Yazanlarda |
|
yakamoz Katilimci Uye
Katılma Tarihi: 25 ekim 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 55
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam aliaksoy,
Bu tartışmanın çok öncesinde duyduğum düzenli olarak ziyaret ettiğiniz hatta tabi olduğunuz Bursalı peygamber iddiası doğrumudur?
Felsefi ve süslü cümlelerle değilde net bir cevap verirseniz sevinirim. Böylece ne söylemek istediğinizi daha iyi anlarız.
Selametle,
__________________ Ne kadar az bilirseniz, onu o kadar şiddetle savunursunuz.
Bertrand Russell
|
Yukarı dön |
|
|
bembeyaz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
aliaksoy,
yakamozun sorusuna cevabı burada değil,
"yeni bir Türk Peygamber mi gelecek?" başlıklı topicte veriniz lütfen...
ben de cevaplarımı size o başlıkta verecem.. çünkü konumuz Türk bir peygamber... veya gelecek (veya gelmiş) son peygamber..
burada dinde hüküm kaynakları tartışılıyor...
sizi oraya bekliyoruz...
önce yakamozun sorusuna cevap lütfen...
sevgiyle...
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
www.ahmeteminseyhan.blogcu.com/
selam ve dua ile...
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
yakamoz Yazdı:
Selam aliaksoy,
Bu tartışmanın çok öncesinde duyduğum düzenli olarak ziyaret ettiğiniz hatta tabi olduğunuz Bursalı peygamber iddiası doğrumudur?
Felsefi ve süslü cümlelerle değilde net bir cevap verirseniz sevinirim. Böylece ne söylemek istediğinizi daha iyi anlarız.
Selametle, |
|
|
Selam Yakamoz;
"düzenli olarak ziyaret ettiğim" , "hatta tabi olduğum" ; Bursa'da yahut başkaca bir yerde herhangi bir Peygamber yok !!!!!!!!!
Ama; senin bu iddiayı hangi delillerle ileri sürdüğünü SORMAK HAKKIM VAR !!!
Benim başıma bir çorap örecekler ya, Allah hayırlısını versin.
Daha önce de "dolandırıcı olduğum" , hatta "dolandırıcılıktan arandığım" ileri sürülmüştü.
Kardeşlerim;
Bir kimse hakkında zanndan öte gitmeyen böyle şeyleri insanlarla paylaşmadan önce ya iyice tetkik edip delilleri ile ortaya çıkın, yahut mesela şu hadisede olduğu gibi yapmak yerine en azından doğrudan doğruya bana özel mesaj yolu ile sorun.
Çünkü amacınız "benim fikrimi öğrenmek" ise, bunu benimle özel olarak yazışmak suretiyle öğrenebilirsiniz.
Ama, amacınız bu değil de bir başka şey ise, bu doğru bir hareket tarzı değil.
Bursa meselesine gelince...
Bursa'da birilerinin bir grup olarak "köy" oluşturduklarını, önder edindikleri kimseye "imam" dediklerini bir kaç kanaldan (hanif kardeşlerimle yaptığım söyleşilerden) öğrendim.
Ancak, bu kişinin resullük iddia ettiğini ilk defa duyuyorum.
Böyle bir iddiası bulunsun yahut bulunmasın, temelde ileri sürdükleri "fikir" benim açımdan hiç bir suretle savunulabilir bir fikir değildir.
Hatta, bu oluşumda yer aldığını düşündüğüm bir kardeşimizle yakın zamanda yeniislam.biz forumunda tartıştık.
Sonuç olarak; bahsi geçen grup ile hiç bir ilgi ve alakam, gidip gelmişliğim, bağlılığım, sempatim yoktur.
Kendileri hakkında bildiğim şey, onların her türlü teknolojik ürünü kullanmamak, tamamen doğal nesnelerle hayatı idame ettirmek vs. tarzda görüşleri olduğudur. Hatta, Allah'ın bir ayeti olduğundan bahisle sakal traşına karşı çıktıklarını falan işittim. En nihayet bunlar da zanna dayanan bilgilerdir. Doğrudan doğruya tüm fikir ve inanışlarına muhatap olmuş değilim.
Ancak;
Burada sorulan soru yoluyla, esasen bir resul bulduğum ve kendisine tabi olduğum, taraftar toplamak yahut başkaca bir amaçla "zemin" hazırlama gayretindeymişim gibi gösterilmem beni üzmüştür.
Şu forumda ve başkaca benzer yerlerde ileri sürüp tartıştığımız fikirlerimize bakınız. İnsanlardan fikir ve inanış yönü ile neyi saklayayım ki...
Bir çok kimsenin aklından geçse "tevbe" ettiği söylemleri buralarda açıkça tartışıyoruz.
Ben ismimi de gizlememişim. Olduğum gibi karşınızdayım.
Ben yine de bu tavrınızı, inandığınız değerler yönüyle gösterdiğiniz bir hassasiyet olarak telakki ediyor ve bu suretle varsa hakkımdaki böylesi mesnetsiz iddiaları yanıtlama fırsatı sunduğunuz için teşekkür ediyorum.
Esenlik dileklerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
bembeyaz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
aliaksoy,
bu soruya yanıtınızı öbür başlıkta cevap veriniz... burada dinde hüküm kaynakları tartışılıyor...
sahte peygamber iddiaları ise orada tartışılıyor...
neden o başlık değil de, hep burayı tercih ediyorsunuz.. şüphelenmeye başladım....
haksız mıyım???
evet biraz da akademik olalım....
doğru olmaz mı????
sevgi ile....
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
www.ahmeteminseyhan.blogcu.com/
selam ve dua ile...
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
bembeyaz Yazdı:
kuranın ulaştığı herkes kuranı anlamaktan ve tebliğden sorumludur... bunu da bütün bir islam toplumu yapacaktır....
hucurat 14.
"Bedeviler "İnandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama "Boyun eğdik" deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir."
elçiye itaat şart...
Allah'ın dinini tebliğ ve temsil şart...
bu din zaten hep sahte peygamberlerden ve sahte kurtarıcılardan ne çektiyse çekmiştir....
evet.. sizi ayetlerle uyarıyorum... elçinin varislerinden biri olarak size çağrımı yapıyorum.. yanlış yoldasınız.... aklınızı başınıza alınız... kur'ana ve sahih sünnete kulak veriniz... kendinize yazık etmeyiniz... kendinize zulm etmeyesiniz.... doğanıza yabancılaşmayasınız... duygularınızın esiri olmayasınız.....
|
|
|
Allah'ın Elçisinin tayinettiği elçilere de iman ve itaat etmek şarttır. İster buna Rasulun elçisi veya Kitab'ın elçisi deyin, ister ululemr deyin ister varisi deyin farketmez.
Yukarıdaki satırların sahibi de kendisini Elçi'nin varisi tayin etmekle (bu yetkiyi kimden ve nasıl aldığı sorulmalı) en azından ikinci sınıf resul olduğu iddiasında bulunuyor demektir.
Muhabbetle.
|
Yukarı dön |
|
|
yalnız_kürt Uzman Uye
Katılma Tarihi: 27 haziran 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 155
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ali Aksoy Yazdı:
"İstemezük" ekibinin (inkarcıların) önde gideni olacağına bahse girerim.
İlk değilsin ki, son olasın.
Ben sana "böyle bir ihtimalde" akıbetini okuyayım.
Önce "mucize" istersiniz.
"Muhkem" i / hazırda önünüzde olanı bırakır, müteşabihe sarılırsınız. Büyülenmek / beyni yıkanmış olmak gibi tanımlamalar yaparsınız.
Hatta, "bozgunculuk"la itham edersiniz.
Sonra bin dereden su getirir, inkarınıza bahaneler ararsınız. "Bizden önceki nesiller içinde böylesini / benzerini hiç duymadık" dersiniz. Halbu ki siz (Kitap ehli olarak) onun getirdiğini öz oğlunuzu tanıdığınız gibi tanırsınız. Allah,
bildiğiniz şeyler yoluyla size öğütler verir. Eskimez dini yine gündeme
getirerek korur. O günün koşullarında, o toplum hangisi ise onların
ihtiyacı olacak hükümler vaz eder.
Secdeye / itaate davet edilirsiniz.
Ama siz illede inkar eder, diretirsiniz. Olmadı "tekfir" edersiniz. Savaş, ölüm tehditleri savurursunuz.
İçinizden ehli kitap az bir topluluk, O'nun ayetlerini duyunca ağlayarak boyun büker de çeneleri üzerine secdeye kapanır.
Her
bir fırkanız, kendi elindeki kitaba (sözde) sarılır / böbürlenir,
muhakkak doğru yolda olduğunuza yeminler edersiniz. Hal böyle iken hiç
biriniz ölümü temenni etmez. Dünya hayatına da pek düşkünsünüzdür.
Sözü
işitir, yaban eşeklerinin kaçışması gibi kaçışırsınız. Kulaklarınız
sağır, gözleriniz kör kesilir. "Gerçek" size pek bir ağır gelir.
Sizden öncekilere ilişkin "gayb" haberleri geldi mi, sanki siz o sırada oradaymışsınız gibi inkar edersiniz. Kitap ehli olmayanlarınız, "Bunlar eskilerin masallarından başkası değil" derler.
Allah da zaten siz daha rahat inkar edin diye her gerekçeyi hazırlar.
Tehdit edildiğiniz şeyin hemen başınıza geçirilivermesini dilersiniz.
En
nihayet, sürüp çıkarırsınız. Zaten iman edenler az bir kişiden başkası
olmaz. Sonra olan olur. Allah ve elçileri galip gelir. Allah'ın sünneti
değişmez.
Elçiden sonra, çoğunuz şirk koşmadan iman
etmeyeceği için şartlı kabullerle işe soyunursunuz. İşe, artık hayatta
olmayan elçiyi konuşturmakla başlarsınız.
Artık hayatta
veya orada olmayan elçiyi konuşturarak (Mesela, Musa'nın tanrısı bu
idi, o bunu unuttu diyerek) , önceki inancınızdan biraz alırsınız.
Sonra buna elçinin getirdiklerinden de katarsınız.
Nur topu gibi yepyeni bir dininiz (Buzağınız) olur. Alimleriniz, hadisçileriniz... (Din buyurucularınız)
Allah, tüm izleri siler. Gelecek inkarcı / nemelazımcı nesilleri imtihan eder. Sanki önceden orada hiç kimse oturmamıştır.
Sonra gelen nesiller, "heykellere tapmadıkları" için kendilerini şanslı görürler.
Tepelerine
dikilmiş, baş tacı edilmiş "tevatür putu" , "Alimler / otoriteler
(uzmanlar) putu" , "Çoğunluk putu" ve diğerleri put / Rab değildir
aslında...
Dini gelenekleştirir, geleneği dinleştirirsiniz.
Bir
daha böyle bir kazaya uğramamak için "bu son olsun" tarzında Allah'ın
bir daha elçi göndermeyeceğine yeminler edersiniz. Yeni Elçi, önceki
bütün elçilerden pek çok yönden üstündür. Kelimelere yükleyip dondurduğunuz anlamlar sayesinde vahiy size -siz ne isterseniz- onu söyler...
Burada pratik ve değişmez taktikleriniz var; 1) Kelimeleri kavramlaştırıp dondurmak, 2) Sıkıntı çıkarması muhtemel kelimeleri bir başka dildeki muadili ile kullanma alışkanlığını geliştirmek.
3)
Uydurduğunuz yeni dinin açmazlarını yamamak için "kitap dışı vahiy"
inancını ortaya atmak. Ki bu sayede, uydurduğunuz dini Allah'a
bağlayabilesiniz de insanlar tam bir teslimiyetle teslim olsunlar.
4)
Uydurduğunuz yeni dinin açmazlarını örtmek için "nesh" inancını ortaya
atmak. Ki, bu sayede hükmü size arıza çıkaran her veriyi örtüp yok
edebilesiniz. Bir hükmü diğer bir hükme boğdurasınız...
5)
Böylece bu yeni, uydurulan din artık "karmakarışık" olmuştur. Bu
karşıklığın içinden anca senin gibi uzmanlar çıkabilir. Din, bir meslek
olmuştur.
Sonraki nesillerden biri çıkıp ta, "kardeşlerim şu yaptığınız nedir" derse onu da kendisini resul ilan etti diye karalarsınız. Siz hiç değişmediniz. Çünkü Allah'ın kanunları değişmez. Ne sizden önce, ne şimdi, ne sizden sonra Allah'ın yasası hiç değişmez.
Hadi "Bembeyaz", şu söylediklerimden sana çok polemik malzemesi çıkar. Oyalan dur bakalım.
Esenlik dileklerimle... |
|
|
Yorumları geriye doğru okuyorum.Burasında sarsıldım.Belirtmek istedim.İyi ki varsın Ali abi...
__________________ Gideni az olan yoldan gidin (İncil)
Yeryüzünde yaşayanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar (Kur-an)
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
bembeyaz bir başka başlıkta Yazdı:
aliaksoy yazdı:
"Kuran'ın başkaca hiç bir lafzı, Hz. Muhammed'in son nebi olduğu / vahyin neticelendiği yargısını onaylamaz.
Hadislerden başka hiç bir kaynak, size bu hususta delil sunmaz.
Netice
olarak, yukarıda değindiğim hususlar ve Kuran ahkamı bir bütün olarak
değerlendirildiğinde, Allah'ın insan topluluklarına nebiler göndermesi
onun kanunudur. O, her ne zaman bir elçi gönbderecek olsa onu muhakkak
"insan" olarak, gönderildiği toplumların içinden ve o dili konuşan bir
kişi olarak gönderir. Bu süreç, sınamanın (dünya yaşamının) bitimine
yani kıyamete dek devam edecektir. "
demişsiniz..
oysa vahiy tamamlanmıştır..... vahiy neticelenmiştir....
maide, 3..
"........Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim...."
hani ayet yoktu??? demek ki kur'an'dan habersizsiniz....
evet... vahiy tamamlanmıştır..... vahiy neticelenmiştir..
...
|
|
|
Selam kardeşlerim;
Bembeyaz'a burada yönelttiğim soru, kendisince bu şekilde yanıtlandı.
Evlere arka kapıdan, bacadan, pencereden girmeye çalışınca insanın hali aynı Bembeyaz'ın durumu gibi olur.
Neden mi?
Bembeyaz'a soru: Eğer bu ayet vahiy sürecinin tamamlandğına delil ise, senin bu yargın sayesinde Muhammed peygamberden önceki bütün resullerin dinlerinin "EKSİK" olduğunu anlamış bulunuyoruz.
Gerçekten onların vahiy ile takdir ve tayin edilen dinleri eksik mi idi ki, Kuran bu işi tamama erdirsin ?
Halbuki, tüm resullerin getirdiği vahiy, aynı Muhammed Peygambere indirilen Kuran'da olduğu gibi TAMAMLANMIŞTIR.
Sayın Bembeyaz, dikkat et ! Evlere kapısından gir. Yoksa bilmeden söylediğin söz, seni yanıltmak bir tarafa hiç de uygun olmayan yepyeni anlamlar kazanır.
Sen yine, "... kime ulaşırsa onu..." sözünü delil kaabilinden yazmışsın. Halbuki biz bunu da değerlendirdik ve tartıştık.
Ve sana bir kimseye Kuran'ın erişmesinin ne demek olduğunu sormuştum. Ve sen yine polemik peşinde koşuşturmuştun.
Tüm bunlara rağmen diyorsun ki; "Biz bu başlıkta dinde hüküm kaynaklarının neler olduğunu TARTIŞIYORUZ. Nebiliğin sonlanıp sonlanmadığını sonradan açtığım başlıkta tartışalım."
Hayır sevgili Bembeyaz; sen böyle bir TARTIŞMA yapmıyorsun. Sen, mütemadiyen sorulan sorulardan kaçıyor, sıkıştığın yerde kendinin de dahil olduğunu söylediğin "uzmanlar" kulübünü referans gösteriyorsun.
Öbür başlıkta niye tartışayım ki ? Demediğim bir şeyi, demişim gibi yazıp, "Türklere de bir peygamber gelecekmiş" diye başlık açtın. İftirana cevap olmaya yeter şeyleri yazdığım için, uydurduğun yargıya daha fazla cevap vermeyeceğim.
Şu muhakkak ki, bu başlığın konusu dinde hüküm kaynaklarıdır.
Konunun bu noktaya gelişini özetlersek;
Rıdvan bey, Kuran'dan sonra ortaya çıkan disiplinlerin (Hadis, Fıkıh vs.), Kuran'ın konusu olmadığını, o zamandan bu yana ayetlerin bu tartışmalar içerisinde bir "silah" gibi kullanıldığını söylemişti.
Cevaben ben de şöyle demiştim: İnsanlara Kuran'ın evrensel olduğunu, kıyamete kadar geçerli olduğunu söylerseniz, insanlar da hangi devirde ortaya çıkarsa çıksın mevcut problemleri Kuran'a çözdürmeye çalışır, Kuran'dan deliller getirir. Bu, yaygın inanışın doğal bir sonucudur.
İşte bu aşamadan itibaren, konu Kuran'ın indirildiği toplum dışındaki kimseler için bağlayıcılığı ve vahiy sürecinin neticelenip neticelenmediğine geldi.
Konu rotasından sapmış değildir.
İbrahimim'e, Yanlız Kürt'e, Haktansapmaz'a ve diğer kardeşlerime desteklerinden ve katkılarından ötürü teşekkür ediyorum.
Muhliskul kardeşimin vurguladığı hususlara tam olarak katılıyorum.
Çok yerinde olarak tahmin etti ki; herhangi bir resul / nebi beklentim yoktur.
Zaten, insanların / özellikle müslümanların başına gelen şerrin mühim bir kısmının sebebi, önündeki hazır / muhkem delilleri öteleyip, müteşabih ile uğraşmalarındandır.
Şimdi ben, anlayabildiğim oranda öğütler edindiğim Kuran'ı bırakıp, ne zaman geleceğini bilmediğim bir resulu beklersem bu tutum da muhkemi bırakıp, müteşabihin tevili ile / nasıl - ne zaman - ne şekilde gerçekleşeceği ile uğraşmak olur.
Hayatı büsbütün Kuran'da okumaya çalışmak ta böyledir. Hayat, Kuran'dan ibaret değildir. Eğer, Kuran'ı da putlaştırır, hayatınızı "kurancılık" oyununa döndürürseniz akıbetiniz ya şu yakın zamanda sapıtmış Bemal gibi olur, yahut sayısı sizin katkınıza muhtaç olmayacak derecede çok olan ezgin / şaşkın -sözde müslüman- topluluklar gibi olur.
Malik bin Nebi rumuzlu kardeşim katkılarını sunarsa anlatacağı üzere, Kuran da hayatın müteşabihidir.
Sorguya çekileceğimiz şey, Kuran değil, yapıp ettiklerimizdir.
Aslolan, iyi iş ve ameller üretmektir. Kuran'ı anlama çabası, Kuran'ı anladığımız zaman yapacak olduğumuz iyiliklerden daha önemli hale gelmiş ise, artık bunun adı Kuran'ı anlama çabası değil, Kurancılık oyunu olur.
Yahudi alimlerinin kınandığı şey de zaten bu değil mi idi ?
Yahudi alimlerinin "Yahidilik külliyatı" yönünden bizim alimlerimizden geri kalacağını zannetmiyorum. İyi ve erdemli işlerin "aracı" olması gereken Kuran, bir amaç değildir.
Kuran, Hz. Muhammed ve toplumu için indirilmiş bir hükümdür. Onlar için mübindir. Onlar, Kuran'dan yani hareketlerinde Kuran'ı ne derecede belirleyici kıldıklarından hesaba çekilecekler.
Kuran'ın "EVRENSEL" hükümler içerdiği kuşku götürmez. Gerçekten, Kuran'ın getirdiği ahlaki prensipler, tevhit, ahiret konuları yeryüzünün her bir yerinde ve ister Muhammedden önce yaşasın ister sonra yaşasın bütün insanları ilgilendirir.
Allah bu ilkeleri mütematiyen hatırlatmaktadır. Bu, O'nun sünneti / kanunudur.
Zikir (hatırlatma) yoluyla KORUNAN bu şaşmaz ilkeler eskimez dindir.
Ama mesela, Muhammed toplumu için öngörülen miras hükümleri bu eskimez dinin bir unsuru değildir. Aynı, Yahudilere iç yağlarının haram kılınmasında olduğu gibi...
Eskimez din, bütün rasullerde aynıdır. Gönderilmekte olan her resul ile bunlar hatırlatılarak korunmaktadır.
Gerçekten Allah, insanların fıtratlarını bu eskimez dine ve bu dinin Rabbine şahit tutmuştur. İNSAN olarak yaratılan her kişi bu eskimez / değişmez / aşınmaz / şaşmaz ilkelere uygun / meğilli yaratılmıştır.
Bunun için "örf ile emretmek" hakkında açık bir hüküm bulunmayan hallerde beşer kanunlarında bile emredilmiştir.
Adem (insanlar) anılmaya değer (vahye muhatap) bir varlık haline geldiklerinde, cinlerden olan (gizlenen) iblis [gadap, şehvet, mal mülk hırsı vs.]; onu türlü sebeplerle yoldan çıkardı.
Bu dürtüler, ademin (insanlığın) en değerli şeyini, vicdanını zedeledi. Bir de, hakkında hiç bir bürhan / delil bulunmayan uyduruk şeyleri kendisinden üstün görerek aklını işletmemesi onun (insanlığın) esas yaratılış gayesini değiştirdi.
Hakikaten insan, kuşlara uçmasını, balığa yüzmesini, arıya bal yapmasını emreden Rabbin, alemlerde kendisini üstün kıldığı, esmayı tanımlama eşyaya hükmetme, akıl yürütme yeteneiğini gereksiz ve deli saçması şartlanmalara kurban etti.
Alem / kainat onun (insanlığın) önünde açılmış / muhkem bir kitap iken, o bundan yüz çevirdi. Kendi elleri ile yapıp ettiği cisimlere, kendi koyduğu isim ve temsillere atfettiği yücelik, insanı insan olmaktan çıkarıp, yolca hayvanlardan da sapık bir kulvara sevk etti.
Gerçekten hiç bir canlı, hiç bir şey, Yaratıcının onun için takdir eylediği düzenin dışına çıkmıyor iken insan; aklını, ellerini, ayaklarını, gözünü, kulağını, gönlünü, dilini hayırdan şerre, ıslahtan kan dökücülüğe çevirip, bu işlere malzeme yaptı.
Yaratıcı, zaten genleri ile kendisine şahit tuttuğu bu varlığa rasuller göndererek ona yaratılış gayesini hatırlattı.
Bu defa, zaten hep müteşabihin tevilinin peşinden giden insan, gönderilmiş kitabı fitne ve bozgunculuğa malzeme edindi.
Görmez misiniz ki, mesela insanlar Hıristiyanların cehenneme gidip gitmeyeceğini tartışıyor. Halbu ki, siz kendiniz dışında birini cehennemlik ilan ettiğinizde size cennetten ekstra bir yer mi açılacak ?
Senin ne işin var el alemin cenneti, cehennemi ile... Sen önce kendi dünyanı, kendi yaşam alanını, kendi muhkemini cennete dönüştür.
İyiliğe muhtac olmuş insanlar için neler yapılabileceğini konuşmak, araştırmak yerine, müslümanın hocasına sorduğu soruya bakınız:
"Hocam, güneş ısısı ile ısıtılmış su ile abdest almanın bir mahsuru var mı?"
Çok mahsuru var. Çünkü, senin kirin yıkanmakla, keselenmekle geçmez. Aklını kullanmayanların üstüne yağan pisliği temizleyecek tek yöntem, her Peygamber'de, her sahabede, her tabiinde, her imamda, her hocada, her insanda bulunan akıl ve vicdanı kullanmaktır.
Dinde hüküm kaynağı arayanlar !
Deveye bir bakmaz mısınız ?
Direksiz olarak yükseltilen göğe ?
Kendi nefislerinize ?
Neyden yaratıldığınıza ?
Yıldıza, aya, güneşe...
Tüm bunları benzersiz olarak Yaratanın, bunları oyun ve eğlence olsun diye yaratmadığına inanan bir insanın başka hangi bir kitaba ihtiyacı olabilir ?
O büyük günün geleceğine, hayalde yahut ayet savaşlarında değil de, gerçekten (gerçekte / bu gün, şu an yapmakta olduğu / sakındığı şeylerle) inanan hangi vicdan kötülüğe kucak açar ?
İşte tam bu noktada önceki sayfalarda Muhliskul kardeşimden bir alıntıya değinmiştim.
O, bir başlıkta şöyle demişti: "Uzun zamandır kimseye Kuran meali vermiyorum ve tavsiye de etmiyorum"
Bu, ciddi bir sözdür.
Çünkü, üstümüzde sorumluluk olarak yüklenmiş şey, Allah'ın koruduğu eskimez dinin ilkelerini korumaktır.
Kuran'ı ezbere bilmek değil, onda açıklanmış apaçık / çok basit ilkeleri bilmek ve yaşamak.
İnsanlara Kuran'ı mı ulaştırmak istiyorsunuz ?
İşte eriştireceğiniz şey bunlardır.
Kuran mealleri, hadis kitapları, ilmihaller değil...
Siz böyle yapmış olmakla, Allah'ın sünnetini izlemiş olursunuz.
Bu ilkeleri koruyarak / gündemde tutarak, zikri korumuş, ahde sadakat göstermiş olursunuz...
Muhammed ve toplumuna İbrahim'in milletinin esas / temel olarak gösterilmesi (ve İbrahim'in insanlara imam / önder kılınması) çok düşündürücüdür.
Gerçekten İbrahim'e peygamberliğin verilişi onun akıl ve vicdanını birlikte işleterek sınamalardan geçişinden sonradır.
İbrahim kesin ilme, yerlerin ve göklerin büyük mülkünü temaşa ederek, bu sırada karşısına çıkan her düşünce ve inanışın çelişkilerini görüp onlardan arınarak erişmiştir.
O, bu sırada vicdanını da işleten bağrı yanık / ah eden bir kimsedir.
Malik bin Nebi kardeşimin çok beğendiğim bir tespitini aktararak sözlerimi sonlandıracağım:
Kuran'da anlatılan örnek kişilerin hayatını taklit edeceğimize, aynı ilkeler ışığında ve kendi koşullarımızda öyle bir hayat yaşayalım ki, -bil farz- bizden sonraki nesillere gönderilecek bir Peygamber'in kitabında anılmaya değer olsun....
Esenlik dileklerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
cin13 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 23 ocak 2007 Gönderilenler: 385
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
aliaksoy Yazdı:
Aslolan, iyi iş ve ameller üretmektir. Kuran'ı anlama çabası, Kuran'ı anladığımız zaman yapacak olduğumuz iyiliklerden daha önemli hale gelmiş ise, artık bunun adı Kuran'ı anlama çabası değil, Kurancılık oyunu olur.
|
|
|
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
cin13 Yazdı:
aliaksoy Yazdı:
Aslolan, iyi iş ve ameller üretmektir. Kuran'ı anlama çabası, Kuran'ı anladığımız zaman yapacak olduğumuz iyiliklerden daha önemli hale gelmiş ise, artık bunun adı Kuran'ı anlama çabası değil, Kurancılık oyunu olur.
|
|
|
|
|
|
DUVARA ASILACAK BİR SÖZ
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ama mesela, Muhammed toplumu için öngörülen miras hükümleri bu eskimez dinin bir unsuru değildir. Aynı, Yahudilere iç yağlarının haram kılınmasında olduğu gibi...
Nihad Beyan
Ali Aksoy,Kuran'ın miras hükümlerinde sizce bir sorun mu var.Yada buna benzer unsurlara başka hangi örnekleri verebilirsin.
Nebi konusunda sana katılıyorum.Ama bir resul beklentin olmaması bir çelişki değilmi.Yada benmi seni yanlış anlıyorum.
Sevgiler..
|
Yukarı dön |
|
|
|
|