Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
aliaksoy Yazdı:
Bu beyt, Allah'ın evidir. Nasıl ki, Allah'ın ipini, yolunu, elini, yüzünü mecaz olarak anlıyoruz, evini de böyle mecaz anlamayı tercih ediyorum.
|
|
|
Meal ile yorum arasındaki fark önemli. Meal ASLI GİBİ olma iddiasını taşır; yorum ise beşerî görüştür. Örneğin HABLİLLAH, "Allah'ın ipi"dir. Meal işte bu. Değişmez.
"Allah'ın ipi" derken kastedilen ise insandan insana değişebilir. Örneğin kimine göre İslamın bütün versiyonlarına seslenen vahiydir, kimine göre İslamın yalnızca son muhataplarına seslenen Kuran, kimine göre sünnetullah.
"Ben 'Allah'ın ipi'ni Tevrat olarak alıyorum; lafza bakmam!" inadı da "Ben el-Beyt'i mecazen din olarak alıyorum; lafza bakmam!" inadı da kabul edilemez.
Bu müzakereyi, kişisel bir nedenle, yalnızca izlemek istiyorum. Ama Kâbe'yle ilgili sorulara verdiğim cevaplar Ali Aksoy kardeşimin cevaplarından farklı. Bunu belirtirsem bir işe yararım diye düşündüm.
Kısaca, KÂBE içinde namaz kılmak için yapılan ilk mesciddir. Allah'ı anmak için kılınan namaz hangi hayırlara vesile oluyorsa Kâbe o hayırlara vesile olur... Ama zamanla bir ANIT halini almıştır.
*
KÂBE
Kuran’daki EL-BEYT Kâbe mâbe değil, “Allah’ın sistemi“dir iddiası inandırıcı mı?
Elbet inandırıcıdır ama lafzen o ev anlamına gelen “El-Beyt”in yorumlarından yalnızca biridir. EL-BEYT başka şeylere de yorulabilir.
Örneğin böylece, kentlerin anasında ve onun çevresinde oturanları uyarman için sana Arapça bir okuma indirdik (6:92, 42:7) açıklamasını gözönünde bulunduranlar “El-Beyt”i kentlerin anasındaki ve onun çevresindeki uygar düzen sayabilir; hattâ ona laik hukuk devleti diyenler de olabilir.
Bu iki yorum ne kadar inandırıcı ise Beyt’in ALLAH'IN SİSTEMİ olduğu o kadar inandırıcıdır.
Ama BEYT "meal"en “ev”dir.
İddianın sahipleri bazı yan iddiaları kanıt diye ortaya sürüyorlar. Örneğin diyorlar ki “BEYT Allah’ın evi olamaz çünkü Allah lâmekândır.” Bu doğru mu? Ayetlere bakalım.
Hac 26: Hani İbrahim’e “Bana hiç bir şeyi ortak koşma, evimi (BEYTî) temizle!” diyerek el-beyt’in yerini göstermiştik.
BEYTî: evim. Allah EVİM diyor; elbet doğru söylüyor. O halde Allah’ın evi olur.
Tevbe 18: “MESACİD ALLAH”ın bakımını Allah’a ve ahrete inanan, namazı kılan, zekatı veren ve yalnızca Allah’tan korkanlar üstlenebilir.
MESACİD ALLAH: Allah’ın mescidleri. Allah’ın EVİM dedikleri işte onlar. İçinde Allah’ın oturduğu değil Allah’a secde edilen evler.
Allah oralara niçin EVİM dediğini de açıklıyor: Mescidler Allah’ındır. Allah’la birine daha seslenmeyin (Cin 18). Her secde yerinde yüzlerinizi doğru tutun; O’na seslenip dini O’na tahsis edin (A’raf 29).
İşte bu. Mescidler, ve aslında bir mescid olarak yapılmış olan Kâbe, Allah’ındır. Bu, bilinecek. O ibadet evlerinde yalnızca Allah’a seslenilecek. ALLAH BİR ilkesine bağlı kalınacak! Allah Kureyş sûresinde bunu öyle anlamlı bir şekilde vurguluyor ki:
Kureyş bu evin Rabbine ibadet etsin -fe’l ya’budu rabbe héze’l beyt. Bu eve değil, bu evin Rabbine!
*
Peki, Allah’ın Mekke’deki EVİ, Kâbe mi?
Elbette. Bir kere, Kâbe, Kureyş’in ülkesi olan Mekke’dedir. El-beyt te öyle. Kureyş bu beyt‘in Rabbine kulluk etsin (106:3).
İkincisi, Kâbe, içinde oturmak için değil ibadet içindir. El-beyt te öyle. Âl-i İmrân 96: Âlemleri yola iletmek için kurulan ilk KUTLU EV Bekke’dekidir -İnne evvele beytin vudia li’n nâsi lellezî bi bekkete mubareken ve hüden li’l âlemîn.
O KUTLU EV, bir ailenin barınağı değil İslamın “ibadet evi”dir. Çünkü (evvele) yani ilktir. Eğer Bekke’deki o ev bir aile için yapılsaydı o alanda ilk olmazdı; aileler için daha önce kıyamet kadar ev yapılmıştır. Salât alanındaki evlerin ilkidir o; öyle ki inananların orada eda ettikleri salât onları uygunsuz ve çirkin işlerden alıkor (29:45). Ve İbrahim’den önce salât yok.
Üçüncüsü, Mekke’li müşrikler de o ibadet evinin önünde “salât”ta bulunuyorlardı. Enfal 35: Onların el-beyt’in önündeki “salât”ı ıslık çalıp engel olmaktan ibarettir.
*
Bir de Âl’i-İmrân 96′da geçen Bekke kelimesi sorun ediliyor. “Niçin Mekke değil?”
Cevap bir cami imamının şu yakınmasında bulunabilir. “Ah beyefendi! Cemaatimin içinde Bismillah demesini bilmiyenler var. Mismillah diyorlar. Mismillah!”
İyi ama olmayacak iş değil ki bu. B ve M eşçıkaklıdır. İkisi de alt ve üst dudaklar birleşip hemen ayrılınca çıkarlar. O yüzden insanlar birini demiye çalışırken ötekini deyiverirler.
Örneğin benim köyümde “bahane”ye mahana diyorlar. “Men menem; men Türkmenem!” ünleminde görüldüğü üzere Türkmenler men diyor. Ama yörükler ben. İkisi de Türkçe.
Çıkakları aynı ya da bir birine yakın olan sesler isitismar edilebilir; örneğin Yahudiler Muhammed’e ATA’NA yerine ASAYNA demişler (4:46). Ata’na: (sana) itaat ettik. Asayna: (sana) isyan ettik.
Öte yandan o sesler kötü niyetsiz de karıştırılabilir; örneğin bir Türkmen “Men Türkmenem!” yerine “Ben Türkmenem!” diyebilir.
Ve bu, yazıya öyle geçer. Örneğin ABDAL, nüfusa APTAL olarak geçer; Bakara 247’ye sin ile yazılan BESTETEN A’raf 69’a sad ile yazılır.
Kısacası, Allah ne diyorsa o. Allah “Kureyş bu beyt’in rabbine ibadet etsin!” diyor (106:3); o halde bu beyt Kureyş’in yurdu olan Bekke’dedir. Ve Bekke zamanla Mekke olmuştur.
Bir itiraz: BEKKE Mısır’da, Türkiye’de bey; Suriye’de bek ve beg olarak kullanılan bir saygı ifadesidir.
Tamam. Ama başka anlamlara da geliyor. Örneğin DARLIK, PEKİŞTİRME, HAYATA SARILIŞ… Bu anlamlara dikkat çekilmesi sanki bir bilinmezi kitabına uydurarak açıklama çabasıdır. Onaylamıyorum.
Önemli olan, Allah’ın ne söylediği. Ben elimden geldiğince “Allah ne diyorsa o!” ilkesine bağlı kalmaktan yanayım.
O’nun Kureyş 3′te söylediği ise şu: Kureyş “bu ev”in Rabbine ibadet etsin! -Fe’l ya’budû rabbe hézel beyt.
Ve yoz moz da olsa Kureyş’in bir “salât”ı var. Kureyş, salâtını “o ev”in önünde yapıyor: Onların o evin önündeki “salât“ı ıslık çalıp engel çıkarmaktan ibaret -Mâ kâne “salât“uhum ınde’l beyti illa mukâen ve tasdiyyeh (8:35).
Demek ki (1)O ev Kureyş’in oturduğu yerdeydi (106:3). (2)O yerin adı Bekke’ydi (3:96) (3)Bekke’nin “B”si zamanla M oldu.
Şu açıklamayı dün okudum:
Eski Arabcanın lehçelerinde “b” ve “m” sesleri bazan birbirinin yerine kullanılırdı, o yüzden Mekke‘ye bazan Bekke de denirdi. (In ancient Arabic dialects the sounds “b” and “m” were interchangeable, so that Makkah was also sometimes called Bakkah.)
Bence ciddiye alınması gereken bir açıklama. Çünkü hem dil bilimi hem de Kuran-ı Kerîm’i kaynak edinen tarih açısından gerçeği yansıtıyor. http://www.islamicperspectives.com/Hajj.htm
*
Kendisi dayanaksız olduğu halde kanıt diye ortaya sürülen bir iddia da şu:
İbrahim Peygamber’e “İnsanlar arasında haccı ilan et!” deniyor (22:27) ve o insanların “Beyti Atîk”i ziyaret (22:29) ve tavaf (3:96) etmeleri isteniyor. TAVAF bir yerde bulunmaktır (24:58). Ve dikkat edilirse buyruk bütün “insanlar“adır; yalnızca inananlara değil. İnsanların, içinde bulunup güzel işler yapacakları yer “Allah’ın sistemi“dir; Kâbe denen o el içi kadarcık oda değil.
Her halde bir yanlış anlama bu. Doğrusu: Hac 27’deki İNSANLAR kelimesi İNANANLAR anlamına geliyor.
Kanıt için öncelikle şu gerçeği gözönüne almalıyız: Müşrikler “pislik”tir; Hac yapılan bölgeye giremezler (9:28). Artı; kâfirler, Allah’ın yoluna ve Mescidi’l Harâm’a engel olanlar… (suç işlemiştir.) Onların hac ve tavaf için “Allah’ın sistemi”ne değil cezalarını çekmeleri için neresi ayrılmışsa oraya gitmeleri gerekir (22:25).
İNSANLAR kelimesi, yerine göre, İNANANLAR anlamına gelir. Örneğin Bakara 13: Onlara “İnsanların İNANDIĞI gibi siz de inanın!” denince “O kıt akıllılar gibi inanacak mıymışız?!” derler.
22:25’te ve 9:28′de ortaya konduğu üzere Hac 27 o “yerine göre“lik koşulunu taşıyor.
*
ÖZET OLARAK, “O Ev’in yeri”ni İbrahim’e Allah gösterdi (22:26). Tarıma elverişsiz bir vadinin içinde. Ama İbrahim çocuklarından bir kısmını yine de o bölgeye yerleştirdi (14:37). Onların geçimini Rabbinin sağlayacağını biliyordu.
Nitekim Allah orda oturanlara yıl boyu ticarî yolculuklar yaptırmak suretiyle geçimin yollarını açtı (106:2)
İbrahim, oğlu İsmail’le birlikte evin temellerini Allah’ın gösterdiği yere attı. Baba oğul, yapıyı dualarla yükseltip tamamladılar (2:127).
Her mescidde imama ayrılan ve mihrab denen bir yer oluyor. Ama “O Ev”de ayrılan yer sıradan bir mihrab değil, İbrahim Peygamber’in makamıydı. O yüzden makam-ı İbrahim adını aldı (2:125).
Makam-ı İbrahim “O Ev”in içindeydi. Bunu Âl-i İmrân 97′den anlıyoruz. Büyük olasılıkla kapının tam karşısına düşen duvarın önü. Mescide önce gelenler o sayede rahatsız edilmiyor, daha sonra gelenler kolayca girip yer bulabiliyordu.
Zaten her halde cemaat İbrahim’in ailesinden ibaretti; mescide rahat rahat sığıyorlardı.
Arapçada KÂBE küp şeker şeklinde demek. O Ev şeklen aşağı yukarı öyle olduğu için Kâbe diye anılır oldu.
Sonra Allah Ev’inin yoluna gücü yeten inanırların onu görmeye gitmelerini (3:97) ve tavaf etmelerini (2:225, 22:29) farz kıldı.
Ama tavafın nerde başlayıp nerde biteceğinin ve hangi yönde akacağının belirlenmesi de gerekiyordu. Onun için sonradan Ev’in doğu köşesine bir kara taş yerleştirildi. Tavaf artık orda başlayıp orda bitiyordu.
Gün oldu Kâbe, her ev gibi, eskiyip döküldü; gün oldu sel baskınına, düşman saldırısına uğrayıp yıkıldı ama her seferinde yeniden yapıldı ve her seferinde kara taş yeniden yerine kondu. Bkz. Kara taşın genç Muhammed tarafından yerine konuluşunu gösteren minyatür:
http://wikipedia.org/wiki/Image:Mohammed kaaba 1315.jpg
Yüzyıllar geçip insanlar çoğalınca Allah’ın “O Ev”i, içinde namaz kılanlara yetmez oldu. Cemaat avluya taştı. Avludakiler zamanla ASIL CEMAAT oldu ve avlu ASIL MESCİD.
Buna Mescidi’l-Harâm dediler.
Sonra Kâbe’nin içinde namaz kılınmaz oldu. Ama İbrahim Peygamber’in anısı yaşıyordu. Kapısı halka açıktı. Fırsat bulanlar içeri girip “Makam-ı İbrahim”de tefekkür edebiliyordu. Bkz. Fotoğraf:
http://islamicsupremecouncil.com/tabarruk/tabarrukat2.htm
(Açılan sayfanın alttan üçüncü sırasındaki eski bir fotoğrafta Kâbe’den çıkan insanlar görülüyor.)
Allah’ın Evi işte “O Emektar Ev”dir yani Beyti’l-Atîk.
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|