman (mutezil görüş) diyorum. İnsanın aklını da, gönlünü de Kur’an bilgisinin  dolduracağına  ve mutlu edeceğine inanıyorum.

Ben sizin görüşünüze, Haktansapmazın görüşüdür diye karşı çıkmıyorum. Hatta hiç karşı çıkmıyorum. Sadece günlük iki, haftalık bir ritüelinizin  eksik olduğunu düşünüyorum o kadar. Bu bir hata ise, kusur ise o da Allah ile sizin aranızda  yani. Bu bir fazlalık ise Allahtan bizimki az, geleneksellerin işi daha zor vallahi. 

Bunu kabul edersiniz, etmezsiniz o başka.

Bu konuda diyeceğim budur.

Herkese Selamlar.

 



__________________
Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Yukarı dön Göster Saffet Metin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Saffet Metin
 
baybora
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 06 eylul 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 547
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı baybora

selam metehan

sorduğu "gibi" ifadesini kullandım,

sorular bana ait

Hatırımda kalan ve anladığım şekilde yeniden "forma soktum". Yeni form bana ait. Malik kardeşimizle ilgisi yok. (Ben cümlesinden onu anlamıştım). Sözü hangi başlıkta söylemiş olabileceğini hatırlamıyorum.

Rahatsız olursa, ben bu şekilde dile getirmedim derse, buna benzer bir söz etmedim derse.

kendisinden özür dilerim

selam ve dua ile,

rıdvan



__________________
Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
Yukarı dön Göster baybora's Profil Diğer Mesajlarını Ara: baybora
 

<< Önceki Sayfa 128 Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats